Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 9

@flora

Fabrikayla şirketin arası yirmi beş dakikalık bir mesafeyken buna İstanbul'un katlanılmaz trafiğini de eklediğinizde nerden baksanız bir saati buluyordu. Zaten çekilmez olan yollar yanımda oturan adamın da varlığıyla iyice gerilmeme sebep oluyordu.

Önümde on beş dakikadır aynı yerde bekleyen araca bakıp seslice nefesimi verdim.

"Bu şehirde bir lanet falan mı var acaba?"

"Neden böyle bir düşünceye kapıldın?"

Duyduğum ciddi ses tonu sesli düşündüğümün habercisiydi. Başımı çevirip yanımda oturan adama baktım. Tek kaşı havalanmış, simsiyah gözleri merakla cevap vermemi bekliyordu.

Hala önümüzde bekleyen araçları göstererek dudaklarımı araladım.

"Sizce neden olabilir Seçkin Bey? Şu trafiğe bir bakın, yaz kış, gece gündüz hep aynı."

Sözlerimi bölen Seçkin Bey'in attığı küçük çaplı kahkaha olmuştu. Ters bakışlarımı onunla buluşturduğumda gülmesi hafif bir tebessüme dönüşmüştü.

"Lanet demek ha, hiç böyle düşünmemiştim. Ama oldukça enteresan bir bakış açın var."

Sabır çekerek yeniden yola odaklandığımda sinirlerim artık tavan yapmak üzereydi. Sakin olmak için kendimi zorlarken ard arda gelen korna sesleri daha fazla dayanamayacağımın en büyük göstergesiydi. Camı sonuna kadar açıp başımı çıkardığımda yanımdaki adamın varlığı çoktan aklımdan silinmişti.

"Ne basıyorsunuz kardeşim şu kornaya sürekli? Sanki yol boşta biz mi gitmiyoruz?"

Camı tekrar kapattığımda bir taraftan da söylenmeye devam ediyordum.

"Zorla delirtiyorlar insanı. Sanki ben keyfimden bekliyorum. Allah Allah ya!"

Bana doğru uzatılan pet şişeyi farkettiğimde yaptığım şeyi ancak idrak edebilmiştim.

Utançla şişeyi alıp kapağını açtım ve içindeki sudan bir kaç yudum içip, şişeyi vitesin yanındaki boşluğa bıraktım.

"İyi misin Funda?"

Ya tabii o kadar sakindim ki biraz daha zorlasam ağzımdan alevler çıkacaktı. Alaycı ses tonuna karşılık ters ters bakmakla yetinmiştim. Sonrasında ise ne o ne de ben bir daha konuşmamıştık.

Fabrikaya geldiğimizde vakit çoktan öğleni bulmuştu. Çalışanlar yemek paydosuna çıkmış olduğundan ortalarda kimse görünmüyordu.

"Dilerseniz yemekhaneyi gezmekle başlayabiliriz Seçkin Bey?"

"Benim için bir sakıncası yok."

İçeri girdiğimizde, geleceğimizden haberi olan fabrika müdürü bizi karşılamıştı. İsmi Şahin olan bu adamı her ne kadar sevmesemde ara ara bu tip mecburu görüşmelere maruz kalıyordum.

Kısa bir selamın ardından, kendisine kibarca olmak suretiyle, bize eşlik etmesine gerek duymadığımı her ne kadar söylemiş olsamda kabul etmemiş ve peşimize takılmıştı. Asansöre binip çatı kata çıktığımızda yanyana ilerleyen iki adamın arkasından yürüyordum.

Seçkin Bey müdürün ısrarlarını geri çeviremeyip masalardan birine yerleştiğinde keyifle gülmekten kendimi alamamıştım.

Bu adamın en sevmediğim taraflarından birisi çok ve boş konuşuyor olmasıydı.

Ben geride kalıp kendimi kurtarmıştım. Fakat Seçkin Bey bu adama ne kadar tahammül edebilecekti deli gibi merak etmiyor değildim.

Yanlarına gidip masaya oturduğumda müdür hiç durmadan anlatmaya devam ediyordu.

