@feyzaelmiratasdemi
|
Güneş neden bu kadar parlak? Bir gün sonra... Dışarıda sıcak bir meltem vardı. Arabanın hızlanması ile bu meltem, yarısına kadar açık olan camdan içeri girip yanağımda duran yaşı akmasını engelleyip kurutuyordu. Arabada ölüm sessizliği vardı. Arabada Kuntay ve benden başka kimse yoktu. Ne kadar zamanları yoldayız bilmiyorum ama çok uzun bir süre geçtiğini biliyorum. En fazla yarım saat sonra bir dinlenme testine geçtik. Tesisin otoparkına geldiğimizde hangi ile ne kadar kilometre kaldığını gösteren bir tabela vardı. Ben o tabelayı incelemeye başlarken Kuntay arabanın motorunu kapattı ve bana döndü, "İstediğin bir şey var mı?" dedi. Sakin ne istesem yapacakmış gibiydi. Sanki bana acıyordu. Ay saçmalama Almira, böyle bir adam da acıma duygusu olur mu? Hem seni bu duruma düşüren o. Hiç istifimi bozmadan,"Hayır."diye cevap verdim. Arabanın durduğu yerin hemen karşısındaki tabelayı incelemeye devam ediyordum. Sırasıyla, Manisa Denizli ve Antalya ya kalan mesafeler yazıyordu. Kuntay'ı arabada beklemeye devam ederken birden telefonum çaldı. Arayan kişinin ismini görünce istemsizce yutkundum. Bir anda yüzüm yanmaya başlamıştı. Ellerimin de titremeye başladığını fark edince kendimi sakinleştirmeye çalıştım. " Almira,yeğenim nasılsın?" İsmet amcamın sesinde hiç beklemediğin biri rahatlık vardı. " İyiyim dayı. Sen nasılsın?" " İyiyim kızım ben de. Az önce dedenle konuştum Malezya'ya gidiyormuşsun. Deden de şu anda Kosova'daymış. Aslında ilk duyduğumda şaşırmıştım ama şu anda şirket olarak yeni yatırımlara ihtiyacımız olduğundan dolayı yurtdışında olmanız çok normal. Sadece ikinizinde birbirinizden bu kadar uzak ülkelerde olmanız garibime gitti."dedikten sonra birkaç saniye konuşmadı." Ama senin uzun zamandır Malezya'ya gitmek istediğini biliyordum. Hem güzel bir ülke hemde güzel iş fırsatları bulabileceğin bir ülke. Beni asıl şaşırtan şey haber vermemiş olmanız. Normalde hep birbirimizden haberimiz olurdu." İsmet dayımın söylediklerini anlayamıyordum. Gerçekten de dedemle görüşmüşmüydü? Ama bu imkansızdı. Sonuçta dedem şuanda Kuntay'ın elindeydi. Acaba Kuntay dedemle İsmet fayımın görüşmesine izin mi vermişti? Ama bu nasıl olurdu? Beni uyarmıştı hiç kimseye haber vermemem gerektiğini söylemişti. Bu imkansızdı. Peki o zaman İsmet dayımla dedem nasıl görüşmüşlerdi ki. Bir dakika, ya dedem Kuntay'ın elinde değilse. Sonuçta Yulya teyzem dedemin kaçırıldığını söylesede Kuntay bana hiçbir şey göstermemişti. Gerçekten de dedem şu an onun yanında mıydı bunu bile bilmiyordum. "Almira, kızım orada mısın?" Dayımın hâlâ telefonda olup benden cevap beklediğini anlayınca hiç istifimi bozmadan konuşmaya başladım. "Evet, buradayım amca." "Kızım, neden geç haber verdiniz? Kötü bir şey yoktur inşallah?" ne olursa olsun İsmet dayıma gerçekleri anlatamazdım. Başta dediğim gibi, İsmet amcama pek güven olmuyor. Her an ne yapacağını hiçbir zaman kestiremiyorum. O yüzden onu dedemin ve benim aslında nerede olduğumuzu -ki ben dedemin de benim de nerede olduğumu bilmiyorum- söyleyemezdim. "Ani bir kararla gittik zaten amca. O yüzden haber veremedik kusura bakma. Hem sende bizim işleri biliyorsun. Daha dün sabah Adıyaman'dayken şimdi neredeyim. Dayımın küçük bir gülme sesi çıkardığını duyunca sevinmiştim. Benden şüphelenmemişti. Dayımla konuşmaya devam ederken tesisin kapısından Kuntay'ı çıkarken gördüm. Dayımla konuştuğumu anlarsa sinirlenebilirdi ki onun sinirlenmesi şu an bana mutluluktan çok mutsuzluk vereceğini biliyordum. Bir an önce telefonu kapatmaya çalıştım. " Dayı benim şimdi bir toplantıya girmem gerek. Sonra konuşuruz olur mu?" " Bu arada dayı, dedemle nasıl konuştun? Yani demek istediğim şey konuştuğun kişi gerçekten dedem miydi? Sana ayriyeten bir şey söyledi mi?" İsmet dayım sorduğum sorular karısına şaşırmıştı. Kısa bir süre konuşmadı. Küçük bir kahkaha atarak " İlahi