@filizzgzll
|
" ...kaç Asel kaç. Geçmişinin acı yükünden kaç. Attığın adımlarının korkuyla , bilinmezlikle dolu olduğunu göz ardı ederek kaç. Sevdiklerinin kanıyla boyanmış yollarına aldırış etmeden kaç. Kaç kaç ki günün geldiğinde içindeki intikam ateşiyle geleceği belirle. Sadece senin geleceğini değil tüm yaratılanlarının geleceğini. İçinde ki öfkenin gücünü sen bile bilemezsin Asel". Nefes nefese uyandı Asel. Yatağının yanında duran meyve kasasından yapılmış komidinin üzerinden kendi elleriyle yaptığı bardaktan bir yudum su içti. Biraz olsun korkusunu dindirmeye ve kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Gördüğü her rüyayı hatırlardı, bu ona verilmiş bir lütuf mu yoksa bir acı güç mü kestiremiyordu. Onca iş ile uğraşırken bir de bu saçma hayâl ürünü şeyleri de unutmamak beynine yapılan bir zulüm gibiydi. Gözlerini ovuşturup kalktı yatağından. Üzerini değiştirip anne ve babasına katılmak için odadan çıktı. Evleri tipik bir Karadeniz köy eviydi. Yeşilliklerin içinde bacası tüten bir taş ve odun karışımı tek katlı ev. Bazı şeyleri televizyondan gördüğü kadar merak etse de parasızlık her zaman geri planda durmasına sebep olmuştur. Köylü oldukları için babası ona düzgün bir oda bile yapamamıştı. Diğer köylülerden aldıkları bilmem kaçıncı el bir yatağı , onun üzerine annesinin eski kıyafet parçalarından birleştirip içine doldurduğu koyun yünlü yatağı , üzerine kendinden bile on kat ağır olan bir yün yorgan yatağı. Komidinlerini babası meyve kasalarının parçalarından birleştirip artan evin boyasıyla boyamaştı. Yere babannesinin kaynanasının kaynanasından süre gelen bir parça halı serilmişti. İstedikleri bunun tam tersi olsa da mutluydu Asel. İçinde anlamlandıramadığı bir huzur kaplıyordu. Her şeyin para olmadığını anlıyor gibiydi. "Yemeğini ye Asel. Bir an önce kalkıp inekleri beslememiz gerekiyor. Tavukların kapıları açılcak, yemleri kontrol edilecek, fındık bahçesinin dibindeki otlardan biçilip iniklere yem olacak. Evde yemek yapılacak. Ev süpürülecek. Çok işimiz var kızım bugün". Asel kahvaltısını yapıp annesini onaylarcasına başını salladı. Duvarda asılı olan tüpçünün verdiği saate baktı saat sabahın 05.30 ğuydu. Tekrar önüne dönüp çayından bir yudum aldı. Bazen hayatın bu kadar mutlu olsa da ona adil davranmadığını düşünüyordu. Tamam arada oyunlar oynuyordu ama daha yaşı yediydi. Diğer çocukları ailesi kaldırmaya kıyamıyordu ama Asel sabahın köründe kalkıp inek sağmak , yedirmek, iş yapmak zorundaydı. Annesi Fadime hanım ve babası Ali Rıza bey yaşlıydı. Onlara yük bırakmak istemiyordu Asel. Yemeğinin bittiğinden emin olup kapının arka kısmında duran süt bidonunu alıp ahıra indi. İki inekleri ve iki ineklerinden olan biri dana biri öküz iki buzakları vardı. Ahırın suyunu açıp önce kermeleri temizledi. İneklerin yemlerini yapıp kovaları onlara verdi. Onlar yemlerini yerken Asel inekleri sağıp birazını buzaklara verip geri kalanını süt bidonuna koydu. Son olarak saman ve ot karışımı yapıp ineklerin önüne koyduktan sonra süt bidonunu aldı ve ahırdan çıktı. Ahırın kapısını iyice kapattığından emin olduktan sonra süt bidonunu dökülmeyecek bir yere koyarak çimlerin arasından toprak yoldan gidip tavukların kapısını açtı. Yemlerini suyunu kontrol edip yumurtalarını ceplerine aldı. Geldiği yoldan geri dönüp sütü bıraktığı yerden aldı eve gitti. Fadime hanım sofrayı toplamış yemek yapıyordu. Asel