Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Gizemli Aile

@feyzaelmiratasdemi

Kendimden emin ve hızlı bir şekilde merdivenleri inmeye başladım. Merdivenleri bitirdiğimde Kiraz, "Almira, nereye gidiyorsun?" diye sordu.
Onu duymamış gibi yapıp önünden geçip gittim. Eğer durup cevap vermeye kalkarsam bir daha gidememekten korkuyordum. Daha öncede dediğim gibi Kiraz'a karşı güzel hislerim var. Bana karşı samimi olması ve iyi davranması beni ona karşı anlamadığım bir güçle çekiyordu.

Kiraz'la Fatma Teyze'nin önünden geçip kapının önüne geçip durdum. Son kez ona bakmak ve içinden geçenleri anlamak istemiştim. Ona doğru dönünce merdivenleri inmeye başladı. Sinirli bir şekilde bağırarak, "Dur,sakın gelme!" dedim. Bu söslerim karşısında olduğu yerde durmuş ve hareket dâhi etmemişti. Ona son kez baktıktan sonra arkamı dönüp kapıyı açtım.
Özgürlüğüme açtığımı düşündüğüm kapı aslında bundan sonraki hayatımda bana acı çektirmek için gelmiş olan insanları hayatıma almak için açılmıştı ama bundan o anda haberim olmamıştı.

Karşımda daha önce hiç görmediğim iki kişi duruyordu. Benim onları gördüğümde yaşamış olduğum şaşkınlık onların yüzlerindede vardı.
Arkamdan Kuntay'ın geldiğini hissetiğimde kenara çekildim.
Kuntay kapının önünde duran insanlara baktıktan sonra, "Anne,baba..." dedi.
Anne ve baba mı dedi o?
Bu insanlar onun anne ve babasımıydı.

Kuntay'ın annesi olduğunu öğrendiğim kadının çok ciddi ve üstten bir duruşu vardı. Üstten dediğim, sanki sadece çok varlıklı bir ailenin hanımı değilde bu toprakların hakimiymiş gibi bir izlenim veriyordu. Kafasında doladığı şal beline kadar uzanıyordu. Esmer tenli, siyah gözlü ve ortalamanın altında bir boya sahipti. Üstündeki her bir parçanın orjinol olduğuna emindim. Her yerinden mücevherler sarkıyordu ve fark ettiğim en önemli şey ise Kiraz'a çok benzemesiydi daha doğrusu Kiraz'ın ona benzemesi.

Yanında duran adam işi Kuntay'ın kopyasıydı ama tek bir fark vardı. Kuntay ne kadar kötü biri olsa da sıradan bir insana Kuntay'ın nasıl biri olduğunu anlatsam ve o kişi gelip Kuntay'a baksa uydurduğumu düşüne bilir ki haklılık payı yok degil.

Beni Kuntay'da en çok kafamı karıştıran da bu oluyor zaten. Bu kadar kötü biri nasıl bu kadar iyi ve masum biriymiş gibi duruyordu?

Kuntay'ın babası tam mafya tipli biriydi. Üzerindeki takım elbise ona bir beden büyük olmalı ki kıyafeti her biryanından sarkıyordu. Açık kahve tonlarında bir saçrengi vardı. Gözleri aynı Kuntay'ınkiler gibi maviydi.
Ben hem Kuntay'ın annesini hemde babasını gözlerimle süzerken. Kadın bir adım öne atılıp ben sanki orada değilmişim gibi bir anda içeriye daldı. Bildiğin daldı ama gerçekten.

Kuntay aynı pozisyonda duruyordu. Kiraz ve Fatma Teyze'ye baktığımda ikiside şoktaydı. Burada neler oluyor böyle?

-Kızım sen en son gitmiyormuydun?

Evet, ben tam gidecekken bu insanlar bir anda karşıma çıkınca gidemedim. Tam kapıdan çıkaccakken Kuntay'ın babasıda içeri girdi. İçeri girdiğinde uzun uzun yüzüme baktı sanki beni tanıyormuş gibiydi.
Onu takmayıp kapıya doğru yöneldiğimde, "Nereye gittiğini sanıyorsun?" bana seslenen kişiye doğru döndüğümde bu kişi Kuntay'ın annesiydi. Ona dönüp baktığımda, "Anlamadım? " dedim.
Kuntay'ın annesi bu cevabımdan hoşnut olmamış bir şekilde, "Nesini anlamadın? Bu kadar sorun çıkardıktan sonra nereye gittiğini sanıyorsun?"

Bu kadın ne demeye çalışıyordu? Ne yapmışım ki ben? Allah'ım ne güzel çıkıp gidecektim. Kurtulacaktım, nereden çıktı bunlar?

"Ne demek istiyorsunuz?" bunu soran Kuntay'dı.
Kuntay'ın annesi Kuntay'a sert bir bakış attıktan sonra, "Şu kızla yapmış olduğun şeylerden bahsediyorum. Söyle bakalım ne kadar ileri gittiniz?"

Bu kadın kendine ne sanıyordu? Sen kim oluyorsun da benim hakkımda böyle şeyler söyleyebiliyorsun?
Sinirlerime hakim olamayıp, "Haddinizi bilin hanımefendi. Siz beni ne ile itham ediyorsunuz?"

Kuntay'ın annesi söylediklerime sinirlenmiş olmalıki üstüme yürüdü. "Asıl sen kim oluyorsun da nişanlı olan birini ayartmaya çalışıyorsun? Namussuz kız."

"Ne diyorsun ya sen?" artık tahammül üm kalmamıştı. Bu kadının kim olduğu umrumda bile değil, kimse benimle böyle konuşamaz.
Biz böyle tartışmaya devam ederken, "Yeter artık, bunları içeride konuşalım." Bunu söyleyen kişi Kuntay'ın babasıydı.

Kuntay'ın annesi sinirli bir şekilde bana kaktıktan sonra arkasını dönüp salona doğru ilerledi. Hemen arkasından Kuntay'ın babasıda solana gitti. Daha fazla bunları çekecek değildim. Bu kadın neler söylemişti bana öyle. Tam arkamı dönmüş gideccekken bu defa Kuntay kolumu tutup gitmemi engelledi. "Almira, gidemessin!"
Arkamı dönüp Kuntay'a sinirli bir bakış attıp, "Bal gibide giderim. O annen olacak kadın bana bunca iğrenç şey söyledikten sonra hiçbir güç beni burada tutamaz." Kolumu Kuntay'dan kurtarıp tam gidecektımki bu defa beni durduran Kiraz olmuştu. Bu ailenin benimle derdi ne? Neden ben bu evden bir türlü çıkamıyorum?

