@flora
|
Kulaklarımdan içeri dolan uğultu gözlerimi açmak istememe neden oluyordu. Fakat göz kapaklarıma sanki tonlarca ağırlık yüklenmişçesine hareket ettiremiyordum. Öylece yatıp dinlenmek istiyordum. Sanki bütün vücudum felç geçirmiş gibiydi ve ben kalbimdeki acıdan başka bir şey hissetmiyordum.
Gözlerimi açamadım ancak zihnimdeki pus yavaş yavaş dağıldı. Biraz önce duyduğum uğultu yerini kelimelere bırakırken duyduklarım anlamlandırmaya çalıştım. İki farklı adamın sesinden sözcükler ulaşıyordu kulaklarıma. Adamlardan birinin Seçkin Bey olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Kalbim bu ses tonunu benden önce tanımış ve hızla çarpmaya başlamıştı. Benim hakkımda konuştuklarını anladığımda kalbimdeki acı kendisini yeniden hissettirdi.
"Ağır bir şok geçirmiş ve hem vücudu hem zihni epeyce yorgun düşmüş. Bir süre dinlenip kendisine gelmesini beklememiz gerekiyor. Kendine geldikten sonra ekstra destek alması gerekebilir..."
Seçkin Bey'den sıkıntılı bir iç çekiş duyduğumda, göz kapaklarını az da olsa aralayabilmiştim. Sanki beni bekliyormuş gibi Seçkin Bey'in bakışları gözlerimi buldu. O çabuk adımlarla yanıma gelirken, ben bulunduğum odanın neresi olduğunu anlamlandırmaya çalışıyordum. Yattığım yatağın yanına geldiğinde ellerini saçlarıma getirip hafifçe başımı okşadı. Gözlerim yeniden kapanmak isterken, göz kapaklarımı açık tutmak adına kendimi zorladım.
"Funda nasıl hissediyorsun, iyi misin?"
Bu soruya hemen cevap veremedim. İyi miydim sahiden? Son yaşadıklarım bir bir zihnime dolarken çığlık atmamak için dişlerimi sıktım. Gözyaşlarım sessizce süzülürken, başımı iki yana salladım. İyi değildim! Bu saatten sonra iyi olabileceğime inanmıyordum. Aynı şeyleri tekrar yaşamış olmak ruhuma eziyet ediyordu. Onurum ve gururum yerlerdeydi ve onları kurtarmak adına elimden bir şey gelmiyordu. Kendimi biraz daha sıktım. Bu saatten sonra asla ağlamayacaktım. Acizliğimi ve çaresizliğimi de ortaya sermeyecektim. Fakat hemen yanımda, yatağın kenarına oturmuş adam simsiyah irisleriyle yüzümü incelerken bütün bunları yapmak çok zordu. Anlamlandıramadığım fakat merhamet veya acıma olduğunu düşündüğüm bakışları üzerimdeyken kendimi zorlayarak konuştum.
"Bana öyle bakma..."
İlk defa kendisiyle resmi olmayan bir şekilde konuşmuştum. Bana acıyan bakışlarla bakarken bunun farkında mıydı acaba?
"Nasıl bakmayayım?"
Tıpkı benim gibi fısıltıyla konuşmuştu o da. Gözlerimi gözlerinden kaçırarak yeniden konuştum.
"Acıyarak..."
Zorlukla yutkundum. Kendimi ağlamamak için sıkıyordum ve bu canımı yakıyordu. Seçkin Bey uzanıp bu defa elimi ellerinin arasına aldığında öylece baktım.
"Şşşt sana asla acımıyorum Funda. Sen acınacak bir durumda değilsin."
Başparmağıyla elimin üzerini hafifçe okşarken, gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmamıştı.
"Kendini tutma güzelim, ağlayabiliyorsan ağla. Bu odada ikimizden başka kimse yok. Ve ben seni asla yargılamam, kimsenin seni yaralanmasına da artık asla izin vemem."
Sanki ağlamak için bu sözcükleri duymaya ihtiyacım varmışçasına bir hıçkırık firar etti dudaklarımdan.
Ağladım.
