Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Sen Benimsin

@feyzaelmiratasdemi

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

Birkaç saat sonra...

Etrafdan gelen bağırış ve nereden geldiğini anlamadığım makina sesleri uyanmama sebep olmuştu. Kıpırdayamıyordum. Bedenimi hissetmiyordum.
Nerede olduğumu bilmiyorum.
Ve ne durumda olduğumu da...

"Doktor Bey nesi var? Neden titriyor?"
Bu ses Tarık'ın sesi değil miydi?

"Doktor Bey lütfen bir şey yapın?" Bu ağlamaklı çıkan ses de kimindi?

"Şuan kriz geçiriyor. Bilinci kapalı ama vücudu uyanık. Ve tepki veriyor."

Yoo, bilincim kapalı değil. Ben sizi duyuyorum ama cevap veremiyorum.
Ne yaparsam yapayım gözlerimi açamadım. Hafif bir hareket etsem belkide uyandığımı anlayacaklardı ama yapamıyordum işte.
Bana ne olmuştu böyle?

-Demek uyandın?
-Sen de kimsin?
-Benim unutman beni üzdü küçüğüm. Ben senin yeni İç sesinim.
-Yeni iç ses mi?
-Evet, yeni İç ses. Eski İç sesin sana iyi gelmiyordu. Seni mutlu etmiyordu bu yüzden ben geldim.
-Sen beni mutlu mu edeceksin?
-Evet, küçüğüm ama öncelikle senin bana yardımcı olman gerekiyor.
-Tamam, sen beni mutlu ette, ne istiyorsan yaparım.
-Güzel... Şimdi senden istediğim uyuman ve kendini bana bırakman. Yeterince yorulmadın mı? Bırakta seni rahatlatayım.
-Evet, yoruldum İç ses. Tamam kendimi sana bırakıyorum.
-İşte bu. Afferim küçüğüme.

Artık sadece bedenim değil zihnimde uyuşmuştu. Etrafımda olan olayları umursamadan yavaş yavaş kendimi ona teslim ediyordum.

-Evet, küçüğüm, kendini bana bırak.

"Çetin, hemen Kuntay'ı ara."
"Ama Kuntay gelemez ki. Bertuğ Bey onun canını okur."
"Asıl Kuntay gelmez ve biz ona haber vermessek canımızı okur. Çabuk ara."

Son duyduğum konuşmalardan sonra artık İç sesin beni rahatlatan kollarına kendimi bırakmıştım.

Bir hafta sonra...

"Kuntay, yeter artık. Maffettin kendini. Bu olayların suçlusu sen değilsin."

Yavaş yavaş uyanıyordum. En son hatırladığım bazı konuşmalardı ama onlarda kesik kesikti. Ne olmuştu bana böyle? Neredeydim ben?

"O aptal yemeği onların başlarına geçirmeliydim. Onu o halde bırakıp nasıl giderim he nasıl?"
Sert bir ses duymuştum. Ya bir şey kırılmıştı yada biri bir yerini...
"Kuntay, senin yapabileceğin bir şey yoktu ki. Bak bir haftadır kendini heba ediyorsun. Almira uyandığında seni böyle görürse iyi olacağını mı sanıyorsun? Onun için güçlü durmalısın."
Bu ses çok tanıdıktı.

"Buket, anlamıyorsun. Ne yaparsam yapayım ne kadar çabalarsam çabalayım onları yenemiyorum. Sırf Almira'ya zarar gelmesin diye o hastenelik olmuşken ben gidip o itlerle yemek yiyordum. O serefzizler onlarla yemek yemem için beni hayatımda ki kadınlarla tehdit ediyorlar ve ben buna karşılık hiçbir şey yapamıyorum."

Bu Kuntay'dı. Bu sesi nerede duysam tanırdım. Ne olmuştu bana? Kuntay ne yemeğinden ve ne tehditinden bahsediyordu?

"Bertuğ Bey'i anlayamıyorum. Hadi Almira'yı geçtim. Bir insan nasıl kızını tehtit malzemesi olarak kullanılır ya."
Nazlı'nın bu sinirli sesi beni bile korkutmuştu.

"Hala o... neyse ağzımı bozmayacağım. Tanıyamadın mı?"
Çetin'in sesi her zaman kinden çok farklı ve soğuk çıkmıştı.

"Siz neyden bahsediyorsunuz böyle?"

Bir anda bütün sesler kesildi.
Bana doğru yaklaşan bazı adım sesleri duydum. Evet, sonunda konuşabilmiştim ama hala gözlerimi açmıyordum. Sanki gözlerimin üstünde yüzlerce kilo ağırlık varmış gibi hissediyorum.

"U-Uyandı."
Etrafıma toplanan kalabalığı hissetsem de göremiyordum.
"Allah'ım sana şükürler olsun. Sonunda uyandı. Peki ama neden gözlerini açmıyor?"

Bir eli kolumda hissettim. "Almira, kız uyanmadın mı yoksa? Ama yeter artık uyan be güzelim. Zaten çok güzelsin. Bu kadar güzellik uykusu fazla değilmi?" dedikten sonra ses dahada bana yaklaştı. "Hem sen bu kadar güzel olursa etraftaki bütün erkekler sana bakar o zaman kim durduracak bu mavişi he. Bize de acı be kızım."
Ses bir anda kesildi.
"Ya Nazlı niye vuruyorsun? Bence hazır gelmişken senide bir beğin cerrahına götürelim artık."

"Çetin, kıza uyurken bile rahat vermiyorsun. Bir sal artık ya."
Çetin sitemkar bir ses tonuyla,"Tamam be sustum." dedi.

"Almira iyi misin? Gözlerini açılabilecek durumda mısın?" Bu şevkat dolu ses onun sesiydi. Sesindeki korkuyu bütün vücudum hissetmişti. Peki onu bu kadar korkutan şey neydi?

"Tarık hemen doktoru çağır."

Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım bir türlü gözlerimi açamıyordum. Bana ne olduğunu o kadar çok merak ediyordum ki öğrenmek için can atıyordum ama öğrenebilmem için öncesinde gözlerimi açmam gerekiyordu. Birkaç dakika sonra kapı açıldı ve içeriye biri girdi. Biri bana doğru yaklaşıp,
"Almira Hanım, nasılsınız?" diye sordu. Bu ses hiç tanıdık değildi. Galiba doktordu. "İyiyim. Bana ne oldu ve neden gözlerimi açamıyorum?" dediğimde biri gözlerime doğru uzandı ve açmaya çalıştı. Gözlerim açılmıştı ama ben hala göremiyordum. Doktor birkaç dakika beni muayene ettikten sonra benden uzaklaştı.

"Doktor bey, nesi var?" Kuntay'ın endişeli sesi benim de endişelendirmişti. Doktor derin bir nefes alarak, "Psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntı beynini de etkilemiş. Beğini psikolojik olarak çok zarar görmüş. Bu yüzden kendisini korumaya almak için gözlerini kapatmış. Bu psikolojik olarak çok fazla görülen bir vaka. Beğini çok yorulduğu zamanda veya zarar göreceğini anladığında vücudundaki bazı organları devre dışı bırakabilir. Beğini bir tehlike algılamış olmalı ki Almira Hanım'ın gözlerine kapatmış."

"Ne demek gözlerini kapatmış? Ne saçmalıyorsunuz ya siz?" Korkmuştum. Hem de çok korkmuştum. Ne demek yani bir daha göremeyecek miydim? Bu adam ne saçmalıyordu böyle?

Kuntay yanıma gelip omuzlarımdan tuttu ve beni sakinleştirmeye çalıştı. Doktor hemen araya girip, "Merak etmeyin, Almire Hanım. Bu geçici bir şey. Beyninizin dinlenmeye ihtiyacı var. Eğer beyniniz iyi olduğunu anlarsa bu defa gözleriniz tekrardan eski haline geri dönecektir. Korkulacak bir şey yok. İyileşmeniz size bağlı." dediği zamanda az da olsa rahatlamıştım ama korkum hala devam ediyordu. Ne kadar süreceğini tahmin edemediğim bir şey yüzünden göremeyecektim. Bu çok korkutuşuydu.

Her yer karanlıktı sadece sesler duyuyordum. Kuntay'ın elleri arasında titrediğimi hissetmiştim. Kuntay beni kendisine çekip göğsüne yasladı.
"Size bir psikolog ayarlamamızı istermisiniz?"

"Psikolog ne alâka?" Bunu soran Nazlı'ydı.
"Almira hanımın fiziksel olarak bir problemi yok. Herşey psikolojik bu yüzden bir psikolog tan yardım alması gerekiyor."
"Ben ilgilenirim." Buket doktorun söylediklerinden sonra araya girmişti.
"Ben psikoloğum. Ben Almira'yla ilgilenirim."

"Tamam o zaman. Serum bittikten sonra çıkabilirsiniz. Dediğim gibi fiziksel bir sıkıntısı yok. Herşey psikolojik. Eğer beğini eskisi gibi güvende olduğunu hissederse gözleriniz eski haline dönecektir."

Doktorun söylediklerini anlamaya çalışırken Tarık, doktor beyi uğurladı.
"Herşey için teşekkürler Doktor Bey."
"Ne demek, görevimiz."
Kapı kapanma sesini duyunca Kuntay'ın yanımda olduğunu hissettim onu tuttum.
"Kuntay bana ne oldu? Neden buradayım ben?" Ben gözyaşları içerisinde sorularımı soruyordum.

"Biz sizi yanlız bırakalım." Buket'in sözleriyle beraber herkez dışarı çıkmıştı.

Kuntay ellerimi bırakmadan yanıma oturdu.
"Biz yemeğe gidecektik. Seni almak için odana geldiğimde bir anda kriz geçirmeye başladın. Neden olduğunu bilmiyordum ama çok kötüydü Almira, çok." Sesi titremişti.

Ellerime bir şeyler damlıyordu. Neydi bu damlalar?
Ağlıyordu...
Ağlıyorduk...

Kafamı onun göğüsüne yasladım ve ağlamaya devam ettim. Kuntay bir eliyle beni sararken diğer eliylede saçlarımı okşuyordu.
Ne kadar süre konuşmadan öyle kaldık bilmiyorum ama uyku beni tekrar ziyaret etmek isteyince ona engel olmamıştım.

---------------------------🌓--------------------------
Uyanmıştım ama heryer karanlıktı.
Bur yatakta yatıyordum. Anladığım kadarıyla evdeyim. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum ama tahmin etmek zor değildi.
"Almira, kızım."
Bu tanıdık ses...
Kafamı sesin geldiği yere doğru çevirdim ama tepki veremedin. Ne diyeceğimi, ne yapmam gerektiğini kestirenedim.
Kekeleyerek konuşmaya başladım.
"Yu-Yulya Teyze. Se-Sen misin?"
"Evet, kızım benim."

Yulya Teyzem karşımdaydı. O buradaydı. Gerçek annemi hiç tanıyamamış olsamda bana anne şefkatini hep hissettiren, annesizliğimi bana unutturan kadın karşımda, yanımdaydı.

