Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Yanlış Kararın Doğurduğu Oyun

@feyzaelmiratasdemi

Hiç geçmişinizin sizi takip ettiğini düşündünüz mü?

Böyle uzaklaşmak istiyorsunuz, koşup kurtulmak istiyorsunuz ama geçmişiniz sizi öyle bir sarmıştır ki siz o sarmaşığı koparmaya çalışsanız da sizin her bir hamlenizde size daha fazla dolanmıştır. Size de hiç böyle oldu mu?

Geçmişimi geride bırakmak gibi bir niyetim yoktu ama...ama beni birazda olsa rahat bıraksaydı olmaz mıydı?

Her yeni bir adım atmak istediğimde neden hep önüme taş koyup adım atmama engel oluyordu ki? Geçmişte herkes gibi bende çok şey yaşadım. Çok güzel anılarımda oldu çok kötüde...

Ben geçmişinden tamamen kurtulmak isteyen biri değildim. Ben geçmişinden nefret eden biride değildim. Ben sadece yeniden başlamak istedim. Kendime tertemiz, bembeyaz bir sayfa açmak istedim...

Bu cümle bana bir yerden tanıdık geliyordu. Ah doğru ya! Yiğit'e karşı olan duygularımdan kurtulmak istediğime karar verdiğim günde böyle söylemiştim. Ve bana yeni bir sayfa açtırtan kişi şuan tam karşımda duruyordu.

"Görüşmeyeli uzun zaman oldu, Almira."

Gözlerimi uzun uzun kırpıp durdum. Karşımda ki kişinin gerçek olup olmadığını sorguluyordum.

Kıpırdamadan öylece duruyordum. Yiğit elleri cebinde gülümseyerek bana bakıyordu ama... ama yüzünde garip bir ifade vardı.

Yiğit yavaş adımlarla havuzun kenarından bana doğru yürümeye başladı. Yavaş yavaş bana yaklaştı. Her bana doğru attığı adımda kalp atış hızımda artıyordu. Yiğit tam karşıma gelip durduğunda daha derin nefes almaya başladım ama bu sefer aldığım nefesi veremedim. Dona kalmıştım. Yiğit'in burada, karşımda olmasını asla beklemiyordum.

Sadece bana bakıyordu. Ağzından tek bir kelime çıkmıyordu. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir şey demem gerekiyor muydu onu da bilmiyordum.

Yiğit bir anda bir eliyle elimi tuttu ve beni kendisine doğru çekti ve sıkı sıkı sarıldı. Ben o an ki şokla tepki veremedim. "Çok özledim be kızım."

Yiğit daha fazla beni kendisine doğru çekip sıkı sıkı sarıldı. Bir anda gözlerim dolmaya başladı. Yiğit'i omuzlarından tutup kendimden uzaklaştırdım. Yaşlı gözlerle ona bakmaya başladım.

"Se-Sen gerçekten şuan burada, karşımda mısın?"

Yiğit gülümseyerek," Evet, Almira buradayım. Seni almaya geldim." dedi.

Yiğit buradaydı, karşımdaydı. Hayır halüsinasyon görmüyordum veya rüyada da değildim. O burada, tam karşımdaydı.

Bir dakika. Beni almaya mı gelmişti?

Yiğit elimi tutup," Hadi Almira gidiyoruz." dedikten sonra etrafa bakınmaya başladı. "Korumalar ön tarafta. Havuzun diğer tarafında bir geçit var. Oradan görünmeden gidebiliriz." dedi.

Yiğit'in söylediklerini anlamıyordum.

"Yiğit neden gidiyoruz?"

Yiğit etrafı kolaçan etmekle meşgul olduğu için beni duymuyordu. Bizi görebilecek olan bir koruma vardı. O korumada ön bahçeye doğru ilerleyince Yiğit elimi daha sıkı tuttu ve beni kendisiyle birlikte dediği geçitte doğru götürdü.

Neden Yiğit'e engel olmuyordum ki? O an bir robottan farksızdım. Yiğit'in elinde kumandam, beni o kumandayla hareket ettiriyor gibiydi.

Yiğit'in dediği geçitte gelmiştik. Önünde büyük bir araba tekerliği vardı. Yiğit araba tekerliğini kenara çektikten sonra tekrar elimi tutu. Etrafı tekrar kontrol ettikten sonra geçitte girdi. Bu geçittin sonu evin dışına çıkıyordu. Evin etrafı o kadar büyük duvarlarla çevrilmişti ki bu evden kapı dışından anca bir geçitle çıkabilirdik.

Acaba Yiğit bu geçitti nasıl açmıştı? Yada bu geçit var mıydı? Peki böyle bir geçit daha önceden vardıysa Yiğit bu geçitti nasıl bulmuştu? Yada nereden biliyordu?

Yiğit geçitte girdikten sonra elini uzattı. "Hadi Almira, gel."

Kafamı sağa sola salladım.

Yiğit kaşlarını çatarak bana baktı.

Arkamızdan bize doğru bir ışık vuruldu.

Yiğit bunu fark edince hemen bana doğru uzanıp beni geçitte doğru çekti. "Almira, bizi fark ederlerse işler zorlaşır. Hadi."

"Yiğit bir dakika..."

"Almira vaktimiz yok. Buradan bir çıkalım ne söyleyeceksen söylersin."

Yiğit beni bir yandan çekiştirip durduğu için konuşamıyordum. Toprak yoldan geçtikten sonra yüksek bir atlama noktası vardı. Yiğit uzun olduğu için zorlanmadan atladı. Benim boyum buradan rahatça atlamak için yeterli değildi. Yiğit arkasına dönüp benim atlayamayacağımı görünce bana doğru yaklaştı. "Hadi gel Almira. Ben seni tutarım bana güven."

Bana güven...

Yiğit'e güvenebilirdim öyle değil mi?

Ayaklarımı sarkatarak Yiğit'e doğru uzandım ve kollarımı boynuna doladım. Yiğit beni tek bir hamlede belimden tutup kaldırdı. Ama beni indirmek yerine uzun uzun bakmaya başladı. Yiğit'in bana karşı olan bakışları çok garipti. Neden böyle bakıyordu ki?

"Çok ama çok özledim. Nasıl dayanabildim ben sensizliğe?"

Yiğit'in kurduğu cümleler karşısında ağazım açık kalmıştı.

Kendimi toparlayıp," Bende seni özledim Yiğit." diyerek gülümsedim. Yiğit bir kaç saniye sonra ben indirdi ve tekrar elimi tuttu.

"Hadi Almira gidelim. Arabayı bir alt sokağa park ettim." dedikten sonra beni tekrar çekiştirecekti ki ben hemen Yiğit'in elini elimden çektim. Yiğit bu hareketime karşılık afalladı ve şaşkın gözlerle bana bakmaya başladı.

Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım. "Yiğit..." dedikten sonra sustum. Yiğit'in söyleyeceklerimden sonra vereceği tepkiden çekindim.

"Ne oldu Almira. Neden gelmiyorsun?" dedikten sonra tekrar elimi tuttu. "Hadi gidelim." dedikten sonra ben tekrar elimi çektim. "Yiğit ben gelmiyorum."

Yiğit söylediklerimi anlamamış gibi bir hali vardı. "Ne demek gelmiyorum?"

"Yiğit gelemem, olmaz."

"Neden Almira, neden?"

"Onu bırakamam."

Yiğit kurduğum cümleyle birlikte dona kaldı.

Yiğit'in karşısına geçip durdum. "Yiğit neler oluyor? Bir anda neden geldin ve neden beni götürmeye çalışıyorsun?"

"O adama aşık mı oldun?"

Yiğit'in bir anda sormuş olduğu soruyla afallamıştım.

Yiğit Kuntay'ı tanıyor muydu?

Kuntay Yiğit'i ,Yiğit'te Kuntay'ı tanıyordu.

Ben nasıl bir dairenin içerisindeydim böyle? Her bir noktasına gittiğimde beni bir itici mıknatıs gibi kendisinden uzaklaştırıp iki insanın ortasına sürüklüyordu. Etrafı bir daireyle çevrili olan bir üçgenin içerisindeydim. Uçları bana zarar veren ama içine girdiğimde ise huzur bulduğum bir üçgen.

Şaşkın gözlerle Yiğit'e bakıyordum. Ağazım açık kalmıştı.

"Sen..." dedikten sora sustum. Yiğit'in Kuntay'ı tanıyor olabilme ihtimali beni germişti.

"Sizi magazin sayfasında gördüm."

Yiğit'in cümlesiyle derin bir nefes verdim. Yeni bir gizemi bu bünye kaldıramazdı.

Yiğit bana doğru bir adım attı. "O haberler doğu değil, öyle değil mi?" dedikten sonra bir adım daha attı. "O adamla aranda bir şey yok öyle değil mi?" dedikten sonra bir adım daha attı ve bu adımla aramızda artık bir mesafe kalmadı. "O adama aş..." dedikten sonra gözlerini kapattı ve sertçe yutkundu. Bunu verdiği sert nefesten anlamıştım.

"Aşığım."

Net bir şekilde verdiğim cevaptan sonra Yiğit kaşlarını çatıp dudaklarını içe doğru kıvırdı. Bir süre gözlerini açmadı. Derin bir nefes vererek gözlerini açtı.

Gözleri... Çok kötü bakıyordu. Ama bu kötülük çok farklıydı. Gözlerinde bir kırgınlık bir yıkılmışlık bir yenilmişlik vardı. Yiğit'e ne olmuştu böyle? Bana neden böyle bakıyordu. Sıla'ya olan duygularını bilmesem bana karşı hisleri olduğunu düşünecektim.

"Yiğit sen..."

"Koryürek."

Arkamdan gelen tanıdık ses ayaklarımı yere çivilemişti. Yiğit arkamdan gelen sese baktığında ilk başta şaşırdı daha sonra ise kaşları çatıldı. Yavaş bir şekilde arkamı döndüm.

Kuntay ileride bize bakıyordu.

Yüzünde çok ciddi bir ifade vardı.

Bakışlarını Yiğit'ten başka bir yere çevirmiyordu.

Yavaş adımlarla bize doğru yaklaştı. Tam benim yanıma geldiğine Yiğit'te uzun uzun baktı ve elimi tuttu. Yiğit'in gözleri Kuntay'ın bu hareketinden sonra Kuntay'ın sıkıca tuttuğu ellerimize kaydı. Sinirli bir şekilde baktıktan sonra tekrara bakışlarını Kuntay'a çevirdi.

"Miroğlu."

Ben öylece durmuş her an birbirlerinin boğazına yapışabilecek olan iki kişiye bakıyordum.

"Almira'yla konuşman bittiyse izninle yapacak işlerimiz var. Malum..." dedikten sonra elimi bırakıp kolunu omzuma atıp kolumu tutup beni kendisine doğru çekti. "yarın düğünümüz var." dedi.

Kuntay Yiğit'e Yiğit'te Kuntay'a donuk ifadelerle bakıyorlardı.

Yiğit gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sakinleşmeye çalıştığı belliyi. Yiğit bir adım öne atılıp elimi tuttu. "Hadi Almira, gidiyoruz."

Yiğit'in hareketinden sonra Kuntay Yiğit'in elimi tuttuğu eli tutup kaldırdı ama bırakmadı. Yiğit'in elini sıktığını fark etmiştim.

Aralarına girip ellerini ayırdım. "Yeter." dedikten sonra Yiğit'e doğru döndüm. "Yiğit neler oluyor? Beni neden götürmeye çalışıyorsun?" Yiğit başımın arkasından Kuntay'a bir bakış attı. Daha sonra tekrar bana bakıp," Bu adamın kim olduğunu biliyor musun Almira?" Tam konuşacaktım ki, " Gerçekte kim olduğunu biliyor musun?" dediğinde susmuştum.

"Benim gerçekte kim olduğumu sen gayet iyi biliyordun Koryürek."

Yiğit'in sabrı taşmak üzereydi. Ellerini yumruk yaparak sıkıyordu ve kendisini dizginlenmeye çalışıyordu.

"Sizin aranızda ki sorun ne? Neden birbirinize azılı düşmanlarmışsınız gibi bakıyorsunuz?"

İkisi de konuşmadan birbirlerine bakmayı sürdürdüler.

Bunlar bakışarak mı konuşuyordu acaba?

"Siz tanışıyor musunuz?"

Beni duymamazlıktan geliyorlardı ve bu sinirlerimi bozmuştu. "Ben kime..." Bir anda Yiğit'in telefonu çaldı. Yiğit telefonu umursamadan Kuntay'a ölümcül bakışlar atmaya devam ediyordu.

"Aç istersen. Önemli olabilir."

"Hiçbir telefon şuandan daha önemli olamaz."

Kuntay hafif kıkırdadıktan sonra tek kaşını havaya kaldırarak." Bu kadar emin olma." dedi.

Yiğit üst üste çalan telefona daha fazla kayıtsız kalamadı ve telefonunu cebinden çıkarıp açtı.

"Alo."