"Efendim fabrikamız üç yüz elli kişilik bir ekibe sahiptir. Bunların yarısı yalnızca atölye bölümümüzde bulunmakla beraber geri kalanı diğer bölümlerde görev almaktadır..."

Anlattı.

Anlattı.

Ve anlattı.

Yarım saat boyunca hem önündeki yemeği yedi hem anlattı. Seçkin Bey'in sıkıldığı her halinden belliydi ancak bende çok farklı sayılmazdım. Adam ciddi anlamda susmak bilmiyordu.

En sonunda Seçkin Bey daha fazla dayanamamış olmalıydı ki konuştu.

"Şahin Bey anladığım kadarıyla Funda bu bilgilerin hepsine vakıf. Demem o ki siz işinizin başına dönün. Funda'nın bana eşlik etmesi kâfi."

Sevgili müdürümüz Şahin Bey bozulduğunu belli etmemeye çalışarak hafifçe başını sallamış ardından da müsaade isteyip yanımızdan ayrılmıştı.

O gittikten sonra Seçkin Bey rahatlamışcasına derin bir soluk almıştı.

"Ciddi anlamda çok konuşuyor."

Cevaben hiçbir şey dememiş konuyu hafif bir tebessümle geçirmiştim.

Yeniden iş başı olmasıyla bizde oturduğumuz sandalyelerden kalkmış ve yeniden fabrikayı dolaşmaya devam etmiştik.

Makinelerin nasıl kullanıldığını, na şartlar altında üretim yapıldığını, işçilerin yaptığı işten memnun olup olmadığını dahil hepsini sorup öğrenmeye çalışmıştı.

En sonunda fabrikadaki işimizi bitirmiş ve müdüre yakalanmadan arabamın yanına gelmiştik.

"Genel olarak kurallara uygun bir işleyiş var fabrikada. Çalışanların hemen hepsi halinden memnun olmakla beraber pek bir şikayetleri de yok. Bu durum hakikaten takdire değer."

Hafif bir tebessümün eşliğinde yanıtlamıştım Seçkin Bey'i.

"Her şeyden önce çalışanlarımızın da birer insan olduğunu, onların da sosyal hayatları olduğunu, aileleri, çocukları olduğunu göz önünde bulunduruyoruz Seçkin Bey. Böyle düşündüğümüzde her şey daha kolay oluyor."

Konuşmamı bölen şey hızla gelip yanımızda duran spor arabaydı. Şoför kapısından inip yanımıza yaklaşan adamı gördüğümde aklım karmakarışık olmuştu. Aynı anda hem nefret hem acıyla dolan gözlerim Seçkin Bey'le buluştuğunda bakışlarımı hızla ayak uçlarıma çevirmiştim.

"Funda? Bu hakikaten sen misin?"

Duyduğum sesle başımı kaldırıp yanıma kadar gelen adama baktığımda ne yapmaya çalıştığını anlamaya çabalıyordum.

"Saçmalamak için gelmedin herhalde Mert?"

Biraz daha yanıma yaklaşan Mert kulağıma doğru eğildiğinde midemdeki kasılma yeniden başgöstermişti.

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Bir adım geriye çıkıp gözlerimi gözleriyle buluşturdum.

"Bizim konuşacak hiçbir şeyimiz yok Mert! Bunu o kafana soksan iyi edersin."

Ellerini elime doğru uzattığında hızla geriye doğru çekildim.

"Sakın dokunma bana!"

Adeta tıslar gibi söylediğim bu sözler Mert'in üzerinde pek etkili olmuş gibi durmuyordu.

"Eskiden böyle demiyordun Funda, şimdi ne değişti?"

Sinirle kalkan elimin farkında dahil olamamıştım. Ta ki Mert'in yüzüyle buluşana dek.

"Benimle bu şekilde konuşamazsın, kendine gel!"

Öfkeyle elini yanağına götüren Mert'in gözlerinden ateş fışkırıyordu.

Yanağından inen eli hızla çenemi bulup sıkarken ağzımdan çıkan acı dolu inleme bir defa daha acizliğime lanet etmeme neden oluyordu.