Ağladım.
Ve ağladım...
Seçkin Bey hiç sesini çıkartmadan gözlerimden akan yaşları her defasında sildi. Hıçkırıklarım yerini iç çekişlere bıraktığında yattığım yatakta dikleştim ve asla gösteremeyeceğimi düşündüğüm cesaretle Seçkin Bey'e sarıldım. Sarılışıma anında karşılık verirken kendimi daha iyi ve rahatlamış hissediyordum.
"Teşekkür ederim Seçkin Bey."
Beni kendisinden uzaklaştırıp yeniden yüzüme baktığında dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi.
"Yeniden resmiyetine büründüğüne göre iyi hissediyor olmalısın."
Tebessümü bulaşıcıydı. Bende burukça ve utanarak tebessümüne karşılık verdim. Beni yeniden kendisine çekip sarıldığında bir anlık şaşkınlıkla öylece kaldım. Kulağımın hemen arkasına uzun soluğunu bıraktığında onun da rahatladığını anladım.
Beni kendisinden uzaklaştırıp siyah irislerini gözlerimle buluşturduğunda öylece bekledim. Korkuyordum. Kalbim bu kadar hızla çarparken kalbimin sesini duymasından deli gibi korkuyordum. Ona istemeden de olsa bağlanmaktan, sevgime yanıt alamamaktan, her defasında olduğu gibi yeniden canımın yanmasından deli gibi korkuyordum. Seçkin Bey bir şey söylemek için dudaklarını araladığında çalan telefonum duraksamasını sağladı. Bu yaşananlardan sonra ben, Fulya'yı tamamen unutmuştum. Seçkin Bey'in uzattığı çantamdan telefonumu çıkartıp ekranına baktım. Tahmin ettiğim gibi arayan Fulya'ydı. Telefonu hızla açıp kulağıma götürdüğümde ben bir şey diyemeden Fulya çoktan bağırmaya başlamıştı.
"Abla nerede kaldın ya, saat gece yarısı oldu."
Saat! Saatten hiç haberim yoktu. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekranına baktığımda saat gecenin bir otuz yedisini gösteriyordu.
"Abla ne işiymiş bu kadar uzun sürdü ya, gelsene artık!"
Yeniden Seçkin Bey'in bakışlarıyla karşılaşan gözlerimi kaçırıp çaresizce yutkundum. Fulya'ya bu durumdan bahsedip endişelenmeyin istemiyordum. En azından şimdilik, gecenin bu saatinde.
"Saatten hiç haberim yoktu ki Fulya, dalmış gitmişim işte. Toparlanıp çıkarım şimdi."
Fulya'nın söylenmelerini göz ardı ederek telefonu kapatıp yeniden Seçkin Bey'e baktım. Çatılmış kaşlarıyla yüzümü incelerken ne düşündüğünü anlamak imkansızdı. Kabaca yutkunarak derin bir soluk aldım. Bugün hayatımın en zor ve yorucu günlerinden biriydi. Zihnime yeniden Mert ve bana yaptıkları dolduğunda, bütün bedenimi bir ürperti kapladı. Yeniden derin bir soluk alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Mert burada değildi ve ben güvendeydim. Boğazıma kadar gelen ağlama isteğini zorlukla bastırmaya çalıştım. Şimdi olmazdı, zamanı değildi... Seçkin Bey'in beni daha fazla bu şekilde görmesine dayanamazdım.
"Funda iyi misin?"
Seçkin Bey'in sesini duyduğumda ne zaman kapattığımı bile farketmediğim gözlerimi açtım. Ciddi bakışları hâlâ üzerimdeyken yanıt vermek oldukça zordu. Hafifçe tebessüm ederek, başımı onaylarcasına salladım.
"Daha iyi olacağım."
Yalandı, kocaman bir yalan. Ama bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu. Düşüncelerimi zihnimin bir odasına saklayarak üzerine kilit vurdum. Yalnız kaldığım ilk fırsatta hepsini yeniden gün yüzüne çıkartacak ve hepsiyle yüzleşecektim.
"Kardeşim beni bekliyor, artık gitmem gerek."
