Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@floraaa_ny

Uğruna bir ömür yaşamaya değecek gibi...

Bölüme başlamadan önce yıldıza basmayı, hesabımı takip etmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen🌸

Bölüm şarkısı: Sana açacağım kalbimi

Keyifli okumalar :)

 

~2024 19 Haziran~

Aram evin bahçesine girmesiyle arabasını park ederek inmişti. Yalnız kalmanın ve sessizliğin verdiği yorgunlukla yavaş adımlarla yürüdü. Her şey yolundaydı yarın nişanları vardı Lidyasına kavuşmasına çok az kalmıştı ama olmuyordu. Her yalnızlıkta geçmişi kara sis bulutları gibi üzerine çöküyordu.

Kapının önüne geldiğinde elini cebine atarak anahtarı bulmaya çalıştı. Anahtarın bir türlü eline gelmemesiyle sinirleri bozulmuştu. Zaten keyfi yoktu şu an birde böyle boş şeylerle uğraşıyordu. Ağzından sinirlendiğini belli eden sesler çıkardığında elini ceketinin cebine atarak anahtarı buldu. Kapıyı açarak içeri girdiğinde anahtarı yerine bırakarak yürümeye başladı. Salonun kapısına geldiğinde tam içeri gireceği zaman vazgeçerek yukarı çıkmıştı.

Odasına gelip ceketini çıkararak giyinme odasına geçti. Kendine rastgele birkaç parça aldığında giyinme odasınadan çıkarak banyoya doğru ilerledi. Herşeyi ayarladıktan sonra duşa girerek bir süre suyun altında kaldı ve soluklandı.

Kısa bir süre sonra duş alıp çıktığında üzerini hızla giyindi ve elinde ki havluyla saçını kurutarak kapıyı açtı ve odasına geçti. Kısa, çok kısa bir süre için gözünü kapatmasıyla hissettiği şey yüzünden sinirli bir şekilde açtı gözlerini. İçinde ki sinirle elinde ki havluyu tutarak sertçe fırlattı, herhangi bir yere.

Ayağını kenardaki valize çarpmıştı. Acımamıştı canı ama sorun acı değildi zaten, sorun sinirliyken hayatın onu daha da sınamasıydı. Daha çok sınanmamak için hızla yatağına doğru ilerleyerek yatağı açtı ve uzandı. Sırt üstü uzanırken sağ elini kaldırarak alnının üstüne koydu ve gözünü kapattı.

Anlık gelen farkındalıkla dudaklarında çarpık bir gülüş belirmişti. Yakında bu odada bu evde Lidya olacaktı. Lidya’nın kokusu bütün evi saracaktı. Başka bir eve geçmeyi teklif etmişti Aram ama Lidya reddetmişti birkaç değişimin yeteceğini söylemişti çünkü ev yeterince büyüktü. Lidyayı düşünmenin verdiği huzurla keyfi yerine gelmişti. Aramın keyfinin yerine gelmesi için Lidyayı düşünmesi bile yeterdi zaten.

Lidya’nın onun üzerinde çok farklı bir etkisi vardı. Huzur veriyordu ona. Onu ilk gördüğü gece direkt dikkatini çekmişti. Enerjisi, ışıldaması, girdiği her ortamda kendini belli etmesi, kendine özgü olması, mimikleri, hareketleri hele ki gülüşü…

Uğruna ölünecek gibi değildi

Uğruna bir ömür yaşamaya değecek gibiydi….

Lidyadan önce Aram pek iyi bir durumda değildi. Aradan yıllar geçmesine rağmen annesini kaybettiği günü atlatamamıştı gerçi şu an hâlâ o günün büyük bir etkisi vardı üzerinde. Babasından, istanbuldan kaçarak geçmişini bırakmaya çalışmıştı. İzmire geldiğinde geçinmeye çalışmak, okumaya çalışmak derken düşünmeye bile vakti olmamıştı. Ama mesleği eline geçtikten sonra hayatında hafifleme olmuştu ve bu da onun için kötü olmuştu.

Çünkü artık düşünmeye vakti vardı. Ve düşünmesi de onu kötü yollara sürüklüyordu. 10 Ağustos gecesi artık hayattan bıkmış bir şekilde o restoranda oturuyordu. Annesine verdiği sözü tutmuş ve savcı olmuştu. Artık yaşamaya değecek bir şey yoktu. Tâ ki Lidyayı görene kadar.

O an anlamıştı; belki hâlâ yaşamaya değecek şeyler vardı…

🫧🫧🫧

~Lidya SAKMAN~

Heyecandan yerimde kıpır kıpırdım. Tabii kıpır kıpır olan bir ben değildim. Kalbim de öyleydi hatta o kıpır kıpır değildi direk tepiniyordu olduğu yerde. Terleyen avuç içimi yıkamak için lavaboya doğru yürüdüm ellerimi yıkayarak içeri geldiğimde Defne teyze karşıma çıkmıştı.

Beni görmesiyle elini ağzına kapatarak parıldayan gözlerle süzmeye başladı beni. Bir süre sonra elini ağzından çektiğinde “Lidya kuzum çok güzel olmuşsun sen” diyerek kocaman gülümsedi. Bende gülerek “ya Defne teyze gerçekten güzel olmuş muyum???” Dedim ve parmak uçlarımda kıpırdanmaya başladım.

Defne teyze kaşlarını çattığında “tabi olmuşsun dur hatta ben sana bir okuyayım” diyerek avucunu kaldırarak dualarını okumaya başladı. Duası bittikten sonra elini yüzüne sürerek bana üfledi. Daha çok dayanamayarak defne teyzenin boynuna atlayarak sıkı sıkı sarıldım.

Nişanı İlayın ailesinin evinde yapıyorduk. Ve büyük ihtimal ben buradan gelin olarak alınacaktım. Beni Murat amcamdan isteyeceklerdi. Bu durum en mutlu günümde içimde burukluk oluşturuyordu. Hayallerimde annem ve babamın olması ve şu anda yanımda olmamaları biraz ağırdı.

Defne teyzeden ayrıldıktan sonra ben İlayın yanına Defne teyze de ortalığı kontrol etmeye gitmişti. İlayın odasına gelip kapıyı çaldığımda İlayın içeriden bağırarak “GEL” demesiyle kapıyı açarak içeri girdim.

Yatağın üzerinde oturmuş telefonla uğraşan İlayı gördüğümde yanına İlerleyerek yatağa oturdum. İlayın ailesinin evinde bir odası daha vardı her gelişimizde beraber gelirsek bu odada kalırdık.

İlay hızla bana döndüğünde “Lidyoşşş” dedi heycanla. Gülümsediğimde “İloşşşş” dedim onun gibi. İlay bu yaptığıma güldüğünde “Lidya şimdi sana bir şey sorucam ama ciddi cevap ver tamam mı” dedi.

Ne söyleyeceğini merak ederek kaşlarımı çattım. Kafamı aşağı yukarı salladım. “tamam söyle ama ciddi kalacağım hakkında söz veremiyorum” ön bilgilendirme yaparak onu dinlemeye başladım.

İlay bana pek güvenmeyerek baktı. Ne yani komik bir şey sorarsa gayette gülecektim. Bir süre anlamsız bir bakışma geçti aramızda. Sonunda İlay her ihtimali göz önüne alıp kabul etmiş olucak ki konuşmaya başladı.

“Lidya bak şimdi Uras bir story atmış, storyde iki farklı takım giyerek hangisini giysem acaba demiş. Ben şimdi cevap versem bir şey olur mu?” Bir çırpıda söyleyerek kurtulmuştu. Dudaklarımı bir birine bastırarak İlaya baktığımda İlayın ‘hadi cevap versene’ dercesine kafasını iki yana sallamasıyla daha fazla kendimi tutamayarak patlattım kahkahayı.

Benim kesinlikle bu kızla Urası bir çırpıda yapmam lazımdı yoksa bunlar Liseli ergenler gibi devam edecekti. İlay bana harika bakışlar attığında elimi karnıma bastırarak kendimi durdurmaya çalıştım. Nefes nefese kalarak İlaya baktığımda İlay oflayarak elini alnına vurdu.

“Of…. Sana soranda kabahat zaten” ayağa kalkmasıyla hızla kolundan tutarak oturttum. Tamam güldük ama İloşumuza yardım etmeyecek değildik. Nefesim düzenlemeye çalışarak “kız tamam otur otur”

İlay bana döndüğünde işaret parmağını sallayarak “bak bir daha gülersen kalkar giderim” dedi. Kafamı aşağı yukarı salladım“tamam gülmüyorum” gülmeyecektim artık. Çünkü şimdi kardeşimize yardım etme vaktiydi.

Ellerimi birbirine çarptım. “Şimdi bence sen cevap vermelisin. Hem cevap versen hiçbir şey olmaz” İlay dudağının sağ tarafını büzdüğünde “ne diyeyim ki” diyerek gözlerime çipil çipil baktı.

