@filizzgzll
|
Uyandığında saat gece yarısını geçiyordu. Yataktan kalkmadan bahçede olanları düşündü. Sırtı dönük o kişi kimdi? Ve niye ona seslendiğinde cevap vermemişti? Sorularına cevap istiyordu. Bel ki de evsizin birisiydi. Başına giren ani ağrıyla düşüncelerden sıyrıldı Asel. Ne zaman dolunay zamanı gelse hep böyle ağrılar çekiyordu.Bir de buna uyurgezerliği eklenince hiç çekilmez oluyordu. Yataktan kalkıp aynadan kendisine baktı. Tam da düşündüğü gibi saçlarının kızıllığı daha da artmıştı. Kardan bile beyaz teni daha da belli oluyordu. Annesine ve babasına çok benzemiyordu . Sanki farklı bir kişiydi. Hatta bunları babasının da düşündüğünü biliyordu. Zamanla büyüdükçe babası Aselin onlara benzemediğini fark etmiş karısını başka erkeklerle birlikte olmakla suçlamıştı. Sürekli eşiyle bu konuda kavga etmiş ve annesini de kendisinden soğutmuştu. Davranışlarının bu yüzden kötü olduğunu biliyordu. Odadan çıkıp evin içine göz gezdirdiğinde annesi ve babasının uyuduğunu anladı. Musluğa gidip bir bardak su içtikten sonra sönmek üzere olan sobanın kapağını açtı. Demir ile karıştırdıktan sonra eline odun kovasını aldı ve evden çıktı. Odunlukları hemen kapının önündeydi. Normalde her çocuk veya insan karanlık bastığında dışarı çıkmaktan korkardı. Ama Asel için bu şey söz konusu bile değildi. Hem küçük yaştan beri korku nedir bilmemesi, hem uyurgezer olması hem de insanların göremediği varlıkları görmesi alıştırmıştı onu. Asel korkusuzluğa alışmıştı. İnsan dışı varlıklardan kastı cinlerdi. Asel cinleri görebiliyordu. İyi veya kötü her çeşidini görüyordu. " Yine mi uyurgezer oldun? Odun toplayan uyurgezer hiç görmemiştim" dedi karanlıktan da karanlık Nemus. "Bakıyorum gündüz iyi uyumuşsun Nemud. Yoksa bu enerjini neye borçluyuz"? "Hahahhaah senin şu bitmek bilmeyen espri yeteneğin Asel. Beni sana daha çok aşık ediyor. Evet desen sonsuz bir aşk vadediyorum sana hemde kıyamete kadar". "O zaman sonsuz bir aşk olmuyor Nemus. Irklarımız arasında böyle bir şeyin olmayacağını biliyor olmann gerekir. Nede olsa koskaca padişahsın öyle değil mi"? "Ah benim dünya gözlü prensesim nasıl da tanıyor padişahını". Aselin gözleri yeşilin ve kahverenginin adeta şov yaptığı yer. O gözler Nemusu baştan çıkartıyor. "Evet sözde büyük koskoca cinlerin baş padişahı" dedi ve geniş bir kahkaha attı Asel. "O kadar şey söylüyorum beni hiç ciddiye almıyorsun Asel. Yoksa seni çarpmalı mıyım? Belki o zaman daha inandırıcı olurum. Ayrıca ben cin padişahıyım ve burda alaya alındığıma inanamıyorum". "Çarpa bilirsin belki bu sıkıcı acı hayatımdan kurtulurum ha ne dersin"? "Aaaa alınırım canım. Kendi rızanla gelmeni yeğlerim". "Nemus ana bir şey soracağım. Bugün yağmurda ot topluyordum . Bir çıtırtı duydum baktığımda kimse yoktu. Aradan çok geçmeden tekrar duydum bu sefer baktığımda pelerinli biri arkasını dönmüş gidiyordu. Seslendim arkasına dönmedi gitmeye devam etti" "Bizden birisidir canım korkmana gerek yok" dedi ama kaşları çatılmıştı. "Yalan konusunda küçükken sana bir şey demiştim