Fakat o an da hiç beklemediğim şeyler olmuştu. Varlığını bile unuttuğum Seçkin Bey hızla araya girmiş ve Mert'i benden uzaklaştırmıştı. Tabii öyle sakin bir şekilde değil.

Seçkin Bey aradan çıktığında Mert'in burnunu tutarak arabasına bindiğini görmüştüm. Bakışları bu olayın burada bitmediğinin en büyük habercisiydi.

"Funda iyi misin?"

"Arabayı siz kullanır mısınız?"

Yaşadığım utançla gözlerine bakamıyordum. Geçip yan koltuğa oturduğumda O da şoför koltuğuna yerleşmişti. Sinirle kapıyı çarptığında söyleyecek sözüm yoktu.

"Funda?"

Başımı önüme eğmiş sessiz sessiz gözyaşlarımı akıtmaya başlamıştım.

"Funda yüzüme bak."

Ses tonu sabırsızdı ancak bakamadım. Başımı kaldırıp, gözlerimi zeytin siyahı gözlerle buluşturmaya takatim yoktu. Ne diyebilirdim ki ona, tabii ki hiçbir şey.

"Pekala öyle olsun!"

Sesi öfkeliydi. Yine de sesimi çıkaramadım. Az sonra araba hareket ettiğinde ikimizde sessizdik. Başımı cama yaslamış akıp giden yolu izlerken zihnim de geçen yıllara akıp gitmişti. Mert ile geçirdiğim günlere yeniden lanet ederken, onun geldiğinden Murat Bey'in haberi olup olmadığını düşündüm. Eğer haberi olsaydı muhtemelen bana söylerdi.

Mert, Murat Bey'in teyzesinin oğluydu. Birbirlerini pek sevmeselerde kuzen olmaları görüşmelerine sebep oluyordu. Bende bu görüşmelerden birinde tanışmıştım onunla.

İlk başlarda her şey güzel gitsede sonrasında davranışları değişmişti Mert'in. İlişkimiz çığırından çıkmıştı ve ondan Murat Bey'in desteğiyle kurtulabilmiştim...

Gözüme çarpan ormanlık yol düşüncelerimden sıyrılmama sebep olurken telaşla yanımdaki adama döndüm. Ciddi yüz hatları hâlâ sakinleşmediğini gösteriyordu.

"Nereye gidiyoruz?"

Soruma hiçbir tepki göstermemiş, duymamış gibi davranıyordu.

Sesimi yükseltip sorumu tekrar yineledim.

"Seçkin Bey size söylüyorum nereye gidiyoruz?"

Arabanın hızını biraz daha artırırken bana çabuk bir bakış atıp konuştu.

"Kemerini tak ve sakin ol."

Anlamamışçasına yüzüne bakmaya devam ettiğimde, bakışları bu defa dikiz aynasındaydı.

"Neler oluyor Seçkin Bey?"

O an da duyduğum silah sesleri kısa bir çığlık atmama sebep olmuştu. Korku dolu bakışlarım hızla arkamızdan gelen araca kilitlendiğinde öylece kalakalmıştım. Seçkin Bey'in sessizce sıraladığı küfürler kulaklarıma dolarken ben hala öylece duruyordum.

"Funda artık şu kemerini takıp arkana yaslanacak mısın?!"

Bana bağıran sesi duyduğumda yerimden sıçramış ve dediklerini yapmıştım. Yeniden korkuyla çarpan kalbim aldığım solukları hızlandırırken telaşla konuştum.

"Bunlar kim? Neler oluyor Seçkin Bey?"

Sorduğum soruya cevap vermemiş bunun yerine telefonunu çıkarıp bir numara çevirmişti.

Bulunduğumuz yeri tarif edip telefonu kapattığında bakışları yeniden beni bulmuştu.

"İyi misin?"

Sadece başımı sallamakla yetindim. Yeniden duyulan silah sesleriyle beraber Seçkin Bey başımı hızla önüme eğmişti.

"Bu böyle olmayacak."

Elini beline götürüp çektiğinde korkularım bir kat daha artmıştı.