Yulya Teyzemin yanımda olduğunu anlamak için ona doğru elimi uzattım. Bir süre sonra bir el elimi tuttu. Onun yanımda olduğunu idrak ettiğimde hemen yerimden kalktım ve ona sımsıkı sarıldım. Hemen yanımda olduğu için onu bulmama zor olmadı. Onu çok özlemiştim.
Kokusunu, sarılışını, bana kızım demesini...
Unutmuş olduğum şeylerden biride Yulya Teyzeme karşı olan özlemimdi.
Yulya Teyzem beni sıkıca sardı ve saçlarımdan öptü.

Birbirimizden ayrıldıktan sonra Yulya Teyzem ellerini kaldırıp yüzümü avuçları içerisine aldı.
İkimizde konuşmadan sadece birbirimize bakıyorduk ama ben onu göremiyordum.
Ona doyamamıştım ve tekrar sarıldım.

Kapının açılmasıyla birbirimizden ayrıldık. Gelen kimdi? Yulya Teyzemin elini sıkmıştım. Yulya Teyzem tedirgin olduğumu fark ettiğinde kulağıma doğru eğilip konuştu.
"Merak etme kızım, o burda."
dediğinde anlamamıştım.
O da kim?

Biri yavaş adımlarla bana doğru yaklaştı ve karşıma geçip durdu. Korkmuştum sonuçta görmüyordum.
"Almira, nasılsın? Kendini iyi hisediyormusun?"

Kuntay'ın sesinde ki endişe beni germişti. Hastahanedeki konuşmaları çok net hatırlıyordum. Doktor beğinimde psikolojik bir sorun olduğunu bu yüzden görmediğimi söylemişti. Geçici bir şey olduğunu ve beğinimin eski haline geldiğinde görebileceğimide söyledi.
Peki neden böyel oldum ki? Tamam, bu soru biraz saçma olabilir sonuçta zor zamanlar geçirdim beğinim yorulmuş olabilir ama bu kadarıda fazla değilmiydi.

"Daha iyiyim." Düz bir sesle söylediklerimden sonra Yulya Teyzemin elini sıkarak konuşmaya başladım. "Yulya Teyze senin ne işin var burada? Buraya nasıl geldin?"

Yulya Teyzem elimi sıkıca tutmaya devam ederken yine her zamanki o huzur veren ses tonuyla.
"Kuntay Miroğlu beni buldu ve buraya getirdi. Herşeyi biliyorum. Neden burada olduğunu. Kuntay Miroğlu'nun neden o gün o kadar kötü davrandığını."

Ona bunları Kuntay mı anlatmıştı? Peki ama neden? Neden Yulya Teyzemi bana getirmişti ki?

"Senden uzun süre haber alamayınca aklım çıktı. Tam o zamanda Kuntay Miroğlu geldi ve bana herşeyi anlattı."
Yulya Teyzem elini kaldırım önüme düşen saçlarımı kulağımı arkasına koydu. "Ben sana hani o gün dedimya kendini zorlama diye." dedikten sonra sustu ve tekrar konuştu. "Evet, şuan göremiyorum olabilirsin ama bunuda atlatacağız merak etme kızım. Sen burada kaldığım sürece bende burada kalacağım."

"Sen, ciddi misin?"

Yulya Teyzem burada benim yanımda mı kalacaktı?

"Burda çalışmaya başlayacağım."

Çalışmak mı? Neden ama yanımda kalsa sadece olmazmı. Bir anda Alkım Hanım'ın Fatma Teyze'ye yaptıkları aklıma gelmişti. Aynı şeyleri de Yulya Teyzeme yapmasına asla izin vermezdim.

Karşı çıktım." Hayır, burada çalışamassın."

Kuntay'ın burda olduğunu biliyordum. Onun olsuğunu düşündüğüm tarafa doğru dönüp, "Burada kalması için illa çalışması mı gerekiyor?"

"Hayır. Başta burada kalması karşılığında sadece seninle ilgilenmesini istemiştim. Burada çalışmasına gerek yok..."

Yulya Teyzem Kuntay'ın sözünü kesti.
"Ben istedim. Madem burada kalacağım bir yardımım dokunsun. Hem Fatma Hanım tek başına çok zorlanıyor. Ona yardım etmiş olurum."
Şaşırmış bir şekilde,
"Fatma Teyzeyle tanıştın mı?" diye sordum.

"Evet, tanıştım. Çok sıcak kanlı biri."

Yulya Teyzemin buraya şimdiden adapte olması beni çok mutlu etmişti.

"Hem..." Yulya Teyzem arkasını dönüp Kuntay'a bakıp sonra bana döndü. "Düğün hazırlıklarına yardım lazım." dediğinde gözlerimi kocaman açmıştım. Tabi ki göremiyordum.
"Fatma Hanım, bize müsade edermisiniz?"
Kuntay'ın sorusundan sonra Yulya Teyzem bana doğru yaklaştı. "Ben sizi yanlız bırakayım. Zaten artık buradayım." dedikten sonra ellerimi kaldırıf hafif bir öpücük bıraktı. Yulya Teyzem elimi bıraktıktan sonra ayağa kalktığını hissettim.
"Kuntay Bey, bana hanım diye hitap etme olurmu?" dedikten sonra sustu.
"Banada Almira gibi Yulya Teyze diyebilirsin, tabi istersen."

"Tabi, çok memnun olurum." Kuntay bunu çok güzel bir ses tonuyla söylemişti.

Kapının açılıp kapanma sesini duymuştum. Kuntay gelip yanıma oturdu.
Bir süre konuşmadı ve öylece durdu. Sesizliği bozan ben olmuştum.
"Ne kadar süre böyle olacak?"

"Doktor yakında geçeceğini söyledi. Tabi bu süreçte psikolojik destek alman lazım. Sana psikolojik desteği..."

"Ben ondan bahsetmiyorum."

Kuntay'ın sözünü kesmiştim çünkü benim için önemli olan şu anda göremiyor olmam değildi. Sebebini bildiğim bir şeyin değil bilmediğim bir şeyle ilgili konuşmak istiyordum.

"Bize ne olacak?"

Kuntay susmuştu, konuşmuyordu. Onun yerine ben konuşacaktım.

"Sen nişanlıymışsın ama benimle evleneceğini söylüyorsun. Bu nasıl olacak. Hem sen o kızı sevmiyor musun?"

Sorduğum soru beni de şaşırtmış ama sormak zorundayım. Tamam, o gün beni korurken Ferda'ya olan bakışlarında zerre sevgi görmemiş olabilirim ama sonuçta onunla nişanlı. Onu zorla nişanlamış olamazlardıya.

"Aramızdaki nişan sadece bir anlaşmadan ibaret."

Ne anlaşması bu?
Bu anlaşma kelimesi neden bana hiç yabancı gelmemişti acaba?
Ah, niye şaşırıyorum ki?
Bu adamın ilişkileri neden hep bir anlaşmadan ibaret?

Kuntay'ı göremediğim için tepkilerini anlayamıyordum.
"Babalarımız iş ortakları. Ferda'yla evlenirsem eğer aralarında ki ilişkinin kuvvetleneceklerini düşündüler bu yüzden bizi nişanladılar. Aramızda başka bir şey yok."

Bana açıklamam yapmak zorunda değildi ama bu açıklaması beni mutlu etmişti. Birbirini seven bir sifrin arasına üçüncü bir şahıs olarak girmek asla istemeyeceğim bir şeydi.

"Şimdi işte aramızda hiçbir şey kalmadı."
Bu ne demekti şimdi? Nasıl aralarında bir şey kalmamıştı? Nişanı değiller miydi?

"O gün sen bayıldıktan sonra Bertuğ Bey yemeği iptal etmedi." Bu cümlelere öfkeyle söylediğini hissetmiştim. "Seni hastanede bırakıp o yemeğe gitmek zorunda kaldım. Yemeğe gittiğimizde Bertuğ Bey aramızdaki ilişkiden bahsetti."

"Aramızdaki ilişkiden mi?"
"Evet." Endişeli bir ses tonuyla, Ne söyledi?" diye sordum.
"Cihan Özsoy, Ferda'nın babası. Bertuğ Bey ona ikimizin birlikte olduğunu söyledi. Tabii yemekte bunu söyleyince Cihan Bey öfkelendi.
Tam olarak ne konuştu bilmiyorum ama Bertuğ Bey Cihan Bey'i yemek masasından kaldırıp içeri götürdüğüne bir şeylerden bahsetti. Daha sonra ikiside masaya geri dönüp el sıkıştılar. Ve Cihan Bey hayırlısı olsun dedi."

Hayırlısı mı olsun demiş? Bu Cihan Bey'in kafasında bazı vidaları mı eksik acaba? Kızının nişanlısı onu başka bir kadına aldatıyor ki böyle bir şey olmadı o gelmiş hayırlısı mı olsun diyor? Ya Bertuğ Bey bir büyücü ve Cihan Bey'i büyüleyip onu susturdu yada Cihan Bey delinin önde gideni.

"Hayırlısı mı olsun dedi?"

"Aynen öyle. İlk başlarda ben de ne olduğunu anlamadım ama aklımda bir cevap var." dedi.

"Neymiş o cevap?"

"Deden."

Aha, yine başladık. Yine konu dönüp dolaşıp dedeme geldi. Benim dedemle bir an önce konuşmam gerekiyor. Her işin sonunda dedem çıkıyor. Neden dedemi hiçbir zaman tanımamışım gibi hissediyorum? Neden tanıdığımdan çok farklı biriymiş gibi bana hissettiriliyor?

"Dedem ne alaka?"

Kuntay'ın derin bir nefes aldığını hissettim. Ellerimiz sıkı bir şekilde tuttu ve sanki duyduğum şeyler karşısında sakin olmamı sağlamaya çalışıyordu.
"Deden, sen daha çok küçükken Bertuğ Bey ve Cihan Bey ile ortaklardı."

Ne ne demek ortaklardı? Dedem o teröristlere yardım eden şerefsizlerle mi çalışıyordu? Hayır, bu olamazdı. Öyle biri değildi ki. Devletine düşkün biriydi. Devleti için canını verebilecek bir vatandaştı.

İnkar ettim.
"Hayır, bu söylediklerin doğru değil. Dedem onlarla çalışmış olamaz."

"Evet çalıştı, Almira, ama bu kısa bir süreydi. Kısa bir süre çalıştıktan sonra gitti ama onun gidişi arkasında çok kötü şeyler bıraktı. Deden gittikten sonra işler sarpa sarmaya başladı ve hem Cihan Bey hem de Bertuğ Bey çok fazla zarara girdi. Bu yüzden de dedene karşı öfkeleri büyüdü. Ve bu öfkelerini senden çıkarmaya çalışabilirler."

"Benden mi?"
Sesim titremişti.

"Evet, bu zamana kadar en çok korktuğum şey de buydu. Dedene olan öfkeleri o kadar büyük ki sana zarar vermeye çalışabilirler. Başında da söylediğim gibi seninle evlenmem gerekiyor ama bu evlilik beraberinde çok fazla tehlike de getiriyor. Sana fiziksel olarak zarar vermezler ama hem psikolojik olarak hem de maddi anlamda seni çöküntüye uğratmak isteyebilirler."

Korkmaya başlamıştım. Dedem eskiden hatalar yapmış ve bu hatalarından dönüp kendisine yepyeni bir sayfa açmış ama arkasına bırakmış olduğu o hayatı onu hiçbir zaman bırakmamış ve peşinden gelmişti. Dedemden intikam almak istiyorlardı ama daha kolay yöntemi olan beni tercih etmişlerdi ve intikamlarını benden almak istiyorlardı.