önce ceplerindeki yumurtaları yıkadı ve dolaba koydu. Sütü kazana süzüp gürül gürül yanan sobanın üzerine koydu . Elini yüzünü yıkayıp süt taşmasın diye sobanın önüne oturup kontrol etmeye başladı. "Asel! İnekleri güzelce yedirdin mi?" " Evet anne yemlerini verdim". " Buzaklara süt verdin mi? Tavukların kapısını da açtın mı"? "Evet anneciğim sütlerini verdim kapılarını da açtım tavukların. Yemlerini sularını da kontrol ettim" dedi hayıflanarak. "Anneye bıkılmaz Asel! Başımda bir sürü iş var zaten. Bir kız olarak yapman gereken işleri yapmalısın. Yepmalısın ki ben de rahat edeyim". "A..ama anne.." "Aman Allahım! Asel süt taşıyor! Bircişi de beceremez misin sen! Niye doğurdum ki seni? Bir erkek doğursam daha faydalı olurdu bana "! Fatma hanım hemen ocağın üzerinden elinde yamadan yapılmış bir tutacak bezzile sütü aldı. Yoğurt mayalayacağı kovaların içine sütü döktü. Öfkeliydi. "Anne ben özür dilerim. Demin bakmıştım taşacak gibi değildi. Özür dilerim". "Evet her zaman dikkat edersin evet. Ama sonrası çöp Asel! Git ineklere ot topla getir sabaha da yetsin "! " Ama anne o zaman iki sefer gitmem gerekecek". " Git işinin adı ne? Bu işi becerebilirsin umarım. Ben biraz kestireceğim yoruldum". Bir şey diyemedi daha Asel. Annesi sinirliydi. Bugün de onu mutlu edemedi. Hiçbir zaman edemiyordu. Kapının arkasından ince hırkasını alıp dışarı çıktı. Deli gibi yağmur yağıyordu. Sanki doğa içini okuyormuş gibi. Dışarı adım atar atmaz içi titremişti. Soğuktu hava. Ahırın girişinde asılı orağı ve ipi aldı bahçeye gitti . Otları toplarken hayatını düşündü Asel. Hırkasının onu ısıtmadığını söylediğinde annesi paramız yok demişti. Ama ertesi güne annesi Fatma hanım kendine yeni bir kazak alıp gelmişti. Üzülmüştü, oysa ki Fatıma hanımın çeşit çeşitti kıyafeti. Aselin ise bir kaç parça yamadan ibaret ya da başkalarının eskisi. Yatak odasını da televizyonda gördüğü gibi olmasını istemişti ama onda da paraları yoktu. Ailesinin hep bir erkek çocuk istediğini biliyordu. O yüzden böyle davranıyorlardı. Göz yaşlarına hakim olamadı. Yağmurla birlikte damlaların akmasına izin verdi. Bir yüklük ot toplamıştı. Onu iple bağlayıp diğer yük için işe koyuldu. Tam bu sırada bir çıtırdı duydu. Sesin geldiği yöne baktığında kimseyi göremedi. Hayvan olabileceğini biliyordu. Temkinli olarak işine tekrar geri koyuldu. Birkaç dakika sonra tekrar bir ses duydu . Sesin yönüne döndüğünde birisinin uzaklaştığını gördü. Korktu Asel. "Hey sen de kimsin"? Cevap alamadı. Her kimse zaten gözden kaybolmuştu. Hemen yükün birini alıp eve gitti. Ağır olmuştu yük. Bir kaç sıcak şeyler içip tekrar dışarı çıktığında diğer yükün de ilk getirdiği yükün yanında olduğunu gördü. Şaşırmıştı. Bu yükü o getirmemişti. Eve geri dönüp çay içen anne ve babasına teşekkür etti. "Niye teşekkür ediyorsun" dedi babası? "Yükü getirmişsiniz o yüzden teşekkür ettim babacığım". "Bizimle dalga mı geçiyorsun Asel. Hiç sırası değil başım ağrıyor! O yükü yanımdan sen getirdin. Konuştuk hatta seninle. Şimdi git odana işleri bitirmişsin. Biz de biraz dinlenelim". Yatağına uzanmış olanları düşünüyordu Asel. Ama o bir yük taşımıştı. İkincisini ne ara getirmişti? Delirmiyordu herhalde Asel. Bunları düşünerek uyuya kaldı . Bu uykun güzel olsun Asel. Bundan sonra ki zamanın hiç hayâl edemeyeceğin gibi olacak. Uyu , uyu ki gerçeklerinden kaçıp rüyalarına sığın. Orada özgürsün ... |
0% |