Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@floranincikolatasi

 

Bölüm-15

Aşık olduğum kız gözümün önünde

öldürüldü ve ben sadece izledim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mert…

Mert, Faruk Uysal’ı silahla vurmuştu. Adam yere yığılırken, Mert bizim pencerede olduğumuz görünce göz kırptı. İdil’le anlamsız bir şekilde birbirimize baktık. Bu bana anlamsız bir hüzün ve mutluluk vermişti. Kerem ve Enes daha ne olduğunu bilmiyorlardı. Onlarda bizim şaşırdığımızı görünce cama vuruyorlardı. Ben pencereden bakışlarımı kaçırıp Kerem’e baktım. Yanına gidip olayı anlatmaya başladım.

Ne kadar salağım! Beni duyamıyor ki. Elimle işaret ederek anlatmaya başladım.

Mert, senin babanı silahla vurdu.

Anlamamıştı. Bir tek elimle silah yapıp başıma tuttuğum yeri anlamıştı ama kimin vurulduğunu anlamamıştı. Oda işaret kullanarak bana bir şeyler söyledi.

Kim silahla vuruldu?

Onun dediğini anlamıştım. Elimle harfler yaptım.

B, a, b, a, n

Anlamıştı. Yüzünde garip bir ifade oluşmuştu. Gözleri doldu. Üzülmüştü. Her ne kadar öfkeli olsada, o onun babasıydı. Ben üzülmemiştim. O anlık içimde biraz mutluluk vardı ama sonra yok olmuştu. İdil hala pencereden dışarıyı izliyordu. Enes ise Kerem’i kollarından tutup minderin üzerine oturtmuştu.

“Mert neden böyle bir şey yaptı?” dedim İdil’e.

“Onu bunu bilmem ama iyi yapmış. Beter olsun pislik herif. Umarım ölmüştür.”

“Ölmesin.”

İdil suratıma şaşkınlıkla bakıyordu. “Anlamadım?”

“O anlamda değil. Cezasını çekmeden ölürse, bu onun kurtuluşu olur.”

“Doğru.”

 

Kerem Uysal…

 

Sadece gözlerim doluydu ve böyle bir şey beklemediğim için şok olmuştum. İfadesiz bir şekilde duvardı izliyordum. Ne bir üzülme, ne bir mutluluk… hiçbir şey hissetmemiştim. Öylece oturuyordum ve duvara bakıp onu düşünüyordum. Kötüydü evet. Baba gibi davranmıyordu onada evet. Ama ne bileyim, bu şekilde hiçbir şey hissetmemek garipti. Çok garip…

“Üzüldün mü?”

Cevap vermedim.

“Buradan çıkacağız, az kaldı.”

Yine cevap vermedim. Zaten soru sormamıştı.

 

 

Mert Taklacı…

 

Villaya girip Eda ile İdil’in olduğu odaya girdim.

“Mert, sen ne yaptın?” dedi Eda.

“Sadece ve sadece senin için yaptım.”

“Benim için mi?”

“Evet senin için. Eğer ölmeseydi buradan çıkamayacaktın.”

“Ben burada tek değilim.”

“Anlamadın mı? Buradan sadece sen çıkacaksın.”

Bir süre sesiz kaldı.

“Ne demek o?” diye sordu İdil.

“Eda hadi, gidelim.” dedim.

“Onlarda gelecek. Tek gidemem, onları yalnız bırakamam.”

Sabrımı fazla sınıyordu. Biraz daha ilerleyip kolunu tuttuğum gibi çekmeye başladım. Kerem de cama vurmaktan başka bir şey yapamıyordu. Ama Eda onun olmayacaktı. Eda benim olacaktı. Faruk bey ne derse o olacaktı. Onun başka planları vardı. Bende ona yardım ediyordum.

“Bırak piç oğlu piç! Gelmeyeceğim.”

“Geleceksin. Gideceğiz.”

“Hop yavaş ol. Bırak kızı.” İdil’de arkadaşını kurtaracağını sanıyordu. Tamda istediğim gibiydi. Hepsi çıldırmıştı. Eda’nın kulağına eğilip ne yapması gerekeceğini söyledim. Eğer yapmazsa kötü şeyler olacağınıda söyledim ve Faruk beyin planını uygulamaya başladım. Eda’yı odanın tam ortasına götürdüm ve başına silahı dayadım. Kerem ve diğerleri oldukları yerde çırpınıyordu. İdil’de bir şey yapamıyordu.

“Bak Mert pişman olacağın şeyler yapma.” dedi İdil.