"Peki ne yapmayı planlıyorsun, yani yine de evlenecek miyiz?"

"Evet, bu tartışmaya açık bile değil."

"Peki ama nede? Neden benimle evlenmek istiyorsun ki? Tamam, anladım. Benimle evlenirsen eğer mal varlığımı korumuş olacaksın ama yine de..."

"Seninle evlenmemin tek sebebi mal varlığın değil. Seni hem düşmanlarından hem de kendinden korumaya çalışıyorum."

Kuntay son söylediği cümleden sonra ağız alamayacak küfürler ettiğini duymuştum.

Beni kendimden mi korumaya çalışıyordu? Durumum o kadar mı kötüydü? Daha önce kendime zarar vermeye çalışmıştım. Bir anda kriz geçirip bayılmıştım ve şu anda bu kriz yüzünden gözlerim görmüyor. Ben... Benim sorunum ne?

"Buket'le görüşecek miyim?"

Bu psikolojik konuda bana yardım edebilecek tek kişi Buket'i. Daha önce beni anlamıştı ve bu konuda da beni anlayacağına emindim. O yüzden bu konuyu en iyisi buket'le konuşmaktı.

"Evet, Buket seninle ilgilenecek merak etme ama konuşmamız gereken önemli bir konu var."

"Ne konusu?"

"Düğün."

Yulya Teyzem bana nikah hazırlıklarında yardımcı olabilmek için burada kalmak istediğini söylemişti. Düğün bu kadar erken mi olacaktı?

"Sen, Arif Atabey'in varisisin. Atabey holding de şimdiden sıkıntılar çıkmaya başladı. Deden ortalıklarda yok, varisi ise göz önünde değil. Dedenin mirası kötü durumda, Almira."

Kuntay'ın söyledikleri beni bozguna uğratmıştı. Haklıydı. Dedem ortalıklarda yoktu. Varisi olan ben ise hiç gözükmüyordum. Dayımlar vardı evet ama onların çok fazla yetkisi yoktu ki. Kim bilir şu an holdingte işler ne durumdaydı?

"Deden istese de şu anda geri gelemez. Ve tek başına senin holding yönetmen çok zor. Eğer hemen benimle evlenirsen ve arkana Miroğlu holdingin gücünü alırsan şirketteki diğer hissedarlar sana sıkıntı çıkarmayacaklardır."

Şirkette bizim ailemizle yakın bağı olmayan üç hissedar daha vardı ve hepside birbirinden beterdi. Eğer dedemin ortalıkta olmadığı bu fırsatı avantaja çevirmeğe çalışırlarsa kazanma ihtimalleri çok yüksekti. Dedemin bütün emeklerini o heriflerin ellerine bırakmayacaktım.

Kuntay telefonunu çıkarıp bir şeyler açtı. Konuşan bir spikerdi.
" Evet, arkadaşlar uzun zamandır ortalıklarda görülmeyen Ateney holdingin varisi Almira Atabey, Miroğlu holdingin varisi Kuntay Miroğlu ile yan yana görüntülendi." Duyduğum magazin haberi beni şoka uğratmıştı. Şimdiden haberimizi yapmışlardı bile.

"İnsanlar şimdiden konuşmaya başladılar. Bu böyle devam edemez. Eğer bir açıklama yapmazsak hem sizin hem de bizim hisselerimiz düşmeye başlayacaktır. Ayriyeten," dedikten sonra bu defa başka bir videoya oynattı." Miroğlu holdingin varisi Kuntay Miroğlu, Atabey holdingin varisi Almira Atabey ile bir otel odasında görüntülendi."

Nasıl olurdu bu? Bunca şeyi nasıl öğrenebildiler ki?

"Önlemleri son noktaya kadar çıkarmama rağmen bu magazinciler işlerinde çok iyi. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım haber yapmalarını engelleyemedik ve şimdi bütün ülke bizi konuşuyor. Ve bir sıkıntı daha var." dediğinde ciğerimin sıkışmaya başlığını hissetmiştim. Daha ne olabilirdi ki?"

"Ferda'nın hayranları onunla nişanlı olduğumu bildikleri için hayatıma başka bir kadını almış olmam bütün okları senin üzerine çekti. Hayranları senden nefret ediyor. Dışarı çıktığın zaman da sana zarar vermeye kalkabilirler."

Sertçe yutkunmuştum.
"Sen ciddi misin?"

"Hem de çok çok ciddiyim. Ferda'nın hayranları çok fazla. Onu ölümüne bağlılar diyebiliriz. Geçen bir iş toplantısı için bir kadınla görüştüğüm zaman da onu aldattığımı düşündükleri için evi basmayı bile kalkışmışlardı."

Bu kadar da fazlaydı artık. Onlara ne oluyordu ki? Hiç tanımadıkları sadece tanıdıklarını düşündükleri bir kadının karşısında olan bir kadına neden zarar vermeğe çalışıyorlar ki? Sırf hayranı oldukları kadın üzüldü diye başka bir kadından hesap sormaya çalışıyorlardı ki? Hiçbir şey bilmeden etmeden...

"Peki ne yapacağız?"

"Hemen evleneceğiz."

Bu mu bulduğu çözüm yolu?

"Ama evlenmemiz onları durduracak mı ki?"

"Hayır, durdurmayacak. Bu konuda Ferda bize yardım edecek."

Ferda bize yardım mı edecek? Şaka mıydı bu? Kim sevdiği adamın başka bir kadınla evlenmesi için yardım ederdi ki?

"Nasıl olacak peki bu? Yani Ferda nasıl bize yardım edecek?"

"Cihan Bey Ferda'yla konuştu. Nasıl yaptı bilmiyorum ama Ferda bir şekilde ikna oldu ve bunu bizzat bana söyledi. Hayranlarını senden uzaklaştıracağını ve evliliğimize karışmadığını onun da bilgisi olduğunu bilerek güzel bir şekilde ayrıldığımızı hayranlarına söyleyecek."

Bir kadın olarak başka bir kadının bir erkekten hoşlandığını onun bakışlarından anlamıştım. Ferda Kuntay'a karşı bir sevgi besliyordu içinde. Buna rağmen neden bize yardım ediyordu ki? Bu işte bir terslik vardı

"Bir hafta sonra düğün olacak."

"Ne bir hafta sonra mı?"
Kuntay'ın söyledigiyle küçük dilimi yutmuştum.

"Evet bir hafta sonra. Kaybedecek vaktimiz yok."

"Ama ben..." demiştim ki ellerimi kaldırıp gözlerime götürdüm. Bunu söylemek canını acıtıyordu. "Göremiyorum ki Kuntay. Ne evlenmesinden bahsediyorsun sen?"

Kuntay birkaç dakika sustu ve konuşmadı. Sanırım ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu. "Almira, evet, farkındayım ama yapacak başka bir çaremiz yok. Haberler git gide büyüyor. Hem doktorumla hem de Buket'le konuştum. Eğer düzenli bir şekilde seans alırsan bir hafta içerisinde iyileşebileceğini söylüyorlar." dedikten sonra bir elini kaldırıp yanağımı koydu." Senin için çok zor olacağını biliyorum ama merak etme, sen sadece iyileşmeye bak, düğün hazırlıklarıyla beni ilgilenirim."

"Büyük bir düğün olmak zorunda, öyle değil mi?" Sonuçta aramızdaki anlaşmalı bir evlilikti. Büyük bir düğün olmasına gerek yoktu. Aile arasında da olabilirdi ama o da ben de iki büyük holdingin varisleriyiz. O yüzden çok şaşalı bir düğün olacağı kesindi.

Kuntay sesli bir nefes vererek," Evet, maalesef. İstesek de sakin bir düğün yapamayız. Bu yüzden büyük bir düğün hazırlığı gerekiyor ama dediğim gibi sen bunu sakın düşünme. Hem Yulya Teyzen de burada. O sana yardımcı olacak. Senden tek istediğim dinlenmen ve iyileşmene bakman." dedikten sonra elini yanağından çekti ve yanımdan kalktı. "Şimdi kahvaltı yapman gerekiyor sen hazırlan. Ben seni dışarıda bekliyor olacağım." Tam yanından uzaklaşacakken elimi kaldırıp elini tuttum. Minnetkar bir ses tonuyla," Teşekkür ederim." dedim. "Neden teşekkür ediyorsun?" "Yulya Teyzemi bana getirdiğin ve yaptığın her şey için?" Bunu çok içtenlikle söylemiştim.

Kuntay'ın ne kadar zor durumda olduğu belliydi. Sırf bana ve dedeme yardım edebilmek için bunca şeye katlanıyordu. "Kuntay neden bunca şey katlanıyorsun? İstersen bunu yapmak zorunda değilsin. Dedemle geçmişinuz sıkı olabilir ama bu çok fazla değil mi? Dedemi de beni de bırakabilirsin." dediğimde Kuntay'ın bana doğru yaklaştığını fark ettim ve saniyeler sonra nefesini yüzümde hissettim. Bir elini kaldırıp saçlarıma koydu ve yavaşça okşamaya başladı. "Bu benim görevim Almira. Neden bunu yaptığımı ilerideki zamanda çok iyi anlayacaksın. Ama şunu iyi bil ki ben bunu yaparken hiç zorlanmıyorum. Sen yanımdayken beni senin için yaptığım hiçbir şey yormaz. Bunu yapmak zorundayım." dedikten sonra elini saçlarımdan çekti ve yavaş adımlarla odadan çıktı.

Kuntay odadan çıktığında düşüncelere dalmıştım. Kuntay'ın bana karşı olan bu hassas tavırları ruhumu okşuyordu. Ama bu kurmuş olduğu cümleler aklımı bulandırıyordu.

Bir anda sirkelenip kendimi toparladım.
Peki ben şimdi ne yapacaktım? Evet, hazırlanıp kahvaltıya inmeliydim. Ama...

Bir anda kapı açıldı ve biri hızlı adımlarla bana yaklaştı. Yanıma gelen kişi kendisinden önce kokusu gelmişti. Gözlerinde ki mavi berrak deniz gibi kendiside deniz gibi kokuyordu. Ama normal bir koku değildi. Baş döndürücüydü. Kokusu beni bulunduğum noktadan alıp bir sahil kenarına götürüp beni serinliğiyle insanın her bir noktasını mayıştıran denize bırakıyordu.

"Şey..."

Kuntay bir şey düşünüyordu galiba çünkü cümlesini tamamlayamıyordu.

"Sana kıyafet ayarlama mı ister misin?"

Kuntay'ın çekinerek kurmuş olduğu bu cümle karşısında hafiften kıkırdamıştım.

Utanarak mı söylemişti bunu?

Büyük bir gülümsemeyle, "Memnun olurum." dediğimde Kuntay'ın hiç vakit kaybetmeden dolabıma doğru gittiğini anlamıştım. Bir kaç dakika sonra yanıma gelip yatağa birşeyler bıraktı.

"Şey... Senin için rahat birşeyler seçmeye çalıştım eğer beğenmessen..."

"Beğenirim."

Kuntay'ın daha fazla şekilden şekile girerek benimle konuşmasını istemedim. Ona karşı iyi olmak istiyordum. Ve bunu yapacaktım da. Bu anlaşma boyunca ona yardım edecek benim ve dedem için yüklenmiş olduğu yükleri onun üstünden alabildiğim kadar alıp onu hafifletecektim.

