@flora123
|
Dinamit timinin dağılımı
3 YIL ÖNCE
Gülsu her zaman ne zaman ne yapacağını bilen biri olmuş, Dinamit timini ise çok iyi yönetmiştir.
Fakat o güne kadar.
Hainler onu tuzağa çekmişti, ve yakalanmıştı.
Sandalyede elleri arkada zincirlerle bağlı bir şekilde "Erkeksen çözene lan elimi!" diye haykırdı. Ve bu son haykırışı olmayacaktı. Arden bunun üstüne keyifle sırıttı. Fakat Gülsu onun gibi rahat değildi. Yakaladığı için kendini suçlu hissediyordu.
Hata yaptığını düşünüyordu.
"Sana bu günün geleceğini söylemiştim Sönmez. İşkence çekerek öleceksin dedim sana." dedi gevşek bir şekilde yeşil elmadan bir ısırık alırken. Gülsu işkenceden korkmuyordu. Çünkü onun marşı 'Korkma!' diyerek başlıyordu.
"Eğer işkenceden korksaydım asker olmazdım." dedi dişinin arasından sinirle.
"Pekâlâ. peki sen değil hımm... neydi... Dinamit timi miydi? ha böylemi sesleniyordunuz birbirinize." Arden bu seferde Gülsu'yu vuramamıştı. Çünkü Dinamit timi istemediği ve hata yapmadığı sürece asla yakalanmazdı.
"Bunlara mı tehdit edeceksin beni. Bak benim gözüme, biz ölmeyiz şehit oluruz. Biz ölmeyiz her daim yaşarız. Sizin ölünüz leş, diriniz ise kalleş. Ama bizim ölümüz şehit, dirimiz ise yiğittir." bunun üzerine sinirlenen kişi Arden'di.
"Sizde öleceksiniz birazdan." dedi bozuk bir Türkçeyle.
"Sen iyice körleştin herhalde. Tabi bir insan nasıl bu kadar güçlü olabilir diyerek artık kafayı sıyırdın, çift görmeye basladın." Bu sözleri çok içten ve korkusuz söylüyordu.
"Hayır birazdan hepiniz öleceksiniz. Hayel görmüyorum." dedi. Bunun üzerine Gülsu güldü. bulundukları depoyu Gülsu'nun kahkahası doldurdu.
Ama belkide bu son kahkahalarıydı.
"Sen ve arkandaki piç kuruları sizin bırak bizi, sokaktaki hayvanı bile öldürmeye gücünüz yetmez." Arden daha fazla sinirlenmeye başlamıştı. Onun siniri Gülsu'nun kahkahasıydı.
"O çok güvendiğin timin senin canın için bana boyun eğdiler. Hepsi teslim oldu, artık gerçekten öleceksiniz. Gerçekten alacağım canınız!" bunu üzerine yüzündeki gülümseme silindi. Çünkü kurucusu olduğu tim onun için canlarını feda edip teslim olmuşlardı.
O anda depoya elleri zincirlerle bağlı silahsız asker üniformalı Dinamit timi girdi.
"Lan piç, naber? Senin şu şuursuz suratını özlemişim." dedi Arden bakarak en öndeki Ateş. "Sizede merhaba komutanım sizide özlemişim." Gülsu hepsine tek tek baktı.
"Dinamit, hatırlatında sizi askeriyeye gidince sıra dayağına çekeceğim." dedi normal bir ses tonuyla.
"Emredersiniz komutanım!" diyerek Dinamit timinden ses yukseldi.
Dinamit Timinide sandalyeye zincirlediler. Bu durum Ardeni keyiflendirmişti. Tüm nefret ettiği adamlara artık istediğini yapabilirdi. "Şimdi bülbül gibi ötme zamanı. Bizden aldığınız silahlar nerde?" Gülsu Dinamit timine baktı.
"Dinamit silahlar nerede biliyor musunuz? Musto sen biliyor musun?" dedi Mustafa'ya Bakarak.
"Hayır komutanım."
"Neden bilmen gerekiyordu?"