Yiğit karşıdan gelen sesten sonra yüzü kaskatı kesildi. Bir anda bakışlarını bana çevirdi ve uzun uzun bakmaya başladı. Yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Yiğit uzun sür karşı tarafı dinledi ama hiç karşılık vermedi. Bir müddet sonra telefonu yavaş yavaş kulağından çekti. Yiğit'in yüzünde ki ifade yavaş yavaş hüzne dönüşüyordu.

Kafasını eğip yere bakmaya başladı. Bir kaç saniye sonra kendisini toparlayıp kafasını kaldırdı ve bana baktı. Gözlerinde bir yıkım vardı. Bir enkazın altında kalmış ama sesini çıkarmadan ölümü bekleyen bir enkaz.

Yavaş adımlarla bana yaklaştı ve bir anda bana sıkı sıkı sarıldı. O kadar sıkı sarılıyordu ki sanki benim ondan gitmemden korkuyormuş gibiydi. Bir süre sonra benden ayrıldı.

Bana bakmıyordu.

Omzumun arkasından Kuntay'a baktı ve kafasını sağa sola salladı.

Tekrar bakışları beni bulduğunda," Benim gitmem gerekiyor Almira." Tam nereye diye soracakken kafasını iki yana salladı. Yiğit her zaman böyle yapardı. Eğer ona bildiği bir soruyu sormamızı istemiyorsa kafasını sağa sola sallardı.

"Kendine dikkat et, olur mu?"

Yiğit'in ne demek istediğini anlamıyordum. Yiğit son bir kez daha Kuntay'a baktıktan sonra tekrar bana baktı. "Bu adama aşık mısın?" dedikten sonra gözlerini benden kaçırarak kendi kafasında konuşup konuşmamak arasında kararsız kaldığını anladım. Bana doğru yaklaştı.

Kuntay'ın duyamayacağı bir ses tonunda, "Bana karşı olan duygularını biliyorum Almira." dedi.

Yiğit'in cümlesiyle gözlerim kocaman oldu. Ona karşı olan hislerimi gerçekten biliyor muydu? Peki ama neden bana hiçbir şey söylememişti. Bunca yıllık husumetimiz vardı. Neden gelip benimle konuşmamıştı?

Yine soru soracaktım ama yine kafasını sallayarak buna engel oldu. "Bana karşı olan duyguların bu kadar çabuk mu kayboldu?" Yiğit'in bakışları canımı acıtmaya başlamıştı. O başkasını seviyorken neden benimle böyle konuşuyordu?

Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım. "Bak Yiğit evet sana karşı bazı duygularım vardı. Bunu nerden biliyorsun veya neden şimdi dile getiriyorsun diye sormayacağım çünkü cevabını alamadığım sorular sormaktan çok yoruldum. Ve seni iyi tanıyorum ki bana bu soruların cevabını vermeyeceksin." Yiğit'in omuzları düştü.

Kafamı arkamda duran Kuntay'a doğru çevirdim. Bakışları tüylerimi ürpertmişti. Yiğit'e çok kötü bakıyordu. Ama sinirli bir şekilde değil soğuk ama bir o kadarda korkutucu bir şekilde bakıyordu.

Kuntay, ben ona bakınca o da gözlerini Yiğit'in üzerinden çekip bana baktı. Bana bakınca hafif tebessüm etti. Kuntay'a aynı şekilde karşılık verdikten sonra tekrar Yiğit'e döndüm. "Ben senden hoşlanıyordum evet, ama..." dedikten sonra derin bir nefes alıp verdim ve aklıma gelen şeyle gülümsedim. "Ona aşığım." dediğimde içimde bir şeylerin eridiğini hissettim.

Arkamı dönüp Kuntay'a baktığımda söylediklerimi duyduğunu fark ettim. Çünkü bana öyle aşk dolu bakıyordu ki ona koşarak sıkı sıkı sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Tekrar Yiğit'e baktığımda yüzünde hiç beklemediğim bir ifade vardı.

Gözleri dolmuştu.

"Yiğit sen..." demiştim ki kafasını yukarıya kaldırıp bakmaya başladı. Derin derin nefesler alıp veriyordu.

"Kuntay Bey."

Arkamdan gelen sese dönüp baktığımda korumaların bize doğru geldiğini fark ettim.

"Bunu duyduğuma..." Yiğit'in sesiyle tekrar Yiğit'e odaklandım. Gözünden bir yaş aktı. O akan yaş sanki benden akmış gibi canımı acıtmıştı. Yiğit sertçe yutkundu. Kekeleyerek, "Se... sevindim." dedi.

Sanki dokunsam ağlayacakmış gibi bir hali vardı. Yalandan gülümsemeye çalıştı. Bunu çok iyi anlamıştım. "Kendine çok dikkat et Almira. Hep mutlu ol olur mu?"

Yiğit neden ayrılık konuşması yapıyormuş gibi konuşuyordu ki?

"Yiğit neden böyle konuşuyorsun." dedikten sonra elimle villayı gösterdim. "Hadi gel. Konuşmamız gereken çok konu var. "

Yiğit yine kafasını salladı. "Benim gitmem gerekiyor Almira. Sebebini sorma." dedikten sonra Kuntay'a baktı. "Ona iyi bak veya onu koru demeyeceğim. Çünkü bunu yapamayacağını çok iyi biliyorum." Bu cümleleri söylerken Yiğit'ten hiç duymadığım ciddi bir ses tonunda söylemişti.

Kuntay, Yiğit'in sözlerine karşılık vermedi.

Yiğit, Kuntay hakkında neden böyle şeyler söylemişti ki? Neler dönüyordu burada? Yine bilediğim, benim hakkımda neler oluyordu?

Yiğit arkasını dönüp yürümeye başladı. "Yiğit." deyip onu durdurdum. Yiğit yavaşça arkasını dönüp bana baktı. Gözünden bir damla daha akmıştı. Bir kaç saniye sonra tekrar önüne dönüp yürüdü.

Yiğit yürüdü yürüdü ve...

Gitti.

Olanları anlamaya çalışıyordum ama hangi taraftan bakarsam bakayım anlamlandıramıyordum.

Kuntay'a doğru dönüp yanına gittim. "Açıkla." Kuntay Yiğit'in yürüdüğü yola bakıyordu. Kolunu sıktığımda kafasını bana doğru çevirdi.

"Anlat Kuntay."

Kuntay yüzündeki ciddi ifadeyi bozmaya çalıştı. Ellerimi tutup konuşmaya başladı. "Bertuğ Beyle konuştum. " dedikten sonra sustu.

"Ne konuştunuz?"

"Bana evliliği sordu." dedikten sonra sustu. Şahsen bende konuşmasını istemedim. Bertuğ Beyde bizim evlenmemizi istiyordu ama onun niyeti başkaydı. O dedemin düşmanıydı. Dedemden intikam almak için beni yanında tutuyordu. Aralarında ki eski ortaklık bir anda dedemin işi bırakmasıyla düşmanlığa dönüştü. Evet dedem eskiden çok büyük hatlar yapmıştı ama sonradan bu işleri bırakmıştı. Aslında bu konuları dedemle konuşmayı çok isterdim ama maalesef şartlar...

"Peki sonra..."

"Bütün her şeyi anlattım."

Her şeyi mi?

"Ona seninle severek evlendiğimizi, Ferda'nın da rızasının olduğunu söyledim."

Yine mi bu Ferda?

"Sen Arif Atabeyin torunu olduğun için sorun etmedi. Zaten..." dedikten sonra sustu. Konuşmak istediği belliydi ama söz konusu anane ve babasına gelince Kuntay hep böyle oluyordu.

Kuntay'ın kolunu tutup. "Tamam Kuntay." dediğimde hafif gülümsedi.

Konuşmanın devamı beklediğimi bildiği için devam etti.

"Çok fazla bir şey söylemedi. Normal saçma sapan konuşmalarını yaptı. Daha sonra ..." dedikten sonra tekrar sustu. Kaşlarını çatmıştı. Sinirlendiği belliydi.

"Sonra ne, Kuntay?"

"Sonra senin Yiğit'le konuşacağını söyledi."

Bertuğ Bey benim Yiğit'le konuşacağımı biliyordu. Beni Yiğit'in yanına gönderen zaten oydu.

Betuğ Bey Yiğit'i nereden tanıyordu?

"Bende bilmiyorum nereden tanıdığını. Bana sadece git karını al. Çok fazla ortalıkta dolaşmasın. Magazincilere yeterince haber oldu dedi."

Bu baba oğul neden ortada daha hiçbir şey yokken beni gelin ilan etmişlerdi böyle?

"Ne düşünüyorsun?"

"Bertuğ Beyin Yiğit'i nereden tanıdığını düşünüyorum."

"Ben onu sormuyorum."

Kuntay'ın cümlesi beni germişti.

Kaşlarımı çatarak," Neyi soruyorsun, peki?" diye sordum.

Kuntay'ın bakışları çok sertti. "Yiğit hakkında ne düşünüyorsun?" diye sorduğunda dona kalmıştım.

Kuntay Yiğit'e karşı eskiden olan duygularımı biliyordu. Aklından geçirdiği şeyleri düşününce kaşlarımı çattım. "Yiğit'e karşı olan eski duygularımın onu görünce..." dediğimde Kuntay bakışlarını kaçırdı.

Bu konuda ona kızamazdım. Onun yerinde kim olursa olsun böyle düşünürdü. İçten bir gülümsemeyle Kuntay'a baktım o ise hala bakışlarını benden kaçırıyordu.

Bir anda Kuntay'ın boynuna sarıldım. "Az önce Yiğit'e söylediğimi duymana rağmen bunumu soruyorsun?" dediğimde beni kendisinden uzaklaştırdı.

Kaşlarını kaldırarak," Ne demiştin ki?" diye sorduğunda içimden sen ciddi misin diye geçirdim.

Ne dediğimi duymuştu. Bunu biliyordum. Ama madem tekrar duymak istiyordu, o vakit tekrar söyleyeyim.

"Ben ondan hoşlanıyordum ama sana aşığım." Son kelimeyi üstüne bastırarak söylemiştim. Kuntay bir anda avuç içimi öptü. Onun avuç içime kondurduğu öpücük sanki kalbime işlemişti.

"Sana sahip olmak benim için bir lütuf, Almira Atabey."

"Sana sahip olmak bana bir armağan, Kuntay Miroğlu."

İkimize birbirimize bakarak gülümsedik.

Elele tutuşup beraber eve gittik. Yolda Kuntay bana Yiğit'le konuştuğumuzu sordu. Ona Yiğit'in bana söylediklerini söyledim. Zaten Yiğit bana çok bir şey söylememişti. Aklımda her zaman olduğu gibi çok soru vardı ama sorularıma cevap verecek olan tek kişi burada değildi. Cevabını hemen alamayacağım soruların peşine düşmekten çoktan vazgeçmiştim. Eninde sonu da Yiğit'in buraya gelme amacını öğrenirdim. Şu an ilgilenmem gereken daha önemli mevzular vardı. Eve girdiğimizde kalabalık dağılmıştı.

Ben adımlarımı salona doğru çevirdiğimde Kuntay beni durdurdu ve beni merdivenlere doğru çevirdi. "İyi değilsin. Seni yorucu iki gün bekliyor. Bu yüzden..." dedikten sonra beni merdivenlere doğru yavaşça itmeye başladı." doğru yatağa." dediğinde adımlarımı durdurdum.

" Ne demek yatağa? Hazırlıklara yardım etmem gerekiyor. "Dediğimde Kuntay parmağını kaldırıp dudaklarımın üzerine koyup bastırdı. "Sen Kuntay Miroğlu'nun gelecekteki eşisin. O yüzden bu işleri yapmak sana düşmez."

"Kendi düğünüm bile mi?"

"Aynen öyle. Şimdi..." dedikten sonra beni hafif itti. "Doğru odaya, dinlenmeye." dediğinde daha fazla ısrar etmedim. Kuntay'a gülümseyerek merdivenleri çıktım. Tam odama girecekken Yukardan Kuntay'a seslendim. "Peki sen ne yapacaksın?"

"Ben bizim için çalışacağım. Sende benim için dinleneceksin." dedi. Gülümseyerek başımı salladım. Sadece ağazımı oynatarak 'Seni seviyorum Miroğlu.' dedim. Kuntay beni anlayınca o da aynı şekilde ağazını oynatarak' Seni seviyorum Miroğlu." dedi. Bana Miroğlu diye hitap etmesi çok hoşuma gidiyordu.

Tam odama girecektim ki koridorun sonunda ki odadan çıkan Alkım Hanımı gördüm. Başından beri beni izlediğini fark ettim. Tam bana yaklaşmıştı ki onu hiç takmadan odamın kapısını açtım ve Alkım Hanım tam odamın önüne geldiğinde suratına sert bir şekilde kapattım. Alkım Hanımın öfkeli cümlelerini işitmiştim ama umurumda bile değildi. Benim büyüğüm olması veya Kuntay ve Kiraz'ın annesi olması umurumda bile değildi.