Kuntay uzun süre karşımda durunca ne yapması gerektiğini bilemediği için durduğunu anlamıştım.
"İznin olursa ben giğineyim."
"Aa, tabi ben çıkayım. Sen işin bitince bana seslen tamam mı? Şuan göremediğin için yanlız hareket etme."

"Hep böylemi olacak?"
"Anlamadım."
"Yani ben eskisi gibi görebilene kadar benim yanımda mı olacaksın?"

Evet, iyi bir noktaya dokunmuştum. Aslında bunu sormamdaki amaç Kuntay'ın bana nasıl tepki vereceğini bilmekti. Böyle bir soru sorduğum zaman da eskiden bana laubali davranması gerekiyordu. Ama son zamanlarda bana karşı olan tavırları çok garipti.

"Yani... eğer istersen yanında olurum tabii. İstersen başkasıda senin yanında olabilir."

Bu neydi şimdi? Niye bu kadar çekinerek söylemişti ki? Eski Kuntay'a ne olmuştu böyle? Bu benim sinirlerimi bozmuştu.

İki elimle yataktan destek alarak ayağa kalktım ve dengemi kaybetmemek için bir elimle yatak başlığını tuttum. "Kuntay neler oluyor sana? Eskiden, normalde sana böyle bir şey söylesem laubali konuşurdun ve cıvık cıvık hareketler yapardın. Şimdi neden bu kadar bana karşı mesafelisin? Yani tamam bu mesafe olması gereken bir mesafe ama eskiden böyle değildi. Ne değişti de böyle oldun?"

Uzun bir sessizlik oldu. Benim sorumdan sonra Kuntay konuşmuyordu, olduğu yerde duruyordu. Neyi bekliyordu cevap vermek için? Yoksa ne söyleyeceğini mi bilmiyordu?

Sessizliği bozan taraf ben olmuştum. "Cevap vermeyecek misin?" Bunun cevabını gerçekten bilmeye ihtiyacım vardı.

Kuntay konuşmaya başladı.
"Almira ben...ben neden öyle davrandığımı bilmiyorum? Neden şimdi böyle davrandığımı da bilmiyorum? Ben... Kahretsin." demişti ki sesli bir nefes vererek ağzında bir şeyler gevelediğini duymuştum.
Kuntay'ın yutkunduğunu duymuştum.

"Seni dışarıda bekliyorum." dedikten sonra seri adımlarla odadan çıktı.

Çok garip biriydi Kuntay Miroğlu. Anlamak zordu. Bir dediği bir dediğini bir hareketi diğer hareketini tutmuyordu.

Kuntay'ın yanıma bıraktığı kıyefetleri alıp giyinmeye başladım. Giyinmem bitince Kuntay'a seslendim. Göremediğim için kendi başıma hareket etmem tehlikeli olabilirdi.
Kapı açıldı ve bir el kolumdan tutup beni kaldırdı.
Beraber odadan çıktıktan sonra Kuntay daha sıkı beni kavarmıştı çünkü merdivenlerden inecektik.

"Şimdi merdivenlerden inicez. Bir elinle korkulukları tut diğer elinlede benden destek al. Merak etme ben senin yanındayım."

Kuntay'ın dedilerini yapıp yavaş adımlarla merdivenleri beraber indik.

Merdivenleri indiğimizde Kuntay bir anda duraksadı ve kulağım doğru eğildi. "Şimdi salona geçeceğiz. Ve...
Bertuğ Bey ve Alkım Hanım da içeride." dediğinde olması gerekenden farklı bir şekilde rahattım.

Kuntay'ın anne ve babasına adıyla hitap etmesini yadırgamıyordum. Onun yerinde bende olsam o insanlara asla böyle değerli kelimeleri kullanmazdım.

Koluna girip, "Yanımda sen varsın. Endişelenmeme gerek var mı?"
Bunu içtenlikle söylemiştim.

Kuntay bana daha çok yaklaştı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bunu verdiği nefesinin yüzüme çarpmasıyla anlamıştım.
"Ben yanındayken hiçbir şeyden endişe etmene gerek yok."
Kuntay'ın söyledikleriyle içime bir rahatlık yayılmıştı.

Beraber yavaş adımlarla salona girdiğimizde doğal olarak içeride kimlerin olduğunu görememiştim. Tek bildiğim Kuntay'ın söylediği gibi Bertuğ Bey ve Alkım Hanım'ın içerde olduğuydu.
"Yenge!"
Kiraz'ın tekerlekli sandalyesinin sesini duymuştum. Birkaç saniye sonra bir el havaya kalkıp elimi bulup tuttu.
"Yenge, özür dilerim. Yanına gelemedim. Seninle ilgilenemedim." Kiraz'ın ses neden bu kadar üzgün çıkmıştı ki? Ben gayet iyiydim. Ona hiçbir zaman kırılmamıştım, üzülmemiştim de.

"Ona Yenge falan deme!"
Alkım Hanım'ın söylediğiyle Kiraz'ın elinin gevşediğini hissettim. Alkım Hanımı hiç aldırış etmeden diğer elimi Kuntay'ın kolundan çekip Kiraz'ın elinin üstüne koydum.

"Önemli değil Kiraz. Hem benimle ilgilenmek zorunda değilsin."

"Hayır, zorundayım."

Kiraz'ın sert çıkan sesi beni şaşırtmıştı.
"Yenge kafana eğer misin?" Neden böyle bir şey istediğini anlamamıştım ama eğmiştim. Kulağıma doğru yaklaşıp, "Seni öz ablam gibi görüyorum yenge. Neden böyle gördüğüm bilmiyorum ama sen bu eve geldin. Evet, belki sen mutlu değilsin ama biz sen burada olduğun için gerçekten çok mutluyuz. Sen burada olduğun için abim çok huzurlu ve çok mutlu. Onun böyle huzurlu ve mutlu olması beni de çok mutlu ediyor." dedikten sonra sustu. Gözlerim dolmuştu. Kiraz'ın bana karşı beslemiş olduğu duygular içimi kıpır kıpır etmişti. Kiraz'ın bana bu kadar samimi ve yakın olması beni hep rahatlatmıştı, hep mutlu etmişti.
Fakat Kiraz'ın atladığı bir konu vardı. Bu eve geldiğim için herkes mutlu değildi. Olmayanlar da vardı. Baş harfi Alkım mesela.

"Konuşmanız bittiyse buraya gelin."

Tam Kiraz'a karşılık verecekken Alkım Hanım'ın söyledikleriyle bu güzel ortam mahvolmuştu. Kiraz benden uzaklaştığında Kuntay elimi tutup beni yavaş adımlarla kendisine doğru çekti. Kulağıma doğru eğilip, "Şimdi masaya geçip oturacağız. Her ne söylerse söylesinler sakın takma. Ben senin yerine konuşurum." Konuşmama dahi izin vermeden beni çekip masanın yanına getirtti. Sandalyeyi çekip oturmama yardımcı oldu ve hemen yanıma geçip kendisi de oturdu.
"Nasıl hissediyorsun kendini, Almira? Başına gelenleri duydum." bunu soran Bertuğ Bey'di. Normal bir ses tonuyla," Gayet iyiyim." diye cevap verdim. Bu seytanın beni düşündüğüne inanacak kadar kafayı yemedim çok şükür.

"Kör bir kızın iyiyim demesi çok tuhaf değil mi?"

"Alkım Hanım!"

Kuntay'ın uyarıcı sesine karşılık Alkım Hanım susmuştu.

"Bugün şirkete gidiyorsun. Ne yapmayı planlıyorsun?"

Şirkete mi gidecektim?

Bertuğ Bey, bugün şirkete gideceğimi söylemişti ama benim neden bundan haberim yoktu? Çok uzun zamandır şirkete gitmemiştim. Ne olup bittiğini merak ediyordum ama nereden çıkmıştı ki şimdi bu?

Kuntay kulağıma doğru eğilip, "Sana söylemeyi unuttum. Özür dilerim. Bugün şirkete gitmemiz gerekiyor. Bir hafta sonra düğünün olacağını duyurmamız gerekiyor. Bundan önce de senin şirkete gidip ortamın karışmaması için önlem alman lazım." Kuntay'ın daha söyleyeceği şeyler olduğunu farkındaydım ama lafını bitirmesine izin vermeden Alkım Hanım öne atılıp, " Deden yokken tek başına yapabileceğini düşünüyor musun?" dediğinde kalbimin acıdığını hissettim. Dede kelimesini duymak bile içimi acıtıyordu. Onu o kadar çok özlemiştim ki tarif daha edemezdim.

Kuntay masanın altından elimi tutup beni yatıştırmaya çalıştı.

Ben Almira Atabey, annesiz ve babasız büyüyen, dedesinin göz bebeği olan, Almira Atabey. Atabey holding'in valisi ve gelecekte Kuntay Miroğlu'nun sahte veya değil eşi. Dik durmak zorundaydım. Karşıma neler çıkarsa çıksın dik durup savaşmak zorundaydın. Yapacak başka bir şey yoktu.
Hayat buydu. Karşına ne kadar zorluklar çıkarsa çıksın onları ezip geçmeyebilmek gerekiyordu. Sen eğer o engelleri ezip geçmezsen o engeller bir bir sana bütün acılara yaşatarak üstünden geçip gidecekti. Fakat bu engellerin altına ezilen ben değil benim altında ezilen engeller olacaktı.

Dik bir duruş sergileyerekten konuştum. "Gözlerimin görmüyor olması aklımın durduğu anlamına gelmez. Ben insanları gözlerimle değil aklıma alt ederim. Siz hiç merak etmeyin."

"Kuntay'ıda aklınla alt ettiğin gibi mi?"
"Alkan Hanım!"
Yine araya girip beni kurtarmaya çalışan Kuntay'dan başkası değildi.
"Ne var, yalan mı? Madem her şey aklıyla alt ediyor, o zaman senin de aklıyla alt etmiş. Nişanlı bir adamın aklına girmek..."
"Yeter!"
Bertuğ Bey'in emriyle Kuntay'da Alkım Hanım'da susmuştu.
"Şimdiden onu bu kadar zorlamassan mı, Alkım?"
Alkım Hanımın pis bir gülüşle,
"Bunlar ne ki?" demesi beni küplere bindirmişti.
Asla bu sözlere boyun eğmeyecektim. Ona karşı koyacaktım. Bir kere konuşmuştum. Almira Atabey bir daha susar mıydı?
Kendimden eminim ve ciddi bir ses tonuyla,
"Bakalım, zaman gösterecek. Bu süreçte kim daha çok zorlanacak."
Zorlanan kişi kesinlikle ben olmayacaktım. Buna izin vermeyecektim.
Beni zorlayanı ben daha fazla zorlayacaktım.

Böyle dik durup karşılık vermen kendime olan güvenim geri getirmişti ve bu beni rahatlatmıştı. Alkım Hanım gibi iğrenç bir kadının beni ezmesine katlanamazdım artık. Onun sözlerine boyun eğmeyecektim. Zaten hiçbir zaman da eğmemiştim.

Büyük bir sessizlikten sonra gelen kişinin Fatma Teyze olduğunu anlamıştım. Fatma Teyze gelip önüme bir tabak bıraktı ve kulağıma eğilip, "Geçmiş olsun kızım." dedi. Sesinde bir titreme hissetmiştim. Bu bir hafta içerisinde Fatma Teyze'ye ne olmuştu acaba.