"Komutanım biliyordumda unuttum." dedi gülerek.
"Ateş?" diyerek Gülsu Ateşe baktı.
"Emredin komutanım."
"Sen biliyor musun nerede olduğunu?” Bakışlarını Mustafa’dan çekip Ateşe döndü
“Bilmiyorum komutanım.”
“Gördüğün gibi adi herif kimse bilmiyor. Yani sik-tir-git!” Diyerek tek tek heceledi. Arden bunu üzerine sinirlendi yumruk yaptığı elini Gülsu'nun karnına geçirdi. Gülsu acıyla iedi ama konuşmamakta kararlıydı.
“Eğer konuşmazsan askerlerinden biri ölecek! Konuş artık!” Silahını çıkartıp Hüseyin'e doğrulttu.
“Komutanım vatan sağ olsun.” Dedi içtenlikle. Dinamit timi ölmekten korkmuyordu. Korkmayacaktı. Onlara göre ölmek bir ödüldü.
Arden bu sözü duyar duymaz elinde tuttuğu silahın tettiğine bastı. Depo silah sesiyle yankılandı. Hüseyinden acıya dair bir belirti yoktu.
“Cık… olmadı kafama sıkmaya gücün yetmedi.” Dedi küçümser bir tavırla. Belli etmesede kurşunun isabet ettiği yer ağrıyordu ve bu katlanılmaz bir acıydı. Çünkü kurşunmçok çabuk etki eden bir zehir ile kaplıydı.
"Ne oldu lan it herif." dedi Ateş. "Hüso dayan." bakışılarnı yarasından kaldırdı ve Ateşe baktı.
"Emredersiniz komutanım!" dedi kendini toplayarak.
"Yeter artık benimle oyun oynamayın" diyerek haykırdı Arden.
"Sakin ol calm down baby biraz qualty ey ey ey ey." dedi gülerek Giray. Bununla birlikte Hüseyin dahil tüm tim gülmeye başladı. Kahkahaları depoyu doldurdu.
Fakat bu Hüseyin'in son kahkahasıydı.
"Hü-se-yinnn." diyerek Hüseyin'in n harfine baskı yaparak ismini heceledi. "Ölmene son 30 saniye. İlk senin canını aldım."O anda Hüseyin'in gözleri karardı. Kurşunun zehirli olduğunu biliyordu, öleceğini anlamıştı. Dinamit timinin yüzündeki kahkaha soldu, onlarda kuşunun zehirli olduğunu anlamışlardı. Yoksa bu kadar çabuk olemezsi
Hüseyin Gülsu'ya baktı, "Komutanım kızıma ve Zeyno'ya iyi bakın. Onlar size emanet. Benim gözüm arkada kalmaz." dedi. Sevgiye dair kurduğu son cümle bu olmuştu "Eşedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü " duraksadı öksürdü, kan kustu, son on saniyesi vardı. Ama durmadı, devam etti, "Enne Muhammeden abdühû ve resûlüh." dedi ve bir daha açmamak üzere gözlerini kapattı.
Astsubay kıdemli Üstçavuş Hüseyin Tağlı şehit düştü.
Dinamit timi ise izlemekle yetindi.
Daha 30 saniye önce kahkaha saçan Dinamit timinden bir kişi eksildi, ama sanki hepsi parçalandı.
Hepsinin ise aklında şu söz vardı: Vatan sağ olsun.
Artık hepsini kalbi intikam ateşiyle yanıyordu.
Hüseyin'in kanını yerde bırakmayacaklardı.
7 saat sonra
Tam 7 asker öldü.
Sıra Ateşe gelmişti.
“Komutanım hakkınızı helal edin, galiba buraya kadarmış. Evlenip 9 tane çocuk yapıp onlara sizin isimlerinizi koymak nasip değilmiş. Bir hatam olduysa affola, benim size ve şehitlerimize hakkım her daim helaldir. Sizde hakkınızı helal edin.” Dedi ve diğer şehirlere başını çevirdi. “Vatan sağ olsun.” Oda diğerleri gibi kan kustu.
