Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 2

@flora

Korkudan arkama dahil dönemiyordum. Oysa hissettiğim cismin silah olduğuna emindim. Ah aptal kafam, ne diye meraklanırsın sanki? İçimde kopan vaveylanın dışarıya sükut olarak yansıması da ayrı bir ironiydi tabii. Arkamdaki şahıs elimdeki telefonu alırken hiçbir tepki verememek yakıyordu içimi. Sessizce teslim olmuştum ensemdeki silaha.

Silahını ensemde hissettiğim kişi kısık sesli bir ıslık çaldı. Telefonumu karıştırdığını tahmin edemeyecek kadar aptal değildim.

 

"Küçük hanım boyundan büyük işlere mi karışacakmış?" Alaycı konuşmasının ardından ise cıklamıştı. "Cık cık cık. Hiç yakışıyormu senin gibi güzel bir kadına polisi aramak?"

 

Adamın söyledikleri umurumda dahil değildi. Şu an da kurtulmak istediğim tek şey kuşkusuz enseme dayanmış silahtı. Oldum olası korkardım o küçük, ağır azrailden.

 

"Si silahı indirir misiniz, lütfen?" Fısıltı halinde çıkan sesimi ben bile zor duymuşken arkamdaki adamın duymuş olmasına karşı epeyce şaşırmıştım. "Demek silahı indirmemi istiyorsun. Ama maalesef güzelim indiremem. Şimdi yürü bakalım." Silahı ensemden çekip omzumu dürttü. Zorlukla adımlarımı sürdürdüm. Bir kaç ufak adımın ardından olduğum yerde durdum. Ayaklarım beynime itaat etmeyi çoktan bırakmışlardı. Arkamdan gelen silahlı adamın iteklemesiyle zorlanarak iki adım daha attım. Kulaklarım uğulduyor, lanet baş ağrım yeniden kendisini gösteriyordu. Olduğum yerde sendeledim.

 

Arkamdan gelen kişi insafa gelmiş olmalıydı ki kolumdan tuttu ve beni kendisine doğru çevirdi. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Korku her bir zerremi esir almışken bu ne kadar mümkün olabilirdi o ayrı bir konuydu tabii. "Cidden güzel kızmışsın yazık olacak sana." Duyduklarım korkumu bir kat daha artırırken başıma gelecekleri çok iyi biliyordum. Kolumu saran parmaklardan bir nebze olsun kurtulmayı denedim fakat bu çabam da boşa gitmişti.

 

Korkumu alt etmeye çalışırcasına, kolumu sıkı sıkı tutmaya devam eden adamın gözlerine meydan okuyarak baktım. O an içime dolan cesaret resmen deli cesaretiydi, bundan adım kadar emindim. Bende normal sayılmadığımdan çokta büyük bir sorun yoktu. Yeniden derin bir nefes aldım ve dibimdeki adama bağırmaya başladım.

 

"Bana bak seni adi herif sen kim oluyorsun da beni tehdit ediyorsun! Çabuk çek o pis ellerini üzerimden!" Söylediklerimin bıraktığı etkiyi beklemem bile boşunaydı, ki adam gülmekten başka bir şey yapmamıştı.

Güldü.

Güldü.

Ve sonra tekrar güldü.

"Küçük hanım pek bir cesurmuş." Birden ciddileşen yüz hatları korkumun tekrar gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştu. Artık gözlerime dolan yaşları tutmak kolay olmayacaktı. Biraz daha sıktım dişlerimi.

 

Kolumu biraz daha sıktı ve yeniden konuşmak için dudaklarını araladı. Ancak o bir şey diyemeden telefonu devreye girmiş ve bilindik iphone melodisi kulaklarımı doldurmuştu. Ceketinin cebinden çıkardığı telefonuna baktı ardından kolumu bırakarak arkamda duran birine gözleriyle beni işaret etti.

"Patron arıyor, dikkat edin kaçmasın."

 

"Tamam abi bizde."

 

Duyduğum sesin ardından sinirle arkama döndüm. Bir şekilde kurtulmam lazımdı bunlardan. Ama karşımda gördüğüm insanla -ki böyle biri olsa olsa dev olurdu- ağzım beş karış açık kalakaldım. Allah'ım resmen tepine tepine ağlayasım vardı.