"Almira, lütfen gittme." Kiraz'a dönüp baktığımda gözlerindeki o korkuyu görmüştüm. Bu kız neyden bu kadar korkuyordu. "Almira, lütfen gitme. Eğer şimdi gidersen kötü şeyler olabilir lütfen gitme."
Ah, Kiraz ah! Daha seni tanıyalı bir gün olmasına rağmen nasıl bende bu kadar derin izler bırakabildin.

-Almira, normalde sana "Ne bekliyorsun kızım? Vur kapıyı, çek git! "demek isterdim ama o kadının söyledikerini yanına mı bırakacaksın? Hem baksana, Kiraz çok korkuyor gitmenden, birşeyler olduğu belli. İstediğin zaman gidebilirsin seni kimse durduramaz ama şimdilik bu kız için katlan.

İlk defa içimdeki sese iteat edip onun söylediklerini yapmak istedim. Kiraz'a bakıp küçük bir gülücük attıktan sonra Kuntay'ın yanına gittim.
"Şimdilik gitmiyorum ama gitmememin sebebi benim hakkımda söylenilen bu iğrenç iftiraların sebebini öğrenmek."
Kuntay rahatlamış bir şekilde sakince tuttuğu nefesini verikten sonra hep beraber yavaş adımlarla salona ilerledik.

Tam kapının önüne geldiğimizde bir an duraksadım.

Nişanlı mı?
Kuntay nişanlımıydı?
Lan, maden nişanlısın ne diye benimle evlenmek istiyorsun? Bak kötü sözden nefret eden beni bile lanlı manlı konuşturuyor ya.

Kuntay aklımdan geçenleri anlamış gibi, "Daha sonra anlatacağım." dedikten sonra kolumdan tutup beni içeri çekti.
Salon eski ihtişamının içine saklanmış gibiydi. Bu insanların içinde nasıl bir karanlık varsa eşyalar bile bu karanlığın tessiri altında kalıp kendilerini kapatmışlardı.
Yavaş adımlarla içeri girdik. Kuntay'ın annesi olduğunu öğrendiğim kadının bana neyi ima ettiğini öğrenmek istiyordum. Bu evden gidecektim evet, bunu kafaya koymuştum ama edilen o iğrenç imaların sebebini öğrenmeden asla gitmeyecektim.

İçeri geçtiğimizde Kuntay'ın babası salonun baş köşesinde duran ihtişamlı koltuğa geçip oturdu. Bu koltuk ilk geldiğimdede dikatimi çekmişti. Koyu gri minderler eski moda olan koltuğa tezatlik katıyordu. Koltuğun üzerinde olan bej renkteki örtü beni burdan kurtarın demiş ama kimse onu duymadığı için kaderine yenik düşmüş bir sekilde koltuğun üzerinde duruyordu. Örtü için bunu dememin sebebi çok yıpranmış olmasıydı. Bu koltuk başlı başına her bir yeriyle modaya bir hakkeretti. Sanki şuan moda umrumda da.
Kuntay'ın annesi yani bana o pis imalarda bulunan kadın ise eşinin yanındaki koltukta oturuyordu.

Kuntay'la beraber tam boş olan koltukta oturacaktık ki,"Bekle.." diyen sese karşılık kıpırdayamadık. Bunu diyen o kadındı. Bu kadın daha ilk dakikada benim sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Allah bu kadını kimsenin eline düşürmesin. Ama bu gidişle elime düşecek.

-------------------

"Ne diyorsununuz ya siz?" Kuntay'ın annesini söyledikleri beni deliye döndürmüştü. Evet, bu kadını elimden kimse alamaz. Karşımda ne kadar çok benden yaşca büyük biride olsa ona olan sinirim bu gerçeği arka plana atmama sebep oluyordu.
Karşımda duran kadın, kendinden emin ama bir o kadar da sinirli bir şekilde karşımda ki koltukta oturup, " Ne dediğimi gayet iyi duydun." dedikten sonra yüzüne beni alaya alan bir ifade takınıp, "Sırf bir Miroğlu olabilmek için oğlumu ayartmaya çalıştığını biliyorum. " dedikten sonra ayağa kalkıp tam karşıma geçip durdu.
"Benim oğlum nişanlı. Özsoyların kızıyla nişanlı. Senin gibi bir kız kim oluyorda Özsoyların kızının yerine geçmeye çalışıyor?"

Bu kadın artık haddini giderek aşmaya başlamıştı. Söylediği şeyler kafamı karıştırmıştı. Benim oğlunu ayartan bir kadın olduğumu söylüyordu. Bunu neye dayanarak söylüyordu?
Tam karşımda duran bu pis kadına cevap verecektim ki, "Peki onun bir Atabey olması düşüncelerinizi değiştirir mi?" bunu söyleyen benim yanımda durup annesiyle aramda geçen tartışmayı izleyen Kuntay Miroğlu'ndan başkası değildi.

Kuntay'ın dediklerinden sonra annesi bir adım geriye gidip beni gözleriyle süzmeye başladı. Ben öfkeden deliye dönmüş bir durumdayken Kuntay'ın söyledikleriyle ayağa kalkan babasını fark etmemiştim bile. Kuntay'ın babası bana doğru yaklaşıp," Yoksa sen..." dedikten sonra durdu, "Arif Atabey'in torunu Almira Atabey misin?" o an "Ta kendisi." diyeceğim sırada Kuntay yine araya girdi. Ya ben niye kimse araya girmeden bir gün tam bir şekilde konuşamıyorum?
"Evet, Bertuğ Bey. Hem Arif Atabey'in torunu hemde sizin gelininiz."

Adının Bertuğ olduğunu öğrendiğim adam duydukları karşısında şoka girmişti. Ne var yani Arif Atabey'in torunuysam. Gelininiz mi?

Adam duyduklarına idrak etmeye çalışırken Kuntay, "Sizin en büyük iş ortağınız Arif Atabey'in torunu ve onun varisi." Varisi kısmını vurgulayarak söylemişti.
Ya biri bana neler olduğunu anlatacak mı artık? Ne olmuş yani torunuysam?

Bertuğ Bey kendine geldikten sonra sinirli adımlarla Kuntay'a yaklaşıp, "Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Nasıl bir Atabey'i buraya getirirsin?" Ne Atabey miş kardeşim? Benim bilmediğim ne dolaplar dönüyor burada?

