Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 6

@flora

"Ben Funda'nın amcasıyım!"

 

Duyduklarım karşısında şaşırmayı her şeyden çok isterdim. Fakat karşımda babamın neredeyse kopyası olan bir adam vardı.

 

Başımı önüme eğip gözlerimden öfkeyle firar eden iki damla yaşın akmasına müsaade ettim. Bu adam şimdiye kadar bizi arayıp sormayan akrabalarımızdan biriydi. Tahmin ettiğim bu gerçeği kabullenmek biraz zor gelsede yapabileceğim başka bir şey yoktu.

Kabullendim.

Her ne kadar istemesemde kabullenmek zorunda kaldım.

 

Fakat amcam olacak bu adamın benimle ne gibi bir derdi vardı da karşıma bu şekilde çıkmıştı? Bu soruya cevap alabilmek için hızla gözlerimden akan yaşı sildim ve çenemi dikleştirerek karşımda dikilen adamın gözlerine baktım.

 

"Amcam olduğunu söylüyorsun fakat bunca zamandır neredeydin? Şimdi mi aklına geldi amcam olduğun?"

 

Güç toplamak istercesine derin bir nefes alıp hala karşımda dikilen adamın yanına doğru yürüdüm. Öfkeme ve sinirlerime hakim olabilmek için dişlerimi adeta kırarcasına sıkıyordum.

 

"Hem söylesene bana, sen nasıl bir amcasın? Hangi amca yeğeninin karşısına bu şekilde çıkar?"

 

Zorlukla yutkundum. Ne kadar direnmeye çalışsam da öfkeme hakim olamıyordumve bu gözyaşlarımın yeniden sinirle akmasına sebep oluyordu.

 

"Söylesene bana, onlar... Annem ve babam öldüğünde neredeydin? Kendi kardeşinin cenazesine neden gelmedin?"

 

Bacaklarımda yeterli gücü bulamadığımda oturduğum koltuktan kalktığımda pişman oldum. Bacaklarım artık beni taşıyamayacak hale gelmişlerdi. Olduğum yerde dizlerimin üzerine çöktüm. Hala hiç kıpırtısız bana bakıyordu amcam olacak kişi.

 

"Konuşsana onlar sana ne yaptı da cenazelerine bile gelmeyi çok gördün? Biz sana ne yaptık ki gelip bize destek olmadın?"

 

Dudaklarımda acıyla tebessüm ettim. Arkamda Seçkin Bey'in varlığını hissediyordum.

 

"Şimdi birde gelmiş utanmadan amcam olduğundan bahsediyorsun. Amcalık bu değil! Bir amca, yeğenini yanına düşmanı gibi getirtmez!"

 

Sözlerimi bölen karşımdaki adamın yüksek sesle attığı kahkahaydı. Tiksinircesine baktım gözlerine.

 

"Ah sevgili yeğenim sen beni çok yanlış anlamışsın."

 

Söyledikleri karşısında anlamamışcasına başımı kaldırıp, karşımda dikilen adamın yüzüne baktım. Her şey ortadaydı işte neyi yanlış anlayacaktım ki? O an da omzuma dokunan elin sahibine baktığımda Seçkin Bey dudaklarını hafifçe kıpırdatarak mırıldandı.

 

"Ayağa kalk ve dik dur."

 

Hafifçe başımı salladım ve Seçkin Bey'in yardımıyla çömeldiğim yerden zorlukla kalkabildim. Hemen yanımda duruyor ve belime doladığı koluyla ayakta durabilmemi sağlıyordu. Normal bir zamanda kızacağım bu yakınlığa sesimi çıkaramadım. Benim yüzümden şahit olduğu bu durum vicdanımın sızlamasına neden oluyordu.

 

"Düşmanın gibi değilim Funda, bizzat düşmanınım sevgili yeğenim!"

 

Sözleri karşısında bir defa daha yıkılmıştım. Olduğum yerde sendeledim ve Seçkin Bey'e biraz daha sıkı tutundum. Duyduklarım kolaylıkla kaldırabileceğim şeyler değildi. Seçkin Bey'in beni tutan kolları daha da sıkılaşmıştı. Hafifçe kulağıma doğru eğildiğinde geri çekilme ihtiyacı hissetmedim.

 

"Berbat bir haldesin Funda. Eğer istersen seni buradan hemen şimdi çıkartabilirim."