O kadın saygıyı askla hak etmeyen biriydi.

Yatağa geçip oturduğumda telefonuma gelen mesaj sesiyle uzandığım yerde telefonumu elime aldım. O an saatin sabah 10 olduğunu fark ettim. Zaman ne kadar da hızlı geçiyordu böyle? Tarık bana davetli listesini atmıştı. Aralarında okul arkadaşlarım ve akrabalarım da vardı. Tarık ayriyeten mesaj olarak. 'Çetin'ler de de dediğim gibi herkesi biz uçaklarla İstanbul a getireceğiz. Senin akrabaların ve arkadaşlarınla da tek tek iletişime geçildi. Hepsini bugün akşam saat 8 de havalimanından alıp İstanbul da ki otelimize yerleştireceğiz. Her şey kontrol altında sen dinlenmene bak. Akşam görüşürüz.' diye mesaj atmıştı.

Tarık hep böyleydi. Sanki benim abim gibiydi. Aslında araya yaşı koyduğumuzda abim sayılırdı ama bu davranışları benden büyük olduğu için olmadığı çok belliydi. Bana içten bir yardımda bulunuyordu. Ve bu beni harika... evet tek kelimeyle harika hissettiriyordu.

Tarık'ın atmış olduğu davetiye listesini tekrar kontrol ettiğimde Aslı'nın ismi gözüme çarptı. Aslı benim kardeşim gibiydi. Ona düğün mevzusundan hiç bahsetmemiştim. Eğer ona bahsetmezsem beni mahvedeceğini çok iyi biliyordum. Tam Aslı'yı arayacaktım ki Aslı'dan gelen bir mesaj gördüm.

' Almira bütün her şeyi biliyorum. Kuntay Miroğlu ile evleneceğini, ikinizin de birbirinizi sevdiğinizi biliyorum. Nereden öğrendiğimi boş ver. Biliyorum işte. Acil bir işim çıktığı için yurt dışına gitmem gerekiyor. Ne kadar istesem de düğününe katılamayacağım. Lütfen beni affet. En kısa sürede görüşmek üzere. Seni seviyorum. Kendine iyi bak.'

Aslı'dan gelen bu mesaj karşısına şok olmuştum. Aslı nereden biliyordu bütün bunları? Onunla bu konuları konuşmamıştım ki. Gerçekleri kimden öğrenmişti veya nasıl öğrenmişti?

Kafamda bir sürü soru işareti vardı. Her zaman olduğu gibi. Tam Aslı'yı arayacaktım ki bu defa Aslı'dan gelen yeni mesajla durdum.

'Birazdan uçağa bineceğim. İndiğimde tekrar yazarım.' dediğinde aramaktan vazgeçtim. En iyisi Aslı uçaktan indiğinde onunla konuşmak olacaktı.

Tam telefonu kapatacaktım ki bu defa gelen diğer mesaj sesiyle tekrardan telefonuma baktım. Mesaj Nazlı'dandı. Kuntay daha önceden ben ilk kez toplantı sırasında hastanede yattığımda telefonuma herkesin numarasını kaydetmişti. Acil bir durumda birilerine ulaşabilmem için.

Nazlı bir görsel atmıştı. Görseli açtığımda iki tane peştemal fotoğrafı atmıştı. Görselleri ilk gördüğümde gördüklerimin gerçekliğini sorguladım. Bir kaç saniye daha görsellere baktıktan sonra Nazlı'dan bir mesaj geldi. 'Almira, hangisini alalım.' Nazlı'nın mesajından anladığım kadarıyla Nazlı ve Buket hamam için alışveriş yapıyorlardı.

Bir anda kahkaha atmaya başladım. En iyisi sesli anlatmak olur diye düşündüğüm için ses kaydı almaya başladım. 'Kızlar podyuma çıkmayacağız. Kenarlarında gümüş işlemeler olan çiçekli peştemal falan giymemize gerek yok yani. Hem siz bunları düşünmeyin. İstanbul da hamam için gereken her şeyi alabileceğimiz çok güzel yerler var.' dedikten sonra mesajı attım.

Nazlı'dan hemen sesli bir mesaj geldi.' Almira biz niye hamama gidemiyoruz. Aaa kafam.' Bu konuşan Çetin'di.

Bir kaç dakika sonra Buket'ten mesaj geldi. 'Almira sen bizi takma. Bugün yorucu bir gün olacak. Biz kendi halimizde takılıyoruz . Sen dinlenmene bak. Akşam görüşürüz.' diye mesaj attı. Buket'e "Tamam Buket. Sizde kendinizi fazla yormayın. Akşama görüşürüz." diye mesaj attım. Buket mesajımı beğendiğinde telefonumu kapatmıştım.

Bir anda üzerime bir ağırlık çökmüştü. Çetin'ler de ne kadar çok uyusam da belli ki bana yetmemişti. Yatağa tamamen uzanıp kafamı yastığa koydum ve huzurlu bir şekilde gözlerimi kapattım.

- Almira...

-Sus.

Hayır, hiç bir şey düşünmeyecektim, tek bir şey dahil. Çünkü çok iyi biliyordum ki içimde ki ses beni mutsuz edecek şeyler söyleyecekti. Ben artık mutuz olmak istemiyordum. Çok yorulup, yıpranmıştım. Çok acı çektim, yoruldum. Artık mutlu olmayı, huzurla uyuyup uyanmayı hak etmedim mi? Ben artık mutlu olmayı hak etmedim mi ama?

Yarın sevdiğim adamla gerçek bir evlilik yapacaktım. Evet aslında ilk amacımız şirketlerimizin ve en önemlisi de bizim ve ailemizin itibarını korumak için evlenecektik ama artık bu evlilik bir anlaşma evliliğinden çıkmıştı.

Kuntay'ın o gün dedemi kaçırdığı için bana dolaylı yoldan zorla kabul ettirdiği anlaşmalı evlilik artık gerçek bir evlilikti. Kuntay beni, bende onu seviyordum. Biz birbirimizi seviyorduk. Biz birbirimize aittik. Biz birbirimize Tutulmuştuk.

Beraber şu kısacık zaman da çok fazla şey yaşamıştık. Birbirimize karşı çok fazla duygu beslemiştik Ben ona karşı; kin, nefret, öfke... kötü olan her şeyi beslemiştim ama artık bu duygular eskide kalmıştı.

İkimiz içinde yarın yeni bir başlangıç olacaktı. İkimizde yeni, tertemiz, bembeyaz bir sayfaya tutunup o sayfada yaşayacaktık. İkimizde bu mutsuzlukla, kötülükle ve en önemlisi de acıyla dolu hayatı beraber yaşanabilir bir hale getirecektik. Biz bir olacaktık. Biz birbirimize tutunacaktık.

Vücudumda ki yorgunluğa daha fazla dayanamadım ve uykunun beni esir almasına izin verdim.

6 Saat sonra...

"Anne çok güzel olmuşsun."

Bir yandan annemin duvağını düzeltirken bir yandan da annemin heyecanını üzerinden almaya çalışıyordum.

Annem aynadan bana bakıp gülümsüyordu. Annem bana dönüp oturduğu koltuğun yanında yer açtı. "Gel kızım, otur yanıma." dedi. Gülümseyerek annemin yanında ki yere oturdum.

Annemin dudakları bir anda düz bir çizgi halini aldı. "Gitme" Anemin sert çıkan sesi karşısında şaşırmıştım.

"Gitmeyeyim mi?"

"Gitme, Almira." Annem bir anda ayağa kalktı. Onunla birlikte bende ayağa kalktım. Annem başında ki duvağı çıkarıp bana taktı. Saçımda ki duvağa bakarak gülümsedi. "Çok güzel bir gelin olacaksın." dedikten sonra tekrara gülüşü soldu. "Gitme Almira." dedikten sonra yürümeye başladı. Anneme doğru dönüp bağırdım. "Anne nereye?" annem bir anda kayboldu. Karşımdaydı ama...ama bir anda kayboldu.

Etrafta annemin sesi yankılanmaya başladı. "Gitme Almira, gitme."

"Anne nereye gitmemeyim anne." Ağlıyordum. Annem gitmişti. Nereye gitmişti? Benden nereye veya neden gitmememi istiyordu?

Yüzüme doğru bir şeyler akmaya başladı. Elimi kaldırıp yanağıma koyup geri çektim. Elime baktığımda...

Kırmızıydı. Hayır...

Bu şey kandı.

Elimi saçıma götürdüğümde duvağımın kana bulandığını fark ettim. Bir anda boğazımda bir el hissettim. Ama kimse yoktu. Biri boğazımı sıkıyormuş gibiydi. Ellerimle boğazımdaki o sıkan her neyse ondan kurtulmaya çalıştım ama olmadı. Bir anda avuç içlerimde çok büyük bir acı hissettim. Çok acıyordu, hem de çok. Ellerim o kadar çok acıyordu ki ellerimi o an kesmek istedim.

Bir anda her yer karardı. Gözlerimi kapatıp açtığımda kendimi bir depoda buldum. Avuç içlerim kanıyordu. Yerde uzanıyordum ve kafam çok ağrıyordu. Kafamı zar zor da olsa kaldırdığımda karşımda... karşımda Kuntay'ı gördüm. Bana bakıyordu. "Kuntay." dediğimde yanında bir anda Ferda belirdi. Ferda Kuntay'ın elini tuttu.

İkisi de arkasını dönüp yürümeye başladılar. Arkalarından bağırıyordum ama sesim çıkmıyordu. Bağırıyordum ama sesim duyulmuyordu. Bir anda biri arkamdan saçımı sert bir şekilde çekti. Arkamda ki kişi boynuma doğru yaklaşıp öptü ve geri çekilip nefesini verdi.

"Benim için bu kadar hazırlanmam gözlerimi yaşarttı, karıcım. Bana hoş geldin." dedikten sonra daha güçlü saçlarımı kavradı ve çekti. Ben Karşımda elele yürüyen Kuntay ve Ferdaya bakıyordum.

Sesizce haykırıyordum." Kuntay yardım et, n'olur. Gitme Kuntay, gitme"

Beni omuzlarımdan sarsan sert kuvvetle birlikte gözlerimi hızlıca açtım.

"Almira, buradayım merak teme. Korkma. Götü bir rüyaydı sadece." Kutay karşımda oturmuş beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. Kuntay yatağın yanında ki konsolun üstündeki sürahiden bardağa su koyup bana uzattı. Ellerim titrediği için bardağı tutamıyordum. Kuntay bunu fark ettiği için kendisi suyu içmemde yardımcı olmuştu. Suyu içtikten sonra hemen Kuntay'a sıkı sıkı sarıldım.

Kuntay saçlarımı okşamaya başladı. "Ne gördün Almira da bu kadar kötü oldun." diye sorduğunda kafamı sağa sola salladım. "Çok kötü şeyler gördüm Kuntay ama ne olduğunu sorma. Anlatırsam unutamam. Gördüklerimi unutmak istiyorum." dediğimde Kuntay saçıma küçük küçük öpücükler bırakmaya başladı.

"Tamam güzelim. Her şey bir rüyadan ibaretti. Geçti gitti."

Evet, geçti gitti. Hepsi sadece kötü bir rüyaydı... Öyle değil mi?

Kafamı Kuntay'ın göğüsün den çektim. Dışarıya baktığımda güneşin tepede olmadığını fark etmiştim. Hava kararmaya başlamıştı.

"Saat kaç, Kuntay." dediğimde Kuntay bir anda gülümsedi. "Saat 5'e geliyor." dediğinde gözlerim kocaman olmuştu. Yataktan bir hışımla kalktım. "Ne demek saat 5'e geliyor. Ben 6 saat uyudum mu yani?" Kuntay gülmeye başladı. "Karımın bu kadar uykuya düşkün olduğunu bilmiyordum" dediğimde kocaman olmuş gözlerle ona bakıyordum.

"Kuntay, dalga geçmenin sırası mı? Saat kaç olmuş. İki saat sonra uçak kalkmayacak mı?"

Kuntay ellerini cebine koyup omuzlarını kaldırıp indirdi. "Uçak bize ait olduğuna göre istediğimiz zaman kalkar." Kuntay'ın bu rahat tavırları sinirlerimi bozuyordu. "O kadar insana da mı bunu söyleyeceksiniz acaba Kuntay Bey?" dediğimde Kuntay hiç istifini bozmadan alt dudağını öne doğru çıkararak kafasını aşağı yukarı salladı.

Elimi kaldırıp yüzüme koydum. Bu adam ciddi olamazdı. Ben mi fazla gergindim. Yoksa Kuntay mı çok rahattı?

Bir anda kapının çalmasıyla ikimizde kapıya odaklandık.

"Girin".

Kapı yavaşça açıldı ve içeriye Çetin girdi.

Çetin içeriye girdikten sonra hemen ardından kapıyı kapatıp sırtını kapıya yasladı. Kollarını birleştirerek bize baktı. "İyi."

