Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Bölüm 12

@flora

Şaşkınlığımın ardından peşi sıra asansörden inerek odama yöneldim. Bir kaç adım atmıştım ki karşımda gördüğüm beden olduğum yerde irkilip, duraksamamı sağladı. Nefret dolu bakışlarım hastalıklı bakışlarla karşılaştığında belirgince yutkundum. Mert tam olarak karşımda dikilmiş bana bakıyordu. Hızlıca toparlanarak çenemi dikleştirdim. Bakışlarım yönünü değiştirdiğinde, bu konuyu Murat Bey'le konuşmanın zamanı geldiğine artık emindim.

 

Mert'in yanından geçtiğim esnada uzattığı kolu hızlı bir adım atmama neden oldu. Öfke ve nefret dolu sesimle tıslarcasına konuştum.

 

"Sakın! Sakın bir daha bana dokunmaya kalkma!"

 

Bir şey söylemesini beklemeden, yanından hızla geçip giderken arkamdan attığı kahkahalar kulaklarımı dolduruyordu...

 

Önüme düşen saçlarımı sinirle geriye doğru çekiştirdim. Mert konusu kafamı kurcalamaya devam ediyordu ve ben hiç olmadığım kadar huzursuzdum. Neden geri döndüğünü deli gibi merak ediyordum. Murat Bey'in neden beni uyarmadığını merak ediyordum. Artık her şeyin geride kaldığını falan mı düşünüyordu acaba? Eğer öyleyse yanıldığına yemin edebilirdim. Mert'in bakışlarındaki hastalıklı hali görmüştüm. Şu saatten sonra hiçkimse beni, onun tedavi olduğuna inandıramazdı. Hâlâ ilk tanıdığım Mert gibi durmuyordu.

 

Odanın içindeki hava yetersiz gelmeye başladığında koltuğumdan kalkarak pencereye yaklaştım. Camı açtığımda içeri dolan temiz hava biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. Zihnim yeniden Mert'le tanıştığım zamanlara dönerken kabaca soluklandım.

 

Aslında ilk başlarda her şey gayet normaldi. Üniversitede son senemi de bitirmiş staj yaptığım şirkette yeniden çalışmaya başlamıştım. O zaman benim koltuğumda Nesrin isimli bir kadın oturuyordu, ben de ona yardımcı oluyordum. Mert'le de o sıralarda tanışmıştık. O yoğun işlerin arasında bana oldukça destek çıkıyordu. İşler konusunda bana yardımcı oluyor, neyin nasıl olması gerektiğini söylüyordu. Onunla güzel bir arkadaşlık ilişkisi kurmuştuk.

 

Ancak sonrasında durumlar değişmeye başladı. İlk zamanlar duyduğum hiçbir şeye kulak asmayarak, dedikodu deyip geçiştirdim. Fakat bu dedikodular zamanla arttı ve dayanılmayacak bir noktaya geldi. Herkese onun sevgilisi olduğum yalanını yaymıştı. Benim onu istediğime inanıyordu, ona delicesine aşık olduğuma. Oysa biz yalnızca iki arkadaştık. Bunu neden yaptığını sorduğumda ise beni büyük bir şaşkınlığa uğratmış, hiç olmayan, yaşanmamış şeyleri tıpkı yaşamışız gibi anlatmıştı. Bütün bunların yaşanmamış ve yalandan ibaret olduğunu söylediğimdeyse fiziksel ve ruhsal anlamda şiddete maruz kalmıştım...

 

Önümde başladığım kollarımı çözerek elimi sol yanağıma götürdüm. Yaşadıklarımın acı tadı zihnime dolduğunda yanağımdaki sızıyı yeniden hissettim. Fiziksel değil ancak ruhsal bir acıydı bu. O gün bana yaşattıklarını binbir zahmetle zihnimin gerilerine atmayı başarmıştım. Ancak bu karşılaşmamız hatırlamak istemediğim bütün anıların yeniden günyüzüne çıkmasına sebep olmuştu...

 

Ne yapmam gerektiğini biliyordum, nasıl davranmam gerektiğini de...

Önceliğim Murat Bey'le konuşmak olmalıydı ancak nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Derin bir solukla ciğerlerimi doldurup pencereyi kapatmak için uzandım. Pencereyi kapatıp arkamı döndüğümde karşımda gördüğüm kişi ufak bir çığlık atmama sebep oldu.

