Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. Geçmişini Bırakamayan Gelecek

@feyzaelmiratasdemi

Zor zamanında birinin yanın da olması mı? Sen birine ihtiyaç duyuyorsun ve o da senin yanın da, öyle mi? Sen acı çekiyorsun ve biri senin bu acını ya hafifletmek ya da acını tamamen senden almak için yanın da oluyor öyle mi? Bazı insanların yanında gerçekten de böyle insanlar var. Öyle değil mi?

Peki ama benim neden yok? Aa doğruya, ben...

Ben ne?

Neden bende yok? Ya da var da ben mi bilmiyorum? Ya da varda ben mi görmüyorum? Ya da var da yapması gerekeni mi yapmıyor? Ya da...

Ya da ne, ya ne!

Dizlerimi kendime çekip yerde oturuyordum. Kafamı dizlerime gömmüş ellerimi bacaklarımda toplamıştım. İstemeden de olsa ağlıyordum. Kapının dışında bana seslenen kalabalığa aldanmadan öylece yerde oturmuş ağlıyordum. Peki ama neden?

Pardon ya İç ses, unutmuşum. Ben düşünmüyordum öyle değil mi? Sen benim yerime düşünüp beni o düşüncene göre hareket etmemi sağlıyordun öyle değil mi? Peki şuan neredesin he? Neredesin İç ses, nerede?

Başım ağrıyor, hem de katlanamayacak derecede. Kafamda bir sürü ses var ve onları durduramıyorum.

"Susun artık, susun!" Ellerimi kaldırıp kafama vurup duruyordum." Susun, lütfen susun." Bir yandan ellerimle kafama vururken bir yandan da kafamı duvara vuruyordum.

"Almira, kapıyı aç!"

Kuntay kapının diğer tarafından bana bağırıyordu ama benim ona cevap vermeye bile takatim yoktu.

-Almira, bak buradayım.

-İç ses! Sen mi geldin?

-Evet Almira. Ben geldim. Bu seslerden kurtulmak istediğini biliyorum. Seni kurtarmak için geldin.

Ellerimi yere bastırarak ayağa kalktım. Başım dönmeye başlamıştı. Sendeleyerek ayakta durmaya çalışıyordum.

"Söyle. Lütfen söyle. Ne yapmam gerekiyor?"

"Hayır Almira, hayır. Onu dinleme. Beni dinle, bende kal."

Bir sürü ses. İçimde ve dışarda... Bir sürü ses.

"Ses var. Çok ses var." Kafama vurmaya devam ettim. "Çok ses var çok. Neden susmuyorlar ki, neden?"

Bana ne olduğuna dair en ufak bir fikrim dahi yok. Tek bir isteğim var; o da bu seslerden kurtulmak.

Vücudum benden tamamen kopmuş gibiydi. Sanki bacaklarımı ben değil başkası hareket ettiriyormuş gibiydi. Soyunma odası normal AVM ler de ki odalar gibi değildi. Normal bir odaydı. Ve tek bir girişi vardı.

Kapıdaki sesler git gide artıyordu. Herkes benim kapıyı açmam için bağırıyordu ama ben o kapıya ulaşamazdım. Çünkü o bunu istemiyordu.

-Evet, istemiyorum.

Duvarda asılı olan askılıklardan birini elime aldım ve bir anda bükmeye başladım. Neden böyle bir şey yapıyordum ki?

-Seslerden kurtulmak için.

Evet, kurtulmak için. Ama sadece seslerden değil...

Askının bir ucu kırıldı ve yer düştü. Elimde kalan ucu ise ne kadar güzel gözüküyordu ama. Bir anda elimde kalan askı parçasını kaldırıp boynuma götürdüm. "Böyle yaparsam susarlar öyle değil mi? Ama dur." Elimdeki parçayı bu defa bileğime getirdim. "Bence asıl buradan yaparsam susarlar."

-Evet, susacaklar Almira.

İşte buraya kadar. Artık herkes susacak ve her şey bitecek. Bu sesler. Bu sıkıntılar. Bu içinden çıkamadığım bilinmezlikler. Bu bitmek bilmeyen acılar... Hepsi bitecek.

Elimde ki askı parçasını bileğime getirdim. Tam damarımın üzerine getirmiştim ki kapı bir anda kırılarak açıldı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan Kuntay elimde ki parçayı benden alıp yere fırlattı. Elleriyle kollarımı sıkı sıkı tutup beni etrafında döndürmeye başladı.

"Bir şeyi yok değil mi?" Buket ağlayarak konuşuyordu.

Kuntay uzun uzun gözlerime baktı ama ben neden hiçbir şey hissetmiyordum. Bazen bu gözlere bakarken öfke hissederdim bazen de huzur. Ama şuan hiçbir şey hissetmiyorum.

"Bu kız kendisine zarar mı verecekti?" Duymuş olduğum bu cümle, bana eskiyi hatırlattı. Üniversitede sınıftayken Aslı yanıma gelip, "Bırak artık düşünmeyi. Sen çok düşününce kendine zarar veriyorsun." dediğini hatırlamıştım. O zaman kendime; kendimi psikolojik olarak zorladığımı söylemiştim ama bu söylediğim doğru değilmiş. Büyük bir yanılgıymış. Artık kendime zarar veriyordum.

Ben kendime zarar veriyordum.

Ayaklarım titremeye başlamıştı. Artık ayaklarımda beni taşıyabilecek güç kalmamıştı. Sendeleyerek ayakta durmaya çalışırken Kuntay bir anda bir kolunu belime dolayıp diğer koluyla da bacaklarımı tutup beni kucağına aldı. Boş gözlerle Kuntay'a baktım. " Ben kendime zarar verecektim. Eğer sen yetişmeseydin..." demiştim ki beni hafif bir öpücükle susturdu. "Hadi kafanı göğsüme koy ve uyu güzelim."

"Uyuyunca ne olacak?"

"Uyuyunca bir şey olmayacak."

"O zaman neden uyumamı istiyorsun?" diye sorduğumda gözlerime derin derin bakmaya başladı. "Asıl olacak olan şey uyanınca olacak. Uyanınca senin yanında olacağım."

Yani benim zor zamanımda sığınıp dinlendiğim ve dinlendiğimde dahi beni bırakmayan o kişi olacaktı öyle mi? Doğru anladım öyle değil mi? Öyle değilse bile söylemeyin olur mu? Bırakın ben böyle olduğuna inanayım.

Kuntay'ın söylediğini yapıp kafamı göğsüne koydum ve gözlerimi kapattım. Etraftan çok fazla ses geliyordu. Ama ben sadece Kuntay'ın kalp atış seslerini duyuyordum. Bir kalp bu kadar güzel bir ses çıkarabilir miydi? Bir ömür sadece bir ses duyma hakkım olsaydı bu Kuntay'ın kalp atış sesi olurdu.

Beş saat sonra

Neden gülümsüyordum ki? Neden bu kadar huzurluydum ki?

Ben bu mutluluğu ve huzuru hak ediyor muydum ki?

-Evet, Almira. Tabi ki de ediyorsun.

-Hayır Almira, etmiyorsun.

Gözlerim yanmaya başlamıştı. Bu da neydi şimdi böyle? Neden kafamın içerisinde iki tane ses vardı? Neden iki seste farklı cevap veriyordu. Neden bir şeye karar vermiyordum? Neden tek bir şeyde ilerleyemiyordum? Neden tek bir şey için üzülüp acı çekmiyordum? Neden çok şey vardı? Neden bu kadar çok soru vardı? Neden nedenler bu kadar çok vardı hayatımda?

"Neden... Neden?" Konuşuyordum ama gözlerimi açamıyordum. Saçlarımda gezinen eli, durmasıyla fark etmiştim. Bir yüz yüzüme doğru yaklaştı. Bir anda soğuk bir şey gözlerimin üstünde durdu. O soğuk şeyle birlikte irkilmiştim. "Korkma benim." Bu ses...