Ateşin son otuz saniyesi kaldı. Hüseyin’de ve diğer şehitlerde olan belirtiler Ateşde oldu.
Gülsu hüzünle önce Ateşe sonra diğer şehitlerin parçalanmış bedenlerine baktı. “Helal olsun.”
Sonra Ateş artık ezbere bildiği kelimeleri söylemeye başladı. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.”
Yanlış sekiz şehit. O gün tam sekiz kişi şehit düştü.
Teğmen Ateş ÖZTÜRK şehit düştü.
Astsubay kıdemli başçavuş Giray Can ARSLAN şehit düştü.
Astsubay kıdemli başçavuş Batuhan Pekel şehit düştü.
Astsubay başçavuş Mustafa GÜNEŞ şehit düştü.
Astsubay kıdemli Üstçavuş Hüseyin TAĞLI şehit düştü.
Astsubay kıdemli Üstçavuş Eren SAĞLAR şehit düştü.
Astsubay Kıdemli çavuş Mert Ali TAŞKIN şehit düştü.
Astsubay Çavuş Oktay KOÇ şehit düştü. Vatan sağ olsun!
O gün sadece tek bir kişi şehit olmadı; Kıdemli Üsteğmen Gülsu Sönmez.
Onu öldürmedi, çünkü istediği cevap Gülsu'daydı.
“Vatanım uğruna yemin ederim ki, beni öldürmediğin için pişman olacaksın. Senin o Türk'e silah sıkan kollarını kökünden kesip kurtlara yem edeceğim. Türk'e bakan gözlerini oyacağım. Türk ile konuşan dilini keseceğim, onuda köpeklere yem edeceğim. Yani uzun lafın kısası senin kabusun, senin ecelin olacağım. Seni bu yeryüzünden sileceğim. Bekle beni.” Dedi.
Gülsu kan kaybediyordu bayılmak üzereydi, gözleri kararıyordu.
3 saat sonra
Saatler birbirini kovaladı. Gülsu kaç defa bayılıp, ayıldı. Ama saatlerdir ağzından çıkan tek cümle: Vatan sağ olsun, olmuştu.
Arden işkenceden yorulmuştu ama Gülsu acı çekmekten yorulmamıştı. Çünkü 10 saat önce acısı başlamış 3 saat öncede dinmişti. Artık yarasına tuz dökseler bile hissetmezdi. Hissedemezdi.
8 saat sonra
Gülsu 6 saattir hastanedeydi.
6 saat önce Sancak timi onu ve şehit olan askerleri o depodan çıkarmışlardı.
Fakat ardeni yakalayamamışlardı. 2 saat önce ise yoğun bakımdan normal odaya geçmişti
6 saat önce Sancak timide, Dinamit timi gibi Ardenin peşindeydi. Onların yerini bulmuştu, baskın yapacaktı.
Arden bunu daha önceden fark ettiği için kaçmıştı. Bazı adamları ölsede daha yanında bir çok asker vardı.
Depoya girdiklerinde kan dolu görüntüyü gördü. Sancak timindeki herkes çok şaşkındı, çünkü böyle bir manzara beklemiyorlardı.
Sancak timin komutanı Gökalp diğerlerinin şehit olduğunu anladı, tek yaşam belirtisi veren kişi Gülsu’ydu. Hemen Gülsu'ya doğru koştu, arkandaki zincirleri penseyle kırıp onu kucaklayıp dışarı çıkardı.
Çıktıktan sonra onu kucağına yatırdı, “Beni duyuyormusun?” Duymuyordu. “Ne oldu sana?” Gülsu'nun yaralarına baktı.
Asker olduğu belli oluyordu.
“Komutanım hepsi ölmüş. Kız yaşıyor mu?” Dedi depodan çıkan Elçim.
“Yaşıyor. Siz şehitleri almaları için ambulans çağırın ben hastaneye götüreceğim. Yoksa kan kaybından ölecek.”
