Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Bölüm 14

@flora

Beynim söylediklerini idrak etmekte zorlanıyordu. Bakışlarında gördüğüm karanlık ürpermeme neden olurken kendimi konuşmaya zorladım.

 

"A anlayamadım Seçkin Bey, bu da ne demek oluyor?"

 

Sorduğum soruya karşılık olarak yalnızca gözlerime bakmayı seçmişti. Şoför koltuğunda oturan Baran arabayı hareket ettirdiğinde, bakışlarımı Seçkin Bey'in gözlerinden kaçırarak dışarıda akıp giden karanlığa çevirdim. O konuşmadı, ben soruma cevap alamadım. Ve zihnimdeki gürültüyü saymazsak arabanın içi oldukça sessizdi. Beynimin içinde ara vermeden kurduğum komplo teorileri artık başıma ağrılar girmesine neden olurken, başımı hafifçe çevirerek Seçkin Bey'e baktım. Gözlerim anında karşılığını bulurken çaresizce yutkundum. Kalbimde büyük bir ağırlık oluşmuştu ve bu canımı yakıyordu. Seçkin Bey'e karşı içimde bir kırgınlık peyda olmuştu.

 

"Sana yaşattıkları yüzünden o şerefsizi öldürmek istiyorum Funda. Bunu büyük bir zevkle yaparım hem de. Hiç gözümü kırpmadan, bir an bile tereddüt etmeden."

 

Duyduklarım karşısında içimde kabaran endişeyi yok saymaya çalıştım. En başta sorduğum soruya şimdi cevap veriyordu ve benim sözcüklerine karşılık vermeye ne mecalim ne de isteğim vardı. Elini yavaşça uzatıp birkaç tel saçımı kulağımın ardına itekledi. Ardından elini çekmeyerek avuç içini hafifçe yanağıma dokundurdu. Baş parmağı gözümün altını yavaşça okşarken gözlerimi kapatmamak için kendimi sıktım.

 

"Fakat senin gözlerinde gördüğüm buğu, gözyaşlarının akacağını hissetmem bana engel oluyor güzelim. O iti senden ve hatta benden uzak tutması gereken kişi hiç kuşkusuz Murat. Ve bu görevi layıkıyla yerine getirebilmesi için biraz korkuya ihtiyacı var."

 

Duyduklarım karşısında nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Eli hala yüzümdeyken birkaç saniye duraksadım. Sonrasında elini tutarak yüzümden indirdim ve oturduğum koltukta biraz daha kenara kaydım. Gözlerine bakmaya cesaretim yoktu. Kahrolmuştu biliyordum, çünkü ben de kahrolmuştum. İçimde yeniden kabarmaya hazırlanan bir hıçkırık dalgası varken dudaklarımı ısırdım. Ben sustum o da konuşmadı...

 

Nihayet araba hafif bir sarsıntıyla durduğunda camdan dışarı bu defa gerçekten görmek için baktım. Evimin adresini unutmamış olmalıydı ki araba tam olarak kapımın önünde duruyordu. Arabadan inmek için hamle yaptığımda dayanamayıp son defa Seçkin Bey'in yüzüne baktım. Gözleri sanki gözlerimle buluşmayı bekliyor gibiydi.

 

"Yeniden teşekkür ederim Seçkin Bey, her şey için."

 

Dudaklarında, gözlerine ulaşmayan buruk bir tebessüm belirdi. Başını hafifçe salladığında içinden neler geçtiğini az da olsa tahmin edebildiğimi düşündüm.

 

Hayal kırıklığı!

 

Verdiğim tepkiler yüzünden tam olarak bunu yaşıyordu.

 

"İyi geceler."

 

"İyi geceler."

 

Fısıltı halinde dudaklarından dökülen sözcüklerin ardından arabadan indim. Evimin kapısının önüne doğru yavaş adımlarla yürüdüm. Kapının önünde durup yavaşça geriye doğru dönüp baktığımda indiğim araba hâlâ orada duruyordu. Daha fazla oyalanmadan derin bir soluk alarak binadan içeriye girdim. Şu an tek istediğim Fulya'nın uyumuş olmasıydı. Bu kadar sıkıntının üzerine birde ona yalan söyleyip, rol yapmaya takatim kalmamıştı. Neyse ki bu defa şans benden yanaydı. Fulya, üzerinde bir battaniye olduğu halde televizyonun karşısındaki kanepede uyuya kalmıştı. Ses çıkartmamaya özen göstererek odama doğru yürüdüm. Hızlıca duş alıp yatmak ve hemen uyumak istiyordum. En güzel sorunlardan kaçış yöntemim uyumaktı ve ben de bu yöntemi kullanacaktım. Odama girip kapımı kapattım ve ciğerlerimde tuttuğum soluğu bıraktım. Bütün gün yaşadıklarım bir bir gözlerimin önünden geçerken artık istediğim kadar ağlayabileceğim sığınağıma ulaşmıştım. Bu her zaman yaptığım bir şeydi. Yatağıma girer, yorganı kafama çeker ve hıçkırıklarımı serbest bırakırdım. Akan gözyaşlarım eşliğinde daha fazla oyalanmadan banyoya girdim. Gözyaşlarım akan suya karışmaya başlamıştı bile. Önce uğradığım saldırı anları doldu zihnime.