Almira, tabii ki de dedenle konuştum. Ne yani, koskoca Atabey holding'in sahibi Arif Atabeyle konuşacağım ama o olduğunu anlamayacağım böyle bir şey mümkün mü. Nasıl konuştuğumuza gelecek olursak güvercinle konuştuk." Şaşkın ve kaşlarım hava kaldırmış bir şekilde amcamı dinliyordum. "Kuşlar mı?" Dayımın o küçük kahkahasını yine atmıştı ama bu seferki uzun sürmüştü. "Evet,evet kuşlar. Allah iyiliğini versin Almira. Nasıl görüşeceğiz, telefonla görüştük tabii ki? Hem benimle uzun süre konuşmadı. İkinizin de nerede olduğunu söyledikten sonra işlerinin olduğunu söyleyip kapattı. Hem sen bana niye bunları soruyorsun Almira? İyi olduğuna emin misin amcam?" Kuntay'ın gitgide yaklaştığını görünce hızlı bir şekilde İsmet dayıma cevap verdim. "İyiyim dayıcığım, iyiyim. Şimdi benim toplantıya gitmem lazım kapatıyorum. Sonra görüşürüz olur mu? "-umarım görüşebiliriz- "Tamam kızım, sonra görüşürüz. Hadi sana iyi çalışmalar." "Sağol dayıcım." Tam telefonu kapatacakken, "Ha bu arada, hani kuzenlerine verdiğin sözü unutma olurmu kızım. Dedenle birlikte yurtdışından dönünce hep birlikte kamp yapacağız unutma. Bu bizim bir aile geleneğimiz. Bu geleneği yerine getirmemiz gerek." Bir şey diyemedim. Sonuçta ne diyebilirdim ki? Bir sürü bilinmezliği içinde savrulup dururken amcama nasıl "Tamam." diyebilirdim ki? Kuntay'ın dahada yaklaştığını görünce benim için çok zor ama söylemesi bir o kadar kolay olan o kelimeyi söyledim. Kemerini taktıktan sonra gözlerini yüzüme kilitledi. İmalı bir şekilde bana bakmaya başladı ve beklemediğim bir anda elini anlama götürdü. Birkaç saniye ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. " Ne yapıyorsun?" Bir elini alnıma koyarken diğer eliyle cebinden bir mendil çıkardı ve çenemden akan teri silmeye başladı. "Ben yokken bir şey mi oldu?" Yoksa dayımla konuştuğumu biliyor muydu? Onu şüphelendirmemeliydim. Çünkü daha beni başta uyarmıştı. Hiç kimseye bir şey söylememem gerektiğini söylemişti. Eğer söylersem dedem zarar görebilirdi. "Hayır, bir şey olmadı." dedikten sonra yüzümü ellerinden uzaklaştırırım. Elindeki mendili cebine koyduktan sonra, "Terlemişsin ama." dedi. Kuntaya yakalanmak korkusundan heyecanlanmış ve bundan dolayıda terlemiştim . "Terlemenin bir anormalliği mi var? Hem hava sıcak o yüzden terlemişimdir." Kaşlarını şaşırmış gibi havaya kaldırdıktan sonra," Nisan ayındayız. Sence de terlemek için daha erken değil mi?" "Ne var yani Nisan ayındaysak Ben kışın doğdum. Sıcağa pek dayanamıyorum olamaz mı yani? Hem beni tam olarak da tanımıyorsun ne bu böyle imalı tavırlar?" Cevap vermedi ve bir anda bütün vücudunu bana doğru yaklaştırdı ve gitgide daha da yaklaşıyordu. "Ne yapıyorsun?" Bir anda kolunu boynumun arkasına doğru uzattı. "Ne yapıyorsun dedim?" Kalbim yeriden çıkacakmış gibi hızlı atmaya başlamıştı ve bu hiç normal değildi. Gözlerimi açtığımda Kuntay arabayı çalıştırmıştı. Gözlerim Kuntay'ın yüzünden çıkıp üstüme deki emniyet kemerine takılmıştı. -Sen ne olmasını bekliyordun acaba Almira? Saçma sapan şeyler geçirme sakın aklından. Sadece önüme bakıyorum ve kesinlikle onunla göz teması dahi kurmuyordum. Zaman ilerliyordu ama yol sanki hiç bitmiyordu. Hava kararmak üzereydi ama biz hala yoldaydık. Nereye gittiğimize dair en ufak fikrim dahi yoktu ve ona sormak da istemiyordum. Biraz daha ilerlediğimizde Manisa'ya kalan kilometreyi gösteren bir tabelayı gördüm acaba Manisa'ya mı gidiyorduk? Manisa bizim ikinci evimiz gibi. Adıyaman'dan sonra en çok vakit geçirdiğimiz yer. Manisa'da yaşayan insanların birçoğu dedemi beni ve ailemi tanırdı. Burası çok güvenli bir yerdir bizim için. Gideceğimiz yerin Manisa olabilme korkusu beni gitgide endişelendiriyordu. Çünkü Manisa'ya gidersek ve orada tanıdığımız biri beni görürse benimle konuşmak isterdi ve dedemin nerede olduğunu sorabilirdi. O zaman ne cevap verecektim. Manisa'daki insanlarla