@flora
|
İkisini de bağlayıp araca götürün!"
Duyduğum sözler olduğum yerde donup kalmama neden olurken gözlerim hala Seçkin Bey'in üzerindeydi. Yıkılmaz tavrı çatılan kaşlarının arkasından kendisini ortaya çıkarıyordu.
Oturduğu koltuktan sakince ayağa kalktı, adamlara dönerek konuşmaya başladı.
"Kimsiniz siz?"
Sorduğu sorunun cevabını alamaması sinirlerini bozmuş olmalıydı. Ortaya çıkan çene kemiklerinden dişlerini sıktığı belli oluyordu.
Elinde tuttuğu plastik kelepçelerle yanıma doğru gelen adamı farkedince korkuyla yutkundum. Hadi ama bu kadar aksiyon benim bünyeme zarardı.
"Yaklaşma bana!"
Tabii ki beni dinlemedi. Hatta yüzünde beliren iğrenç sırıtmayla daha adım bile atamadan beni yakaladı.
"Bırak beni Allah'ın cezası, dokunma bana! İmdat! Kadın kaçırıyorlar kimse yok mu? Polis! İmdat!"
Ağzıma kapanan eller sesimin çıkmasına engel olmaya yetmişti. Ya gündüz gözüne insan kaçırmak mı olurdu?
Gözlerim yeniden Seçkin Bey'in gözleriyle kesiştiğinde korkuyla yutkundum. Adamlardan biri de ona doğru ilerlemiş ve plastik kelepçeyi takmak için harekete geçmişti.
Fakat o anda hiç beklemediğim -tamam birazcık bekliyordum- bir şey oldu. Seçkin bey kendisine yaklaşan adama bir güzel yumruğunu çaktı.
"Kimsiniz lan siz? Bu ne cesaret!"
Vücudum hızla adrenalin salgılamaya başlamıştı bile. Bende bu adrenalinin bana verdiği yetkiye dayanarak hala ağzımı kapatmaya çalışan adamın elini ısırdım ve karnına dirseğimle vurdum. Fakat diğer adamı farketmemem saçlarımın adete kökünden koparılırcasına çekilmesine sebep olmuştu.
O anda attığım çığlığı şimdiye kadar ki hayatımın hiçbir anında atmadığıma emindim.
Adamlardan biri eline aldığı silahı başıma dayadı. Fakat saç diplerimde oluşan sancı o kadar şiddetliydi ki bunu önemseyemedim bile.
"Seni cesur çocuk! Sevgilini kurtarmak için çabalaman güzel olabilir ancak nafile uğraşıyorsun. Şimdi uslu dur. Aksi halde bu güzel kıza yazık olacak."
Yok artık! Ne sevgilisinden bahsediyordu bu adam? Benim Seçkin Bey'le böyle bir alakam yoktu ki. Dudaklarımı aralayıp adama yanlış anladığını, benim onunla öyle bir ilişkim olmadığını söyleyecektim ki Seçkin bey erken davrandı.
"Tamam, kızı rahat bırakın!"
Bu defa temkinli adımlarla ona yaklaşan iki kişi plastik kelepçelerle Seçkin Bey'in bileklerini buluşturmuştu.
"Şimdi buradan çıkacağız. Ve siz ikiniz uslu duracaksınız."
Liderleri gibi duran adam beni tutan kişiye işaret edip tekrar konuşmasını sürdürdü.
"Erdal sen kızı alıp önden çık. Biz de peşinizden geleceğiz."
Arkamdaki adam bir şey demeyip kolumu tuttu ve adeta çekiştirerek götürmeye başladı. Saç diplerimdeki acı hala kendisini belli ediyordu. Bu acıya yenisinin eklenmesini istemiyordum. Bu yüzden zorluk çıkarmadan, kolumdan tutan adama ayak uydurmaya çalıştım.
Bu insanlarda acımak gibi vicdani duyguların olduğunu düşünmüyordum. Hiç düşünmeden, kadın veya erkek farketmeksizin zarar verebilirlerdi.
Bulunduğumuz odadan ayrılıp havaalanının dışına doğru yürüdük. Hafifçe arkama dönüp baktığımda, Seçkin Bey yanında üç kişiyle beraber geliyordu. Dışarı çıkınca bizi beklediğini tahmin ettiğim siyah minibüse doğru yürüdük.
Araca bindirildiğimizde yeniden Seçkin Bey'le yanyana gelmiştik. Hiç konuşmadan öylece önüne bakıyor, bu adamların kim olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Çok geçmeden adamlar da arabaya binmiş ve hafif bir sarsıntıyla araç çalışmıştı.