 

Akan suyun altında olduğum yere çökerken bir anlığına nefesimin kesildiğini hissettim. Sonra ben farkında bile olamadan düşüncelerim yer değiştirdi ve karşımda Seçkin Bey'in buruk tebessümü belirdi. Seçkin Bey'in teklifini hatırladığımda kalbim yeniden hareketlendi. Üzerime çöken kara bulutlar biraz olsun dağılır gibi oldu. Fakat Seçkin Bey'in bu teklifine evet cevabını verecek kadar cesaretim yoktu. Kara bulutlar yeniden yerlerine dönerken gözyaşlarım akan suya karışmaya devam ediyordu.

 

Ağlamak... Sahi ağlamak rahatlatır mıydı insanı? Acının pencerelerini aralayıp gözyaşlarını akıtmak şifa olur muydu, kendi zehrinde boğulan ruhuma? Bir ihtimal olurdu. İçimde biriken zehri dışarıya akıtmak iyi gelirdi. Ancak bu zehri yalnızca onun omuzlarında akıtabiliyorsam. Seçkin Bey'in bana nasıl destek olduğunu hatırladım yeniden. Beynim her ne kadar acı çekmekten korksa da ruhum onu istiyordu. Onun sevgisini tatmayı, aşkını yaşamayı istiyordu. Ve ben kalbim ile beynim arasında sıkışıp kalmıştım.

 

Daha fazla oyalanmayı reddederek çöktüğüm yerden kalktım ve işlerimi hallederek banyodan çıktım. Üzerimi giyinip saçlarımı taramak için aynanın karşısına geçtiğimde gördüğüm yüz bana oldukça yabancıydı. Ağlamaktan kan çanağına dönmüş kıpkırmızı gözler, gözlerimin altında oluşan şişlik ve hafif morluklar, çökmüş bir yüz...

Daha fazla kendime acımayı bir tarafa bırakıp, hızlı hızlı saçlarımı tarayıp kuruttum. Ardından yatağımın içine girip, yorganımı kafama çektim.

 

🖤🖤🖤

 

Her insan acı çeker ve bir şekilde üstesinden gelmeye çalışırdı. Ben de bu insanlardan yalnızca biriydim ve ruhumda hâlâ tazeliğini koruyan acılara sahiptim. Bu acılar fiziksel olsaydı belki üstesinden gelmek daha kolay olabilirdi. Bedenimi tamir edebilirdim. Fakat zarar gören ruhumken bu çok zordu. Ruhuma saplanan hançerleri görebiliyordum ancak bu hançerleri çıkartmaya gücüm yetmiyordu. Bunun için bir başkasına, Seçkin Bey'e ihtiyacım vardı. Ama onun da ruhuma yeni bir hançer saplamayacağına emin olamıyordum...

 

Şirketin bahçesine girip arabamı park ettiğimde hâlâ arabadan inmek istemiyordum. Birkaç saatlik kâbus dolu bir uyku geçirmiştim ve kafamın içi allak bullak olmuş bir haldeydi. Murat Bey'le yapmam gereken bir konuşma vardı, girmem gereken bir toplantı vardı, asla karşılaşmak istemediğim ve karşılaşmaktan deli gibi korktuğum bir Mert unsuru vardı. Ve son olarak aşık olduğum adamı görmek vardı. Daha fazla düşünmeyi bir kenara bırakarak arabamdan indim. Evden çıktığımda arabam, yanında Seçkin'in adamlarından biri olduğu halde kapımın önünde beni bekliyordu. Söz verdiği gibi arabamı getirtmişti.