Nerede olduğumu bile bilmiyordum. Hastaneden ziyade bir klinik gibiydi burası. Seçkin Bey dudaklarını konuşmak için araladığında sessizce bekledim.
"Bu gece burada kalsan daha iyi olurdu aslında ama gidip bir doktorla konuşayım."
Beklemeden ayağa kalkıp odadan çıktığında tuttuğum nefesimi bıraktım. Seçkin Bey'in bu ilgili tavırları her ne kadar hoşuma gidiyor olsada doğru değildi. Ben ona aşık olmuştum fakat o bunu bilmiyordu ve bilmeyecekti. Bu aşkımın karşılıksız olduğunu bilmek ise kalbimi sıkıştırıp nefesimi kesiyordu. Onun bana olan davranışlarının farkındaydım fakat bütün bunlara ergen genç kızlar gibi anlam yükleyecek kadar aptal değildim. Hareketlerine uydurduğum her aşık yalanı sonrasında daha fazla canımı yakmak için çakılan kibrit olacaktı.
Seçkin Bey'in yeniden odaya girişiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Ciddi hali hâlâ üzerindeydi fakat benim baktığımı fark edince dudaklarına sahte bir tebessüm kondurdu.
"Hadi güzelim, doktorun çıkabileceğini söyledi."
Bana söylediği her güzel söz kalbimin biraz daha sıkışmasını sağlıyordu. Her bir güzel sözünde, kalbim kanatlanıp uçamasın diye bir zincir daha vurmak zorunda kalıyordum. Ve bu her seferinde canımı biraz daha yakıyordu. Daha fazla dayanamadım.
"Lütfen benimle bu şekilde konuşmayın..."
Acı çekercesine çıkan ses tonuma şaşırdığı belliydi. Kaşları çatıldı ve gözleri kısıldı. Söylediklerime bir anlam vermeye çalışıyor gibiydi.
"Ben yalnızca sizin ortağınızın bir çalışanıyım Seçkin Bey, lütfen bana bu şekilde hitap etmeyin."
Yatağın içinden çıkmış yerde duran ayakkabılarımı giymeye başlamıştım. Seçkin Bey'in ciddi bakışları yerini samimi ve kendini beğenmiş bir gülümsemeye bıraktığında istemsizce yutkundum. Cidden bu kadar yakışıklı olmak zorunda mıydı?
"Neden Funda, bana aşık olmaktan mı korkuyorsun?"
Duyduğum sözler karşısında bir an ne cevap vereceğimi bilemedim ve kocaman olmuş gözlerimle Seçkin Bey'e baktım. Oysa ona zaten çoktan aşık olmuştum fakat o farkında değildi...
"N. Ne alakası var Seçkin Bey? Size neden aşık olayım? Hem hem siz benim tipim bile değilsiniz."
İki çabuk adımla yanıma gelerek aramızdaki mesafeyi kapattı ve bakışlarını gözlerime dikti. Ayak uçlarımız neredeyse birbirine değiyordu ve bana bu kadar yakın durması adil değildi.
"Peki senin tipin kim? Gece kulübünde buluştuğun doktor bozuntusu mu?"
Duyduklarım şaşkınlıkla kalmamı sağlarken bir an ne söyleyeceğimi bilemedim. Seçkin Bey ise hâlâ gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu.
"Hızla çarpan kalbini duyabiliyorum Funda ama sen benim çarpan kalbimi duymuyorsun."
Sözlerinin ardından elimi ellerinin arasına alarak kendi kalbinin üzerine koydu. Hızlı ritimlerle atan kalbini hissettiğimde sanki zaman durmuştu. Zaman durmuştu ve ben bu zeytin siyahı gözlerde kaybolmuştum. Bütün bunlar ne demek oluyordu, bilmiyordum. Şu an hayattan tamamen soyutlanmış gibiydim. Adımı sorsalar cevap veremeyecek bir haldeydim.
"Hissediyor musun?"
Sorduğu bu soruya yalnızca başımı sallayarak cevap verdim.
"Bana izin ver Funda, izin ver ki senin yanında olup seni mutlu edebileyim."