Bir eliyle elimi tutarken diğer eliyle de elindeki soğuk ve ıslak olduğunu anladığım bezi gözlerime tutuyordu. "Sen yalnız değilsin Almira. Sen hiçbir zaman tek değildin. Her zaman yanında olup seni seven ve seni koruyanlar vardı ve hep de var olacak." Kuntay'ın sesi, içimde ki bütün kötü enerjiyi çekip alıyordu. Elimi tutuğu elini sıktığımda Kuntay baş parmağıyla avuç içimi ovalamaya başladı. Avuç içi...

Bana yanında olduğunu, kalkanıma dokunup ona burada, yanında olduğunu hissettirerek kanıtlıyordu.

Kuntay gelip yanıma uzandı. Kafamı yavaşça kaldırıp göğsüne yasladı. Kafam onun göğsündeydi ve ben tekrardan bu aklımı başımdan alan o melodiyi dinliyordum. Kuntay bir yandan saçımı okşarken arada bir de saç diplerime küçük küçük öpücükler bırakıyordu. "Bugün hava yağmurlu. Normalde bugün kızlar seninle birlikte hamama gitmek istiyorlardı."

Kuntay bir yandan saçlarımı okşarken bir yandan da konuşuyordu. "Hava baya karardı. Hatta saate baya geçti." dedikten sonra bir anda kıkırdadı. "Aslında Nazlı bana gelip bugün seni kaçırmak için izin istemişti. Bekarlığa veda partisi yapmak istiyormuş. Ona daha yeni yeni iyileştiğini söylemiştim ama seni daha hızlı iyileştireceğini iddia etti. Eğer..." dedikten sonra çenemden tutup kafamı kaldırdı. Gözlerim çok acıyordu.

"Eğer senin daha kolay iyileşmene sebep olacaksa..." demişti ki sözünü bitirmesine izin vermeden," Eğer başkasının yanında daha iyiysem gitmeme izin verir misin?" diye sordum.

Neden böyle bir şey sordum bilmiyorum. Sadece merak ettim. Beni benim için bırakır mıydı?

Kuntay'ın yutkunma sesini duymuştum. Başımı kaldırsa da deli gibi atan kalbini duyabiliyordum.

Kuntay bir kaç saniye konuşmadı. Büyük bir ihtimalle ne söyleyeceğini bilemediği için susuyordu.

"Kuntay?"

"Hıı?"

"Gözlerimi öper misin?"

Bir kaç saniye sonra gözlerimin üstüne birer tane küçük öpücükler kondu. Kuntay'ın öpücüklerinden sonra gözlerimi yavaşça açtım. Anladığım kadarıyla gözlerim çok ağlamaktan dolayı yanmıştı. Bu yüzden acıyordu.

Bir elimi kaldırıp Kuntay'ın yanağına koydum. O bana, bende ona bakıyordum. Sadece birbirimize baktık ve tek kelime dahi etmedik. Çünkü bizim sesizliğe ihtiyacımız vardı. Yeterince ses duymuştuk. Yeterince söz işitmiştik. Yeterince yorulmuştuk. Şimdi sıra sesizlikteydi...

Etrafa bakındığımda odanın karanlık olduğunu fark ettim. İlk başta perdelerdendir diye düşünmüştüm. "Kuntay, saat kaç?"

Kuntay sorduğum soruyla birlikte bir kolunu yatağın yanındaki komedine uzattı. Komedinin üzerinden telefonunu aldı. "Saat üçe geliyor." Kuntay'ın kurduğu cümleyle gözlerim kocaman olmuştu. Kaç saattir uyuyordum ben?

"Yaklaşık dokuz on saattir uyuyorsun." Duyduğum cümle gözlerimin daha fazla açılmasına sebep olmuştu.

Daha sonra kendimi toparladım ve Kuntay'a daha fazla sokuldum. "Buketle görüşebilir miyim?"

Kuntay sorduğum soruyla birlikte bir eliyle çenemi kavrayıp kaldırdı. "Neden bunu istiyorsun?" Kuntay bunu neden istediğimi çok iyi biliyordu. Ama yine de benim bilip bilmediğimden emin olmamı istiyordu.

"Artık çok yoruldum Kuntay. Her kötü bir şey olduğunda kriz geçirip bayılıyorum. Soyunma odasındayken..." demiştim ki devamını getiremedim. Ben kendime zarar verecektim. Eğer Kuntay yetişemeseydi belki de... belki de şuanda hayatta olmayacaktım.

Kuntay saçlarımı okşayıp saçlarıma küçük küçük öpücükler bırakıyordu. "Geçti, merak etme. Her şey geçti."

"Geçtiğine emin misin?"

Kuntay sorduğum soruyla beraber kaşlarını çatarak bana baktı. Benden böyle bir karşılık beklemediği belliydi. Anlımı öptü ve daha sonra alınlarımızı birleştirdi. "Bundan sonra böyle bir şey olmayacak. Yeni bir başlangıç ve yeni bir hayat."

Bizim düğünüzüm bize yeni bir hayat verecekti. Ama içimden bir ses daha yeni başladığımızı söylüyordu.

"Almira, bana orda ne olduğunu anlatmak ister misin?" Kuntay'ın sorduğu sorudan sonra gözlerim dolmuştu. Kuntay bunu fark edince başparmağını kaldırıp göz altıma koydu. "Sakın ağlama Almira. Artık göz yaşlarına karşı tahammülüm kalmadı. Dayanamıyorum. Bana anlatmak zorunda değilsin." dediğinde kafamı hafif hafif salladım.

Kuntay'a sadece gülümseyerek karşılık verdim. Etrafıma bakındığımda etraf tanıdık ama bir o kadar da yabancı geldi. "Neredeyiz biz."

Kuntay doğruldu." Çetin'in evindeyiz. Seni getirebileceğim tek güvenli yer burasıydı."

Ben onun evinde güvende değil miydim?

Uzun zamandır bu aklımdaydı. Kuntay'ın ailesi ile sağlıklı bir ilişkisi yoktu. İsterse Kiraz'ı da alıp ayrı bir eve çıkabilirdi. Peki ama neden bunu yapmamıştı?

"Kuntay?"

"Söyle Akşam Sefam."

Kuntay'ın bana karşı söylemiş olduğu şeyle kaşlarımı çatarak ona baktım. "Akşam sefam derken?" Kuntay hafif sırıtarak bana doğru yaklaştı ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sanki aldığı o nefes benim ruhumdu. İçim bir garip olmuştu.

"Akşam sefası gibi kokuyorsun. Ve bu çiçek tamda seni tasvir ediyor. Kokun bile aynı. Eğer sana böyle seslenmem den rahatsız..." demişti ki Kuntay'ı yanağından öptüm. Uzun uzun öptükten sonra Kuntay'dan yavaşça ayrıldım. "Bu lakap hoşuma gitti." dediğimde Kuntay bana içli içli bakmaya başladı. "Ee Akşam Sefam, ne soracaktın?"

İlk başta sormaya çekindim. Nedense alacağım cevap hem beni hem de onu üzecekmiş gibi geliyordu.

"Ailenle yaşarken hem sen hem de Kiraz çok mutsuz. İstesen o evden ayrılıp başka bir evde yaşayabilirsiniz. Neden o evden ayrılmıyorsunuz?"

Sorduğum sorudan sonra Kuntay'ın yutkunduğunu fark etmiştim. Yüzü kaskatı kesilmişti. Yanlış bir şey mi demiştim? Kuntay kendisini toparlayıp sırtını yatak başlığına yasladı ve karşıya bakmaya başladı. " İstesem de ayrılamam."

"Peki ama neden?"

Kuntay derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti. "Bertuğ Miroğlu..." dedikten sonra sustu.

Kendi öz evladını öldürerek bütün çocuklarını öldürmüş olan bir baba...

Kuntay babasının ismini söyledikten sonra sinirleneceğini düşünmüştüm ama öyle olmadı. Kuntay'ın gözleri doldu...

Kuntay kafasını diğer tarafa doğru çevirip gözlerini benden saklamaya çalıştı.

"Bertuğ Bey çok güçlü biri. Öyle değil mi?"

Kuntay konuşmadı ama ben yine de cevabımı almıştım.

