Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. İçime ki Yabancı Ses

@feyzaelmiratasdemi

İlahi Bakış Açısı

Amaçsız bir şekilde yaşamak nasıl bir duygudur bilirmisiniz? Bir amacınız olmadan öylesine yaşamak...
Almira bir amaç uğruna yaşamak isteyen ama buna izin verilmeyen bir kadındı. Bazı planlar kurup bu planlar üzerine hareket etmek isteyen bir kadın. Bazense hiçbir plan yapmadan öylesine yaşamak isteyen biriydi. Ama ona bu iki seçeneğinde sunmamışlardı. Sunmayı geçtim onun yerime kararlar alıp ona göre hareket etmesini beklemişlerdi. Bir kukla gibi...
Sonunda mutsuz veya mutlu olmasını umursamadan kendi doğrularına göre hareket edip onu yönlendirmişlerdi.
Almira hayattaki amacını öğrenmeye çalışırken çok yorulmuş, çok yıpranmıştı.
Hem fiziksel hemde psikolojik olarak gücünü yitirdiğinden dolayı onun için yazdıkları kadere teslim olmuştu.

Ona böyle bir yaşamı reva gören insanlardan tek bir isteği vardı:
Kendisine yazdıkları hayatı öğrenmek.
Çünkü hiçbir şey bilmeden yaşamak çok berbat bir şeydi. Her gün hafızanı kaybetmiş biri gibi uyanıp bir gün geçirdikten sonra akşam yatıp tekrar kalktığında tekrar unutmak...
Sadece bilmek istedi. Bilmek ve ona göre yaşamak. Bir sonraki atacağı adımı bilmek...
Ama ona bu kadarcık şeyi bile reva görmemişlerdi.

Şimdi sorabilirsiniz nereden çıktı bu diye?
Bunları ben değil Almira'nın gizlemek zorunda kalmış olduğu zihni söylüyordu.
Beyninin içerisinde sıkışıp kalmış olan zihni...

Almira tahmin ettiğinizden de daha kötü bir durumda. Beyni onunla oyunlar oynuyor. Ona yaşadığı her şeyin normal olduğuna inandırıyor.
Kuntay'ın anlattıkları Almira için yeterli olmadı, olmayacakta. Beyni Almira'nın kötü bir durumda olmasını istiyor.
Peki neden?
Geçmiş...
Almira bu zamana kadar geçmişinden bihaber yaşadı. Geçmiş, anılarını kendisini gizleyip doğru anı bekledi. Ve o an yavaş yavaş Almira'nın hayatını maffetmek için geliyordu. İleride Almira bunu çok acı bir şekilde anlayacaktı. Belkide o zaman o kadar da ileride değildi.
Ya Almira bu kadar çok bilinmezliğin içinde dik durup hayatta kalacaktı, yada yenilip kaybolacaktı.
Tek bildiğim bir şey var dı ki biz bunun sonucunu anca Tutulma yaşanınca öğrenebilecektik.
Tutulma yaşanamdan olaylar olmayacakmıydı? Yenilgiler, kaybedişler, cezalar,ödüller...
Evet, hepsi olacaktı ama...
Almira'nın hayatını yepyeni bembeyaz sayfalara renkli ve canlı kalemlerle yazması için Tutulma'nın yaşanması gerekiyordu.
Ama önemli bir konu var ki, bu Tutulmanın yaşanması için öncedinde büyük bir bedel ödenmesi gerekiyordu.

Almira

Gergindim ama şuan olanlardan değil daha sonra olacaklardan.
Kalbim bana hiç yardımcı olmuyordu. Sebebini bilmiyorum ama delicesine atıyordu. Ve bu beni kendime gelmek konusunda daha da kötü etkiliyordu.Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordum ama olmuyordu.
Sinirli miydim? Hayır.
Mutsuz muydum? Hayır.
Endişeli miydim? Hayır.
Korkuyor muydum? Her zaman.
Ben her zaman korkarak biri olmuştum ama etrafımdakilere sorsanız hep tamtersiydim. Korkuyordum, peki ama neden, neyden?
Bilinmezlikten. Ne kadar da çok bilinmezlik dedim değil mi? Ama fark ettim ki ben buydum. Beni ben yapan bilinmezliklerim di. Bütün hayatım boyunca benden hep bir şeyler saklandı. Beni hep kandırmaya çalıştılar ki başarılarda. Ben hep kandım yada...
Kanmış gibi yaptım çünkü başka bir seçeneğim yoktu. Çok uğraştım çok çabaladım bir şeyleri bilip bu bilinmezlik lanetinden kurtulmak için ama yapamadım, gücüm yetmedi.
Şuan da bile bu lanet peşimi bırakmadan beni takip ediyordu. Bazen bana anlatılan şeyler karşısında mutlu olup," Sonunda başardım. Bu lanetten kurtuldum. Artık bir şeyleri biliyorum." diyordum ama iç ses sağolsun bunlarında bir kandırmacadan ibaret olduğunu bana her seferinde yüzüme bir tokat gibi çarparak hatırlatıyordu.
Hep iç sesimle konuşurdum çünkü o bendim. Evet, bendim. Asıl, gerçek ben. İnsanlar tarafından oynatılmayan, kandırılmaya müsait olmayan, hakiki ben.
Ne kadar acı öyle değil mi?
Ben kendime bile ben diyemiyorum.
Çünkü ben ben değilim ki. Ben bir kuklayım. İplerimi tutan insanları bile bilmeden oynatılan bir kukla...

Kuntay'ın söyleeikleri bütün herkesi şoka uğratmıştı. Alkım Hanım oğlunun yaptıklarını kafasında tartarken Ferda ve yenında ki kadın olanları sindirmeye çalışıyorlardı.
Peki o mu ne yapıyordu? Bu zamana kadar yaptığını...
Yanımdaydı.
Kuntay kaldırdığı elimi indirip sıkıca tutmaya devam etti. Öyle sıkıca tutuyordu ki hiçbir güç onun elimi bırakmasına yetmezdi.
Ferda'nın yanında duran kadın ellerini yumruk yaparak Alkım Hanım'ın karşısına geçti. "Bir açıklama bekliyoruz, Alkım."
Alkım Hanım karşısında ona kükreyen kadına aldırmadan bana bakıyordu. Kimse olmasa boğazıma yapışacak gibiydi. Kuntay annesinin bana olan bakışlarını fark edince nazik bir şekilde beni arkasına aldı.
Alkım Hanım boğazını temizledikten sonra karşısında ki kadına dönüp baktı.
"Buse Hanım, lütfen sakin olun." dediğinde adının Buse olduğunu öğrendiğim kadın dahada öfkelenmişti.
"Ne demek sakin olun ya, ne demek? Oğlun gelmiş nişanlısı olan kızımın karşısına başka bir kız getirerek benim tek bir nişanlım var deyip kızı gösteriyor. Ne demek bu Alkım?" dediğinde Alkım Hanım bize bakıyordu.
Ferda bir anda öne atılıp, " Anne, hadi gidelim." dedi. Ferda'nın söyledikleri hepimizi çoka uğratmıştı. Buse Hanım arkasına dönüp Ferda'ya kızgın bir şekilde baktı. "Kızım sen ne saçmalıyorsun? Olanların farkında değil misin sen? Şok'a mı girdin? Kendine gel." dediğinde Ferda gözünden akan yaşları elinin tersiyle iterek annesinin karşısına geçti. "Anne şimdi değil, daha sonra." dedikten sonra annesinin önünden uzaklaşıp karşımıza geçti. Bir bana bir Kuntay'a bir de Kuntay'ın elimi bırakmadığı elime bakıyordu. Kuntay'a bakarken hüzünlüyken Bana baktığında öfkeden deliriyordu. Bizi arkasında bırakıp salondan çıktı. Ferda'nın salondan çıktığını görünce Buse Hanım, Alkım Hanıma ölümcül bakışlara attıktan sonra Kuntay karşısına geçip yanağına sert bir tokat attı. O kadar sertti ki bütün salon bu sesle yankılanmıştı. Kuntay kafasını kaldırıp baktığında Buse Hanım daha da sinirlenip," Bu yanına kalmayacak Miroğlu. Bakalım Ferda'nın babası öğrenince neler olacak?"dedikten sonra bana öfkeli bir şekilde bakıp, "Senin de hesabını göreceğiz." dedikten sonra o da salondan uzaklaşıp gitti.