biz, birer aile olmuştuk. Onlara yalan söyleyemezdim. Doğduğumdan beri Adıyamanlılar ve Manisalılarla beraber büyüdüm. Biz hep iç içeydik. Kuntay bildiğim yollardan gitmeye devam ediyordu. Sanırım korktuğum şey başıma gelmişti ve gerçekten de Manisa'ya gidiyorduk. Manisa merkezdeydik. Merkezde büyük bir çeşme vardı. Çeşmenin üzerinde ise hiçbir zaman anlam veremediğim iki tane uzun boruya benzer şeyler vardı. Daha önce dedeme bunların ne olduğunu sormuştum ama o da bana ne olduğunu bilmediğini söylemişti. Bu çeşmenin etrafındaki mağazaların neredeyse hepsi tanıdıktı. Her Manisa'ya geldiğimizde dedemle mutlaka bu çarşılardaki esnaf arkadaşları ziyaret eder hasbihal ederdik. Meydandaki çeşme'ye yaklaştıkça daha da korkmaya başlamıştım. Daha mağazalar kapanmamıştı mağazaların hemen yanında bulunan otelin sahibi Yaşar amca girişte ki resepsiyonda duruyordu. Beni görür korkusuyla arabanın içine doğru girmeye başladım. Kuntay ne yaptığıma anlam verememişti ve bir anda arabayı durdurup bana bakmıştı. "Ne yapıyorsun sen?" şu an Kuntay'la uğraşacak durumda değildim. Yaşar amcamın beni görmesini istemiyordum. Bu tehlikeli olabilirdi. Kuntay'ın ne yapacağı hiç belli olmazdı. "Bir şey düşürdüm galiba." Kuntay bir yere bir bana baktıktan sonra," Ne düşürdün?"- Ne mi düşürdüm? Ne bileyim ya ne düşürdüm. Kızım bu bulsana bir şeyler.- Kuntay'ın daha fazla şüphelenmesini istemediğim için kolumda duran bilekliği çıkarıp torpidonun altına attım. Daha sonra tekrar bilekliği elime alıp, Kuntay tam otelin olduğu yerde durdu. Bana inat mı yapıyordu bunu? Araba durdurduktan sonra yüzünü bana çevirdi. "Bu gece burada kalmamız gerekiyor." Ne? "Neden burada kalmamız gerekiyor?" diye sorarken sesim istemsizce titremişti. "Bir şey mi oldu? Niye böyle garip davranıyorsun? Evet oldu. Hem de çok şey oldu. Beni tanıyan, beni çok iyi tanıyan bir insanın yanına sokmaya çalışıyorsun beni farkında mısın? Kuntay'ın şüphelenmesini istemiyordum. Gittikçe saçmalamaya başlamıştım. " Hiç sadece otelde kalmak garip işte. Bana hiçbir şey söylemeden buraya geldik. Niye otelde kalıyoruz ki?" Yüzünü bana doğru yaklaştırdı ve imalı bir bakış attı. "Yoksa ilk gecemizi evimizde mi geçirmek isterdin, he karıcığım?" Karıcığım mı? "Ben senin nereden karın oluyorum be?" Sinirle aklımdan geçirmek istediğim şeyleri aslında ağzımdan çıkmıştı. Kuntay yine o sinir bozucu gülüşüne atmıştı. "Nereden mi karım oluyorsun? Unuttuysan hatırlatayım. Bir yıl boyunca artık bundan sonra benim karımsın." İtiraz eder gibi bir tavırla, "Ama biz daha evlenmedik." dedim. Kuntay gittikçe yüzünü daha da bana yaklaştırdı ve elini kaldırıp yanağıma koydu. "Sen merak etme. En yakın zamanda evleneceğiz. Hatta hemen evlenebiliriz. " "Ne?" Bir anda çığlık attım. Kuntay bu verdiğim tepki karşısında yine sırıtmıştı. Benim bu adamdan kurtuluşum yok galiba. "Seninle evlenmek mi? Hayır. " Kuntay ile anlaşma yaptığımız zamanda aklımdan sadece dedemin sağlığı geçiyordu. Bu yüzden anlaşmasını kabul etmiştim. Neden her şeyi anlamadan dinlemeden anlaşmayı kabul ettim ki? Belkide başka bir çıkış yolu bulabilirdim. Anlaşmayı kabul ederek bütün çıkışları kapatmış oldun. Ah, Almira ah! Bir Gün Önce... Kuntay hayatını değişecek olan kişinin ben olduğumu söylemişti. Çok gizemli bir insandı. Bir insan değil yaratıktı. Bana bu kadar acı çektirmek için can atan bir yaratık. Kuntay bir anda hareket edip karşımdaki koltuğa geçip oturdu. " Seninle bir anlaşma yapacağız. Bu anlaşma süresince sen benim karım olacaksın. Ben de dedene hiçbir zarar gelmeyeceğine dair sana söz vereceğim." Şaşkın bir tavırla, "Söz mü? Senin sözüne inanılır mı ki?" "Ben Kuntay Miroğlu'yum. Ben söz verirsem yaparım. Tabii beni şu an tanımadığın için böyle düşünmen çok normal. Uzun süre beraber olacağız. Beni bu süre zarfında tanırsın, merak etme." Ne kadar çok yorulduğumu ve güçten düştüğümü artık