 

"Seçkin Bey, beni korkuttunuz!"

 

Elimi kalbime doğru bastırarak sakinleşmesini bekledim.

 

"Keşke önce kapıyı çalmayı deneseydiniz!"

 

Kaşları hafifçe havalandığında yüzüme bakmaya devam ediyordu. Biraz yana doğru dönerek kapıyı gösterdi.

 

"O dediğini tam olarak üç defa tekrarladım, sonra da içeri girdim."

 

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kalbim artık korkudan değil aşktan hızla çarpıyordu.

 

"Üç defa mı? Peki ben neden duymadım bunu?"

 

Bu soruyu Seçkin Bey'den ziyade kendime soruyordum ama cevap ondan geldi.

 

"Bilemiyorum. Pencerenin kenarında dikilmiş, dalmış gitmiş halde dışarıyı izliyordun."

 

Mert konusu zihnime yeniden kendisini hatırlattığında belirgince yutkundum. Kafamın içindekileri dağıtmak istercesine bir elimi hafifçe salladım. Gözlerim yeniden Seçkin Bey'le kesiştiğinde, kalbimi sakin olmaya ikna etmek oldukça zordu.

 

"Pekala Seçkin Bey, neden burada olduğunuzu sorabilir miyim o zaman? Sunumda falan bir sorun mu var?"

 

Bakışlarını üzerimden ayırmadan yavaş adımlarla yanıma yaklaştı. Tam önümde durduğunda kısa olan boyumdan ötürü başımı kaldırmak zorunda kaldım. Gözlerinde gördüğüm, kısa bir an gördüğüm, hatta belki de gördüğümü sandığım şey bocalamak mıydı? Derin bir soluk aldığını hissettim. Ardından gözlerini üzerimden çekmeden konuştu.

 

"Aslında ben nasıl olduğunu merak ettiğim için gelmiştim."

 

"Ne?"

 

"Şu..."

 

Elini ensesine götürerek, zorlandığını düşündüğüm konuşmasını sürdürdü.

 

"Geçenlerde fabrikanın önünde gördüğümüz herif, Mert, onu senin yanında tekrar görünce bir sorun olabileceğini düşündüm."

 

Mert ismi dudaklarından tıslarcasına döküldüğünde ağzım şaşkınlıkla açıldı.

 

"Geçen defa kendisinden oldukça rahatsız olmuş ve kötü hissetmiştin. Bende o yüzden nasıl olduğunu merak ettim."

 

Elini uzatıp yüzüme doğru yaklaştırdı.

 

"İyi misin Funda?"

 

Gözlerimi kapatmamak için direnirken dokunuşundan kaçarak bir adım geriye çıktım. Bana bir defa daha dokunursa yanardım. Yanıp kül olurdum. Aniden kalbimi dolduran aşkı buna dayanamazdı.

İçinde bulunduğum vaziyet gözlerimi doldururken, gözyaşlarımı akıtmamak için kendimi sıktım.

 

Bu adamın derdi neydi? Bir yakın bir uzak davranarak ne yapmaya çalışıyordu? Onun için atan kalbime bunu yapmaya hakkı var mıydı?

 

"Teşekkür ederim Seçkin Bey, iyiyim."

 

İyi olduğum yalandı! Hem de koca bir yalan! Oysa tam aksi olduğunu anlamasını isterdim. Gözlerimden geçen her duyguyu okuyup, anlayabilmesini isterdim...

 

Geriye doğru bir adım atarak, ellerini siyah kumaş pantolonunun ceplerine soktu. Yüzünde gördüğüm ifade kalbimi bir defa daha paramparça ederken, ben yaptığıma çoktan pişman olmuştum.

Ancak son pişmanlığın faydası olmazdı. Zaten başından beri ondan uzak durmak isteyen aklım sonunda istediğini almış olabilirdi. Kan ağlayan kalbim kimin umurundaydı ki?

 

"İyi olmana sevindim. Eğer herhangi bir yardıma ihtiyacın olursa..."

 

Cümlesini tamamlayamadan araya girdiğimde bunu beklemediği çok açıktı.