Olanlar karşısında dona kalmıştım. Az önce ne yaşanmıştı böyle? Kuntay'ın bir nişanlısı olduğunu daha önceden duymuştum. Bu nişanlısı bir anda ortaya çıkıyor ve daha sonra Kuntay gelip asıl nişanlısının onun nişanlısı değil benim onun nişanlısı olduğumu söylüyor. Çok kafa karıştırıcı değil mi ama?

-Evet Almira yeni bilinmezliklere, yeni gizemlere, yeni olaylara hazır mıyız?
-Hayat bize hazır mıyız diye sormuyor ki İç ses. Hazır olmaktan başka çaremiz mi var?

Kuntay bana bakıp," Odana çıkalım ve aklında ki bütün sorulardan kurtulalım." dedi.
O da farkındaydı bana anlattıklarının yeterli olmadığını. Ben başka çarem olmadığı için bana anlattıklarıyla yetinmeye çalışıyordum. Ve bu beni dahada büyük bir çıkmaza sürüklüyordu. Kuntay beni salondan çıkaracağı zaman Alkım Hanım bizi durdu. "Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?" Alkım Hanım sesindeki o öfke beni korkutmuştu. Tam arkamı dönüp ona bakacağım sırada Kuntay buna engel oldu.
"Zaten herşey bu akşam konuşulacak. Tekrar aynı şeyleri konuşmaya gerek yok." Kuntay'ın çok net bir şekilde vermiş olduğu cevap Alkım Hanımı susturmuştu. Kuntay elimi bırakmadan beni salondan çıkardı ve beraber odama gittik. Beraber odama gittikten sonra Kuntay elimi nazikçe bıraktı. Elime bakıp," Canını acıttım mı?" diye sordu.
Bu sorusu gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Gözlerimin dolmasının sebebi elim acıdığı için değildi.
Elimi kaldırı anlıma koydum," Burası acıyor." dedim. Kuntay gözlerini başıma götürdü. "Burası, yani aklım, mantığım çok acıyor." dedikten sonra bir anda gözümden bir kaç damla yaş aktı.
İyi değilim. Olmadım daha doğrusu olamadım. Kendimi kandırmaya çalıştım ve kandım. Küçük bir gün ışığına ve küçük bir tebessüme kandım. Daha doğrusu isteyerek kendim kandım.
Hayır, hiçbir ögrendiğim şey bana yetmedi. Yetmedi, yetmeyecek, yetmemeli de.

Kuntay kollarımdan tutarak beni yattağa oturttu ve kendiside benim yanıma oturdu.
Maviliklerini gözlerimden başka hiçbir yere kaydırmadan sadece bana odaklanmıştı.
"Evet, Almira seni dinliyorum. Ne istersen sorabilirsin. Ben sadece seni düşünüyorum. Aklında tek bir sorunun bile kalmasını istemiyorum."
Kuntay'ın cümlelerinden sonra derin bir nefes alıp yolları acılarla dolu olan, her bir adımımda ayaklarımı yara bere içinde bırakacağına inandığım o tehlikeli yola girmiştim.
"O zaman en baştan başlıyorum." dediğimde Kuntay tamam anlamında kafasını salladı.

"Dedemi nereden tanıyorsun? Ve dedem neden beni sana emanet etti?"
Kuntay hiç beklemeden cevap verdi.
"Dedenle yaklaşık üç yıl önce bir iş için tanışmıştık. Bu holding işleri. Bizim işte sağlam adam bulmak çok zordur. Deden insan sarrafı biri. Daha ilk tanıştığımda bana inanıp güvendi. Benim içinde aynı şeyler geçerli. Deden benim için bende onun için gerektiğinde canımızı oraya koyduk. Senin bilmediğin bir çok şey yaşadık. Neden birbirinize güvendiniz diye sorarsan hepsi yaşanmışlıkların sonucu. Bu kadar yaşanmışlık karşısında deden bana güvendi ve seni bana emanet etti." Kuntay hiç ara vermeden anlatmaya devam ediyordu.
"Arkam sağlam olduğu için seni başındaki tehlikelerden koruyabilecek benden başka kimse yok."

Evet, bir gitti geriye kaldı bilmem kaç.

Anladım anlamında kafamı salladım ve diğer soruya geçtim.
"Peki benim kimden veya neyden korumaya çalışıyorsunuz? Ve o gün neden bana ve adamlarıma..." demiştim ki aklıma unutmamam gereken bir şey gelmişti.

Fehim Bey ve adamlarına ne olmuştu? Ben onca yaşanandan sonra onları tamamen unutmuştum.

Kaşlarımı sorgular bir şekilde kaldırarak," Fehim Bey ve adamları nerede? Onları dövdürttün ve götürdün." dediğimde Kuntay hafif bir tebessüm etmişti. Onun tebessümü beni şaşkına uğratmıştı.

"Fehim Bey ve adamları iyi, merak etme. Onlarla birzat ilgileniyorum. Evet, dövdürttüm ama onların bundan haberi vardı. Yani, dövüleceklerinden. Düşmanları kandırmak için yapmıştık. Sana daha öncesinde söylemiştim. O gün izleniyorduk. Beni senin düşmanın olarak görmelilerdi. Bu yüzden bu oyuna gönüllü oldular. Sen ve deden için." dediğinde sertçe yutkunmuştum.
"Dedenin bazı düşmanları var. Onun yerine geçmek isteyen onun olan herşeye sahip olmak isteyen," dediğinde sözünü kesip," Kim, kim onlar?" diye sordum.
"Tam olarak bende bilmiyorum. Bizim sektörde böyle şeyler çok olur. Yerine geçip seni koltuğundan etmek isteyen kişiler... Bunu için bir sebepleri olmaz. Sadece isterler ve sonucunu düşünmeden hareket ederler. Deden büyük bir hata yaptı." dediğinde aldığım nefesin ciğerlerime ağır geldiğini hissettim.
Korkarak," Ne hatası?" diye sordum.
"Seni varisi yaparak senin için çok kötü bir şey yapmış oldu." dedikten sonra sustu. Sanki bundan sonrasını anlatmak istemiyor gibiydi.
Konuşması için baskı yaptım.
"Anlat bana."

