Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Bölüm 8

@flora

Gözlerimi zorlukla araladığımda, nerede olduğumu farketmem ve kolumdaki ince sızıyı hissetmem fazla uzun sürmemişti. Göz kapaklarıma binen ağırlıkla daha fazla mücadele etmeyi boşverip kendimi yeniden karanlığın pekte güvenli olmayan kollarına bırakmıştım.

 

Yine aynı yerdeydim. Burnumdan içeri dolan tuzlu su kokusu içimin huzurla dolmasını sağlarken, kendimi ipekten beyaz elbisemle aynanın karşısında bulmuştum. İçimdeki tarifsiz huzurla dışarı çıktığımda aynı adamın yine bana arkası dönük bir halde denizi izlediğini gördüm. Bu defa bu gizemli adamın kim olduğunu öğrenmeliydim. Yanına ilerlemek için adımlarımı hızlandırdığım sırada yüzündeki muhteşem gülümsemesiyle bana dönmüş ve şaşkınlıkla olduğum yerde kalmamı sağlamıştı.

 

"Sevgilim."

 

Gözlerimi bu defa hızla açtığımda kendimi tekrar hastane odasında bulmayı beklemiyordum. İkinci defa gördüğüm rüya kalbimin hızlı hızlı atmasına neden oluyordu. Tıpkı gerçek gibi netti gördüklerim. Fakat en az adım kadar emindim ki bütün bunlar bana yalnızca bilinçaltımın oynadığı bir oyundu. Aldığım nefeslerin yeniden düzene girmesiyle nerede olduğumu hatırladım. Son olanlar bir bir zihnime dolmaya başladığında her ne kadar nefret ediyor olsamda yeniden gözlerimi dolduran yaşlara engel olamadım.

 

Fulya'nın söyledikleri tekrar kulaklarımda yankılanmaya başlamış ve yeniden kalbimi parçalara ayırmıştı.

Ben hiçbir zaman iyi bir abla olamamıştım. Bunun için ne kadar çabalamış olsam da başaramamış, hayattaki tek varlığımı, kardeşimi hayal kırıklığına uğratmıştım.

İşe yaramaz kadının tekiydim ben.

 

Tekrardan hıçkırıklara boğulmam saniyelik bir zaman diliminde gerçekleşmişti. Hatta o kadar ki odaya giren hemşireyi bile yanıma gelene kadar farketmemiştim.

 

"Funda hanım iyi misiniz? Sakin olmaya çalışın lütfen. Vücudunuz bir krizi daha kaldıramaz."

 

Hemşirenin söylediklerini önemsemedim. Belki de ölüm en iyisi olurdu.

 

"Bakın ben şimdi size bir sakinleştirici daha yapacağım. Bu biraz olsun rahatlamanızı sağlar."

 

Tekrar uyumak istemiyordum. Bir an önce buradan çıkıp gitmek istiyordum. Hıçkırıklarımın arasından zorlukla konuşmaya çalıştım.

 

"Hayır istemiyorum! Yapmayın iğne falan, uyumak istemiyorum."

 

Hemşireyi ikna etmek istercesine gözyaşlarımı sildim.

 

"Bakın ağlamıyorum artık, gerek yok sakinleştiriciye."

 

Gözlerimden peşpeşe yuvarlanan yaşlar sözlerimin yalan olduğunu ilan etsede hemşirenin yüzündeki yumuşamayı farketmiştim. Hafifçe tebessüm edip yeniden konuştum.

 

"İyiyim, gerçekten."

 

O an da açılan kapıyla beraber ikimizin de dikkati oraya kaymıştı. Gelenin kim olduğunu farkettiğimde yeniden dolan gözlerimi kapıdan kaçırarak, karnımın üzerinde kenetlediğim ellerime çevirdim. Gece yaşadığım her şey yeniden zihnimi işgal etmeye başlamıştı bile.

 

"Abla."

 

Her ne kadar başımı kaldırıp bakmasamda çekinerek atılan adımların farkındaydım. Titrekçe, adeta fısıltı halinde odaya dolan ses tonu Fulya'nın uzun süre ağladığının en büyük deliliydi. Hiç sesimi çıkartmadan, hala koluma bağlı duran seruma dikkat ederek arkamı döndüm ve üzerimdeki ince örtüyü başıma kadar çektim.

 

"Abla yalvarırım bana arkanı dönme."

 

Uzaklaşan ayak sesleri hemşirenin odadan çıkışını ilan ederken, Fulya'nın söyledikleri içimde bir şeylerin kopmasına sebep oluyordu.

Kırılmıştım.

Kalbim uzun zaman sonra ilk kez bu kadar acı çekiyordu.

Boğazımda düğüm düğüm olan hıçkırıkların firar etmemesi için olan gücümle yastığı ısırıyordum.

Canım hiç olmadığı kadar yanıyordu. Zihnim Fulya'nın küçüklüğünü gözlerimin önüne getirirken kalbimin sancısı adım adım büyüyordu.

 

Arkamda hissettiğim kıpırtı ve yatağın boşta kalan kısmının çökmesi çok uzun sürmemişti. İnatla arkama dönmedim. Çünkü kendimi iyi biliyordum. Eğer arkama döner de yüzüne bakarsam bütün kırgınlığımı hiçe sayıp onu affederdim.