 

Derin bir solukla ciğerlerimi şişirdim ve önümde beni bekleyen büyük binaya yürüdüm. Kapıdan içeri girdiğimde her zaman olduğu gibi dudaklarıma sahte bir tebessüm kondurdum. Yaptığım ufak dokunuşlu makyajım sayesinde dünkü halimden eser kalmamıştı. Oyalanmadan asansöre yöneldim ve çıkacağım katın düğmesine bastım. Asansör yukarı doğru çıkarken şimdilik her şey yolunda gibi görünüyordu. Asansör gelmek istediğim katta durdu ve kapısı yavaşça açıldı. Bir adım atarak asansörden çıktığımda bir an olduğum yerde kaldım. Gözlerimi etrafa gezdirdiğimde, dün gecenin görüntüleri hızlı zihnime dolmaya başlamıştı. Boğazıma yeni bir yumru yerleşirken bir anlığına başım döner gibi oldu ve dikildiğim yerde sendeledim. O esnada karşımda bir çift siyah göz belirdi. Gözlerimiz buluştuğunda zihnimi dolduran her şey sanki tuzla buz olmuştu. Adeta hipnoz edercesine beni kendisine bağlayan gözlerden gözlerimi alamıyordum. Bana bir adım daha yaklaştığında aramızdaki mesafe tamamen kapanmıştı.

 

"Funda, nefes al güzelim."

 

Ciddi bakışları hala üzerimdeyken ben nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Derin bir soluk aldım.

 

"Bana ne yapıyorsun?"

 

Önce kaşları şaşkınlıkla havalandı ardından şaşkınlığı kaş çatmaya döndü. Yeniden bir adım geriye çıkarak, ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı.

 

"Hiç bir şey yapmıyorum. Sana dokunmadım bile."

 

Aniden gelen gülümseme isteğimi zorlukla bastırarak bu defa ben Seçkin Bey'e doğru bir adım attım. Henüz günün erken saatleri olduğundan çalışanlardan hiçbiri yoktu ve bu daha rahat davranabilmemi sağlıyordu.

 

"Söyler misiniz Seçkin Bey, siz bir şey yapmıyorsanız benim bu aptal aşık hallerim neden?"

 

Böyle bir itirafta beklemediği açıktı ve ben bile kendimden böyle bir itiraf beklemiyordum. Küçük bir adımla aramızda kalan son kısa mesafeyi de kapattı. Parmaklarının tersiyle yüzüme küçük dokunuşlar bırakırken konuşmak için dudaklarını araladı.

 

"Bunu bir aşk itirafı olarak görebilir miyim?"

 

Yaşadığım bütün kötü olaylar hafızamı terk edip gitmiş gibiydi ve bu kalbime olağanüstü bir hafiflik veriyordu. Kalbim yeniden kanatlarını çırpmaya başlamıştı ve ben bu defa onu kafesine tıkmayacaktım. Sonunda kalbimi biraz olsun dinlemeye karar vermiştim. Ne olursa olsun, ne kadar sakınmaya çalışsak da kalbimiz bir şekilde mutlaka kırılıyordu. Hayatımızın bir bölümünde mutlaka acılar çekiyorduk ve bu acılar hayatımızın tümünü kapsamıyordu. Acı hatıralar kadar güzel anılar da biriktiriyorduk ve bu anılar bize hayata bağlıyordu. Ve ben Seçkin Bey ile güzel anlar biriktirmeye karar vermiştim. Bu defa tebessümümü gizlemeden, oyuncu bir ifadeyle konuştum.

 

"Üzgünüm Seçkin Bey, ne yazık ki daha önce size tipim olmadığınızı söylemiştim."

 

Onunla şakalaştığımın farkındaydı ve içten bir gülümseme kondurdu dudaklarına. Bakışları daha da derinleşirken konuştu.

 

"Senin daha iyi olduğunu görmek beni çok mutlu etti Funda."

 

Bakışlarımı kaçırdım ve söyleyecek bir söz bulamadım. İyi olmama vesile olanın kendisi olduğunu bilmiyor muydu acaba? Bu defa gözlerine bakmadan konuştum.

 

"Bazen hayatın yalnızca kötü anlardan ve olumsuz düşüncelerden ibaret olmadığını hatırlıyorum. Ve bu güzel anılar biriktirmek adına bana bir öncü oluyor."

 

Sözlerimi tamamlamamın ardından ince kemikli parmaklarıyla çenemi hafifçe tutarak kaldırdı ve bakışlarımızı yeniden buluşturdu.

 

"Sana söz güzelim, her bir kötü anının yerini güzel anılarla dolduracağım."

