Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm 4

@flora

Tıpkı söylediklerimi duymuyormuş gibi oturduğu koltuğa daha da yerleşmişti. Başını koltuğa yasladı ve yüzüme bile bakmadan dudaklarını kıpırdattı.

"Senin sayende uykusuz kaldım. Ceza olarak beni evime bırakacaksın baş belası."

 

"Siz şaka falan mısınız? Pardon ama nereden geliyor bu cesaret? Bana o kadar şey yaşattıktan sonra nasıl böyle konuşabilirsiniz? Derhal inin arabamdan ve bir daha benim karşıma çıkmayın!"

 

Sinirle tamamladığım sözlerim hala sakinleşmemi sağlamıyordu. Bu adam küstah biriydi. Hatta küstah olduğu kadar ukalaydı da. Resmen söylediklerimi takmamıştı. Direksiyona kafa atmamak için kendimi zor tutuyordum. Dişlerimi adeta kırarcasına sıkarak arabamı çalıştırıp gaza bastım.

 

Tabii ki onu evine falan bırakacak değildim. O adamı öldürmemiş olmaları Seçkin Bey'e güvenmem için bir sebep değildi. Katil değilse bile yalancıydı sonuçta kendileri.

 

Şirketin otoparkına girdiğimde aracımı parkedip durdum. Seçkin beyin bakışlarını üzerimde hissediyor olmam hiçbir şey ifade etmiyordu. Başımı yavaşça çevirip bana bakan adama döndüm. "Sizi evinize bırakmamı beklemiyordunuz umarım. Yok eğer bekliyorsanız boşa beklemeyin derim. Zira ben sizin şoförünüz değilim. Şimdi inin artık arabamdan."

 

Bu sözlerimin ardından Seçkin Bey'in sinirlenmesini beklemiştim lakin hiçte öyle olmadı. Aksine karşımda bana tebessüm ediyordu. Bu anlamlandıramadığım tebessüm içimde bir yerlerde küçük bir hareketlenmeye sebep olsada önemsemedim. Yanlış anlaşılma olmasın lütfen, hareketlenen tek şey sinirlerimdi. Sonunda bakışlarını benden çeken Seçkin Bey kişisi arabamdan inmeye karar verebilmişti. Kapıyı açıp aşağıya inene kadar bekledim. İndikten sonra bana söyledikleri ise tamamen beklemediğim şeylerdi.

 

"Bu cesur tavırlarının altında yatan küçük kız çocuğunu daha önce gördüm Funda. O yüzden boş yere çabalama. Zira bu hareketlerin beni eğlendirmekten başka bir işe yaramıyor."

 

Ve gitti.

Aşağılık herif beni resmen aptal edip gitti. Yok yok ben bugün delirmezsem başka zaman hiç delirmezdim. Direksiyonu sıkıca kavrayıp başımı vurdum. Ah hadi ama korna sesi çıkmamalıydı. Seçkin Bey'in yürüdüğü tarafa baktığımda yüzündeki tebessümle başını iki yana sallıyordu. Daha fazla orada beklemeyi uygun görmeyip yeniden arabamı çalıştırdım ve rotamı eve ayarladım...

 

🌼🌼🌼

 

Birinci keçi çitten atladı.

İkinci keçi çitten atladı.

Üçüncü keçi çitten atladı.

Yatağımda yeniden sırtüstü döndüm.

Dördüncü keçi çitten atladı.

Beşinci keçi çitten atladı.

Sinirle yatağımın içinde oturdum. Oof sonunda ciddi anlamda keçileri kaçıracaktım. Şu kahrolası adamın alay edercesine gülümsemesi aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum.

 

Komodinin üzerinde duran gece lambasına uzanıp ışığı açtım. Yatağımdan çıkarak ayağıma terliklerimi geçirdim ve salondan geçerek mutfağa doğru ilerledim. Mutfağın ışığını açtığımda karşılaştığım duvar saati gözlerimi devirmemi sağlamıştı. Saat gecenin üçü olmuştu ve ben hala bir dakika bile gözümü kırpmamıştım. Aman ne güzel!

 

Buzdolabına doğru ilerleyip kapısını açtım ve süt dolu cam şişeyi alarak, siyah mermer tezgahın üzerinde duran cezveye boşalttım.

 

Bazı insanlara saçma gelen alışkanlıklarım vardı benim. Bir bardak süt içip yattığımda daha iyi uyuyor ve sabahları daha zinde uyanıyordum. Ama uzmanlara sorsanız yatmadan önce süt içmek hayatınızın hatası olabilirdi.