Dayanamayarak yanağına bir öpücük bıraktım. “Bundan basiti mi var zilli. Hangisini beğendiysen bence bu daha güzel yazacaksın” söylediğin şeyle İlay kafasını onaylarcasına salladı ve telefonunu açarak mesajı yazmaya başladı.

~Yazardan~

Aram uzun bir süredir arabanın önünde Urası beklemekten sıkılarak sert adımlarla kapıya doğru yürüdü. Kapının önüne geldiğinde elini kaldırarak kapıyı kırarcasına çalmaya başladı. Bir süre sonra kapı açıldığında Uras kaşlarını çatmış Arama bakıyordu. “Direk söküp götürseydin kardeşim çünkü böyle kırılmaz bu kapı” Aram burnundan soluyarak “Ulan şerefsiz ben senin yüzünden kendi nişanıma geç kalmak zorunda mıyım” dedi. Ardından üstüne ekleyerek “lan ben bugüne kadar Lidyayı bile bu kadar beklemedim. Sen ne yapıyorsun anlamadım ki” dedi.

Uras Arama burun kıvırdığında telefonunu cebinden çıkararak beklediği kişiden mesaj gelip gelmediğini kontrol etti. Her hangi bir mesaj görmemesiyle derin bir şekilde oflayarak kapattı telefonu. Kafasını kaldırıp Arama baktı. “O Lidya, ben Urasım. Ayrıca sen değil misin geç kaldım diye yırtınan, çekilde yürüyeyim” Uras Lafını söyledikten sonra ellerini pantolonunun cebine yerleştirerek Aramın yanından geçti ve yürümeye başladı.

Aram Urasın hareketiyle sinirden güldü.“Allahım sen bana sabır ver çünkü bende sabır kalmadı” diyerek bağırdı Urasın arkasından.

Bir süre sonra sonunda yola çıkmayı başarmıştılar. Şimdi ise Aram arabayı sürüyor Uras ise yan koltukta sıkıntı içinde oturuyordu. Çünkü istediği mesaj henüz gelmemişti. Arabada uzun süredir devam eden sessizliği Urasın telefonuna düşen bildirim sesi bozmuştu.

Uras duyduğu şeyle saniyesinde telefonunu eline alarak ekranı açtı. Gördüğü isimle de engel olmadan bağırmıştı. “LAN BİLİYORDUM” Urasın ani yükselmesiyle Aram kaşlarını çatarak Urasa dönmüştü. Uras ise pür dikkat kesilmiş telefonuyla uğraşıyordu.

Uras ekranda gördüğü ‘İlay Aslan’ yazısına tıklayarak uygulamaya girmişti. Mesaj ekranının açılmasıylada İlay’ın mesajı ekranda belirmişti.

İlay Arslan: bence iki numara daha güzel:)

Uras TAŞANER: kesinlikle haklısın bencede o en güzeli artık. Teşekkür ederim;)

İlay ASLAN: beğendiysen ne mutlu. Ayrıca rica ederim, ne demek

Uras TAŞANER: mutluysan ne mutlu;)

İlay ASLAN: 🙃🙃

Uras İlayın attığı emojiyle çarpık bir şekilde gülerek kafasını iki yana salladı. Tam bu sırada fark ettiği şeyle donup kaldı. O İlayın söylediği takımı giymemişti ki. Elini hızla torpidoya vurduğunda “Aram çabuk geri dön” dedi. Aram kafasını Urasa çevirdiğinde “n’oldu lan bir şey mi oldu” dedi telaşla. Nişan gününde kötü bir şey olması isteyeceği son şey bile değildi.

Uras kafasını iki yana salladı. “Dön Aram, dön çabuk” Urasın söylediğiyle Aram teleşlanarak hızla dönüş aldı. “Uras ne oldu lan söylesene” Aram dayanamayarak bağırarak söylemişti bunu. Uras eliyle torpidoda ritim tutarak “takımı mı değiştirmeliyim” dedi.

Aramın duyduğu şeyle nerdeyse sinirden gözü seğirecekti. Elini sert bir şekilde direksiyona vurdu. “ULAN SEN ŞAKAMISIN” Uras omuzlarını kaldırıp indirdiğinde “yo gerçeğim” dedi oldukça rahat bir şekilde. Aram sinirle elini alnına götürerek sertçe sıvazladı. “Uras kardeşim sen salak mısın? Üst değiştirmek için araba döndürülür mü” sakin tutmaya çalıştığı sesiyle söylemişti bunu Aram.

Uras torpidonun üstündeki elini çekti. “Döndürülür. Eğer bu konu aşk hayatını etkileyecekse döndürülür” Aram Urasa yandan bakış atarak “ne aşk hayatı lan. Ne işler çeviriyorsun sen” dedi sorgulayıcı bir sesle. Uras Aramın söylediğini es geçerek “sen bi arabayı sür aşk hayatımı boşver benim” dedi.

Aram sabır çekerek Urasla daha fazla uğraşmama kararı almıştı. Kısa bir sürede eve geldiklerinde Uras hızla eve girerek takımını değiştirip geldi. Ve böylelikle gerçekten yola çıkmayı başardılar.

~Lidya SAKMAN~

Çalan kapı sesiyle hızla yerimden sıçrayarak kalktım. Gelmişlerdi. Ayağa kalkmamla İlay gülmüştü. “Lidya sakin ol” İlaya ters bir bakış attım. “Nasıl sakin olayım ya ben her gün nişanlanmıyorum” daha çok kapıdakileri bekletmemek için hızlı adımlarla odadan çıkarak kapıya doğru yürüdüm. Kapının önüne geldiğimde olduğum yerde durdum.

Bu sırada Ares, İlay ve Defne teyzede peşimden gelmişti. Derin bir nefes alıp verdiğimde elimi kapının koluna koyarak aşağı indirdim. Birkaç adım gerileyim kapıyı açtığımda görüş alanıma ilk Doğu amca girdi. Şaşkınlıkla kaşım havalandığında “Doğu amca” diyebilmiştim.

Doğu amca gülümseyerek içeri girdi. “Hayırdır yeğenim beğenmedin mi” hızla kafa mı iki yana salladım ‘hayır’ dercesine. “O ne demek Doğu amcam. Ben sadece şaşırdım beklemiyordum” söylediklerimle Doğu amca beni göğsüne çekip sıkı sıkı sarılmıştı.

“Senin bu savcı bozuntusu benim seni istememi rica etti bende kabul ettim.” Kafasını eğerek kısık bir sesle “aramızda kalsın ama seni istememek için kabul ettim” dedi. Söylediği şeyle kıkırdayarak geri çekildim. “Neden ki? beğenmedin mi yoksa gelinini” anlamıştım şaka yaptığını ama uğraşmak istiyordum.

“Sen anladın yeğenim” bunu söylemiş ve başımı okşayarak yanımdan geçip gitmişti. Gülümseyerek kapıya döndüğümde gözlerim parıldamıştı. “Akın! Sende mi geldin!” Hafif yüksek sesle söylediklerimle Akın içeri girmişti. “Ne sandın kızım seni yalnız bırakacağımı falan mı” kısa bir süre duraksadıktan sonra devam etti.

“Gerçi babam erkek tarafı oldu ama ben kız tarafıyım” birkaç adım atıp önüme geldiğinde ellerini omuzlarıma koyarak hafif sarstı beni. “Korkma kardeşim ben seni vermeyeceğim, hem babam isteyecek ben bir şeyler yaparım”

Ardı ardına söyledikleriyle donmuş bir şekilde onu izlemiştim. Söylediklerinin bitmesiyle gülmeye başladım. Akın yine formundaydı. “Bakıyorum yine formundasın” Akın ‘ne sandın’ dercesine başını salladı. “Teessüf ederim. Her zaman” kıkırdayarak omuzuna vurduğumda “yürü hadi yürü tıkama sırayı” dedim. Önümden geçip gittiğinde İlayın yanında duraksamıştı.

Onları izlemesemde gelen seslerden anlayacağımı anlıyordum. İlay’da benim gibi Akınla çocukluk arkadaşıydı. Bu yüzden çok samimilerdi ki zaten ikisinin kafası gayet uyuşuyordu. Önüme döndüğümde kapıda ki Urasla karşılaştım. Uras elleri cebinde rahat bir tavırla içeri girdi. Yanıma geldiğinde “selamın aleyküm yenge” diyerek benimle el sıkıştı. Gülümsediğimde “ve aleyküm selam Uras” dedim. Urasın gözü İlayın tarafına kaydığında kaşları çatılmıştı.

Ellerini tekrar cebine koyduğunda hafif bana eğilerek. “Bu lavuk kim” içeri girdiğinden beri üzerinde olan rahatlık ve gülümseme şimdi kalkmıştı. Bu Urası ilk defa görüyordum normalde komik ve rahat bir insandı. Sanırım İlayı kıskanmıştı. Bende hafif ona doğru yaklaşarak “lavuk demesek kendisi değerli biri” diyerek göz kırptım. Biraz uğraşabilirdim bence.