“Emredersiniz komutanım.” Elçim tekrar ölü kokan depoya girdi.
Gökalp, Gülsu’yu arabasına bindirip en yakın olan askeriyenin yakınlarında olan hastaneye götürdü.
“Ne zamandır böyle.” Dedi hemen müdahale eden hemşire.
“Bilmiyorum. Ben onu bulduğumda bu haldeyedi.” dedi.
“Kan kaybetmiş kan bulamamız gerek. Yoksa ölecek.” Gökalp hemen Gülsu'nun üniforma’sının yanında yazan kan grubuna baktı.
A RH+
Kendi kan grubuyla aynıydı.“Benimki uyuyor, ben verebilirim.”
“Bir hastalığınız varmı.” dedi Gülsu'nun serumunu bağlarken.
“Yok.” dedi hemen.
Hemşire Gökalp'ten kan aldıktan sonra hemen Gülsu'ya takviye ettiler.
Gökalp'in üniforma’sının üzerine Gülsu'nun kanı bulaşmıştı.
Gökalp Gülsu’nun yoğun bakımdan çıkmasını bekliyordu.
Kapıda Berk göründü, hemen tanımadığı adamın yanında koştu.
Daha şehirlerden haberi yoktu, Gülsu’nun haberini alır almaz gelmişti.
“Gülsu nerede.” Dedi hemen Gökalp’e
“Yoğun bakımda. Sen kimsin?” Dedi Berkin yüzüne bakarak.
“Hava kuvvetleri komutanı Yüzbaşı Berk Karsu.” Gökalp’ı baştan aşağıya süzdü. “Sen kimsin? Dinamit nerede? Neden buradasın?” Diye sorularını sıraladı.
Gökalp Dinamit timini televizyonlardan Şehitlerin Dinamit timi olduğunu anlamıştı.Onlarla tanışmak istiyordu, fakat bu hâlde değil.
Nefes verdi. “Ben Kıdemli Üsteğmen Gökalp AKKURT. Dinamit timi üzülerek söylüyorum ki şehit oldular. Onları…” Berk sözünü kesti
Duyduklarına inanamadı.
“Ne dedin sen? Ş-sehit mi oldular.” Sesi zayıf çıkmıştı.
Dinamit timini herkesin tanıdığı gibi Gökalp’te tanıyordu. Dinamit timinin namı bütün Türkiye'de yayılmıştı.
“Hepsimi?” Başını evet anlamında salladı. Berkin gözünden bir damla yaş düştü.
“Vatan sağ olsun.” Diyerek fısıldadı.
Berk bu zaman kadar doğduğunda bile ağlamamıştı.
“Komutan hariç. Onunda yaşayacağı daha belli değil, ağır yaralıydı, kan kaybetmiş.”
Berk başını yerden kaldırdı. “Kan bulundumu?”
“Bulundu. Şimdiki durumunu bilmiyorum.”
“Kim verdi kanı.”
“Kan grubumuz aynıydı, ben verdim.” Berk tekrar Gökalp’in gözlerine baktı.
“Sağol” demekle yetindi.
“Vatan sağ olsun.” Berk telefonun çıkardı askeriyeden tanıdığı iki kişiyi aradı. Gülsu'nun intikam için gideceğini biliyordu, Gülsu'nin başına diyecekti bu askerleri.
“Sen komutanın neyi oluyorsun.” Dedi Berkin kim olduğunu mersk eden Gökalp.
“Biz kardeşdik, dağıttılar bizi. Biz birbirimizin ailesiydik, yuvasıydık.”
“Bildiğim üzere Dinamit timi 9 kişiden oluşuyor.”
“Hayır 10. Ben gizli Dinamit ajanı hava kuvvetleri komutanı Yüzbaşı Berk Karasu.” Gökalp elini uzattı.
“Sancak timi komutanı, Gökalp Akkurt.” Berk elini tuttu.
Gülsuyu normal odaya geçirdiklerinde, Gökalp ve Berkte oradan ayrılmıştı. Berk askeriyeye şehitleri görmeye, Gökalp ise timinin başına gitmişti.