 

"Tövbe bismillah! Sen insan mısın ya?" Sesli olarak düşündüğümü karşımdaki devin bana olan korkunç bakışlarından anlamıştım. Geriye doğru bir adım attım. Ve sonra bir adım daha. Kaçmak için olan cesaretim devi görünce zaten kırılmıştı. Benim üç adımım devin bir adımına eşit olacağından anında yakalanırdım.

 

Ama kırılan cesaretim denememe engel olamazdı sonuçta. Elimi çabuk tutmam gerekirdi. Mezarın başındaki diğer iki adamın dikkatleri bu tarafa yönelmeden topuklamalıydım. Hafifçe sırıttım ve konuşmak için ağzımı açtım.

 

"Şey afedersin ben öyle demek istememiştim." Devin suratında bir değişiklik olmayınca konuşup saçmalamaya devam ettim. "Sonuçta seni de Allah böyle yaratmış değil mi? Dev demek biz kulların ne haddine. Tamam dev değilsin ama pek aşağı da sayılmazsın yani. Hatta kusura bakma ama öküzle güreşebilecek bir kapasiteye sahip olduğun için kendinle gurur duymalısın." Karşımdaki adamın daha da kararan bakışları konuşmamın iyiye gitmediğinin en büyük göstergesiydi sanırım. Dev adam hala olduğu yerde dikiliyordu. Muhtemelen ki haklı da olarak kaçamayacağımı düşünüyordu. Geriye doğru bir adım daha attım sonra başımı arkaya çevirip kapıya olan mesafemi hesaplamaya çalıştım.

 

Ortalama yirmi beş adımda mezarlığın dışına çıkardım. Benim yirmi beş adımım devin yine ortalama olarak sekiz adımına tekabül edeceğinden ayaklarımı daha çabuk hareket ettirmem gerekirdi.

 

Derin bir nefes aldım ve bütün gücümü ayaklarıma toplamaya çalıştım. Ardından arkama döndüm ve var gücümle koşmaya başladım. Arkamda bıraktığım devin kısa bir şaşkınlık geçirdiğine emindim.

 

Peşimden gelen adım sesleri daha çabuk olmam gerektiğini gösteriyordu. Nefes nefese kalmam şu an için umurumda bile değildi. Mezarlığın kapısından düşme tehlikesi atlatarak çıktım ve kendimi hızla yola attım. O an da duyduğum acı fren sesi olduğum yerde kalmamı ve ellerimi korkuyla yüzüme kapatmamı sağlamıştı.

 

Al işte kesin ölmüştüm ben. Ölmemek için kaçarken kazaya kurban gitmiştim. Bu genç yaşımda mezarlara gömeceklerdi beni. Düşüncelerimi bölen sinirli ama bir o kadar da tanıdık ses tonu olmuştu.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun be kadın, dikkat etsene sağına soluna!"

 

Önce yüzüme kapattığım parmaklarımı araladım sonra ise ellerimi tamamen indirdim. Çok şükür yarabbim yaşıyordum. Gözlerim, bana haklı olarak kızan adamın yüzüne gidince biraz şaşkınlık biraz da sevinçle söylendim.

 

"Seçkin Bey?"

Şaşkınlığı şüpheyle kısılan bakışlarından anlaşılıyordu. Ağzının içinde bir şeyler geveledi sanki ama ne dediğini anlayamamıştım. Konuşmasını beklemeden yanına doğru adımladım. Peşimden gelen dev adam mezarlığın kapısında durmuş sinirle bana bakıyordu.

"Seçkin Bey beni hatırlamadınız mı? Funda ben, Murat Bey'in yardımcısı." Hatırlaması için ona bir kaç saniye verip tekrar konuşmaya başladım.

 

"Size ihtiyacım var. Hemen polise gitmeliyiz." Gözümle, dev gibi olan adamı işaret ettim. "Bakın katil onlar. Lütfen hemen gitmeliyiz."

Yalvaran gözlerle baktığım adam, arkamdaki birine işaret edercesine başını salladı. Beynimin idrak ettiği şeye inanmak istemiyor olmam bu gerçeği değiştirmiyordu tabii. Başımı hafifçe çevirip arkama baktım ve kocaman, dev gibi olan adamın orada olmadığını gördüm.