Kuntay derin bir nefes aldı. "Deden dayından ve kuzenlerinden şüphelendi." dediğinde kaşlarımı çatmıştım." Deden dayınların mal varlığında gözü olduğunu düşünüyordu." dediğinde kendimi çok kötü hissetmiştim. Bu doğru olamazdı ki. Evet, dayım ve kuzenlerim bazen hiç çekilmez olabiliyorlar. Kendi kafalarına göre hareket ettikleri oluyor ama asla böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmeyeceklerine eminim. Ben gerekirse onlara kefil bile olurum. Bu konuda onlara güvenim tamdı. Biz hep iç içe yaşamıştık. Bende dedem gibi insan sarrafıyımdır. Diyebilirsiniz bu yaşta insan sarrafımı olur diye? Bilmiyorum böyleyim işte. Gerçekten bir insanı ilk görüşte nasıl biri olduğunu az boz anlayabiliyordum ve tahminlerinde yanıldığım hiç olmadı.

-Hiç mi?
-Hiç.
-Emin misin?
-Yoo Almira'yım.
-Defol git Almira.
-Keşke gidebilsem ama ne yapayım bırakamıyorum seni, İç ses.
-Ay ay, içimde bir şeyler kıpırdadı sanki.
-Senin için yok ki İç ses.
-Niye hala defolup gitmiyorsun ya sen.
-Tamam, tamam gittim.

"Peki neden? Yani dedeme bunu düşündüren nedir?"
"Yalan kanıtlar."
Kaşlarım dahada çatmıştım ve bu canımı acıtmıştı.
"Yalan kanıtlar mı?"
Kuntay evet, anlamında başını sallamıştı.
"Dedenin düşmanları dayınlara tuzak kurmuşlardı. Dedenle aralarını açıp deden onlardan şüphelensin diye. Deden zaten zor zamanlar geçiriyordu ve ailesinden birinin kendisine zarar vermeye çalıştığını öğrenince hem seni hemde mal varlığını güvence altına almak için seni varisi yaptı. Ve bu yaptığı büyük bir hataydı."

Anlayamıyordum. Dedemin varisi olmakta ne vardı ki? Ve neden dedemle dayımların aralarını açmaya çalışmışlardı.
Kuntay aklımdan geçen soruları anlamış gibi konuşmaya devam etti.
"Varisi olmanda ki tehlike artık dedenin düşmanlarının hedefinde olman. Eğer hedef sen olursa istediklerini elde etmek daha kolay olacaklarını biliyorlardı. Eğer bütün mal dayına geçseydi işler zorlaşırdı. Dayının oğulları olduğu için malları almaları güçtü ama sen teksin. Senden herşeyi almak daha kolay olacaktı. Bu yüzden dayınlar adına sahte raporlar düzenleyip dedeni tuzağa düşürdüler."

Karşımızda ki insanlar profesyoneldi. İstediklerini elde edebilmek için yapamayacakları şey yoktu, bunu anlamıştım. Kim olduklarını bilmediğimiz düşmanlarımız vardı ve hedefleri bendim.

"Deden gerçekleri öğrendiginde artık herşey için çok geçti." dedikten sonra sustu.
"Ne için çok geç?" diye sorduğumda Kuntay aklından geçirdiği şeyler yüzünden sinirlenmişti.
"Adamlar seni buldular. Deden seni her zaman insanlardan uzak, mütevazı bir hayat yaşattı. Böylelerinden uzak ve güvende ol diye. Sana yaklaşmaya çalıştıklarını anladı."
Nasıl bana yaklaştılar ki? Ben niye fark etmedim?
"Nasıl bana yaklaştılar?" diye sorduğumda Kuntay sanki geçmişi hatırlamak ister gibi dalmıştı. Tekrar günümüze geldiğinde anlatmaya başladı. "Hastahanelik olduğunda oradaydılar. Deden fark etmiş."
dediğinde korkmaya başlamıştım.
Ben hastahanedeyken oradalarmıydı yani?
Bir dakika Kuntay benim hastahanelik olduğumu nerden biliyor?

Bir anda Kuntay bana doğru yaklaştı.
"Sana seninle ilgili herşeyi bildiğimi söylemiştim." dediğinde yutkunmuştum.

-Evet, müneccim.
-Katılıyorum.

Kuntay benden uzaklaştı ve konuşmaya devam etti. "Deden şuanda düşmanlarının kim olduğunu araştırıyor o yüzden şuan seninle buluşamıyor çünkü seninle iletişime geçerse sana dahada çok yaklaşabilirler."
"Peki..." Korktuğum o soruyu soracaktım.
"çok mu tehlikeliler?" sesim titremişti.
Kuntay korktuğunu fark edince uzanıp ellerimi tuttu. "Korkmana gerek yok. Benim yanımdayken sana zarar gelmez. Soruna cevap vermem gerekirse..." dedikten sonra sustu ve tekrar yaklaştı. "Tahmin edemeyeceğin kadar." dediğinde Kuntay'ın ellerini daha sıkı tutmuştum.

-Almira bende Kuntay'a bir soru sorabilir miyim?
-Sor bakalım?
-Sana karşı olan tavrı çok garip değil mi?
-Nasıl yani?
-Demek istediğim, bazen çok lâbali konuşuyor sana sarkıyormuş gibi. Bazense sana dokunmaktan ve seni üzmekten çekiniyormuş gibi. Bence bu konu da da konuşmalısınız. Sana karşı hislerini bilmek sana avantaj kazandırır.
-Haklısın İç ses. Bunu sorucam.

Şahsen nasıl soracağımı bilememiştim. Utandım diyebilirim.
Kuntay düşüncelerimi bölüp, "Başka sormak istediğin bir şey var mı?" diye sordu.
Sormam gerekiyordu, bunu bilmeliydim.
"Kuntay, sen bana karşı..." demiştim ki Kuntay'ın telefonu çaldı. Kuntay telefonunu çıkarıp arayan kişiyi görünce," Bu telefona bakmam lazım." dedikten sonra telefonu açtı.

"Alo...Tamam...Bu akşam mı?...Emin misin?" dedikten sonra dönüp bana baktı. Yüz ifadesi çok garipti.
"Buraya gel. Artık bilmesi gerekiyor."

Kuntay birkaç dakika daha konuştuktan sonra telefonu kapattı.
Bana doğru gelip," Benim yapmak gereken şeyler var.Kalan sorularını sonra cevaplarım. Sen dinlenmene bak." dedikten sonra odadan çıktı.
Kuntay odadan çıktıktan sonra bende yatakta uzandım. Bugün çok yorulmuştum. Sabahtan beri oradan oraya savrulup duruyordum.
Biraz dinlenmek banada iyi gelecekti.

Telefonumdan gelen ses beni uyandırmıştı. Yana doğru uzanıp telefonu elime aldığımda saate baktım. Saat yediye geliyordu. Kuntay odadan çıktığında saat altıydı yani bir saat uyumuşum. Telefonu alıp doğruldum. Gördüğüm bildirim karşısında gözlerim kocaman açılmıştı.
Kuntay hayatıma girdiğinden beri telefonumu kullanıyordum. Sadece acil bir şey olursa diye yanımda bukunduruyordum.
Gelen hiçbir çağrıyı açmıyor hiçbir meseja geri dönmüyordum ama telefonda uzun zaman sonra gördüğüm çağrı beni şaşırtmıştı.
Arayan Aslı'ydı.
Onunla en son o karanlık günde konuşmuştuk. Eve dönerken işinin çıktığını söyleyip gitmişti, o zamandan sonra konuşmadık.

