Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 10

@flora

Yaşadığım son olayların üzerinden tam olarak iki gün geçmişti. Bu süreç içerisinde Seçkin Bey ile herhangi bir görüşmemiz söz konusu olmadığından yeniden durgun ve bol iş temalı hayatıma dönebilmiştim.

 

Elimde tuttuğum sunum dosyasını masama bırakarak oturduğum koltuktan kalktım. Duvar boyundaki pencerenin önüne ilerlediğimde aklımda hâlâ Seçkin Bey vardı. O gün üzerimize yağan kurşunların ardından -ki hâlâ aklıma geldikçe ürperiyordum- Baran'ın getirdiği arabayla, ben ve Seçkin Bey geri dönmüştük. Baran ise benim arabamı alıp servise götürmüştü.

Seçkin Bey, arabamın bütün tamir masraflarını karşılamayı teklif etmiş, bende bunu kabul etmiştim. Hiç bunun mütevaziliğini yapacak durumda değildim vallahi. Sonuçta canım arabam onun sayesinde kurşunlanmıştı, öyle değil mi?

Bugün kavuşacaktım sonunda arabama. İki gündür otobüs köşelerinde perişan olmuştum ve uzun süre yeniden otobüse binmeye hiç niyetim yoktu.

 

Arabanın servise neden gittiğini ben ve Seçkin Bey'den başka bilen yoktu normal olarak. Fulya ondan bunu sakladığını bilse kesinlikle canıma okurdu ancak yapabileceğim bir şey yoktu. Onun başını da derde sokamazdım. Seçkin Bey bütün ısrarlarıma rağmen polise gitmeyi kabul etmemişti. Ben gideceğimi söylediğimde ise son karakol maceramızı nazik(!) bir şekilde hatırlatmıştı.

 

O gün olanları ve o komiseri nereden tanıdığını sorduğumda ters bakışlarıyla beni korkutmaya başarmıştı. Ardından ise burnunu her şeye sokmamam gerektiğini hâlâ öğrenememiş olmama epeyce söylenmişti.

 

Seçkin Bey'in bana olan davranışlarında anlamlandıramadığım bazı şeyler vardı. Gözlerimin güzel olduğunu söylediği anı hatırladığımda içimde bir şeyler kıpırdandı. Zihninden bana karşı neler düşündüğünü o an delicesine merak ettim.

Kendime hayali bir tokat attığımda, düşüncelerimin gidiş yönü içimde bir şeyleri çoktan huzursuz etmeye yetmişti.

 

Henüz doğru düzgün tanımadığım -tamam hiç tanımıyor olduğum desek daha doğru- birine karşı bu tarz düşünceler beslemem pek hayra alamet değildi. İç sesim belki de bir sevgilisi olabileceğini hatırlattığında zihnim hemen ilk karşılaştığımız güne ve o toplantıya gitti. Kim bilir, o esmer güzeli belki de sevgilisiydi...

 

Düşüncelerimin balon gibi patlayıp ortadan kaybolmasına sebep olan şey masamın üzerinde çalmaya devam eden cep telefonumdu. Bir kaç adımda masanın yanına gelip arayan kişinin kim olduğuna baktım. Ekranda Fulya'nın adını gördüğümde yüzümde beliren tebessümle beraber telefonu açıp kulağıma götürdüm.

 

"Ablaların en güzeli, nasılsın?"

 

Benim 'alo' dememe fırsat bile vermeden konuşmaya başlamıştı.

 

"Kardeşlerin en yağcı olanı, iyiyim sen nasılsın?"

 

Söylediklerimle beraber Fulya'dan bir kahkaha sesi geldi.

 

"Eh bunu anladığına göre konuya direkt giriş yapabilirim."

 

Küçük bir kıkırtı daha duyuldu.

 

"Abla ya akşam dışarı çıkıp, kızlar günü yapmaya ne dersin? Buna çok ihtiyacım var."

 

Kısa bir an düşündüm. Uzun zamandır yapmamıştık bunu. Böyle bir akşam kaos dolu günlerin ardından eminim bana da çok iyi gelirdi.