anlamaya başlamıştım. Kuntay'ın söylemiş olduğu cümlelerin hiçbirine karşılık veremiyordum. "Ne anlaşmasıymış bu?" Kuntay arkamda duran adama işaret verdi ve adam elindeki dosyayı bana uzattı. "Ne var bu dosyanın içerisinde?" "Anlaşmamız." dedi. Dosyayı açıp incelemeye başladığım zaman da gerçekten upuzun bir anlaşma vardı. Kuntay, " İstersen ben sana kısa bir özet geçeyim?" dedikten sonra ayağa kalktı. "Bir yıl boyunca benim karım olacaksın ve bu bir yıl zarfında dedene hiçbir şey olmayacak. Bizzat kendim özel ilgileneceğim. Sağlığıyla her şekilde ilgileneceğim. Başına hiçbir şey geçmeyecek merak etme. Bir yıl boyunca bütün istediklerimi yapar ve sözümden çıkmazsan dedene kavuşacaksın ama hayır sözümü dinlemez ve anlaşma maddelerini ihlal edersen dedeni bir daha asla göremezsin." Çıkış yolu bulamıyordum. Çok bitkin düşmüştüm düşünmeye bile takatim yoktu. Aklımda bin türlü şeyler geçiyordu. O kadar yorgundum ki Kuntay bu yorgunluğumdan faydalanmaya çalıştığı belliydi. " Evet cevabın nedir?" Yapacak başka hiçbir şeyim yoktu. Dedem onun elindeydi ve hiç kimseden yardım isteyemezdim. Bu çok tehlikeliydi tek başımayım en fazla ne yapabilirim ki. Anlaşmayı kabul etmekten başka çarem yoktu. Ucunda dedem vardı. Dedemi asla tehlikeye sokamazdım. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Kabul." dedim, ama bunu derken sadece ağzım değil bütün organlarım, kalbim, aklım mantığım, her şeyim yerinden oynamıştı. Kalbim paramparçaydı. Duygularım ise yoktu. Beynim çalışıyordu ama o kadar kötü düşünceler vardı ki beynimde, durmasını istiyordum ama durmuyordu. Kuntay bir anda yerinden kalktı ve, "Güzel." dedi. Yerinden kalkıp, "O zaman anlaştıysak anlaşmaya imzalayalım." Arkamda duran adamı, bir anda bana kalem uzattı. Son kalan gücümle belgeleri imzaladım ve Kuntay'a uzattım. Kuntay da belgeleri imzaladıktan sonra elini bana uzattı. "İyi bir anlaşma yaptık." dedi. Karşımda duran adama o kadar sinirli ve öfkeli bakıyordum ki Kuntay bu bakışlarıma karşılık çok şaşırmıştı ve yüzü düşmüştü. Üzerini düzeltti. Arkasını dönüp üzerini düzelttikten sonra tekrardan bana döndü ve, "Hazırlan hemen yola çıkıyoruz." dedi. Nereye gidiyoruz demeye dahi takatim yoktu. Bir robottum. Adamları gibi benide bir robota çevirmişti ve kumandam ondaydı. Ne isterse onu yapacaktım bundan sonra ---------------------------🌓-------------------------- Kuntay arabanın kapısını açtı ve arabadan indi. Birkaç dakika sonra benim inmediğimi görünce gelip kapımı açtı ve "Neden inmiyorsun?" dedi. Biraz etrafıma bakındıktan sonra daha fazla arabada bekleyemeyeceğimi anlayınca arabadan indim. Otelin giriş kapısından içeriye girdiğimizde resepsiyonda duran Yaşar amcamın beni tanımaması için saçlarımla yüzümü kapatmıştım. Yaşar amca her zamanki samimiyetiyle, "Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilir." dedi. Kuntay bir anda," İki yataklı oda istiyoruz." dedi. İki yataklı odamı. Ne yani aynı odadamı kalacaktık. Şuanda bunu Kuntay'a sorabilecek durumda değildim malesef. Yaşar amcam bana doğru döndü ve beni gözleriyle süzmeye başladı. Beni tanımış mıydı yoksa? Hayır, lütfen beni tanımış olmasın. Yaşar amcanım beni tanıyamadığını anlamıştım ki birkaç saniye sonra tekrardan Kuntay'a dönüp, "Maalesef iki yataklı odamız kalmadı. Sadece bir tane tek yataklı odamız kaldı. Ama merak etmeyin odamızdaki yatak büyük iki kişi çok rahat sığabilir." dedi. Yaşar Amca, amacın ne senin? Tek yataklı odada ne yapacağım ben. Hangi taraftasın sen? Üstüne üstlük bide iki kişi rahat sığar diyorsun. Yok kalsın biz sığmayalım böyle iyiyiz. "Hem ayrıyeten odamızda çok büyük bir koltuğunuz da var. İsterseniz yatakta atabiliriz." Sonunda Yaşar amcamın benim tarafımda olduğu anlaşıldı. Kuntay bir anda, "Hayır, gerek yok." dedikten sonra kolunu omzumu atıp beni kendisine çekti. "Eşimle aynı odada aynı yatakta kalabilirim herhalde. Öyle