Onu çok özlemiştim. Bütün bu yaşananlardan sonra onu unuttuğuma inanamıyordum.
Bir an tereddüt ettim. Aslı'yı aramak doğrumuydu. Uzun zamandır benden haber alamadığı için endişelendiğine emindim. Kuntay bana yakınlarımla görüşmemem gerektiğini söylemişti.
Ne yapmalıydım bilemiyorum.
Telefon tekrar çaldı. Arayan yine Aslı'ydı. Onu o kadar çok özlemiştim ki dayanamayıp telefonu açtım.
"Alo."
"Alo, Almira tatil nasıl gidiyor güzelim. Kendini toparlayabildin mi?"

Ne tatili?

Aslı'nın ne demek istediğini anlamamıştım. Beni tatil mi sanıyordu.

"Alo, Almira. Orada mısın?"

Aslı şüphelenmemesi için konuştum.
"Evet, burdayım." dedikten sonra Aslı'nın nefes veriş sesini duydum.
"Sen aramadan aramayacaktım ama seni çok merak ettim. Bana neden söylemediğini biliyorum. Seni rahatsız etmeyecektim ama dayanamadım."

Burada neler oluyordu böyle? Hiçbir şey anlamıyordum. Aslı bir tatilinden bahsediyordu, görünüşe bakılırsa Aslı'ya benimle ilgili yanlış bilgiler verilmişti. Bunları ona kim söylemişti?
Aslı'nın şüphelenmesini istemediğim için sakin bir ses tonuyla," İyiyim Aslı, sen nasılsın? Şey...benim tatilde olduğumu nereden biliyorsun? Sonuçta ben sana söylemedim ya?" Aslı ona tatile gittiğimi haber vermediğimi söylemişti. O yüzden bu sorunun onun için garip geleceğini düşünmedim.
"Ben de iyiyim tatlım. O gün seninle konuştuktan sonra seni aradım ama açmamıştın. Ben de dedeni aradım. Dedem bana iyi olmadığını o yüzden birkaç günlüğüne tatile gideceğini söyledi."

Dedem mi?

Aslı dedemle mi konuşmuştu? Ama bu mümkün değildi ki. Dedem benimle bile zar zor konuşmuştu, Aslı ile nasıl konuşsun ki? Bu işte bir tuhaflık vardı.

İçimdeki endişeyi belli etmeden sakin bir ses tonuyla," Dedemle mi konuştun?" diye sordum. Aslı direk cevap verdi. "Evet dedenle konuştum. Birkaç günlüğüne gelemeyeceğini söyledi. Kötü günler geçirdiğini söyledi.Ben de Yiğit'le aranda olan meselelerden dolayı rahatlamak için tatile gittiğini düşündüm. Sen arayana kadar da seni rahatsız etmek istemedim ama uzun zamandır aramadın, ben de merak edip aradım. İyi olduğuna emin misin?"

Aslı'nın söyledikleri kafamı karıştırmıştı. Dedemin onunla konuşma ihtimali yoktu ki. Nasıl dedemle konuşmuştu? Gerçekleri öğrenmem gerekiyordu ama bu gerçeklerin bana Aslı'nın vermeyeceğine emindim. Onunla konuşmaktan başka çarem yoktu.

Aslı'yı çok fazla bekletmeden konuşmaya başladım." İyiyim canım benim, gayet iyiyim."Numara yaptım. "Tatil bana iyi geldi. Kendimi daha iyi hissediyorum.

"Peki ne zaman geri geleceksin?"

Aslı'nın sorduğu soru beni duraksatmıştı. Ne diyebilirdim ki? Ne zaman geleceğimi bilmiyordum, gelecek miydim o bile belli değildi. Birbirimizden çok uzaktaydık. O Adıyaman'da, ben ise Manisa'da. Yüzlerce kilometre vardı. Kardeşim dediğim imsandan uzak kalmak beni kötü hissettiriyordu. Onun yanımda olmasına o kadar çok ihtiyacım vardı ki.

Ayak sesleri duymaya başladım. Birinin odama geldiğine emindim. Birinin beni Aslı ile konuşurken görmesini istemiyordum. Kuntay veya herhangi biri bana onunla ilgili soru sorarsa ne yapacağımı bilmiyordum? Hem şu an Aslı'ya ne diyebilirim ki, onu da bilmiyordum. Gerçekleri öğrenip Aslı'yla tekrar konuşacaktım.

"Aslı canım benim, ben gayet iyiyim, merak etme. Yakında seninle tekrar konuşacağım ama şu anda gitmem gerekiyor. Kendine iyi bak. Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum canımın içi. Kendine iyi bak. Hiçbir şey için kendini üzme, tamam mı? Ben her zaman senin yanındayım." Aslı'yla son kez konuştuktan sonra telefonu kapattım ve tam da tahmin ettiğim gibi birkaç saniye sonra kapım çalındı.
"Girin." dedikten sonra kapı açıldı. Gelen kişi Furkan'dı. Furkan içeriye girdiğinde bana bakıp tebessüm etti. "Almira Hanım Kuntay Bey sizi salonda bekliyor." dedikten sonra odadan çıktı. Şaşırmıştım, Kuntay bu zamana kadar beni yanına çağırması için bir adamı göndermemişti. Belli ki önemli bir meseleydi. Hemen odadan çıktım ve merdivenleri indikten sonra salona girdim.

Sonra girdiğimde gördüğüm kişi beni hayrete düşürmüştü. Bunun burada ne işi vardı? Kuntay ve karşısında duran adam benim geldiğimi görünce ikisi de aynı anda bana dönüp baktı. Kuntay'ın karşısındaki adamı görünce kaşlarımı çatmıştım.

"Neler oluyor burada?"

Kuntay," Almira buraya gel."dedi ama ben kıpırdayamıyordum, yerime sabitlenmiş gibiydim.

"Almira Hanım, nasılsınız?"

Doruk Bey Kuntay'ın karşısında ki kişiydi. Doruk Bey, dedemin avukatıydı, daha doğrusu dedemin özel avukatıydı. Bütün işleriyle o ilgilenirdi. Onu en son dedemin beni varisi yapmak için belgeleri getirdiğinde görmüştüm. Peki onun burada ne işi vardı? Kuntay'la bir bağlantısı mı vardı?

Aklımdan bir sürü soru geçiyordu. Kuntay yanıma gelip beni sarstı. "Almira iyi misin?"

İyi miyim sence? Gerçekten iyi miyim?

Doruk Bey'e dönerek," Sizin burada ne işiniz var?"diye sorduğumda Doruk Bey Kuntay'a dönüp baktı. Galiba konuşacak kişi oydu.
"Almira, lütfen geç otur
" dediğinde Kuntay'ın söylediğini yaptım ve oturdum. Kuntay yanıma Doruk Bey ise karşımdaki berjel'de oturuyordu. Kuntay derin bir nefes alaraktan Doruk Bey'e gösterdi. "Almira, bu Doruk. Benim en yakın arkadaşım." dediğinde gözlerim kocaman açaraktan bir Doruk Bey'e bir de Kuntay'a bakıp duruyordum.