Hiç onlara kulak asmadan tetiğe bastım. İlk gürültü koptu, Eda’nın saçalarından yüzüne doğru kırmızı sıvı akmaya başladı. Çaresizce yere yığıldı ve gözleri kapandı. Tam kafasının ortasından vurulan birinin yaşama şansı yok denilecek kadar azdı. İdil çığlık atmaya ve ağlamaya başladı. Kerem ve Enes’in çaresizliği çok komikti. Kerem delirmişti. Tekmeler savuruyordu. Duyamasam bile bağırdığı çok belliydi. Hızla yere eğilip Eda’yı kucağıma alıp odandan çıkıp kapıyı kilitledim.

 

Kerem Uysal…

 

Allah’ın belası piç kurusu. Siktiğimin şerefsizi…

Eda? 

Ölmedi.

Ölemez.

Delirdim. Hiç olmadığım kadar delirdim. Bu yaşandı mı? Öldü mü yani? Beni bırakıp gitti mi? Ben az önce gidişini mi izledim? Az önce gözümün önünde mi öldürüldü? Hayır… hayır bu olamaz. O öldürülürken ben sadece onu izledim. Gözündeki korkuyu gördüm. Aşık olduğum kız gözümün önünde öldürüldü ve ben sadece izledim. Ağladım, bağırdım, çağırdım…

Kabus olması için yalvardım.

 

İdil Bozkurt…

 

Ne kadardır yerdeki Eda’nın kanını izliyorum bilmiyordum. Yerde birikmiş kanın tam yanında oturmuş ağlıyordum. Eda’dan geriye bir tek kanı kalmıştı… ağzıma gelen tüm küfürleri savurdum. Ama yetersiz kalıyordu. Eda’yı geri getirmiyordu işte. O benim bu zamana kadar en iyi anlaştığım arkadaşımdı, her şeyimdi. Peki annesi? Ona bunu nasıl söyleyecektik? Kızını çoktan merak etmiştir. Nefret ediyordum. Bir insan bu kadar ileri gidebilir miydi? Ne yapacağımı bilmiyordum. Çaresizce ağlıyordum. Ağlamaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Peki neden? Neden Eda vuruldu? Ama bunun bedelini çok pis ödeyeceklerdi.

 

Mert Taklacı…

 

“Aferin, oyunculukta bir numarasın.” dedim.

“Senden nefret ediyorum. Yazık değil mi o insanlara? Neden böyle bir şey yaptınız?” diye sordu Eda. Evet Eda ölmedi. Faruk beyin planının bir parçadaydı bu. Faruk beyde ölmedi.

 

(Silah sesi duyulmadan önce)

 

“Yalandan beni vuracaksın. Tam olarak Eda ve İdil’in olduğu odanın penceresinin önünde.”

“Peki sonra ne olacak?”

“Eda’yıda yalandan vuracaksın. Kimsenin duymayacağı bir şekilde onu yalandan vuracağını söyle. Rolüne hazırlansın.”

“Anlaşıldı Faruk bey.”

 

(Mert, Eda’yı vurmadan önce)

 

Eda’nın kulağına eğilip ne yapması gerekeceğini söyledim. Eğer yapmazsa kötü şeyler olacağınıda söyledim…

“Bak şimdi Eda beni iyi dinle, elimdeki silah sahte. Sesi, gerçek silah sesi gibi. Tetiğe bastığımda içinden bol miktarda kırmızı sıvı akacak. Sende yere düşüp gözlerini kapatacaksın. Yapmazsan diğer gerçek silahı sıkarım kafana!”

 

(Şimdiki zaman)

Eda Yalçınkaya…

 

“Bu oyun ne zamana kadar sürecek?” diye sordum.

“Benim canım sıkılana kadar!” dedi Faruk.

“Pislik herifler!”

Ardından odadan çıkıp gittiler. Ellerim, ayaklarım bağlı bir şekilde yerde, kartonun üstünde oturuyordum. Beni öldü biliyorlardı. Kim bilir ne yapıyorlardı şimdi? Kafayı yemişlerdir kesin. Ben olsam yerdim. Halbuki onlardan sadece bir kat yukarıdaki odadaydım. Ama onlar bunu bilmiyordu. Keşke onlara yaşadığımı gösteren bir işaret yollayabilseydim. Nasıl yapabilirdimki?

“Hey!” arkamdan gelen sesle irkildim. Ne ara kapı açılmıştı? Bana seslenen Mert’ten başkası değildi.

“Ne var?”

“Faruk bey diyorki…”

Faruk beyin ağzına kuş sıçsın.

“Ne diyor?”

“Aşağıya bir şartla inebilirsin.”