Belinden çıkardığı silahı bana doğru uzatıp kısa bir bakış attıktan sonra tekrar konuştu.

"Ateş edebilir misin?"

Hızla başımı iki yana salladım. Bırakın ateş etmeyi ben o silaha elimi bile süremezdim.

"O zaman yer değiştirmemiz lazım Funda. Arabayı kullanabilirsin herhalde."

Sesi alaycıydı. Her ne kadar sinir olsamda belli etmemeye çalıştım. Önce şu durumdan kurtulmalıydık...

Az sonra yer değiştirdiğimizde Seçkin Bey de camı açıp ateş etmeye başlamıştı.

Kimdi bu adamlar bilmiyordum fakat bildiğim tek şey bir an önce buradan kurtulmak istediğimdi.

"İşte bu kadar."

Merakla yüzüne baktığımda gördüğüm hafif tebessüm içimin güvenle dolmasını sağlamıştı. Dikiz aynasına baktığımda biraz önce peşimizde olan araba artık yoktu.

"Kimdi onlar Seçkin Bey?"

Gözleri çakmak çakmak olurken sinirle cevaplamıştı sorumu.

"Boşver Funda, ben sonra göreceğim onların hesabını."

"Ne demek boşver Seçkin Bey!? Ölüyorduk az daha farkında mısınız? Hem neden sizin yanınızdayken sürekli aksiyon yaşıyorum ben?"

Sinirle direksiyona vurdum. Adrenalin ve gerilim hâlâ damarlarımda dolaşıyordu. Sakinleşmek adına camı açarak içeriye biraz temiz hava girmesini sağladım. Nerede olduğumuz konusunda hiçbir fikrim yoktu. Aracın hızını biraz daha düşürerek konuştum.

"Peki nereye gittiğimizi biliyor musunuz?"

Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

"Funda, farkındaysan direksiyonda sen varsın."

Eğer öyle bir gücüm olsa, Seçkin Bey kişisini hiç düşünmeden gözlerimden çıkan ateşle öldürebilirdim.

"Siz birde benimle dalga mı geçiyorsunuz?"

Teslim olurcasına ellerini kaldırdı.

"Sakin olur musun? Ayrıca beni öldürecekmiş gibi bakmaktan vazgeç."

Yüzünü tuhaf bir şekle sokarak yeniden konuştu.

"Beni korkutuyorsun."

İstemsizce kahkaha attım. Korkmuş biri gibi görünmekten daha ziyade komik görünüyordu.

Birden ciddileşen siyah gözleri, gözlerimle buluştuğunda soluksuz kalmış gibi hissettim. Aniden frene basıp arabayı durdurduğumda ikimizde kendimize gelmiştik. Bakışlarında anlam verip çözemediğim bir şeyler vardı...

Aldığım nefesleri düzene sokarak kendimi arabadan inmeye zorladım. Cam açık olduğu halde arabanın içi çok sıcak gelmeye başlamıştı. Benim peşimden arabadan inen Seçkin Bey'e bakmadan konuştum.

"Evet şimdi nasıl geri dönüyoruz?"

Tam cevap beklediğim esnada, arabamda açılmış iki kurşun deliği dikkatimi çekmişti.

"Aayyyy!"

O an da koyverdiğim çığlık Seçkin Bey'in hızla yanıma gelmesini sağlamıştı.

"Ne oldu, iyi misin?"

Onun bana baktığını bilsemde dönüp bakmadım. Şu an daha büyük sorunlarım vardı. İki adımda kurşun deliklerinin olduğu kısıma gidip ağlarcasına arabama sarıldım.

"Canım kızım, nasıl kıydılar sana? Ben seni gözümden bile sakınırken ellerin ettiğine bak."

"Funda?"

Yan yan Seçkin efendiye baktım. Hep onun yüzünden gelmişti bunlar başıma.

"Tamam sakin ol, tamir edilir araban."

Ses tonundan kendisini tutmaya çalıştığı belli oluyordu. Bu defa ciddi anlamda gözyaşlarım akmaya başladı. Ancak buna ağlamaktan ziyade sinir boşalması desek sanırım daha doğru olurdu.