Kuntay'la birlikte şaşkın bir şekilde Çetin'e bakıyorduk. "İyi olan şey ne Çetin?" Çetin sorduğum soruyla birlikte bir adım attı ki arkasındaki kapı sert bir şekilde açıldı.

Öfkeden deliye dönmüş bir şekilde içeriye bir kişi girdi. Saçları o kadar çok dağılmıştı ki ilk gördüğümde kim olduğunu anlayamadım.

"Hortlak." Çetin'in benzetmesini duyan bu saçlarının bir ucu Şam da bir ucu Bağdat ta olan kişi Çetin'in üzerine yürümeye başladı. "Sen kime hortlak dedin az önce."

Çetin bir anda arkama saklanmaya başladı. "Almira al şu kızı başımdan." Yaşananları hayretler içerisinde izliyordum.

"Çekil aradan Almira. Burada birazdan kan çıkacak." Sesinden Nazlı olduğunu anladığım kişi ellerini pençe şeklinde yapmış avına yaklaşan dişi aslan gibi bana yaklaşıyordu.

Nazlı tam öne doğru hamle yapmıştı ki Kuntay beni tek bir hamlede kendisine doğru çekip Çetin'e kalkan olan beni savaş meydanından uzaklaştırmıştı.

Arkamda eğilerek saklanan Çetin o halde şaşkın bir şekilde kalınca Nazlı'dan gelecek olan saldırıyı hesaplayamadan olduğu yede infazını bekledi.

Nazlı tam Çetin'e dalacaktı ki Çetin'in beklenmedik hareketine karşılık olduğu yerde kala kaldı.

Çetin bir dizi üzerinde yere oturdu ve ceketinin cebinden bir adet beyaz lale çıkardı. İlk önce laleyi alıp kokladı daha sonra ise ağır çekimde laleyi Nazlı'ya uzattı. Başta Nazlı olmak üzere herkes Çetin'e şok içerisinde bakıyordu. Nazlı yüzündeki şaşkınlıkla birlikte Çetin'den laleyi alıp bakmaya başladı.

Nazlı laleyi alınca Çetinde ayağa kalktı. Nazlı gözleri kocaman olmuş bir şekilde beyaz laleye bakıyordu. "Bu beyaz lale benim için mi?" Çetin tam ters bir şey söyleyecekti ki Kuntay'ın öksürmesiyle kendisini toparlayıp evet anlamında kafasını salladı.

Nazlı bakışlarını laleden çekip Çetin'e çevirdi. "Bir daha bize danışmadan böyle kararlar alma." dedikten sonra odadan çıktı.

Çetin ellerini beline koyup omuzlarını dikleştirdi. "Her kızda işe yarar."

Kuntay Çetinin yanına gidip omzuna vurdu. "Çetin omzuna dokunarak Kuntay'a ters ters baktı.

"Nazlı her kız mı senin için?" Kuntay'ın sorusuyla Çetin dona kaldı. Ne diyeceğini bilemedi.

"Ne oldu Nazlı'ya, ve siz neden buradasınız? Hava limanında olmanız gerekmiyor mu?"

Çetin sertçe yutkundu. Bir anda bütün vücudunu bir korku dalgası kapladı. Bunu titreyen ellerinden anlamak zor değildi.

"Konuş Çetin."

Kuntay'In ciddi ses tonuyla Çetin iyice gerilmişti." Bi-bir sıkıntımız var."

"Neymiş bu sıkıntı."

"Uçaklar kalktı." Bunu söyledikten sonra yalandan güldü.

Çetin'in bir anda söylemiş olduğu şeyle ikimizde dona kalmıştık.

"Ne demek kalktı?"

"Bütün herkes uçağa bindi merak etmeyin. Bu Çetin salağı herkese yanlış saat vermiş. Pilot dahil. Pilot son kontroller için Çetin'i aradığında Pilot geçiştirmiş. Pilot bizi de sormuş. Bu aptal da 'Siz bizi düşünmeyin. Bakarız biz başımızın çaresine.' demiş." Tarık kapının girişinde durmuş bize olanları anlatırken bir anda aklına bir şey gelmiş olmalı ki içeriye girip Çetin'in kafasına vurdu. "Bir de pilota son olarak, 'Biz başımızın çaresine bakarız dedikten sonra espiri yapmış. Adam dan espiriyi duyarken ben bile utandım Sen nasıl bu espiriyi yapabildim koskoca pilota aklım almıyor."

Heyecanlı bir şekilde" Ne demiş ki?" diye sorduğumda Tarık yorgun gözlerle bana baktı. "Pilotla görüntülü konuşuyormuş. Başını gösterip ' Bakın bu başım ama daha çaresini bulamadım. Doktorlar çare tükenmez kendinizi kaybetmeyin diyor ama benim pek ümidim kalmadı. Bence çaremi bulamayacağım.' demiş hatta en son söylediğiyle plot şoka girmiş.

Çetin yalvaran gözlerle Tarık'a bakıyordu. Sanırım Tarık'ın söylemesini istemiyordu.

"Bana öyle bakma. Bu yaratıcı espiriyi herkesin duymaya hakkı var bence." Tarık bana bakıp, "Sizinle beraber havada benim başımın çaresini mi arasak acaba. Ben yede bulamadım belkide havadadır. Eğer havada da bulamazsak artık astronotlardan yardım isteriz.' demiş. Geri kalanını anlatmaya yüzüm yok. Devamını siz düşünün."

Çetin'in bu cümlelerine şuanda kahkaha atmayı çok isterdim ama Çetin öyle bir bakıyordu ki biz onu kırmak istemediğim için yapamadım.

Çetin'in yanına gidip kolunu tutum. "Bu yaratıcı espirin için seni tebrik ederim Çetin. "Bunu güler yüzle ve ciddi bir şekilde söylediğim için Çetin'de sevinmişti.

"Peki şimdi ne yapacağım. Anladığım kadarıyla herkes girmiş ama biz buradayız. Bizden başka kim var şuan burada da?"

Sadece biz ve bizim kızlar var geri kalan herkes gitti."

Fatma ve Yulya Teyzem peki?" Dedikten sonra Kuntay'a döndüm. "Kiraz nerde?"

"Hepsi gitti merak etmeyin. Büyük bir ihtimalle o hengamenin içerisinde sizi unuttular ve gittiler. Bizden başka herkes şuan İstanbul'a uçuyor. " Tarık'ın açıklamasıyla derin bir nefes alıp vermiştim.

"O zaman ortada çok büyük bir sorun yok. Bizde başka bir uçakla gideriz." dediğime Tarık kafasını sağa sola salladı "Maalesef, en erken uçak gece saat 2 de. Arabalarla gitmeye çalışsak şoför bile götürse çok yoruluruz. O saate gitmeye kalkışırsak ta İstanbul'da ki hiçbir işle ilgilenmeye vaktimiz kalmaz."

Tarık söylediklerine çok haklıydı. Yol yorgunu bir halde hem düğün hazırlıklarıyla hem de o kadar insanla ilgilenmemiz bizim için çok yorucu olacaktı ve zaten yol yorgunuyken o gücü kendimize bulamayacaktık. Biz kara kara düşünürken aklıma bir anda bir fikir geldi.
"Tarık, kızları salona çağırır mısın? Aklıma bir fikir geldi." dediğimde ilk önce herkes bana meraklı gözlere baktıktan sonra Tarık kafasını sallayıp dışarı çıktı.

Çetin ben ve Kuntay aşağıya inip salona girdik. Bir kaç dakika sonra da kızlar ve Tarık salona geldiler. Herkes bir yere oturduktan sonra konuşmaya başladım. "Şimdi şöyle yapacağız; Siz erkekler düğünle ilgili yapılması gereken acil olan neler varsa onlarla buradan ilgileneceksiniz." Dedikten sonra Tarık'a döndüm." İstanbul'da işlerimizi halledebilecek birileri var mı?" dediğimde kafasını salladı. "Tamam o zaman. Son kontrolleri yapın ve misafirlerin odalarına yerleştiklerini emin olun. En sonunda acilen yapılması gereken düğün hazırlıkları varsa onlarla ilgilenin. Geri kalan prosedürler çok önemli değil. Önemli olan mekan ve insanların rahatlığı." dediğimde herkes kafasını salladı.

Sonra kızlara döndüm. Onlara bir hamam borcum olduğunu çok iyi biliyordum. Arkama yaslanıp bacak bacak üzerine attım. "Erkekler düğün hazırlıklarla uğraşırken biz de rahatlayacağız." dediğimde herkes şaşkın bir şekilde bana baktı. Nazlı ne demek istediğimi anlamış olmalı ki ellerini birbirine vurarak, "Hamama mı gideceğiz?" dediğinde kafamı salladım.

Çetin bir anda ayağa kalkıp, "Biz iş yaparken siz eğlenecek misin?" diye sorduğunda Nazlı aynı şekilde ayağa kalkıp, "Bir itirazın mı var?" diye yükseldiğinde Çetin susmak zorunda kaldı ve geri oturdu.

Kuntay ve Tarık ses etmediler. Onlar da söylediğim şeyi kabul ettiler. "Eğer bütün işleri halledersek gece saat 2'de bile çıktığımızda dinlenmeye vaktimiz olur. Zaten bütün işleri halletmiş olacağız. Bizi yoracak bir şey olmayacak." dediğimde herkes düşüncemi onaylamıştı.

Yaklaşık bir yarım saat boyunca da son konuşmaları yaptıktan sonra Tarık, Çetin ve Kuntay çalışma odasına geçip son hazırlıkları üstünden geçtiler. Saat biraz geç olmuştu ama kızlarla yorgunluğumuzu ve bütün stresimizi üstümüze atmamız için bu hamama ihtiyacımız vardı.

Daha önce Manisa'ya geldiğimde Yulya teyzemle gitmiş olduğum bir hamam vardı.

Kızlarla hemen hazırlanıp yola koyulduk. Yaklaşık bir saat sonra dediğim hamamın önünde olmuştuk. Buket arabayı park ettikten sonra hep beraber arabadan indik. Nazlı hamamı görünce çok şaşırmıştı. "Daha önce hiç bir hamama gitmemiştim. Böyle bir yer miymiş?" dediğinde gülmeye başlamıştım. "Sen bir de içeriyi gör."

Kapısında Gülgün Hatun hamamı yazan hamamın kapısından içeriye girdik. Hamam diğer hamamlara göre küçüktü Ama zaten üç kişiydik. Normalde bu saatte hamam kapalı olurdu ama yolda uzun bir yalvarma sonucu hamamı açtırmıştık. Zaten sadece üçümüz olacaktık. Bir de güvenlik olacaktı. Hamamda üçümüz rahat bir şekilde eğlenebilecektik.

Hamamda giymemiz gereken kıyafetleri giydikten sonra içeriye girdik. Kızlar ilk girdiklerinde şoka uğradılar. Buket etrafına hayran hayran bakıyordu. Nazlı ise bir garip olmuştu. Nazlı'ya dönüp baktığında, "Bir şey mi oldu, Nazlı?" diye sordum. Nazlı elini yelpaze gibi yaparak, "Burası niye bu kadar sıcak? diye söylendiğinde Buket'le ikimiz birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık.

Buket, "Hamam olduğu için olabilir mi?" dediğinde Nazlı'nın kafası karışmış olduğu belliydi. "Hamamlar bu kadar sıcak mı oluyor?" diye sorduğunda ikimizde kafamızı salladık

Nazlı Buket ve ben ortada ki büyük taşa oturup eğlenmeye başladık. Aslında yıkanmak gibi bir derdimiz yoktu. Tek amacımız eğlenmekti. Birbirimize sular atıp sabunlarla baloncuklar yapıp oynuyorduk. Küçük çocuklar gibi şen şakraktık.

Nazlı bir kova sabunlu suyu alıp yanımıza gelmişti. "Almira hatırlıyor musun, küçükken Kuntay'ı sabunlu suyun içine atmıştın. Bu yüzden de Kuntay hastanelik olmuştu? Hatta sende Kuntay'ın yanına gedip 'Oh iyi olsun. Sen de benim saçımı ıslatmıştın.' demiştin. Sırf çocuk senin saçını ıslattı diye sabunlu suya atmıştın." dediğinde Buket ve Nazlı kahkaha atmaya başlamıştı.

Nazlı'nın ne demek istediğini anlamamıştım. Ben Kuntay'ı küçükken nasıl sabunlu suyun içine atmış olabilirdim ki? Biz Kuntay'la küçüklükten tanışmıyoruz ki?"

Kızlar onlara şaşkın bir şekilde baktığımı fark ettiklerinde Buket Nazlı'yı dürtmeye başladı. İkisi de birbirlerine endişeli bir şekilde baktığında Buket öne atılarak gülmeye başladı." Nazlı'nın kafası karıştı. Küçükken bunu ben yapmıştım ya hani Nazlı. Seni benle karıştırmış olmalı. "Buket'in yapmış olduğu açıklamayla kafamı salladım.