Kuntay'la ailevi konuları konuşmayı çok istiyordum. Daha önce Kirazla konuşmuştum ama ben en çok Kuntay'ın düşüncelerini merak ediyordum. Onun için anne ve babası büyük bir... büyük bir... boşluktu. İçerisinde çok fazla anlam barındıran bir boşluk.

Bilmediğim çok fazla şey vardı. Tıpkı her zaman olduğu gibi.

Kuntay gibi yerimde doğruldum ve uzun uzun ona bakmaya başladım. Kuntay'ın dalıp gittiği belliydi. Bir anda Kuntay'ın kafasını tutup göğsüme yatırdım. Tıpkı onun bana yaptığı gibi bu defa ben onun yanında olup ona güç veriyordum. Kutay hiçbir tepki vermedi. Öylece durdu. "Gerçek Kuntay'ı içinde saklıyorsun. Gerçekte ki kişiliğini kimseye göstermiyorsun. Çünkü..."

Çünkü ne Almira? Bunun sebebini biliyor musun ki? Bence bunun cevabını o bile bilmiyor.

"Bunları konuşmasak olur mu?"

Kucağıma yatmış saçlarını okşadığım kişi gelecekteki kocam...

Bir anda yanaklarım alev alev yanmaya başladı. Kalp atışlarım hızlandı. Aldığım nefesler ciğerlerime yetmiyordu. Sesli sesli nefesler alıp veriyordum. Bir gün Aslıyla lise mezuniyeti için okulun ayarlamış olduğu yatta giderken Aslı bana yolda," Almira, aramızdan ilk biri evlenirse kesin sen evlenirsin. Böyle yirmi dokuz otuz yaşlarında falan." demişti. Hatta bana her zaman. "Biz evlenmeyelim ya boş ver. Anaları belli bir amana kadar bakmış sora bize postalamış oldukları çocuklara bakıyoruz resmen. Ne gerek var? Biz sanki onları yetiştirmek için evleniyoruz."

Aslı yirmi dokuz otuz yaşlarında evlenirsin demişti ama ben ise yirmi bir yaşında evleniyordum.

"Neden güldüğünü sorabilir miyim?"

"Ne?"

"Neden gülüyorsun?"

Kuntay söylediğinde güldüğümü fark etmiştim.

"Aklıma Aslı'yla olan eski bir konuşmamız geldi de."

"Aslı kim?"

Aslı kim mi? O benim her şeyim, kardeşim hayatta ki iyi kilerim den biri.

"Çok yakın olduğum bir dostum." Dedikten sonra aklıma Aslı'nın düğünüm olduğunu bilmediği geldi. Ondan böyle bir şeyi sakladığımı öğrenirse beni doğduğuma pişman ederdi. Ona haber vermem gerekecekti.

Kuntay anladım anlamında kafasını salladıktan sonra yataktan kalktı. Kollarını belime dolayıp beni de yataktan kaldırdı. Bir elini belimden çekmeden beni cama doğru götürdü.

Perdeyi çektiğine saksıda gördüğüm çiçek beni duraksattı.

"Bu... Bu"

Kuntay hafif tebessüm ederek başını salladı.

Camı açıp çiçeğe dokundum. Daha sonra yaklaşıp o insanı sarhoş edebilecek derecede güzel olan kokusunu içime çektim. Belki de herkes için Akşam Sefası aynı şekilde kokmuyor veya aynı etkiyi vermiyordu ama yine de bana hissettirdikleri bunlardı.

Dönüp Kuntay'a baktım. "Bu çiçeğin burada ne işi var."

"Çetin'de bu çiçeği çok sever. O yüzden evin her bir camına Akşam Sefası koyar. Tabi ki saksılar duvara sabitli. Yani ev yıkılmadığı sürece düşüp kimseye zarar vermez." Kuntay'dan bu detayı da duymam iyi olmuştu.

"Neden durup dururken bana bu çiçeği gösterdin."

Kuntay elini uzatıp Akşam Sefasının yapraklarını okşamaya başladı. "Sana Akşam Sefam dememin tek sebebi bu çiçek gibi kokman değil." derken çiçeği işaret ediyordu.

"Peki ne?"

"Bu çiçekte aynı senin gibi sadece geceleri kendisini gösteriyor."

Kuntay'ın kurduğu cümleyi anlamamıştım.

Kuntay gözlerini Akşam Sefasından çekip bana baktı. "Sende içindeki gerçekleri akşamları gösteriyorsun." Kuntay'ın kurduğu bu cümlenin arkası da ki manayı da anlamamıştım. Kuntay tekrardan kafasını çiçeğe çevirdi. Yüzüne sahte bir gülüş koydu. "İnşallah bir gün bu çiçekte aynı sende de olduğu gibi sadece akşamları açmayıp günün herhangi bir vaktin de açmaz." dedikten sonra gülümsemesi soldu.

"Eskiden seni geceleri korumam gerekiyordu ama şimdi ise..." dedikten sonra tekrar bana baktı. "Her zaman korumam gerekiyor." dediğinde kalbimin durduğuna yemin edebilirim. Dona kalmıştım Kuntay'ın kurduğu bu cümleler bir bıçak olup ruhuma sayamayacağım kadar çok zarar vermişti. Kuntay'ın benimle ilgili bildiği bir şeyler olduğuna emindim. Bu durup dururken geçirdiğim krizlerin sebebini Kuntay çok iyi biliyordu.

"Sebebi ne Kutay?"

Kuntay'a çok ciddi bakıyordum. Artık çok yorulmuştum Bu durumumun sebebini bilmeye hakkım vardı. Kuntay yüzüme donuk bir ifadeyle bakıyordu. Kuntay her konuşmadığı saniye içimde bir öfke büyüyordu. Bu Kuntay'a karşı büyüyen bir öfke değildi. Bu hayatımda ki bütün gizem ve bilinmezliklere karşı büyüyen bir öfkeydi.

"Söyle Kuntay."

"Ses."

Kaşlarım Kuntay'ın ağzından çıkan kelimeden sonra çatılmıştı.

"Ses derken?"

Kuntay'ın yüzünde ki soğuk ifade duruyordu. Belki yüzünde herhangi bir ifade olsa mesela bir üzüntü veya bir öfke olsa bir şey anlardım ama Kuntay'ın yüzünde hiçbir şey yoktu. Kuntay konuşmadıkça içimde kurduğum senaryolar çoğalıyordu.

"KUNTAY!"

Sesim yüksek çıkmıştı. Çünkü artık bilinmezliğe takatim yoktu. evliliğimizin bizim için yeni bir başlangıç olacağını söylemişti. Ben yeni hayatımda bir bilinmezlik istemiyordum.

"Buket'le konuş Almira. Yanlış bir şey söyleyip seni üzmek istemiyorum. Sana en iyi Buket yardımcı olabilir." Kuntay bakışlarını yere indirdi. Duyacaklarım bu kadar ağır mıydı?

Omuzlarım düşmüştü. "Tamam"

"Hayır, bu renk olacak."

"Saçmalama Çetin. Bu ne be. Trabzonspor maçına mı gidiyoruz yoksa düğün mü yapıyoruz?"

İçerden gelen bağırışmalar beni kendime getirmişti. Kuntay bana bakıp hafif gülümsedi. "Bizimkiler düğün için konuşuyorlar."

Onların burada olması yüzümü güldürmüştü.

"Almira'da olmasını isteyecek. Bak görürsün. Hem benim kızımın diğer gelinlerden neyi eksik pardon?"

"Uff odun kafa. Vakit mi var sanki. Evlensinler daha sonra yaparız."

"Hayır evlenmeden olacak. Hem Almira'da kabul etmez ki direkt evlenmeye. Bizim örfümüz adetlerimiz var.

"Bay çok bilmiş nereye gidiyorsunuz acaba. Sakın girme o odaya. Bırak dinlensinler."

"Susar mısınız acaba baş belası hanım? Daha evlenmeden aynı odada kalamazlar. LAN! Bunlar aynı yatakta uyumuyorlar öyle değil mi? Bitin sen maviş oğlan. Ecelin olmaya geliyorum."

Adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Bundan sonra ne olacağını çok iyi biliyorduk. Kuntay'la aynı anda," Nazlı altta Çetin üstte." deyip güldük. Ve kapı sesli bir şekilde açıldı ama bu defa bizi şaşırtan bir şey oldu.

"Nazlı kalksana üstümden."

"Asla kalkmam. Bak bakalım altta kalan taraf olmak nasıl bir hismiş."

Bu defa alta kalan Çetin üstte olan ise Nazlı'ydı. Nazlı Çetin'in üstünde yayılarak uzanıyordu. Ellerini ensesine koyup," Oo ne rahatmış?" dedi. Çetin altta olduğu için sinirliydi ama Nazlı'nın kurduğu cümleyle sırıtmaya başladı. "Madem bu kadar rahat, istediğin zaman üstümde oturabilirsin Gelincik çiçeğim benim." Nazlı duyduklarıyla birlikte Çetin'in üstünden kalktı. Nazlı'nın yüzü düşmüştü ama bu düşüş çok farklıydı. Çetin keyfi yerinde bir şekilde ayağa kalkıp üstünü düzeltmeye başladı. Dönüp Nazlı'ya baktığında yüzünde ki gülüş solmuştu. "Neden.."

"Bir şey yok. Ne istiyorsan onu yap." Nazlı tam arkasına dönüp gidecekken gözleri dolmuş bir şekilde Çetin'e baktı. "Bana bir daha Gelincik çiçeğim deme." dedi. Bunu derken sesi titremişti. Nazlı hızlı adımlarla odadan çıktı. Kuntay Çetin'in yanına gidip kafasına vurdu. "Aptal herif. Kıza niye Gelincik çiçeğim diyorsun."

Çetin şaşkın gözlerle bir bana bir Kuntay'a bakıyordu. "Ya Nazlı her sinirlendiğinde ve utandığında Gelincik çiçeğinin rengini alıyor ya. Ve Gelincik çiçeği gibi yüzünde hep boya var. Allık yüzünden aynı o çiçeğe benzettim. Ne var ki bunda?"

Bir adım öne çıktım. "Gelincik çiçeği ayrılık anlamına geliyor, Çetin." dediğimde Çetin kocaman olmuş gözlerle bana baktı. Çetin'in yanına gidip elimi omzuna koydum." Nazlı sana çok değer veriyor. Büyük bir ihtimalle senin onu ayrılık çiçeğine benzetmen onu çok kırmış olmalı." Kuntay başını sallayarak söylediklerimi onayladı.

Çetin'in ağzı açık kaldı. Daha sonra ellerini beline koyup odada turlamaya başladı. "Ah benim salak kafam ah. Boşun kız sana odun kafa demiyor."

"Keşke Nazlı için bu çiçeğin anlamı sadece bu kadarıyla sınırlı olsaydı."

Buket kapı girişinde durmuş bize bakıyordu. Hepimiz ona doğru dönünce Buket ellerini birbirine dolayıp yanımıza geldi. "Tuna, Nazlı'dan ayrılmadan önce Nazlı'ya Gelincik çiçeği vermiş. Sadece bir çiçek vererek kızdan ayrılmış. Tabi neden bu çiçek olduğunu herkesin anladığını düşünüyorum."

Ben kocaman olmuş gözlerle Buket'te bakıyordum. Tuna benim kardeşim gibiydi. Onun böyle bir geçmişi olduğunu bilmiyordum.

"O iti öldüreceğim."

Çetin burnundan soluyarak odadan çıkacakken Kuntay onu durdurdu. "Biz evlenene kadar hiçbir olayın olmasına izin vermem. Otur oturduğun yerde." Kuntay'ın sert uyarısıyla Çetin olduğu yerde kala kaldı ama hala çok öfkeliydi.

Buket yanıma gelip elimi tuttu. "Almira, rica etsem Nazlı'yla konuşur musun?" Buket'in söylediği beni şaşırtmıştı. Neden kendisi yerine benim Nazlı'yla konuşmamı istiyordu ki?

Buket şaşırmış olduğumu anlamış olmalıydı ki," İnan bana Nazlı'nın benden çok seninle konuşmaya ihtiyacı var." dedi.

Buket'tin tam olarak ne demek istediğini anlamasam da üstelemedim ve başımı salladım. Tam Nazlı'nın arkasından gidecekken dönüp Çetin'e baktım. "Beyza Lale." Çetin şaşkın bir şekilde bana baktı. " Nazlı'ya Beyaz Lale al. Ve bence ona illaki bir çiçek ismiyle seslenmek istiyorsan Beyaz lalem de. İnan bana Gelincik çiçeğinden daha iyi bir isim olur." dedim.

Çetin mahcup bir yüz ifadesiyle başını salladı.

Tam arkamı dönüp çıkacakken aklıma gelen şeyle duraksadım. Neden bu erkekler biz kızlara bir çiçek ismiyle sesleniyorlardı ki?

Odadan çıkıp etrafıma bakındığım da Tarık elindeki düğün mekan resimlerine bakıyordu. Tarık beni fark edince ayağa kalktı. "Nasılsın Almira. Daha iyi misin?" Tarık'ın benim için endişelendiği belliydi. Gülümseyerek, "Daha iyiyim Tarık, sağ ol." diyerek cevap verdim. Tarık verdiğim cevapla birlikte o da benim gibi gülümsedi. Neden se Tarık'la konuşunca içim bir garip oluyordu. Onun yanında kendimi rahat ve güvende hissediyordum. Sanki benim abim gibiydi.

Tarık'la ilgili düşüncelerimden sıyrılıp etrafıma bakınmaya başladım. "Nazlı'ya mı bakınıyorsun?"

Tarık'a evet anlamında başımı salladım. Tarık kafasıyla balkonu gösterdi. Nazlı balkonun en uc kısmında ellerini birbirine dolamış sırtını duvara yaslamış dışarıyı izliyordu.

"Bu Çetin salağı yine ne dedi de bu kızı üzdü."

"Nazlı'ya Gelincik çiçeğim dedi." Tarık anlamamış bir şekilde bana baktı. "Ee ne var ki bunda?" Başımı umutsuz vaka anlamında iki ana salladım." Gelincik çiçeği ayrılık demek." dediğimde Tarık'ın da gözleri aynı Çetin gibi kocaman açıldı.

Tarık'ı o şaşkınlığıyla baş başa bırakıp balkona girdim.

Nazlı benim geldiğimi fark etmemişti. Sadece dışarıyı izliyordu. İçinden kim bilir neler geçiriyordu. Yavaş adımlarla Nazlı'nın yanına gittim. "Çetin'e kızmıyorsun, öyle değil mi?" Nazlı yavaşça kafasını bana doğru çevirdi ve donuk gözlerle bana baktı. "Ona kızamıyorsun." Nazlı dediğimle beraber hafif sırıttı. "Ona nasıl kızabilirim ki?" dedikten sonra gökyüzüne bakmaya başladı.

"Çetin benim için çok değerli biri. Tamam çoğu zaman beni çileden çıkarıyor ama.." dedikten sonra bakışlarını tekrardan karşıya dikti. "Onsuzda yapamam. Sanki ona yanlış bir şey söylesem benden gidecekmiş gibi hissediyorum." dediğinde gülmeye başladım. Nazlı güldüğümü fak edince kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı. "Hiç bana öyle bakma Nazlı. Sizi şu kadarcık tanıdıysam eğer aranızı bir söz bozamaz." Nazlı şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Yanına gidip aynı onun gibi sırtımı soğuk duvara yaslayıp kollarımı karnımda birleştirdim.

"Birbirinizle o kadar uğraşıyorsunuz o kadar laflar ediyorsunuz ama sonuç." dedikten sonra kafamla içeriyi işaret ettim. "Bak yine aynı yerdesiniz. Sizin aranızdaki o bağ bir cümleyle kopacak türden değil. Zaten bir tek cümleyle bitecek bir arkadaşlık varsa eğer ya o arkadaşlık tam olarak tamamlanmamıştır yada o söz çok büyük bir sözdür."