 

Belime dolanan kollar ve ensemde hissettiğim sıcak soluklar işimi zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Fulya yeniden sesini duyurduğunda çokta fazla dayanamayacağımı anlamıştım.

 

"Abla çok özür dilerim. Bütün yaptıklarım bütün söylediklerim için."

 

Sözlerinin ardından bir hıçkırık koptu boğazından, konuşurken zorlanmasına aldırmadan sürdürdü sözlerini.

 

"Abla, senin her şeyi benim iyiliğim için yaptığını biliyorum. Yalvarırım affet beni!"

 

Benim küskünlüğüm buraya kadardı işte. En sevdiğimin, hayattaki tek varlığım olan kardeşimin daha fazla üzülmesine dayanamıyordum.

 

Kardeştik biz!

Nasıl ki etle tırnak birbirinden ayrılmazsa bizde küs kalamazdık.

Küskünlüğüm geçmişti çoktan fakat kırgınlığım geçmeyecek gibiydi.

 

Zorlanarak yüzümü yeniden Fulya'ya döndüğümde beklediğimden daha perişan görünen hali içimden bir şeylerin kopup gitmesini sağlamıştı.

Tek elimi kaldırıp gözlerinden akan yaşları sildim.

 

"Fulya biz kardeşiz. Ben sana küs kalamam ki zaten..."

 

Sözlerimi bitirmeme fırsat vermeden yeniden boynuma sarılıp hıçkırıklara gömülmüştü.

 

"Abla! Abla öyle çok korktum ki. Seni kaybedeceğimi sandım. Yalvarırım abla, yalvarırım beni bırakma."

 

Karşılıklı ağlaşmamızı bozan biraz önce odadan çıkan hemşirenin yeniden yanımıza gelmesiydi. Bizi böyle görmeyi beklemediği yüzünün her saniye değişen şeklinden belli oluyordu.

 

"Hastamızın dinlenmesi gerekiyor. Ayrıca stres ve sıkıntı yaşamaması lazım. Lütfen dışarı çıkın."

 

🌼🌼🌼🌼🌼🌼

 

Fulya'nın yanımdan ayrılmasının üzerinden henüz bir saat geçmemişti. Dinlenmemi, kendimi yormamamı, hiçbir şeye kafamı takmamamı söyleyen doktor ise biraz önce beni odada yalnız bırakmıştı. Oysa doktor anlatırken her şey ne kadar da kolay görünüyordu. Sahi hiçbir şeyi önemsemeden hayat sürmek bu kadar kolay mıydı?

 

Benim açımdan değildi. Belki eskiden, annem babam yanımdayken olsa her şey daha kolay olabilirdi. Ancak durum bir başınıza kaldığınız zaman değişiyordu. Hayat varolan acımasızlığıyla bütün yükünü omuzlarıma bıraktığında bu sorumlulukların altında ezileceğimi sanmıştım. Lakin zaman, insana sabretmeyi ve bu yükü nasıl omuzlayacağını öğretiyordu.

 

Elbette hiçbir şey söylendiği kadar kolay olmuyordu. Ancak insan bunun bile üstesinden gelmeyi başarıyordu. Tabii her düştüğünde kalkmak ve pes etmemek şartıyla.

 

Serum şişesinden damla damla dökülüp damarlarımdan kanıma karışan ilaca bakıp hafifçe tebessüm ettim. Zamanla her şey düzelecekti, buna inanmalıydım. Tıpkı damla damla akan ilaç gibi zaman da bana çare olacaktı. Olumsuz şeyleri düşünmeyi bir kenara bırakmalı ve güzel şeyleri düşlemeliydim...

 

Kapıdan gelen tıkırtı düşüncelerimden sıyrılıp bakışlarımı o tarafa çevirmeme sebep olurken gördüğüm beden biraz şaşkınlık biraz da tiksintiyle irkilmeme neden olmuştu. Yattığım yatakta hafifçe doğrularak çoktan çatılmış kaşlarımla dudaklarımı araladım.

 

"Sen hangi yüzle buraya geliyorsun?" Sinirle aldığım soluklarla beraber zihnime dolan anılar gerilmeme sebep oluyordu. Sesimin titrememesini umaraktan tekrar konuştum.

 

"Derhal çık git buradan. Ve bir daha karşımıza çıkma!"

 

Karşımdaki adamda hiçbir kıpırtı yoktu. Sakince yüzüme bakıyor ve sözlerimi tamamlamamı bekliyordu. Aynı ciddiyetle ona olan bakışlarımı sürdürdüm. Pes eden ben olmayacaktım!

 

"Ben özür dilemek için gelmiştim sevgili yeğenim. Biliyorum yaptıklarım affedilir şeyler değil lakin yine de beni bağışlamanı istiyorum senden."

 

Duyduklarım doğru olabilir miydi? Karşımda dikilen adam cidden benden af dilemek için mi gelmişti? Kalbim ne kadar inanmak istese de aklım asla inanmamam gerektiğini söylüyordu. Peki ben hangisini susturacak, hangisine uyacaktım?