 

"Tamam yapalım..."

 

Ben daha sözümü tamamlayamadan Fulya sevinç çığlıkları atarak kesmişti konuşmamı.

 

"O zaman ablacığım sen eve geliyorsun ve beraber hazırlanıp gidiyoruz. Nereye gideceğimiz bu defa sürpriz bir detay olacak sana, hadi görüşürüz."

 

Şaşkınlıkla Fulya'nın yüzüme kapattığı telefona baktım. Yine bir işler peşindeydi ya, yakında çıkardı kokusu.

 

Kalktığım koltuğa tekrardan oturup yarım bıraktığım işin başına geçtim. Bu defa hiçbir düşüncenin zihnimi bulandırmamasını umut ederek...

 

Gözlerim önümdeki bilgisayarın saatini bulduğunda arkama doğru yaslanarak hafifçe gerindim. Seçkin Bey için hazırladığım dosyayı son defa kontrol edip kusursuz olduğuna emin olduktan sonra Murat Bey'e mail olarak attım. Onun da onayının ardından tekliflerimiz Seçkin Bey'e sunulacaktı.

İşini titizlikle yapan insanlara oldum olası saygı duyardım ve Murat Bey de onlardan biriydi. Yurtiçi ve yurtdışı olarak bir çok markaya ev sahipliği yapan bu şirketi dişiyle, tırnağıyla çalışarak böyle bir konuma getirmişti. Çoğu zaman kibirli tavırlarıyla beni deli ediyor olsada çalışanlarının bir çok zorlu anında, yanlarında durup onlara destek oluyordu.

 

Bilgisayarı kapatıp telefonumu ve çantamı da alarak odamdan dışarı çıktım. Herkes çoktan paydos etmiş ve evlerine gitmek için hazırlık yapıyordu. Asansöre doğru yöneldiğimde, iş arkadaşlarımın 'iyi akşamlar' temennilerine gülümseyerek yanıt verdim.

 

Önceliğim servise gidip aracımı almaktı. Şirketin önüne çıktığımda taksi bulabilmek adına etrafına bakındım. Tekrar otobüse binmeyi göze alabileceğimden emin değildim. Tam o sırada önümde duran kırmızı Mini Cooper gözlerimin sevinçle büyümesine neden oldu. Şoför tarafından inen Baran'ı gördüğümde kocaman gülümsedim. Yanıma gelip arabanın anahtarını uzattığı da onun da hafifçe gülümsediğini gördüm.

 

"Funda Hanım, buyrun arabanız. Hiçbir yerinde en ufak bir çizik bile kalmadı."

 

Aşkla arabama baktım ardından bakışlarımın odağı yeniden Baran'ı buldu.

 

"Teşekkür ederim, sana da zahmet oldu. Ben gidip alacaktım, Seçkin Bey'le öyle anlaşmıştık?"

 

Soru sorar tonda sarfettiğim cümleler Baran tarafından yanıtlandı.

 

"Bilmiyorum, getirmemi Seçkin abi kendisi söyledi."

 

Baran'a yeniden teşekkür ederek gitmesini bekledikten sonra arabamın yanına gidip her yerini kontrol ettim.

Kurşunların olduğu tarafta en küçük bir leke dahil yoktu. Huzurla direksiyona geçip oturdum ve eve gitmek üzere arabamı hareket ettirdim.

 

Eve geldiğimde Fulya çoktan hazırlanmış beni bekliyordu. Üzerindeki pantolon dikkatimi çektiğinde gözlerimi kısarak yüzüne baktım.

 

"O benim pantolonum mu?"

 

Bütün dişlerini göstererek gülerken bir taraftan da koluma girmiş beni odama doğru götürüyordu.

 

"Ablacım ayıp ediyorsun ama. Kardeşler arasında bir pantolonun lafı mı olur?"

 

Beni zorla odaya soktuğunda konuşmaya devam ediyordu.

 

"Bak sen uğraşma diye kıyafetlerini bile hazırladım ben."