"Bu kızı buradan hemen götür." Bertuğ Bey, Kuntay'a sert bir şekilde emir verdikten sonra, "Artık istesekte onu geri gönderemeyiz." diyen Kuntay, Bertuğ Bey'in öfke dolu bakışlarını tekrar üzerine çekmişti.

"Ne demek geri gönderemeyiz?"
Kuntay elimi tuttu ve dudağına çapkın bir gülüş koyup," Biz birlikte olduk." dedi.
"Ne?" bu soruyu şuan salonda bulunan herkes aynı anda sormuştu.

Pardon? Birlikte olduk derken? Ne saçmalıyor ya bu? Yoksa..

Kuntay aklımdan geçenleri anlamış gibi," Evet o gece otel odasında." dedi.
O an dünyada ki bütün kaynar sular başımdan aşağıya dökülmüştü. Ne saçmalıyor ya bu? Bu imkansızdı. O gün ayrı yerlerde uyumuştuk. Uyandığımda ise gece uyuduğum gibi uyanmıştım. Ben uyurken bana dokunmuş olamazdı değil mi?

"Sen ne dediğinin farkında mısın? " bu soruyu soran o cadaloz kadındı. Sinirden küplere binmiş bir halde bir bana bir Kuntay'a bakıp duruyordu.
O öfkeli gözleri beni buldu ve sanki bütün suçlu benmişim gibi üzerime yürüdu. Tam elini kaldırıp bana tokat atacakken, " Alkım, sakın!" diyen ses onu durdurmuştu. Bu cadalozun adı Alkım mıymış? Bence ismi cadaloz olarak değiştirilmeli çünkü bu isim ona daha uygun.

Adının Alkım olduğunu öğrendiğim kadın elini indirip, "Bey, bu oğlanın ne dediğini farkında mısın?" diye sordu.

Alkım Hanımın aksine Bertuğ Bey sanki Kuntay'ın söylediklerine sevinmiş gibiydi. Yüzünde ki az önceki öfke yok olup gitmişti. Bertuğ Bey'in bu tepkisisliği Alkım Hanımı dahada sinirlendirmişti. "Bertuğ Bey,
bir şey desenize."

Bertuğ Bey sanki uzun zamandır beklediği bir haberi almış gibi mutlu ama bir o kadar da düşünceliydi.
Kalkmış olduğu o "Tezat nedir?" diye sorulsa bir numaralı örnek olarak gözterilecek olan koltuğuna oturup, "Bu benim işime gelir." dedi. Pardon da işine gelen şey ne? Ayy, tamam cevap vermeye kalkma sakın! Vereceği cevabı duymak dahi istemiyorum.

Ben Kuntay'ın söylediklerini daha yeni idrak edip ona ölümcül bakışlar atmaya başlamıştım ama Kuntay kesinlikle bana bakmıyordu.

Deliye dönen Alkım Hanım kocasının bu kadar sakin davranışlarına anlam veremiyordu.
"Ferda'ya haber ver yarın akşam yemeğe gelsin." bunu söyleyen Bertuğ Bey'di.
Ferda da kim?

Tam Alkım Hanım ağzını açıp birşeyler diyecekken, "Şimdi değil Alkım. Bu gün yeterince yorulduk. Sen benim söylediklerimi yap ve kızı çağır. Bu mevzuyu yarın halledeceğız." Bertuğ Bey ayağa kalktıktan sonra gözlerimin içine baktı, sanki kim olduğumu anlamaya çalışıyordu.
Merhaba, ben Almira Atabey. Evet, Arif Atabey'in torunu, onun varisiyim ve tanıştığıma hiç memnun olmadım.

Bana uzun uzun baktıktan sonra her adımıyla yeri titrete titrete odadan çıktı.
Bertuğ Bey'in gitmesiyle Alkım Hanım da daha fazla beklemeden bana öfkeli bakışlar atıp gitti.

Salonda ben, Kuntay, Kiraz ve Fatma Teyze'den başka kimse kalmamıştı.
Ne yaşanmıştı az önce? Daha yarım saat önce ben bu evden çıkıp gidecektim ama bir anda kenidimi baştan çıkarıcı, nişanlı bir erkeğe göz koymuş pis bir kadın olduğumu savunan insanlara maruz kaldım. Bana atılan iftiraları düşündükçe deli oluyordum.

Bunların tek ve yegane sorumlusu olan Kuntay'a dönüp tam hesap soracakken," Bunları odamızda konuşalım." diyen o insanı her zaman ağzına bir tane geçiresin gelen bir sırıtmayla söyleyince tam bunu yapacakken beni kolumdan tuttu ve salondan çıkardı.

Ben ne kadar da kolumu ondan kurtarmaya çalışsamda benden daha güçlü olduğu için bunu başaramıyordum. Merdivenlere yöneldik ve beraber çıkma başladık. Daha doğrusu o beni sürüklüyor ben de direniyordum.

Sonunda bu her inip çıktığımda beni nefes nefese bırakan merdivenleri bitirmiştik. Kuntay benim kaldığım odanın kapısını açtı ve beni içeriye çekti. İçeriye girdiğimizde Kuntay benim arkamdan kapıyı kapatıp gilitledi.

"Ne yaptğını sanıyorsun sen? Neden kilitledin kapıyı?"
"Kaçma diye?"
"Sence bu kapı beni durdura bilir mi?" dedikten sonra kapıya doğru yaklaştım. Kapı kilitli olduğu için açılmıyordu. "Ver anahtarı." Kuntay'ın elindeki anahtarı vermeyeceği belliydi. Bende Almira Atabey sem o anahtarı alırım.

Kuntay anahtarı avuç içinde saklarken ona doğru adım atıp eline uzandım ama ben alamdan elini havaya kaldırdı. Benden daha uzun du ve bunu daha yeni fark ediyordum. Benden uzun olduğu için anahtarı ondan alamıyordum. Gittikçe sinirlenmeye başlamıştım. " Bana bak Miroğlu, hemen bana o anahtarı veriyorsun, yoksa..."
"Yoksa ne?" dedikten sonra Kuntay neredeyse ağzımın içine girecekti ama ben o kadar öfkeliydim ki bunun farkında bile değildim. Tam ondan uzaklaşacaktım ki elini belime dolamıştı. "Nereye gidiyorsun Almira? Daha anahtarı almadın." Bu adamın psikolojik sıkıntıların olduğunu düşünmeye başlamıştım. Nasıl bu kadar yüssüz olabiliyordu aklım almıyordu.