 

Babama çok benziyordu. Duruşu, hareketleri hatta mimikleriyle adeta babamın bir kopyası gibiydi. Fakat kalbi de babamın ki gibi miydi, işte bundan emin değildim.

 

Gözlerimi çoktan istila eden yaşları silip zorlukla konuşmaya çalıştım.

 

"Gidin buradan! Rahat bırakın artık beni, anlıyor musunuz gidin!"

 

Çaresizce görünen bir bakışla başını önüne eğmiş ve arkasını dönüp gitmişti. Bu nasıl bir yüzsüzlüktü anlayabilmiş değildim. Sakinleşmek adına derin nefesler alarak yumruk yaptığım elimi açtım...

 

🌼🌼🌼🌼🌼

 

Hastaneden ayrılışımın üzerinden geçen bir haftanın ardından, uzak kaldığım işlerimin başına -artık- geçebilmek için erkenden kalkmış ve hazırlanmıştım. Bir çok insanın aksine çalışmayı seviyordum. İşlerime yoğunlaşmak hayatımdaki sıkıntıları biraz olsun unutmama yardımcı oluyordu. Son hazırlıklarımı da tamamladıktan sonra Fulya'ya kısa bir hoşçakal diyerek evden ayrılmıştım.

 

Elbette Fulya'nın birbiri ardına sıraladığı nasihatleri duymamazlığa gelerek.

 

Hastanede yattığım ve evde bulunduğum süre zarfında Murat Bey telefonla aramakla yetinmemiş, iki defa da ziyaretime gelmişti. Bu duruma her ne kadar şaşırmak istesem de yanında Seçkin Bey'in de olması buna engel oluyordu.

En az adım kadar emindim ki Murat Beyi zorlayan Seçkin Bey'di.

Direksiyonu sağa doğru çevirirken dudaklarımda beliren tebessüm tanıdıktı.

Ve tabii içimde ortaya çıkan hafif kıpırtılarda.

Bunları önemsememeye çalışarak yeniden önümde uzayıp giden yola odaklandım.

 

Şirkete gelipte işimin başına geçtiğimde anlamıştım, işimi ve arkadaşlarımı özlediğimi. Her görenin hoşgeldin diyerek sarılması ve geçmiş olsun dileklerini iletmesi beni mutlu ediyordu.

Şirkete gelemediğim vakitlerde evden yaptığım küçük müdahalelerle işlerimden geri kalmamıştım. Bu bile mutlu olmam için artık bir sebepti.

Önümdeki ekrana biraz daha odaklanarak yapılan tasarımın son halini inceledim. Artık onaylanıp üretime geçilebilirdi.

 

Çalmaya başlayan diyafonla başımı kaldırıp ahizeyi elime aldım.

 

"Funda Hanım, Murat Bey sizi odasında bekliyor efendim."

 

Diyafonu yerine bırakıp ayağa kalktım ve Murat Bey'in odasına çıkmak üzere asansöre doğru ilerledim.

 

Kapıya tıklayıp içeri girdiğimde başını önündeki bilgisayardan kaldırıp bana baktı.

 

"Aramıza yeniden hoşgeldin Funda."

 

Hafifçe tebessüm ederek başımı salladım. Elbette hoşgeldin demek için çağırmamıştı değil mi?

 

Murat Bey'in karşısındaki koltuğa geçip oturduğumda söyleyeceklerini merakla bekliyordum. Arkasına yaslanıp aldığı derin solukların ardından konuşmaya başlamıştı.

 

"Bildiğin üzere Seçkin Bey ile yaptığımız görüşme sonucunda büyük bir sipariş aldık Funda. Ki bu işin olmasında senin ne kadar büyük bir payın olduğunu da biliyorum. Bunu da göz önünde bulunduraraktan Seçkin Bey ile birlikte bir takım kararlar aldık."

 

Murat Beyi ciddiyetle dinlemeye devam ederken O'nun isminin anılması bile içimde bir şeylerin harekete geçmesine neden olmuştu. Bu kıpırtıları yok saymaya çalışarak merakla Murat Bey'e bakmaya devam ettim.

 

"Seçkin Bey üretimin a'dan z'ye nasıl yapıldığını, işçilerin ne şartlar altında çalıştığını ve daha bunun gibi birçok detayı merak ediyor. Dolayısıyla da öğrenmek istiyor."

 

İyi de bu durum beni alakadar etmiyordu ki. Bu fabrikadaki müdürlerin işiydi. Aklıma gelen şey olmayacaktı değil mi? Şaşkınlıkla havalanan kaşlarım ve itiraz etmek için araladığım ağzımla konuşmadan susturulmuş ve yeniden Murat Beyi dinlemeye başlamıştım.

 

"Biliyorum bu senin işin değil. Fakat Seç

kin Bey fabrikaları gezerken yanında senin bulunmanı istedi."

 

Yine başlıyorduk işte. Bu adamın amacı neydi bir türlü anlayabilmiş değildim...

Merhabalar, umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Yorumlarınızı bekliyorum.

Instagram hesabım; @always.read.book

Loading...
0%