 

Yatağının üzerine koyulmuş kıyafete baktım. Simsiyah, üzerinde minik yıldız detayları olan ve hemen dizlerimin üzerinde duracağını tahmin ettiğim bir elbise beni bekliyordu. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken elbiseyi elime alarak kaldırdım.

 

"Bu çok güzel!"

 

"Hadi üzerine giy de nasıl durduğuna bakalım"

 

Fulya kocaman gülümsemesiyle konuştuğunda hafifçe başımı salladım. Odadan çıkmasının ardından üzerimdeki kıyafetleri çabucak çıkarttım ve elbiseyi dikkatlice üzerime geçirdim.

Aynadaki yansımamı gördüğümde elbisenin güzelliğine bir defa daha hayran kaldım. Elbise tam tahmin ettiğim gibi dizlerimin hemen üzerinde bitiyordu. Üst tarafı tamamen vücudumu sararken etek kısmı bol tutulmuştu. Kayık yaka olmasına rağmen omuzlarımdan tutunan iki ince askı mevcuttu. Ben elbiyeyi hayran hayran izlerken Fulya da yanıma gelmiş beni süzüyordu.

 

"Oha! Abla çok yakıştı, çok güzel olmuş."

 

Tepkisine gülümseyerek yanıt verdiğimde kafamda bir kaç soru işareti belirmişti.

 

"İyi de bu elbise ne için?"

 

"Dışarı çıkıyoruz ya abla o yüzden."

 

Yüzünde yine 'ben bir işler karıştırıyorum' sırıtışı vardı. Gözlerimi şüpheyle kıstım.

 

"Niye sen pantolon giyiyorsun da ben elbise giyiyorum?"

 

Bu defa cevap vermeyip boş boş yüzüme baktı ardından gözlerini devirdi.

 

"Of abla ya, ne uzattın sen de."

 

Yalandan kaşlarımı çattım.

 

"Sus bakayım. Ablaya göz devrilmez, of'ta denmez."

 

Ben kolumdan tutup bu defa makyaj masama oturttuğunda sakince ona uydum.

 

"Hadi abla hadi, şimdi makyaj zamanı."

 

Fulya elbiseme uygun makyajımı yaparken ben soru sormaya devam ediyordum.

 

"Bana bak, nereye gidiyoruz biz?"

 

"Dışarı çıkıyoruz ya abla!"

 

Ters ters baktım.

 

"Nereye gittiğimizi sordum Fulya, sorumu çarpıtma!"

 

Cevap vermek yerine yanaklarını şişirip ofladı.

 

"Fulya, ne işler karıştırıyorsun sen?"

 

"Gidince görürsün abla."

 

"Neyi görecekmişim, ayrıca nereye gidiyoruz?"

 

Bu defa yalvarırcasına yüzüme baktığında gülmeden duramadım.

 

"Abla Allah için az sabret ya beynimi yedin."

 

"İyi ve iyi, demedim bir şey."

 

Tamamlanmış makyajım ve siyah topuklu ayakkabılarımla yeniden aynanın önünde durduğumda kendime bile yabancı geliyordum.

 

"Fulya bu biraz abartılı olmadı mı? Hayır sanki seninle değil de sevgilimle buluşmaya gidiyormuşum gibi."

 

Aynadaki yansımasından Fulya'nın gözlerini kaçırdığını farkettiğimde hızla ona döndüm.

 

"Sakın. Bana. Yine. Birilerini. Ayarladığını. Söyleme!"

 

Sakince ve tane tane söylediğim sözcükler sevgili kız kardeşimin geriye doğru bir adım atmasını sağlamıştı.

 

"Abla bu sefer valla çok iyi..."

 

Hızlıca uzanıp kolunu çimdiklediğimde ufak bir çığlık attı.

 

"Kızım mahalle teyzelerini geçtin ya, başıma çöpçatan kesildin iyice."

 

Okulu her tatil olupta eve döndüğünde aynı şeyi yapıyordu. Mutlaka birilerini bulup ayarlıyor ve beni görücü usulü buluşmalar sürüklüyordu.

 

Bir adım daha geriye çıktı.

 

"Bak bu sefer kesin, bir kerecik güven bana ya."