Boğazını temizlediğinde “kimler için değerli” dedi. Gülmemek için kendimi tuttum. “Bu evde ki herkes için. Ben, Defne teyze, Ares ve İlay için mesela ” söylediklerimle daha da çatmıştı kaşlarını. “Görelim bakalım kim değerliymiş” diyerek ağzının içinde mırıldandı ama ben duymuştum. Yanımda duran defne teyzenin önüne geldiğinde “efendim merhabalar, ben Uras” diyerek eğilmiş ve defne teyzenin elini tutup öpmüştü.

Urasın hareketiyle Defne teyzenin gözleri ışıldamıştı. Uras kendini sevdirmeye çalışıyordu. Bence bu gidişle başarırdı da. Defne teyze gülümseyerek “sağol evladım. Bende İlayın annesi Defne”dedi. Uras kafasını sallayarak “tanıyorum efendim, sizin gibi harika bir hanımefendiyi tanımamak mümkün mü” dedi.

Defne teyze daha büyük gülümsedi. “teşekkür ederim evladım. Bu arada bana teyze diyebilirsin efendim demene gerek yok” Uras kafasını hafif eğip kaldırarak “siz nasıl isterseniz” dedi ve yürümeye başladı. Defne teyzenin yanında duran İlayın önüne geldiğinde durarak İlaya döndü. “Merhaba İlay” düz bir suratla elini İlaya uzatmıştı. İlay Urasın elini sıkarak “merhaba Uras, hoş geldin” dedi şakıyarak.

Uras “hoş bulduk” diyerek elini geri çekti. Tam yürüyeceği zaman İlay “takımın çok yakışmış” diyerek durdurmuştu. Uras kendi hareketlerine çok ters gelecek bir şekilde İlayın yüzüne bile bakmadan “Eyvallah” demiş ve içeriye geçmişti. Urasın tepkisiyle ben ağzım açık bakakalmıştım. Benim tanıdığım Uras İlayın bu söylediğinden sonra ultra mega tepkiler verirdi ama şimdi sadece eyvallah demişti. Trip mi atıyordu.

İlay kaşlarını çatarak bana döndüğünde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Benimle göz göze geldiğinde gözlerindeki kırgınlığı gördüm. Uras İlay ve Akın arasında bir şey var sanarak trip atıyordu. Ama benim İlayımın bundan haberi yoktu ve kırılmıştı. İlay bakışlarını karşısında ki duvara çevirdiğinde bende Önüme yani kapıya dönmüştüm.

Karşımda gördüğüm kişiyle gözlerimden kalpler çıkmıştı resmen. Benim minnoş sevgilim gelmişti. Kocaman gülümseyerek ona baktığımda o içeri girmişti. “Güzelim bir an hiç dönmeyeceksin sandım” kafamı omuzuma yatırarak “döndüm ama” dedim. Aram bu hareketimle çarpık bir şekilde gülmüştü. “Çok güzelsin… yine” söylediği şeyle yerimde nazlı bir edayla sallandım. “Sende çok yakışıklı olmuşsun…yine” bir süre bakıştıktan sonra silkelenerek kendime geldim.

İnsanlar bizi bekliyor biz burda cilveleşiyoruz. Ellerine uzanarak çiçekleri aldım. “Hadi geç içeri. Zaten yine aldın aklımı başımdan” söylediklerimle kaşlarını imalı bir şekilde kaldırarak “sen birde beni düşün” diyerek defne teyzelerle selamlaşmaya başlamıştı.

Çarpık bir şekilde gülerek kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde sadece defne teyze ve İlayın burada kaldığını gördüm. Defne teyze ellerini bir birine çarptı. “Hadi bakalım içeri geçelim” defne teyzenin içeri geçmesiyle İlay benim yanıma gelmişti.

“Lidya Uras neden öyle yaptı ya” dudaklarını büzerek söylediği şeyle ona döndüm. “İloşum ben neden olduğunu biliyorum ama şimdi anlatamam. Zaten üzülecek bir şey yok” İlay bana inanmak istercesine bakarak “gerçekten mi” dedi.

Kafamı aşağı yukarı sallayarak “gerçekten tabi” dedim. Tekrar önüme döndüm “hadi içeri geçelim şimdi. sen önden git” İlay söylediğim şeyle kafasını sallayarak içeri geçmişti. Bende İlayın arkasından salona girdiğimde hızla etrafta göz gezdirmiş ve Aram ve benim için olan yere geçmiştim. Yerime oturarak çiçeklerimi önümüzde ki masaya bıraktım. Kafamı kaldırdığımda etrafa bakmaya başladım.

Ben ve Aram salonun girişinde bizim için ayrılan ve süslenen yerde oturuyorduk. Karşımızda iki büyük biri benim tarafımda biri Aramın tarafında olacak şekilde duran iki koltuk vardı. Benim tarafımda olan koltukta sırasıyla Defne teyze, İlay, Akın oturuyordu. Aramın tarafında duran koltukta ise Uras ve Ares oturuyordu.

Salonun öbür ucunda ise iki berjer vardı Doğu amca ve Murat amcanın oturduğu.Aile arasında küçük bir nişan ve isteme yapacaktık. Bana kalsa buna da gerek yoktu direk nikah kıyalım bitsin gitsindi. Büyükler kendi arasında sohbet ederken ben de Arama döndüm. “Neden Doğu amcanın geleceğini söylemedin” sorduğum soruyla Aram uzun süre sonra bana baktı.

Salona girdiğimizden beri mülayim bir şekilde oturuyor ve bana hiç bakmıyordu. Sanırım büyükler burada olduğu için böyle kedi gibiydi. “Sürpriz olsun istedim, hoşuna gitmedi mi” gülümseyerek ona baktım. “Hayır, tam tersi çok hoşuma gitti. Özlemiştim onları ve böyle bir günde yanımda olmalarına çok sevindim” Aramda derin bir şekilde gülümsediğinde içimde ılık bir su akıyormuş gibi hissettim. Çok güzel gülüyordu ve bakıyordu zalim.

“Çok az kaldı” hayran bir şekilde onu izlerken söylediklerini anlayamadım. “Neye az kaldı” anlamadığım için sudan çıkmış balık gibi bakıyordum. “Benim olmana” söylediği şeyle şapşalca gülümsedim. “Ben zaten senindim” diline damağına vurarak “cık” diye bir ses çıkardı. “Artık her koşulda, her şekilde benim olacaksın. Benim karım olacaksın. Yanımda olacaksın. Evimde olacaksın. Heryerde olacaksın.”

Söyledikleriyle kalbim teklemişti. Şaka maka biz evlilik yolunda hızla ilerliyorduk.. Hemde nasıl olduğunu anlamadan. Aramla evlenecektik. İnanılmaz bir şeydi gerçekten inanılmaz bir şeydi. Düşüncelerim beni bir an korkutmuştu. Ama çok küçük bir an; Evleneceğim kişinin Aram olacağını hatırladığım âna kadar.

Aşkla Arama baktığımda tam konuşacaktım ki gelen boğaz temizleme sesiyle önümüze döndük. Önüme döndüğümde İlayın bana kaş göz yapmasıyla kahveleri getirmem gerektiğini anladım. Ayağa kalktığımda “ben kahveleri getireyim” diyerek kapıya doğru adımladım. İlay’da ayağa kalkarak “bende yardım edeyim” diyerek peşimden geldi.

İlayın kalkmasıyla Akın’da ayağa kalktı. “Bende yardım edeyim” diyerek İlayın peşine takıldı. Akının İlayın peşine takıldığını gören Uras ayaklanarak “ben…. Su içeyim soğuk bir su içeyim” dedi ve o’da peşimize takıldı.

Dördümüz beraber mutfağa girdiğimizde ben hızla dolaba ilerleyerek cezveyi çıkardım ve kahveyi yapmaya başladım bu sırada İlayların ne yaptığını da izliyordum. İlay yanımda durmuş bana yardım etmeye çalışırken masada oturmuş onunla konuşan Akına cevap veriyordu. Uras ise tezgaha yaslanmış bakışlarından akan sinirle Akın ve İlayı izliyordu.

Bir süre sonra İlay tam konuşacağı zaman bir bıçak misali kesmişti Uras sözünü.”Bir bardak su alabilir miyim, soğuk olsun” İlay Urasın konuşmasıyla kafasını sallamıştı. “Ben vereyim” İlay tam hareketlendiği zaman Akın onu durdurmuştu. “Sen otur güzelim ben veriririm” Akının söylediğiyle Uras sinirle başını kırtlatarak ağzının içinde birşeyler mırıldanmıştı.

Sanırım Akının ‘güzelim’ demesine takılmıştı. Akın bizi sinirlendiği zaman ya da kıl olduğu biri varsa sahiplenir ve böyle kelimeler kullanırdı. Şu an ise büyük ihtimalle Urasa kıl olmuştu. Akın bir bardağa su doldurup Urasa uzattı. “Buyur” Uras başını sallayarak “eyvallah” dedi ve suyu alıp tek dikişte içti. Suyu tezgaha bırakıp önüne döndüğünde bakışları İlayı buldu.