hatırlıyor musun Nemus? Şimdi gerçek cevabı istiyorum". "Ben bilmiyorum Asel herkes olabilir. Ama kötü birisi olsaydı kesinlikle sana zarar verirdi o an". "Kötü birisi olduğunu biliyorum . Hissettim onu Nemus. Ve ayaklarıyla bastığı yerde alevden izler bıraktı. tarla da hala yanıyor". "Bunu Ebede gelince onunla konuşursun olur mu? Benim şimdi gitmem gerekiyor sende fazla oyalanmadan içeri gir". Asel memnun olmasa da odunları alıp içeri girdi. Aselin eve girdikten bayağa bir süre daha bekledikten sonra ormana döndü. Ebede ile göz göze geldi. Konuşulan her şeyi duymuştu. Tekrar anlatmasına gerek yoktu. "Hiç gitmemiş Ebede. Tanrı ve Tanrıçaya söyle korusunlar demek ki hafif kalıyor. Bizde elimizden geleni yapacağız. O kadar korumaya rağmen nasıl olur da bu kadar yakınına sızıyor? Hatta kendini gösteriyor piç herif"! "Ben gelene kadar burada kal Nemus. Ben haber verip geleceğim. Sonra ben nöbet tutarım". Anlaştıktan sonra Ebede gözden kayboldu. (NEMUS VE ASELİN TANIŞMASI) Asel o zamanlar daha 3 yaşındaydı. Fatma hanım evlerinin önüne bir yer bezi serip Aseli de oraya oturtmuş kendi başına oynuyordu. İlkbahar zamanıydı. Nemus bir cin padişahıydı ve asla uyumazdı. Uyumayıp gezdiği bir vakit Aseli orada oyun oynarken görmüştü. Dha çocuk olmasına rağmen onda olup başka hiçbir varlıkta olmayan o aurayı görmüştü ve büyülendi Nemus. O an ona aşık oldu. Öyle bir gülüşü vardı ki Aselin yeryüzünün de onunla birlikte şekil aldığını onunla birlikte güldüğünü görebiliyordu. Aselin bir insan olmadığını o an anlamıştı. Rüzgar serin serin esiyor, ağaçlar yeşillikler adeta onun gülüşüyle mest oluyordu. Bu kızın kim olduğunu bulmalıydı. Fatma hanımın Aselin yanından ayrılıp eve girdi. Asel tek başına gülüp oynamaya devam ediyordu. Nemus küçük bir çocuğa bürünüp Aselin yanına geldi. "Merhaba Asel.Bende seninle oynayabilir miyim"? "Evet oynayabilirsin". Nemus irkildi, bu kadar düzgün konuşmasını beklemiyordu. "Peki ne oynuyorsun da bu kadar gülüyorsun"? "Duymuyor musun"? "Neyi"? "Doğa ana beni güldürüyor hahaha. Ağaçlar komik dans ediyor, rüzgar beni gıdıklıyor, çiçekler ve böcekler birbirleriyle didişiyor. Çok komikler". Nemus ağzı açık kalıp etrafına bakındı. gerçekten bunu nasıl fark edememişti. " איך זה (eich ze) nasıl oluyor?" Nemus etrafına bakındıkça yeryüzü sessizliğe bürünmeye başladı. Ağaçlar danslarını bıraktı, rüzgar duruldu, çiçekler ve böcekler birbirlerine sığındı. "Seni sevmediler Nemus bende sevmedim seni". "Beni sevmediklerini sana onlar mı söyledi? Peki sen neden beni sevmedin? Seni korkuttum mu? Du... dur biraz ben sana adımı söylemedim ki"? "Adını ve seni sevmediklerini onlar söyledi. Hayır beni korkutmadın ama yalancı olduğunu biliyorum. Ve Ebede (ormanın ruhu) bana bunun kötü bir şey olduğunu söyledi". "Sen Ebede ile konuşuyor musun? Ulan bu yaşlı bunak karı kimsenin karşısına çıkmak çıka çıka küçük kızın karşısına çıkmış. Yalancı olduğumu da nereden çıkardın"? "Kılık değiştirmişsin Nemus". "Bunu da sana onlar mı söyledi"? "Hayır bunu ben görüyorum. İlk