 

Ters ters bakarak düşünür gibi yaptım. Gitmezsem beni çenesiyle öldüreceğini bildiğimden tekrar itiraz etmedim.

 

"İyi peki madem. Hazırlandık bu kadar, boşa gitmesin bari."

 

Yanıma gelip hızla boynuma sarıldığında bende ona karşılık verdim.

 

"Saçımı bozdun saçımı."

 

Sonunda evden çıkıp, yolda Fulya'nın öve öve bitiremediği mekana geldiğimizde arabadan inip anahtarı valeye uzattım. Önümdeki binaya hızlıca gözattığımda şaşkınlıkla Fulya'ya baktım.

 

"İlk buluşma yeri olarak bir gece kulübü mü seçtin, sen ciddi misin?"

 

Ellerini iki yana açarak omuzlarını kaldırdı.

 

"Benim elimden de bu kadarı geliyor, ne yapayım?"

 

Sabır istercesine başımı iki yana salladım. Yan yana içeri girdiğimizde son ses çalan müzik çoktan kulaklarımı rahatsız etmeye başlamıştı. İnsan selinin arasından zorlukla sıyrılıp masaya geçtiğimizde bıkkınlıkla inledim.

 

"Bunu yaptığına inanamıyorum Fulya."

 

Sevgili kız kardeşim ise ışıl ışıl parlayan gözlerini etrafta gezdirirken beni hiç duymuyordu.

Haberim olmadan belirlenmiş bir buluşma olsada ilk seferde bekletilmek hoşuma gitmemişti. Sıkıntıyla bulunduğumuz mekânı incelemeye başladım. Oldukça loş ve gürültülüydü, ki hiç sevmezdim böyle yerleri. Göz alan ve kör olacakmışım gibi hissettiren lazer ışıkları da benim için ayrı bir sorundu tabii.

 

Aniden yerinden fırlayan Fulya'yla beraber bakışlarımı ona çevirdim. Henüz göremediğim birine doğru deli gibi el sallıyor bir taraftan da bağırıyordu. Az sonra masamıza doğru gelen iki kişiyi farkettiğimde bakışlarım yeniden Fulya'yı buldu.

 

"Abla, geldiler geldiler!"

 

Heyecanı deli gibi bağıran sesinden belli oluyorken bu haline gülmeden edemedim.

Gelenlerden biri Fulya'nın liseden arkadaşı olan Sena'ydı. Yanındaki adam ise müstakbel sevgili adayım olmalıydı. Bu düşüncemle beraber kendime içten içe göz devirdim.

 

Kumral ve kıvır kıvır saçlar, çikolata kahvesi gözler ve birçok benzerlik daha Sena'yla ikisinin kardeş oldukları izlenimini uyandırıyordu. Yanımıza geldiklerinde bende oturduğum koltuktan kalkarak onları selamladım. Fulya ve Sena çoktan birbirlerine sarılmışlardı. Fulya'dan ayrılan Sena bana da sıkı sıkı sarılmış ardından bizi tanıştırmayı hatırlayabilmişti.

 

"Funda ablacığım"

 

Eliyle yanındaki adamı göstererek devam etti.

 

"Abim Yavuz."

 

Bu defa abisine dönerek beni gösterdi,

 

"Ve abiciğim, Fulya'nın ablası Funda."

 

İsminin Yavuz olduğunu öğrendiğim adamın elini kibarca sıkarken aynı anda konuştuk.

 

"Memnun oldum."

 

"Memnun oldum."

 

Ufak bir tebessümün ardından yeniden masaya yerleştiğimizde bu defa dört kişiydik. Fulya ve Sena yan yana oturmuşlar, Yavuz ve benim ise karşılıklı oturmamızı sağlamışlardı. Masadaki bir kaç dakikalık sessizliği siparişimizi almak isteyen garson bozmuştu. Ben ve Fulya yalnızca soda isterken, Sena ve Yavuz'da bize uymuştu.

Garsonun ardından Fulya ve Sena da yeniden ayağa kalktılar. Soran gözlerle Fulya'ya baktığımda konuşan Sena oldu.