Ah şu her şeyi ben biliyorum tavrındaki insanlar, beni deli etmeye yetiyordu.

 

Cezveyi ocağın üzerine koyup altını yaktım. Önümdeki dolaptan büyükçe bir bardak alıp sütümün ısınmasını beklemeye başladım.

Hala zihnimin bir köşesini işgal eden Seçkin efendi ve o, beni delirtmeye yeten gülümsemesi sinirlerimin iyice bozulmasını sağlıyordu.

 

Kaynamak üzere olan sütü bardağa boşalttım, içine bolca şeker katıp yemek masasının ahşap sandalyelerinden birine oturdum.

Birde uyuyamamaktan bahsediyordu patron bozuntusu, Allah bilir şu an evinde kaçıncı rüyasını görüyordu!

Gözümün önüne gelen saçlarımı sinirle kulağımın arkasına itekledim. İyi şeyler düşünmeliydim, beni mutlu edecek şeyler.

 

O an aklıma Fulya geldi. Bir hafta kadar kısa zamanı kalmıştı, sonunda kavuşacaktık kuzumla. Okullar açıldığından beri hasret kalmıştım, hayattaki tek varlığım olan biricik kardeşimin yüzüne. Artık bu vuslatta sona ereceğine göre çok mutlu olmam gerekiyordu.

 

Fakat anne babamın yokluğu yine yanıbaşımızdaydı. Her zaman mutfak masasında duran fotoğraf çerçevesine uzanıp elime aldım. Son çekindiğimiz fotoğraf karesi bu olmuştu. Nasıl da özlemiştim onları...

 

İçimde kabaran duyguları bastırmaya çalışırcasına önümde duran sütten bir yudum daha aldım. Fotoğraf çerçevesini tam karşıma koydum ve sütümü yudumlamaya devam ettim.

 

Geçmişi düşünmekten kendimi bir türlü alıkoyamıyordum. Ailemle yaşadığımız güzel günler kalbimin en derinlerine gizlenmişti. Her ne kadar kader deyip geçmek istesemde olmuyor, yapamıyordum. Bir insanın ailesini kaybetmekten daha büyük başka kaybı olabilir miydi?

 

Kapıdan gelen tıkırtılar korkuyla yerimde sıçramama ve aklımdaki soruların dört bir yana savrulmasına sebep olmuştu. Hızla oturduğum sandalyeden fırladım, mutfak dolabına uzanıp büyük boy granit tavayı elime aldım.

 

Korkuyla titreyen ellerim tavayı tutmakta ne kadar zorlansa da düşürmeden durabilmiştim.

Çabuk adımlarla ilerleyip kapının arkasına geçtim. Bu saatte gelebilecek tek kişi ancak bir hırsız olabilirdi.

Hırsız!

Hırsız!

İçimde yankılanan bu kelime daha çok korkmama neden olmaktan başka bir işe yaramamıştı. Allah'ım ne yapacaktım ben? Aptal gibi telefonumu da odamda bırakmıştım.

Zaten olmayan cesaretim şimdi hepten yoklara karışmıştı. Ama ben Funda Korkmaz'dım değil mi? Korkmamalı ve hala kapıyı açmaya çalışan hırsıza gününü göstermeliydim.

 

İçsesim bana adeta kahkahalar atarken içim resmen deli cesaretiyle dolmuştu. Aklıma gelen fikirle durduğum yerde dikleştim. Hırsıza ters köşe yapacak onun kaçmasını sağlayacaktım.

Hala iki elimle sıkıca tuttuğum tavayı tek elime alarak kapıya yöneldim. Tava tutan elimi vuracakmış gibi kaldırıp derince nefes aldım ve diğer elimle kapının anahtarını yavaşça çevirdim. Ardından kapının koluna hafifçe bastırarak kapıyı araladım.

 

Tavayı karşımdaki insanın kafasına tam indirecekken ikimiz bir basmıştık çığlığı.

"Fulya!"

"Abla!"

Tabii çığlık sebeplerimiz tamamen birbirinden farklıydı. Ben sevinçten bağırırken Fulya elimdeki tavanın korkusuyla bağırmıştı.

 

"Abla cidden pes doğrusu sana! Ya ben sürpriz yapayım ablama bir hafta erken geleyim diyorum sen beni elinde kocaman tavayla karşılıyorsun. Hayır Allah korusun kafama vursan beynim tost olur. Evde başka tava mı kalmadı da o kocaman şeyi aldın?"

 

Fulya'nın sözlerine deli gibi gülerken onu cevaplamaktan geri de durmuyordum.