Fatma Teyze benden uzaklaşıcakken aklıma Yulya Teyzem geldiği için onu durdurmuştum.
"Fatma Teyze Yulya Teyzem nerede?" Fatma Teyze güzel bir ses tonuyla, "Kendisi içerde bana yardım ediyor. O kadar tatlı bir kadın ki kendisini çok sevdim. İyi ki gelmiş."
Fatma Teyzemin Yulya Teyzeme karşı sarf ettiği bu cümleler beni çok mutlu etmişti.

"Ha bir de şu yeni gelen kadın." Her zaman olduğu gibi Alkım Hanım bu güzel havayı yine bozmuştu.
"Onu niye buraya getirdin, Kuntay."
"Bir çalışana ihtiyacımız vardı. O yüzden getirdim." Galiba Alkım Hanım'ın Yulya Teyzem ve benim aramdaki bağı bilmiyordu.
"Bunu bana söylemen gerekmez miydi?"
"Ben istedim."
Sözde, annesi olacak kadınla konuşmasının ona acı verdiğinin farkındaydım. Onun canının acımasını istemiyordum. Bu yüzden onun yerine ben konuşacaktım. Alkım Hanım sinirli bir ses tonuyla," Sen mi istedin. Hangi hakla." diye sordu.

"Unuttuysanız eğer hatırlatayım kabul etseniz de etmeseniz de ben bu evin geline sayılırım ve Fatma teyze tek başına evi çekip çeviremez. Bir yardımcı ihtiyaç vardı. O yüzden istedim."
"Sen kendini ne sanıyorsun? Bu evin hanımı benim. Ben ne dersem o olur."

Gardımı düşürmüyordum.

"Bakalım bu söyledikleriniz her zaman geçerli mi olacak?"

"Ne saçmalıyorsun sen?"
Alkım Hanım'ın öfkesi benim kurduğum her bir cümleden sonra daha da çok artıyordu.

"Tahtınızı başkasına devretmeniz gerekmez mi?"

Kiraz'ın kıkırdadığını duymuştum. Galiba bu konuşmalar onun hoşuna gitmişti.
"Yeter! Daha fazla sesinizi duymak istemiyorum."
Bertuğ Bey araya girmişti.
"Bertuğ Bey ama..."
"Yeter dedim Alkım. Aranızdaki problemi daha sonra kendi aranızda çözersiniz. Bugün işlerim yoğun. Bir de seninle uğraşmayayım."

Alkım hanımın öfkeden kıpkırmızı olan yüzünü görmeye o kadar çok isterdim ki ama artık başka bir zamana kaldı.

Ben aslında dik duruşlu kendinden emin ve asla başka birinin kendisini ezmesine izin vermeyen bir kadındım. Sadece şu son zamanlarda yaşamış olduğum olaylar beni o kadar çok değiştirmişti ki kendimin kim olduğunu daha iyi unutmuştum. Ben Almira Atabey veya Almira Miroğlu olmayacaktım. Sadece Almira olacaktım ve Almira'nın nasıl bir kadın olduğunu herkese gösterecektim. Hiç kimse beni ezemeyecekti. Benim kimseyi ezmediğim gibi.

Kuntay kulağıma doğru eğilip,"Dik duruşun beni hayran bıraktı ama yine de dikkatli ol. Alkım Hanım'ı tanımıyorsun." dediğinde iddialı bir şekilde," Asıl o beni tanımıyor." dediğimde Kuntay'ın bıyık altından güldüğünü duymuştum.

Kuntay'a bana doğru yaklaşıp. "İstersen sana yemek konusunda yardımcı olabilirim." dedikten sonra ellerini ellerime götürdü. Ondan yardım almam gerekebilirdi. Sonuçta masada sıcak içecekler, bıçak falan vardı. Kendime zarar vermek en son isteyeceğim şey bile değildi. Başımı tamam anlamında salladıktan sonra Kuntay masadaki çatalı alıp bir şeyler batırıp yememe yardımcı oldu.

Yaklaşık yarım saat sonra kahvaltı bitmişti. Bu kahvaltı hep çok kısa sürüyordu. Yarım saat fazla gözükebilir ama biz dedemle evdeyken sohbet ve muhabbetten bir hatta bir buçuk saate kadar uzuyordu kahvaltımız.

Kahvaltımız bittiğinde Bertuğ Bey'in oturduğu sandalyenin çekildiğini duydum ve bir anda biri odadan çıkıp gitti. Daha önce de böyle olmuştu. Bertuğ Bey, hiçbir şey söylemeden yemeğini bitirdikten sonra masadan kalkıp giderdi.

Daha sonra bir sandalye sesi daha duydum biri ayağa kalkmıştı. "Yarın gelinlik alışverişine gidilecek. Aslında senin gibi birine..." cümlesini bitiremeden susmuştu.
"Anneni bu kız için karşına aldığına çok pişman olacaksın, Kuntay." Bunu söyleyen Alkım Hanımdı. Son söylediklerinden sonra o da salondan çıkıp gitmişti.
Kuntay artık Alkım Hanıma nasıl baktıysa Alkım Hanım cümlesini tamamlayamamıştı.
O benim koruyucum gibi olmuştu beni sadece fiziksel değil psikoloji tehlikelerden de koruyordu.

"Kahvaltını bitirdiysen kalkalım mı?" "Bitirdim çıkalım."

Kuntay'dan destek alarak sofradan kalkmıştım. Tam salondan çıkacakken aklıma gelen kişi duraksama sebep olmuştu. Kuntay'ın yanımda olduğunu bildiğim için kafamı ona doğru çevirip konuştum. "Kiraz'a ne olacak peki?"
"Ne mi olacak?"
"Evet. Yani biz gittiğimiz zaman da evde tek başına mı kalacak?"

Kuntay konuşmadı. Sorduğum soruya hemen cevap veremedi. Kiraz'ı bilerek sormuştum. Hep tek başınaydı. Hiç arkadaşı yok muydu? Evde tek başına Fatma teyze ile sıkılmaz mıydı?

"Benim yapacak işlerim var yenge. Siz işlerinizi halledin." Kira beni duymuştu.
Kiraz söylediklerinden sonra tekerlekli sandalyesi ile beraber salondan çıktı. Kiraz'ın sesi öyle kırgın bir şekilde çıkmıştı ki kendimi kötü hissetmiştim. Onu üzmüş müydüm yoksa?

"Merak etme. Senin bir suçun yok. Kiraz tekerlekli sandalye kullandığı için hiç kimsenin onunla arkadaş olmayacağını düşünüyor. O yüzden hiç sosyal biri değil. Onunla arkadaş olması için çok fazla kişiyle tanıştırmak istedim ama hepsini reddetti. Ben de onu zorlamak istemedim."

Kiraz fiziksel engelini bütün yaşamına engel olarak görüyordu. Sırf fiziksel engeli var diye insanların ondan uzak duracağını, onunla konuşmak istemeyeceğini düşünüyordu. Şahsen Kiraz'ın neler hissettiğini anlayamazdım ama dışarıdan bakıldığı zamanda bir engelli ile konuşmanın ve onunla arkadaş olmadan hiçbir sakıncası yoktu ki. O da benim gibi bir insandı sonuçta. Bence böyle engelleri olan insanlara daha fazla konuşup, onlarla daha fazla dertleşip yanında olmamız gerekiyor. Bu tarz engelleri olan insanların başka insanlardan güç almaya ihtiyacı olmaz mı? En yakın zamanda Kiraz'la arkadaşlık edecek birilerini bulsam iyi olacak.

-Neden onu düşünüyorsun ki?
-Neden düşünmeyeyim? O bana çok iyi davranıyor."
-Sana her iyi davranan kişiye karşı sen de ona iyi davranma Almira. Yoksa çok pişman olursun.
-Neden pişman olayım ki? O bana iyi davranıyor. Ben de onu iyi davranıyorum işte.
-İnsanların çıkarcı olduğunu unutma, Almira.

Bu içimdeki sese neler olmuştu böyle? Neden benimle böyle konuşuyordu ki? Normalde iç ses, evet biraz kafadan gidikte olsa ki zaten kafası da yok hiç böyle kırıcı konuşmazdı.
İç sesimin bu halini beğenmedim.

"Almira, iyi misin?"
Kuntay'ın sorusu ile silkelenip kendime geldim.
"İyiyim. Hadi çıkalım."
Kuntay'la beraber salondan çıktıktan sonra Kuntay beni yavaşça bahçeye çıkardı ve arabasına bindirdi. Kuntay kapımı kapattıktan sonra şoför koltuğuna geçip kendi yerine aldı. Kuntay o kadar adam olmasına rağmen benimle bir yere gideceği zamanda hep arabayı kendisi kullanıyordu.

"Kuntay, o kadar adamın olmasına rağmen neden hep arabayı sen kullanıyorsun?" Bu soruya sadece merakımdan sormuştum.
"Böylesi daha iyi."
Kuntay'ın sesi çok soğuk çıkmıştı.

Sorgulamamıştım. Kuntay arabayı çalışıyordı ve yola koyulduk.

Yaklaşık bir saat sonra araba durdu. Kuntay arabadan indikten sonra yanıma gelip kapımı açtı. Bana elini uzattı. Elini tutup yavaş adımlarla arabadan indim.

Nerede olduğumuzu bilmiyordum ama etraftan çok fazla ses geliyordu. Büyük bir ihtimalle işlek bir caddedeydik. Kuntay kulağıma doğru eğilip, " Geldik, şu an holdingin önündeyiz." dediği zaman da kalp atışlarım artmıştı. O kadar uzun zamandır holdinge gelmiyordum ki burada ki insanların beni görünce nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordum.
"Merak etme, yanında ben varım. Hiçbir şey olmayacak."

"Nasılsınız çifte kumrular."
Uzaktan gelen bu ses Çeten'in sesiydi. "Ne işiniz var sizin burada."
"Almira'yı merak ettik. Onunla görüşmek için senden izin mi alacağız maviş?"
Çetin, her zaman olduğu gibi Kuntay'ın sınırlarını zorluyordu. Bir anda garip bir ses çıktı.

"Aa kafam."
"Çetin, sinirlerimi fazlasıyla zorluyorsun."
"Nazlı niye hastanedeyken seni doktora götürmedik ki? Bak istersen götürebilirim?"
"Ben neden doktora görünecekmişim? "Beğininde sıkıntı var çünkü."
"Bence beyninde sıkıntı olan sensin." Son cümleyi Tarık söylemişti. Tarık söylediklerinde haklıydı. Nazlı o kadar çok Çetin'e vuruyordu ki beğininde bir sıkıntı oldu aşikardı.

"Doğru söylüyorsun Tarık'cığım. Bu baş belası yüzünden beğinimde kesin bir sıkıntı oldu. En yakın zamanda doktora gideceğim ve sen de benimle geleceksin küçük hanım."
"Ben mi?"
"Evet, sen. Doktor beğinine ne oldu dediğinde seni göstereceğim. Bu kadın yüzünden oldu diğeceğim. Belki teşhisi daha hızlı koyar."

Küçük bir gülüşme olmuştu. Bir el gelip elimi tuttu.