değil mi karıcığım?" dedi. Yüzünü bana doğru çevirdi. Sesimi çıkarmamam gerekiyordu. Yaşar amcam beni tanıyabilirdi. Kafamı sallamakla yetindim. Yapabilecek başka bir şeyim yoktu çünkü. Yaşar amcam resepsiyonun altında bulunan anahtarlardan odanın anahtarını bulup Kuntay'a uzattı. " Buyurun, oda anahtarınız." dedikten sonra, Kuntay, "Teşekkür ederiz." dedi ve beraber asansöre doğru yöneldik. Yaşar amcam arkamızdan bir anda, " Bir dakika." dedi. Kalbim gittikçe dahada hızlı atıyordu. Yoksa Yaşar amcam beni tanımış mıydı? Allah'ım lütfen bu gerçek olmasın. Yaşar Amca bir anda elini bana uzattı. Kafamı eğip eline baktığımda elinde duran şey kolyemdi. " Bu galiba sizin hanımefendi." dedi. Kuntay imalı bir şekilde bana bakarken " Karıcığım bu kolye sana mı ait?" dedi. Kesinlikle sesimi çıkaramazdım. Sadece," Hı hı." Demekle yetindim. Kolyeyi Yaşar amcamın elinden aldıktan sonra hemen arkamı döndüm. Kuntay "Teşekkür ederiz." dedikten sonra Yaşar amcam " İyi akşamlar." dedi. Kuntay'la beraber asansöre doğru yöneldik. Asansörle odamızın bulunduğu kata doğru çıktık. Adamlarda diğer asansörden geliyorlardı. Odanın olduğu kata geldiğimizde Kuntay odanın anahtarıyla odayı açtı ve içeri girdi. Ben tam odanın kapısında durdum. İçeri girmedim. Kuntay içeri girmediğimi fark ettiğinde "Gir." dedi. Ben girmemekte ısrar ediyordum. Kuntay girmeyeceğimi anladığında beni kolumdan tutup zorla içeri çekti. Beni içeri çektikten sonra kapıyı kapattı. Bana imalı bir bakış attıktan sonra kollarımdan tutup beni yatağa doğru çekti. Yatağın başına geldiğinizde beni omuzlarımdan tuttu ve yatağa doğru itti. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken bir anda üzerime çıktı ve saçlarımı düzeltmeye başladı. "Ne yapıyorsun? Kalk üstümden." Kuntay'ın kollarından kurtulmaya çalıştıkça daha da üzerime çıkıyordu. "Ne yapıyorsun sen? Kalk üzerimden. "Kollarımdan sıkıca tutup, " Ne oldu karıcığım? Neden üzerinden kalkayım ki?" dedi. Gittikçe sinirim daha da artıyordu. "Ne karısı ya? Ben senin karın falan değilim?" "Yine unuttun galiba anlaşmamızı. Bir yıl boyunca sen benim karımsın. Bunu aklından çıkarmazsan iyi edersin." "Daha evlenmedik biz. Ne karısından bahsediyorsun sen?" Kuntay gitgide daha da bana yaklaşıyordu. " Sen merak etme yakında o da olacak." dedikten sonra yüzünü daha da bana yaklaştırdı. Kalbim gitgide daha da hızlı atmaya başlamıştı. O anki can havliyle Kuntay'ın göğsüne bir yumruk attım Kuntay sanki çelek yelek giymiş gibi hiç bir tepki vermedi. Ondan bu şekilde kurtulamayacağım belliydi. Aklıma evde söylediğim sözler geldi. Yüzümü masum, küçük bir kız çocuğu gibi yapıp. " Kuntay bir yıl boyunca sadece senin karın mı olmak zorundayım?" dedim. Kuntay evde vermiş olduğu tepkinin aynısını yine vermişti. "Ne?" Sersemlemiş gibiydi. Bu andan faydalanıp Kuntay'ı kenara ittim ve ondan kurtuldum. Kuntay cümlemin şokunu atlatamamış bir şekilde bana baktı. Uzun süre bana bakınca tekrar aynı şeyi yapar korkusuyla banyoya kaçtım. Banyoya kaçıp kapıyı kilitledikten sonra Kuntay'da hemen arkamdan geldi ve kapıyı çaldı. "Benden bu kadar uzun süre kaçamazsın karıcığım. "dedi. Ne yapacaktım ben şimdi? Köşeye sıkışmıştım. Onunla birlikte olma fikri bile benim midemi bulandırıyordu. O insan değildi ki ben onunla birlikte olabileyim. -İnsan olsa olacak mısın yani Almira? Banyonun içerisinde dönüp dolanıyordum. Ne yapacağıma dair en ufak fikrim dahi yoktu. Dışarı çıkmak istemiyordum çünkü korkuyordum ama bu korku çok başkaydı. Yarım saatten biraz daha uzun bir süre banyoda kaldı mı fark edince kulağımı kapıya yasladım. İçeriden hiç ses gelmiyordu. Belki de Kuntay dışarı çıkmıştır ümidiyle kapıyı birazcık açtım. Kapıyı açar açmaz Kuntay hemen kapının arkasında belirdi. Göz göze geldiğimizde tam banyonun kapısını tutup kapıyı kapatacakken Kuntay bir eliyle banyonun kapısını bir eliyle de benim kolumu tutup