Onun kolundan kurtulamayacağımı bildiğim için belimi kavrayan elini tutarak ısırdım. Tam o anda Kuntay acıyla inlerken beni bıraktı ama yinede anahtarı alamamıştım. Kuntay sakin kalmayacağımı anladığı için elindeki anahtarla beraber yatağın yanındaki cama doğru gitti ve elindeki anahtarı camdan attı. " Ne biçim bir manyaksın sen acaba?"
Kuntay elerini birbirine dolayıp hafif sırıttı, "En son bana manyak diyen bir adamın kalbini yerinden sökmüştüm." dedikten sonra yavaş adımlarla bana yaklaştı. "Daha öncede bana buna benzer şeyler söylemiş tin. " gittikçe dahada yaklaşıyordu. "Ben, bana söylenen kötü sözden hoşlanmam. Ben başkasına söyleyebilirim ama başka biri bana bunları söyleyemez." dedikten sonra artık tam önümde duruyordu. Ona karşı gardımı düşürmeden," Söylersem ne olur." diye ciddi bir şekilde sordum.
Kuntay salonda yaptığı o çapkın gülüşünü yine yapmıştı. "Seni cezalandırmam gerekir."
Ne yani benimde mi kabimi yerinden sökücekti?

İçimden geçenleri anlamış gibi, "Merak etme kalbini yerinden söküp almayacağım." dedikten sonra yüzüne yüzüme yaklaştırdı. Ama bıktım yani bu ne? Bu adam yüzünü yüzüme dayamadan konuşamıyormu.
Yok ben eminim, kesin bu adamın sıkıntıları var.

"O kalbini sen kendi ellerinle bana vereceksin?"

Bu adam benim doktor olduğumu falan mı zannediyor. Ben nasıl kalbimi yerinden çıkarıp vereyim. Hem doktor da olsam doktorlar böyle bir şey yapabilir mi? Bak bunu merak ettim işte. İzlediğim doktor dizilerinde daha önce böyle bir şey görmemiştim.

Kuntay yine içimden geçenleri anlamış gibi, "Gerçekten kalbini değil ben senden aşkını alıcam." dedi bunu derken gözleriyle yüzümü talan ediyordu.

Pardon? Neymiş neymiş? Aşkımı mı alacakmış? Evet bana hayırlı uğurlu olsun. Bir deliyle uğraşmadığım kalmıştı o da oldu.

Kuntay hiç dikkatini dağıtmadan bana bakıyordu. Gözlerinin içi parlıyordu, sanki uzun zamandır aradığı bir şeyi bulmuş gibiydi.
Ellerinden kurtulduktan sonra ondan uzaklaştım. Tam tekrar kapıya doğru gideceğim sırada, "Cezanı merak etmiyor musun?" diyerek beni tekrar durdurmuştu.
Ona dönüp tek kaşımı kaldırarak dudaklarıma sahte bir gülüş kondurdum. " Cezamı vakti gelince öğrenirim." dedim.
Kuntay böyle tepkiler vermeme şaşırmış gibiydi.
"Daha önce sinirli ve hayata karşı öfkeli bir kızdın. Ne olduda şimdi kendinden emin birine dönüştün?"

Bugün uyandığımda aklım başıma gelmişti. Hiçbir şey bilmediğim için ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum bu yüzden Kuntay'ın benim için hazırlamış olduğu her şeyi kabul ediyordum ama bu böyle devam edemezdi. Kendime gelmeliydim bunu dedem için yapmalıydım. İçimde ki gücünü kaybetmiş olan Almira'yı geri planda bırakıp bu zamana kadar sadece zor zamanlar da kapısını çaldığım, kendinden emin güçlü ve dik başlı kızı çağırmıştım. Kuntay'ın yanında asıl olduğum kişi olamazdım. Bu beni yenilgiye uğratırdı.

Kuntay'a onu alaya alan bir tavırla, "Ben böyle biriyim. Sen beni yanlış tanımışsın." dedim.
Kuntay söylediklerimden memnun kalmış gibi küstah bir şekilde sesli nefes verip güldü.

Daha yeni yeni onun nasıl bir kişi olduğunu anlamaya çalışıyordum. Anladığı şey kim olduğu değil neye benzediğiydi. Bu zamana kadar ona olan öfkem gözlerimi kör ettiği için onu iyice incelememiştim. Mavi gözleri her bir kadını baştan çıkarabilecek bir çekiciliği sahipti. Ben hariç. uzun boyu ve yapılı vücudu düşmanlarına korku sarsa da yanında ki kadınların ona tutulmasını sağlıyordu. Yine beni saymayın.

Açık kahve tonlarında ki saçı hafif uzundu. Kulaklarının yanında biten saçları hiç düz değildi, dağınık ve karışık duruyordu ama bu onu daha da çekici kılıyordu.

-Almira, adamı gözlerinle taciz etmen bittiyse eğer, işimize dönebilirmiyiz?

Bir anda kafamı sallayıp kendime gelmeye çalışmıştım. Adamda ki göz değil ki, her bakan kişiyi zehirleyip ona tutulmasını sağlayacak bir çeşit mıknatıstı. Bakan onun çekim kuvettinden kurtulamıyordu.

Kuntay'a karşı böyle şeyler düşünmek midemi bulandırıyordu. O benim düsmanımdı, onun hakında böyle şeyler düşünemezdim.

Kuntay aramızdaki mesafeyi koruyarak, "Beni düşünmeyi bitirdiysen eğer, sana gerçekleri anlatmaya başlayabilirim." demişti.

Bu adam müneccim mi? Nasıl her şeferinde aklımdan geçenleri anlayabiliyor? Bir dakika, gerçekler mi? Anlatacak mıydı, sonunda?

Kaşlarımı çatıp, "Seni düşündüğüm falan yok benim. Bana ne be senden." diyerek karşı çıktım.
Kuntay'ın dudakları yana doğru kıvrılmıştı ve kıkırdamasını duymuştum.
Yatağıma oturup, "Gerçekleri öğrenmek istemiyorsun, sanırım?" dedi.

Şuan üstünde gidemezdim çünkü aradığım fırsat ayağıma gelmişti.
Bana eliyle yanına oturmamı işaret etti. İstemesem de yanına geçip oturdum. Yanına oturduğumda gözleriyle beni süzmeye basladı.
Ona şimdi, ne bakıyorsun oğlum?
deyip ağzının ortasına bir tane geçirmekte vardı ama neyse.

-Ağzının ortasına geçirmek mi?
Almira, nerden öğreniyorsun sen böyle lafları?
-Kitaplardan.
-Kitaplar sana ne kadar da güzel örnek olmuş ama.