Boşta duran eliyle dağılmış saçlarımı düzeltti.
"İzin ver ki saçının bir teline dahil zarar gelmesine izin vermeyeyim."
Bu duyduklarım gerçek miydi? Yoksa zihnimin bana bir oyunu mu? Ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum. Yalnızca şaşkındım. Çok fazla şaşırmıştım.
Kapının aniden açılmasıyla durduğum yerde sıçradım ve elimi hızla çekerek bir adım geriledim. Biraz önce aşkla çarpan kalbim şimdi adrenalinle çarpıyordu. Kendimi basılmış gibi hissediyordum ve bu hisle adım daha geriledim. Sonrasında gözlerim odaya fütursuzca giren adama kaydığında Seçkin Bey'in de aynı şekilde kapıya baktığını fark ettim. Gelen Baran'dan başkası değildi. Kapıyı tamamen kapatıp içeri girdi ve konuştu.
"Abi araba hazır, sizi bekliyoruz."
Seçkin Bey'in tamam dercesine başını sallamasının ardından geldiği gibi hızla da geri gitmişti. Gözlerim yeniden Seçkin Bey'i bulduğunda ona fırsat vermeden konuştum.
"Ben iyiyim Seçkin Bey, kendim gidebilirim. Zaten sizi yeterince uğraştırdım."
Gözlerini hafifçe kısarak yüzüme baktı.
"Gerçekten buna izin vereceğimi düşünmüyorsun, değil mi Funda? Sana on beş dakikadır neler söylüyorum ve senin bana söyleyeceğin tek şey bu mu?"
Çaresizce başımı önüme eğdim. Söylediklerinde haklı olabilirdi fakat ben de kolay bir gün geçirmemiştim değil mi? Aramızdaki üç adımlık mesafeyi kapatıp yeniden yanıma geldiğinde derin bir soluk aldığını işittim. Ardından çenemi nazikçe kavrayan uzun ince parmakları başımı hafifçe yukarıya kaldırdı.
"Çok zor bir gün geçirdiğini biliyorum ve bencillik yapmayacağım. Fakat senden iki gün içinde bir cevap bekliyorum Funda. Lütfen elinden tutmama izin ver."
Dudaklarını yavaşça yaklaştırıp, hafifçe alnıma dokundurduğunda gözlerim kendiliğinden kapandı. Bütün bu olanlar zihnimin bana sunduğu bir hayal ürünü gibi geliyordu. Seçkin Bey'in geri çekilmesinin ardından gözlerimi yavaşça araladım. Bakışları hâlâ yüzümdeyken yeniden konuştu.
"Olumlu veya olumsuz cevabını bekliyorum Funda, mümkünse olumlu olanı."
Cevap yerine başımı hafifçe salladım. Bana yol göstererek kapıya doğru yönlendirdiğinde itiraz etmeden yürüdüm. Az sonra aşağıya inip dışarıya çıktığımızda, etrafı gezinen gözlerimle arabamı aradım. Seçkin Bey aklımdan geçenleri duymuş gibi konuştu.
"Senin araban şirketin otoparkında kaldı Funda, eğer istersen bizim çocuklar getirsinler."
"Size çok yük oluyorum Seçkin Bey ama rica etsem getirebilirler mi? Yarın sabah şirkete biraz erken gitmem gerekiyor çünkü."
Seçkin Bey'in kaşlarının çatılışına an be an şahit oldum.
"Kural bir, öncelikle yük oldum, zahmet oldu gibi cümleleri bana söylemekten vazgeçiyorsun. Çünkü yük veya zahmet olduğun falan yok. Yanında olmak istemesem zaten olmazdım."
Söyledikleri içimin huzurla dolmasını sağlarken tebessümümü gizlemek için dudaklarımı sıktım.
"Kural iki, yarın işe gitmeni gerektirecek bir durum yok. Lütfen biraz dinlen, gerçekten iyi olduğunda işinin başına dönersin."
Bu kabul edebileceğim bir şey değildi. Yarın çok önemli bir toplantı vardı ve ben henüz benden istenilen dosyaların bile hepsini hazırlayamamıştım. Başımı kaldırarak Seçkin Bey'in gözlerine baktım.