Nazlı başını yere eğip bakmaya başladı." Çetin çok pişman." dediğimde Nazlı'nın kaşları kalktı. "Çetin aslında duygusal biridir. Sadece duygularını nerede, nasıl ifade etmesi gerektiğini bilmiyor. Buda onu çok tatlı yapıyor." dedikten sonra güldü. Nazlı kafasını kaldırıp gülümseyerek konuşmaya başladı." Biliyor musun, bir gün benim doğum günümde Çetin benim en sevdiğim basketbol oyuncusu Nate Sestina dan imza bile almıştı." dedikten sonra gülüşü artı.

"Ne oldu? Kesin Çetin imza alırken bir şey yaptı öyle değil mi?" Nazlı o kadar çok gülüyordu ki az önce ki halinden eser yoktu. "Aslında hiçbir şey yapmadı. Yani sorun falan çıkarmadı." dedikten sonra derin bir nefes alarak gülümsedi. "Çetin fanatik Trabzonsporludur. Trabzonspor dışındaki bütün takımlara karşı sert bir tavrı vardır. Sırf ben çok seviyorum diye Fenerbahçe Basketbol kulübüne gitmişti." dedikten sonra kulağıma doğru eğilip." Çetin Fenerbahçe den nefret ediyor."

"Neden ki?"

"Benim yüzümden. Ben Nate'yi o kadar çok seviyorum ki. Arada bir yanıma gelip 'Nate mi yoksa ben mi?' diye soruyor. Nate'yi benden kıskanıyor. Bu yüzden Nate'yi hiç sevmiyor.

"Ve hiç sevmediği birinden sırf sen mutlu ol diye gidip imza aldı, öyle mi?" Nazlı sorduğum soru karşısında yüzünde muzip bir gülümseme oluştu. "Neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda 'Sen mutlu olacaksan her şeyi yaparım.' demişti."

Nazlı ve Çetin arasında adını koyamadığım bir bağ vardı. Bu bağ onları bir ömür birbirlerinden ayrılmamak üzere birleştiriyordu.

"Tuna'yla aranda neler oldu bilmiyorum." Nazlı Tuna'nın ismini duyunca bir an duraksadı ve yüzünde ki gülüş yavaş yavaş soldu. "Ama ben her zaman buradayım. Tuna kuzenim olabilir.." dedikten sonra vücudumu Nazlı'ya doğru döndürüp ellerini tuttum." Sende benim arkadaşımsın. O yüzden bana istediğin zaman istediğin şeyi bana anlata bilirsin."

Nazlı'nın gözleri dolmuştu. Bir anda kollarını boynuma doladı ve bana sıkı sıkı sarıldı. Bende aynı şekilde ona karşılık verdim.

Birbirimizden ayrıldıktan sonra "Ben içeriye geçeyim." dedikten sonra arkamı döndüm. Tam balkondan çıkacakken," Seninle konuşmak bana her zaman iyi geliyor, Almira. Teşekkür ederim."

Nazlı'nın söylediği kafamı karıştırmıştı. Arkamı dönüp," Biz daha önce seninle böyle konuşmalar yapmadık ki?" dediğimde Nazlı cevap vermek yerine sadece gülümsedi. Daha sonra yanıma gelip," Hadi içeri geçelim. Burası soğudu." dedi. Kafamda soru işaretleriyle birlikte salona geçtik. Herkes salonda oturmuş önlerinde duran işlerle uğraşıyorlardı.

Çetin elindeki iki tane mekan fotoğrafını karşılaştırıyordu. Buket bizim geldiğimizi görünce gülümsedi. Çetin bizim geldiğimizi fark etmemişti. Buket Çetin'i koluyla dürtünce Çetin bizi fark etti.

Çetin hemen ayağa kalkıp Nazlı'nın karşısına geçti. Mahcup bir yüz ifadesiyle," Nazlı ben..." demiştik Nazlı bir anda Çetin'in kafasını kolunun altına alıp saçlarını karıştırmaya başladı. "Seni affediyorum odun kafa. Ama bundan sonra sözlerine dikkat etsen iyi olur. Yoksaa.." dedikten sonra Nazlı Çetin'in kafasını koluyla hafif sıktı. Çetin acı içerisinde Nazlı'nın koluna vurarak," Tamam, tamam. Sana bir şey söylemeden önce iki kere düşüneceğim." dediğinde Nazlı Çetin'i bıraktı. Nazlı Çetin'i bıraktıktan sonra gidip Kuntay'ın yanına oturdu. "Ee damat bey. Ne yapıyoruz?" Herkes şok içerisinde Nazlı'ya bakarken Çetin halinden gayet memnun bir şekilde yerine geçip oturdu.

Tarık yanında ki boş olan yeri gösterince bende geçip yanına oturdum.

"Yarın için nikah tarihi alındı."

Kuntay dün sabah gelinlikçiye gitmeden önce bana iki gün sonra yani yarın evleneceğimi söylemişti ama şimdi dününce garip gelmişti. Garip gelmesinin sebebi ise evlilik için onca belge gerekiyordu. O belgeleri ne zaman, nasıl halletmişti? Hadi belgeleri de geçtim bu kadar kısa bir sürede nasıl nikah tarihi almıştı ki? Yıldırım nikahı falan mı kıyacaktık?

"Dünyadan Almira Atabe... pardon Miroğluna."

Çetin elini gözlerimin önüne getirmiş sallıyordu.

Kafamı sallayıp kendime gelmeye çalıştım. "He, efendim?"

Çetin bıyık altından gülmeye başladı. "Nikahı duyunca kafası uçtu."

Kuntay kafasını omzuna doğru eğip içli içli bana baktı.

Bu şimdi niye bana böyle bakıyor ki? Of bilerek yapıyor değil mi? Bide etrafımızda insanlar var ama Miroğlu'nun umurunda bile değil.

Ah eriyorum be. Uf burası sıcak mı oldu sanki? Sıcak oldu dimi, o yüzden böyle oldum?

"Sor güzelim, sor."

Evet evet, burası baya bir sıcak oldu. Şu kaloriferleri falan kapatsak mı acaba?

"Maviş. Hani bur da ben varım."

Kuntay öne doğru eğilip ellerini birbirine geçirip Çetin'e doğru döndü. "Eğer hala burada olmak istiyorsan sus Çetin."

Çetin gözlerini iki kere üst üste kırptıktan sonra bacakları titreyerek ayağa kalktı. Tam konuşacakken," Nereye?" Kuntay'ın sorusuyla Çetin kalktığı gibi geri oturdu. "Hi-hiç. Ayaklarım uyuşmuşta." Çetin'in sesi titriyordu.

Kuntay özünde çok iyi biriydi. İnsanları kolay kolay üzmezdi. Ama sert bir tarafının olduğunu da inkar edemezdim.

Kuntay arkasına yaslanıp omuzlarını dikleştirdi. "Bunca şeyi nasıl hemen yaptığımı sorguluyorsun."

Kuntay işte. Her zaman ki gibi modunda.

Kafamı evet anlamında salladım.

"Siz hastanede kalırken her şeyi ayarladım. Fakat senin karar vermeni istediğim bazı şeyler var."

Kuntay elindeki bir dosyayı bana uzattı. Dosyayı elime alıp incelemeye başladım. "Bu dosyada senin yakın arkadaşların ve akrabaların var. Eksik bir isim varsa söyle listeye ekleyelim." Listede gördüğüm isimlerle birlikte gözlerim kocaman açılmıştı. Listede neredeyse hayatımda ki herkes vardı. Aslıda dahil. Aslıyı düğünüme davetiyeyle çağırmam ne kadar arkadaşlığa sığardı?

Dosyayı uzun uzun inceledim. Dosya da hayatımda olan iki kişinin isimi yoktu.

Dedem, Arif Atabey ve Yiğit, sadece Yiğit...

Kuntay'a Yiğit'in neden olmadığını sormaya çekindim. O yüzden dedemi sordum.

"Dedem?"

Ağzımdan çıkan sözcükle birlikte herkes bir anda bana bakmaya başladı. Ama bir gariplik vardı. Kuntay haricinde diğerleri bana çok garip bakıyordu. Dedemden bahsetmek ortamı germişti sanki.