(...)
Gülsu gözünü açtığında kendini bir hastane odasında buldu. Yanında kimse yoktu Çünkü tüm sevdiklerini kaybetmişti.
Hepsi şehit olmuştu.
Gözlerinden bir damla yaş düştü. Elinin tersiyle gözlerindeki yaşı sildi. "Dinamit timinin kurucusu olduğum gibi dağıtan kişide ben oldum." Dedi ağlamaklı bir sesle.
Hemen kolundaki serumu çıkartıp yataktan doğruldu. Kan olmuş botlarını giyip, kapıya yöneldi. Kapının kulpunu indirdiğinde kilitli olduğunu gördü.
Onu bir hastane odasında kapatmışlardı.
Hayır. Onu bu hastane odasına kilitlenmişlerdi.
Delice bir şeyler yapmasından korkuyordu.
Kalbi sadece intikam için atıyor. Bedeni sadece intikam için hareket ediyordu. Kapıyı tıklatarak "Kimse varmı." Diye seslendi gözlerinden bir damla daha yaş süzüldü. Ve sonra birkaç tane daha.
Kapı kilidinin açıldığını duyduğunda geriye çekildi. Kapı açıldığında iki tane üniforma asker belirdi. Onları tanıyordu, daha önce askeriyede babasının yanında görmüştü. "Bir isteğinizmi var."
"Var. Çıkmak istiyorum."
"Buna izin veremem, yaralısınız dinlenmeniz gerek." Dedi sağdaki asker. Elini bıçak yarasına götürdü, derisine baskı yaptı, hissetmiyordu. Bir süre yaranın ne demek olduğunu düşündü. Yarası için bir çözüm yolu bulamadı. Her zaman derdi olduğunda yanına gittiği Dinamit timide artık yoktu. Gözlerinden yaşlar akmaya devam etti. Göz yaşları duruyordu. "Berk yüzbaşımın emri sizi çıkartmam." Dedi soldaki asker. Askerlere baktı.
"Ya güzellikle çekilirsiniz, yada ben buradan çıkmasını iyi bilirim. Seçin, zor kullanmak istemem!" Sinirliydi, ama insanlara değil kendine sinirliydi.
Kendi suçu olduğunu düşünüyor, kendini suçluyordu.
Askerleri aştıktan sonra ilk işi hastaneden çıkıp askeriyeye gitti. Askeriye'nin önünde durdu, dinamit timinden son kalan kişi olan Berk Karasu'yu gördü.
Gizli Dinamit timi ajanı, hava kuvvetleri komutanı Yüzbaşı Berk Karasu.
Dinamit timinin gizli üyesiydi. Kimliğini her zaman saklamış, asla yakalanmamıştı. Yüzünü görenler sayılıydı.
Nefes verdi, Berkin karşısına çıkmaya utanıyordu.
Berk Gülsu'yu gördüğü gibi yanına gitti "Nasıl oldu?" İlk sorusu bu olmuştu. Gülsu başını yerden kaldırıp Berke baktı.
Asla ağladığı görülmeyen Berk Karasu, o gün gözleri kızarana kadar ağlamıştı.
"Özür dilerim. Benim yüzümden, benim hatam." Berk eliyle Gülsu'nun gözünün altındaki gözyaşlarını sildi.
"Senin bir suçun yok. Sen asla hata yapmazsın. Bana ne olduğunu anlat."
"Bir önemi varmı? Dinamit geri gelecekmi? Söyle eğer gelecekse sabaha kadar susmadan anlatırım. Dinamit timinin kurucusu'da yıkan kişide ben oldum. Eğer ben yakalanmasaydım onlar teslim olmayacaktı. Benim yanımda olacaklardı."
"Kendini daha fazla suçlama. Onlar şehit oldu. Biz bu ünvan için savaşıyormuyuz. Birdaha olsa, birdaha yaparlar. Bu devlette, bir kişi için bin kişinin canı feda."
"Naaşları ne zaman defnedilecek?"