İlay kendisine değen bakışlarla hemen telaşlanmış ve bakışlarını kaçırarak bana bakmaya başlamıştı. Urasın İlaya baktığını fark eden Akın tek kaşını havalandırarak ters bir şekilde Urasa kitlendi. Akın Urasa, Uras İlaya, İlay bana bakarken ortamda rahatsız edici bir bakış çemberi oluşmuştu.

Urasın Akının bakışlarını takmamasıyla Akın daha çok dayanamamıştı. “Kardeş sen hayırdır, içtin suyunu geç içeri” bakışlarını sonunda Akına çevirmişti Uras. “Sağol birader ben böyle iyiyim” Akın ‘öyle mi’ dercesine başını yan yatırdı. “Ben değilim kardeş o zaman ne yapacağız” Uras sabır diler gibi gözlerini kapatıp açtı.

“Seni içeri göndereceğiz” Urasın bu söylediğinden sonra Akının tepesi atmıştı. “Ulan benim ağzımı bozdurma çık git içeri” Uras histerik bir şekilde güldüğünde “bozsana lan” kısa bir süre durduktan sonra “tabi yerse” demesiyle Akın bir adım atarak tam Urasın üstüne yürüyordu ki İlay hızla onların ortasına girmişti.

Fincanların doldurmamla hızla boş cezveyi bir kenara bırakıp yanlarına ilerledim. “Uras,Akın ne yapıyorsunuz siz ya” kaşlarımı çatarak söylediğim bu cümleyele bakışlar bana dönmüştü. Uras tam konuşacağı zaman Akın hızlı davranarak konuşmaya başlamıştı. “Lidya, görmüyor musun İlaya nasıl baktığını. Ben bunun gözlerini oymayıp ne yapayım?” Akının söyledikleriyle gözlerimi kocaman açmıştım.

Bu sırada Uras Akının söylediklerine kayıtsız kalamamıştı. “Oğlum sana ne lan, kimsin sen” Akın bakışlarını Urasa çevirdiğinde elleriyle bizi işaret ederek “ben bu kızlar abisiyim asıl sen kimsin lan” demişti. Bakışlarımı Urasa çevirdiğimde Akının söyledikleriyle şaşırarak kaşları havalanmıştı. Sanırım pişmandı.

Uras ellerini saçlarına atıp içinden geçirmiş ve derin bir nefes vermişti. Bana bir bakış atarak Akına döndüğünde bana içinden saydırdığını anlamam zor olmamıştı. Ben başta insan gibi açıklasaydım bu halde olmayacaklardı. Ama ne yapayım ben nerden bilebilirdim ki bunların bu hale geleceğini.

“Kardeş kusura bakma ben bir tık yanlış anladım sanırım” Urasın sakin bir ses tonunda konuşmasıyla Akın rahatlamıştı. Bir tık küçük bir tık. “Bir daha anlamazsan sevinirim” Uras başını aşağı yukarı salladığında elini Akına uzatmıştı. “Bu arada ben Uras. Aramın yakın arkadaşıyım. Ayrıca biz İlay ve Lidyayla daha önceden tanışığız” Akın onay istercesine bize baktığında ben ve İlay evet anlamında göz kırpmıştık.

Akın elini uzatıp Urasın elini sıktığında yumuşak bir ses tonuyla konuştu. “Bende Akın. Lidya ve İlayla çocukluktan beri arkadaşız. Kardeşim gibidir onlar benim. Bu yüzden böyle bir tepki verdim” kaşlarımı çatmış öylece onlara bakıyordum şaşkın şaşkın. Bunlar ne ara sulh imzalamıştı.

Aklıma gelenle “hihh” diye bir nida döküldü dudaklarımdan. Hızla arkamı dönerek fincanlara baktım. “hadi sonra konuşursunuz kahveler soğudu” söylediklerimle Uras yanıma gelmişti. “Lidya Aramın bardağı hangisi” kaşlarımı çatarak ona baktım. “Neden ne yapacaksın ki” Uras hınzır bir şekilde güldüğünde ne yapacağını anlamıştım. “Boşver sen ne yapacağımı, bana bardağı söyle”

Uras bunu söyleyip dezgahın köşesinde ki tuz şişesini eline aldı. Yapacağı şeyi anlamamla hızla tepsiyi kenera çektim. “Hayır Uras, izin vermiyorum” Uras beni umursamayarak şişenin kapağını açıyordu ki hızla atılarak ellerimi şişeye sardım ve kendime çekiştirmeye çalıştım. “İzin vermiyorum Uras olmaz!” Uras’da kendine çekiştirmeye çalıştığında omuz silkti. “Kızım bir defa olacak atsana tuzu, hem herkes atıyor”

Şişeyi daha sert çekmeye çalıştım ama nafileydi. Uras şişeye öyle bir yüklenmişti ki bırakırsa yere yapışırdım. “Uras hayır ya, herkes cahil diye bende mi cahil olayım” Uras kaşlarını çattığında ayıplar bir sesle konuştu. “Ayıp değil mi insanlara cahil diyorsun. Hem cahillikle ne alakası var bunun” Uras mimik yapıcam derken şişede ki gücünü azaltmıştı. Bende bunu fırsat bildiğimde hızla kendime çekip Urasın ellerinden aldım şişeyi. “Kahveye tuz atmak o kişiyi istemediğin anlamına geliyor. Eskiler bu amaçla yapıyormuş ama ben Aramla evlenmek istiyorum bu yüzden koymayacağım” diyerek şişeyi Urasdan olabildiğince uzağa bıraktım.

“Çok bir şey atmak istiyorsan bal atalım” dedikten sonra aklıma gelenle yeniledim cümlemi. “Gerçi Aram bal sevmez şeker atalım biz” diyerek şeker şişesini elime aldım. Uras bana ters bakışlar attığında “kızım varya çok oyun bozansın. Ne güzel tuz atıp tepkisine bakacaktık” dedi. şeker kabında ki ölçeğe yeteri kadar şeker doldurup fincana döktüğümde omuz silktim. “Bir şey olmaz bizde şekere ne tepki vereceğine bakarız” küçük bir kaşık alıp kahveyi köpüğünü bozmadan karıştırdığımda kahveler hazırdı.

Üstümü başımı düzeltip Akınla sohbet eden İlaya döndüm. “Nasılım güzel miyim, düzgün mü üstüm başım” İlay kafasını aşağı yukarı sallayarak cevap verdi. “Güzelsin Lidyoş her zaman ki gibi” söyledikleriyle öpücük attım ona. O da bana öpücük attığında Uras boğazını temizledi. “Yenge, yengelerin bir tanesi, güzelsin işte hadi içeri gidelim yoksa birazdan birileri fenalık geçirecek” sona doğru sesini kısmıştı ama ben duydum. Yine.

“Kim geçirecekse İlay onu kendine getirir artık” diyerek göz kırptım ve elime tepsiyi alıp yürümeye başladım. Arkamda utançtan domatese dönüşen ve muhtemelen akşam beni parçalayacak bir İlay, ne olduğunu anlamaya çalışan bir Akın ve fenalık geçirecek olan bir Uras bırakarak.

Salonun kapısına geldiğimde durup soluklandım. Çünkü mutfakta olduğum kadar rahat değildim şu an. Tamam yabancı değillerdi ama ben çok heyecanlıydım. İçime birkaç derin nefes çektiğimde birkaç adım atarak odanın içine girdim. İlk olarak büyüklerden başlamak için salonun en ucuna gittim. Yani bu büyükler niye bu kadar uzakta oturuyordu ki. Zaten yürürken bacaklarım tir tir titriyor. Birisinin üzerine döktüğüm zaman göreceklerdi.

Çok şükür kimsenin üstüne dökmeden kahveleri dağıtmayı başarmıştım. Şimdi ise Aramın kahvesini verecektim. Arama doğru yaklaştığımda Aram hemen ayaklanarak önüme geldi ve tepsiyi elimden aldı. Ah canım sevgilim… titreyen bacaklarımı görmüş olmalı. Kocaman Gülümsediğimde Aram önünde ben olduğum için kimsenin görmemesinden faydalanarak gözünü kırpmıştı.

Ah be adam ah be adam. Zaten heyecanlıyım bayılmamı falan mı istiyorsun sen benim. Aram yerine oturduğunda tepsiyi önümüzde ki masanın üzerine bırakmıştı. Herkes kahvesini yudumlarken Aramda ileri uzanıp kendi kahvesini dudaklarına götürüp bir yudum aldı. Kahvenin tadını almasıyla çarpık bir şekilde gülümseyerek bana döndü.

“Ellerine sağlık Lidyam. Kahve çok güzel olmuş” narin bir şekilde gülümsediğimde “afiyet olsun” diyerek nazlandım. Bu hareketimle gülümseyerek önüne döndü. Bir süre sonra Doğu amca boğazını temizleyerek söze girdi. “Efendim sebebi ziyaretimizi biliyorsunuz. İzniniz olursa ben konuya gireyim” Murat amca kafasını ağır ağır aşağı yukarı salladığında “buyrun tabii” dedi.