 

Minnetle baktım siyah gözlere. Nasıl yapacağını bilmiyordum fakat o an, ona ölesiye güvenmek istedim.

 

"Lütfen, mümkünse gidelim buradan."

 

Dudaklarımdan çaresizce dökülen fısıltı halindeki sözcükler Seçkin Bey'in hafifçe başını sallamasıyla son bulmuştu. Gözlerimle Seçkin Bey'i takip ediyordum. Bakışları bir süre gözlerimde takılı kalmış ardından hala arsızca sırıtan amcam olacak şahsa dönmüştü.

 

"Bu saçmalıklar için burada olmamız size oldukça pahalıya patlayacak Haldun Bey."

 

Gülmesi birden son bulmuştu, adını dahil yeni öğrendiğim, biyolojik amcamın. Yüzünü kaplayan ciddiyet yaşlı halini biraz daha ortaya çıkarmıştı.

 

"Bu kadar zırvalaman yeter. Zaten şimdiye kadar konuşmana izin vermem bile hataydı."

 

Sol işaret parmağını kaldırıp adeta tehdit edercesine salladı. Hatta resmen tehdit etti.

 

"Şu dakikadan itibaren bir daha ne benim ne de Funda'nın karşısına çıkmayacaksın. Eğer karşılaşırsak inan bana karşında bu şekilde konuşmam!"

 

Bakışlarım tekrar amcamı bulduğunda ciddiyetinin yerinde alaycı bakışlarının kol gezdiğini farkettim.

 

"Seçkin Arslanoğlu! Sence beni tehdit edebilecek durumda mısın? Hayır yani konuşmadan önce etrafına bir bak istersen."

 

O esnada hızla açılan kapı korkuyla yerimde sıçramama sebep olmuştu. Hatta öyle ki Seçkin Bey'e biraz daha sokulduğumu çok sonra farketmiştim. Bakışlarım kapıyı bulduğunda kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Mezarlıkta gördüğüm adamlar, ellerinde tuttukları silahlarla birlikte içeriye girmişlerdi.

 

"Ne diyordunuz Haldun Bey?"

 

Seçkin Bey'in alayla sorduğu soru biyolojik olmaktan öteye geçememiş amcamın yüzünün daha fazla beyazlamasını sağlamıştı.

 

"Bu kadar misafirlik oyunu yeter! Daha sonra sizi ben bizzat ağırlayacağım zaten. Şimdilik görüşmek üzere."

 

Eli hala belimde olan Seçkin Bey amcama söylediği sözlerin ardından yeniden bana dönerek fısıltı halinde konuştu.

 

"Kafanda oluşan soru işaretlerinin farkındayım. Bana izin ver, şuradan kurtulduktan sonra seni o soru işaretlerinden kurtarayım."

 

Onayladığımı belirtmek istercesine, başımı aşağı yukarı hafifçe salladım. Evet bir çok soru işareti belirmişti zihnimde. Ancak asıl mesele Seçkin Bey'in bunu nasıl farkettiğiydi?

 

"Ve artık adamlarıma korku dolu gözlerle bakmaktan vazgeç."

 

"Hı?"

 

Gözlerim yeniden siyah irislerle buluştuğunda başımı utançla önüme eğdim. Onlara korku dolu gözlerle bakmam benim açımdan gayet olağan bir durumdu. Kafama silah dayayıp tehdit edilmiştim taraflarınca.

 

Silahların namlusu bu defa bana doğrultulmamış olabilirdi. Lakin bu o demir yığınından korkmamam gerektiğini göstermiyordu.

 

Seçkin Bey'le beraber kapıya doğru yürüdük. Elini belimden indirmemişti. Ben de sanırım bu yakınlıktan yüz bularak sesimi çıkartmadım.

Şu bir kaç saat içinde yaşadıklarım ve duyduklarım tam anlamıyla enkaz haline gelmeme sebep olmuştu. Bu günü hiç yaşamamış olmayı dileyerek kapıdan çıktım.

 

Son bir defa arkama dönmek istedim. Arkama dönmek ve bana düşman olduğunu alelade söyleyen amcama son defa bakmak istedim. Ama yapamadım!

Gözlerimden bir kaç damla yaş daha yuvarlandı. Her şey başka olabilirdi.

Onunla amca yeğen güzel bir ilişkimiz olabilirdi.

Duyduğum baba hasretini onunla biraz olsun dindirebilirdim.