"Öğle namazından sonra." Gülsu konuşamadı, ortama sessizlik hakim oldu. Konuşacak bir sesi kalmamıştı artık.
Öğle namazından sonra Askeriyeden 8 tane üstünde türk bayrağı olan tabut çıktı. Ve o tabutların içinde o bayrak için can veren yiğitler.
Bazı tabutlar normal, bazıları ise düz tabuttu. Kimi parça parçaydı, kimi ise tek parça fakat kim olduğu belli bile olmayan bedenler.
Gülsu çıkan tabutlara sirasıyla baktı en önde Ateşin tabutu vardı.
İçinden tabutun üstünde duran resmin üzerindeki yazıyı okudu.
Şehit Tegğmen Ateş ÖZTÜRK 14.11.1995 18.02.2021 Memleketi:Karadeniz
Hemen arkasından Girayın tabutu göründü.
Şehit Astsubay kıdemli başçavuş Giray Can ARSLAN 02.08.1993 14.112021 Girayın tabutu düzdü.
Şehit Astsubay kıdemli başçavuş Batuhan PEKEL 06.09.1991 14.11.2021
Batuhan annesine söz vermişti eve döneceğine dair, ama dönemedi. Şehit Astsubay başçavuş Mustafa GÜNEŞ 09.06.1997 14.11.2021
Mustafa kendi memleketinde ölmüştü.
Mustafa hep bunu istemişti. Kendi memleketinde ölmek.
Arkadan Hüseyin'in tabutu çıktı.
Şehit Astsubay kıdemli üstçavuş Hüseyin TAĞLI 05.03.1989 14.11.2021
Hüseyin doğacak olan kızını görmeden ölmüştü.
Karısı hamileyken ölmüştü.
Hüseyin'in kızı babasız büyüyecekti.
Şehit astsubay kıdemli üstçavuş Eren SAĞLAR 31.01.1996 14.11.2021
Eren tam bir ana kuzusuydu.
Bir ananın daha kanadı kırıldı.
Şehit Astsubay kıdemli çavuş Mert Ali TAŞKIN 29.10.1992 14.11.2021
Girayın’ki gibi Mertin tabutuda düzdü.
Ve son şehitte üstünde Türk bayrağı olan tabutla çıktı.
Şehit Astsubay çavuş Oktay KOÇ 12.04.1994 14.11.2021
Oktay sevdiğine kavuşmamıştı.
Bütün şehitler cenaze nakil aracına yerleştirildi.
Şehit mezarlığının önünde durdu. Bütün şehitlerin tabutları indirildi. Her tabutu 7 kişi omzuna aldı.
Bağırışlar. Haykırışlar. Ağlamalar.
Bunların sesi hiç bu kadar kötü duyulmamıştı.
“Götürmeyin oğlumu! Doyamadım ben ona!” Diye bağırdı bir anne. O anne Erenin annesiydi. Herkes o anneyi zor tutuyordu.
“Benim kızım babasız kaldı!” Diye bağırdı Zeyno. Hamileydi, Hüseyin'in bir kızı olacaktı, ve bu kız babasını hiç göremeyecekti.
“Benim oğlumu aldınız!” Diye bir baba haykırdı. Ve bunu Girayın düz tabutunun peşinden giderken söylemişti.
“Biz evelencektik! Aldınız onu benden.” Oktay’ın nişanlısı Ela’nın sesi duyuldu.
Her tabutun arkasından ağlayan anne, baba, eş dost, akraba… ama sadece birininkinin arkasında kimse yoktu.
Ateşin kimse ölüsünü umursamamışrı.
Bütün askerle sıradaydı. Her tim kendi halinde önden arkaya doğru dizilirdi. Bütün timler doluyken Dinamit timi eksikti.
Dinamit timin olduğu yerde sadece iki kişi sıradaydı.
Gülsu ve Berk.
Tabutlar açılan mezarlara yerleştirildi. Sırasıyla toprak atmaya başlandı.
Dualar okundu. Saatlerce kimse sevdiklerinin mezarlarının başından ayrılmadı.