Doğu amca elimdeki kahveyi sehpanın üzerine bıraktığında ellerini dizlerinin üstüne koydu. “Efendim Allahın izni peygamber efendimizin kavliyle kızınız Lidyayı oğlumuz Arama istiyoruz.” Murat amca kahvesini bırakıp yerinde dikeldi. Bir süre sessizliğini koruduktan sonra boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.

“Lidya benim kızımdır İlaydan hiçbir farkı yok. Bu yüzden bana kalsa dizimin dibinden ayırmam.” Söyledikleri beni biraz duygulandırmıştı. Ama şöyle bir nokta vardı bu iş zaten ona kalmıştı. Murat amcam ne diyorsun.

“Ama bizim çocuklar birbirlerini sevmişler ve böyle bir yola girmişler. Benimde her ne olursa olsun Arama güvenim tam. Bu yüzden Allah gönülleri nasıl isterse öyle oldursun. Verdim gitti” konuşmalarının bitmesiyle ben ve Aram ayaklanmış ve teker teker büyüklerimizin elini öpmüştük. Sarılma ve el öpme işi bittiğinde İlay eline yüzük tepsisini alıp gelmişti. Ben ve Aram bizim için hazırlanan yere geçtiğimizde Murat amca önümüze İlay elindeki tepsiyle yanımıza geçmiş ve öbürleri de etrafımıza toplanmıştı.

Murat amca tepside ki yüzükleri alıp ilk benim ardından Aramın parmağına taktı. Parmağıma takılan yüzüğe baktığımda göğüs kafesimde dışarı çıkmak için çırpınan milyonlarca kelebeğin varlığını hissettim. Murat amca makası alıp boncuklu ipi tam keseceği zaman İlay onu durdurmuştu. “Makas kesmiyor” söyledikleriyle içimi koca bir telaş sarmıştı. Ne demek makas kesmiyor ben bu makası özellikle almıştım ve kesiyordu da.

Telaşlı bakışlarımı İlaya çevirdim “İlay kesiyordu ya, ben denemiştim” İlay bana ters bir bakış attığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. “Makas kesmiyor” diyerek yeniledi İlay. Uras yanımıza geldiğinde bakışlarımı ona çevirdim. Uras elini cebine atıp bir deste para çıkardığında gözlerim kocaman açıldı. İlay! İlay! Benimde ödüm kopmuştu makas kesmiyor diye.

Urasın parayı tepsiye bırakmasıyla İlay gülümsedi. “Şimdi kesiyormuş makas” Murat amca kafasını iki yana sallayarak güldüğünde boncuklu ipi eline alarak tek seferde kesmişti. “Allah mutluluğunuzu bozmasın” ipin kesilmesiyle boncuklar her tarafa sıçramıştı. Bakışlarımı Arama çevirdiğimde onun zaten bana baktığını gördüm. Göğüs kafesimde çıkmak için çırpınan kelebeklerin hepsi birer birer uçmuştu.

Tam bu sırada karşıdan gelen sesle ikimizde bakışlarımızı oraya çevirdik. Ares fotoğrafımızı çekiyordu. Hemen Arama birkaç adım daha yaklaştım ve yüzük takılan sol elimi kaldırarak kocaman gülümsedim. Kamera karşımızda duruyor fotoğraf çekmeyelim mi yani. Aram elini belime atıp beni kendine çektiğinde oda benim gibi elini havaya kaldırıp gülümseyerek poz verdi.. Ardından saçlarımın arasına derin bir öpücük bırakarak poz verdi tabi kokumu içine çekmeyi ihmal etmemişti. Son olarak ellerimiz hala havadayken ikimiz tekrar birbirimize baktık ve Ares bizi çekti.

Aresin ayağa kalkıp yanımıza yaklaşmasıyla heyecanla parmak ucumda kıpırdandım. Kamerayı açıp fotoğrafları tek tek gösterdi bize, fotoğraflar o kadar güzel çıkmıştı ki. Özellikle dışardan Aramın bana olan bakışlarını görmek içimi gıdıklamıştı.

 

****

Aradan geçen saatler boyunca hepimiz oturmuş Murat amca ve doğu amcanın sohbetlerini dinlemiştik. Daha doğrusu dinlemek zorunda kalmıştık. Çünkü hiç kimsenin kalkmasına yada odadan çıkmasına izin vermemişlerdi. Şimdi ise sonunda bizi serbest bırakmışlardı. Ben ve Aram ise bu durumu fırsat bilerek mutfağa geçecektik.

 

Aram önümde ben arkasında yürürken arkamda duyduğum sese bakmak için kafamı çevirmiştim ama kimse yoktu. Büyük ihtimalle salondan geliyordu sesler. Mutfağa girmemle Aram beni kolumdan tutup kendi çekti ve sıkı sıkı sarıldı. Bende sarılışına karşılık verdiğimde Aram konuşmaya başladı. “Sana bugünde çok güzel olduğunu söylemiş miydim ben” Kıkırdayarak kafamı geri yatırdım. “Sanırım söylemiştin” söylemişti tabi ki. “Hmmm peki artık benim nişanlım olduğunu söylemiş miydim” Kocaman gülümseyerek iki yana salladım kafamı. “Sanırım söylememiştin” o da benim gibi kocaman gülümsediğinde kafasını eğerek yanaklarıma öpücük bıraktı.

 

“Eee nikah işini nasıl yapalım sen nasıl istersin” bu sorunun cevabını ben birkaç gündür düşünüyordum ve bir karar vermiştim ama bunu Arama da soracaktım. “Bence biz nikahı aile içinde yapalım düğün ayrı olsun. Nikahtan sonra düğün yapalım. Kınaya pek gerek olduğunu düşünmüyorum zaten” Aram söylediklerimle kafasını sallamıştı. “O zaman şöyle yapalım. Ayın yirmi birine nikah yirmi ikisine düğün diyorum” kaşlarım hayretle havalandı. “Ama çok erken değil mi” Aram kafasını ‘hayır’ dercesine salladı. “Değil bence. Zaten senin gelinliğin ve nikah elbisen hazır değil mi” kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım. “Hazır” Aram kollarını kaldırıp indirdi. “E tamam o zaman. Ben zaten düğün salonunu ayarladım” kafamı yan yatırdığımda “o zaman biz iki gün sonra evlimi olacağız” dedim. Aram kocaman gülümsediğinde kafasını biraz bana doğru eğdi. “Sanırım öyle olacağız” heyecanla dudaklarımın içini kemirip bakışlarımı kaçırdım. Aram gözlerini kısıp kafasını yan yatırdı. “Lidyam, sen eğer hazır değilsen bir süre erteleyebiliriz nikah ve düğün işini” söyledikleriyle bakışlarımı Arama çevirdim. “Hayır hazırım ama böyle çok heyecanlanıyorum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor. Sonra ne yapacağımı bilmiyorum” Aram çarpık bir şekilde güldüğünde gülümsemesi bana da bulaşmıştı.

 

“Bence sen beni çok seviyorsun ondan bunlar” derin bir nefes alıp verdiğimde “seviyorum tabii. Hemde çok seviyorum” dedim. Aram beni alıp göğsüne çektiğinde bende kollarımı ona dolayıp kafamı göğsüne yasladım. “Bende seni çok çok çok seviyorum” dediği şeyle hafif kıkırdayarak göğsünün üstünde ki elimle hayali şekiller çizdim. İçimde anlamlandıramadığım bir his oluştuğunda “Aram” diyerek mırıldandım. Aram “hmmm” dediğinde konuşmaya başladım.

 

“Ben çok korkuyorum. Böyle mutluluğumuz bozulacak sevgimiz azalacak diye içim içimi yiyor. Öyle bir şey olmaz değil mi. Kimse bizim mutluluğumuzu bozamaz değilimi” Aram beni göğsünden ayırdığında elleri yüzümü bulup iki yandan avucunun içine aldı. “Lidyam, güzelim korkma bizim mutluluğumuzu kimse bozamaz ben izin vermem. Ayrıca seni sevmeyi ölsem bile bırakmam tamam mı. Sakın kötü düşünüp o kurban olduğum canını sıkma” diyerek alnıma derin bir öpücük bıraktı.

 

Kafamı aşağı yukarı salladım. “Tamam sıkmam ama sende bir daha ölümden bahsetme olur mu”

Aramın dudağının bir kenarı kıvrıldığında “tamam güzelim” birkaç dakika daha mutfakta durduktan sonra içeri geçmişti. İçeri geçtiğimizde bir süre daha sohbet etmişlerdi. Aramda sohbet arasında bizim karar verdiğimiz düğün ve nikah tarihlerini söylemişti. Tabi onlarda benim gibi erken olduğunu düşünmüştü başta ama sonradan bizim kararımıza saygı duymuşlardı.