beni banyodan uzaklaştırdı. Banyodan uzaklaştırdıktan sonra iki kolumu da kavrayıp beni duvara yasladı. "Daha ne kadar uzun süre benden kaçacaksın karıcığım." Gitgide sinirlenmeye başlamıştım. "Sana kaç defa söylemem gerekiyor? Ben senin karın falan değilim. Bana karıcığım demeyi kes!" Yine, yine ve yine o sinir bozucu gülüşüne atıp, "Asıl ben sana daha ne kadar süre karım olduğunu hatırlatmam gerekecek karıcığım?" Daha fazla onunla bu pozisyonda durmak istemediğim için kollarımla sert bir şekilde kollarını ittim ve hemen onun karşısından uzaklaşıp yatağın yanında bulunan gardrobun önüne geçtim. "Aramızda ki ilişki sadece bir anlaşmadan ibaret bunu sakın unutma. Sana karşı hiçbir hissim yok. Aa pardon, aslında bazı hislerim var. Sadece nefret ve kin. Bu hislerden başka hiçbir şey yok." Kuntay bu ağır sözlerimden sonra yüzü düşmüştü ama bu düşüş çok farklıydı. Yüzünde bir hayal kırıklığı bir bitmişlik sezmiştim. Ben bu adamı anlayamıyordum. Hem bu kadar kötü olup hem de nasıl bu kadar çok yardıma ihtiyacı olan bir çocuk gibi görünebiliyordu. Ona karşı sarf etmiş olduğum her bir hakarette her bir kötü sözde neden bu kadar mahcup duruma düşüyordu. Kuntay Miroğlu gerçekten de kimdi anlayamıyordum. Çok gizemli bir insandı. Neden eylemleri birbirinden çok bağımsızdı? Kuntay ceketini çıkarıp masanın yanında duran sandalyenin üzerine bıraktı ve ellerini cebine sokup yavaş adımlarla bana doğru yaklaştı. "Aramızdaki ilişki bir anlaşmadan ibaret olsa da eninde sonunda evleneceğiz." Gitgide daha da yaklaşıyordu. "Ben bir çocuk değilim Almira. Evliliği çocuk oyuncağı gibi oynayamam. Kandırmamız gereken daha doğrusu inandırmamız gereken insanlar var." dedikten sonra durdu. Meraklı ama bir o kadarda tedirgin bir şekilde, " Kim bu kandırmamız daha doğrusu inandırmamız gereken insanlar?" Bir adım iki adım derken yine yüzümle yüzümü beş santimden az kalacak bir hizaya getirene kadar bana doğru yaklaştı. "Merak etme yakında öğreneceksin." Yüzümden soğuk terler akıyordu Kuntay'ın ne planladığını bilememek ve bu bilemediğim planlara göre yaşamak beni korkutuyordu. Kuntay bir anda kulağıma doğru eğilip, "Merak etme her şey çok güzel olacak." dedi. Nefesimi düzenlemeye çalıştım. Yaşadıklarımı sindiremiyordum bir türlü. Beynim durmuştu. Hiçbir şey düşünemiyordum. Akışa öyle kapılmıştım ki hayatıma her defasında yeni bilinmezlikler ekleyip beni yaralamasına rağmen buna engel olup kendimi koruyamıyordum. Kuntay banyodan çıktığında ben hala aynı pozisyonda duruyordum. Üstüme baktığımda iki gündür aynı kıyafetlerle olduğumu görünce etrafıma bakındım. Yanımda ne bir kıyafet ne de bir eşya getirmiştim çünkü bir anda yola çıkmıştık. " "Ne giyebilirim ki? Apar topar çıktık. Hiçbir şey almadım yanıma." Kuntay uzun süre bana bakıp beni süzdükten sonra kapının yanındaki gardıroba yöneldi ve içerisinden bir takım kıyafetler çıkardı. Kıyafetleri bana uzattı ve "Al bunları giy." dedi. "Bunları mı giyeceğim?" Hafif gülümseyip, " Evet, yanımda bir tek bunlar var. Adamlara söyleriz, sabah sana uygun kıyafetler getirirler. Birkaç adım bana yaklaştıktan sonra, " Tabii istersen giymek zorunda değilsin." dedi. Anlamsız bir şekilde ona bakıp," Giymeyip ne yapacağım?" dedim. Niye böyle bir şey sorduysan sanki Almira? Yine her zaman olduğu gibi ilk sormam gereken soruyu en son sormuştum. "Bu arada, ben nerede kalacağım?" Kumtay'da bu alışkanlığımı anlamış olmalı ki, "Senin bu huyunu seviyorum işte. Her zaman ilk sorman gereken soruyu olaylar yaşanıp bittikten sonra soruyorsun." Yüzünü bana doğru yaklaştırıp, " Bu huyun çok hoşuma gidiyor."dedi. Kuntaya karşı sessiz tavrım onun böyle laubali konuşmasına ön ayak oluyordu. Ciddi bir şekilde," Uzatma da nerede kalacağımı söyle." dedim. Kuntay şaşırmış bir şekilde, "Vaay, Almira Hanım, demek ciddiyiz ha?" "Ben her zaman ciddiydim. Sen sadece beni takmıyordun. Nerede