 

"Nasıl da haklısın canım kardeşim benim ya. Ben de zaten gelen hırsıza soracaktım hangi tavayla vurayım size diye."

 

Bana olan ters bakışlarını önemsemeyip gülmeye devam ederken bir taraftan da Fulya'nın bavulunu taşımasına yardım ediyordum. Bavulu salona bırakıp ikimiz beraber mutfağa geçtik. Ona da bir bardak süt ısıtıp önüne koydum. Açlıktan öleceğini bilse bu saatte yemek yemezdi. Daha ben bir şey sormadan o başlamıştı konuşmaya.

 

"Kız abla sen niye bu saatte hala ayaktasın? İşlerin nasıl gidiyor? Var mı yeni enişte adayı? Bak geçen sefer ki gibi olmasın, neydi o öyle mıy mıy..."

 

Ağzım açık Fulya'nın konuşmalarını dinliyordum öylece. Bu kızı görmeyeli çenesi mi düşmüştü ne? Halime bakıp kahkahasını koyvermişti yine. Çok geçmeden bende ona katılmış deli gibi gülüyordum. Sonra ikimizin gözleri kesişti ve birden derin bir sessizlik kapladı ortamı. Sanki soğuk rüzgarlar esmişçesine bir titreme geçti bedenimden.

 

Şimdi açılacak konuyu biliyordum işte. Yeniden kapanmak bilmeyen yaralarımız kanayacak ve biz yine birbirimize sarılarak doyasıya ağlayacaktık. Fulya'nın gözleri gözlerimden ayrılıp masadaki fotoğraf çerçevesini bulmuştu.

 

"Abla ben onları çok özlüyorum." Dikkatle izliyordum kardeşimi. Gözlerini hızlı hızlı kırpıştırdı, derin derin nefesler aldı.

"Hem biliyor musun uzaktayken daha çok büyüyor bu özlem. Sen de yanımda yokken kendimi çok yalnız hissediyorum abla..."

 

Onun daha fazla konuşmasını beklemeden oturduğum koltuktan kalkıp sıkıca sarıldım ona.

 

"Biliyorum kuzum bilmem mi hiç? Aynı duyguları bende yaşıyorum çünkü. Kader be birtanem bize yazılan da buymuş işte."

 

İkimiz de sessiz sessiz ağlıyorduk şimdi. Fulya'nın üzülmesini istemiyordum ancak bunu engelleyemiyordum da. Gözlerimden akan yaşları silip derince bir nefes aldım. Abla olan ben olduğuma göre onu teselli etmekte bana düşüyordu.

 

"Ayyy içim şişti yeminle. Hadi kalk Fulya doğru yatağa. Kız sen görmeyeli daha bir sulugöz olmuşsun."

 

Şimdi o da gözyaşlarını silmiş kıkırdıyordu.

"Abla o konuda kimse seni geçemez biliyorsun. Bana da senden bulaşmış işte."

 

Gülerek sandalyeden kalkıp yanağıma sulu bir öpücük kondurdu.

 

"Bu saate kadar neden ayakta olduğunu nasılsa yarın da öğrenirim ablacığım. Şimdilik seni rahat bırakıyor ve iyi geceler diliyorum."

 

🌼🌼🌼🌼🌼

 

Gözlerimi açtığımda etrafıma şaşkınca bakındım, neresiydi burası? Üzerime örtülmüş olan ince yorganı kaldırdım ve yatağın içinden çıktım. Tam karşımda duran aynada bana bakan farklı bir sima vardı. Gözlerim anında üzerimdeki elbiseye takılırken ağzım yeniden şaşkınlıkla aralanmıştı.

 

Bembeyaz ipek bir elbise bana nasıl bu kadar güzel olurdu anlam verememiştim. Gözlerimi yeniden etrafta gezdirdim. Odanın diğer ucunda büyük cam kapı dikkatimi çekince oraya doğru ilerledim. Kapıyı dikkatle açıp dışarı çıktım. Şimdi karşımda kocaman görünen sahiliyle, masmavi sularıyla bir deniz vardı.

 

Yüzümde beliren gülümseme eşliğinde yeniden etrafıma bakındım. Az ileride bana arkası dönük halde denizi izleyen biri vardı. Adımlarım anında o tarafa yönelirken burnumdan içeri dolan muhteşem koku beni mest etmeye yetiyordu.

 

Uzaklardan gelen zırıltı anın büyüsünü bozmak için çabalasa da aldırış etmedim.

Fakat bu iğrenç ses yakınlaştıkça deniz uzaklaşıyordu.

Sesin geldiği yeri tespit etmek istercesine gözlerimi kapattım...