"Almira nasılsın?" Bu şefkat dolu ses Buket'e aitti. "İyiyim, merak etmeyin." Herkesin derin bir nefes verdiğini duymuştum.
"Hala sorumun karşılığını alamadım. Ve sizin bizim buraya geleceğimizden nasıl haberiniz oldu?" Kuntay'ın ciddi çıkan ses tonunda karşılık Tarık yatıştırıcı bir ses tonuyla," Bize ihtiyacın olabileceğini düşündük. İzin ver biz de gelelim. Nasıl öğrendiğimize gelecek olursak..."
"Benden kaçabileceğinizi mi sandınız zaten kızımın benden zorla aldın Nereye gittinden haberim olacak tabii ki.
Çetin'in bu tarz konuşmaları beni hep mutlu etmişti. Komik bir çocuktu. Aynı zamanda eğlenceliydi de. Beni böyle sahiplenmesi hoşuma gidiyordu.
Kuntay Çetin'i takmayarak konuşmaya başladı.
"Nasıl buraya geldiğimizi öğrendiğini daha sonra sana çok güzel bir şekilde soracağım. Sen hiç merak etme Çetin. Şimdi size gerek yok. Ben hal..."
"Almira!"

Bu ses kuzenim Tuna'ya aitti. Bir anda biri hızlıca bana yaklaşıp beni sarmaladı ve etrafına döndürmeye başladı. Bir süre sonra beni bıraktığında olanlar karşısında şoka girmiştim.

"Kızım neredesin sen? Aklımız çıktı. En son babamla konuşmuşsun, bir daha senden de dedemden de haber alan yok. Neredesin sen?"

Tuna, art arda sıraladığı sorular sonrasında susmuştu. Bana doğru yaklaşıp," Bu insanların senin yanında ne işi var?" diye sordu. Sesi çok sinirli çıkmıştı.
Neden bu kadar sinirlenmişti ki? Yoksa onları tanıyor muydu?

"Sakin ol Atabey."
"Ne sakin olmasından bahsediyorsun sen Miroğlu? Kuzenimin senin yanında ne işi var?"

Kuntay ve Turan'ın arasında neler geçmişti böyle? Neden ikisi de birbirine azılı düşmanmış gibi konuşuyordu? Tuna kolumdan tutup beni arkasına aldı. "Sizin ne işiniz var burada? Kuzenim niye sizin yanınızda? dedikten sonra bir anda sesi daha sert çıktı, "O hakınızda çıkan haberlerde ne öyle Almira?" Ne işler çeviriyorsunuz siz?"

Bu gidişle sıkıntı çıkacağı belliydi. Çünkü Tuna hakımızda çıkan haberleri biliyordu. Araya ben girmiştim.
"Tuna sakin ol."
Olmadı.
"Nasıl sakin olayım, Almira? Senin bu insanlara ne işin var? O haberler de ne öyle?"
"Ağır ol Atabey. Kadınlar var."
Bunu söyleyen Tarık'tı.

"Yok ya, ağrı falan olmasın. Boş verin bizi. Konuşsun bakalım, ufaklık ne diyecek?"
Tuna'ya meydan okuyan kişi Nazlı'ydı.
"Ufaklık mı?"
Tuna kolumu bırakıp benden uzaklaştı.
"Şimdi de bakayım ufaklığı."
"Hop hop. Oğlum ağır ol."
Çetin'in ciddi çıkan ses tonla karşılık kavga çıkacağı artık kesinleşmiş gibiydi.
"Yeter. Aranızda neler yaşandı bilmiyorum ama şu anda ilgilenmemiz gereken başka meseleler var."

Bütün dikkatleri üzerime topladığıma emindim. Neler olduğunu bilmiyorum ama şirketin şu anda sıkıntılı bir durumda olduğuna emindim ve dedemin bana bırakmış olduğu emaneti korumak zorundaydım.

"Tuna neler yaşadınız bilmiyorum ama bunu daha sonra konuşalım. Şimdilik onlara güven, tamam mı?" "Nasıl güveneyim, Almira?"
Tuna'nın sesi çok sertti.
"Tuna beni dinle..." demiştim ki susmak zorunda kaldım. Ona gerçekleri anlatabilir miydim bilmiyorum? O yüzden şimdilik söylemezsem iyi olacaktı.

"Onlara güvenip güvenmemek sana kalmış ama şimdilik yardımlarına ihtiyacımız var. Dayım nerede?"

"İçerde, toplantı odasında. Bütün hissedarlar da orada." Hissederler kelimesini söylerken boğazından bir hırıltıyla söylediğini duymuştum. Bütün ailecek bu hissedarlardan nefret ediyorduk. Hile ile dedemin hisselerinden bazılarına sahip olmuşlardı ve ne kadar uğraşırsak uğraşalım bir türlü o hisselerimizi geri alamamıştık.

Tuna hemen yanıma gelip koluma girdi. "Benim yanımda olacaksın." dedi. Daha sonra beni bir yere doğru sürüklemeye başladı.

"Ah, ayağım!" Merdivenlere çarpmıştım. Göremiyorum çünkü. "Almira, ne oldu? Neden çıkmıyorsun?"

Tabii ya. Tuna benim göremediğimi bilmiyordu ki?"
Ona söylersem nasıl tepki verirdi acaba?
"Tuna şey, ben..."
Söylemeli miydi söylememeli miydi bilmiyorum.
"İstersen söyleyebilirsin, Almira."
Kuntay'ın bana söylediklerinden sonra düşündüm. Söylemekten başka çarem yoktu.

İçerideki hissedarlar benim görmediğim anladıkları zamanda sıkıntı çıkartabilirlerdi. Bu yüzden Tuna'nın yardımına ihtiyacım olacağı kesindi.
Tuna'nın elini tutup konuşmaya başladım.
"Tuna, sana bir şey söyleyeceğim ama sakin olacaksın, tamam mı?"
Tuna'nın tutmuş olduğum elinin sertleştiğini hissetmiştim.

"Ne oluyor, Almira?"
Bat diye söyledim.
"Ben geçici olarak göremiyorum."
"Ne!"

Evet, başlıyoruz.

Ne demek geçici olarak göremiyorum? Nasıl yani, kör mü oldun? Ne oldu Almira? Bu insanlar sana bir şey mi yaptı? Çabuk cevap ver!"

Tuna hep böyle biriydi. Hep sorular sorardı. Söylemiş olduğum bir kelimeden bile onlarca soru yürütebilirdi. Sakin olması için elini sıktım.
"Şu an bunları konuşmamız için yeri ve zamanı değil. Merak etme geçici ama şimdilik zamana ihtiyacım var. Bu toplantı bittikten sonra anlatırım."
Anlatamam...

"Bana bak, Miroğlu. Eğer bunların sebebi sensen... işin bitti."
Kuntay'a karşı söylemiş olduğu sert sözlüklerden sonra bana yardımcı oldu ve yavaş adımlarla holding kapısından içeri girdik. Normalde buraya daha önceden geldiğim zaman da kapıdaki görevler bana selam verirdi ve büyük bir kargaşa olurdu. Dedemin varisi olduğumdan dolayı herkes bana yaklaşıp benimle muhabbet etmek isterdi. Ama şu an öyle değildi.

Holdinikte bir ölüm sessizliği var gibiydi. Ve bu beni korkutuyordu. "Tuna, herkes nerede?"
"Tuna kulağıma doğru eğilip, "Herkes burada ve sana bakıyor." dediğinde gerilmiştim.
Neden herkes bana bakıyordu ve konuşmuyordu ki. Normalde her adamımın başında bir çalışan yanıma gelip benimle muhabbet etmeye çalışırdı. Benimle yakın olmaya çalışırlardı.Şimdi neden kimse yanıma gelip konuşmuyordu? Bir sıkıntı mı var yoksa?

Tuna elimden daha sıkı tutup beni asansörlerin olduğu yere doğru götürmeye başladı. Yavaş adımlarla ilerliyorduk. Çünkü bir yere çarpmak istemiyordum. Asansöre geldiğimizde asansörün kapısı açıldı ve hep beraber içeri girdik.

Kimse konuşmuyordu. Asansörle holdingin en üst katına çıktığımızı fark etmiştim. Asansörden indikten sonra holdingin en üst katındaki büyük toplantı salonuna doğru ilerlemeye başladık. Tuna bir anda döndü ve elimi bıraktı.

"Siz gelmiyorsunuz."
"Nedenmiş o?" Bunu soran Nazlı'ydı. Tuna ona meydan okuyan bir tavırla, "Sizin gibilerin bizim toplantımızda yeri yok."
Tuna'nın onlara karşı olan tepkileri beni üzüyordu. Şimdiye kadar bana o kadar çok iyi davranmışlardı ki, bu davranışları hak etmiyorlardı.

Naif bir sesle,
"Tuna, onlara böyle davranma." diye rica ettim.
"Almira, sen karışma."
"Bağırma kıza!"
Kuntay'ın sert çıkan sesi beni korkutmuştu.

"Sana ne oluyor, Miroğlu. Kuzenim değil mi? İstediğim gibi konuşurum."
İkiside birbirine bağlayarak konuşuyordu.
"Hayır, konuşamazsın."
"Nedenmiş o?"
"Çünkü onun karısı."

Çetin'in söyledikleriyle bir anda ortalık sessizleşmişti.

İyi halt yedin Çetin. Şimdi anlat bakalım anlatabilirsin.

"Karısı mı? Ne demek karısı, Mirza. Ne saçmalıyorsun sen?"

Neden iş adamları hep birbirlerini isimleri yerine soy isimlerle hitap ediyorlardı ki?

"Of, yeter ya. Nazlı vurma artık."

Her zaman olduğu gibi Nazlı yine Çetin' in kafasına vurmuştu.

Senin de ağzından çıkanları kulağım duysun o zaman nerede ne konuşman gerektiğini öğren artık Nazlı sert çıkan sesi çetini. susturmuştu

Bir anda bir kapı sesi duydum.
"Tuna neler oluyo...Almira!"

Bu konuşan da Tuna'nın abisi Tolga'ydı.
Tolga abimin yanıma yaklaştığını hissettim. Beni kendisine çekip sıkıca sarıldıktan sonra bıraktı.
"Şükürler olsun, iyisin. Kaybedecek vaktimiz yok. Çabuk toplandı odasına." dedikten sonra sustu.

Tolga abim Tuna'dan daha duygusal bir insan olmasına rağmen söz konusu iş olduğunda hiçbir şeyi gözü görmezdi. Bu yüzden Tuna gibi gelip beni etrafında döndürmediğine emindim.

"Tuna, ne işi var bunların burda?"
"Tolga!"
Biryerlersen İsmet Dayımın sesi gelmişti.
"Daha sonra konuşucaz." Tolga abimin sesi çok soğuk çıkmıştı.

"Merak etme, Almira. Biz burada olacağız."
Tarık, her zaman olduğu gibi ortalığı yatıştırmak için yanıma gelip konuşmuştu. Tarık'ın her zaman beni düşünüp yanıma gelip beni rahatlatması beni mutlu ediyordu. Tarık gibi bir abim olmasını çok isterdim.

Tuna yanıma gelip kolumu tuttu ve beni içeriye doğru çekti. İçeriye girdiğimde hareketlenen sandalye sesleri duymuştum. Birileri aralarında fısır fısır konuşuyordu. Tabii ki de bu konuşanlar o pislik, düzenbaz hırsız... hissederlerdi.