Neredeyse iki saat boyunca hamamdaydık. Çok eğlenmiştik. Yiyip içip arada şarkılar söyleyip dans etmiştik. Daha önce bu kadar mutlu oldum bir anı hatırlamıyordum. Arkadaşlarıma çok fazla gezip dolaştığım olmuştu. Ama Buket ve Nazlı'nın yanındayken ki yaşamış olduğum mutluluk farklıydı. Onların bana hissettirmiş olduğu arkadaşlık duygusu bambaşkaydı.

Kızlarla bayağı eğlenmiştik ve yorulmuştuk. Hepimiz yerde, fayansın üzerinde uzanıyorduk. Bir anda içimi kötü bir his kaplamıştı ve modum düşmüştü. Sebebini bilmiyorum ama içimde kötü bir his vardı. "Ee şimdi ne yapıyoruz?" diye sorarak ayağa kalkan Nazlı beni görünce durmuştu. Buket'in yanına gidip ona sesiz ce bir şeyler söyledi. Onlara bakamadım bile çünkü içimde tarifsiz bir sıkıntı vardı.

"Çok kalmadık mı? Gitsek mi artık? Hem benim yavaştan uykum geldi." Nazlı'nın sorusuyla beraber yerimde doğruldum ama cevap veremedim. "Evet evet, gitsek iyi olacak. O zaman Nazlı sen önden git de üstüne değiştir. Biz de birazdan geliriz?" Nazlı kafasına sağlıktan sonra bana gülümseyerek dışarı çıktı. Ben olduğum yerde oturup ellerimle oynuyordum. Buket yanıma geldi ve bana bakmaya başladı.

"Konuşmak ister misin?" diye sorduğunda yandan bir bakış attım. İçimde çok fazla soru vardı, çok fazla sıkıntı vardı, çok fazla ses vardı ama bunları açığa çıkarmaya hazır mıydın bilmiyordum. Buket bir anda ellerimi tuttu. "Hadi Almira anlat. Anlatmazsan içinde kalır ve daha kötü olur."

Derin bir nefes alaraktan konuşmaya başladım." Bu zamana kadar çok fazla şey yaşadım Buket. Hayal bile edemeyeceğim şeyler yaşadım. Bir gün okula gittim geldim ve dedemin kaçırıldığını öğrendim. Bir anda karşıma Kuntay çıktı ve bana dedemi kaçıran kişi olduğunu ve dedemin iyiliği için bir anlaşma yapmamız gerektiğini söyledi ve bana bir anlaşma imzalattı. Onunla bir evlilik yapmam gerektiğini söyledi. Daha sonra ise bu anlaşmanın bir oyun olduğunu aslında dedemi kaçırmadığını dedemi ve beni korumaya çalıştığını öğrendim. Sonra Kuntay'ı daha fazla yakından tanımaya başladım. Bana olan duygularını keşfettim. Sonra sizi tanıdım, her şeyi tanıdım, herkesi tanımaya başladım. Daha sonra herkesi tanırken kendimi tanıyamadığımı fark ettim." Son söylediğim cümle içime acıtmıştı.

"Herkesi tanıyorsun ama kendini tanıyamıyorsun. Herkesi tanımlayacak bir şey bulabiliyorsun ama kendini tanımlayacak bir kelime dahi bulamıyorsun."

Aslında hayır, bulabiliyorsun.

Bilinmezlik...

Almira Atabey'i tanımlayan kelime buydu.

Almira Atabey bilinmezlikten ibaretti.

Buket bana bakmaya devam ediyordu. Bir şey söylemeden önce beni iyice dinlemek istediği belliydi. Ben de konuşmaya devam ettim.

"Çok garip şeyler oluyor kafamda. Birden fazla ses duyuyorum sanki. Kafamın içerisinde iki kişi varmış gibi hissediyorum. Biri beni iyiliğe biriyse kötülüğe çekiyormuş gibi. Ve bu iyilikte kötülüktede etkilenen ben oluyorum. Çok garip bir şey bu. Bir anda krizler geçirip bayılıyorum ve sebebini bilmiyorum. Daha önce seninle konuşmuştuk bu konuyu. Yorulduğum ve zorlandığım için beynimin benimle oynadığını söylemiştin ama..." dedikten sonra Buket'e meraklı gözlerle bakmaya başladım. Ben mutluyuykende kriz geçiriyorum. Bu sence normal mi? dediğimde Buket cevap vermedi.

Hâlâ bana bakmış, beni dinliyordu. Benim konuşmamı istiyordu. Derin bir nefes alıp verdim ve hamamda gözlerimi gezdirmeye başladım. "Kafamdaki soruların cevabını aldığım zamanda sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam ediyorum. Dedemin..." dedikten sonra kafamı eğdim. "Eskiden kötü şeyler yapmış olduğunu öğrendim. Ama buna bile çok fazla tepki veremedim. Sanki normal bir şeymiş gibi karşıladım. Daha sonra Yiğit..." dedim devamını getiremedim. "Uzun bir zaman sonra Yiğit karşıma çıktı."

"Yiğit kim Almira?"

Buket'in sorusu karşısında biraz utanmıştım. "Eskiden hoşlandığım biri. Çocukluğumdan beri hayatıma." dediğimde Buket şaşkın bir şekilde bana bakmaya başladı. Daha sonra ifadesini düzeltip tekrar beni dinlemeye devam etti.

"Benimle garip garip konuşmaya başladı. Daha sonra ise gitti. Bir anda ortaya çıkıp bir anda kayboldu ama ben bunu da çok normal bir şeymiş gibi karşıladım ve yoluma devam ettim."

Bakışlarımı ellerime çevirdim. "Hayatımda çok fazla anormal şey olmasına rağmen ben çok normalmiş gibi davranıyorum Buket. Korkuyorum." Son kelimem gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.

"Kendini patlamaya hazır bir bomba gibi hissediyorsun. Öyle değil mi?"

Buket'in kurmuş olduğu cümle tam da beni tarif ediyordu.

Kafamı salladım. "Başlangıçta içi boş bir bomba gibiydin. İçine hep cevaplar doluyor ve sen bu cevapların bombadan geri çıkmasına izin vermeden içinde saklıyorsun ve bu cevapların o bonbon içerisinde birikip sıkışıp bir anda patlamasından korkuyorsun."

Buket durumu çok iyi özetlemişti. Ellerimi sıkı sıkı tuttu. "Hayatı çok hızlı yaşıyorsun Almira. Hayat biz ona dur dediğimizde durmuyor. Bizim istediğimiz gibi ilerlemiyor. Bir insanın senin yaşamış olduğun olayların tek birini bile yaşadığında haftalarca belki de aylarca üzerinde durup düşünüp ona göre hareket etmesi gerekirken sen sadece birkaç saat üstünde duruyorsun. Hatta bazen o kadar bile değil. Ama sen bunca şeye rağmen bunların üstesinden çok iyi bir şekilde gelebiliyorsun. Evet kafanda iki farklı ses var. Biri sensin diğeri ise o sonuçlanmamış cevapların."

Sonuçlanmamış cevaplar...

"O kadar iyi ilerliyorsun ki beynin bunu bile algılayamıyor. Bunca çöküşten sonra bunca düşüşten sonra nasıl bu kadar ayakta kalabildiğini beyninin bile anlayamıyor. O yüzden seni durdurmaya çalışıyor. Kötü sesin aslında seni durdurmaya çalışıyor."

Buket'in dediğinde şaşırmıştım. Gerçek bu muydu? Buket aklımdan geçeni anlamış olmalıydı ki kafasını salladı. "Bedenin, ruhun ve zihnin bunca yaşamış olduğun şeye karşılık vermiş olduğun bu muazzam tepkilere karşı şaşkınlıkla, hayretle seni izliyor. Böyle olamaz diyor. Senin kötü olman gerekiyordu, düşünmen gerekiyordu, diyor ve zihninde bu tarz düşünceler doğal olarak olduğundan dolayı bazen afalladığın oluyor. Düşecekmiş gibi oluyorsun. Bunlar çok normal şeyler. Ama Almira sen işte busun. Bütün her şeye rağmen ayakta durabilen o güçlü kızsın sen. Bütün kötülükler üst üste gelse de bu dünyada yapamayacağın hiçbir şey olmadığını istediğin zaman her şeyi başarabileceğini bütün zorlukları aşabileceğine inanan kızsın sen. Evet, maalesef ki bazı sıkıntıların var ve bu kafandaki asıl seslerin sebebinin gerçekten ne olduğunu öğrenmek için seninle daha fazla terapi yapmamız gerekecek ama gözlemlediğim kadarıyla yaşamış olduğun şeyleri o kadar güzel karşı veriyorsun ki beynin bile bunu anlayamıyor. Bu yüzden ikileme düşüp duruyorsun. Normal insanların vermiş olduğu tepkilerden çok daha farklı tepkiler verdiğin için şu an bu durumdasın."

Buket omuzlarını dikleştirerek gülümsedi. "Ama işte Almira'yı Almira yapan şey de bu. Sen busun. Bütün her şeye rağmen dik durabilen o kadınsın sen."

Buket'in söyledikleriyle içimde kelebekler uçuşuyor gibiydi. O kadar rahatlamıştım ki.

Ben buydum değil mi? Bütün bilinmezliklere, bütün acılara, bütün gizemlere baş kaldırabilen, onların karşısında durabilen biriydim. Çok acı çektiğim için ve tek başıma olduğum için bazen yıkılıp düştüğüm oluyordu. Ama o yıkıntıların içerisinde hayatta kalmaya çalışan bir çiçek gibi açıp tekrardan yaşama tutunabiliyordum.

Beni ben yapan da buydu zaten.

"Sadece şunu sakın unutma Almira. Tek başına değilsin. Senin yanında Kuntay var, biz varız, hepimiz senin yanındayız."

Yanılmışım. Benim yanımda insanlar vardı. Beni koruyup kollayacak, bu zor zamanlarında yanımda olup bana destek olacak insanlar vardı.

O yanımdaydı. Kuntay Miroğlu benim arkamdaydı.

İçimi bir huzur kaplamıştı. O kadar çok mutluydum ki.

Bir anda Buket'e sarılırken buldum kendimi. "Benim yanımda siz varsınız. Acılarımı hafifletirsiniz. Öyle değil mi Buket?" Buket beni sıkıca sardı." Tabii ki de öyle. Her zaman yanındayız. Hem de her zaman."

"Oo bensiz sarılma öyle mi?" Nazlı ellerini beline koymuş kapının girişinden bize bakıyordu. "Hemen satıldım he. Öyle olsun." dedikten sonra kafasının yanına doğru çevirip kollarını birbirine bağladı.

Buket kollarını açıp, "Gel buraya seni süslü şey." dediğinde Nazlı hemen tribini bırakıp koşarak yanımıza geldi ve bize sarıldı. Uzun uzun birbirimize sarıldıktan sonra Nazlı bizden ayrılıp, "Bu üçlü var ya ne ortamlara akarız kim bilir? Korksunlar bizden be. Mahşerin üç atlısı gibiyiz he."

Buket hemen araya girip," Bence biz o ortamlara hiç akmayalım." dediğinde Nazlı garip garip baktı. "Sonuçta karşımızdaki Kuntay Miroğlu'nun müstakbel eşi olur." dediğinde Nazlı durumu anlamış olmalı ki gülmeye başladı. "Pardon ya unutmuşum. Kuntay Miroğlu'nun eşi ortamlara akacak öyle mi?"

Nazlı elini başına koyup," Vah başımıza gelenler. Kıyamet mi kopacak acaba?" Nazlı'nın cümlesinden sonra ikisi de birbirine bakıp kahkaha atmaya başladılar.

Buket, "Böyle bir şey mümkün değil." dediğinde ikisini şaşkın şaşkın bakmaya başladım. "Ne var ki bunda?" diye sorduğumda. Buket öne doğru eğilip aramızdaki mesafeyi kapattı. "Kuntay Miroğlu'nun eşi olmak o kadar kolay değil."

"Daha önce Kuntay'ın eşi mi oldu ki Kuntay Miroğlu'nun eşi olmak kolay değil." dediğimde ikisi de birbirine şaşkın şaşkın bakıp daha sonra bana döndüler ve çok büyük bir kahkaha kopardılar. "Tabii ki de Kuntay daha önce evlenmedi ama onu tanıdığımız kadarıyla onun eşi olmak hiç de kolay olmayacaktır."

Anlamamış bir şekilde kafamı salladım. Galiba Kuntay Miroğlu'nun eşinin nasıl olduğunu gerçekten resmi olarak eşi olduğumda anlayacaktım.

Yaklaşık yarım saat sonra Buket ve ben de üstümüzü giydikten sonra hamamdan çıktık. Hamamın kapısından dışarı adım atar atmaz Nazlı'nın telefonu çaldı. Nazlı telefonu açtığında karşıdan bağırarak konuşan kişinin sesini duyunca Çetin olduğunu anlamıştım.