Başımı çevirip camdan dışarıyı izlemeye başladım. Düşünceler hızla zihnime dolarken, bozulan sinirlerim de bana hiç yardımcı olmuyordu. Sustum. Sakin olmaya çalıştım. Derince bir nefes aldım. Ama nafile! Nasıl sakin olabilirdim ki?
Ah lanet olası herif! Hepsi onun yüzündendi işte. Ben bu adamları tanımıyordum bile. Korkumu yenmeye çalışarak önümdeki koltukta oturan adama sordum.
"Pardon ama siz kimsiniz acaba? Hayır yani ben sizi tanımıyorum bile, size ne zararım olmuş olabilir? Bakın ben evinden işine, işinden evine giden bir insanım. Hem kimseye zararım olmaz ki benim. Siz iyisi mi beni şurada bırakın ben evime gideyim. Sizde..."
Aslında daha devam edecektim ama karşımda oturan adam kulaklarımı çınlatırcasına bağırdı.
"Lan yeter! Ne çene varmış kadın sende! Sus artık!"
Yanımda oturan patron bozuntusu başını önüne eğmiş gülüyordu. Pislik herif! Hayır yani ben onun yüzünden ne hallere düşeyim o gelsin yanımda gülsün. Oh ne ala memleket! Bağlı ayaklarımla yapabildiğim kadar yaparak patron bozuntusunun bacağına vurdum. Gülmesi anında dururken sinirle yüzüme bakıyordu. Ardından hafifçe kulağıma doğru eğilip konuştu.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
Burnumdan içeri dolan parfüm kokusu nefes almamı zorlaştırırken hafifçe geriye doğru çekildim ve nefes almaya çalıştım. Fakat bu oldukça zordu. Astım hastası biri için parfüm ve benzeri kokulu ürünler ölümcül tuzaktan başka bir şey değildi. Zorlukla konuşmaya çalıştım.
"Cam. Camı açın. Ne-nefes ala-alamı-yorum."
Bu halim genç patron Seçkin'i bile endişelendirmişe benziyordu ki yerinde kıpırdamaya başladı.
"Funda! Funda iyi misin? Funda!"
Allah'ım manyak mıydı bu adam? Oradan bakınca iyi gibi mi görünüyordum acaba? Artık kendimden geçmek üzereydim. Zihnim yorulmuş, düşünme yetisini kaybetmişti. Seçkin Bey'in deli gibi bağırışları bir hayal ürünü gibi geliyordu.
"Gerizekalılar! Kız nefes alamıyor, açsanıza şu camı!"
O an karşımda bir kıpırtı hissettim. Ardından yüzüme doğru çarpan serin havayı. Tekrar nefes almaya çalıştım. Ama bu defa ciğerlerim yanıyordu sanki. Kısa nefesler alarak biraz da olsa ciğerlerimin rahatlamasını sağlamıştım. Gözlerim hala kapalıydı. Yeterli gücü topladığımı düşünerek yavaşça gözlerimi araladım. Beni ilk karşılayan endişeyle bakan siyah irisler olmuştu. Öylece baktım zeytin siyahı gözlere, öylesine bomboş.
"İyi misin?"
Bakışlarımı sona erdiren Seçkin Bey'in endişeli ses tonuydu. Başımı salladım hafifçe ardından gözlerimi kaçırdım. Sanki beynimin içinde davul dövüyorlardı. Aptal baş ağrısı tam da başlayacak zamanı bulmuştu.
Aradan çok geçmemişti ki minibüs hafifçe sarsılarak durdu. Karşımda oturan adamlardan biri sürgülü kapıyı açarak aşağıya indi, arabaya bindiğimizde beline yerleştirdiği gri silahı yeniden çıkardı. Gözlerim korkuyla büyürken sertçe yutkundum. Bakışlarım istemsizce Seçkin Bey'in yüzünü buldu. Kasılmış çenesi ve çatılmış kaşlarıyla oldukça ürkütücü görünüyordu. Peki bu adamların genç patron ile ne alakaları vardı? Zihnimdeki düşünceler, silahını çekip bize doğrultmuş adamın sesiyle dört bir yana kaçışırken korku yeniden bedenimi esir almıştı.
"Şimdi ayaklarınızı çözeceğiz, siz de uslu uslu beni takip edeceksiniz. Yok olmaz derseniz..."
Silahını ateşler gibi yapıp devam etti
"Bam! Ölüp gidersiniz."