 

"Yardımınıza ihtiyacım yok Seçkin Bey, olacağını da sanmıyorum. Ancak yine de teşekkür ederim."

 

Bir süre öylece gözlerime baktı. Ardından başını hafifçe sallayarak arkasını döndü ve odadan ayrıldı.

 

Tuttuğum soluğu dışarı bıraktım. Masanın arkasına geçerek, koltuğa yığılırcasına oturduğumda, gözyaşlarım çoktan özgürlüklerini ilan etmişlerdi.

Nankörün tekiydim ben!

Sırf kendi bencilliğim yüzünden Seçkin Bey'e haksızlık ediyordum! Acı çekmemek uğruna, kendi gözümde acınası hale düşüyordum!

 

Bir süre oturduğum koltukta kendimi sorguladım ve ağladım. Acizliğime, korkaklığıma ve nicesine. Akan her bir damlada içim biraz daha ferahladı, rahatladım. En sonunda oturduğum koltuktan kalkarak çantamı da yanıma aldım ve odamdan çıktım. Gözlerimin kızarıp şiştiğine emindim. Ancak bir parça makyajın üstesinden gelemeyeceği bir şey yoktu. Kimseye görünmemeye çalışarak, başım önüme eğik halde lavobaya ilerledim. İnsanların bitmek bilmeyen sorularıyla uğraşacak ne sabrım ne de vaktim vardı.

 

Lavobada kimselerin olmayışı biraz olsun rahatlamamı sağladı. Aynadaki yansımamı farkettiğimde kendime bir defa daha acıdım. Dışarıdan bakıldığında yıkılmaz ve güçlü bir görüntüye sahiptim ancak bu, içimin de öyle olduğunu göstermiyordu. Etrafımdaki insanlar tarafından, özellikle de yakın arkadaşlarım tarafından, çoğu zaman aynı sorulara maruz bırakılıyordum. Bu sorular ilk defa anne babanın cenazesinde karşıma çıkmıştı.

'Nasıl bu kadar güçlü olup, dimdik durabiliyorsun?'

Oysa bilmedikleri bir şey vardı; onların yanında ağlamıyor oluşum, yalnız olduğumda ağlamadığım anlamına gelmiyordu.

Ben sorunlarımı dışarı yansıtmaya alışkın biri değildim. Her şeyi kendi içimde, aklım ve kalbim arasında çözmeye alışmıştım...

 

Önce yüzümü soğuk suyla yıkadım sonra kağıt peçeteyle kuruladım. Derin bir soluk alarak çantamdaki makyaj malzemelerimi çıkardım ve makyajımı yapmaya başladım.

Şimdi sıra insanları mutlu olduğuma, iyi olduğuma, dahası her şeyin yolunda olduğuna inandırma vaktiydi.

Makyajımı bitirdiğimde aynada kendime son bir bakış attım. Daha canlı ve parlak duran cildim, küçük bir gülümsemeyle tamamlanıyordu.

Çantamı da alarak lavobadan ayrıldığımda adımlarım bu defa Murat Bey'in odasına yönelmişti. Murat Bey'e neler söyleyeceğimi biliyordum ancak bu yine de gerilmeme engel olamıyordu. Kapısının önüne geldiğimde terleyen avuç içlerini üzerime sildim. Kapıya iki defa tıklayıp, derin bir nefes aldım ve içeriye girdim. Bana doğru çevrilmiş iki çift göz olduğum yerde kalmamı sağladı.

 

"Murat Bey?"

 

Seçkin Bey'in de burada olabileceğini düşünememiştim.

 

"Meşgulsünüz sanırım, ben daha sonra yeniden uğrarım."

 

Tam çıkmak için arkamı dönmüştüm ki Murat Bey'in seslenişiyle vücudumu yeniden onlara çevirdim.

 

"Gel Funda gel. Ben de tam seni çağıracaktım zaten."

 

Eliyle Seçkin Bey'in karşısında duran boş koltuğu gösterdi.

 

"Geç otur biraz."

 

Her ne kadar Seçkin Bey'e bakmıyor olsamda onun bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Tam karşısında duran tekli koltuğa oturduğumda Seçkin Bey'in yüzüne bakma gafletinde bulundum.