 

"Biz biraz gidip eğlenmek istiyoruz. Sizde bu arada tanışıp, rahat rahat kaynaşırsınız."

 

Sena'nın gülerek ve yükses sesle söylediklerine şaşkın şaşkın bakarken, Yavuz teslim olur gibi ellerini kaldırmış ve konuşmuştu.

 

"Kime çektiği konusunda hiçbir fikrim yok."

 

Sözlerinin ardından dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. Sena ve Fulya çoktan yanımızdan uzaklaşmışlardı.

 

"Çoğu zaman hızına yetişemiyorum."

 

Tebessümüne karşılık olarak bende gülümsedim. Üzerimdeki gerginlik yerini yavaş yavaş rahatlamaya bırakırken konuştum.

 

"Zamane gençlerine yetişmek pek mümkün olmuyor."

 

Tamam, doksan yaşındaki nineler gibi konuştuğumu kabul ediyorum. Aramızda geçen bir kaç saniyelik sessizlikten sonra ilk soru Yavuz'dan gelmişti.

Derin bir solukla ciğerlerimi şişirdim, işte başlıyorduk.

 

"Sena çalıştığından bahsetmişti. Ne işle meşgul olduğunu sorabilir miyim?"

 

Bakışlarımı kaçırmadan hafifçe başımı salladım.

 

"Özel bir şirkette genel müdür yardımcılığı yapıyorum."

 

Vereceği tepkiyi beklerken, oturduğum rahat koltukta hafifçe geriye doğru yaslandım. Yavuz yeniden hafifçe gülümsediğinde sol yanağındaki hafif çukur dikkatimi çekti. Gamzeleri mi vardı?

 

"Gerçekten başarılı olmalısın, kolay bir mevki gibi durmuyor."

 

Bu sefer kocaman gülümsedim. Hadi ama herkes övülmekten hoşlanır.

 

"Eh işte, yapıyoruz bir şeyler."

 

İkimiz birden kahkaha attığımızda uzun zamandır süren bir tanışıklık hissi bütün bedenimi sardı. Kısa gülüşmemizin ardından bu defa ben bir soru yöneltti Yavuz'a.

 

"Pekii sen ne iş yapıyorsun, yani hayat kurtarmak dışında."

 

Şahsen pek tanımıyor olsamda, Sena'nın ailesi hakkında genel olarak birçok bilgiye sahiptim. Annesinin ev hanımı olduğunu, babasının emekli öğretmen olduğunu, iki kardeş olduklarını veabisinin doktor olduğunu biliyordum. Bir kaç defa annesiyle de görüşmüşlüğüm vardı ancak abisiyle hiç karşılaşmamıştık. Karşılaşmış olsak bile üzerinden geçen yıllar dolayısıyla hatırlamıyordum.

 

Yavuz'un gülüşü yeniden huzurlu bir tebessüme dönüştüğünde cevap verdi.

 

"Mesleğim haricinde ilgilendiğim bir kaç hobim olduğunu söyleyebilirim."

 

Bakışları yeniden ciddileştiğinde çikolata kahvesi irislerini gözlerime odakladı.

 

"Hakkımda ufak araştırmalar yaptığını düşünebilir miyim?"

 

Bakışlarında gördüğüm muziplik parıltıları ilgimi çekmişti. Aynı bakışlarla karşılık verdim.

 

"Pek sanmıyorum, böyle bir buluşmadan henüz haberim oldu."

 

Yüzünde beliren oyuncu ifadeyle yeniden konuştuğunda hafifçe kıkırdadım.

 

"Hadi ama evet demeliydin ve bende biraz havalara girmeliydim."

 

Gülerek bana göz kırpıp arkasına yaslandığında kalbimi yokladım. Gayet sakin ve kendi halinde atmaya devam ediyordu. Karşımdaki adamdan hoşlanmaya başladığımı düşündüm. Yavuz, esprili, sıcak kanlı ve samimi biri gibi duruyordu. Aşk mı? Ufukta henüz öyle bir şey görünmüyordu. Her genç kızın ona aşık olabileceğine, onu seveceğine inanıyordum. Hatta belki de Yavuz tarafından sevilmek güzel bir his olabilirdi. Ama o kişi, o hissi tadacak kişi ne yazık ki ben değildim.