Hala karşımdaki koltukta oturmaya devam eden adamlardan biri ileri doğru eğilip ayaklarımı çözdü. Uyuşmuşlardı benim güzel ayaklarım. Hafifçe hareket ettirmeye çalıştım. Az sonra Seçkin Bey'in ayakları da çözülmüştü. Önce o indi arabadan, peşinden ben. Şimdi ayaklarımızı çözen adam da silahını çıkartıp bize çevirmişti.
"Yürüyün hadi!"
Gelen emrivaki sesle Seçkin bey önde ben ise hemen peşinde yürümeye başladık. Büyük bir araziydi burası. Mevsim dolayısı ile kurumuş otlar her yerdeydi. Toprak olan zemin çiseleyen yağmurun da etkisiyle vıcık vıcık olmuştu. Üzerimin batması ne kadar sinirlerimi bozsa da önemsemedim. Şu an daha önemli bir sorun vardı. İlk olarak, bu adamlar kimdi? Seçkin beyden ne istiyorlardı? Ve beni neden kaçırmışlardı? Yeniden etrafıma göz gezdirdim. Şehir dışına çıkmış olmalıydık. Etrafta köpek sesinden başka bir ses duyulmuyordu. Az ileride ki bir dağ evi çarptı gözüme. Bizi burada öldürüp gömseler kimsenin haberi olmazdı. Zaten yurtdışına çıktığımızı sanıyorlardı. Ama hayır bu olamazdı! Ben ölmek için çok gençtim daha. Sahip çıkmam gereken bir kardeşim, gerçekleştirmek istediğim hayallerim vardı.
Aklıma gelen Fulya olduğum yerde kalmamı sağlamıştı. Sahi bana bir şey olacak olsa ona kim sahip çıkacaktı? Bu koca şehirde bir başına ne yapacaktı? Dolan gözlerim etrafı bulanık görmeme sebep olurken, arkamdan gelen ses olduğum yerde sıçramama sebep olmuştu.
"Yürüsene be kadın ne bekliyorsun!"
Dolan gözlerimle baktım arkamda hayvan gibi bağıran adama. Tam bir şey diyecekken duyduğum başka bir ses duraksamama neden olmuştu.
"Ulan şerefsizler, buradan çıkınca sizin yedi ceddinizi s..........m!"
Bu ağır küfür karşısında ağzım şaşkınlıkla açılırken diğer adamların sessiz kalması şaşkınlığımın katlanarak büyümesine sebep olmuştu. Sözlerinin ardından hızla yanıma gelen Seçkin bey başımı, bileklerinden bağlı olan elleriyle tutup kaldırdı ve yüzüne bakmamı sağladı. Tepkisizce bakıyordum zeytin siyahı gözlerine.
"Korkma Funda, buradan sağ salim çıkacağız. Sen sadece sakin ol."
Pislik herif! Senin yüzünden bu hallere düşmüştüm ben.
"Bırak!" Anlamamışcasına yüzüme bakıyordu.
"Sana bırak dedim. Çek ellerini!" Başını hafifçe önüne eğmişti. Çenesinin kasıldığını görebiliyordum. Peki umrumda mıydı, hayır! Başını yeniden kaldırıp gözlerime baktı. Siyah irisleri en koyu haline bürünmüştü sanki. Çatılmış kaşları ondan korkmam gerektiğini söylesede önemsemiyordum.
"Bir daha sakın bana sesini yükseltme!" Tane tane söylediği bu kelimelerin her biri buzdan parçalarmışçasına saplanmıştı içime. Yeniden dolan gözlerimi gizlemek için başımı önüme eğdim. Seçkin bey adım adım uzaklaşmıştı yanımdan.
Az sonra dağ evinin geniş salonunda yan yana almıştık yerimizi. Başımı kaldırıp etrafı izlemeye başladım. Kapıdan girildiğinde hemen sağ tarafta büyük bir şömine vardı. Hemen karşısına gelen duvar ise boydan boya kitaplarla kaplıydı. İçim gide gide gözlerimi kitaplarda gezdirdim. Kitaplar muhteşem eserlerdi benim nazarımda. Son zamanlarda pek fırsatım olmasada sürekli kitap okurdum. Ancak bir terslik vardı bu işte. Kitap okuyan birinin insanlara zarar vereceğine inanmıyordum ben. Kitap okuyan birinden zarar gelmezdi benim nezdimde.
"Ah sevgili yeğenim hoşgeldin."
Duyduğum bu ses düşüncelerimden sıyrılıp kapıya doğru bakmamı sağlamıştı. İçeriye giren beyaz saçlı adama kısa bir bakış atıp gözlerimi Seçkin Bey'e çevirdim. Bakışlarımız buluştuğunda ilk gözlerini kaçıran ben olmuştum.