"Maalesef Almira." Kuntay kurduğu cümleden sonra kafasını önüne eğdi. "Deden gelemeyecek. Ondan hala haber alamıyorum. O bize ulaşmadığı sürece biz ona ulaşamayız."

Dedemden en son telefonla konuştuğumuzda haber almıştım. Ondan sonra bir daha hiçbir iletişimimiz olmamıştı. Dedem her zaman aklımdaydı ama ona ne kadar ulaşmak istesem de ulaşamıyordum.

Hayır, hayal kırıklığına uğramadım çünkü ben dedemi çok iyi tanıyordum. O Arif Atabeydi. En önemlisi de benim dedemdi. Dedem her şeyin en iyisini bilen biridir. Eğer şuan onunla görüşemiyorsam bu benim iyiliğim içindi. Bunu çok iyi biliyorum.

Ortamda ki o kasvetli havayı bozmak için hafifçe gülümsedim. "Ee o zaman dedem gelince tekrar evlenmemiz gerekecek." Herkes kocaman olmuş gözlerle bana bakarken Çetin bacak bacak üzerine atarak omuzlarını aynı Kuntay gibi dikleştirdi." Yani bu Maviş yine kız isteyecek, öyle mi? Hem bu defa Arif Atabeyden isteyecek." dedikten sonra büyük bir kahkaha attı. "Ben bu işi sevdim."

Dedemin benim her bir anımda olmasını her şeyden çok istiyordum. Eğer Kuntay için sıkıntı olmazsa tekrar evlenmeyi çok isterdim. Sonuçta bu üstümüzde ki gözlerden kurtulmak için yaptığımız bir evlilikti. Evet, bu evlilik ikimiz içinde gerçek bir evlilik olsa da sonuç olarak şirketlerimiz için evleniyorduk.

Herkes meraklı gözlerle Kuntay'ın ne diyeceğini bekliyordu. Kuntay ise yüz ifadesini bozmadan. "Sen nasıl istersen." dedi. Bu beni gülümsetmişti.

"O zaman artık yapmamız gerekenleri anlatıyorum. Vaktimiz kısıtlı." Kuntay'ın cümlesiyle birlikte pürdikkat onu dinlemeye başladık. "Nazlı ve Çetin, siz mekanla ilgileneceksiniz."

"Mekan belli mi?"

"Evet."

Çetin şaşkın bir şekilde Kuntay'a baktı. "Ben boşu boşuna mı sabahtan beri mekan bakıyorum o zaman?"

Kuntay elinde tuttuğu mekan resmini Nazlı'lar a uzattı.

Nazlı ve Çetin resmi görünce şoka girdiler. "Ne, burada mı evleneceksiniz?"

Buket öne doğru eğilip ellerin de ki resmi aldı. Aynı Çetin ve Nazlı gibi onunda gözü kocaman açıldı. "Çırağan Sarayında mı evleneceksiniz?"

"NE?"

Kafamı hızlı bir şekilde Kuntay'a çevirdim. Kuntay ise hiç istifini bozmadan," Biz iki büyük şirketin halefleriyiz. Düğünümüz sırdan bir yerde olamaz." dedi.

"Ee siz bu düğünü Çırağan Sarayında yapacaksanız diğer düğünü de Beyaz Sarayda yapın o zaman."

"Neden olmasın?"

Kuntay'ın cümlesiyle birlikte elimi kaldırıp anlıma koydum. Bu adam ne saçmalıyordu böyle.

"Kuntay, bunca şeye ne gerek var. Sizin evin bahçesinde yapalım işte. Ne Çırağan'ı ne Beyaz Sarayı?"

Kuntay sadece kafasını sağa sola sallamakla yetindi. Tamam ben Atabey Şirketinin halefiydim ama ben hiç bu kadar ihtişam ve gösterişle büyümedim ki. Dedem beni her zaman böyle şeylerden uzak yetiştirmişti. Biraz gerilmiştim. "Merak etme bunların hepsi göz boyamak için. Her şey senin rahatına göre ayarlanacak." Az da olsa gülümsemiştim.

"Tamam da Çırağan Sarayı İstanbul da değil mi? İstanbul'a mı gideceğiz?"

" Onca kişi nasıl İstanbul'a gelecek." Buket'in sorusunun cevabını hepimiz merak ediyorduk.

Tarık bir anda ayağa kalkıp elindeki belgeleri salonun ortasında ki sehpanın üstüne bıraktı. Nazlı belgeleri incelemeye başladı. "Bütün herkesi uçaklarla İstanbul'a götüreceğiz. Orada kalacakları oteller bile ayarlandı. Yani her şey kontrol altında."

Nazlı belgeleri incelerken bir anda sırıtmaya başladı. "Pardon ya. Bu Kuntay Miroğlu'nun düğünüydü değil mi? Başka kimin böyle şatafatlı bir düğünü olabilirdi ki?"

Sanırım Kuntay tahminimden daha zengindi. Belki de bizde bu kadar zengindik ama ben bilmiyordum.

"Gelinlik, makyaj, saç ve diğer takılarda hazır." Buket elinde ki tableti bana uzattı. "Gelinliğine en uyan modeller bunlar. Hepsi alanında profesyonel olan tasarımcılar tarafından seçildi." Elime aldığım tabletteki takılar, saç modelleri, makyaj örnekleri hepsi çok güzeldi. Hepsi tam benim zevkimdi. Zarif ama göz alıcı.

"Eğer beğenmediğin bir şey varsa söyle hemen değiştirelim."

Gülümseyerek kafamı iki tarafa salladım. "Hayır, bunların hepsi çok güzel."

"Kokteyl ve içeceklerde ayarlandı. Giriş ve çıkış müziği ve en önemlisi de." Çetin bir anda telefonunu çıkardı. Ve bir anda Damat Halayı çalmaya başladı. Çetin Nazlı'nın elini tutup aşağı yukarı sallamaya başladı. "Abim damat oluyor sırada bana geliyor..." diyerek halaya eşlik ediyordu. Herkes halinden memnun olmalı ki Kuntay hariç herkes Çetin'e eşlik ediyordu.

Çetin bir anda Nazlı'nı elini bıraktı ve Halayı durdurdu. Sinirli bir şekilde Tarık'a bakmaya başladı.

"Bu herif niye her an üstüme atlayabilirmiş gibi hissediyorum?"

Çetin parmağını Tarık'a doğru uzattı. "Senin yüzünden.

Tarık şaşkın şaşkın Çetin'e bakıyordu. "Ne benim yüzümden?"

"Ben senin yüzünden evlenemiyorum. Arımızda en büyük sensin. Bak bunun için Halay bile yapmışlar."

Herkes Çetin'in yine anlaşılması zor olan cümlesini anlamlandırmaya çalışırken ben ne demek istediğini anladığım için gülmeye başladım.

Benim gülmeme ilk başta şaşırsalar da sonra hep beraber gülmeye başladılar. "Ah Çetin, sen çok yaşa emi."

En sonunda Çetin'de gülmeye başladı.

"Gerçekten Çırağan Sarayında halay mı çekeceğiz?"

"Neden, olmaz mı?" Çetin'in üzgün bir şekilde sormuş olduğu soru karşısında sesli bir şekilde gülerek cevap verdim. "Tabi ki de olur. Hem amacımız herkesin duyması değil mi?" dedikten sonra ellerimi kaldırıp sanki elimde bir magazin haberi varmış gibi gösterdim. " Artık haberlere manşet oluruz. Çırağan Sarayında halaylı düğün diye." hepimiz güle eğlene hazırlıklarla uğraştık.

Yaklaşık bir saat daha bu düğün hazırlıklarıyla ilgili konuştuk. Zaten Kuntay her şeyi ayarlamıştı. Yani ayarlanacak sadece ufak tefek şeyler kalmıştı. Onları da halletmiştik.

Kuntay'la birlikte eve dönmemiz gerekiyordu. Çünkü orada da ilgilenmemiz gereken şeyler vardı.