En yakın arkadaşım mı? Nasıl yani senin en yakın arkadaşın bizim avukatımız mıydı?

Konuşamıyordum. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Sadece Kuntay'ın anlatmasını bekliyordum. "Sen onu sizin özel avukatınız olarak tanıyorsun. Evet, bu doğru,dedenin avukatı ama sadece sıradan avukatı değil."dediğinde yutkunmuştum. Ne demek sadece sıradan bir avukat değil? "Biz dedenle iş yapmaya başladığımız zaman da iyi bir avukata ihtiyacı vardı. Aramızdaki anlaşmalar da bir problem çıkmaması için. Doruk çok iyi bir avukattır. Benim de en yakın arkadaşımdır. Kendisine canım pahasına güvenirim. Bu yüzden onu dedene gönderdim. Deden de Doruk'a güvendiği için beraber çalışmaya başladılar. Uzun zamandır sizin yanınızdaydı, dedenin arkasından dönen işlerin birçoğunun çözümünde Doruk'un büyük bir payı var." dediğinde Doruk Bey'e hala şaşkın bir şekilde bakıyordum. Meğersem Kuntay dolar yoldan bile olsa çok uzun zaman önce benim hayatıma girmişti.

Kuntay bana dönüp," Sormak istediğin bir soru var mı?" diye sorduğunda biraz düşünmüştüm. Sormak istediğim soru var mıydı? Yoktu.
Sormak istemiyorum artık. Aslında sorulması gereken bir soru da yoktu. Anladığım kadarıyla Doruk Bey Kuntay'ın arkadaşıydı ve dedeme yardım etmek için bizim yanımıza çalışıyordu ama aslında sormam gereken bir soru vardı.
"Peki neden şimdi tekrar tanışıyoruz yani neden Doruk Bey'in gerçekte kim olduğunu şimdi söylüyorsun?" dediğimde Kuntay sanki bu soruyu önceden bekliyormuş gibiydi. Omuzlarını dikleştirerek konuştu.
"Bu akşam önemli bir yemek olacak Almira." dedi. Doruk'u göstererek "Doruk, Özsoy ailesinin varisi."dedi.

Doruk'un soy isminin Özsoy olduğunu tabii ki biliyordum ama bana ilk başta sıradan bir soy ismi gibi gelmişti. Fakat görünüşe bakılırsa öyle değildi. Özsoy ailesi mi? Şu Özsoylar...
Hayır canım, olamaz. Şu bir türlü gelecek olup da gelemeyen Özsoy ailesi mi?
Kuntay bu defa gözlerimin içine çok derin bir şekilde bakmıştı.
"Ferda Özsoy'un abisi." dediğinde dona kalmıştım.
Ne demekti bu şimdi? Doruk Bey yani aslında Doruk, Ferda'nın abisi miydi? Neler oluyor ya burada? Kendimi bir dönme dolapta gibi hissediyordum. Hep dönüp dönüp aynı yere denk geliyordu ve geldiğim tek bir nokta vardı; sorular, cevapsız sorular.

"Bu akşam Özsoy ailesiyle bir yemeğimiz olacak. Onun öncesinde seni Doruk hakında bilgilendirmek istedim daha doğrusu birbirinizi tanıyorsunuz ama gerçekte kim olduğunu bilmeni istedim." dediğinde Doruk ayağa kalkıp bana yaklaştı. Doruk ayağa kalkınca Kuntay'da kalktı. Herkes ayaktayken benim oturmam olmayacağı için ben de kalkmıştım. Doruk, bana elini uzatıp,
" O zaman tekrar tanışalım, Almira Hanım." dedi.
"Ben Doruk Özsoy. Sizin ve dedenizin özel avukatıyım." dediğinde ona elimi uzatmıştım. Doruk Bey'in çok gizemli bir hayatı yoktu ki. Sadece Kuntay'ın tanıdığı olduğunu öğrenmiştim o kadar. O yüzden aklımdan kötü kötü şeyler geçmeme gerek yoktu.

Doruk Bey'in bize yapmış olduğu çok fazla iyilik vardı o yüzden büyük bir gülümsemeyle elini tuttum. "Tanıştığıma memnun oldum Doruk Özsoy. Ben de al Almira Atabey. Bu arada bana Almira Hanım demezseniz sevinirim sadece Almira." dediğimde Doruk'un yüzünde büyük bir gülümseme
oluşmuştu. "O zaman siz de bana Doruk Bey değil, Doruk diyin." dediğinde gülüşüm büyümüştü." Daha sonra aklıma gelen şey ise beni tekrardan durdurmuştu.

Akşama Özsoy ailesiyle yemek mi? Olamaz, Kuntay'ın nişanlısı Ferda ve annesi de orada olacaktı ve biz bugün hiç güzel şeyler yaşamamıştık.

İnanamıyorum ya. Evlenmek üzere olduğum adamın nişanlısıyla ve ailesiyle mi uğraşacaktım ben. Bu hallere düşecek kadın mıydım?

-Sen daha çok şey yaşayacaksın Almira. Bunlar fırtına öncesi sessizlikler sadece.
-Ne demek istiyorsun sen?
-Baksana daha evlenmeden iki kadınla olmuş. Sende onlardan birisin.
-Düzgün konuş benimle.
-Yalan mı? Şimdi kocan olacak adamın eski nişanlısıyla uğraşıp durursun. Aynı filmlerdeki gibi. Bakalım bu savaşın sonunda kim kazanacak.

İç sesimle olan konuşmalar beni germişti. Gerçekten böyle bir şey yaşamak istemiyordum. Hiçbir adam için savaşmayacaktım.

-Daha önce savaşmadın sanki.
-Savaşmadım, tabii ki.
-Baş harfi Yiğit desem.

Evet, haklıydı. Daha önce savaşmıştım ve kaybetmiştim. Bir daha böyle bir yenilgi alamazdım.

-O zaman savaşıyor muyuz?
-Savaşmayı çok istiyorsun bakıyorum. Ben senin Kuntay'ı sevmediğini düşünüyordum.
-Evet, sevmiyorum. Bundan sonra da seveceğimi sanmıyorum ama söz konusu bir savaşsa biz asla savaştan çekilmeyiz, Almira.
-Hayır, savaşmadan geri çekiliyoruz.
-Peki, bu nasıl olacak?

Yiğit'e karşı yakın duygular beslediğim için bu savaşı kaybetmiştim ama Kuntay'a karşı aynı duyguları beslemezsem bir savaş olmayacaktı ve bu savaşı kaybetmeyecektim. Savaşı kazanma ihtimalim olsa bile bu savaşa girmek istemiyordum çünkü zaten psikolojik olarak çok yorgun bir durumdayken bir de aşk acısı yaşamak beni mahvederdi. Bunu bir kere daha yaşamak istemiyordum.