Tuna hemen önüme geçip masanın başındaki sadece dedemin oturmuş olduğu sandalyeye çekip oturmama yardımcı oldu. Bu sandalyeye dedemden başka kimse oturmazdı ama şu anda dedem yoktu ve onun yerine varisi olarak ben geçmeliydim.

Acaba görmediğimi farkındalar mıydı?

Dışarıdan bir insanın görmediğini anlayabilir miydik? Eninde sonunda göremediğimi bileceklerdi. Kimseden bir şey saklamak zorunda değildim.

Gözlerimi karşıya kitledim. Görmesem de şimdiden şirket işlerini halletmeden bu insanlara sorunlarımla ilgili boş boşuna bir şeyler anlatıp kendimi yormak istemiyordum.

"Almira Hanım, görüşmeyeli uzun zaman oldu." Bu aşağılık, pis çıkan sesi nerede olsam tanırdım.
"Evet, uzun zaman oldu, Mustafa Bey."
Mustafa Bey, şirketlerimizdeki hissedarlar arasında en çok söz sahibi olan kişidir. Diğer hissedarlar da ondan habersiz hiçbir şey yapmazlar. Dedemin karşısında olan en büyük rakiptir kendisi ve tabii ki benim de.

"Evet, toplantıya başlayalım o zaman." Bunu söyleyen İsmet Dayımdı. Bu hissedarların beni sorularıyla boğmaya çalışacağının farkındaydı. Bu yüzden konuyu kapatmak istiyordu.

"Arif Bey nerede? Onun da burada olması gerekmez mi? Uzun zamandır kendisine görmüyoruz."
"Yurt dışında olduğuna dair haberler aldık."
Mustafa Bey bir yandan Yağız Bey bir yandan sorular sormuştu.

Yağız Bey, Mustafa Bey'in sağ kolu gibi bir şeydi. O da hissedarlarımız arasındaydı. Beni rahat bırakmayacakları kesindi. Tolga abim araya girip," Dedemin yurt dışında işleri var. O yüzden bu toplantıya katılamayacak. Onun yerine varisi..." dedikten sonra bir el omzuma tuttu. "Almira, bu toplantıya eşlik edecek." dedi.

Tolga abim benden beş yaş büyüktü. Kendisine büyük bir saygı duyuyordum. Ciddi duruşlu biriydi. Görünüşü bakıldığında da bu ciddiyeti belli oluyordu zaten. Koyu kahve gözleri, siyah saçları ve uzun boyu onun ciddi duruşunu destekliyordu.
Tuna ise ondan çok farklıydı. Tuna'yla aramızda ise bir yaş vardı. Tuna da aynı benim gibi ela gözlüydü ve sarışındı. Abisine hiç benzemiyordu. Biz küçüklüğümüzden beri kardeş gibi büyüdük. Hatta kardeşten öte arkadaş gibiydik. Hep birbirimizi koruyup kollardık. Bu yüzden Kuntay ve diğerlerini yanımda gördüğü zaman da bu kadar sinirlenip beni korumaya çalışmıştı. Onu anlayabiliyordum. Beni hep bir küçük kız kardeş olarak görmüştü.

"Evet arkadaşlar. Bazı hissedarların isteğiyle bu toplantıyı yapmış bulunmaktayız. Toplantıyı yapmak isteyen Mustafa Bey. Buyurun sizi dinliyoruz."

İsmet amcamın Mustafa Bey'e vermiş olduğu söz hakkıyla Mustafa Bey konuşmaya başladı.
"Ortaklarımız sıkıntı çıkarmaya başladı. Arif Bey uzun zamandır aramızda değil. Bizimle çalışan insanlar onu görmeyince işlerin aksıyacağını düşünüyorlar. Haklılar da."

Haklı oldukları konu ne acaba? Sinirlenmiştim. Bu adamın her bir kurduğu cümle benim sinirimi bozuyordu. Dedeme eskiden o kadar çok zorluk çıkarmıştı ki onun yüzünden günlerce uykusuz kaldığını ve hatta yorgunluktan bayıldığını bile hatırlıyorum. Bu adam çok kötü biriydi. Para için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Para için kendisi bile satabilecek aşağılık herifin tekiydi.

"Dedeniz, Almira Hanım. Bu şirketin başkanı. İş yaptığımız kişilerin, başkanı olmayan bir şirkete karşı güvenlerini sarsılması çok normal. Arif bey'den de uzun zamandır haber alamıyoruz. Kendisine bir şey mi oldu acaba? Bizden bir şeyler mi gizliyorsunuz?"

Yağız Bey de Mustafa Bey'in kuyruğu gibiydi. O ne derse onu yapar ne emri olursa onu uygulardı. Mustafa Bey ve Yağız Bey haricinde bir hissedarımız daha vardı. Evet hissedardı, ama yok hükmünde gibi bir şeydi. O kadar ki bu hissedarın ismini dahi bilmiyordum. Hatta kendisiyle hiç karşılaşmamıştım bile. Dedemin anlattığı kadarıyla biliyordum.

Bu adamların dedemi ezmesine izin vermeyecektim. Bu adamların böyle konuşmalarını altında bir hinlik olduğuna emindim. Onlar Arif Bey'den haber alamıyoruz, başına bir şey mi geldi, derken aslında akıllarından binbir türlü çirkinlikler geçiyordu. Onlar o kadar kötü düşünceli insanlar ki düşüncelerini tahmin daha edebilmek çok zor.

"Öncelikle kendisinin kim olduğunu unutmayın.Dedem, yani Arif Atabey'in, şirketin geleceği için yurt dışında çalışıyor. Size isterse haber verir, isterse haber vermez. O olmadığı zaman da işlerin aksadığını mı gördünüz? Sırf bizimle iş yapan insanlar dedemi görmedi diye bize karşı güvenleri sarsılacaksa sarsılsın. Bizim böyle küçücük bir şey de bizi bırakıp gitmeye heveslenen insanlarla işimiz olmaz."

Nedenini bilmiyorum ama çok öfkelenmiştim. Belki bu kadar öfkelenmemem gerekiyordu ama bu adamların sesini duymak bile benim midemin kalkmasına sebep olmuştu bile. Ben daha küçük bir çocukken bile benim karşıma geçip dedemle ilgili saçma sapan yorumlarda bulunduklarına şahit olmuştum. Hatta bir kere bize yemeğe geldiklerinde Dedem telefonla görüşmek için salondan çıkmıştı ve ben onların yanına kalmıştım. Dedemle ilgili o kadar iğrenç intikamları bulmuşlardı ki ne yaparlarsa yapsınlar ne söylerse söylesinler o günkü söylemiş oldukları o cümleler asla aklımdan çıkmayacaktı. Bu yüzden onların kurmuş olduğu tek bir kelimeyi dahi duyduğumda tepem atıyordu.

"Almira Hanım, dedeniz olduğu için böyle şeyler söylüyor olabilirsiniz. Ama kendisi bu şirketin sahibi olsa da bizim de bu şirkete söz hakkımız var.
Kendisi bu şirketin başkanı olduğu için iş ortaklarımız kendisi ile de görüşmek istiyor. Fakat kendisi işinde değil? Kim bilir ne yapıyor?"

"Haddinizi bilin!"
Çok sinirlenmiştim, hem de çok.

"Arif Atabey, sizin hisselerinizin olduğu şirketi iyi yerlere getirebilmek için gece gündüz çalışıyor. Sırf siz yüzünü göremediğiniz için onunla ilgili böyle ithamlarda bulunamazsınız."
Kurduğum her bir cümleyi ciddi ve bir o kadar da dik duruşumu koruyarak söylüyordum. Asla başımı eğmiyordum.
Ha bu arada, bunları söylerken tabii ki sadece karşıma bakıyordum.
Görünüşe bakılırsa insanlar göremeyen birinin göremediğinin farkına varamıyordu. Çünkü sabahtan beri karşıma bakıp konuşuyordum ama kimsede çıkıp da bu kız nereye bakıyor demiyordu.

"Amire Hanım, sizin gözlerinizde bir problem mi var? Neden sadece karşıya bakıyorsunuz?"

Şom ağzıma tüküreyim e mi.

Ne cevap verecektin ben şimdi. Bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Ya gözlerim görmediğinden dolayı...

Ben düşüncelere dalmışken kapı bir anda sert bir şekilde açıldı ve her zaman olduğu gibi iki kişi yine üst üste düştü.
"Ah, kafam! Ya, kızım, ne meraklıymışsın benim üzerime düşmeye."

"Aptal mısın oğlum sen?"

Tabii ki bunlar Nazlı ve Çetin'di. Tam zamanında yetişmişlerdi.

"Neler oluyor burada?" İstemesemde gülmeme engel olamamıştım. Bu çocukları seviyordum ya.

"Çetin kalk üstümden."
"Kızım nasıl üstünden kalkayım? Sen benim üzerimdesin."
"Allah'ım sabır ver bana."
"Aa, doğru ben senin üstündeymişim."

Neler olduğunu biliyordum.

"Kuntay Miroğlu!"

Bir anda bütün sandalyeler çekildi ve herkes ayağa kalktı.

"Ne oluyor burada?"

Kuntay içeriye mi girmişti yoksa?

"Size dışarıda durmanızı söylemedim mi?" Tuna'nın sert çıkan sesiyle irkilmiştim.
"Ne demek oluyor bu? Onlar burada mıydı?" İsmet Dayımın sorusu beni germişti. İsmet Dayımla, Tuna onları tanıyor muydu? Aslında tanıyor olmaları normaldi. Aynı sektörde yediler ama birbirlerine karşı olan bu öfkeleri neydi böyle?

"Evet, buradalardı."

Bir anda bir eli omuzunda hissettim. Bu oydu. Her içime çektiğimde beni bu kargaşadan alıp götüren kokusunu da yanında getirmişti.

"Ku-Kuntay Bey. Sizi burada görmek n-ne büyük şeref."

Mustafa Bey Kuntay'ı gördüğü zaman da sesi titremişti sanki. Neden korkmuştu?
"Karımla ilgili böyle ileri geri konuşmanız beni üzdü, Mustafa Bey."
"Karınız mı?" Bir anda ortalık buz kesti. Kimse konuşmuyordu.

İyi halt ettin Kuntay. Bu böyle mi söylenir? Hem nerden ben senin karın oluyorum? Daha seninle evlenmedim bile.

"Ne dediğinizin farkında mısınız siz? Ne demek karım? Almira, neler oluyor burada?"

İsmet dayımın sorusuyla dona kalmıştım. Ne cevap verecektim ki şimdi? İsmet Dayımı babam olarak görüyordum. Evet, şirket işlerinde dedeme sıkıntılar çıkardığı oluyordu ama bunun bize çok bir zararı olmuyordu.
Sadece işleri bazen çıkması sokup bizi yoruyordu o kadar. Ama asla kötü niyetli olmadığına emindim. Bana hep çok iyi davranmıştı. Beni asla kendi öz evlatlarından ayırmazdı.

"Neden şaşırıyorsunuz ki? Haklarında çıkan haberleri görmediniz sanki?"

Mustafa Bey, artık şansını zorluyordu.

Toplantı odasındaki fısır fısır konuşmalar başlamıştı. Kim bilir salondakiler bizimle ilgili neler söylüyorlardı. Salonda bizden başka asistanlar, bölüm müdürleri ve sekreterler de olurdu.