 

Aradan geçen süreyle Doğu amca kalkalım demişti ve vedalaşarak gitmişlerdi. Şimdi ise ben salonda oturan defne teyze ve Murat amcaya iyi geceler diyerek odaya geçmiştim. Odaya girmemle yorgun adımlarımı yatağın üstünde oturan İlayın yanına yönlendirdim. Yatağın önüne geldiğim zaman Kendimi yatağa attım. Ki atmaz olaydım. İlay hızla kolumdan tutarak beni yataktan kaldırmaya çalıştı. “Kız kalk o üstlerle yatma yatağa. Kalk” kolumu İlayın elinden kurtardığımda oflayıp puflayarak kalktım yataktan.

 

“İki dakika uzansam ne olacak sanki ya” diyerek ayaklarımı yere vurup giyinme odasına ilerledim. İlay içerden “üstünü değiştir gel, değil iki dakika sabaha kadar uzan istersen” demişti bağırarak. İçime derin bir nefes çektiğimde yüksek sesle ofladım. Üstüme İlayın bir pijama takımını geçirerek geri odaya döndüm. Hızla yatağa doğru gittiğimde kendimi direk yatağa attım. İlay yaptığım harekete güldüğünde bende gülümsemiştim. Kendimi yatağın sol tarafına ittirdim ardından yorganı altımdan çıkarmaya çabaladım. Sonunda çıkarmayı başarmamla yorganın içine girip kendimi sarmaladım. “İlay iyi geceler. Benim çok uykum var” mırıldandıktan sonra gözlerimi kapattım.

 

Birkaç saniye içinde gözlerimin önünde Aramla kendim için kurduğum hayaller beliriverdi. Ve ben rüya alemin büyüsüne kapıldım.