"Ya nasıl sakin olayım Seçkin Bey!? Saçma sapan adamlar peşimizde düşüp bize kurşun yağdırmamışlar gibi nasıl sakin olayım!?"

Bakışlarımı yeniden arabama çevirip bu defa fısıldar gibi konuştum.

"Daha taksidi bile bitmedi bu arabanın."

Seçkin Bey aniden yanıma yaklaşarak beni kendisine doğru çevirdi. Çenemden hafifçe tutup başımı kendisine doğru kaldırdığında bakışlarımız çoktan buluşmuştu. Önce derin bir soluk aldığını farkettim ardından konuşmak için dadakları aralandı.

"Ne yapacağım ben seninle Funda?"

Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken ağzımdan kelimeler isteğim dışında dökülmeye başladı.

"Pardon Seçkin Bey ama asıl ben sizinle ne yapacağım? Ne zaman karşıma çıksanız mutlaka başımıza bir şeyler geliyor. Sizce bunun sorumlusu ben miyim yoksa kendiniz mi?"

Bütün söylediklerime karşılık olarak dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. Elleri bu defa gözlerimde kalan iki damla yaşı silmek için yüzümle buluştuğunda kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Kekelememe engel olamayarak konuştum.

"Ne, ne yapıyorsunuz?"

"Gözlerin çok güzel."

O an da duyduğumuz korna sesi ikimizin de toparlanıp kendimize gelmemizi sağlamıştı. Hızla geriye doğru bir adım atıp bize korna çalan arabaya doğru bakışlarımı çevirdim. Ben arabadan inenin kim olduğunu anlayana kadar, Seçkin Bey çoktan yanına gitmişti bile. Ön kapıdan inen adamı gördüğümde seslice yutkundum. Bu, mezarlıkta bana silah çeken adamın ta kendisiydi.

Bende Seçkin Bey'in peşinden giderek yanında durdum.

"Abi geçmiş olsun."

Seçkin Bey kişisi başına sallamakla yetinmişti ki, daha önce başıma silah dayayan adam bu defa bana döndü. Korkmadığımı göstermek istercesine çenemi dikleştirdim.

"Sana da geçmiş olsun yenge."

"Ne yengesi be, sensin yenge! Nereden yengen oluyorum ben senin?"

Seçkin Bey'in güldüğünü farkedince başımı kaldırıp ona baktım.

"Sesli mi düşündüm?"

Fısıltı halinde sorduğum soruya Seçkin Bey onaylayarak cevap verdi.

"Sanırım biraz öyle oldu."

Bu defa bakışlarım karşımdaki adamı bulduğunda, yüz ifadesinden dolayı kendimi gülmemek için tuttum. Zorlukla ciddiyetimi takındığımda yeniden konuştum.

"İsmim Funda, bana bu şekilde seslenebilirsin. Yengen falan olmuyorum, hâlâ başına silah dayadığın kadınım!"

Bu sefer mahçup olma sırası karşımdaki adamdaydı. Önce müsade ister gibi Seçkin Bey'e baktı. Onun onaylanmasının ardından elini uzatıp konuştu.

"Yaşattığım tatsızlık adına özür diliyorum sizden. Olay sandığınız gibi olmasa da yaptığım hareket doğru değildi. Lütfen onu unutup, sizinle yeniden tanışma isteğimi kabul edin."

Önce uzattığı eline baktım. Sonra hala yanımda dikilen Seçkin Bey'e. Ne yapacağımı merak ediyor gibi bir hali vardı. Derin bir soluk aldım önce. Başıma silah dayanmasının affedilir bir yanı olabilir miydi, blmiyorum. Ancak içimde duran kinle bir ömür yaşayamazdım. Elimi bana uzatılan ele doğru uzattığımda karşımdaki adam hafifçe gülümsedi.

"Baran"

İsmimi yeniden tekrarladığımda içimdeki hafiflemeyi hissettim ve isminin Baran olduğunu öğrendiğim genç adama küçük bir tebessüm gönderdim...

 

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın lütfen...

Loading...
0%