Nazlı sinirli bir şekilde, "Sen bizi mi gözetliyorsun?" diye Çetin'e sordu. Nazlı ve Çetin telefonda bile klasik birbiriyle didişip durdular. Nazlı telefonu kapattıktan sonra sinirli bir şekilde bize dönüp, "Bu Çetin'i gerçekten bir gün saçlarını tek tek yolacağım demedi demeyin."

"Ne olmuş Nazlı?"

"Her şey hallolmuş. Uçağın kalkmasını iki saat varmış bizi bekliyorlarmış. Her şeyi hazırlamışlar."

Hepimiz hamamda o kadar yorulmuştuk ki her an uyuyabilecek haldeydik. Bu yüzden arabaya binmektense bir taksi çağırdık. Üçümüz taksiye bindikten sonra Nazlı zaten uyumaya başlamıştı bile. Evin önüne geldiğimizde Buket'te ben arabadan indik ama Nazlı uyuduğu için inemiyordu.

Kapının girişinde erkekler bizi bekliyorlardı. Çetin Nazlı'nın arabadan inmediğini fark edince bize doğru yaklaştı. "Bu baş belasını niye arabalar inmiyor?" diye sorduğunda Buket kafasıyla arabada uyuyan Nazlı'yı gösterdi. Çetin Nazlı'ya doğru yaklaşıp bakmaya başladı ama çok garip bakıyordu. Hayran hayran bakıyordu.

Buket kulağıma doğru eğilip, "Bak şimdi görürsün. Çetin Nazlı'yı kucağına alacak, Nazlı da Çetin'in kucağında yayılarak oturacak."

Meraklı gözlerle Çetin'i izlediğimde Çetin aynı Buket'in dediği gibi Nazlı'yı kucağına aldı. Nazlı Çetin'in kucağına yerleştiği anda ayaklarını uzatarak yayılmaya başladı. Çetin halinden memnun olmalı ki gülümsüyordu.
Çetin gözlerine bir saniye bile olsun Nazlı'dan ayırmayarak ona dikkatli bir şekilde taşıyıp arabasına yerleştirdi.

Kuntay yanıma gelip," Nasıl geçti? Çok mutlu görünüyorsun." dediğinde gülümsedim. "Evet, çok güzel bir gündü. Siz ne yaptınız, her şey halloldumu?" dediğimde kafasını salladı. "Merak etme her şey yolunda."

Ben ve Kuntay bir arabada, Nazlı, Çetin, Tarık ve Buket bir arabada havalimanına doğru yol aldık. Çok yorgun olduğum için yol boyunca hiç konuşmadım. Kafamı cama yaslayıp yorgun gözlerle dışarıyı izledim. Kuntay da bunun farkında olmalıydı ki hiç benimle konuşmaya çalsmadı.
Manisa'da havalimanı olmadığı için İzmir'e doğru yol aldık. Artık arabayı nasıl kullandı hiç bilmiyorum ama yaklaşık bir buçuk saat sonra İzmir'de olmuştuk.

Uçağımızın kalkmasına yarım saat vardı. Hepimiz havalimanına geldiğimizde aceleyle arabadan indik. Valizlerimizi yerleştirdikten sonra hemen bilet kontrol yerine gittik. Acele etmemiz gerektiği için ne kadar kızlarla birlikte yorgun olsak da hızlı adımlarla ilerlemeye çalışıyorduk.

Nazlı bir anda mızmızlanmaya başladı, "Koskoca Kuntay Miroğlu o kadar insanı özel uçağı ile İstanbul'a götürüyor da bizi normal uçakla mı gönderiyor?" dedikten sonra kollarını birbirine bağladı. Çetin kulağını eğilip "Normal uçakla gideceğimizi kim söyledi?" dediğinde kızlarla birlikte şaşkın şaşkın bakmaya başladık.

Bilet kontrol noktasında çok uzun süredir bekliyorduk. Niye bu kadar beklediğimizi anlamamıştım. Sıra bize geldiğinde bilet gişesinde ki görev li kabininden çıkıp bize yolu göstermeye başladı.
Bilet kişisindeki görevli neden bize yolu gösteriyordu ki? Yavaş adımlarla ilerlediğimizde Kuntay'a yaklaşıp, "Uçak birazdan kalkmayacak mı? Neden bu kadar yavaş ilerliyoruz?" diye sorduğumda Kuntay sadece bana göz kırpmıştı. İlerlediğimizde normal uçakların kalktığı yolcu girişlerinin olduğu yerden çok da uzaklara gitmiştik.

Bir anda kendimizi uçak pistinde bulduk. Hava çok rüzgarlı olduğu için Nazlı bir yandan uçuşan saçlarını tutarken bir yandan da bağırarak konuşuyordu. "Bizim uçak pistinde ne işimiz var?" dediğinde Çetin bir anda kahkaha atmaya başladı. "Uçağımıza binmek için olabilir mi Nazlı ben ona baktı Buket araya girip tamam da bizim burada ne işimiz var uçak bize gelmesi gerekmez mi Biz niye uçağa yürüyoruz.

Kuntaya doğru yaklaşıp, "Bizim terminalde beklememiz gerekmiyor mu?" dedikten sonra telefonda saate baktım. "Uçağın çoktan kalkmış olması gerekiyor. Biz olmayan uçağa mı gidiyoruz?"

Erkekler çok garip davranıyorlard. Bizden bir şey saklıyor gibilerdi. "Şu gelene bakın." Hepimiz Buket'in gösterdiği yere baktığımızda mini bir jet gördük. Bize doğru yaklaşıyordu. Kuntay'a baktığımda hafiften gülmeye başladı.
Galiba olayları anlamıştım. Erkekler bizi kandırıyorlardı. Nazlı da olayı anlamış olmadı ki bir anda Çetin'in senin kafasına vurdu.

"Ben de diyorum ki o kadar insanı İstanbul'a özel uçakla gönderen Miroğlu ailesi asıl konuklarını mı normal uçakla gönderecek?" Çetin acıyan kafasını ovalarken bir yandan da gülüyordu.

Jet tam önümüzde durdu.
Kuntaya doğru yaklaşıp, Sen bu kadar zengin misin?" diye sorduğumda Çetin yanımıza gelip," E sonuçta o ör..." dedikten sonra bir anda öksürdü. "lideri." dedi.

"Çetin'in ne demek istediğini anlamamıştım. "Ne lideri Çetin, anlamadım."

Çetin tekrardan ör demişti ki Nazlı gelip ağzını kapattı. Daha sonra kulağını eğip bir şeyler söylediğinde Çetin'in gözleri kocaman oldu.

Çetin ondan bir açıklama beklediğimi fark ettiğinde boğazını temizleyerek bir anda sanki ağlıyormuş gibi eliyle olmayan gözyaşları silmeye başladı. Kuntay'ı göstererek, "Bu zavallı çocuk buraya kadar örgü örüp satarak geldi." dediğinde ağzım açık kalmıştı.

Herkes şaşkın bir şekilde Çetin'e bakıyordu. "Kuntay örgü örme lideri." dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Kuntay'a dönüp, "Çetin ne saçmalıyor?" diye sorduğumda Kuntay ellerini yana doğru açtı. "Bunu bana hiç sorma. Ben de bilmiyorum." duye cevapladığında bir şey diyemedim.

Nazlı Çetin'i arkasını alıp gülerek,
"Her zamanki Çetin işte. Takma sen onu Almira. Yine bir şeyler uyduruyor." dediğinde kafamı sallamıştı. Her zamanki Çetin'di işte.

"Aynen, her zamanki ben işte.
"Çetin'in gülerek söylemiş olduğu cümleden sonra ben de gülmüştüm.

Kuntay eliyle bana önden gitmemiş işaret etti. Önden ilerlediğimde hemen jetten görevli bir kaç kişi indi.

"Hoş geldiniz Almira Miroğlu." dediğinde şaşırmıştım. Kuntay'a dönüp baktım." Ee artık Miroğlusun." dediğinde gülmeye başlamıştım.

Bir anda Çetin önüne geçip beni arkasına aldı. "Ne ara Miroğlu oldu be? Hala Atabey benim kızım." dediğinde Kuntay sabır çekmeye başlamıştı. Çetin elimi tutarak beni jetin içine doğru çekti. Hepimiz yerleştiğimizde o kadar yorgunduk ki başta Biz kızlar olmak üzere oturduğumuz yerde direkt uyuyakalmıştık.

Yaklaşık bir yarım saat sonra gözlerimi açtığımda jet inmek için hazırlanıyordu.
Jet tam olarak piste iniş yaptığında hepimiz aşağı indik. O kadar yorgunduk ki. Uçakta ki uyku bize yetmemişti.

Bizi almak için gelen arabaya hep beraber bindikten sonra otelimize doğru yol almaya başladık. Çırağan Sarayının hemen yanında ki Four Seasons adlı oteli tamamen tutmuşlardı. Bütün odalarda sadece bizim akrabalarımız ve tanıdıklarımız vardı. Ben tam arabadan inecektim ki uykum olduğu için yürümeye dahu takatim olmadığından dolayı Kuntay beni bir anda kucağına almıştı. Ona karşı koymaya bile halim yoktu.

Kuntay beni yavaş yavaş odalarından birine doğru götürmeye başladı. Kapı açılma sesini duyduğumda hafif irkilmiştim. Kuntay beni sıkıca kendine çekerek, "Korkma, yanındayım." dediğinde rahatlamıştım.

Beni yavaşça yatağa bıraktı ve üstümü örttü. Alnıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra, d
"Dinlenmene bak. Yarın görüşürüz." deyip tam ben uzaklaşacaktı ki kolunu tuttum. "Nereye gidiyorsun?"

Kuntay'ın kıkırdama sesini duydum. Bana doğru eğilip, "Yanında mı kalmamı istersin?" diye sorduğunda utanmıştım. Utancımdan üstündeki yorganı kafama kadar çektim. Kuntay bu hareketinden sonra avuç içlerimi öpüp, "Yarın görüşürüz sevgilim." dedikten sonra yavaş adımlarla odadan çıktı.

Kuntay bana ilk defa sevgilim demişti. Ve bu kelime ona çok yakışmıştı.

Gözüme vuran güneş ışığı beni güzelim uykumdan uyandırmıştı. Gözlerimi ovalayarak açtığımda kendimi bir otel odasında buldum. Zar zor da olsa bir şeyler hatırlıyordum. Hamamın yorgunluğu beni bayağı bir etkisi altına almıştı.

Yatakta doğrulduğumbda karşımda gördüğüm kişi beni şaşırtmıştı. Kuntay karşımdaki koltukta uyuyordu. Onu görünce yüzümde bir tebessüm oluşmuştu. Üstümdeki yorganı kenara ittikten sonra ayaklarımı yatağın dışına doğru sarkıttım. Hemen yatağın başucunda hazır duran terlikleri ayağıma giyip Kuntay'a doğru yavaş yavaş adımlar atmaya başladım.
Yanına gittiğimde yüzüne doğru eğildim. O kadar güzel uyuyordu ki farkında olmadan onu seyretmeye başladım.

İlk başta elimi kaldırıp yanağına koyacaktım ama yüzünde garip bir ifade vardı. Uyurken bir insan korkuyor olabilir miydi? Kuntay'ın yüzünde bir korku sezmiştim. Yanakları kasılmıştı, anlı kırışmıştı. Acaba stresten mi diye düşünmeye başlamıştım.

Ben düşüncelere dalmışken Kuntay yavaşça gözlerini açmaya başladı. Beni karşısında gördüğünde ilk başta afallasa da daha sonra o da gülümsemeye başladı. Uzandığı yerden doğruluk bana bakmaya başladı.

"Günaydın karıcığım." dedi. O kadar güzel bir şekilde söylemişti ki o sözler içme işlemişti resmen.

"Günaydın kocacığım."

İlk defa Kuntay'a kocacığım demiştim. Kuntay'da bunu fark etmiş olmalıydı ki yüzünde çok büyük bir tebessüm oluşmuştu.

Biz birbirimizi aşkla bakmaya devam ederken gözün bir anda sağ tarafımda masanın üstünde duran saate ilişti. Saat öğlen biri gösteriyordu. Hemen kafam Kuntay'a çevirip kocam olmuş gözlere baktım ve hemen ayağa kalktım.

"Kuntay saat bir." dediğimde Kuntay da kocaman olmuş gözlerle saate bakıyordu. O da bir anda ayağa kalktı. İkimizde aynı anda, "Çok uyumuşuz." dediğimizde bu halimizd kahkaha attık.

Kuntay'ın kahkahası bir anda solmuştu. Onun solan gülüşüyle benim de dudaklarım düz bir çizgi halini almıştı.

"Bir şey mi oldu Kuntay?" diye sorduğumda kafasını sağa sola salladı. "Hayır bir şey olmadı." dedikten sonra tekrar gülümsedi.

"Her şeyi ayarlamıştık zaten. Merak etme. Saat altıda nikah memuru gelecek. Şimdi," dedikten sonra ellerim tuttu. "güzel bir kahvaltı yapalım. Daha sonrasında da saraya gidelim. Hem önceden görmüş olursun." dediğinde kafamı salladım.