 

Seçkin'i çok fazla tanımıyordum ama bu sözleri bana güven veriyordu. Her başım sıkıştığında bir şekilde onun yanımda olması bana güven veriyordu. Her koşulda beni desteklemesi bana güven veriyordu. Ve ben bu güvenin boşa çıkmayacağını umut ediyordum.

 

Beni odama doğru yönlendirdiğinde kendisi de benimle beraber yürüyordu. O an da kafama takılan bir soru bazı şeyleri daha iyi anlamamı sağlamıştı. Ben şirkete her zamankinden erken gelmiştim ve diğer çalışanların gelmesine en azından bir saat daha vardı. Peki bu kadar erken saatte Seçkin beyin şirkette ne işi vardı? Kalbim benim için gelmiş olmasını umarken aklım buna karşı çıkıyordu. Odamın kapısını açıp içeri girerken bu soruyu dile getirdim.

 

"Seçkin Bey size bir şey sormak istiyorum..."

 

Sözcükler ağzından çıktığı gibi dilimi ısırdım. Adama açık açık aşk itirafı yapmıştım ama hala Bey demeden konuşamıyordum. Bundan rahatsız olduğunu her haliyle belli ederken hem de... Hoşnutsuz bakışları çoktan yüzümde gezinmeye başlamıştı.

 

"Buna bir çözüm bulmalıyız."

 

"Sadece birazcık zamana ihtiyacım var..."

 

Bir an duraksadım, ne kadar zorlansamda devamını getirdim.

 

"Seçkin sadece birazcık zaman."

 

Yüzündeki hoşnutsuzluk memnuniyete dönerken konuştu.

 

"Evet ne sormak istiyorsun, sor bakalım."

 

"Şirkete neden bu kadar erken geldiğini öğrenebilir miyim?"

 

Gözlerimin ta içine bakarak konuştuğunda sanki içimde kelebek sürüsü varmış da hepsi birden kanatlanmış gibi hissediyordum.

 

"Sen bugün için erken geleceğini söylemiştin ve ben de seni görmek için bunu fırsat bildim."

 

Söyledikleri hiç inandırıcı gelmese de gülümsedim. O da benimle beraber gülümsediğinde bu defa sözcükler benim dudaklarımdan döküldü.

 

"Yalnızca bu mu yani?"

 

Ciddileşen bakışları yalnızca bu olmadığının en büyük göstergesiydi. Ve konuşmaya başladığında yanılmadığımı anladım.

 

"Hayır yalnızca bu değil. Bu sadece birçok sebepten biri."

 

Benimle beraber Seçkin de odaya girmiş ve ardından kapıyı kapatmıştı. Kısa süreli ayrılığın ardından gözlerimiz tekrar buluştuğunda siyah irislerinde çok farklı kıpırtılar geziniyordu.

 

"Kötü hissedeceğini biliyordum ve iyi olduğundan emin olmak istedim."

 

Gözlerini benden kaçırıp arkasına dönerek büyük pencereye doğru yürüdü. Beni büyüleyen gözleriyle dışarıyı izlerken konuşmasını sürdürdü.

 

"Dün sana verdiğimiz işlerden dolayı şirketten geç çıkacağını biliyordum. Ve o şerefsizin de burada olduğunu biliyordum."

 

Dişlerini sıkarak konuştuğunda kimden bahsettiğini çoktan anlamıştım.

 

"Aslında amacım sen buradan ayrılana kadar şirkette kalmaktı ama hesapta olmayan bir işim çıkınca gitmek zorunda kaldım."

 

Arkası dönük olduğu halde yüzünün aldığı ifadeyi tahmin edebiliyordum. Mesela, yumruk yaptığı elini cebine koyması bile benden gizlemek içindi ve ben bunu anlayabiliyordum.

 

"Geri döndüğümde ise olanları biliyorsun."

 

Ses tonu sonlara doğru mahçup çıkıyordu. Sanki bütün bunları yapmaya bir mecburiyeti varmış gibi davranıyordu ve bu üzerimde garip bir ürpertiye neden oluyordu. Yeniden bana doğru dönerek yanıma geldiğinde konuşmaya devam etti. Gözleri yüzümün her noktasında geziniyor ama asla gözlerimle buluşmuyordu.

 

"Senin bunları yaşamana engel olamadığım için beni affet Funda. Daha erken gelemediğim için beni affet. O şerefsizin sana dokunmasına engel olamadığım için beni affet..."

 

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken öylece kalmıştım. Konuşmak için dudaklarımı araladığımdan ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

 

"B ben... Bütün bunların..."