Hakımda ikinci kadın olarak bahsediyorlar mıydı? Yuva yıkan pis, iğrenç bir kadın olarak tasvir ediyorlardı değil mi beni?
Ama ben öyle biri değildim ki. Neden benimle ilgili böyle şeyler düşünüyorlardı? Ben kötü biri değilim ki.

-Hayır, Almira. Sen tam da böyle birisin. Yuva yıkan birisin. Başı bağlı olan bir adamı baştan çıkarıp kendine bağlayan zavallı eziğin tekisin.

-Hayır, hayır ben öyle biri değilim.

Titremeye başlamıştım. Yine oluyordu, yine aynı şey oluyordu. Neden durup dururken bir anda böyle oluyordu ki? Neden durup dururken bir anda kötü şeyler düşünüp kendime zarar veriyordum ki? Neden... Neden böyle oluyordum ki?

-Çünkü o kadar kötü birisin ki bunları yaşamak zorundasın. Cezanı çekiyorsun.
-Ama...ama ben nasıl bir kötülük yaptım ki? Ben kötü biri değilim. Hayır!
-Hayır Almira. Sen çok kötü birisin. Bu yüzden kendin cezalandırmak zorundasın.
-Evet. Evet, bunu yapmalıyım.

"Neden titriyor bu? Baba, Almira neden titriyor?"

"Almira kendine gel. Sıkıntı yok, merak etme. Ben yanındayım. Onu dinleme."

"Ne saçmalıyorsun sen, Miroğlu? Kimi dinlemesin? Almira kendine gel."

Dayım bir anda yanıma geldi ve beni sarsmaya başladı. "Almira kendine gel. Yüzün bembeyaz oldu. Beni duyuyor musun? ALMİRA!"

Sert bir şekilde yutkundum.
"Duyuyordum ama göremiyordum dayı. Beni kurtarsan olmaz mı?"
Sesim çok garip çıkmıştı. Gülerek mi söylemiştim ben bunları?

"Dayıcığım neler saçmalıyorsun sen böyle? Seni neyden kurtarayım? Ne demek görmüyorum? Neler oluyor burada, Miroğlu?"

"Bu daha fazla böyle devam edemez." Kuntay beni bir anda kucağına aldı ve salondan çıkarmaya çalıştı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Tolga abim ne kadar arkamızdan seslense de Kuntay onu takmadan beni odadan çıkarmıştı.

"Kuntay, neler oluyor?"
Buket'in endişeli çıkan sesini duymuştum.

"Buket, yardım et. Yine kriz geçiriyor."

"Kriz mi geçiriyorum? Ama neden?"

Her şeyi duyuyordum fakat göremiyordum. Ama olanların farkındaydım. Bilmediğim bir sebepten ötürü kendimi suçluyor ve kriz geçiriyordum.

-Gerçekten sebebini bilmiyor musun?
-Evet bilmiyorum. Biliyorsan lütfen söyle. Dayanamıyorum artık.
-Kefaretini ödüyorsun.
-Neyin kefaretini?
-Bunun cevabını öğrenmek için daha çok erken.

"Yardım et. Yardım et, lütfen."
Sesim çok kötü çıkmıştı. Bu ses tonum beni dahada maffetmişti.

Onun yardımına çok ihtiyacım vardı.

"Dayanamıyorum Kuntay."

Vücudumu soran kollarını sıkıca tuttum ve ağlamaya başladım. "Kuntay dayanamıyorum. Yardım et, lütfen." Kuntay beni daha da sıkı tuttu. "Merak etme Almira. Sana hiçbir şey olmayacak." Onunda benim gibi korktuğunu kasılan vücudundan ve ses tonundan anlamıştım.

"Kuntay, onu hemen buradan çıkar." Buket'e sözleri ile beraber Kuntay hızlı adımlarla beni şirketten dışarı çıkardı.

Ve o ses...

Silah sesi...

Bir anda etrafımızdan silah sesleri gelmeye başladı.

"Neler oluyor burada?"

"Saldırıya uğradık. Herkes kendisini korusun!"
Kuntay'ın kolları daha da sıkılaşmıştı ve canım acımaya başlamıştı. "Kuntay neler oluyor?" Kuntay cevap vermiyordu. Ben ise Kuntay'ın kucağında bir kedi yavrusu gibi duruyordum.

Kuntay hızlı adımlarla tekrardan holdingin içerisine girdi ve girişin oradaki koltukları beni bıraktı. Kulağıma doğru eğilip,"Almira sakın başını kaldırma ve buradan hiçbir yere ayrılma. Ben yanına gelicem."

Tam benden uzaklaşacağı zaman da kolunu tuttum. "Gitme, korkuyorum." Elimi sıkıp avuçlarımın içerisine küçük bir öpücük bıraktı.
Merak etme, Almira. Sana hiçbir şey olmayacak. Seni koruyacağım. Bekle beni burada. Ve gitti.

Benim korktuğum bana bir şey olması değil, sana bir şey olmasıydı.

Silah sesleri gitgide artıyordu. Bağırışlar, koşturmacalar, kırılan cam parçaları. Korkuyordum.
Elimi kaldırıp kafamı korumaya çalıştım.
Titremelerim artıyordu.

Birkaç dakika sonra birileri gelip kolumu tuttu. Gelen kişinin Kuntay olduğunu düşünmüştüm ama hayır, bu o değildi.

"Yürü, bizimle geliyorsun."
Bu aşina olmadığım ses de kime aitti?
"Siz de kimsiniz?"
Bir el kolumu tuttu ve beni kendisine doğru çekmeye başladı. Canımı acıtıyordu.

"Siz de kimsiniz? Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bırakın beni."

"Ee, yeter artık. Yürü dedim."

Kim olduğunu bilmediğim kişi canımı acıtıyordu. Benden daha çok güçlü olduğu için beni sürüklemeye başlamıştı.

Beni nereye götürmeye çalıştığını bilmiyordum ama görmediğim için hep bir yerlere çarpıp duruyordum.

"Kızım kör müsün sen? Niye hep bir yerlere çarpıp duruyorsun?"

Evet, Allah'ın cezası körüm, kör!

"Abi, bu kız görmüyor mu?"

Farkında olmadığım bir şekilde beni sürüklemeye çalışan kişinin yanında biri daha vardı.

"Oğlum, anlamadım ki. Bu gidişle bize zaman kaybettirecek. Al şunu kucağına.
Bir bir anda biri beni kucağına aldı ve taşımaya başladı.

"Bırak beni. Dokunma bana. Sana beni bırak dedim."

Bağırıyordum ama silah sesleri o kadar yüksekti ki beni birinin duyması imkansızdı.

"Bana bak, kıpırdarsan vururum anlının ortasından. Kıpırdama! Canının yanmasını istemiyorsan sakin ol."
Adamın buz gibi çıkan sesi beni de dondurmuştu.

Nereye gittiğimizi bilmiyorum ama çatışmadan uzağa bir yere gittiğimize emindim. Çünkü sesler gitgide uzaklaşıyordu. Ne kadar çok çabalasam da beni tutan adamdan bir türlü kurtulamıyordum.

Ve bir silah sesi daha.
Beni taşıyan adam durmuştu. Hareket etmiyordu.

"Abi, bu da kim?"

Bu kim mi?
Tanımadıkları bir kişi mi gelmişti yoksa?
Allah'ım lütfen bu kişi beni bu adamların elinden kurtarsın.

"Bilmiyorum. Bu adam bizden değil. Dikkatli ol. Kızı sağ salim bir şekilde patrona götüreceğiz, unutma."

Patron mu? Ne patronu?

"Bırakın kızı!"

Bu ses..

"Kimsin sen? Yüzünü göster."

Ve bir silah sesi daha.

"Size bırakın kızı dedim!"
Silahı ateşleyen kişinin ses tonu çok sertti.

"Yok öyle bir şey. Silahını indir. Kız bizimle gelecek."

Karşıda silahı ateşleyen kişinin kendinden emin sesini duymuştum.

"Demek öyle. Benim olan şeyi
bırakmayacaksınız öyle mi?"

Senin olan şey mi?
Bu şey...

"Abi, kim bu? Ne saçmalıyor böyle? Daha önce hiç böyle birini görmemiştim."

"Kızı götür buradan. O bize lazım."

Adam tam arkasını dönmüş beni götürecekken bir silah sesi daha. Ve adam dona kaldı.
Arkasını döndüğünde bir anda beni bıraktı ve sırt üstü düştüm.

Canım çok acımıştı ama ses çıkartamamıştım. Çünkü korkmuştum. Şu anda neler olduğunu bilmiyordum.

Ve bir silah sesi daha.
Az önce beni kucağında taşıyan adam bir anda yanıma devrildi.

O-o ölmüş olabilir miydi?

Titremelerim daha da artmıştı. Her an bayılabilirdim. Ataklarım artıyordu. Neler oluyordu burada?

Bir anda adım sesleri duydum. Biri bana doğru yaklaşıyordu. Dizlerimi kendime doğru çekip ellerimi kaldırıp kafamı korumaya çalıştım. Ve adım sesleri tam karşımda durdu. Karşımda ki kişi eğilip yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

elini kaldırıp saçlarıma koydu. O kadar çok korkuyordum ki nasıl tepki vermem gerektiğini dahi kestiremiyordum.
Sadece bekliyordum.
Yapacağı hamleyi bekliyordum.

"Seni sadece ben koruyabilirim. O adama sakın güvenme, Almira. Ve..." dedikten sonra yüzünü kulağıma doğru yaklaştırdı. "Sen benimsin ve benden başka hiç kimsenin de olamazsın. Bunu asla izin vermem."

Adamın sert çıkan sesi beni korkutmuştu. Kim olduğunu tahmin daha edemiyordum. Söylediklerini ise çat pat anlayabilmiştim.

"Şimdi benim gitmem gerekiyor. Yakında tekrar görüşeceğiz."

Doğruldu ve yavaş adımlarla yanımdan uzaklaştı. Az önce neler olmuştu öyle? Neler yaşamıştım ben?

-Almira, ne yapıyorduk? Düşünmüyorduk? Sen kendini bana teslim et. Ben senin yerine de düşünürüm, merak etme.
-Benim yerime de düşünür müsün?
-Evet, düşünürüm. Hem sen yorulmadın mı? Hadi dinlenmene bak.
-Teşekkür ederim, İç ses.
-Ben teşekkür etmene gerek yok Almira. Asıl teşekkürü kendine etmelisin.

İç sesimin dediğini yaptım ve dinlenmeye çekildim. Kollarım gevşedi ve kafam yavaşça yana doğru düştü. Artık düşünmeme gerek yoktu ki. İç ses benim yerime de düşünüp benim için kararlar veriyordu.

O kadar rahattım ki. Hiçbir şey düşünmeden öylece yaşamak o kadar huzur vericiydi ki. Hep böyle olsa, olmaz mıydı?
Hep başkası bizim yerimize düşünüp bizim için kararlar verip bizim için çalışsa olmaz mıydı? Artık karar vermek zorunda kalmasak düşünmesek öylesine yaşasak... Ne kadar güzel olurdu ama öyle değil mi?

"Ben senin için bunu yapacağım, Almira. Sen merak etme."

Loading...
0%