Tamm kapıdan çıkacaktık ki Kuntay'ı durdurdum. "Sen niye burada kaldın. Kanepede uyumak seni rahatsız etmedi mi?" dediğimde yüzünü bana doğru yaklaştırdı. "Aslında yanında uyumak fikri daha cezbediciydi ama birkaç saat sabredeyim dedim." dedikten sonra yanağımdan makas aldı. "Hem sensiz bir uyku bana haram. O yüzden yanında olmak istedim." dediğinde hafif utanmıştım.

Yanaklarımı kızarmaya başlığını hissetmiştim. Kuntay bu halime güldükten sonra elimi sıkı bir şekilde tuttu ve beraber odadan çıktık.

Odadan çıktıktan sonra asansörlere doğru ilerledik. Asansörün yanına geldiğimizde yaşlı bir çift bize doğru yaklaştı. Kadın bize bakıp, "Görüyor musun Bey? Ne kadar da güzel bir çift. Kız çok güzel, oğlan da çok yakışıklı." dediğinde yanındaki yaşlı amca da bize bakıp," Aynen öyle. Bende oğlan gibi çok yakışıklı değil miyim?" dediğinde birbirlerine bakıp gülümsediler.

Dejavu yaşıyormuşum gibi hissettim.

Kuntay'a bakıp gülümsedim. İlk kez beraber otele gittiğimizde de aynı şeyleri yaşamıştık. Tabii ben o zamanlarda Kuntay'dan nefret ediyordum. Ama şimdi ise onunla evlenecek kadar çok seviyordum.

Teyzelere bakıp gülümsedikten sonra beraber asansöre bindik. Yemek katına indiğimizde açık büfeye doğru ilerlemeye başladık. Kuntay'a dönüp, "Sen bu çifti tanıyor muydun?" diye sordum. Sonuçta burada kalan herkes bizim ya akrabamızdı ya da tanıdığımızdı.

"Annemin uzaktan akrabaları."
dedikten sonra sustu. Alkım Hanım'a anne demek onu mutlu etmiyordu. Hemen havayı dağıtmak için Kuntay'ı ileride masada oturan bizimkileri gösterdim. "Hadi gel, çocukların yanına gidelim." dedim. Beraber masaya gittiğimizde acelemiz olduğu için hepsi hızlı hızlı yemek yiyordu.

Restoran neredeyse boştu. Çünkü saat bayağı ilerlemişti. Büyük ihtimalle çocuklar da bizim gibi yorgun oldukları için onlar da bu saate kalmışlardı. Masaya oturduğumuzda herkes bize bakıp gülümsedikten sonra yemeklerine devam ettiler. Konuşmaya bile vaktimiz yoktu. Hepimiz hızlı hızlı yemeğimizi yedikten sonra kalkıp saraya gitmek için hazırlanmaya başladık.

Tarık durmadan bana düğün ile ilgili bilgilendirmeler yaparken Çetin'de Kuntay'a sataşıp duruyordu. Çetin Kuntay'a sataştığı için Nazlı Çetin'e kızıyordu. Buket'te bizi gülerek izliyordu. Biz her zaman ki gibiydik ve her zaman olduğu gibi de çok mutluyduk.

Otel hemen Çırağan Sarayının yanında olduğu için yürüyerek beş dakikaydı. Hep beraber yürüyerek saraya doğru ilerledik. Saraya vardığımızda görmüş olduğum manzara ağzım açık bırakmıştı.

Etraf bembeyazdı. Masalar, sandalyeler bembeyaz kurdeleler ve çiçeklerle süslenmişti. Her masada ki tabakların üstünde birer adet Akşam Sefası vardı. Bu ayrıntı beni çok etkilemişti. Düğün masasının yanındaki sütunlarda da Akşam Sefaları vardı. Çırağan sarayı bir peri masalından çıkmış gibiydi.
Kuntay kulağıma eğilip, "Beğendin mi?" diye sorduğunda mutluluktan gözlerim dolduğu için konuşamamıştım.

"Senin zevkine göre ayarlandı her şey."
"Benim zevki mi nereden biliyorsunuz ki?
Tarık başıyla Kuntay'ı işaret etti. "Birileri karısını baya iyi tanıyor." dediğimde gözlerimde ki yaş artmıştı.

Çok fazla vaktimiz olmadığı için kızlar beni hemen gelin odasını aldılar. Annemin gelinliğine benzeyen gelinlik odadaydı. İnsanlar yavaş yavaş saraya gelmeye başlamışlardı. Biz odaya girdikten yaklaşık yarım saat sonra Yulya Teyzem Fatma Teyze de gelmişlerdi.

Onların yardımıyla gelinliğimi giymiştim. Kabinden çıkıp gelinliğim üstümde karşılarına geçtiğimde. Yulya Teyzem de benim gibi duygulanıp ağlamaya başlamıştı. Onun ağlamasıyla ben de ağlayacaktım ki Nazlı beni durdurdu.

"Kaç saattir makyaj için uğraşılıyor. Sakın ağlayayım deme." diye beni azarladığında ağlayamamıştım bile. Her şey çok hızlı ilerliyordu çünkü vaktimiz yoktu.

Magazinciler bile yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı. Yaklaşık iki saat boyunca hazırlığımız devam etmişti. Bir yandan ben bir yandan da kızlar hazırlanıyorlardı. Fatma ve Yulya Teyzem se otelde hazırlandıkları için bize yardım ediyorlardı.

Saçımı üstten topuz yapıp ön taraftan da küçük saçlarımı bırakmıştım. Sade abartısız bir makyaj yaptırmıştım. Makyajı çok seven biri değildim. Saçlarımı açık bırakmayı da çok sevmezdim. Saçlarım boynuma temas ettiğinde rahatsız oluyordum. Bugün yorucu bir gün olacağı için sıradan bir topuz yaptırmıştım.

İki saatin sonunda hazırlığımız bittiğinde odamın kapısı tıklanmıştı. Nazlı kapının ucuna gittiğinde kapıyı yavaşça açtı. Çetin'i görmesiyle beraber kapıyı hemen yüzüne kapattı. Çetin kapıyı ne kadar vursa da Nazlı asla kapıyı açmadı. Nazlı elini dışarıya doğru uzattığında Çetin ona bir desete dolusu para verdi. Bu tarz adetleri yapmaları çok hoşuma gidiyordu.

Bütün herkes dışarıya çıktıktan sonra Kuntay içeriye girdi. Oturmuş olduğum makyaj masasından kalkıp Kuntay'ın karşısına dikildim. O kadar yakışıklı olmuştu ki ağzımın sularının aktığını söyleyebilirim.

Çok şık bir smokin giymişti. Simsiyah takım elbisenin içerisindeki beyaz gömlek ve o takmış olduğu kravatla bir modele benziyordu. Kuntay sakalı ve bıyığı olmayan biriydi. Saçları ise kulağına kadar geliyordu. Saçlarını özenle arkaya doğru yapıştırmıştı. Bütün yüz hatları öne çıktığı için aşırı karizmatik duruyordu.

Bana doğru yaklaşıp kulağıma doğru eğildi. "Nefesimi kesiyorsun." dedi. Daha sonra boynumu hafif bir öpücük koyduktan sonra benden uzaklaştı.

"Siz de öyle beyefendi." dediğimde Kuntay gülmeye başladı. "Hazırsan gidelim mi?" diye sorduğunda kafamı salladım.

Elimi tuttu ve beraber odadan çıkıp insanların olduğu yere doğru yürümeye başladık. Arkamızda bütün sevdiklerimiz vardı. Beraber mutluluğa doğru el ele yürüyorduk.

İçimde bir buruluk vardı. Bu anımda dedemin yanımda olmasını çok isterdim ama malesef şartlar buna izin vermiyordu. Yulya Teyzem bir anda yanıma gelip," Arif Bey şuan seni görseydi sana kızardı." dediğinde garip garip bakmıştım. "Deden seni mutlu olmak isterdi." dediğinde burukça gülümsemiştim.

Kalabalığın içine doğru ilerlediğimizde bütün gözler bizim üzerimizdeydi. İçeri girmemizle beraber herkes bir anda bizi alkışlamaya başladı.

Herkes buradaydı. Dayım, kuzenlerim, arkadaşlarım, akrabalarım, Kuntay'ın ailesi, herkes buradaydı. Kiraz ve Doruk düğün masasının olduğu yerden bize el sallayıp gülümsüyorlardı. Yavaş adımlarla herkese selam verdikten sonra düğün masasına doğru ilerlemeye başladık.

Kuntay sandalyemi çekip oturmama yardımcı olduktan sonra beraber masaya oturduk. Bizim oturmamızla beraber nikah memur da gelmişti. Nikah memuru sırasıyla prosedürü ilerleyerek bize tek tek sorularımızı sordu. "Miran Giray kızı Almira Atabey..."

İlk defa biri bana Mirza Giray'ın kızı demişti. Uzun zaman sonra bir babam olduğunu hatırlamıştım. Bir anda gözlerim dolmuştu. Kuntay bunu fark etmiş olmalı ki masanın altından elimi tuttu ve bana destek olmaya çalışıyordu. Nikah memuru, "Mirza Giray kızı Almira Atabey, Bertuğ Miroğlu oğlu Kuntay Miroğlu ile hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan kendi hür iradenizle eş olarak kabul ediyor musunuz?" diye sorduğunda kalabalığa baktım.

Herkes buradaydı. Herkesin hayallerini kurduğu bir düğünde, Çırağan Sarayında, boğaza karşı bir manzara da evleniyordum. İçimdeki bütün sevinçle beraber, "EVET." diye bağıracakken Çetin bir anda bana doğru yaklaştı ve kulağıma eğildi.

"Bak kızım, işte son şansın. Bir işaretine bakar Seni buradan kaçırmam." dediğinde gülümseyerek kafamı sağa sola salladım. Nazlı hemen sahneye atlayıp Çetin'ni çekiştire çekişire yanımızdan uzaklaştırdı.

Büyük bir mutlulukla, "EVET. " diye bağırdım. Herkes bir anda alkışlamaya başladı. Tarık ve Çetin kenardan ıslıklar çalıyordu. Nazlı ve Buket ise "Bravo." diye bağırıyordu.

Bu defa aynı soru kuntaya soruldu.
"Siz, Bertuğ Miroğlu oğlu Kuntay Miroğlu, Miran Giray kızı Almira Atabey'i hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan kendi hür iradenizle eş olarak kabul ediyor musunuz?"

Kuntay bana bakmaya başladı. Yüzünde tarif edilemez bir ifade vardı. Bir yandan çok mutlu gibiydi. Ama gözlerinin içine baktığımda bir karanlık görüyordum. Bu da ciğerlerimiz sıkışmasına sebep oluyordu. "Sonsuza kadar evet." dedi sessiz bir şekilde. Herkes yine aynı şekilde alkışlamaya başlamıştı.

Memur son olarak ta şahitlere doğru döndü. Benim şahidim Kiraz'dı. Gelin odasındayken Kiraz yanıma gelip böyle bir ricada bulunmuştu. Kuntay'ın kardeşi benim de kardeşimdi. O yüzden bu ricasını geri çevirmemiştim.

Kuntay'ın şahidi ise Doruk'tu. Çetin ilk başlarda çok sıkıntı çıkarmıştı ama daha sonradan kabul etmişti. "Sizlerde şahitlik ediyor musunuz?".

Kiraz ve Doruk aynı anda, "Evet ediyoruz." dediklerinde herkes yine alkışlamaya başladı. Memurun kalkması ile beraber hepimiz ayağa kalktık. "O zaman ben de belediye başkanımızın bana verilmiş olduğu yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum. Gelinini öpebilirsin." dediğinde yine herkes alkışlamaya başladı. Kuntay'la birbirimize doğru döndüğümüzde ellerimi tuttu ve alnımı uzun uzun öpmeye başladı.

Gözlerimi kapatıp kendimi bu anın içine hapsetmeye çalıştım. Kuntay benden ayrıldıktan sonra gözlerimiz birbirine kenetlendi. O sırada Nazlı'nın, "Ayağına bas." diyen sesiyle Kuntay'ın ayağına sert bir şekilde bastım. Kuntay hafif yüzünü kassa da daha sonra tekrardan gülmeye başladı. Nikah memuru elime evlilik cüzdanı verdiğinde cüzdanı açıp baktım. Yan yana ikimizin fotoğrafı vardı.

Ben artık Almira Atabey değil Almira Miroğluydum.

Bir anda damat halayı çalmaya başladı. Herkes şok içerisinde etrafına bakıyordu. Sonuçta sosyetik bir düğündeydik. Böyle şeylerin çalınması anormal bir şeydi. Bütün magazinciler buradaydı. Herkes merakla etrafına bakarken Çetin bir anda ortaya atladı.