geldiğin andan beri seni orada görüyorum kendi halinle görüyorum, gerçek halinle. Korkmayayım diye yanıma gelmeden kılık değiştirdin. Boynuzların var, dilin çok uzun ve çenenden aşağıya sarkık, bacakların iki yana ayrık ve öyle yürüyorsun. Geceden de karanlıksın". "Ve sen bu halimden korkmadın öyle mi"? "Evet öyle. Hem niye korkacakmışım? ben senin soyunu daha anne karnında görüydum. O kadar anlamlandıramadığım şeyleri yaparken gördüklerim beni asla korkutamaz". "Sen küçük bir çocuk olduğuna emin misin"? Nemus duydukları karşısında ne yapacağını ne diyeceğini bilemedi. Ama bu kızda onu kendisine çeken bir şeyler vardı. "Evet evlat o küçücük bir çocuk. Ama çok zekidir. Padişahım bu küçük kızdan uzak durmanızı isteyeceğim sizden" "Oooo kimleri görüyorum. Ormanın kadim ruhu Ebede hanım. Sizi görmek ne büyük şeref benim için". "Benim içinde büyük bir şeref. Fakat ziyaretinizi kısa tutmanızı, ilgi ve merakınızı tamamen yok etmenizi isteyeceğim sizden. Aksi takdirde çok büyük sıkıntılar çıkabilir". "Az kalsın beni tehdit edeceğini düşüneceğim. Bu kızı neden bu kadar koruyorsun? Demek ki sende insan olmadığının farkındasın. Madem farkındasın ve bu kız normal öğrencilerin bile usta döneminde yapabileceklerini bu yaşta yapabiliyor neden onu okula göndermedin"? "Henüz okula hazır değil efendim. Ayrıca hangi okula gideceğini de bilmem gerekir". "Nasıl yani sen bu kızın hangi yeteneği olduğunu bilmiyor musun yani"? "Efendim lütfen daha fazla bu olayı karıştırmamanızı rica ediyorum. Ve Tanrıçayla Tanrıyı kızdırmak istemeyiz öyle değil mi"? "Tamam öyle olsun Ebede hanım. Şimdilik gidiyorum yapmam gereken önemli işlerim vardı. Bu bilgiler bile benim için kafi. Sonra görüşürüz küçük hanım". Nemus oradan uzaklaşsa da aklı hala Aseldeydi. Büyüleyici bir güzelliği vardı, eşsiz gülüşü. Pedofili asla değildi. Cin güçleri onun da hemen hemen 800 yaşına yaklaştığını söylüyordu asla bunda yanılmazdı. Peki ama neden çocuk? Neden o aptal insanoğlunun çocuğu? Ebede bu kız için cin padişahına bile göz dağı veriyorsa kesinlikle tanrı ve tanrıça da bu çocuğu biliyordu. Her şeyi geçti kızı çarpmayı denedi, kendine aşık etmeyi denedi kız da gram bir şey olmadı. Aksine koskaca Cin padişahını kovdu, yalancısın dedi. Nemus iyice düşüncelere daldı. Kıza aşık olmuştu. Çoktan kendi diyarına geçmişti. Sarayına girip en yakın koruması Zoltayı çağırdı. Ona kızın evinin bölgesine hiçbir cinin gitmeyeceğini o bölgenin yasak bölge olduğunu ve kızın evinin çevresinin en güvendiği görevlilerle gözetlenmesini söyledi. tedbiri elden bırakmamalıydı. Dünya zamanıyla birkaç cin zamanıyla saniyeler sonra: "Padişahım gözetleyen görevlilerimizden aldığımız bilgilere göre evin etrafında Düşmüş bir melek görülmüş. Küçük bir kızı izliyormuş". "Hemen en iyi adamlarını topla oraya gelin"! Nemus saniyeler sonra kızın evinin önündeydi. Etrafa bakındı. Görünürde hiç kimse yoktu otlar bile aynı şekilleriyle duruyordu. Fakat dikketini çeken bir şey vardı. Yerde ateşle yapılmış ayak izleri vardı. Belli