kalacağımı söyle." Kuntay gözleriyle odayı süzdü ve "Burada kalacaksın." dedi. Şaşırmış bir şekilde, "Burada mı kalacağım?" Anlamamış bir şekilde, "Ben burada kalacaksam eğer sen nerede kalacaksın?" diye sordum. Nerede kalacağını bilerek sormuştum çünkü bütün etrafa yayılmıştı. Benimle kalacak değildi ya. Ellerini cebinden çıkarıp yatağa geçip oturdu. "Burada kalacağım tabii ki." dedi. "Ne, burada mı kalacaksın?" "Evet." Şaşkın bir şekilde, "Nasıl yani? Ben bu odada kalacağım. Sen de bu odada kalacaksan. Aynı odada mı kalacağız?" dedim. Kuntay, "Tabii ki de aynı odada kalacağız." dedikten sonra ayağa kalkıp, "Bundan sonraki hayatında benimle aynı odada ve aynı yatakta kalacaksın. Hem bu bizim için bir alıştırma olur. Öyle değil mi?" dedi. Bunun alıştırmasımı olur. Delimi bu adam. Pardon bu soru saçma oldu ama yinede kendi sorduğum soruya cevap vereyim: Ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Başından da dediğim gibi beynim çalışmıyordu. Düşünemiyordum bir türlü. Onunla aynı yatakta yatmak istemediğim için hemen yatağın yanında bulunan koltuğa geçip uzandım. Kuntay bu yapmış olduğum hareket karşısında şaşırmıştı. Onunla yüz yüze gelmemek için sırtımı Kuntaya dönüp, yastığı kafamın altına alıp, yatmaya başladım. Kuntay bir anda yanıma gelip eğildi, "İstersen yatağa geçebilirsin." dedi. Bir an düşündüğümde eğer yatağa geçersem yatak büyük olduğu için o da benim yanıma gelebilirdi. Bu yüzden koltuğa geçmiştim. Bende biliyorum herhalde rahat yerde yatmayı. Koltuk küçüktü. İstesede yanıma gelemezdi. Onu reddettim. "Hayır, ben koltukta yatarım." dedim. Kuntay birkaç saniye konuşmadı daha sonra," Olmaz öyle şey. Ben rahat yatakta yatarken karımın koltuk köşelerine yatmasını istemem." Yüzümü ona çevirip, " Hayır istemiyorum. Burada kalacağım." dedim. Kalbimi gitgide daha da hızlı atmaya başlamıştı ve bunu durduramıyordum. Nefes alıp vermelerim hızlanmıştı. Aklımdan bir sürü senaryo geçiyordu. Hemen yattığım yerden doğrulup Kuntay'ın bana uzatmış olduğu kıyafetleri alıp banyoya geçtim. Banyonun kapısını kapatıp üst üste kilitledim ve kalp atışlarımı yavaşlaması için derin bir nefes aldım. Bana ne oluyordu böyle? Neden kalbim bu kadar hızlı atıp duruyordu ? Hangi duygu Almira? açıklasana biraz bize bunu. İki gündür dinlenip uyuyamadığımdan dolayı yorgun düşmüştüm ve çok uykum gelmişti. Banyoda daha fazla duramayacağım belliydi bu yüzden hemen üstümü değiştirdim ve yavaş adımlarla banyodan çıkıp odanın içine doğru yürümeye başladım. Kuntay koltukta yatıyordu. Başka çarem yoktu. Çok uykum vardı ve ayakta duracak halde değildim. Kuntay'dan uzak bir şekilde yatağın en uç kısmına geçip uzandım ve bütün yorganla bedenimi sardım. Gergindim. Daha fazla kendime hakim olamadım ve kafamı yastığa koyduğum gibi gözlerimi kapatıp uyumaya başladım. ----------------------------🌓------------------------- Kuşların cıvıldamaları rüzgarın kısık sesi ve dışarıdaki araba sesleri ile insan sesleri güzel uykumdan beni uyandırmıştı. Gözlerimi hafif araladığım zamanda otel odasında olduğumu fark edip bir anda yerimden doğruldum. Etrafıma bakındığım zamanda her şey akşam bıraktığım gibiydi. Fakat tek şey farklıydı. Kuntay odada değildi. Neredeydi acaba? Bunu çok bir önemi yoktu ama yine de nerede olabileceği düşüncesi benim merak ettiriyordu. Üzerimdeki kıyafetlere baktığım zaman da çok kısa olduğunu fark edince kuntaya bu halde görünmek istemediğimden dolayı hemen dün giydiğim kıyafetleri alıp banyoya geçtim. Banyoya girdiğimde kapının arkasında kadın kıyafetleri vardı. Kuntay dün bana adamlar yarın senin için kıyafet ketirir demişti bunlar o yüzden burda olmalı. Elimdeki kıyafetlere bakınca çok kirli gözüküyordu. Bunları giyemezdim. Hemen kapının arkasında ki kıyafetleri aldım ve üstümü değiştirdim. Banyodan çıktığımda Kuntay odadaydı. Telefonla konuştuğunu anlayınca hemen banyonun geri girdim