İçimde ki ses benimle alay ederken ben tüm dikatimle Kuntay'a odaklanmıştım.
Kuntay beni daha fazla bekletirse sorun çıkartıcağımı anlamıstıki telefonunu çıkardı ve bazı numaralı girip aradı.
Nefesimi tutup telefonu kimin açacağı nı bekliyordum.
"Telefonu, Arif Atabey'e ver." dedi.

Dedem mi?

Bunu beklemiyordum. Nasıl yani dedemle konuşabilecek miydim?

Kuntay elinde tuttuğu telefonu hoparlöre aldıktan sonra bana uzattı. Ellerim titriyordu. Gerçekten telefonun ucundaki dedem olabilir miydi. Tüm gücümü toplayıp, "Alo!" dedim.
Karşı taraftan cevap gecikmemişti.

"Alo, mah yüzlüm."

Dedem...

Gözlerim sulanmaya başlamıştı.
Kalp atışlarım hızlanmıştı.
"De-Dede, sen misin?"
"Almira, kızım, benim deden?"

Bu dedemdi, evet oydu.

Nefes alışlarım kalp atışlarımla yarışıyordu.
Telefonu tutuğum elim titriyordu.

Derin nefes aldıktan sonra titreyen sesimle, "Dede, nasılsın,iyimisin?" diye sordum.

"Kızım,ben iyiyim merak etme?"

Ona sormam gereken sorular vardı. Ona olan biten herşeyi anlatmalıydım. Nerede olduğunu öğrenmeliydim.

"Dede sen..."
Dedem konuşmama izin vermeden araya girdi," Kızım malesef ki uzun uzun seninle konuşacak vakitm yok."

Dedemin sesi çok soğuk gibiydi. Sanki hep aynı tonda konuşuyordu.
"Kızım şuan Kuntay Miroğlu'nun yanında olmak senin en büyük şansın?"

Şans mı? Kötü şans diyecekti herhalde.

"Almira, çok fazla sorun var biliyorum ama merak etme Kuntay sana gereken her şeyi anlatacak. Ona güven kızım ve onunla evlen."

Nasıl, dedem herşeyi biliyor muydu?

Tek kelime etmeden dedemi dinliyordum.

"Şuan senin yanında olamam ve neden olduğunu da sorma. Dediğim gibi Kuntay sana vakti geldiğinde anlatacak. Şuanda önemli olan onunla evlenmen. Onun sözünden çıkma kızım. O senin iyiliğin için çabalıyor."

"Ama dede, o seni kaçırdı."

"Evet, beni kaçırdı ama bunu ondan ben istedim. Benim iyiliğim için bunu yaptı."

Nasıl o istedi? Ne demek iyiliğim için?

Dedem birkaç saniye konuşmadı.
"Kızım artık kapatmam gerek. Eğer sana söylediklerimi yaparsan yakın zamanda görüşebileceğiz. Unutma kızım Kuntay'a güvenmen gerekiyor. Bu saatten itibaren tek güvenebileceğin o."

Göz yaşlarım akmaya çoktan başlamıştı ama dedemin her bir konuşmasında hızını daha da artırıyordu.

"Dede, seni çok özledim."
Bunu söyledikten sonra ağlamaktan hıçkırmıştım.

"Bende seni çok özledim torunum. Lütfen söylediklerimi unutma. Allah'a emanet ol mah yüzlüm."

Ve kappatı. Dedem gitti. Dedem benden gitti.

Elimdeki telefon yere düşmüştü. Göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Hıçkırarak ağlıyordum. Neler oluyor böyle? Ben neden hiçbir şey anlamıyorum? Artık tek bildiğim şey bütün cevapların Kuntay'da olduğuydu ama ben o kadar kötü olmuştum ki bunları konuşacak zaman değildi.

"Artık benden kaçma, Almira."

Elerimin tersiyle gözyaşlarımı sildim.

"Ben senin ve dedenin iyiliği için uğraşıyorum. Senin düşmanın değilim."

Yüzümü kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. Gözleri gözlerimle birleşince dudakları büküldü.
"Daha sonra herşeyi konuşuruz. Ben seni yanlız bırakayım." dedikten sonra yere düşen telefonu aldı ve yavaş adımlarla kapıya gitti ve yedek anahtar olarak sakladığını anladığım anahtarı cebinden çıkarıp kapıyı açtı ve odadan çıktı.

Kuntay kapıyı kapattıktan sonra kendimi yattağa bıraktım. Sonunda dedemin sesini duymuştum ama bu beni rakatlatmak yerine dahada üzmüştü. Üzmesinin sebebi dedemi istediğim zaman göremeyecek olmamdı.
Neler olduğunu bilmemek artık çıldırmamı sağlıyacaktı. Neler olduğunu Kuntay'dan öğrenebilecektim ama o kimdi bunu bile bilmiyordum. Dedem bana "Unutma kızım ona güvenmen gerekiyor." demişti. Ben tanımadığım birine nasıl güvenebilirdimki.

Ayağa kalktım ve banyoya gittim. İçimde ki ses duşa girmemin beni rahatlatacağını söylüyordu. Banyoya girdiğimde düşa girmek bile gözüme zor gözükünce bende küveti doldurdum. Küvet dolmaya baslayınca üzerimde ki kıyafetlerle küvete girdim. Küvet gitgide dahada fazla su alıyordu. Ben aklımda ki soruların cevaplarını öğrenmek istiyordum ama bunu yapacak gücü kendimde bulamıyordum.

Küvet tamam dolmuştu ama ben suyu kapatmamıştım. Kafamı yukarıya doğru kaldırdığımda banyonun tavanındaki cam dikkatimi çekmişti. Manzara çok güzeldi. Bütün ihtişamıyla dolunay bana göz kırpıyordu. Etrafındaki yüzlerce yıldız onun yanında ki yerini almıştı. "Ne kadar da güzelsin böyle." Evet, ayla konuşuyordum. Ay'a bakmak beni her zaman rahatlatmıştır. Her akşam içim sıkıldığında ay'a bakar onunla konuşurdum. Ay'ın beni duyduğunu düşünürdüm.

Küvet tamamen dolmuş taşıyordu ama ben yerimden hiç kıpırdamıyordum. Su beni rahatlatmıştı. Küvette oturunca boyumu geçiyordu. Su o kadar rahatlatıcıydı ki kendimi ona bırakmak istemiştim. Ve yapımda. Ellerimle küvettin dışını tutuyordum. Ellerimi serbest bıraktım ve gözlerimi kapatarak kendimi suyun ferahlığına bıraktım.