bir yere kadar uzanıyordu bunlar. İzlerin bittiği yer Aselin evinden uzaklaşıyordu. Gitmişti. Elinden kaçırmıştı. Hemen Zoltaya güvenliği üst seviyeye çıkartmasını ve kızı Goblin padişahının çarptığını bunu herkese yaymasını söyledi. Eve dönüp kızın odasına girdi mışıl mışıl uyuyordu. Her şey gayet iyiydi. Kenara çekilip kızı öylece uzaktan izledi. Nefes alıp verdikçe üzerinde ki battaniye de inip kalkıyordu. Ne kadar da harikaydı. Zaman geçtikçe Nemusun aşkı da artıyordu. Bunca yıllık yaşında hiç böyle bir şey yaşamamıştı. Onu düşüncelerden ayıltan Ebedenin sesi oldu. "Sana ondan uzak durmanı söylemiştim" diyerek kükredi Ebede! "Bir padişahla özellikle bir Goblin padişahıyla nasıl konuşman gerektiğini unutuyorsun Ebede. Ssesinin tonuna dikkat et"! Bu sefer Nemus inletti ortalığı. "Sen hangi haltla Aseli çarparsın? Tanrı ve Tanrıçaya büyük bir hesap vereceksin Goblin"! "Bana böğürmeyi bırak Düşmüş bir Meleğin burada ne haltlar yediğini söyle hemen? "Düşmüş Melek mi? Burada mı!" Bir goblin asla bu konuda şaka yapmazdı. Sadece goblin değil hiçbir varlık bunun şakasını yapmazdı. Nemusun ne kadar ciddi olduğunu alev saçan gözlerinden anladı Ebede. "Evet çok bilmiş bunak Düşmüş bir Melek evin etrafına gezip Aseli izlemiş. Ayrıldıktan sonra adamlarımı gönderdim her ihtimale karşı evi gözetlesinler de kızdan kimin haberi var diye. Bir baktık kı bir Düşmüş Melek. Kolay kolay küçük bir kız çocuğunu izlemeye gelmez onlar. Bu kızda bir şeyi sezmiş olmalı. Aseli çarpmayı senin ruhun duymadan yanında denedim. Gel gör ki gram işlemedi. Bu yaygarayı şimdi ben çıkardım. Korumaları arttırıyorum. Buna bir sebep gözüksün diye." Ebede şimdi olayı anlamıştı. Bu Goblin kızı koruyordu. Yüzyıllardır Goblinlerde böyle bir şey görülmemişti. GÜNÜMÜZ O günden sonra ne kadar etrafı araştırsalar da iki tarafta Düşmüş melektan bir iz dahi bulamamıştı. Ta ki yıllar sonra tekrar ortaya çıkana kadar. Demek ki hiç bırakmamış peşini. Bıraktığını düşündürmek istemiş şerefsiz! Nemus çok sinirlenmişti. Sevdiği kadını korumak için yemin etmişti. O olaydan sonra Yeryüzünün Tanrı ve Tanrıçasıyla buluşmuştu. Onu güzel karşılamışlardı. Nemusun önünde Aseli canları pahasına koruyacaklarına bozulmaz yemin etmişlerdi. Nemus şaşırmıştı. Koskaca Tanrı ve Tanrıça nasıl bu yemini edebilirdi? Bunun üstüne Nemus da bozulmaz yemin etmişti. O sevdiği kadın için her şeyi yapardı. Ebede ormandan Nemusun yanına gelip Tanrı ve Tanrıçanın da bu olaydan haberdar olduğunu söyledi. O gece ve ardı ardına gelen tam 2 hafta boyunca Aseli korudular. Aradan iki hafta geçmişti ve Asel o günden sonra adamı hiç görmemişti. Nemus ve Ebede bir şey çaktırmasa da olayın kötü olduğunu anlayabiliyordu. Bu gece dolunay vardı. Aselin başının ağrısı git gide artıyordu. Odasından çıkıp annesine seslendiğinde ellerinde valizlerle evden çıkmak üzere olduklarını gördü. "Anne baba nereye gidiyorsunuz"? Şaşırmıştı. Bavullara baktığında ikisi bir yere gidiyor gibi gözüküyordu. "Artık yeter Asel! Seni Fatma doğurmuş olabilir ama sen