Biz tam evden çıkacakken Buket yanıma geldi. "Kına gecesi yapamadık maalesef ama..." dedikten sonra Nazlı'ya baktı. "Gelin hamamı yapalım mi?" Nazlı ve Buket merakla benden gelecek cevabı bekliyorlardı. Kuntay odadayken bana kızların beni hamama götürmek istediklerini söylemişti. Dedem beni hep geleneklerimize göre yetiştirmişti. Yani bunlar benim için çok kıymetli şeylerdi.

Uzun uzun etrafımda ki kalabalığa baktım. hepimiz varlıklı ailelerin çocuklarıydık ama her varlıklı gibi değildi. Biz çok farklıydık. Daha doğrusu biz çok...bizdik.

"İstanbul da bildiğim bir hamam var. İstanbul'a vardığımızda gidelim. Olur mu?"

Nazlı ve Buket birbirlerine bakıp gülmeye başladılar.

Daha sonra aklıma gelen şeyle Buket'in yanına gittim. "Bu kargaşa bittikten sonra seninle bir seans yapabilir miyiz?" Buket sorduğum soruyla beraber gerilmişti. "Neden, bir sorun mu var?"

"Hayır, bir sorun yok. Her zaman ki konular için konuşmak istiyorum. Yardımına ihtiyacım var."

Buket derin bir nefes vererek gülümsedi. "Tabi ki. Seve seve yardımcı olurum sana. Ne zaman istersen konuşabiliriz. Bunu sakın unutma tamam mı?"

Bukete gülümseyerek başımı salladım.

"Hadi gidin artık. Sabah sizin yüzünüzden zaten erken kalkacağım. Hadi gidin gidin." Çetin arkamızdan bizi iteleye iteleye evden çıkardı ve yüzümüze kapıyı kapattı. Kapı kapandıktan sonra evden sesler gelmeye başladı.

"Lan sen niye kovuyorsun onları he?

"Aaa kulağım. Ya Nazlı kafam yetmedi mi de şimdi kulağıma sardın? Bıraksana kulağımı. Kopardın be kızım."

"Böyle arkadaşlara sahip olduğun için çok şanslısın." Kuntay'a dönüp bakmaya başladım. Kuntay ellerimi tuttu. "Onlar senin de arkadaşların. Yani ikimizde çok şanslıyız."

Kuntay elimi bırakmadan beraber aşağıya indik. Beraber arabaya bindikten sonra eve doğru yola çıktık. Yol boyunca havadan sudan konuştuk. Arada bir Çetin'in bizi arayıp soru yağmuruna tutması da dahil tabi.

Eve vardığımızda Kuntay arabadan indi ama ben inemedim. İçimde bir huzursuzluk oluşmuştu.

Kuntay gelip kapımı açtı ve elini uzattı. "Ben yanındayım."

Uzun uzun bir Kuntay'ın eline birde yüzüne bakıp durdum. Kuntay'dan aldığım güçle birlikte Kuntay'ın elini tutup arabadan indim.

Beraber giriş kapısına geldiğimizde kapı bir anda açıldı. Kapıdan koşarak bir çalışan çıktı. Bizi görünce selam verdi daha sonra koşarak uzaklaştı. Bahçede arabadan inene kadar fark etmediğim bir kargaşa hakimdi.

Kuntay'la eve girdimizde asıl kargaşanın evin içinde olduğunu fark ettim. Fatma Teyze etrafta fır dönüyordu. " O kolilerde kiler çok kıymetli dikkatli taşıyın. " Yukarıdan gelen tanıdık sesle kafamı kaldırdım. Yulya Teyzem üst katta koşuşturup duruyordu.

Kuntay beni bu karmaşadan kurtarmak için elimi sıkı sıkı tuttu ve beni salona doğru götürdü. O kargaşada ne Fatma Teyze ne de Yulya Teyzem bizi fark etmemişti.

Salona geçtiğimizde ilk gördüğüm kişi Kiraz olmuştu. Tam Kiraz'a selam verecektim ki, "Bu kız bunları senin gibi biri yüzünden yaşamamalıydı." Alkım Hanımın cümlesi yüzünden durmuştum. Alkım Hanım her zaman ki soğuk yüz ifadesiyle bize bakıyordu.

"Anne, lütfen."

"Sakın bu kız için benim karşımda durma Kiraz."

Kiraz'ın gözleri dolmuştu.

Tam konuşacakken televizyondan gelen soruyla durmak zorunda kalmıştım.

"Ferda Hanım Kuntay Miroğlu ile Almira Atabey arasında ilişki olduğuna dair iddialar var. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?"

Televizyonda Ferda ve onun karşısında da iki tane magazinci vardı. Bu magazin programı Türkiye deki çok ünlü olan programdı.

Ferda oturduğu sandalyede yayılarak konuşmaya başladı. "Aslında size uzun zamandır size bahsetmek istediğim şeyler vardı. Bizim Kuntay'la aramızda ki ilişki sadece antlaşmadan ibaretti." Magazinciler aldığı cevapla birlikte üst üste sorular sormaya devam ettiler.

"Nasıl antlaşmadan ibaretti? Yani iş için falan mıydı? Yoksa orada başka şeyler mi var?"

Ferda bir anda gülmeye başladı ve cevap vermedi.

Kadınlardan biri kanımın donmasına sebep olan bir şey sordu.

"Yoksa aranızda bir şey geçti de Kuntay Bey sorumluluk amaçlımı sizinle evlenecekti?"

Diğer kadın bir anda, "Yoksa ortada bir çocuk mu var?" diye sorduğunda kalbimin durduğuna yemin edebilirim.

"Keşke, keşke." Alkım Hanımın tepkisi benim taşma noktamdı.

Bir anlık öfkeyle Alkım Hanımın karşısına geçip oturdum.

"Eski gelininiz hakkında böyle iğrenç ithamlar da bulunmak size hiç yakışmadı Alkım Hanım."

Alkım Hanım kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı. "Ne saçmalıyorsun sen?"

Ciddi bir yüz ifadesiyle omuzlarımı dikleştirdim. "Onu sevmeyen bir adamdan çocuk yapması mı?" dedikten sonra yüzümü sanki bir şeyden iğrenmişim gibi yaparak kafamı sağa sola salladım. "Hiç etik değil."

Alkım Hanım bir anda ayağa kalktı ama tam konuşacakken televizyondan gelen sesle duraksadı. "Kuntay'la aramda sizin düşündüğünüz tarzda hiçbir şey olmadı. Aramızda ki ilişki sadece iş içindi. Hatta yarın kendisi sevdiği kadınla evlenecek."

Spikerler aldıkları bilgi karşısında birbirlerine şaşkın şaşkın bakmaya başladılar.

"Kim bu kadın? Bizi aydınlatır mısınız, lütfen?

Ferda gülümseyerek konuşmaya devam etti. "Almira Atabey."

Stüdyo bir anda sesizliğe büründü.

Pür dikkat televizyona bakıyordum. Sunuculardan biri bütün sesizliği bozdu. "Arif Atabey'in torunu Almira Atabey mi?"

Vayy demek ki beni tanıyorlardı.

"Almira Atabey her zaman kameralardan gizli yaşam sürmüş biridir. Bir çok kişi kamera önüne çıkmak için böyle bir işe kalkıştığını söylüyor."

Ne işiymiş bu? Ben ne tür bir işe karışmışım?

"Arif Atabey uzun zamandır ortalıklarda yok. Almira Atabey'in dedesinin yerine geçmek için çabaladığı söylentiler arasında.Bu tarz söylentilere katılıyor musunuz, Ferda Hanım? Sizce Almira Atabey sırf dedesi ortalıklarda yokken kendisini göstermek istediği için mi Kuntay Miroğlu yani sizin nişanlınızla evlenmeye çalışıyor?"

Çalışmak mı?

Ferda hiç istifini bozmadan soruları cevapsız bırakıyordu. Yüzüne sahte bir gülümseme koyarak konuşmaya başladı." Almira'nın kişiliği hakkında çok bir şey söyleyemem. Ben sadece bildiğim kadarını siz sevgili hayranlarıma anlatıyorum o kadar."