Ruhum rahatlamıştı. Beynim de artık hiçbir soru yoktu. Vücudum genişlemiş ve mayışmıştı. Ne kadar süre bu pozisyonda duruyordum bilmiyorum ama kafamında tamamen vücudum gibi suyun içinde olduğuna emindim ama bu beni rahatsız etmiyordu. Tam ben gözlerimi kapatıp kendimi bu rahatlığa teslim edecekken ismimi haykıran birini duydum. O kadar mayışmıştım ki onu tam olarak duyamıyordum. Bir anda iki tane kol beni belimden kavradığı gibi dolup taşan küvetten çıkardı.

"Almira, iyi misin?" sesinde büyük bir endişe vardı.

Kimdi bu şimdi? Neden rahatlama ma izin vermemişti?

Vücudum o kadar çok kendini salmıstıki kapattığım gözlerimi bile açamıyordum. Bir kaç saniye sonra beni küvetten çıkaran kollar beni taşımaya başlamıştı. Beni içeriye götürüp nazik bir şekilde yatağa yatırmıştı. Yanıma geldi başını dizime koydu. Bana bir şeyler söylüyordu ama ben ne söylediğini anlamıyordum. Tam yataktan kalkıp gideceği zamanda elini tuttum," Gittme..." dedim. Elini tuttuğum kişi bir kaç saniye elimi bırakmasada saniyeler sonra elimi belimin yanına nazıkçe koyup benden uzaklaştı.
Kapının açılma sesini duymuştum. O kişi her kimse odadan çekip gitmişti. Vücüdumda ki bu halsizliğe daha fazla dayanamayıp kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.

--------------------------🌓--------------------

Gözlerimde ki ağrı uyanmamı engelliyordu. Bütün vücudum uyuşuk olduğu için kıpırdayamıyordum. En sonunda bütün gücümü topladım ve ellerimi yatağa bastırarak doğrulmayı başarmıştım. Ellerimle gözlerimi açmaya çalıştım ve zorda olsa gözlerimi yavaş bir şekilde açtım. Uyandığımda yatakta yatıyordum. Dün ne olmuştu? En son dedemle konuştuğumu hatırlıyorum ondan sonrası karanlık.

Yataktan kalktıktan sonra makyaj masasının yanında duran boy aynasının karşısına geçip kendime uzun uzun baktım. Çok bitkin ama bir o kadar da huzurlu görünüyordum. İçimde nedenini bilmediğim bir rahatlık vardı. Acaba dedemle konuştuğum için miydi?

Ben aynanın karşısında kendime bakmaya devam ederken bir anda kapı açıldı ve içeriye Fatma Teyze girdi. Fatma Teyze beni görünce saşırıp, "Almir, kızım, uyanmışsın." dedi.

"Evet, Fatma Teyze uyandım."
Aklımda hâlâ dünden kalan kesik kesik bazı anılar vardı. Belkide bana dün neler olduğunu Fatma Teyze anlatabilirdi.
"Fatma Teyze, dün anormal bir şey oldumu."
Fatma Teyze kapıdan uzaklaşıp usulca yanıma doğru yaklaştı.
"Yok kızım, birşey olmadı. Kuntay oğlum sana bakmamı istedi. Kahvaltı hazır onu haber vermeye gelmiştim."

Fatma Teyze'ye tamam anlamında kafamı salladıktan sonra Fatma Teyze her zaman ki sıcak gülüşüyle odadan çıktı. Hiç kahvaltı yapacak durumda değildim. Biran önce gerçekleri öğrenmem gerekiyordu. Şuan elimde ki en önemli bilgi bana öğrenmek istediğim herşeyi Kuntay Miroğlu'ndan öğrenebileceğimdi. Hemen banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Banyodan çıktıktan sonra odadaki büyük dolabı açtım. Dolabın içinde tamamen benim zevkim olan renk renk, desen desen kıyafetler vardı. Sanki bu dolap özel olarak benim için hazırlamış gibiydi. Hemen dolaptan rahat olsun diye uzun siyah bir tişört ve altınada beyaz rekte salaş bir pantolon giymiştim. Şuan kendimle ilgilenmek bile istemiyordum. Normalde evde bile olsam giydiklerime özen gözterirdim ama bu şuan için mümkün değildi. Dolaptan aldığım kıyafetlerle birlikte banyoya gidip üstümü değiştirdim. Banyodan çıktıktan sonra tekrar ayna karşısına geçip kendime baktıktan sonra tam odadan çıkacakken kapı çaldı," Girin."

Kapı yavaş yavaş açıldıktan sonra kapının arkasından çıkan oydu. Kapı girişinden uzaklaşıp odanın içine girdi. Ruhsuz bir şekilde ama tebessüm ederek, "Günaydın, Almira." dedi.
Bende aynı şeklide, "Günaydın." dedikten sonra gözlerim onun yüzüne odaklanmıstı. Gözlerinin altı şişmişti. Sanki gece boyunca hiç uyumamış gözünü dahi kırpmamıştı.

"Hazırsan kahvaltıya inelim." dedikten sonra gözleri üzerimde oyalanmaya başladı. Neye bakıyor bu adam? Sabah sabah sinirlerimi bozmasa bare.

Dudakları hafif kıvrılarak, "Bugün tam bir çift gibi görünüyoruz." dedi.

Çift mi?

Söylediklerini anlamamış bir şekilde, "Çift derken?" dedim.
"Baksana ikimizinde kıyafetleri ne kadar da uyumlu. Bizi böyle gören anlaşarak giydiğimizi düşünür."

Kuntay'ın söylediklerinden sonra onun giydiklerine bakmıştım. O da benim gibi bugün rahat kıyafet tercih etmişti. Üstünde bel hizasına kadar gelen siyah sade bir tişört, altında ise dar kesim beyaz kumaş pantolon vardı. Ne kadar sade bir takım olsada onun üzerinde çok havalı gözüküyor du.
Hemen aklımda ki soruya cevap arayıp odada ki dolabı gösterdim, "Bu dolabın içi benim tarzımda ki kıyafetlerle dolu." dediğimde Kuntay bu söylediklerimden memnun kalmıştı ki tebessüm etti.
"Bu dolabı senin zevkine göre özel olarak hazırlattım." dediğimde şaşkın bir şekilde,
"Benim zevkimi nereden biliyorsun?" diye sordum.
Ellerini birbirine dolayıp hafif sırıttı ve " Benim seninle ilgili bilmediğim hiçbir şey yok, Almira." dedi.
Bu adam gerçekten de benim neyi sevdiğimi çok iyi biliyordu.

Benimle ilgili acaba başka neler biliyordu? Acaba bildikleri beni mutlu mu yoksa mutsuz mu edecekti?