Oturduğu koltuğa rahatça kurulmuştu. Sol elinin iki parmağını şakağına yaslamış düşünür vaziyette öylece bana bakıyordu. Görüntüsü aklımı başımdan alırken yutkunmamak için kendimi zor tuttum. Bakışlarımı hızla kaçırıp yeniden Murat Bey'e döndüm.

 

"Sana anlatmam gereken bir konu var. Aslında şimdilik aramızda kalması gereken bir konu."

 

Kaşlarım merakla havalanırken aklıma ilk gelen şey Mert konusu olmuştu. Ancak Mert meselesini Seçkin Bey'in yanında konuşacağını pek sanmıyordum. Hiç konuşmadan, Murat Bey'in sözlerinin devamını getirmesini bekledim. Murat Bey önce Seçkin Bey'e ardından tekrar bana baktı.

 

"Bildiğin üzere yakın zamanda oldukça büyük işler yaptık Funda. Yurtdışına açıldık, yurtiçindeki fabrikalarımızı geliştirdik, bütün bunları zaten çok iyi biliyorsun."

 

Derin bir soluk alarak arkasına yaslandı.

 

"Şimdi de yine büyük bir işe imza atmaya hazırlanıyoruz ancak bu biraz daha farklı."

 

Seçkin Bey'e yandan bir bakış attığımda hâlâ beni izliyor olduğunu görmek yutkunmama neden oldu. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda artık Murat Bey'in ne söylediğini duymuyordum. Bir kaç saniyelik bu zaman diliminden çıkmam ne kadar zor olsada duyduklarımla beraber yeniden Murat Bey'e odaklanabildim.

 

"Seçkin Bey şimdiye kadar arkamızda durarak bize büyük oranda destek sağladı."

 

Seçkin Bey bize ne tür bir destek sağlamış olabilirdi ki? Bizim şirket başarılarımız zaten ortadaydı ve herhangi bir desteğe ihtiyacımız yoktu. Bakışlarını tereddütle Seçkin Bey'e çevirdiğinde bende onunla beraber döndüm. Seçkin Bey'in onay verircesine başını sallamasının ardından Murat Bey yeniden sözlerini sürdürdü.

 

"Aslında bunu öğrenmen konusunda her ne kadar emin olamasamda zaten yakın zamanda bütün çalışanlar da öğreneceğinden, ilk senin bilmeni uygun gördük."

 

Merak çoktan içime sinsice yayılmıştı. Murat Bey'in söyleyeceklerini büyük bir dikkatle bekliyor olmama karşın, kendisi oldukça sakin ve yavaştı.

 

"Seçkin Bey şirketimize ortak olmak istediğini belirtti, bende şirket adına bunu kabul ettim."

 

"Ne?!"

 

Duyduklarım karşısında istemsizce verdiğim bir tepkiydi bu. Biz kendi işini kendi gören ve herhangi bir ortağa ve desteğe ihtiyaç duymayan bir şirkettik. Şimdi Murat Bey'in neden yeni ortağa ihtiyaç duyduğunu veya Seçkin Bey'in ne bu şirkete ortak olmak istediğini anlayamıyorum.

 

Seçkin Bey'in erkeksi, hafif kıkırtısı kulaklarıma dolduğunda belirgince yutkundum. Murat Bey'in ciddi bakışlarının yerini alaycı ve muzip parıltılar doldurmuştu. Konuşmaya hazırlandığını fark ettiğimde ondan önce davranarak, verdiğim saçma tepkiye açıklık getirmeye çalıştım.

 

"Şeyy kusura bakmayın lütfen. Siz birden öyle söyleyince bende şaşkınlıktan öyle bir tepki verdim. Bir anlık boşluğuma geldi yani."

 

Gözlerimi Seçkin Bey'e çevirerek hızlıca soluklandım. Gülüşün izini taşıyan dudakları yeniden gülümsemeye hazır gibiydi.

 

"Size de hayırlı olsun Seçkin Bey."

 

Allah'ım iyice saçmalamaya başlamıştım. Yaşadığım rezillikler bini geçmişti artık. İçim kan ağlayarak bakışlarımın odağını hızlıca Murat Bey'e çevirdiğimde alaycı halinden hiçbir iz kalmadığını farkettim. Yeniden ciddi haline dönen gözleri artık susmamı bekler gibiydi, bende öyle yaptım.