"Neden bu akşam Özsoy ailesine gidiyoruz?"
Kuntay sordum soru karşısında bana yaklaşıp önümde durdu. Doruk'un duymamasını istediği bir ses tonuyla, "Bugün yaşananları sen de biliyorsun. Tam olarak ne kadarını biliyorsun bilmiyorum ama Ferda ile aramdaki ilişkiyi de biliyorsun. Bunun artık bir son bulması gerekiyor.Ferda ile aramdaki ilişki evliliğimize zarar verir. Bur an önce evlenmemiz lazım. Bu iş fazla uzadı. Bu yüzden bu akşam gidip özsa ailesiyle konuşmamız gerekiyor."

"Neden bir an önce evlenmemiz gerekiyor?"
Kuntay ciddi bir ses tonuyla," Eğer seninle evlenmezsem yakında Ferda'yla evleneceğim." dediğinde sert bir şekilde yutkunmuştum.
Aslında doğru söylüyordu. Tam olarak neler yaşandığını bilmesem de Ferd onun nişanlısıydı. Yani eninde sonunda evleneceklerdi. Fakat araya ikinci bir şahıs olarak girdiğim için bu ilişki bozulmuştu.
Kuntay, beni ve dedemi korumak için benimle evlenecekti. Anladığım kadarıyla Ferda ile arasında gerçek bir ilişki yoktu. Eğer böyle bir şey olsaydı bunu kabul etmezdi öyle değil mi?
Kim gerçekten sevdiği bir kadını sırf başka bir kadını korumak için aldatırdı ki? Kuntay'ı şu kadar kısa bir zamanda tanıysam eğer o öyle bir insan değildi. Hem Ferda'yı gördüğü zamandaki o gözlerindeki bakışı görmüştüm. Onun gözlerinde Ferda'ya karşı bir sevgi yoktu.
Kuntain söyledikleri kafama yatınca çok fazla uzatmadım ve "Anladım." dedim.

Doruk'la tanışma faslımız bittikten sonra Kuntay Doruk'la konuşması gereken şeylerin olduğunu söyledi.
"Almira, biz Doruk'la konuşurken sen de gidip hazırlan. Bir saate çıkmamız gerekiyor." dediğinde kafamı tamam anlamında saldıktan sonra odadan çıktım. Tam merdivenlere çıkacakken Kiraz'ın bana doğru yaklaştığını gördüm. Büyük bir gülümsemeyla, "Almira, nasılsın?"diye sordu.
"İyiyim Kiraz,"

Kiraz'ın bugün tedaviye gittiğini hatırlamıştım."Tedavin nasıl geçti?"
Kiraz buruk bir tebessümle," Aynı, bir gelişme yok." dediğinde onun adına üzülmüştüm. Kiraz çok neşeli bir kızdı. Etrafına yaşam enerjisi saçıyordu.

Tekerlekli sandalye mahkum olması beni üzüyordu.
Neden tekerlekli sandalye kullanması gerektiğini merak ediyordum. Onu bu hale düşüren şey neydi? Küçüklüğünden mi geliyordu yoksa yakın bir zamanda bir sıkıntı mı yaşamıştı? Ama bunu sormaya hep çekilmiştim. Onu üzmek en son isteyeceğim şey bile değildi. Burada kaldığım süre boyunca beni mutlu edebilmek için elinden gelen her şeyi yapan bu kızı üzmek beni mahvederdi. O yüzden bunun cevabını ondan değil de başka birinden öğrenmem daha iyi olacaktı.

Umarım ileride iyileşirdi.Kiraz yaklaşık ellerimi tuttu." Almira akşamki yemeği biliyor musun?" derken yüzünün düştüğünü görmüştüm. Benim için endişelendiği belliydi. Ferda ve annesi bugün salondayken Kiraz çok mutsuzdu. Onları görmek onu da üzmüştü, bu belliydi. Aralarında ne yaşandı bilmiyorum ama Kiraz'ın onları sevmediği anlaşılıyordu. Onun üzülmesini istemediğim için yüzüme sahte bir gülüş konduraraktan, "Biliyorum Kiraz, merak etme. Ben iyiyim. Sen de iyi ol." dediğimde Kiraz biraz da olsa gülümsemişti. "Tamam o zaman, bu akşam bizi yorucu bir gün bekliyor. Hidip hazırlansak iyi olacak." dediğinde ona tamam anlamında başımı sağladıktan sonra birbirimizden ayrıldık ve ikimiz de odalarımıza çekildik. Odama girdiğim zamanda büyük dolabı açtım ve ne giyeceğime bakmaya başladım.

Ne giyebilirdim ki? Anladığım kadarıyla önemli bir yemek olacaktı. Çok abartısı olmadan dolabımın kenarında duran lacivert elbiseye çıkardım. Elbise diz kapağımın bir kaç santim üzerinde bitiyordu. Düz sade bir elbiseydi. Boğazımı saran üst kısmı omuzlarımı açıkta bırakıyordu. Sade bir elbise olması bence akşamki yemek için idealdi. Dolabın alt çekmecelerini açıp elbisemle uyumlu sade lacivert renkte bir kol çantası seçtim. Ayaklarımı ise zıtlık yaratsın diye siyah önünde lacivert taşlar olan bir stiletto seçmiştim. Yaklaşık on beş dakikada üzerimi giydikten sonra makyaj masasının önüne geçip yine elbisem gibi sade bir makyaj yapıp saçlarımı üstten toplamıştım. Kuntay'ın dediği süreden yaklaşık yirmi dakika öncesinde hazırdım.

Biraz gerilmeye başlamıştım. Akşam ne olacaktı acaba? Ferda'nın ve annesinin benden nefret ettiğini biliyordum. Doğal olarak beni sevmemişlerdi. Umarım bu akşam çok kötü şeyler olmazdı.

Yaklaşık beş dakika sonra kapım çalındı. Gelen kişi Kuntay'dı. İçeriye girdiğinde yine uyumlu olduğumuzu fark etmiştim.

-İç ses.
-He canım.
-Acaba sen ve Kuntay'ın iç sesi...
-Ben ve Kuntay'ın iç sesine ne?
-Siz terapetik yoldan birbirinize mi konuşuyorsunuz?
-Neyi kastettiğini anlamıyorum, Almira?
-Ya baksana, yine uyumlu giyinmişiz. Ben senin söylediklerini giyiyorsam Kuntay'da kendi iç sesinin söylediklerini giyiyordur. Bence siz gizli gizli görüşüyorsunuz.
-Ah Allah'ım çıldıracağım. Ben Almira Atabey'in iç sesi olmak için nasıl bir günah işledim acaba? Kızım sen ne saçmalıyorsun? Şunun bilgisini sana net bir şekilde verebilirim ki iç sesler kendi aralarında telepatik yoldan konuşamazlar. OKEY.
-Okey, okey de...Ay aslında düşününce, konuşsanız ne kadar güzel olurdu? Hem ben de şu mavişin aklından neler geçtiğini öğrenmiş olurdum.
-Böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünmüyorum ama... Maviş mi? Sen ona maviş mi dedin?
-Ağzımdan kaçtı diyelim.
-İçimden kaçtı olmasın o.
-Iyy iç ses. Sen benden de kötüsün.
-Ee kimin iç sesiyim?