Bir anda gözlerim dağınık saçlarına kaymıştı. Saçları nemli gibiydi. Hafif uzun olan saçları ucundaki nemlilik yüzünden yanağına doğru uzanıyordu ve bu ona çok yakışıyordu.

-Almira, bu böyle olmayacak. Bak şimdi beni iyi dinle. O adamı her beğendiğinde kendine tokat atacaksın tamam mı?
-Tamam.

Elimi kaldırıp yanağıma tokak attım.

-Ama acıdı.
-Acısında aklın başına gelsin diye vur dedim zaten.
-Benim aklım gayette başımda.
-He he nedemessin.

Kuntay ne yaptığımı anlamayıp kaşlarını çattı. "Neden kendine vurdun?"

"Seni beğendim için."
"Anlamadım?"
"Neyi anlamadım? Ben..."

-Kız susana! Gittikçe batıyorsun.

Söylediğim şeylerin farkına varıp kaşlarımı yukarı kaldırdım.

Ben, ne dedim az önce?

- Senin iç sesim olduğum için utanmaya başlıyorum artık.

Kuntay'ın dudakları yukarı doğru kıvrılıp hafifçe gülmeye başladı. Bakışları çok keskindi. Bir meyve olsam beni bin parçaya bölebilecek kadar keskindi.

Kuntay yavaş adımlarla bana yaklaştı ve tam karşıma geçip durdu.
"Benden hoşlanıyor musun?" diye sordu.
Hoşlanmak mı?
Kaşlarımı yukarı kaldırıp, " Anlamadım?" dedim.
Yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdı. "Benden etkilenmiş olabilirsin ama bir daha bunu yapma." dedi. Bu konuda ciddiydi.
Söylediklerini yine anlamamıştım.
"Neyi yapmamayım? "
Kuntay sorduğum soru karşısında elini kaldırıp yanağıma koydu, "Bir daha kendine vurma." dedikten sonra elini yanağımdan çekti.

Ben bu adamın ne dediklerinden ne de yaptıklarından hiçbir şey anlamıyorum.

Kalbim deli gibi atıyordu. Dün bunu yapsaydı ona bir sürü götü söz söyler ve onu kendimden uzaklaştırdım. Ama şimdi bunu yapmıyordum. Nedeni neydi peki? Dün dedemin söylediklerinden sonra herşeyi unutup onu affdetmiş miydim? İçimde ona karşı olan bütün kötü düşünceler dedemin sözleriye yok mu olmuştu.

Bu ne ya? Artık ona neden kızmıyorum diyede düşünmeye başlamıştım.

-İyi ki bir sabır taşı değilmişim.
-Neden diye soramaya korkuyorum ama neden?
-Sabır taşı olasam bu kadar bilinmezliğin içinde çatlardım.
-Komik mi?
-Değil mi?
-Kendimden gerçekten utanıyorum.

"Hadi gidelim. Daha fazla bekletmeyelim." dedi.
Ben olaylar karşısında şoka girmişken Kuntay elimden tuttu ve beni odadan çıkardı.
Merdivenleri yavaş yavaş indikten sonra elinde tepsiyle Fatma Teyze bizi karşıladı.
Tebessüm ederek, "Hadi, solana geçin dedi."
"Yardım edilecek bir şey var mı Fatma Teyze." diye sordum. Fatma Teyze ellilerinde bir kadındı o yüzden ona yardım etmek istemiştim.
"Sen onun gibi hismetçimisin ki yardım edeceksin?" Tabiki bunu söyleyen Kuntay'ın o sinir bozucu annesiydi.

Onunla uğraşacak değildim. Benden büyük olduğu için ona saygılı olmadıydım ama bana karşı olan tutumumdan dolayı bu çok zordu. Bende ona saygısızlık yapıp kendimi kötü göstermektense onu görmemezlikten gelmeye karar vermiştim.
Alkım Hanım bana yandan ters ters baktıktan sonra içeri girdi. Fatma Teyze'nin Alkım Hanım'ın söylediklerinden dolayı kırıldığı belliydi. Onun yanına gittim ve ellerini tuttum. Bana bakıp sorun değil dercesine gülümsedi.
İnsanların çalışanlarına karşı böyle kaba olması hiç hoş değil. Onlar sizin çalışanınız. Sırf beş kuruş bara veriyorsunuz diye onlara istediğiniz gibi davranmaya hakınız yok. Ben Fatma Teyzeyle ilgilenirken Kiraz her zaman ki güzelliğiyle yanımıza geldi. Kiraz gerçekten çok güzel bir kızdı. Gözlerindeki o ışıltı bütün bedeninde vardı. Üzerine giydiği düz yeşil elbise ona çok yakışmıştı. Beyza spor ayakkabısı ve saçındaki yeşil fular kombinini tamamlıyordu. Bize doğru yaklaştı ve tam önümüze geçip durdu.

"Günaydın, çifte kumrular."

Bir çifte kumru olmadığımız kalmıştı.
Kuntay Kiraz'ın söylediklerinden sonra sırıtıp,
"Sanada günaydın, abicim. Hadi içeri geçelim." dedi.

Hep beraber salona girmiştik. Keşke girmeseydik.

Solanda kurulu sofra göz kamaştırıcıydı. Ne ararsanız vardı bu sofrada. Kuntay'la beraber sofraya yaklaştık. Bertuğ Bey sofranın baş köşesinde kazetesini okurken Alkım Hanımsa onun yanında ünlü mağazaların kataloglarının karıştırıyordu. Kuntay babasının yanında yerini almadan önce hemen yanındaki sandalyeyi çekip oturmama yardım etti. Ben oturunca Alkım Hanım kafasını gömdüğü katalogdan yüzünü kaldırıp bana baktı. "Bu yüsüz ile aynı masada olmak istemiyorum." dedikten sonra tam masadan kalkacaktı ki Bertuğ Bey'in tehtitgar sesi, "Otur!" deyince Alkım Hanım oturduğu yerden kalkamadı.
Alkım hanımı kafama takacak değildim.
Bertuğ Bey elinde ki gazeteyi kenara bırakıp bana doğru döndü. "Umarım iyi uyuya bilmişsindir, Almira." dedi.
Sesinde çok fazla bilinmezlik vardı. Birşey mi ima ediyor yoksa normal bir sorumu anlayamamıştım. Cevap vermediğimi anlayınca başka bir soru yöneltti. "Deden nasıl, Almira?"

Bu adam neden durduk yere dedemi soruyordu ki?