ve konuşmasını dinlemeye başladım. -Almira bu kötü bir şey değil mi? -Dinlediğim kişide kötü biri olduğundan dolayı bence kötü bir şey değildir. "Her şey hazır mı?" "Tamam, birkaç saat sonra orada oluru. Her şeyin hazır olduğundan emin ol. hiçbir şeyin eksik olmasını istemiyorum." Nereye gidiyorduk acaba? Kuntay şu an kiminle konuşuyordu? "Tamam, gittiklerinden emin ol. Gittiklerinden emin olduğun zaman da bana haber ver." Kim nereye gidecekti? Kuntay'ın planı neydi? "Tamam senden haber bekliyor olacağım." Kuntay telefonu kapattıktan sonra benim banyodan çıktığını fark edince bana doğru bakıp, "Günaydın." dedi. Beni fark ettiği için daha fazla burada duramazdım. Yavaş adımlarla yanına gittim. Ona günaydın demeyecektim tabii ki de. "Ne yapacağız şimdi?" Bu soruyu sormuştum çünkü ne yapacağımıza ve nereye gideceğimize dair hiçbir fikrim yoktu. Kuntay beni gözleriyle süzdükten sonra, "Hazırlanmışsın, bu güzel."dedi. "Nereye gideceğiz?" "Nereye gideceğimizi kahvaltıdan sonra öğreneceksin. Hadi aşağı iniyoruz." dedi. Oda anahtarını ve eşyalarını aldı ve odadan çıktık. Beraber asansöre doğru ilerledik. Aralarındaki küçük konuşmalara kulak misafiri olmaya devam ediyordum. "Kendini beğenmiş olmasan olmaz mı Bey?" dedi yaslı teyze. Küçük küçük aralarında gülüştükten sonra yaşlı çift bize doğru yaklaştı ve yaşlı teyze, "Kızım ne kadar da güzel bir çiftsiniz Allah ayırmasın." dedi. Teyzeciğim çift olduğumuzda nereden çıkardın. Bu yaşlıların de var ya gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Kuntay bu anda faydalanıp elini belime atıp beni kendisine doğru çekti ve "Amin teyzeciğim, amin."dedi. Hep beraber asansöre bindik. Yemekhanenin olduğu kata geldiğimizde yaşlı çiftle beraber asansörden indik ve bize, "İyi günler çocuklar."dediler. Bu otelin yemekhanesi çok güzeldi. Küçük bir otel olmasına rağmen masaları sandalyeleri çok tatlı ve zarifti. Kumtaş şaşkın bir şekilde, " Acele etmene gerek yok. Vaktimiz var." dedi. Kuntayı takmadan yemeğimi yemeye devam ediyordum. Kumtay'da benimle beraber yiyordu. Yaklaşık yarım saat sonra yemeğimizi bitirmiştik. Kuntay yemeğimiz bittikten sonra," Hazırsan gidelim." dedi. Anlamsız bir bakış atıp, "Neye hazır olduğumu bilmiyorum ki hazır olup olmadığımı sana söyleyeyim." dedim. Kuntay arkasına yaslanıp, "Hazır olup hazır olup olmadığını gidince öğreneceğiz." dedi. Beraber masadan kalktıktan sonra Kuntay önde ben arkada otelden dışarı çıktık. Otel kapısının önünde Kuntay'ın adamları vardı. Kunta'yla beraber arabaların olduğu yere gittik. Kuntay adamları arabanın kapısını açtı ve beraber içeri girdik. Arabanın içine girdiğimiz zamanda Kuntay'a, "Nereye gideceğiz, artık söylemeyecek misin?" dedim. Uzun uzun bana baktıktan sonra,"Merak etme, yakın da öğreneceksin." dedi. Daha fazla onunla muhatap olmamak için camdan dışarıyı izlemeye başladım. Çocukluğumun hatta bütün gençliğimin geçmiş olduğu Manisa sokakları bana artık mutluluk değil hüzün veriyordu. Buralarda sevinç çığlıkları atıp dedemle hoplaya zıplaya koşup gezdiğim yerlerden şimdi üzgün bir şekilde ayrılmak kalbimi yaralıyordu. Beni paramparça ediyordu. Dışarıya bakmak istemiyordum. Kafamı bacaklarıma çevirip yere doğru bakmaya başladım. En fazla yarım saat sonra araba durdu. Kuntay arabadan indi ve kapımı açtı. "Sonunda geldik." dedi ve elini bana uzattı. Elini tutmadım ve arabadan indim. Arabadan indiğim zaman da karşımdaki ev beni hayretler içinde bırakmıştı. Kuntay bu şaşkınlığımdan faydalanıp elimi tuttu ve "İşte geldik. Bundan sonraki hayatını burada geçireceksin." dedi. Sonunda o an gelmişti. Bir yıl boyunca yaşayacağım ev şu an karşımda duruyordu. Derin bir nefes aldım. Belki de bu nefes, bu eve girmeden önce gerçekten alabileceğim son nefesti.
Bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen. 🥰❤️ İletişim: Instagram 📷= @feyelbooks TikTok 📹= @feyza.tasdemir |
0% |