 

Ahhh seni lanet olası telefon!

Elimi hala çalmaya devam eden telefona uzattığımda artık susmuştu. Yatağımda sırtüstü dönüp sinirle söylenip gördüğüm rüyayı düşünmeye başladım.

Ah Allah'ım ne kadar da güzeldi. Arkadan gördüğüm adamın kim olduğunu anlayamamıştım hem de aptal bir telefon yüzünden. Aman ne güzel!

 

Telefonumu elime alıp saate baktım. Daha dokuz bile değildi. Sabahın köründe beni hangi münasebetsiz arardı ki? Tam o anda çalmaya başlayan telefon sinirlerimin gerilmesini ve hışımla ekranı kaydırmamı sağlamıştı.

 

"Efendim!"

 

Kahretsin ki arayan Murat bey den başkası değildi.

 

"Funda nerdesin kaç saattir? Arıyorum açmıyorsun..."

 

Anlaşılan haftasonu da rahat yoktu bana. Sinirimi gizlemeye çalışarak sordum.

 

"Bir sorun mu var Murat bey?"

 

Murat Bey'in aldığı derin nefesi duydum önce ardından tekrar sesini.

 

"Var Funda. Biliyorsun bugün Azerbaycan'da bir toplantıya katılmamız gerekiyordu."

 

İyi de bundan bana neydi ki? Yurtdışı toplantılarına hep kendisi katılırdı.

 

"Evet Murat Bey. Hatta yanlış hatırlamıyorsam bu toplantıya Seçkin bey ile beraber gidecektiniz?"

 

"Funda o toplantıya senin gitmen gerekiyor. Bütün işlemler yapıldı, Seçkin bey ile beraber havaalanında buluşacaksınız."

 

Duyduklarım hışımla yataktan fırlayıp çığlık atmamı sağlamıştı.

 

"Ne! Nasıl olur Murat bey benim hiçbir hazırlığım yok ne yapacağım ben orada? Hem siz niye gitmiyorsunuz?"

 

Elbette asıl sorun hazırlık falan değildi. Asıl sorun benim o Seçkin Bey kişisiyle bir daha yüzyüze gelmek istemememdi. Hay lanet!

 

"Funda ben Ankara'dayım. Gece bizim valide hanım fenalaşmış hastaneye kaldırmışlar. O yüzden senin gitmen gerekiyor. Saat onda Seçkin ile havaalanında buluşmak için sözleştik. Fazla vaktin yok. Ayrıca bir sorun çıkmaz ben ona haber verdim. Senin bunun üstesinden gelebileceğine de eminim. İyi yolculuklar."

 

Telefon kulağımda kalakalmıştım. Adam resmen pimi çekilmiş bombayı kucağıma bırakıp kapatmıştı telefonu. Allah'ım ne yapacaktım ben? Birde Seçkin Bey'le gidecektik. Benim ne suçum vardı acaba da bunları yaşıyordum.

 

Gözüm yeniden telefondaki saate takılınca hızla yataktan fırladım. Üzerimdekilerden kurtulup hızla duşa girdim. Ne giyeceğimi bulmam için duşta kalma süresi fazlasıyla yeterliydi.

 

Banyodan çıkıp dolabımın başına ilerledim. Dizlerimin hizasına gelen siyah kalem eteğimi ve ceketini yatağımın üzerine bırakıp beyaz bluzumu da yanlarına koydum. Hızla üzerimi giyip saçlarımı taradım ve çabucak kuruttum. Yüzüme yaptığım makyajın ardından aynanın karşısına geçip kendimi süzdüm.

 

Kahretsin yine çok güzel olmuştum.

 

Fulya aklıma gelince soluğu onun odasında almıştım. Sakince mi? Tabii ki hayır!

 

"Fulya!"

 

Garibim ya önce yatakta sıçramış ardından dengesini sağlayamayıp yataktan düşmüştü. İçim bir an cız etsede onun bana yaptıkları aklıma gelince kahkahalarla gülmeye başladım.

 

"Bu kadar gülecek ne olduğunu sorabilir miyim ablacığım?"

 

Bana sakin sakin soru soran Fulya'yla beraber geriye doğru bir adım attım.

 

"Hiiç, hiçbir şey yok." Sevimli olmasına özen göstererek hafifçe gülümsedim.

 

"Cık bu bakış kurtarmaz."

 

Koluma taktığım saate bakıp panikle konuştum. Bir saatten az bir zamanım kalmıştı.

 

"Fulya Murat Bey'in yerine Bakü'ye toplantıya benim gitmem gerekiyor ve çok az zamanım var. Hadi görüşürüz."