 

Derin bir nefes alıp, kendimi sakinleştirebilmek için birkaç saniye bekledim. Bütün bunlar benim için çok fazlaydı. Söyleyeceğim sözcükleri kafamda toparlayarak yeniden konuştum.

 

"Bütün bu olanlarda senin bir kabahatin yok ki Seçkin. Böyle olacağını bilemezdin, lütfen artık af dileme."

 

Gözlerinin hedefi yeniden gözlerimi bulduğunda iki elini kaldırıp hafifçe yüzüme temas ettirdi. Yavaşça uzanıp dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. O an sanki benim için zaman durmuştu. Bir kaç saniye sonra benden uzaklaştığında ben de gözlerimi yeniden araladım. Bakışlarında gördüğüm şey huzur muydu?

 

Benden biraz daha uzaklaşarak masamın karşısındaki koltuğa oturduğunda öylece baktım. Ne yani gitmeyecek miydi? Ama benim yapmam gereken işler vardı ve o buradayken ben hiçbir işime konsantre olamazdım ki. Ona olan tuhaf bakışlarımı fark ettiğinde kaşlarını kaldırdı ve sorarcasına başını salladı.

 

"Orada öylece dikilmek için mi erkenden geldin Funda?"

 

Söyledikleri birazcık sinirlerimi bozmuş olabilirdi.

 

"Siz gitmeyecek misiniz ya? Benim yapmam gereken bir sürü işim var."

 

"İyi ya işte, sen işlerini yaparsın, ben de burada oturur seni izlerim. Olmaz mı?"

 

Seslice yutkundum. Neler diyordu bu adam böyle?

 

"Ama ama ben bu şekilde çalışmam ki Seçkin Bey. Patronumun ortağısınız sonuçta, rahat edemem."

 

Kocaman gülümserken Bey dememe aldırmamış gibi görünüyordu. Bense onun gülümsemesinde takılıp kalmıştım. İçimdeki kelebek sürüsü kalbimden aldığı komutla hızla harekete geçerken, kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Beynimin içinde 'Model' grubunun şarkısı yankılanırken ben sadece bir cümlede takılı kalmıştım.; 'Öyle gülmek olur mu gözünü seveyim...' (Model-Mey isimli şarkısı)

 

Bir adam bu kadar güzel gülebilir miydi? Anlatsalar asla inanmazdım fakat buna şahit olmak bambaşka bir şeydi. Seçkin konuşmaya başladığında kendime hayali bir tokat attım.

 

"İçin rahat olsun sevgilim hiç sesimi çıkarmadan, burada sessizce oturacağım."

 

"Sevgilim mi?"

 

Sevgilim kelimesi kulaklarımda defalarca yankılanırken ben olayı daha yeni yeni idrak ediyordum. Seçkin'in bakışlarını gördüğümde yeniden gözlerimi kaçırdım. Biraz önceki gülümsemesi yerini koca bir ciddiyete bırakmıştı. Ben, ben ne istediğimi veya ne yapacağımı bilmiyordum. Oturduğu koltuktan kalkıp yeniden yanıma geldi ve tam karşımda durdu.

 

"Şüphelerini ve geri durmak istemeni anlayışla karşılıyorum Funda ve sana asla emrivaki yapmak istemiyorum."

 

Gerildiğini hissedebiliyordum, rahatlamak istercesine derin bir solukla ciğerlerini şişirdi ardından gözlerimi gözlerime kilitledi.

 

"Eğer bir gün sevgimden şüpheye düşersen güzelim, gözlerimin içine bak. Orada asla yalana yer bulamazsın. Çünkü gözler kalbin aynasıdır."

 

Bu sözlerinin ardından bana biraz daha yaklaştı. Siyah irislerini gözlerimden ayırmadan konuşmasını devam ettirdi.

 

"Seni seviyorum Funda. Sen sevsen de sevmesen de seni seviyorum."

 

Elimi tutup sol yanına, hızla atan kalbinin üzerine koydu.

 

"Bu kalp durana kada

r hep senin için atacak."

 

Boşta olan elimle gözlerimden akan yaşları sildim. Fakat bu birliktelik için yalnızca sevmek yeterli miydi? O ve ben biz olabilir miydik, bilmiyordum...

 

Yeni bölümden herkese merhabalar. Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Beğeni ve bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorum, düşünceleriniz benim için çok kıymetli.

Bana Instagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz;

​​​​​​@always.read.book

Loading...
0%