 

Değişen ruh halimle beraber gözlerimi Yavuz'un gözlerinden kaçırarak etrafta gezdirdim. O an da gözlerimin odağını bulan siyah irisler kalbimin hızla çarpmasına sebep oldu. Elimi kaldırıp, sakinleşmesini umarak kalbimin üzerine bastırdım. Biraz önce sakin sakin atarken şimdi birden bire ne olmuştu? Gözlerimi Seçkin Bey'in beni izleyen gözlerinden ayıramıyordum. Bakışlarında anlamlandıramadığımbir karanlık vardı. Kalbim hâlâ deli gibi çarpıyordu ve ben yanımdaki adamın varlığını çoktan unutmuştum.

 

"Funda iyi misin?"

 

Bakışlarımı zorlukla siyah irislerden ayırıp Yavuz'a baktım. Kendimi toparlayabilmek adına, garsonun önüme bıraktığı sodadan bir yudum aldım.

 

"İ iyiyim, bir şey yok."

 

Şüpheyle kısılan gözleri inanmamış gibi bakıyordu. Biraz önce baktığım tarafa döndüğünde, o tarafa yeniden bakabilme cesaretini kendimde bulamadım. Fakat yanı başımda duyduğum ses gözlerimin şaşkınlıkla irileşmesine sebep oldu.

 

"Funda?"

 

Son bir gayretle başımı kaldırıp Seçkin Bey'e baktım.

 

"De Seçkin Bey."

 

Yandan bir bakışla Yavuz'a baktığımda gözleri ben ve Seçkin Bey arasında gidip geliyor, olanlara bir anlam yüklemeye çalıştığı her halinden belli oluyordu.

 

"Oturabilir miyim?"

 

Gözlerimin odağı yeniden Yavuz'u bulduğunda belirgin ve yutkundum. Arkasına yaslanmış bu defa yalnızca Seçkin Bey'e bakıyordu. Eliyle oturabileceğini işaret ettiğinde bende onayladım.

 

"Tabii "

 

Masaya kadar gelip oturma fikri nereden çıkmıştı ki şimdi? Gerginlikle soluklandım. Hâlâ hızlı hızlı çarpan kalbim bana hiçbir şekilde yardımcı olmuyordu.

 

"Bizi tanıştırmayacak mısın Funda?"

 

Bu defa konuşan Yavuz olmuştu. Ses tonundaki gerginliği farketmemek imkansızdı. Seçkin Bey'in masamıza gelmesinden rahatsız olmuştu ve bunu belli etmekten çekinmiyordu.

Benim ise ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sesimin titrememesini umarak konuştum.

 

"Tanıştırayım tabii; patronum Seçkin Bey ve arkadaşım Yavuz."

 

İki adamın iğneleyici bakışlarla birbirini süzmesi oturduğum koltukta rahatsızca kıpırdanmama neden oldu.

 

"Bütün çalışanlarınızın masasına gidip oturur musunuz?"

 

Yavuz'un söyledikleri şaşkınlıkla ona bakmama sağlarken Seçkin Bey'den cevap gecikmemişti.

 

"Hayır pek yaptığım bir şey değil, ancak Funda bu ayrıcalığı hak ediyor."

 

Seçkin Bey'in söyledikleri içimde binlerce kelebek varmış da hepsi birden kanat çırpmış gibi hissettirdiğinde kendimde bir şeylerin farkına varmaya başlamıştım.

Bu olabilir miydi? Uzun süre önce lanet edip tövbe dediğim aşka yeniden düşmüş olabilir miydim?

Sanırım çoktan yenik düşmüş, aşık olmuştum. Hem de en olmayacak kişiye, Seçkin Arslanoğlu'na...

 

​​​​​Gecikmeli bir bölümden herkese merhabalar. Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim.

Ayrıca Instagram hesabımdan da bana yazabilirsiniz...

Instagram; @always.read.book

Loading...
0%