 

~~~~~

 

 

Elimde ki tabağı örtünün üstüne bıraktığımda Aramda elinde ki lavantalarla yanıma geldi. “İlerde bir lavanta bahçesi vardı bende sana biraz topladım” lavantaları bana vermesiyle neşeyle konuştum. “Ya teşekkür ederim sevgilim” diyerek boynuna sarıldım. Aram sarılışıma karşılık verdiğinde “kocan… ben senin kocanım Lidyam” dedi. İçimde oluşan gıdıklanmayla kafamı geri yatırdım “kocamsın hatta en sevdiğim kocamsın” Aram kaşlarını çatıp ters bir şekilde bana bakmaya başladı. “Güzelim senin benden başka kocan yok zaten” omuz silkerek dudağımı büzdüm. “Olsun sen yine de benim en sevdiğim kocamsın.” Aram bu söylediğimden sonra o mayhoş sesiyle gülmeye başladı.

 

Elimden tutup beni örtünün üstündeki minderlere oturttu. Ve kendisi de yanıma oturdu. Ağaçlık bir göl kenarına gelmiştik yere bir örtü sermiş üzerine birkaç aparat yiyecek içecek ve iki minder koymuştuk. Huzurla sırtımı arkamda oturan kocama yasladım. Rüyaydı. Rüyadaydık ama ben Aramı ve sevgisini iliklerime kadar hissediyordum.

 

Aram tabaktan aldığı üzümü bana yedirmeye başlamıştı. O bana elinde ki üzüm salkımından üzüm yedirirken bende durmadım ve elindeki salkımdan bir üzüm alarak Aramın ağzına koydum. Daha doğrusu koymaya çalıştım çünkü arkamda olduğu için ve yüzünü görmediğim için ağzı dışında her yerine değmişti üzüm.

 

Ağzını bulamadığımda isyan ettim. “Ay Aram al şunu koy ağzına ben bulamıyorum” Aram gülmeye başladığında üzümü alıp ağzına attı. “Yavrum ağzım dışında bütün yüzüm yedi” söylediğiyle kıkırdayarak vurdum bacağına. “Yüzünü görmezsem tabii öyle olur” diyerek kızdım.

 

Aradan bir zaman atlaması yaşanmıştı. Ben nasıl olduğunu anlamadan. Şimdi Aram başını dizime koymuş uzanıyordu. Bende onun saçlarıyla oynuyordum. Kafamı arkadaki duvara yaslayıp gökyüzüne baktığımda bir leylek gördüm. Hızla kafamı Arama çevirdiğimde “Aram baksana leylek görüyor musun” dedim. Aram gözlerini açıp gökyüzüne baktığında “evet güzelim görüyorum” dedi

 

Bende tekrar kafamı yaslayıp leyleği izlemeye başladım. Tek başınaydı leylek. Arkası bize dönüktü ama gittikçe alçaklaşıyor ve bize yaklaşıyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Yine bir anda zaman atlaması olduğunda bu defa her şey bambaşkaydı. Gökyüzü kasvetliydi. Ve ben Aramın arkasında saklanıyordum daha doğrusu Aram beni saklıyor gibiydi. Aramın sırtıyla bakışmayı kesip kafamı gökyüzüne çevirdim.

 

Kara bulutlar üzerimizi sarmıştı. Huzur yoktu. Aram vardı ama huzur yoktu. Elim Aramın gömleğini sıktığında gözlerimi aşağı indirdim. Göl artık beyaz değildi kırmızıydı. Kan kırmızı. Çimler yeşil değildi siyahtı. Karanlık kasvetli kollarını açmış bizi kucaklamıştı.Aramın beni neyden sakladığını merak ederek kafamı çıkartım Aramın baktığı yöne baktım. Leylek. Gökyüzünde gördüğüm leylekti bu. Arkası yine bize dönüktü.

 

İçimde oluşan his ve ayaklarımın beni yönlendirmesiyle Aramın gömleğini bırakarak arkasından çıktım. Neden yaptığımı anlamıyordum. İçimde ki korku beni gitmemem için ayağımdan prangalara vurdu ama bir şey engel oldu. Ne olduğunu anlayamadığım bir şey. Ayağımda ki prangalar çıktı. Ve ben yine leyleğe doğru yürümeye başladım.

 

Aramın arkamda ki varlığını hissetmiyordum artık. Kafamı arkama çevirip baktığımda hislerimin beni yanıltmadığını anladım. Tekrar önüme döndüğümde sol gözümden bir damla yaş düşmüştü. Aramın yokluğu içimi acıtmıştı. Yavaş adımlarla leyleğe ilerlediğimde yaklaşmamla durdum. Elimi kaldırıp leyleğe dokunduğum an leylek hızla arkasını dönmüş ve bağırarak üzerime ağzında ki kanlı et parçasını atmıştı.

 

 

Nefes nefese irkilerek yataktan doğruldum. Nefes alamıyordum. Elim boğazıma gittiğinde sert bir şekilde ovalamaya başladım. Korku. Korku bütün iliklerime yayılmıştı. Rüyanın etkisindeydim. Gözlerimi üzerime çevirdiğimde rüyanın rüya olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Derin bir nefes bırakıp sırtımı yatak başlığına yasladım. Baş ucumda ki su şişesini aldım ve bardağa doldurarak dudaklarıma doğru götürdüm. Titreyen ellerim yüzünden üzerime birkaç damla dökmüş olsamda umursamadım. Suyu bitirip bardağı masanın üzerine bıraktım.

Birkaç dakika daha öylece durduktan sonra içimde hissettiğim boşluk hissiyle telefonumu elime alıp mesaj bölümüne girdim ve Aramın numarasının üstüne tıkladım.

 

*******

~Yazardan~

 

Karşısında gördüğü karanlığa doğru adımlamaya başladı. Bir adım iki adım üç adım dört adım….. kısa bir süre sonra karşısında beliren alevler içinde ki evle adımları duraksadı. Bu o evdi. Annesini ondan alan ev. Kalbinde hissettiği acıyla eli göğsüne gitti. Bu sırada dudaklarından tek bir kelime döküldü. “Anne…” Gerisini söyleyemedi. Gelmedi dilinin ucuna gelemedi. Derinlerden çok derinlerden bir ses duydu. İki hece, tek kelime olacak kadar kısa. Ama bir yıkıma yol açacak kadar. Bir hasretin kapılarını tekrar aralayıp, içini yakıp kavuracak kadar acı bir kelimeydi.

“Oğlum…”

 

Annesinin sesi. Selin hanımın sesi. Halbuki unutmuştu sesini. Tek bir videosu bile yoktu Aramda. Unutmuştu. Sesini unutmuştu. Yüzünü unutmuştu. Saçını okşayışını, sevgisini unutmuştu. Ama kokusunu unutmamıştı. Çünkü Lidya onun gibi kokuyordu….

 

Aram sesin geldiği yeri bulmak için kendi etrafında dönmeye başladı. Hiçbir yerde yoktu annesi. Önüne döndüğünde omuzları çökmüştü. Gözlerine ateşin kızıllığı vurduğunda gözünden bir damla yaş düştü. Derin bir nefes alıp verdiğinde Annesinin ateşler için olacağını düşündü ve eve doğru koşmaya başladı. İçine çektiği soluklar göğsünü şişiriyordu ve söndürüyordu. Attığı her adımda ev ondan uzaklaşıyordu. Bir adım atıyordu ev on adım gidiyordu. Yangın ondan her uzaklaştığında göğsünde ki sızı artıyordu. Yanan karşısında ki ev değilde onun yüreğiymiş gibi bir sızı vardı.

 

Yüreğinde ki sızıya daha çok dayanamadığında olduğu yere çöktü. Dizlerinin yere değmesiyle dudaklarından yine o kelime döküldü. “Anne…” öyle bir söylemişti ki kendi içine işlemişti kelime. Gözlerinde ki yaşlar daha da direnemeyip teker teker dökülmeye başladı. Gözlerinde ki göz yaşlarıyla beraber başıda önüne düştü. Ağlamaktan omuzları sarsılırken dizlerinin altında ki toprağı yumruklamaya başladı. “ANNE! ANNE! ANNE!…” defalarca tekrar etti bu kelimeyi. Ağlamaktan omuzları sarsılıp elleri yeri yumruklamaktan parçalanıncaya kadar devam etti. Tâ ki son kelimesine kadar. “Gitme Anne…” dudaklarından bir fısıltı gibi çıkmıştı bu cümle. Ruhunu dudaklarından üfler gibi çıkmıştı.

 

Başı yere dayandığında duyduğu ses yüzünden. Yer ayaklarının altından çekildi. “O gitti Mir” İki dudak arasından çıkan tek bir cümle. Bir yılanın dudaklarından dökülen zehir etkisindeydi. Nefret damarlarında delicesine gezinmeye başladığında kin bir aslan misali sırtına yüklenmişti. Hırsla başını kaldırdığında gördüğü görüntü karşısında dumura uğramıştı. Lidya yerde kanlar içinde yatıyordu. “LİDYA!” Diyerek haykırdığında ağaçların üzerinde yuva kuran herbir kuş teker teker uçtu ve yuvaları yere çakılarak darmaduman oldu.

 

Aram ayaklanarak koşacağı sırada hızla geri çekilip yere savrulmuştu. Tekrar ayağa kalkıp gideceği zaman ayağında hissettiği ağırlıkla bakışlarına ayaklarına çevirdi. Siyah ve büyük zincirlerle prangalara vurulmuştu ayakları. Birkaç defa daha denediğinde yine aynı şekilde yere savrulmuştu. Avuçları yere sabitlenip ayaklandığında nefret dolu bakışları babasını buldu.

 

“Sen mi yaptın lan! SEN Mİ YAPTIN!” Bağırarak söylediği cümlelerle yüzünü ekşitmişti Arman bey. “Anlamıyorsun Mir. Anlamıyorsun. Ben hiçbirşey yapmıyorum” Aram nefretin her tonuyla baktığı adamdan daha da tiksinmeye başlamıştı. “Sen yapıyorsun her şeyi, her boku sen yapıyorsun. Tıpkı annemi öldürdüğün gibi” Arman bey dediği son cümleyle sert bir sesle bağırdı. “BEN YAPMADIM O YAPTI. KENDİSİ YAPTI!” Aram başını onaylamaz bir şekilde iki yana salladı. “O hiçbir şey yapmadı. Sen yaptın her şeyi” Arman beyin eli yüzüne gidip sert bir şekilde sıvazladı ve ardında beline giderek silahını çıkardı.

 

“Madem herşeyi ben yapıyorum senin gözünde” silahı yerde yatan Lidya’nın kalbine doğrultu. “Bunu gerçekten ben yapayım” diyerek tetiğe bastı.

Kurşun Lidya’nın kalbine geldi ama Aramın ruhu öldü...

 

Aram gözlerini sert bir şekilde açtığında karanlıkla karşılaştı. Hepsinin rüya olduğu gerçeğini anladığında sırt üstü uzandı. Üzerine yattığı için uyuşan kolunu ovuşturduğunda burnuna Lidya’nın kokusu geldi. Ve endişe aklını esir aldı. Lidya gerçekten tehlikede olabilirdi. Lidyayı kaybedebilirdi. Rüya gerçek olabilirdi.

 

Elini baş ucunda ki telefonuna gidip avucuna aldığında odada bir bildirim sesi yankılandı. Aram telefonu açıp ekrana baktığında Lidya’nın ismini gördü. Lidya mesaj atmıştı.

 

Cennet bahçem: Aram uyudun mu????

 

A🤍: hayır güzelim uyanığım

 

A🤍: iyi misin Lidyam. Bir şey mi oldu?

 

Cennet bahçem: iyiyim sadece kötü bir rüya gördüm:(

 

A🤍: neden güzelim kötü bir şey mi düşündün

 

Cennet bahçem: hayır tam tersi çok güzel şeyler düşünmüştüm

 

A🤍: hmm o zaman gün içinde gördüğün bir şey yüzünden dir.

 

A🤍: sen ne düşünüyordun bakalım uyumadan önce

 

Cennet bahçem: biziiii

 

Cennet bahçem: ben bizden daha güzel başka ne düşünebilirim ki🫠

 

A🤍: haklısın güzelim bencede bizden güzel başka bir şey düşünülmez

 

Cennet bahçem: Aram benim uykum geldi 🥱

 

A🤍: bu hâlde artık iyi geceler diyeyim ben ve sende uyu

 

Cennet bahçem: güzel fikir 🧐

 

A🤍: İyi geceler güzelim ❤️

 

Cennet bahçem: iyi geceler minnoş sevgilim 😴💋

 

Aram Lidya’nın son attığı mesaja gülerek kalp atmış ve telefonu kapatmıştı. Yine yalnızlık çökmüştü odaya. Uyuyamayacağını bildiği için ayaklanarak lavaboya gitti elini yüzünü yıkadıktan sonra lavabodan çıkıp odasına geçti. Üzerine gece çıkardığı tişörtü geçirerek odadan çıktı. Aşağıya mutfağa girdiğinde kahve hazırlamaya başlamıştı.

 

 