"Ailen bizi tanıştırmadı ancak onlar olmadığını göre artık tanışabiliriz değil mi sevgili yeğenim Funda?"
Başımı kaldırıp şaşkınca karşımdaki yaşlı adama baktım. Bu adam ne saçmalıyordu böyle? Yanıma yaklaşıp hala bileğimde duran plastik kelepçeleri kesti ve yeniden konuştu.
"Bunlar için üzgünüm sevgili yeğenim. Fakat buna mecburdum."
"Ne saçmalıyorsunuz siz? Ne yeğeninden bahsediyorsunuz? Beni biriyle karıştırdınız galiba?"
Önce umursamazcasına ufak bir kahkaha atmış sonra da sözlerini sürdürmüştü.
"Ah Funda hala çocukluğundaki gibisin, asi ve çılgın."
Gözlerini gözlerime sabitlemiş öylece bakıyordu. Bu bakışlar bana çok iyi tanıdığım birini hatırlatsada buna inanmak istemiyordum. Çaresizce Seçkin Bey'e baktım. Onun da bileğindeki plastik kelepçe çıkartılmıştı. Ellerini pantolonunun cebine sokmuş beni ve karşımda akrabam olduğunu iddia eden adamı izliyordu.
Olayları ancak idrak edebiliyordum. Ben Seçkin Bey yüzünden kaçırıldığımı düşünürken aslında o benim yüzümden kaçırılmıştı. Utançla başımı çevirip hala yanıbaşımda olan yaşlı adama baktım.
"Ne istiyorsunuz benden? Neden getirttiniz bizi buraya?"
Yüzünde oluşan tebessüm ben tehlikeliyim diye çığlıklar atıyordu adeta. Başını Seçkin Bey'e çevirip yeniden konuştu.
"Önce beni sevgilinle tanıştırmayacak mısın Funda?"
Ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. Bugün bu ithama ikinci defa maruz kalıyordum.
"Tanışalım tabii."
Gözlerim hızla Seçkin Bey'i bulurken ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Ben tam itiraz etmeye hazırlanırken yavaş adımlarla yanıma geldi, elini karşısındaki adama uzattı.
"Bendeniz Seçkin Arslanoğlu."
Biraz önce özgüveniyle ahkam kesen yaşlı adam elini uzatıp Seçkin Bey'in elini sıktığında gözlerinde alelade şaşkınlık belirtileri oluşmuştu.
Bakışlarım bu defa yanımda dikilen Seçkin Bey'e döndüğünde hafifçe tebessüm ettiğini farkettim. Neler oluyordu?
"Şimdi artık neler olup bittiğini ve bu gösterdiğiniz cesaretin sebebini bir anlayalım."
Yüzünde tebessüm vardı evet ama söyledikleri adeta tıslarcasına dökülmüştü dudaklarından. Konuşması bitince elimi tuttu ve oturmamız için yakınımızdaki koltuğa yöneldi.
"Gel sevgilim, daha fazla ayakta durmak istemiyorum."
"Ama..."
Söyleyeceklerimi tamamlayamadan kulağıma doğru eğilmiş ve yalnızca benim duyabileceğim bir tonlamayla konuşmuştu.
"Şşt sakin ol Funda. Durumu idare et ve sakın bozuntuya verme."
Tekrar itiraz edecek oldum ancak bu defa da bakışları susmam gerektiğini söylüyordu. Bıkkınlıkla gözlerimi devirip oturduğu koltukta yanına oturdum. Bir kolunu kaldırıp koltuğun arkasından omzuma doğru atmış, sağ bacağını da sol bacağının üzerine koymuştu. Bu rahat tavırları sinirlenmeme sebep olsada önemsemedim. Zaten bir şeyler döndüğü belliydi.
"Evet bey amca seni dinliyoruz. Katılacağım toplantıdan alıkoyma cesareti gösterdiğin vaziyet ne, anlat bakalım?"
Kesinlikle fazla güveniyordu kendine. Ziyadesiyle cesur davranıyordu. Bunları önemsemek istemedim. Gözlerim sürekli Seçkin Bey'e kaysada kendime hakim oldum ve karşımda hala ayakta dikilen adamdan cevap beklemeye başladım. Çok geçmeden ağzı aralanmış ve kelimeler zehire bulanmış oklar gibi dökülmüştü dudaklarından.
"Ben Funda'nın amcasıyım!"
Herkese merhabalar, umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Lütfen düşüncelerinizi belirtmeyi ve yıldız vermeyi unutmayın. Bir sonraki bölüm günü cumartesi, bundan sonra her cumartesi yeni bölüm gelecek. Görüşmek üzere... |
0% |