 

"Seçkin Bey artık müşterimiz değil ortağımız Funda. Yönetim kurulunun henüz bu durumdan haberi yok ve bir süre daha olmayacak. Patron benim sonuçta değil mi?"

 

Gururlu ve kendinden emin tavrıyla kaşlarını kaldırmış benden cevap bekliyordu. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum.

 

"Tabii Murat Bey."

 

Aynı ifadesini sürdürerek konuşmaya devam etti.

 

"Sende hiçbir yerde ağzından kaçırmazsan iyi olur."

 

Murat Bey yine klasik kibirli haline bürünmüştü. İğnelercesine üzerimde dolaşan bakışları Seçkin Bey'in hafif bir homurtuyla boğazını temizlemesinin ardından sona erdi.

 

"Bunları sana neden anlattığımıza gelecek olursak..."

 

Sonunda asıl merak ettiğim kısma gelmişti.

Derin bir soluk alarak oturduğu koltukta dikleşti.

 

"Şirketin son üç yıllık kâr ve zarar raporlarını iki dosya halinde bize sunmanı istiyorum. Bunun haricinde sözleşme için gerekli evrakları da hazırlamanı istiyorum. Ve bütün bunların en geç yarın öğlene kadar hazır olması lazım. Çok iyi bildiğin üzere yarın yönetim kurulu toplantısı var ve ben kuruldaki hiç kimseyle uğraşacak durumda değilim."

 

Acıyla inlememek için kendimi zor tuttum. Bütün bunları bu kadar kısa zaman diliminde hazırlamamı nasıl bekleyebilirdi benden? İçimden geçenleri dışarıya yansıtmaya çalışarak oturduğum koltuktan kalktım.

 

"O zaman izninizle Murat Bey, başka bir şey yoksa hemen başlasam iyi olur."

 

Murat Bey'in bakışları Seçkin Bey ve benim aramda bir kaç defa gidip geldi ardından üzerimde sabitlendi.

 

"Aslında bir şey daha var..."

 

Aniden gelen tepine tepine ağlama isteğini zorlukla geri çevirerek tebessüm etmeye çalıştım.

 

"Buyrun Murat Bey?"

 

"Bir ay kadar önce girdiğimiz ve saçma bir sebeple kaybettiğimiz ihaleyi hatırlıyorsun değil mi?"

 

Unutmak mümkün müydü ki? İhalenin yapılma saati bir kaç saat öne alınmıştı ve yalnızca bir şirket haricinde kimseye haber verilmemişti. Olaya bakın ki ihaleyi kazanan da o şirket olmuştu. Ciddileşen bakışlarım odağını korurken konuştum.

 

"Elbette hatırlıyorum."

 

Murat Bey yeniden konuşmaya başlamadan önce bir süre gözlerime baktı. Gözlerindeki anlamı çözemedim ancak artık rahatsız olmaya başlamışken yeniden konuştu.

 

"Funda senden bu ihaleye dahil olan şirketleri ve yönetici takımlarının listesini çıkartmanı istiyorum. Birde ihaleyi kazanan şu şirket, onun hakkında biraz araştırma yapman lazım."

 

Konuşmak için dudaklarımı aralamışken, konuşmama müsade etmedi.

 

"Bütün bunları tuhaf ve alakasız bulduğun farkındayım ancak soru sorma yetkin yok. Senden ricam fazla kıurcalamadan söylediklerimi yerine getirmen."

 

Kafam her ne kadar karışmış olsada bütün bunları kabullenerek hafifçe başımı salladım. Murat Bey ilk defa, gerçek anlamda benden bir şey rica ediyordu. Ben şaşkınlığımı atlatmaya çalışırken Murat Bey yeniden konuştu.

 

"Şimdi çıkabilirsin."

 

Oturduğum koltuktan kalkıp kapıya doğru yürüdüğü de Seçkin Bey'in de hemen peşimden kalktığını farketmiştim. Çabuk adımlarla gelip kapıyı açmak için uzandığında hafifçe irkilerek geri çekildim. Ancak kendisi çıkmam için kolunu uzattığında itiraz etmedim. Onu beklemeden adımlarımı odama yönelttiğimde bütün bu işleri yarına kadar nasıl yetiştireceğimi düşünüyordum.