"Ee halay çekeceğiz dememiş miydim? Haydi bakalım." dediğinde hep beraber ileriye doğru atıldık. Tam bizde oynayacaktık ki Alkım hanımın gelip kolumu tutmasıyla ona doğru dönmüştüm.

Olaylar çok hızlı geliştiği için ne Alkım Hanımı neden Bertuğ Beyi fark etmemeiştim.

Her şey o kadar hızlı ilerlemişti ki hiç kimseyle konuşma fırsatım olmamıştı. Alkım Hanım beni kendisine çekip, "Şu saçmalığı bırak da ilk önce insanlarla konuş." dediğinde tek tek bütün herkesle konuşmak zorunda kalmıştım. Başta Kuntay'ın ailesi olmak üzere bütün herkese tek tek tanışmıştım. Tabii ben bunları yaparken erkeklerde ortada halay çekiyordu. Bir anda dayım yanıma gelip bana sıkı sıkı sarıldı.

"Her zaman yanında olduğumu unutma yeğenim." dedi. Beni tebrik etmek yerine böyle bir şey söylemesi ilk başta canımı sıksa da daha sonra gülümseyerek, "Merak etme dayıcığım. Bu her zaman aklımda." dedim. Daha sonra Tuna ve Tolga abimde yanıma gelip beni tebrik ettiler. İkisi de aynı dayımın söylediğini söylediler. Herkesle tek tek konusmuştum.

Tam arkamı dönüp konusmadığım biri kaldım diye bakacakken karşımda ferda'yı buldum üstümde simsiyah uzun bir elbise vardı Bana yalandan gülüşe atarak tebrik ederim Almira dedi Ben de aynı onun gibi sahte bir gülüşle sağ ol Ferda dedim Ferdi Ferda yalnız mı geldin diye sorduğumda bir anda kahkaha attı annemle babamın işleri vardı tebriklerini iletmek için beni gönderdiler dedikten sonra elinde bir kutu elinde kutuyu bana uzattı Özsoy ailesinin hediyesi uzatmış olduğu hediyeyi aşçının içerisinde gümüşten zarif bir bileklik vardı.

"Teşekkür ederim. Gerek yoktu." dediğimde Ferda anlamadığım bir şekilde gülümsedi. Yanımda yaklaşıp kulağıma doğru eğildi. "Bu gece benim en mutlu günüm." dedikten sonra Kafasını Kuntay'a doğru Çevirdi. Kuntay benim arkamda misafirlerle ilgileniyordu. Ferda tekrar bana baktıktan sonra Düğünün olduğu alanın dışına doğru yürümeye başladı.

Bu mutlu günümü zehir etmesini istemediğim için Ferda'yı kâle bile almadım.

Çetin'in ailesi, Buket'in, Tarık'ın ve en sonunda Nazlı'nın ailesiyle tek tek tanışıp sohbet ettikten sonra Çetin'in zorlamasıyla beraber ben de halaya katıldım. Bu tarz şeyleri bilmediğim için Çetin'i taklit ederek halay çekiyordum.

Kuntay ise uzakta oturmuş beni izliyordu. O kesinlikle halaya katılmamıştı. Gözüm Kuntay'ın yanındaki Kiraz'a takıldı. Kiraz hüzünlü bir şekilde beni izliyordu.

Zar zor elimi Çetin'den kurtarıp Kiraz'ın yanına gittim.
"Kiraz neden hüzünlüsün? Bir problem mi var?" dediğimde gözünden akan tek damla yaşı silip bana baktı.

"Hayır hayır çok mutluyum. Abimi bu kadar mutlu görmek beni de çok mutlu etti." Onun bu cümlesiyle ben de gülümsemiştim.

"Sen bizim halayımıza katılma dış kapının dış mandalı." Arkamdan gelen bağırışla dönüp baktığımda Çetin ve Doruk'un karşı karşıya olduğunu fark ettim. "Bunca zamandır nerede olduğumu gayet iyi biliyorsun Çetin. Şimdi niye böyle davranıyorsun oğlum?"

"Benim şahit olmam gerekiyordu. Sen niye şahit oldun be?"

Çetin ve Doruk kavga ediyorlardı. Onların yanına gittiğimde, "Ne oluyor burada, niye kavga ediyorsunuz?" diyerek araya girdim.

Çetin parmağıyla Doruk'u gösterip, "Kaç zamandır ne sesi soluğu çıkıyor. Şimdi bir anda düğüne geliyor ve damadın şahit oluyor. Yok ya." diyerek Doruk'a diklenmeye başladı.

Doruk, "Bunca zamandır ne iş yaptığımı gayet iyi biliyorsun Çetin. Bu tavır ne böyle?" Her an birbirine girebileceklermiş gibiydiler. Aralarına girip, "Durun yapmayın." dediğimde ikisi de bana şaşkın bir şekilde bakıp gülmeye başladılar.

Çetin bir anda Doruk'a omuz attı ve daha sonra sıkça sarıldı. Birbirlerinden ayrıldıktan sonra birbirinin kollarını tutup bakmaya başladılar. "Oğlum çok özledim be. Bu kadar uzun süre ayrı kalmak oldu mu hiç?" Doruk gülerek, "Olmadı kardeşim, olmadı." dedikten sonra tekrar birbirlerine sarılırlar. Tarık yanlarına gidip ikisini de omuzuna vurdu. "Ha şöyle. Birlik olun bakalım."

"Siz Doruk'la tanışıyor musunuz?" Benim sormuş olduğum soruyla beraber herkes şaşkın bir şekilde bana baktı. Tarık araya girip, "Evet, Doruk da bizim küçüklükten beri arkadaşımız. Sadece avukat olduğu için ve çok yoğun işleri olduğundan dolayı uzun zamandır görüşemiyorduk."

Demek Doruk da onlardan biriymiş

Doruk'a doğru yaklaşıp, "Doruk dedemden bir haber var mı?" diye sorduğumda Doruk'un yüzündeki gülüş sormuştu. "Gel Almira, şurada konuşalım." dediğinde diğerleri ne dönüp gülümsedikten sonra Doruk'la beraber kalabalıktan uzaklaştık. Boş bir masaya geçip oturduğumuzda Doruk konuşmaya başladı.

"En son seninle konuşmamdan sonra yurt dışına gittim. Ozamandan beri yurt dışındaydım. Dedenin ve şirketin işleriyle uğraşıyorum. Merak etme deden gayet iyi. İşler de yolunda. Fakat..." dediğinde ciğerlerim sıkışmaya başlamıştı.

"Fakat ne Doruk?"

"Dedenden uzun zamandır haber alamıyorum. Ama iyi olduğuna eminim. Merak etme. İşler gayet iyi ilerliyor."

"Nasıl emin olabiliyorsun peki?"

"Eğer iyi olmasaydı haberim olurdu merak etme. Hem dedenle ilgili bir bilgiyi senden saklayacak değilim." dediğinde rahatlamıştım.

Dedemden ne kadar haber alamasak ta onun güvende ve sağlıklı olması benim için yeterliydi.

Kuntay yanımıza gelip, "Uzun zaman oldu." dediğinde Doruk'ta Kuntay'a bakıp ayağa kalktı. İkisi birbirinin karşısına geçip ilk başta ciddi ciddi baktıktan sonra gülümsemeye başladılar ve birbirlerine sık sık saradılar.

"Nikah şahidim olmazsan gelmeyecektin yani öyle mi?"

Doruk gülmeye başladı. "Tabii ki gelmeyecektim. Eğer beni nikah şahidini yapmasaydın burada ne işin vardı?" Yine gülmeye başladılar.

Düğün birkaç saat daha böyle tanışmayla, gülüp eğlenmeye devam etti. Arada tabii ki Çetin açmış olduğu halaylar, Çetin'in babasının gelip onu azarlaması dışında çok fazla bir olay olmamıştı.

Saat bayağı geç olduğunda herkes bizi tebrik ederek teker teker dağılıyorlardı. En son dayım da gelip tekrar tebrik ettikten sonra gittiler. Alkım Hanım ve Bertuğ Bey ise hiç yanınıza gelmediler. En son Alkım Hanım beni herkesle tanışırdıktan sonra bir daha yüzümüze dayi bakmadı ki bu bizim umurumuzda bile değildi.

Fatma Teyzem, Yulya Teyzem ve Kiraz'da tek tek yanımıza gelip tebrik ettikten sonra hep beraber eve geri döndüler.

Çetin çok yorgun düşmüştü. Sabahtan beri oynuyordu. Çetin Kuntay'ın karşısına geçip, "Hele bu kızı üz işte o zaman seni gebertirim maviş." dediğinde Kuntay bir adım öne adım attı.
Tabii Çetin de korkarak, "Tebrikler tebrikler." dedikten sonra Nazlı'nın kolunu tutup, "Hadi baş belası gidelim." dedi. Nazlı da bize dönüp, "Hadi çocuklar evli çiftimizi yalnız bırakalım." dedikten sonra Tarık ve Buket de bizi tebrik etti ve daha sonra hepsi teker teker saraydan ayrıldılar.

Herkes yavaş yavaş gitmişti. Kuntay'la ben kalmıştık. Her şey o kadar hızlı ilerlemişti ki şu an ne yapacağımızı bilemiyordum. Hafif utanmıştım. Kuntay'a döndüğümde o da bana dönüp baktı. Fakat bakışı çok garipti.

Birbirine kenetlenmiş olan ellerimizi bir anda bıraktı. Ciddi bir ses tonuyla "Gidiyoruz Almira." dedi.
"Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda "Soru sorma, sadece benimle gel?"dedi.

Kuntay'ın bu ciddiye tavrı beni germişti. Kuntay önden ilerlemeye başladığında ben de onu takip ettim. Kuntay sarayın tam dışında bizi bekleyen arabaya doğru ilerlemeye başladı. Şoförden anahtarı aldıktan sonra sürücü koltuğuna geçip arabaya çalıştırdı.

Şok içerisinde ona baktığımda Kuntay camı açıp," Hadi bin." dediğinde hiçbir şey sormadan direk arabaya bindim. Kuntay bir anda arabayı çalıştırdı.

"Nereye gidiyoruz? Ne oldu, bu halin ne? Neden sinirli gibisin?" dediğimde bana bakmadan sadece yola bakıyordu.

"Kuntay korkutma beni. Kötü bir şey mi oldu?" dememe rağmen asla cevap vermiyordu. bayağı bir gerilmiştim. İçimde kötü bir his vardı. Nefes alış verişlerim hızlanmıştı. Ciğerlerim sıkışıyordu. Durup dururken ne olmuştu böyle? Nereye gidiyorduk şimdi?

Neredeyse bir saattir yoldaydık. Yol git git bitmiyordu. Yol boyunca Kuntay'a bir sürü soru sormama rağmen asla cevap vermedi. Yaklaşık iki saatin sonunda Kuntay arabayı boş bir deponun önüne çekti. Yolda ki tabelalardan anladığım kadarıyla büyükçekmecedeydik.

"İn."

O an içimi bir korku kapladığı için inememiştim. Ben arabadan inmeyince kendi kapısını açtı ve arabadan indi ve gelip benim kapımı açtı. "İn Almira dedim." dediğinde gözlerinde ki o karartı beni korkutmuştu.

Kuntay'ı ikiletmeden arabadan indim. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Saat bayağı geç olmuştu ve hava kararmıştı. Etrafta ise sokak lambası vardı ama ışığı çok düşüktü. Etrafı tam olarak aydınlatmıyordu

Koskocaman bomboş eski bir binanın önünde duruyorduk. "Kuntay burası neresi? Buraya niye geldik?" diye sorduğumda bana cevap vermeden yürümeye başladı.

Kuntay ilerlediğinde bir anda deponun kapısı açıldı. Üstümde gelinlikle ayağımda topuklu ayakkabılarla zar zor toprak yoldan yürüyerek arkasından gitmeye başladım.

Kuntay depodan içeriye girdiğinde ben de yavaş adımlar içeriye girdim. İçerisi çok karanlıktı. Kuntay bir anda ortadan kaybolmuştu.

"Kuntay neredesin?" diye bağırdığımda bir anda ışıklar açıldı.

Bir anda karşımda görmüş olduğum kişiyle sendelemiştim ve dizlerimin üzerine düştüm. Karşımdaki kişi ellerini cebine sokaraktan bana doğru adımlar atmaya başladı. Tam karşımda durduğunda hafif başımı kaldırarak ona baktım.

"Hoş geldin sevgilim." dediğinde sertçe yutkundum.

İçimdeki korku katlanarak artıyordu.

"A-ama sen na-nasıl..." kekeleyerek konuşuyordum. Korkudan her an bayılabilecek durumdaydım.

"Çok güzel olmuşsun sevgilim. Bu gece çok eyleneceğiz desene." dediğinde başım dönmeye başlamıştı.

O buradaydı.

Yamaç Koryürek. Yiğit Koryüreğin abisi. Geçmişte bana tecavüz etmeye kalkışan adam şu an hapiste olması gerekirken tam karşımda duruyordu.

Yamaç Koruyürek tam karşımda duruyordu.

 

Loading...
0%