 

Kahretsin ki, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak bu oluyordu galiba. Gözlerim bana alayla bakan gözleri bulduğunda korkuyla yutkundum. Peki şimdi ne yapacaktım?

 

Geriye doğru atacağım adımlar kolumu mengene gibi sıkan parmaklara sahip eller tarafından engellenmişti. Çaresizce etrafıma bakındım fakat hiçbir hareket olmaması en büyük şanssızlığımdı.

 

"Bırak kolumu" diyerek adeta tıslarcasına konuştum. Fakat sözlerime aldırış bile etmeyen Seçkin Bey kişisi beni adeta arabaya tıktı. Sonrasında kendisi de geçip direksiyona oturdu. Biraz sinir biraz da korkuyla alıp verdiğim nefeslerim sıklaşmıştı. Seçkin Bey'in hiçbir şey ifade etmeyen yüz hatlarından bunalıp bağırarak konuşmaya başladım.

 

"Yaptığınız şeyin farkında mısınız siz Seçkin Bey? Önce bir insanın öldürülmesine göz yumdunuz. Hatta belki de azmettirdiniz. Şimdi de beni kaçırıyorsunuz! Nesiniz siz, mafya falan mı? Kendinizi Polat Alemdar mı sanıyorsunuz? Bu yaptıklarınız suç! Ve şuna emin olun ki sizden kurtulur kurtulmaz ilk işim emniyete gitmek olacak..."

 

"Yeter!" Kulaklarımdan içeri dolan yüksek ses adete beynimi zonklatmıştı. Korkuyla açılan gözlerimden firar eden iki damla yaş hızla yanağımdan süzüldü.

 

"Bana bak küçük hanım, ne ben Polat Alemdar'ım ne de sen bir filmin içindesin! Görmemen gereken şeyleri gördün ve bunun bedelini ödeyeceksin. Şimdi kes sesini!"

 

Hızlanan gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye devam ediyorken ben çoktan korkuyla oturduğum koltuğa sinmiştim. Dikiz aynasından bana bakan adamın kararmış gözleri tekrar konuşma cesareti göstermeme en büyük engeldi. Yapabileceğim bir şey kalmamıştı artık. Başımı cama yasladım ve bulanıklaşan gözlerimle akıp giden yolu izlemeye başladım.

 

Acının en büyüğünü anne babamı toprağa verdiğimde yaşamıştım. Şimdi ise sırada en büyük korkumu yaşamak vardı. Hayatta benden başka kimsesi olmayan kardeşimin bir başına kalmasına sebep oluyordum. Saçma sapan merakım canıma kıyılmasına neden olacaktı. Kurtuluşum kalmamıştı buna emindim. Ya da? Ya da ben öyle sanıyordum.

Hızla giden bir arabanın kapısını açıp atlamak öldürür müydü? Öldürmese de süründürürdü.

O anı aklımda canlandırmaya çalışmam bile nefesimin kesilmesine yetmişti. Başımı yasladığım camdan kaldırıp derin bir nefes aldım.

 

Öyle veya böyle ölecektim sonuçta. Neden acı çekerek ölmeyi tercih edecektim ki? Onun yerine önümde oturan adama eziyet olabilirdim.

Fakat orman yoluna sapan Seçkin Beye bakarsak bu düşüncelerimi bile yerine getirmeye fırsatım olmayacaktı. Günyüzüne çıkan ölüm korkusu yeniden kendisini gösteriyordu. Hızla alıp verdiğim nefesler son nefeslerimdi.

 

Az sonra iyice yavaşlayan araba sarsılarak durmuştu. İşte artık yolun sonundaydım. Seçkin Beyin(!) dikiz aynasından beni bulan bakışları arabadan inmemi işaret ediyordu. Bu ise kesinlikle istemediğim bir şeydi.

 

Önce kendisi indi, bende bir hareket olmadığını görünce sinirle kapımı açtı ve kolumdan tutup dışarı çıkardı. Ağzımın içinde gevelediğim küfürler kulağına gidiyor olmalıydı. Peki bu benim umrumda mıydı?

Asla! 