Fakat bu duygular bana o kadar uzaktı ki. Hayalini bile kurmaktan aciz hissediyordum kendimi.

 

Araçların yanına geldiğimizde Seçkin Bey'in benim için açtığı kapıdan arabaya binerken daha fazla tutamadığım hıçkırıklar firar etmişti boğazımdan. Arabada henüz kimsenin olmayışı rahat rahat ağlayabileceğim anlamına geliyordu. Tabii yanıma oturan Seçkin Bey'i saymazsak.

 

Ellerimle yüzümü kapatmış, sanki bu yaşadıklarımdan kurtulacakmış gibi akıtıyordum gözyaşlarımı. Önce sessizce yanımda oturdu Seçkin Bey. Hiç sesini çıkartmadan, adeta aldığı nefesi bile duyurmadan.

 

Zihnim yanımda oturan varlığını unutmaya yüz tutmuşken saçlarımda ellerini hissettim. Başımı kaldırıp, kızardığını tahmin ettiğim gözlerimle siyah, ışıl ışıl parlayan gözlerine baktım.

 

Hafifçe tebessüm etti. O an hızlanan kalbim yıllar öncesinden tanıdık geliyordu.

Ne olmuştu ki şimdi?

İçten bile değildi, yalnızca dudaklarını gerdirmişti. Bakışlarımı çabucak siyah irislerden çektim.

 

"Küçük bir kız çocuğu gibi görünüyorsun Funda. Öylesine saf öylesine masum."

 

Duyduklarım zihnimde adeta deprem etkisi yaratmıştı.

 

"Hiçkimse sana senden kıymetli değil Funda, ağlama artık. Kimse için o güzel gözlerini kanatma."

 

Şaşkınlıkla aralanan ağzımla bakakalmıştım Seçkin Bey'e. Biraz önce gözlerimin güzel olduğunu mu söylemişti o?

Yeniden hızlanan kalbim sanki ağzımın içinde atıyordu. Konuşmak istedim fakat kelimeleri toparlayıp bir araya getiremedim. Bir kaç defa zorlukla yutkunup derin derin nefes aldım.

Söyleyeceklerimi kafamda tasarlayıp başımı önüme eğdim.

 

"Şahit olduğunuz bu durum için çok üzgünüm Seçkin Bey. Benim yüzümden önemli bir toplantıdan da alıkonuldunuz. Ben bu olanlar için çok özür dilerim."

 

Önce hiçbir şey demedi Seçkin Bey. Aradan geçen bir kaç dakika sonrasında seslice nefes aldığını işittim. Ardından ise kalbimin yeniden hızla çarpmasına sebep olan sesini.

 

"Özür dilemeni gerektirecek bir durum yok Funda. Böyle olmasını kimse istemezdi. Ama olan oldu, biten bitti."

 

Konuşmasını bölen çalmaya başlayan telefonum olmuştu. Çantam ne ara getirilmişti bilmiyorum ama beklemeden içinden telefonumu çıkartıp arayan numaraya baktım.

 

Murat Bey'in aradığını görünce elim ayağım birbirine dolanmıştı. Eminim toplantıya gitmediğimizi öğrenmiş ve geçerli bir sebep duymak için arıyordu. Ne yapacağımı bilmezcesine yeniden Seçkin Bey'e baktım. Soru dolu bakışları çoktan gözlerimi istila etmişti.

Hızla yutkunup konuşmaya başladım.

 

"Murat Bey arıyor. Toplantıya katılmadığımızı öğrenmiş olmalı. Ne diyeceğim şimdi ben ona?"

 

Telefon susmuş ardından tekrar çalmaya başlamıştı. Olanları anlatamazdım ki anlatsam bile bunu önemsemez ve beni suçlardı. Çaresiz bir halde yeniden Seçkin Bey'e baktım. Galiba en iyisi açmamak olacaktı.

 

"Aç ve benim yüzümden toplantıya katılmadığımızı söyle."

 

Şaşkınlıkla irileşen gözlerim ve açılan ağzımla bir an ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Fakat bu? Yok hayır bunu kabul edemem. Bu. Bu size yapılmış büyük haksızlık olur."

 

Gözlerimiz yeniden kesiştiğinde kalbimin sesini duyacak diye tabir yerindeyse aklım gitmişti. O tuhaf ve efsunlu bakışlarda olan fakat benim çözemediğim bir şeyler vardı.