Bu kıza güvenmemem gerektiğini en başında biliyordum. Sesiz kalması soruları kabul ettiğini gösteriyordu. Vermiş olduğu kafa karıştırıcı cevaplar ise sesiz kaldığı cevaplara bildiğin cevap oluyordu.

Sunuculardan biri kulağına gelen yeni haberleri dinliyordu. "Evet son dakika bilgisine göre Miroğlu ve Atabey şirketlerinin varislerinin düğünlerinin nerede olacağa belirlendi. Evet sayın seyirciler bu çok ses getirecek olan düğün Çırağan Sarayında olacakmış. Aa bir dakika yeni bilgilerde geliyor. Ferda Hanım hayranlarınız Almira Hanıma karşı cephe almışlar. Hepsi Almira Hanımla ilgili çok kötü ithamlarda bulunuyor. Almira Hanıma düşman kesilmiş durumdalar. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?"

Hayır buna izin veremezdim. Ferda'yı şu kadar tanıdıysam olayları daha da çıkmaza sokacaktı.

Hemen telefonumu elime alıp magazin kanalını aradım.

"Ne yapıyorsun sen?"

Alkım Hanım hala karşımda durmuş bir bana birde televizyona bakıyordu. Kuntay v Kiraz ise sesiz sakin bir şekilde arkada programa bakıyorlardı. Kuntay ise aşırı sakindi ve bu sakinliği canımı sıkmaya başlamıştı.

 

telefon bir süre sonra açıldı. karşıdan bir ses, "İyi akşamlar. Şuan telefon kabul etmiyoruz. özel bir programdayız."

Evet saat baya bir erkendi ama magazin beklemezdi değil mi?

"Ben Almira Atabey. Bence beni bu çok önemli, olan programınıza bağlarsınız." Karşı taraftan bir süre ses gelmedi.

"Almira Atabey mi?"

"Evet, ta kendisi. Şimdi beni bağlıyor musunuz?"

Adam yanında ki kişilerle konuştuğunu anlamıştım. Bir kaç saniye sonra, "İyi akşamlar Almira Hanım sizi hemen bağlıyorum."

Alkım Hanım yanıma gelip kolumu tutmaya çalıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Hafif sırıtarak, "Yarın gelininiz olacağımı bütün dünyaya duyuruyorum." dedikten sonra kolumu çektim. Alkım Hanım tekrar kolumu tutacaktı ki Kuntay gelip elini tuttu. Alkim Hanım oğluna ölümcül bakışlar atsa da Kuntay annesinin elini bırakmadı. Alkım Hanım elini Kuntay'dan kurtarıp kalktığı koltuğa geri oturdu. "Ne haliniz varsa görün. Bakalım Bertuğ Beye ne hesap vereceksiniz?"

 

Kendimden emin bir tavırla, "Ben Arif Atabey'in torunu ve varisi Almira Atabey. Hiç kimseye hesap vermem. "Dedemden böyle öğrenmiştim. Alkım Hanım hiçbir şey söylemden öylece kala kaldı. Kuntay kulağıma doğru eğilip, "Be senin yanındayım. Ne istiyorsan yapabilirsin." dedi. Ondan aldığım güçle beraber beni programa bağlamalarını bekledim.

 

"Evet sayın seyirciler son dakika bir gelişme oldu. Şuan hatta Almira Atabey var." Ferda benim ismimi duyunca yüzü kaskatı kesildi.

"Alo Almira Hanım beni duyuyor musunuz?"

Sahne sırası bendeydi.

"Herkese iyi günler. Çok uzun süre kalamayacağım maalesef. Malum herkesin bildiği gibi yarın düğünüm var. Sadece bir kaç bir şey söylemek istiyorum. Bizi bu kadar çok düşündüğünüz için eşim Kuntay ve ben çok mahcup olduk. Sizden böyle iyi dilekler almak bizi oldukça mutlu etti. Evet her şey bir anda oldu ama biz aşkını herkesin gözüne soka soka yaşayanlardan değiliz. Dediğim gibi çok fazla kalamayacağım . İlgilenmem gereken hazırlıklar var. Şunun duyurusunu yapmak istedim. Yarın düğünümüz var ve bütün herkes davetli. He özelliklede..." dedikten sonra şok içerisinde beni dinleyen Ferda'ya baktım. "Ferda arkadaşımı özellikle davet ediyorum. Kuntay'la ilişkimde çok yardımcı oldu sağ olsun."

 

Ferda duyduklarıyla şok üstüne şok yaşarken sunucularda ağızları açık bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı.

 

"Düğünümde görüşmek üzere iyi günler." dedikten sonra telefonu kapattım. Ben bu dünyada kimseden çekinmemem ve içimden gelen her şeyi hiç gizlemeden söylemeyi dedem den öğrenmiştim. Ondan öğrendiğim gibi yaşayacaktım.

 

Sunucular bir anda Ferdaya bir sürü soru sormaya başladılar.

 

"Ferda Hanım Almira Hanımın söyledikleri doğru mu? Almira Hanımla arkadaş mısınız? İlişkilerinde yardımcı mı oldunuz?"

 

Ferda üst üste gelen sorulardan sonra bir anda stüdyoyu terk etti.

 

Hayır bir hata yaptığımı veya Ferda'ya karşı bir haksızlıkta bulunduğumu düşünmüyordum. Bir kadın olarak Ferda'nın aklından geçenleri çok iyi biliyorum.

 

Sevdiği adamı elinden alan biri için çabalayacak biri değildi. Sadece numara yapıyordu. Benim böyle oyunlara harcayacak gücüm yoktu. Bu yüzden oyunu başlamadan bitiriyordum.

 

Ferda stüdyodan çıktıktan sonra Alkım Hanım televizyonu kapattı ve karşıma dikildi. "Sen kim olduğunu sanıyorsun he." dedikten sonra elini kaldırdı tam bana vuracaktı ki.

 

"Senin gelinin."

 

Bertuğ Bey salonun girişinde belirdi.

 

Alkim Hanım tam bir şey söyleyecekken Bertuğ Bey lafa girdi. "Kuntay odama geç."

 

Kuntay bana bir bakış attı. Ona gülümseyerek kafamı salladım. Kuntay'da aynı şekilde bana gülümsedikten sonra Bertuğ Bey'in çalışma odasına gitti. Kuntay salondan çıktıktan sora Bertuğ Bey yanıma geldi tam yan tarafımda durdu. "Havuzun orda bir misafirin var. " dedikten sonra bana uzun uzun baktı ve arkasını dönüp çalışma odasına gitti.

 

Misafirim mi?

 

Alkım Hanım sinirli bir şekilde salonda fır dönüyordu. O sırada Kiraz gelip elimi tuttu. "Git bak bakalım kim gelmiş.." dedikten sonra eliyle eğilmem için işaret etti. Kafamı eğdiğimde" Yenge." dedi. ve kıkırdamaya başladı. Ve bende onun gibi sesizce kıkırdadım. Daha sonra Kiraz odasına gitti. Bende evdeki o bütün tantanadan sıyrılıp kendimi bahçeye attım.

 

Bahçede hala büyük bir telaş vardı. Herkesi arkamda bırakıp arka bahçeye doğru ilerledim. Burada kimse yoktu. Biraz daha ilerlediğimde havuzun diğer tarafında arkası dönük bir şekilde birinin olduğunu fark ettim. Hem arkası dönük olduğu için hem de karanlıkta kaldığı için kim olduğunu anlamak imkansızdı.

"Pardon, kimsiniz?"

Benim seslenmemle birlikte arkası dönük olan kişi yavaş yavaş bana doğru döndü.

Gözlerim görmüş olduğu kişiyi beynine iletirken beynim gözlerimin ilettiği bilginin gerçekliğini sorguluyordu.

Yine halüsinasyon görüyordum öyle değil mi? O-o burada değildi. Öyle değil mi?

"Görüşmeyeli uzun zaman oldu Almira."

Hayır bu oydu.

Yiğit Koryürek tam karşımda duruyordu.

 

Loading...
0%