###

 

 

Üzerime İlay’ın zorla giydirdiği beyaz elbiseyi giymiş şimdi üzerine uyacak çanta arıyordum. Gördüğüm beyaz çantayı elime aldığımda içeri odaya İlayın yanına gittim. Aynanın karşısında küpesini takan İlayı gördüğümde yanına ilerleyerek çantayı gözünün içine sokarcasına gösterdim. “Bu mu söylediğin çanta” İlay mavi gözlerini belerterek geri çekildi. “Evet Lidya o ama ben onu sen tak diye bul dedim. Gözüme sok diye değil” omuz silkerek çantayı aldım ve kapıya doğru ilerledim.

 

“Hadisene İlay ya beni zorla giydirip dikiyorsun kapıya kendin ortada yoksun.” Kapının kulpuna elimi attığımda “hiç zaten nereye gidiyoruz onu da anlamadım. Benim burda kalmış kaç günüm bekar olarak yaşayacağım sen beni evden çıkarıyorsun. Bırak işte evde oturayım yarın bir sürü işimiz var sabah kalk duş al kuaför gelsin saatlerce hazırlan sonra kendinden otuz kat büyük gelinliği giy üstüne üstlük sa-” İlayın bir anda bağırmasıyla sus pus olup ona döndüm. “Ayyy! Yeter!” Sanırım biraz fazla konuşmuştum.

 

“Ya sadece dışarı çıkarıyorum seni bana bu işkenceyi neden yaşatıyorsun ya” ellerini iki yanına açtığında “bilsem demezdim. Gitmiyoruz hiçbir yere otur oturduğun yerde” isyan ederek yerine oturmasıyla dudaklarımı kemirmeye başladım. Kıza sabahtandır ne yaşattıysam dayanamamıştı ve bana trip atıyordu.

 

Yüzüme tatlı bir ifade yerleştirip yanına gittim ve ona sırnaştım. “İlay” dedim ‘y’ harfini uzatarak. “Özür dilerim ya hadi kalk gidelim. Hem bende çıkmak istiyorum artık. Evde oturup ne yapacağız turşumu kurucaz hadi kalk gidelim hadi Lütfen” diyerek bütün maharetlerimi sergiledim. İlay bana yandan bir bakış attığında dayanamayarak gülümsemişti. “Bak ama bir daha isyan etmeyeceksin uslu uslu geleceksin benimle” kafamı hızla aşağı yukarı salladım ve “söz veriyorum isyan etmeyeceğim” dedim.

 

Kısa bir süre içerisinde İlayla beraber evden çıkmıştık ve şu an arabayla İlayın tarif ettiği yere gidiyorduk. Sonunda İlayın tarif ettiği yere ulaşmamızla derin bir nefes bıraktım. İlay ellerini sevinçle birbirine çarptığında çantamı kucağıma bıraktı. “Hadi lidyoş inelim” diyerek arabadan indi İlay. Bende kapıyı açıp arabadan indiğimde elbisemin eteklerini düzelttim. Beyaz midi boy bir elbise giymiştim daha doğrusu İlay giydirmişti. Elbise kare yaka kalın askılı bir elbiseydi. İlayın yanına adımladığımda. “Aslında hazır böyle beyazlar içindeyken nikah işini de aradan çıkartabilirdik” diyerek güldüm. İlay bana yan bir bakış attığında “sana kalsa öyle yapacaksın” dedi. “Ne ya kısa yoldan hepsi hallolur işte” İlay bana döndüğünde ellerini omuzlarıma koyarak beni sarstı. “Lidya kendine gel sen hayatında bir kere evleneceksin.” Otuz iki diş sırıtarak İlayın ellerinden kurtuldum. “nerden biliyorsun bir kere tek evleneceğimi” İlay gözlerini kocaman açtığında “ben bir Aram eniştemle konuşayım” dedi. Ve tekrar önüne dönerek yürümeye devam etti. Bende arkasından gülerek hızına yetiştim ve yan yana içeri yürüdük. İçeri girmemizle İlayı takip ettim. Büyük kapalı kapılı bir yerin önüne geldiğimizde İlay bana dönerek kocaman sırıttı. Ne oldu derecesine göz kırptığımda İlay “Lidyoş bana kızma” diyerek kapıyı açtı.

 

Daha ne olduğunu idrak etmeden İlayın içeri girmesiyle bende içeri adımladım. Arkadan duyduğum ses ve görüntüyle şok oldum. Bakışlarımı İlaya çevirdiğimde “İlay” diyerek söylendim. İlay gülümseyerek omuzlarını kaldırıp indirdiğinde içeri yürümeye devam ettim. Evet İlay ve bizim kızlar bana sürpriz kına hazırlamışlardı.

 

Hızla yanıma gelen Kübranın elinde bana giydireceği bindallı vardı. Yanıma geldiğinde elimde ki çantayı alarak bana bindallıyı giydirmişti. Ben ise bu sırada gülerek sadece ayak uyduruyordum onlara. Arkada çalan şarkı değiştiğinde gizem elinde kına tepsisiyle bana doğru gelmeye başladı. Kızların hepsinin dans ederek bana doğru gelmesiyle bende onlara ayak uydurarak dans ettim. O kadar hazırlık yapmışlar oynamayalım mı.

 

Kızlarla uzun bir süre oynadıktan sonra zorla ismini bilmediğim ama oturmam gereken yere oturtuldum. Başıma kırmızı bir örtü örtüldüğünde Arkada ki şarkı yine değişmişti. Ve gizem elinde ki tepsiyle etrafımda dönmeye başlamıştı. Tabii kızlarda onu takip ediyordu. Arkada çalmaya başlayan şarkı yavaş yavaş kulağıma dolduğunda bir tepki vermeyerek örtünün altından kızları izliyordum.

 

 

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler

 

Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı

 

Şu âna kadar ağlamamıştım. Ama bu son kıtadan sonra gözyaşlarım birer birer dökülmeye başlamıştı. Ben evleniyordum ama Annem ve Babam yanımda yoktu….

 

Ağladığım için zaten rahat nefes alamıyordum birde bu örtü beni daha da sıkıyordu. Örtüyü yüzümden çekip başıma örttüğümde gözümden akan yaşları sildim ve ellerimi yüzüme doğru sallamaya başladım. Bir süre sonra şarkının bitmesiyle gizem önüme gelmiş ellerime kına sürüyordu ama ben bunların hepsini bulanık görüyordum çünkü gözyaşlarım daha durmamıştı ve ben ağlamaya devam ediyordum. Gizem elime kına sürüp kalktığında gözyaşlarım henüz durmamıştı. Bu yüzden tam İlaydan bir mendil isteyeceğim sırada salonun kapısı sert ve hızlı bir şekilde açıldı ve Aram içeri girdi.

 

İçeri girmesiyle gözlerini acele bir şekilde etrafta gezdirdi ve beni görünce hızla yanıma gelerek oturdu ve beni göğsüne çekti. Aramın göğsüne sindiğimde içimde oluşan huzur ve burnumun direğinin sızlamasıyla daha da ağlamaya başladım. Aram saçlarımı okşayıp öpüyor beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama nafile ben asla susamıyordu. Neden olduğunu bilmiyorum ama bu şarkı bana çok dokunmuştu. Benim sakinleşmeyeceğimi anlayan Aram bir kolunu bacaklarımın altından geçirdi birini de belime sardı ve beni kucaklayarak çıkışa doğru yürüdü.

 

Ellerimi boynuna sarmak istemiştim ama şu an o kadar halim yoktu. Ellerimi kucağıma aldığımda daha da Aramın göğsüne sindim ve gözümden artık yavaş bir şekilde akan gözyaşlarımı durdurmaya çalıştım. Kısa bir süre içinde arabaya gelmiştik. Aram kapıyı açıp beni oturttuğunda ben yüzümü silmekle meşguldüm. Aramın elleri hızla yüzümü bulduğunda gözyaşlarımı silerek konuşmaya başladı. “Lidya… güzelim sakin ol, sakin” kafamı aşağı yukarı sallayarak onaylamaya çalıştım onu.

 

Aram gözyaşlarımı sildiğinde alnıma bir öpücük bıraktı. Benim artık sakinleştiğimi gördüğünde torpidoyu açarak içinden bir şişe su çıkardı ve kapağını açıp bana verdi. “Biraz su iç güzelim” suyu elinden alıp dudaklarıma götürdüğümde bir iki yudum alıp geri vermiştim. Suyu yerine koyup bana döndü. “Şimdi iyi misin Lidyam” kafamla onayladığımda “evet şimdi iyiyim” dedim.

 

Aram tamam dercesine kafasını eğdi. “Güzel… peki senin o inci tanelerinin akmasının sebebi ne güzelim” akan burnumu çektiğimde Aram bu defa torpidodan bir peçete çıkarıp burnumu silmeye başladı. “Şarkı, çok duygusal geldi bende ağladım” burnumu sildiği için rahat konuşamamıştım. Bir dakika o niye siliyordu burnumu ben bebek miyim. “Aram ya!” Diyerek carladığımda sonunda burnumu silme işini bitirmişti. “Efendim güzelim” sakin sakin konuşmasıyla bende ses tonumu biraz daha düşürdüm. “Sen niye siliyorsun burnumu ben bebek miyim” Aram söylediklerime güldüğünde kafasını aşağı yukarı salladı. “Evet bebeksin, hemde benim bebeğim”

 

 

Şapşal bir şekilde gülümsediğinde Aram tekrar alnıma öpücük bırakmış ve geri çekilip kapıyı kapatmıştı. Banada onu izlemek düşmüştü. Arabadan birkaç adım uzakta olan çöpe gidip peçeteyi attı ve tekrar arabaya döndü. Tabi bu sırada onu izleyen nişanlısına yani bana göz kırpmayı unutmamıştı. Arabaya binmesiyle konuşmaya başladı. “O zaman seni eve götürüyorum” biz içeride olduğumuz için fark etmemiştik ama saat geçti. “Evet geç oldu eve götür beni” Aram kafasını sallayarak arabayı çalıştırdı elimi tutup öptü ve yola koyulduk.

 

Aradan kısa bir süre geçmişti ve biz arabadaydık. Aklıma bir anda gelen şeyle “hiihh” diye bir nida döküldü dudaklarımdan ve Arama döndüm. “Aram İlay kaldı orada” Aram gülümseyerek bana bir bakış attı. “Merak erme güzelim Uras onu aldı” kaşlarımı hafif çattım. “Uras niye aldı ki” direksiyonu sola kırdı. “Ben gelmeden önce Urasın yanındaydım. Öyle aceleyle çıkınca o da benimle geldi. Tabi sen onu fark etmedin” kafamı salladığımda “ha anladım” dedim.

 

Yine aklıma takılan şeyle Arama döndüm. “Aram peki sen niye geldin ki” Aram bana tekrar bir bakış atarak yola döndü. “İlay bana video çekip attı. Bende senin videoda ağladığını görünce çıkıp geldim” kaşlarım hayretle havalandı. “Sen ben ağladığım için mi geldin” Aram tabi dercesine eğdi kafasını. “Evet başka ne için gelecektim” söylediğiyle gülmeye başladım. “Aram ya ağladım diye gelinir mi” bu defa sağa kırdı. “Ağlayan sensen eğer dünyanın öbür ucunda olsam bile gelirim” dediğiyle erime moduna geçtim. “Yaa Aram” yaptığım harekete gülmüştü. Gamzelerini çıkara çıkara hemde.


Bölüm sonundan selamlarrr

böşüm nasıldııı

bölüm hakkında fikirleriniz nelerrr

yorum yaptınız mıııı

yıldıza bastınız mıııı

buraya kalp bırakır mısınızzz

bu bölüm çocuklarımı nişanlandırdım gelecek bölüm de evlendiriyorum inşallahhh

canlarım birdaha ki bölüm gecikebilir eğer isterseniz alıntı atarım. Cevaplarınızı bekliyorum:)

Lidya'nın çalan şarkıyla ağlaması🥺

Aram ve Lidya'nın rüyaları peki🫨

bu arada bölümde gelecek hakkında spoiler vardı 🌚

Urasın İlayın onunla konuşması için attığı taklalar😅

Bölümde bir yanlışım bir hatam olduysa affola

Yorumlarda kitap hakkında sohbet edebiliriz🌸

İletişim;

Instagram:flor.aaa49

tiktok:flora_ny_

Seviliyorsunuz🤍

Loading...
0%