İç sesimle her zaman olduğu gibi aramızda geçen saçma konuşmaları bir kenara bırakıp Kuntay'ı gözlerimle süzmeye başladım. Üstünde lacivert bir takım elbise vardı. Takım elbisenin içerisine girmiş olduğu siyah gömlek ise ona çok yakışmıştı. Ayakkabıları ise üstündeki takımla uyumlu lacivert bir ayakkabıydı. Saçları her zamanki gibi taper kesim bir saçtı. Bu saç stili iş adamı saç stilinin tıpatıp aynısıydı hatta ta kendisiydi. Saçlarının böyle ciddi bir hava katması ona çok yakışıyordu çünkü gözlerindeki o mavilik onu masum bir çocuk gibi gösteriyordu. Ciddi duruşunu bozmaması için saçlarının böyle olması idealdi.

-Evet Almira, yap bakalım.
-Ya iç, ses yeter artık. Yanağım acıyor ya. Ne yapabilirim? Bendeki de göz.
Bu gidişle her ona baktığımda kendime vurmamı isteyeceksin.
-O zaman sen de her ona baktığında ondan etkilenmemeye çalış. Senin iyiliğin için bunu istiyorum Almira. Yap bunu!

Tam elimi kaldıracağım sırada Kuntay hızlı bir şekilde öne atılıp elimi havaya kaldırmadan tuttu ve diğer elini belime dolayıp beni kendisine yaklaştırdı.
"Buna bir son versen iyi edersin." Sesi çok ciddi çıkmıştı. "Bunu ben değil o istiyor." dediğimde şaşırmıştım. Neden böyle bir şey söylemiştim ki? Bu adam şimdi kesin benim aptal olduğumu düşünecekti.

-Öyle değil misin zaten?
-Bence insanlar seninle benim aramdaki konuşmaları okumaktan sıkıldı.
-He, sen benden sıkılmadın yani insanlar için benimle konuşmak istemiyorsun.
-Ben senden sıkılanlar arasında birinci sıradayım merak etme. O sırayı benden başka kimsenin alacağını da düşünmüyorum.
İyi, peki o zaman. Daha sonra gelip kapımı çalarsın ama ne yaparsan yap ben o kapıyı açmayacağım görürsün sen. Küstüm sana, hı.
-He he, ben de inandım, kesin bana küsmüşsündür.

Daha fazla iç sesli uğraşamazdım. Zaten zor bir durumdaydım. Bu adamın bana her temasında kalp atışlarım hızlanıyordu ama ben hızlanmasını istemiyordum. Neler oluyor orada bilmiyordum? Kuntay'a karşı bazı duygular mı besliyordum ama bu çok saçmaydı. Tamam Kuntay ilk başlarda bana kötü davranmış olabilir, bunları benim için yapmış olabilir, beni korumaya çalışmış olabilir, benim için acı çekmiş olabilir, bana her zaman iyi davranıyor olup beni düşünüyor da olabilir, evet yakışıklı olduğunu da inkar edemem. Kuntay'ı gören dönüp bir daha bakmak istiyor buna da tamam, ama ondan hoş... veya onu sev...
Söyleyemiyordum işte. Bilmiyorum kafam çok karışık.
Neden karışık olduğunu da bilmiyorum.
Allah'ım hiçbir şey bilmiyorum.
Hayır biliyorum...
Hayır bilmiyorum...

Nefes alışverişim hızlanmaya başlamıştı. Başımın ağrımaya başladığını hissetmiştim. Kafamda dönem binlerce soru vardı. Ne oluyordu bana böyle? Beynim ne yapıyordu bana? Neden çıkış yolu bu kadar kolayken beni hep tehlikeli yollara sürüklüyordu? Neden kolay yol yerine beni hep zor yolları sevk ediyordu?

Kuntay kolları arasında titrediğimi fark ettiğinde beni sakince bırakıp beni gözlerini süzmeye başladı. Gözlerinde görmüştüm. Bana sormak istediği bir sürü soru vardı ama sormamıştı. Beni bıraktıktan sonra ellerini nazik bir şekilde kaldırıp hafifçe omuzlarıma koydu beni hafif sarsıldıktan sonra, "Almira, iyisin merak etme, sorun yok." diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı. Bana neler oluyor orada anlamıyordum. Beynim benimle oynuyordu, hem de çok kötü oynuyordu. Bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum.

Titremelerim devam ediyordu. Göz kapaklarım bir kapanıp bir açılıyordu. Saniyede kaç defa gözlerimi kırptığını sayamıyordum. Kuntay beni daha hızlı bir şekilde sarstıktan sonra beni kendisine çekip sıkıca sarıldı. Ona sarıldığım zaman da bir anda titremelerin durmuştu ve sakinleşmiştim. Kafamı hafif kaldırıp Kuntay'a baktığımda...
Hayır o, o değildi...
"Yiğit..."

Kuntay'ın gözlerindeki hayal kırıklığına şahit olmuştum. Korkmuştum. Ellerimle Kuntay'ı göğsünden itip kendimden uzaklaştırdım. Az önce ne olmuştu öyle. Kuntay'a baktığımda onu değil Yiğit'i görmüştüm. Beynim beni çok zorluyordu. Bana neler oluyordu böyle?

Ellerimi kaldırıp alnıma bastırdım. İyi değildim, hiç iyi değildim. Ne zaman olmuştum ki?

Kuntay ne yapması gerektiğini bilemediği için tedirgin bir şekilde beni izliyordu.
Ben ellerim kafamda sendeleyip duruyordum. Kuntay bana her yaklaşmaya çalıştığında ondan uzaklaşıyordum çünkü ona her baktığımda bir onu bir Yiğit'i görüyordum. Canım acıyordu. Neden Yiğit'i görüyordum ki.
Ben onu unutmuştum.

-Hayır unutmadın.
-Ne?
-Unutmadın. Unutmana izin vermeyeceğim.
-Se-Sen de kimsin?

İçimde biri vardı ve ben onunla konuşuyordum.

-İç ses, sen misin?
-İç ses gitti, Almira. Bir daha gelmeyecek.
-Gitti mi? Neden, nereye gitti?
- Niye soruyorsun? Üzüldün mü yoksa? Zaten gitmesini istemiyor muydun?
-Hayır, hayır lütfen geri gelsin.
-Kusura bakma, Almira. İç sesin daha fazla benim karşımda duramadı ve bana yenildi. Aramızdaki bu uzun süren savaşı ben kazandım.

"Ne?"
Ağlıyordum. Hıçkırarak ağlıyordum çünkü canım acıyordu. Başım inanılmaz bir şekilde ağrıyordu ve ben bu acıya katlanamıyordum.
Kuntay daha fazla dayanamayıp yanıma geldi ve beni sakinleştirmeye çalıştı.
"Almira, kendine gel. Onu dinleme.
Almira!"

-Sende kimsin?
-Ben senim Almira, asıl sen.
-Asıl sen mi?
-Evet, asıl sen.
-Ne istiyorsun benden?
-Senden bir şey istemiyorum, Almira. Sen benden istiyorsun.

"Ben-Ben mi?"
Başım dönüyordu. Ayakta zar zor duruyordum.
Bir anda kapı açıldı ve içeriye Fatma Teyze, Kiraz ve Alkım Hanım girdi.

Kiraz benim bu halimi görünce, "Almira! Abi neler oluyor?" Herkes hayretle bana bakıyordu.

-Senden mi isteyeceğim? Ne isteyeceğim peki?
-Kendini?