Telefonun yeniden susmasıyla elimden alınması aynı anda gerçekleşmişti.

 

"Yapabileceğin başka bir şey yok küçük hanım. Beni dinle ve dediğimi yap."

 

Çaresizce bakışlarımı önüme eğdim.

 

"Ama bu doğru değil."

 

Güler gibi bir ses çıkardı önce. Samimiyetsiz ve öylesineydi sanki. Ardından yeniden konuştu.

 

"Bu hayatta ne doğru ki Funda?"

 

🌼🌼🌼🌼🌼

 

Zihnim yorgundu. Düşüncelerim beynimin en ücra köşelerine dağılmıştı sanki ve ben onları toparlayacak cesareti kendimde bulamıyordum. Yaşadıklarım, bir amcam olduğunu öğrenmem ve acıdır ki ne kadar inanmak istemesemde öğrendiklerimin gerçek olduğunu bilmek canımı ziyadesiyle yakıyordu. Ağır geliyordu duyduklarım, sindiremiyordu kalbim. Daha ben olanları hazmedemezken Fulya'ya nasıl anlatacaktım ki?

 

Oturduğum koltukta dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarıma doladım. Cama vuran yağmur taneleri biraz olsun rahatlamamı sağlamıyordu. Seçkin Bey'in gözleri önünde öğrendiğim ailevi gerçekler ruhumun acınası bir hale düşmesinden başka işe yaramamıştı. Gözlerinde acıma duygusuna dair bir şeyler görmemiştim. Ciddiyetle dinlemişti amcam olacak adamın söylediklerini.

 

O'na karşı çok fazla mahçup olmuştum. Benim yüzümden toplantı iptal olmuştu. Ve O sanki kendi kabahatiymiş gibi Murat Bey'e karşı olan sorumluluğu üstlenmişti. Minnet borçluydum Seçkin Bey'e ancak bu borcu nasıl ödeyebileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.

 

"Bu kadar derin düşünmene sebep olan nedir?"

 

Duyduğum sesle başımı arkaya çevirdim. Seçkin Bey üzerindeki beyaz gömleğin kollarını geriye doğru katlarken bir taraftan da sorduğu soruya cevap vermemi bekliyordu.

 

Kafamdaki soru işaretlerini gidereceğini söylemiş bende bunu kabul etmiştim.

 

"Bizi orada nasıl buldular?"

 

Sorusuna karşı sorduğum soruyla birlikte hafifçe tebessüm belirmişti dudaklarında. Hızlanan kalbimi önemsememeye çalışarak gözlerimi üzerinden ayırmadım. Yavaş adımlarla geldi ve karşımdaki koltuğa oturdu.

 

"İyi bir ev sahibi olmadığını iddia ediyorum Funda, hiç misafirperver değilsin."

 

Gözlerimi devirmemek için kendimi ne kadar zorlasam da başarılı olamamıştım. Oturduğum koltuktan kalkarak mutfağa doğru yöneldim.

 

"Kahve?"

 

"Şekersiz lütfen."

 

Kahveyi yaparken bir taraftan da Seçkin Bey'i evime davet etmekle ne kadar doğru bir hareket yaptığımı düşünüyordum. Dışarda oturmayı teklif etmişti lakin o kadar takatim yoktu. Sonuç olarak ise benim evime gelmiştik.

 

Fulya'nın evde olmaması iyi bir şans mıydı bilmiyorum ancak olan biteni ona anlatacak cesareti henüz kendimde bulamıyordum.

 

Pişen kahveyi tepsiye koyduğum fincanlara boşaltıp elime aldım ve Seçkin Bey'in yanına ilerledim. Odaya girdiğimde, tıpkı biraz önce benim yaptığım gibi o da yağan yağmuru izliyordu.

 

Kahvesini uzatıp kalktığım koltuğa yeniden oturdum.

 

"Artık iyi bir ev sahibi olduğuma göre beni şu soru işaretlerinden kurtarabilirsiniz."

 

Elinde tuttuğu fincanı ağzına götürüp, küçük olduğunu tahmin ettiğim bir yudum aldı ardından gözlerini gözlerimle buluşturup konuşmaya başladı.

 

"Nereden başlamamı istersin?"

 

Bu defa ben derin bir nefes alıp gözlerimi kaçırdım. Kendimi siyah irislerde kaybolacakmış gibi hissediyordum.

 

"O adamlar bizi nasıl buldular?"