bizim kızımız değilsin! Hamilelik haberini aldığımızda Fatma muayene olmuştu erkek çocuğumuz olacaktı. Bizim bir oğlumuz olacaktı. Bize benzeyen, saçları bizim gibi koyu kahverengi, teni hafif koyu, bir erkek çocuğumuz olacaktı! Bizim çocuğumuzun boğazına kordon bağlanması sonucu ölmüştü alrdıracaktık biz oğlumuzu.. Sonra bir anda bir şey oldu ve sen oldun. Kordonu kendi elinle çözdün! Senin lanet kızıl bir saçın var, tenin bembeyaz, s*ktiğimin göz rengin bile renkli bizim kahverengi! Senin bizim çocuğumuz olma ihtimalin yok! Lanetlenmişsin sen! Lanetli bir kızsın sen! Her dolunay gecesi baş ağrıların oluyor, kalkıp bir yerlere gidiyorsun ve biz bu saçma hareketlerine katlanıyoruz! Uyurgezer değilsin Asel! Sen basbayağa kendin kalkıp gidiyorsun! Artık yeter! Ben buna daha dayanamam. Yedi yaşına geldin ve kendini bakabilirsin. Burada ne varsa yer, ev hepsi senin ama bizden uzak dur. Biz kendimize şehirde yeni hayat kuruyoruz. İşim, evimiz her şey hazır. Ama sen buradasın küçük hanım. Senin annen ve baban yok artık." Asel duydukları karşısında şoka uğramıştı. Ağrıyan baş ağrısı daha da şiddetlenmiş, hiç fark etmediği göz yaşları çoktan yanaklarından süzülüyordu. "Beni hiçbir zaman sevmediniz. Bana hep uzak durdunuz. Okula göndermediniz, normal çocuklar gibi beni yetiştirmektense bir köle gibi çalıştırdınız. Yıllarca size destek olmaya çalıştım. Hissetiğim eksikliği kendi kendime tamamlamaya çalıştım. Çok özür dilerim erkek çocuk yerine ben olduğum için. Çok özür dilerim sizden farklı olduğum için." "Sadece bizden mi bir farkın var sanıyorsun? Sen görünmeyen bir şeyle bir şeylerle konuşuyorsun! Bu normal bir şey mi sence? daha bir kaç aylıkken dediklerimizi anlaman normal mi? Ya da yaşını doldurmadan konuşmaya başlaman? Hayvanların peşinden ayrılmıyor oluşu? Sen tüm insanlardan farklısın Asel! Sen lanetlisin!" "Ben lanetli değilim"diye kükredi Asel! Yağmur daha şiddetli yağmaya başladı, rüzgar hızını arttırdı, elektrik gidip gelmeye başladı. Sanki zelzele oluyormuş gibi ayaklarının altı kaydı. Ama bunların hiçbirini hissetmedi. Tek hisseden anne ve baba diye bildiği kişilerdi. Fatma hanım ve Ali Rıza bey olanlardan korkup bavullarını ellerine aldı. Arkalarına bakmadan Aseli tek başına bırakıp arabaya bindiler e oradan uzaklaştılar. Asel olanları hala anlayamıyordu. Başının ağrısını dizginlemek bir yana kendini bile ayakta tutamıyordu. Nemus ve Ebede de yanına gelemezdi. Her dolunay ortadan kaybolurlardı. Bir çeşit toplantı yaptıklarını söylerlerdi. İçinde ki öfkeye daha fazla hakim olamıyordu. Vücudu iyice yorulmuş artık onu taşımıyordu. Asel olduğu yere yığıldı. Bir nevi kriz geçiriyordu. Gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Bayılıyordu. Tam o sırada biri kapıya kırarak içeri girdi. Asel kıpırdayamıyordu yüzünü göremedi. "Kendini yorma küçük hanım küçük bir yolculuğa çıkıyoruz" deyip Aseli kucağına aldı. Aselin tek görebildiği şey ayaklarının izlerinde ateş olmasıydı. Bu... b..bu o adamdı. Ve asel gözlerini karanlığa kapadı. |
0% |