 

Odama girip kapıyı kapattım ve oflayarak koltuğuma yerleştim. Bu gece uzun sürecek gibiydi...

 

👑👑👑

 

Oturduğum koltukta arkama doğru yaslanıp hafifçe gerindim. Saatin kaç olduğunu farkettiğimde gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Tam olarak dört saattir kesintisiz çalışıyordum ve saate bakacak olursam şirkette benden başka kimse kalmamıştı. Oturduğum koltuktan kalkıp hafifçe bacaklarımı esnetmeye çalıştım. Saatlerdir oturmaktan tutulmuşlardı benim canım bacaklarım. Daha fazla çalışmaya takatim kalmamıştı. Yorulmuştum, uykum vardı ve daha da kötüsü acıkmıştım. Yapacak çok az işim vardı ve sabah bir saat erken gelerek onu da bitirebilirdim. Bu düşünceyle bilgisayarımı kapattım ve askıdaki ceketimi üzerime geçirdim. Omuzlarımın ağrısı kendisini hissettirdiğinde hafifçe inledim.

Çantamı da alarak odamdan çıktım ve asansöre yöneldim. Ortalarda kimsecikler görünmüyordu ve ben bu sessizliğe aşinaydım. Asansörün çağırma düğmesine basıp beklemeye başladığımda sol tarafımda hissettiğim kıpırtı yüksek sesli bir çığlık atmama sebep olmuştu. Bir kaç adım geriye çıkıp hızla atan kalbimi sakinleştirmek adına derin bir kaç soluk aldım.

 

Nefretle dolan gözlerim karşımda sırıtam Mert'in gözleriyle buluştuğunda korkuyla yutkundum. Fakat öfkem korkuma ağır basıyordu.

 

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?!"

 

Sinirle bağırdığımda Mert'in gülümsemesi dudaklarında soldu. Bir adım atarak bana yaklaştığında geriye doğru gitmemek için direndim.

 

"Bende seni özledim sevgilim."

 

Hâlâ aynı hastalıklı ruh haline sahipti işte. Bunca zamandır hiçbir şey değişmemişti.

Gözlerim asansöre kaydığında farklı bir katta durduğunu görüp içimde küçük bir küfür savurdum.

 

"Ben. senin. sevgilin. falan. değilim!"

 

Dişlerimi sıkarak tane tane dudaklarımdan dökülen bu kelimeler Mert'in daha fazla gülümsemesininden başka bir şeye yaramamıştı.

Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan hızla bir adım daha attı ve beni kolumdan tuttu.

Korkuyla bir çığlık daha attım ve tutuşundan kurtulmaya çalıştım.

 

"Bırak beni Allah'ın cezası, bırak!"

 

Fakat bir pençe gibi kolumu kavrayan parmaklarının tutuşundan kurtulmam ne yazık ki mümkün değildi.

Beni kendisine doğru çektiğinde savrulurcasına vücuduna çarptım. Burnumdan içeri dolan kokusu midemi bulandırırken tutuşundan kurtulmak için hâlâ çırpınıyordum.

Asansörün sesini duyduğumda umutla son defa, kurtulabilmek adına Mert'i itekledim. Fakat bu çabam da boşuna gitmişti.

Sonra bir şey oldu. İlk başta ne olduğunu anlayamadım ve Mert'in vücudunun duvarla buluşmasını izledim. Sonrası tıpkı bir film izliyormuşum gibi gerçekleşti. Mert'i üzerimden çekip duvara fırlatan Seçkin Bey'di. Sonra sersemlemiş halde olan Mert'in üzerine yürüdü ve suratını yumruklamaya başladı. Bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum fakat kolumu kaldırmaya dahi macalim yoktu. Olduğum yere gürültülü bir şekilde çöktüğümde Seçkin Bey'in dikkatini çekebilmiştim. Mert'i öylece bırakıp bir anlığına bana baktı ve hızlı adımlarla yanıma yürüdü. Ben ise gördüğüm Seçkin Bey'le beraber kendimi karanlığın kollarına teslim ederek olduğum yere yığıldım...

 

Yeni bir bölümden daha selamlar. Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum.

Beni Instagram hesabımdan takip etmek isterseniz;

@always.read.book

Loading...
0%