Cevabımı bekliyordu. Ne cevap vereceğimi bilemediğim için Kuntay'a bakmıştım. Kuntay'ın yüzü kireç gibiydi. Gergin ve korkuyordu bu belliydi ama neden?

"Evet, kızım." Bertuğ Bey benden cevap bekliyordu. Onu geçiştirmek için. "İyi." demekle yetindim.
Bertuğ Bey verdiğim cevap karşısında yetinmediği belliydi ama ısrar etmedi.
Kiraz annesinin yanında yerini aldığında Alkım Hanım Kiraz'a göz ucuyla bakıp derin bir nefes vermişti. Onu görmek onu sinir etmiş gibiydi. Sanki kızından utanıyordu. Kiraz annesinin ona olan tavrından dolayı yüzü düşmüştü. Fatma Teyze son hazılıkları yapıyordu.
"Fatma, bana tuzlu su getir." Bunu isteyen Bertuğ Bey'di.

Ne yapacak bu adam tuzlu suyu?

Fatma Teyze elindekileri basaya bıraktıktan sonra basanın başında duran sürahiden su doldurup içine tuz atıp karıştıedı. Bertuğ Bey'e doğru ilerledi. Fatma Teyze elindeki bardağı tam Bertuğ Bey'e uzatıcakken Bertuğ Bey aniden elini kaldırınınca Fatma Teyze'nin elindeki su Kuntay'ın sırtına dökülmüştü. Kuntay'ın bir anda yüzü ekşimisti.

"Ne yaptın sen?" bunu söyleyen tabiki de Alkım Hanım'dı.
Fatma Teyze korkuyla titremeye başladı ve sonra yaptığı hareketle şoka girmemi sağladı. Tam arkamı dönüp Fatma Teyze'ye bakacekken onun yerde diz çöktüğünü gördüm.
Ağlamaklı bir sesle, "Ço-çok özür dilerim." diyerek yalvarıyordu.
Onu öyle görmek başımdan aşağıya kaynar sular dökülmesine sebep olmuştu. Yaşlı başlı kadın sırf bir su döktü diye diz çöküyordu. Bu manzaraya daha fazla dayanamayıp tam yerimden kalkacaktım ki. Kuntay elimi tuttu ve kalkmamı engelledi. Kuntay'ın bu tepkisisliği beni çileden çıkarıyordu.
"Kalk." bunu söyleyen Bertuğ Bey'di. Fatma Teyze titreyerek ayağa kalktıktan sonra mutfağa doğru ilerlemeye başladı.
"Sende git üstünü değiştir." Kuntay başını tamam anlamında salladıktan sonra masadan kalkıp gitti.

Burada neler oluyor böyle? Neden herkes bu kadar tepkisiz?

Bertuğ Bey sorularımın olduğunu fark etmiş olacaktı ki, "Hatası için af diledi." dedi. Bunun için böyle bir şey yapılır mı. Tam ağızıma geleni söyleyeceğim esnada Kiraz dolan gözlerle bana baktı. "Yapma!" der gibi bana bakıp yalvarıyordu.

Bu insanlar kimdi böyle. Nasıl böyle davranabiliyorlardı. Onları tam olarak tanımadan karşı atakta bulunmak yanlış olabilirdi o yüzden bende tepkisiz kalmaktan başka hiçbir şey yapamadım.
Bertuğ Bey tekrar bana doğru dönüp, "Kuntay'a git bir bak istersen. Yardıma ihtiyacı olabilir." bunu söylerken yüzünde anlamadığım bir ifade vardı. Sanki gidip birşeylere bakmamı istiyordu.

Nesine yardım edecektim, pardon?
Giyinmesine mi?

Daha fazla bu ortamda durmak istemediğim için dediğini yaptım ve masadan kalkıp solandan çıktım.
Merdivenleri çıkıp Kuntay'ın kapısına doğru yürüdüm.

-Almira nereye gidiyorsun?
-Kuntay'a yardım etmeye.
-Hangi konuda?
-Üstünü deği...

Ne saçmalıyorsun sen Almira, olacak iş mi bu? Tam kapıdan uzaklasacakken gördüğüm banzara nutkumun tutulmasına sebep olmuştu. Yarıya kadar açık olan kapıdan gördüklerim beni korkutmuştu. Kuntay üstündeki tişörtü çıkarmıştı ve sırtı tamamen ortadaydı, kan revan olmuş sırtı.

Sırtında bir sürü yara izi vardı ve bir çoğu daha yeniydi. Bazı yaraları kanıyor bazıları ise iğileşmeye başlamıştı ama iyileşen yaralar tekrar zarar görünce ortaya korkunç bir manzara çıkmıştı. Sırtı ıslandığı için acı çektiği belliydi.
Bir daki ka tuzlu su mu? Bertuğ Bey bunu bilerek mi yapmıştı? Bilerek oğlunun yaralarına tuzlu su dökülmesini sağlayıp acı çekmesini isteyip benimde buna şait olmamı istemişti. Bunu istemişti ki benim Kuntay'ı bu halde görmem için beni göndermişti.

Bu aile nasıl bir aileydi böyle. Anne kızından utanır, baba oğlunun acı çekmesini sağlar, her ikisi çalışanlarına kötü muamele eder. Bu gizemli aile bana burda kaldığım süre boyunca zor zamanlar yaşatacakları belliydi.
Aynı gizem çocuklarında da vardı. İlk başlarda bana kötü davranan Kuntay, şimdi ise benim iyiliğim için dedemle konuşturup rahat olayım diye uğraşıyordu. Kiraz ise bana karşı saf ve temiz bir sevgisi varken ailesine karşı büyük bir korku besliyordu. Onları görmek onu geriyor onların olduğu ortamda olmak ona zarar veriyordu.
Bana hep yakın davranan Fatma Teyze ise onların tek bir sözünden bile ödü kopan sırf bir şey yapmasınlar diye yalvaran biriydi.

Benim hayatımda yaşanan bütün olaylar ve bütün insanlar neden bu kadar gizem ve bilinmezlik içeriyordu?

Benim hayatım gizem ve bilinmezlik ten mi ibaretti?

--------------------------🌓--------------------------

Sizce Almira bu gizemlerin ve bilinmezliklerin üstünden gelebilecek miydi?

Kuntay neden bu kadar ağır yaralanmıştı?

Bertuğ Bey'in ve Alkım Hanım'ın gelmesi Kuntay ve Almira'nın ilişkisini nasıl etkileyecekti?

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 💐🥰

Instagram 📷=feyelbooks
📷=gerçekkurguyazar
TikTok 📹=feyza.tasdemir

Loading...
0%