Hala bırakmadığı kolumdan çekiştirmeye devam ederek arabadan uzaklaşmamı sağladı. Burası bir uçurum kenarıydı ve ben henüz görmesemde duyduğum dalga sesleri aşağıda deniz olduğunu haber veriyordu.

 

Beni savurarak kolumu bıraktığında hızla yere kapaklanmıştım. Başımı korkmadığımı göstermeye çalışırcasına kaldırıp karşımdaki cani adamın gözlerine baktım. Silahını çekmiş ateş etmeye hazır bir vaziyette beni izliyordu.

Bakışları alaycı bir hal almaya başlamışken konuştu. "Funda Korkmaz! Ne yazık ki hayatının son demlerindesin. Bu merakının bir gün başına bela olacağını biliyor olmalıydın." Kahretsin ki haklıydı ama nereden bilebilirdim ki sonuçta?

 

Şimdi sana bir şans daha. Senin kafana sıkmamam için bana geçerli bir sebep söyle."

Bir an şaşkınlıkla yutkundum ve kelimeler dilimden kendiliğinden döküldü.

"Ben çok güzel yemek yaparım."

Seçkin Beyin şaşırdığı belliydi ki zaten bu da normaldi. Saçmaladığımın farkına varıp toparlamaya çalıştım. "İşlerimde çok başarılıyım. Beni Murat Beye sorabilirsiniz. Zaten sizinle yaptığımız toplantıda da görmüştünüz." Bu da işe yaramamıştı işte. Gözümden akan bir damla yaşı sildim. Ölecektim burada hiç yok yere. Fulya aklıma geldiğinde tekrar konuştum.

 

"Benim sahip çıkmakla yükümlü olduğum bir kızkardeşim var. O bana ailemin tek hatırası, emaneti. Ve bana bir şey olursa o ortada kalır." Seçkin beyin bakışları birden ciddileşmiş ve elindeki silahı indirmişti. "Bu en geçerli sebebindi baş belası."

Aklım duyduklarımı idrak etmekte zorlanıyordu. Ne demek istiyordu bu adam? Yanıma yaklaşıp elini uzattı. Çekimser halimi görünce tekrar konuştu.

 

"Meraklı olduğun kadar da şaşkınsın anlaşılan. Bu da sana ders olsun küçük hanım. Umarım bir daha boyundan büyük işlere karışmazsın."

 

Bu da ne demekti böyle? Hiçbir şey anlamıyordum. Seçkin Bey alay eden haliyle gülümseyip elini geri çekti. "Pekala, ben gidiyorum. Sende kurda kuşa yem olmak istemiyorsan çabuk ol."

Ne yani bu kadar mıydı? Beni gerçekten de öldürmeyecek miydi? Peki ben nasıl güvenipte binecektim bu adamın arabasına? Ama sanırım başka çarem de yoktu. Gözlerimi hızla etrafımda gezdirip ayağa kalktım, çabuk adımlarla önümde yürüyen adamı takip etmeye başladım. Arabanın yanına geldiğimizde hala üzerimde bir çekingenlik mevcuttu. Hadi ama, biraz önce neredeyse katilim olacak bir adamın yanında nasıl rahat olabilirdim ki?

 

Seçkin Bey tekrar direksiyondaki yerini aldığında ciddi bakışları yeniden beni bulmuştu.

"Gelmeye niyetin yoksa gidiyorum."

Duyduklarımı idrak edince telaşla kapıyı açıp arka koltuğa oturdum. Gözleri yine dikiz aynasından beni izliyordu. Beklemeden arabayı hareket ettirdi ve usta bir manevrayla geldiğimiz yöne çevirdi. Bu defa aracın içine derin bir sessizlik sükûn etmişti.

 

Üzerime çöken yorgunluk hissi göz kapaklarımı kapanmaya zorluyordu. Fakat hala önümde oturan adama güvenebileceğimi düşünmüyordum. Daha fazla dayanamadım ve başımı cama yaslayarak gözlerimi yumdum.

 

Herkese 2.bölümden merhaba. Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Ayrıca bölümü sevdiyseniz yıldız vermeyi unutmayın lütfen.

Bir sonraki bölüm, 13.08.2024 tarihinde sizlerle olacak.

​​​​​​​Saat 20:00'da görüşmek üzere...

 

 

Loading...
0%