Ama sadece bir mezarın başı boştu. Ateşin mezarında kimse yoktu.
Gülsu Ateşin mezarının yanına çöktü. Ateşin mezarının başında hıçkırık ağlamıştı. Berk ise sadece izliyordu.
Berkin içinde duygu yoktu. Berk bu zamna kadar asla duygularını belli etmemiş, hep saklamıştı.
Artık hava kararıyordu. Gülsu şehit mezarlığından ayrılmamıştı.
Ayağa kalktı, onunla beraber Berk’te ayağa kalktı. “Vatanım uğruna yemin ederim ki size Ardenin kellesini getireceğim.” Dedi.
“Hayır.” Dedi Berk Gülsu ona döndü. “Getireceğiz. Size o herifin kellesini getireceğiz. Söz.”
Artık yürekleri intikam ateşiyle yandı, kül oldu.
O saatten Gülsu'nun tek amacı Arden’in yerini bulmak olmuştu. Onu bulup Dinamit timine verdiği sözü tutacaktı, o her zaman sözünü tutardı.
Berk ile ormanın derinliklerine girmiştiler. Saatlerdir Arden’in izini sürüyorlardı.
Gülsu'nun üniformasının üzerinde hala kurumuş kanlar duruyordu.
Bir müddet sonra Arden'in yerini bulmuşlardı. Arden ile Adrian’ın konuşması duyulmuştu.
“Eskerleri öldürdün mü?” Dedi bozuk bir Türkçe ile Adrian.
“Öldürdüm, onların artık küllerini bile bulamazlar hepsini yaktım, komitanlarini da.” Yalan söylüyordu. Gülsu kendini zor tutuyordu. Ama kendini tutmak zorundaydı.
Berkin işaretiyle çöktüğü yerden çıktı, silahını kaldırdı, ilk kurşunu bilerek kaçmaması için Arden'in bacağına sıktı, Arden acıyla haykırdı.
İkinci kurşunu Adrian’ın kafasına sıktı, Adrian anında yere yapıştı. Ve şarjörü bitene kadar teröristlere sıktı, bütün teröristler ölmüştü, sadece Aden yaşyorsdu. Şarjörünü değiştirdi, yeni taktığı sarjöldeki ilk zehirli kuşunu Arden'in koluna sıktı. “Komitan.” Dedi ayağını ve elini acıyla tutarken.
“Sobee.” dedi uzatarak “Komitan değil, komutan.” Diyerek düzeltti. “Merak etme bu zehir hemen öldürmez. Ama süründürür, can çekiştirir.”
“Komitan bırak gideyim. Bir daha karşına çıkmam, ne istersen yaparım.” Onu öldüreceğini anladığı an yalvarma vasfına geçmişti.
“Bir daha karşımıza çıkamayacaksın zaten.”dedi arkadan Ardenin tüm yollarını kapatan Berk. Berk elindeki tüfeğin tersiyle Arden'in kafasına setçe vurdu, Arden anında bayıldı. Ona Dinamit timinin şehit olduğu depoda işkence edeceklerdi. Ve orada ölecekti, tıpkı dinamit timini öldürdüğü gibi.
Gülsu Arden’e öfkeyle baktı. Aklına depodayken söylediği söz gelmişti. ‘Vatanım uğruna yemin ederim ki, beni öldürmediğin için pişman olacaksın. Senin o Türk'e silah sıkan kollarını kökünden kesip kurtlara yem edeceğim. Türk'e bakan gözlerini oyacağım. Türk ile konuşan dilini keseceğim, onuda köpeklere yem edeceğim. Yani uzun lafın kısası senin kabusun, senin ecelin olacağım. Seni bu yeryüzünden sileceğim. Bekle beni.’ intikam ateşiyle güldü.
Bunların hepsini gerçekleştirecekti.
(...)
“Uyan lan. Uyku haram sana!” Arden korkuyla gözlerini açtı. Can çekişiyordu, zehir etki etmeye başlamıştı. Acıyla haykırdı.