 

Kahvesine uzanıp bir yudum daha aldı.

 

"Zaten hep peşimizdelerdi."

 

İnanamazca çatılan kaşlarım sesime şaşkınlık olarak yansımıştı.

 

"Nasıl hep peşimizdelerdi."

 

Ben kahvemden bir yudum bile almamışken Seçkin Bey boş fincanı önündeki masaya bırakmıştı.

 

"Havalimanından itibaren peşimizdelerdi. Onların görevi beni koruyup kollamak. O yüzden attığım her adımda gölge gibi peşimdeler."

 

Bu defa sözcükler sinirle dökülmüştü dudaklarımdan.

 

"Peki neden buna müsaade ettiniz? Neden götürülmemize izin verdiniz?"

 

Oturduğu koltukta rahatça arkasına yaslandı. Hatta öyle ki kendimi bir an onun evinde misafirmiş gibi hissetmiştim.

 

"Çünkü o adamları tanımıyordum ve düşmanımın kim olduğunu öğrenmem gerekiyordu."

 

Bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki sonuçta? Seçkin Bey'i suçlayacak halim yoktu. Aksine ona büyük bir teşekkür borcum vardı.

 

"Peki O yani O adam..."

 

Kaşlarını kaldırıp soru dolu gözlerle bakmayı sürdürdü.

Ama söyleyemiyordum işte. Amca kelimesi çıkmıyordu ağzımdan. Gözlerim yeniden dolmaya başlarken başımı hafifçe kaldırıp tavana doğru baktım.

 

"Yani amcam olduğunu söyleyen kişi sizi tanıyor muydu?"

 

Bulanık görmeye başlayan gözlerimi elimin tersiyle silip yeniden Seçkin Bey'e baktım. Bu defa çatılan kaşlarıyla gözlerimi esir almıştı.

 

"Artık ağlama."

 

Kolay değildi işte. Üzerimden atamadığım öfke ve sinir gözyaşı olarak terkediyordu vücudumu. Ne kadar istemesem de akıyordu gözyaşlarım. Oturduğu koltuktan kalkıp yanıma oturan Seçkin Bey'le birlikte daha da şiddetli akmaya başlamıştı gözlerimden damlalar.

 

"Ağlama dedikçe daha fazla akıyor inci tanelerin Funda, lütfen yapma şunu."

 

Başımı çekip göğsüne yaslamıştı. İçimdeki kıpırtılara anlam veremiyordum. Eli saçlarımda dolaşırken daha rahat hissediyordum kendimi.

Daha huzurlu.

Daha güvende.

Parfüm kokusu yeniden burnuma dolmaya başladığında, kendimi daha fazla bu büyüye kaptırmak istemeyerek başımı göğsünden kaldırdım. Sakinleşmek istercesine derin derin nefesler aldım ve gözlerimden akan yaşları ellerimin tersiyle sildim. Ben bütün bunları yaparken Seçkin Bey beni izliyordu.

 

Başımı kaldırıp gözlerine bakmaya cesaretim yoktu. Bugün ziyadesiyle yakınlaşmış ve sınıra gelmiştik. Kendime hala inanamıyordum. Kalbimin böyle hızlı çarpması kendimden korkmama sebep oluyordu.

 

"Funda benim gitmem gerekiyor lakin seni bu halde bırakmak istemiyorum. Yalnız kalmasan, bir arkadaşını falan çağırsak?"

 

Oturduğum koltuktan ayağa kalktım.

 

"Ben iyiyim Seçkin Bey. Yalnız kalmak daha iyi gelecek bana emin olun."

 

Benimle beraber oda ayağa kalkmıştı. Cebinden çıkarttığını tahmin ettiğim kartviziti bana doğru uzattı.

 

"Burada numaram yazılı, saat kaç olursa olsun sakın aramaktan çekinme."

 

Hafifçe başımı sallayıp kartı aldım.

 

"Teşekkür ederim Seçkin Bey, her şey için."

 

Kapıya doğru yürüdü, bende hemen

peşinden yürüdüm. Kapıyı açtı ve çıkıp ayakkabılarını giydi.

 

"Seçkin. Bana Seçkin diyebilirsin Funda. Ayrıca kahve için teşekkür ederim."

 

Benim bir şey dememe fırsat vermeden arkasını dönüp gitmişti. İyi de ben ona nasıl ismiyle hitap edecektim ki?

 

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum.

Loading...
0%