 

Odadan kaçarcasına çıkıp soluğu kapının önünde almıştım. Ayağıma siyah topuklu ayakkabılarımı geçirip çantamı aldım ve hızla arabamın yanına gittim.

Kapıyı açıp koltuğa yerleştim ve hızla hareket ettim.

 

Günübirlik seyahat olacağı için ekstra kıyafet alma ihtiyacı hissetmemiştim. Aslında çok fazla sıkıntı çekeceğimi sanmıyordum. Zaten nerdeyse her toplantıda aynı şeyler konuşuluyor, aynı kararlar alınıyordu.

 

Canımı sıkan tek şey bu toplantıya Seçkin bey ile katılmaktı. Alay eder gibi gülümsemesi yine gözlerimin önünde belirince sinirle iç geçirdim.

Kendini beğenmiş, ukala herifin tekiydi işte.

 

Kırmızı ışık yanınca hafifçe frene basarak arabamı durdurdum. Gözlerim dikiz aynasına gittiğinde arkamda duran siyah minibüsün dibime kadar girdiğini farkettim ve biraz daha ileri gittim. Tabii o da peşimden. Sinirle başımı iki yana salladım ve ışığın yanmasını fırsat bilip hızla yerimden fırladım. Ara ara gözlerim siyah minibüse gitse de çok fazla önemsemedim. Sonuçta burası İstanbul'du ve trafik canavarları her yerdeydi...

 

Havaalanına girdiğimde Seçkin Bey'i beklerken bulmuştum. Cesurca gözlerine bakıp elimi uzattım ve selam verdim. Önce uzattığım elime bakıp güldü sonra karşılık verdi.

 

"Merhaba Funda. İyi bir yolculuk olmasını diliyorum."

 

Sizinle nasıl olacaksa!

 

Ağzımın içinden mırıldandığım kelimeleri duymuş olmalıydı ki sordu.

 

"Bir şey mi dedin?"

 

Yüzünde yine o alaycı ifade vardı, Allah'ım delirecektim. Şeytan diyordu yapıştır şu surata bir tane. Ama içimden gelen ses başka şeyler diyordu orası ayrı. Fazla yakışıklı değil mi sence de Funda, yapıştırayım derken çarpılma.

 

Tövbe yarabbim tövbe ya! Sonunda aklımı kaybetmeye başlamıştım galiba. İç sesimi susturup Seçkin Bey'in peşinden yürümeye başladım.

 

"Özel uçakla gideceğiz Funda. Bizi orada karşılayacaklar zaten. Her şey hazır, bir kaç saatin ardından yeniden ülkemizde olacağız."

 

Birden bana döndü ardından konuşmaya devam etti.

 

"İş konusunda ne kadar titiz olduğunu biliyorum. Bu toplantı için hiçbir hazırlığının olmadığını da biliyorum. Bu yüzden korku içinde olduğunun farkındayım. Ama rahat ol bir sorun çıkmayacak."

 

Şaşkınca yüzüne bakıp başımı salladım. Korktuğumu nerden anlamıştı ki?

 

Uçak hazır olana kadar bizi bir odaya almışlardı. Oturduğum sandalyede öylece bekliyordum. Seçkin bey elinde telefonuyla uğraşıyordu.

Bıkkınca nefes aldım. İçimde anlam koyamadığım bir sıkıntı vardı. Sebebini yurtdışına uzun zamandır çıkmamış olmama yordum ve beklemeye devam ettim.

 

Açılan kapı dikkatimi o yöne vermeme neden olmuştu. Siyah takım elbisesiyle bir adam girdi içeriye. Peşinden dört adam daha. Hepsi de siyah takım elbiseleri içinde Amerikalı ajanları hatırlatıyordu.

 

Seçkin Bey'le gözlerimiz kesiştiğinde bize doğru uzatılan silahı farkettim. Korkuyla büyüyen gözlerim ve hızla çarpan kalbim tanıdık gelen bu anın tekrar etmesine şaşıyordu.

 

Korkuyla yutkunup Seçkin Bey'e baktım. Hiçbir şekilde taviz vermeyen ciddi bakışları içime dolan güvenin ilk habercileri oluyordu.

İçeriye ilk giren adam çok beklemeden konuşmuş ve korkumun büyümesine sebep olmuştu.

 

"İkisini de bağlayıp araca götürün!"

 

Herkese merhabalar, umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın lütfen. Ayrıca bölümü sevdiyseniz yıldız vermeyi unutmayın.

Yeni bölüm tarihi 24.08.2024 saat 20:00' da görüşmek üzere...

Loading...
0%