“Komitan bırak beni komitan. Özür dilerim komitan.” Arden hala kaldığı yerden devam ediyordu, yalvarıyordu.
“Arden san bir söz vermiştim hatırlıyor musun? Ben çok net hatırlıyorum.” Üstü beyaz çarşaf ile örtülü olan, Arden'in uğruna 8 tane Türk askeri öldürdüğü tarihi eser kılıcı çıkardı. “Senin o Türk’e silah sıkan kollarını kökünden kesip kurtlara yem edeceğim.” Sözü biter bitmez kılıcı kaldırıp Arden'in sağ koluna geçirdi, Arden'in kolu vicudundan ayrıldı.
Oysa o gün Mert'inde kolu testere ile kesilmişti. Mert'in sesi bile çıkmamıştı.
Arden acıyla haykırdı. Gülsu kılıcı bir kez daha kaldırıp sol koluna geçirdi, Arden'in artık iki koluda yoktu. Gülsu devam etti “Türk'e bakan gözlerini oyacağım.” Berk cebinden çıkardığı iki bıçağıda Arden'in gözünün içine sapladı, Arden'in gözünden kanlar aktı. Arden bayılmıyordu çünkü zehir etki etmeye başladığı için onun bayılmasına izin vermiyordu.”Türk ile konuşan dilini keseceğim, onuda köpeklere yem edeceğim.” Berk bu sefer cebinden eldiven çıkardı. Zorluklarla Arden'in dilini kesti, iğrenerek poşete koydu.
Gülsu son kez verdiği sözü tutmak için kılıcı tekrar elinde aldı, “Son sözün nedir Arden.” Dedi alaylı bir şekilde. “Ay pardon sen konuşamıyordun değilmi? Unuttum, neyse buraya kadarmış.”
Tek hamleyle kılıcı Arden'in boğazına indirdi. Arden'in kafasını yuvarlanarak yere düştü.
İkisininde suratına bir gülümseme yerleşti. İlk poşete kollarını, ikinci poşete ise kafasını koydular, ve zaten poşetli bir halde duran dil.
Hepsini alıp oradan uzaklaştılar. İlk işleri hayvanat bahçesine gitmek oldu önce kurtlara kollarını yedirdiler, sonrada köpeklere dilini yedirdiler.
Ellerinde kalan tek poşet kafasıysıydı. Onu ise mezarlığa götüreceklerdi.
(...)
Kafayı alıp Mezarlıkların ortasına fırlattı.
“Getirdik, size onun kellesini getirdik.” Dedi ağlayak. “Ben kıdemli üsteğmen Gülsu Sönmez sözümde durdum.”
Son kez mezarlığa baktıktan sonra kafayıda alıp oradan uzaklaştılar. Askeriyeye götürdüler.
“Baba ben intikamımı aldım.” Elindeki poşette duran kafayı saçından tutarak çıkardı, ve askeriyenin önüne fırlattı. “Ben onun kellesini getirdim buraya.” Binbaşı Alp, Gülsu'nun babasıydı. Bin başı Alp gördükleri karşısında çok şaşkındı. Daha Arden'e dair bir sinyal bile almamışken Gülsu'nun bunu bir gün bile sürmeden yapmasına oldukça şaşırmıştı.
“Baba biz işi bırakıyoruz, Berk ile ortak kararımız. Artık komutanım değil babamsın.” dedi ve askeriyeden Berk ile beraber çıktı.
O günden sonra Gülsu bir daha o üniformayı giymedi, bir daha askerlik yapmadı.
Üniformasını odasının en belli olan yerine koydu. Üzerinde hala kurumuş kanlar duruyordu.
O günden sonra Gülsu hayata küstü. Yaşam belirtisi vermedi, tepki vermedi. Her ay şehit mezarlığına gider onları ziyaret ederdi.
Taki Sancak timi ile karşılaşana kadar. Bölüm sonuuu Nasıl buldunuz canlar. Wattpad kadar olmasada artık yapacak bir şey yok.
|
0% |