"Kendi mi, mi?"

"Almira, hayır, dinleme onu."
Kuntay beni kollarımdan tutup sarssada ben çoktan gitmiştim bile.

Bir anda dizlerimin üstünde düşecekken Kuntay beni tuttu ve zarar görmemi engelledi.

"Yine ne oldu bu kıza?" Alkım Hanım kapının önünden bizi izliyordu.
Ben artık dışarıdan nasıl gözüküyorsam Kiraz ve Fatma Teyze'nin ağlama seslerini duymuştum.
"Kuntay şu kızı kendine getir. Çıkmamamız gerek. Rezilliğinizin çıkarmış olduğu karmaşayı yok etmemiz lazım."
Alkım Hanım'ın tek düşündüğü akşam ki yemekti.
Kuntay daha fazla dayanamayıp öfkeden deliye dönüp bağırdı.
"Defol, defol git nereye istiyorsan."

Kuntay'ın söyledikleri Alkım Hamım'ı bozguna uğratmıştı.
Öfkeyle," Sen kim oluyo..."
"Yeter!"
Bu defa sesini yükselten Kiraz olmuştu.
Ağlama sesini hayla duyabiliyordum.
"Bıktık senden, sizden. Rahat bırakın artık bizi ya. Yeter. Sizden nefret ediyorum." bunları derken ağlaması daha da hızlanmıştı.

Nasıl oluyordu bilmiyorum ama herşeye rağmen Alkım Hanım'ın yüzünde tek bir mimik dahi oynamıştı.

Aslında oğlunun ölümüne şahitlik eden ve diğer bir oğlunun da işkence görmesine seyirci kalan bir anneden ne beklenirdi ki?

Ciddi bir ses tonuyla, "Abinde sende bunun cezasını cekeseksiniz." Alkım Hanım'ın Kiraz'a bakarak söyledikleri Kiraz'ı hem çok kırmış hemde bir o kadar öfkelendirmişti.
"Biz zaten sizin yüzünüzden hep boş yere ceza alıyoruz. Siz hep..."

"Almira!"
Kuntay'ın bağırmasıyla Kiraz susup bana bakmıştı.
Kuntay neden bağırmıştı ki. Ben kucağında uzanıyorum zaten. Onu duyanilirdim ki.

-Hayır, duyammassın.
-Ne demek duyammassın? Duyuyorum işte.
-O Kuntay değil, bunu unutma.
-Ne demek Kuntay değil?

Gözlerimi başımın üstünde ki yüze çevirdiğimde...
"Yiğit..."
Hayır bir dakika,değişti.
"Kuntay..."
Olamaz, herşey değişip duruyor.

-Ne oldu Almira? Bakıyorum da zorlanıyorsun.
-Lütfen, git. Canımı acıtıyorsu.
-Canın daha çok acıyacak.

"Canımı acıtıyorsun."
Kuntay beni tamamen kendisine yaklaştırıp kollarıyal sıkıca sardı.
Ağlamamak için kendini zorladığını farkedebiliyordum. Güçlü durmaya çalışıyordu ama daha fazla dayanabileceğini sanmıyordum.
"Almira, yapma be güzelim. Lütfen bunu bana bir daha yaşatma. Dayanamam." Kuntay bana yalvarıyordu. Kendime gelmem için beni zorluyordu.

-Bunu asla başaramayacak. Geçmişin seni bırakmayacak.
-Geçmişim mi?
-Evet, geçmişin. Sonunda sana ulaştım Almira. Seni koruyan İç sesin artık yok. Artık sadece ben varım. Geçmişin...

"Hayır, hayır. Bana İç sesimi ver. İç sesimi bana geri ver, lütfen." Hıçkırarak ağlıyordum.
Yüzüme iki damla düştü. Bunlar benim değil onun göz yaşlarıydı. Çaresizdi. Ne yapması gerektiğini o da bilmiyordu.

-Şimdi madem tanıştık, diğer aşamaya geçebiliriz.
-Diğer aşamam mı?

Korkuyordum, hemde hiç olmadığım kadar. İçimde beni ele geçiren bir şey vardı. Ve ben git gide ona çekiliyordum.

-Artık kendini bana teslim et Almira. İnan bana mutlu olacaksın.

"Mutlu mu olucam?"
"Hayır Almira, hayır. Onu dinleme. O seni üzmek istiyor."

-Bunu söyleyen kişi seni bu duruma sokan kişi. Bunu unutma Almira.
Mutlu olmak istiyormusun?
Daha iyi bir şey sorayım. Rahatlamak istiyorsmusun?

İstiyormuydum?

-Hemde çok.
-Tamam o zaman.

Vücudumu hissedemiyordum. Baştan aşağıya yavaş yavaş vücudum uyuşuyordu.

"Almira, bana cevap ver. Almira onu dinleme, benimle kal. Almira!"

Evet duyuyordum ama sadece bu kadar daha ilerisi değil. Gözlerim yavaş yavaş kapanmıştı.
"Hayır, hayır. Aç gözlerini. Bunu bana bir daha yaşatmana izin vermiyorum. Bir daha ona karşı kaybedemem, olmaz."

Evet, gitmiştim. Ben Almira Atabey gitmiştim. Son zamanlarda bana yük olduğunu düşündüğüm İç sesim gitmişti. Bilmediğim şey ise onun gitmesi benimde gitmem olacaktı.

İç ses aslında beni korumaya çalışıyordu. O da benim gibi savaşıyordu. O da benim gibi acı çekmişti. Ve bu savaşın sonunda kaybetmişti.
Bir savaşta takım arkadaşınız kaybederse siz de kaybederdiniz. İç ses kaybetti, bende kaybettim.

Bir anda havaya kalktım. Kuntay beni kucağına almıştı.
Sesi hem ağlamaklı hemde öfkeliydi.
"Benden birdaha onu alamayacaksın. Duydun mu beni? Beni bir daha onsuz bırakamayacaksın. Bu seferki savaşı ben kazanacağım." Kuntay öfkeyle bazı şeyler söylerken beni odadan çıkartmıştı.
En son duyduğum şeyler Kuntay'ın merdivenlerden inerken çıkarmış olduğu seslerdi.

Geç de olsa bir şey fark etmiştim. Bu zamana kadar beni zorlayan şey içimde biriktirdiklerim di. Bu birikintiler daha ben küçük yaştayken başlamıştı. Neden böyle olduğumu, neden içime attığımı ve neden bu boyuta geldiğini bilmiyorum ama gelmişti işte. Geçmişimde yaşamış olduğum bütün acılar yaşanması gereken zamanda yaşamayıp kendisini bu zamana kadar gizli tutmuştu? Gizli tutmuştu ki vakti geldiğinde bütün acılar birleşip bana hayatım boyunca unutamayacağım acılar yaşatabilsin diye?
Peki ama neden?
Beynim neden bana böyle bir şey yapmıştı?
Böyle bir acı çekmek için nasıl bir güneş işlemiştim?
Görünüşe bakılırsa içime yerleşen bu yeni ses beni bir uçurumun eşiğine getirecekti.
Peki sonuçta bana ne olacaktı? O uçurumdan düşecek miydim yoksa biri elimi tutup beni kurtaracak mıydı?

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

İnstagram= gercekkurguyazar

Loading...
0%