"Ben iyiyim Seçkin Bey."
İnanmayan bakışlarını fark ettiğimde bu defa dudaklarıma küçük bir tebessüm kondurdum.
"Gerçekten iyiyim Seçkin Bey, gösterdiğiniz ilgi daha iyi olamamı sağladı. Yanımda olduğunuz için ne kadar teşekkür etsem azdır. Siz gelmeseydiniz nasıl kurtulurdum bilmiyorum."
Konuşmamın sonlarına doğru sesim biraz daha kısılmış ve başım önüme eğilmişti. O an idrak ettiğim gerçekle yeniden yüzleştim. Seçkin Bey gelmemiş olsaydı ben şimdi kim bilir ne durumda olacaktım.
"Eğer izin verirsen Funda, her an yanında olmak istiyorum."
Söylediğini duymazdan gelerek başımı yeniden kaldırdım ve konuşmamı sürdürdüm.
"Ama lütfen Seçkin Bey, izin verin yarın işimin başında olayım. Aksi halde toparlanamam, kendimi işe vermem lazım. Ayrıca Murat Bey ile konuşmam gereken bir konu var bildiğiniz üzere."
Gözlerinin daha da koyulaşmasından sinirlendiğini anlayabiliyordum ancak yapabileceğim bir şey yoktu. Bu Murat Bey'le benim çözmem gereken bir sorundu ve Seçkin Bey'in bir şey yapması gerekmiyordu. Seçkin Bey'in bir şey demesine izin vermeden yeniden konuştum.
"Sizden rica ediyorum bu konu hakkında Murat Bey'e bir şey söylemeyin. Mert onun kuzeni ve daha önce olduğu gibi Murat Bey yine bana yardımcı olacaktır."
Seçkin Bey'in an be an değişen yüz hatları söylediğim kelimeleri yeniden düşünmemi sağladığında kendi aptallığıma bir defa daha kızdım. Daha öncesini karıştıracak ne vardı sanki?
"Bu daha önce de tekrar etti mi?"
Tıslar gibi fısıltı halinde dökülmüştü sözcükler. Cevap veremedim ve gözlerimi kaçırdım.
"Funda sana söylüyorum, bana cevap ver!"
Ses tonu biraz yükselmişti ve bunu beklemeyen ben bir anlığına korkuyla yerimden sıçradım. Çenemden tutarak yüzümü yüzüyle aynı hizaya getirdiğinde kalbim hızla çarpmaya başlamıştı.
"Sana bir soru sordum güzelim, evet veya hayır demem yeterli. Bu daha önce de oldu mu? Daha önce de o şerefsiz seni rahatsız etti mi?"
Gözlerim hızla dolarken çenemi tutan elinin izin verdiği kadarıyla başımı onaylarcasına salladım. Utançtan yerin dibine girmek üzereyken Seçkin Bey beni kendisine doğru çekerek sarıldı. Bu kesinlikle hiç beklemediğim bir şeydi...
"Özür dilerim Funda, özür dilerim güzelim. Bütün bunlara engel olamadığım için özür dilerim."
Duyduklarım daha da şaşırmama neden olurken özür dilemesine bir anlam veremedim. Beni kendisinden uzaklaştırıp önümüzde duran arabaya yönlendirdiğinde konuşmaya devam etti.
"Murat ile konuşmana karışmayacağım Funda fakat senden sonra benim de ona söylemek istediğim şeyler var..."
Arabanın arka koltuğuna geçip oturduğunda Seçkin Bey de yanıma oturdu. Söylediklerine anlam vermeye çalışıyorken yüzünde beliren tuhaf tebessüm içimin ürpermesine neden oldu.
"Kuzeninin akıbetini bilmeli diye düşünüyorum. En azından onun öleceğini bilmeye hakkı var."
Duyduklarım oturduğum koltukta taş kesilmemi sağlarken korku dolu bakışlarımı Seçkin Bey'in kararan bakışlarından ayıramıyordum...
Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. Instagram; @always.read.book |
0% |