“Ne şartı?”

“Şimdi…”

Mert’in ağzından dökülen kelimeler beni aşırı sinirlendirdi.

“Ne saçmalıyorsun sen?”

“Peki, sonsuza kadar burada kalırsın.” dedi ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı.

“Dur!”

“Kabul ettin mi?” dedi arkasını dönmeden.

“Başka çarem yok.”

“Güzel.”

Kabul etmekten başka çarem yoktu. Buradan kurtulmak zorundaydık. Kerem çok üzülecekti fakat buradan kurtulduktan sonra her şeyi söyleyecektim ve tekrar mutlu olacaktık…

 

 

(Üç saat sonra)

 

Onları görecektim. Faruk pisliği, onları salona getirmişti. Bende kapıda bekliyordum. Birazdan içeri girecektim ve yaşadığımı göreceklerdi. Ama onların dediğini yapmak zorundaydım. Kerem ne düşünecekti az çok tahmin edebiliyordum.

“Hadi elimi tut girelim içeri.” iğrenerek elini tutup solana girdik. Üçüde anlam veremeyen bakışlar atıyordu. Hepsi şok olmuştu. Sanki hayal görüyormuş gibi birbirlerine bakıp, beni görüp görmediklerini soruyorlardı. Kerem ayağa kalkıp yanıma gelecekti ki, Mert ile birleşmiş ellerimizi görüp durdu.

“Eda sen… ölmedin mi? Yaşıyorsun değil mi?” diye sorular soruyorlardı. Kerem bir kaç saniye sonra bana doğru tekrar yürümeye başladı.

“Uzak dur sevgilimden!” dedi Mert. Ben Kerem’in bakışlarından kurtulmak için gözlerimi sıkıca yumdum.

“Ne?” dedi üçüde aynı anda.

“Eda ne diyor bu?” dedi İdil. “Sen saatler önce… bu nasıl oldu?” diyerek ağlamaya başladı. Bana sımsıkı sarılmak istiyorlardı fakat yapamıyorlardı.

“Doğru duyunuz. Eda ile sevgiliyiz. Aslında en baştan beri sevgiliydik fakat Eda benden gizli bir şey yaptı.”

Kerem’in gözleri dolmuştu. Birden gülmeye başladı. “Buna inanacağımımı sandın Mert? Eda, bırak şu aptalın elini.”

“Bırakamam.” dedim titrek sesimle. “Doğru söylüyor Mert. Ben seni kandırdım.”

“Saçmalam Eda. Ölsem inanmam.”

Zorlayarak inkar etmeye çalışıyordum. Ona bu durumu yaşattığım için kendimden utanıyordum. Eğer inanmazsa, Mert beni öpecekti onun gözlerinin içine baka baka. Faruk bey öyle emretmiş. Zaten Mert’inde işine geliyordu. Beni öpmek için yaşıyordu sanki. İnandırmaktan başka çarem yoktu.

“Kerem, sana yalvarıyorum inan bana. Lütfen.”

“İnanmam Eda! İnanmıyorum.”

Mert öne doğru eğildi. Yüzümüz çok yakındı.

Hayır… istemiyorum… ne yapacaktım ben?

Kerem yardım et bana!

Kendimi hızla geri çektim. Bunu Kerem’e yapamazdım. Bize yapmazdım. Kendime yapamazdım.

“Eda ne yapıyorsun sen?” dedi Mert. Sinirlenmişti. Elini bırakıp Kerem’in boynuna atladım. Oda beni tutup ayaklarımı yerden kesti. Sımsıkı sarılıyorduk. O ağlıyordu, ben ağlıyordum. Sonra yüzümü onun yüzünün hizasına getirip dudağını öptüm…

Belkide son kez öpüyordum onu. Belkide son kez kokusunu içime çekiyordum. Belkide son kez sımsıkı sarılıyordum. Bana ne olacaktı?Faruk bana ne yapacaktı?

Mert öfkeyle elini koluma sarıp sertçe çekti. Kerem hemen belimi sarıp arkasına itti. Mert belindeki silahı çekip Kerem’in alnına dayadı.

“Bırak Eda’yı. Bu sefer işiniz bitti.” Mert Kerem’in alnına dayadığı silahın tetiğine basacaktı ki başka yerden duyduğumuz silah sesiyle Mert, yere çömeldi.

“Şerefsiz piç! Sen kimsin benim sözümden dışarı çıkıp oğlumu öldürmeye çalışırsın lan! Ben oğlumun gönlünü almaya çalışıyorum, sen öldürmeye çalışıyorsun. Hasan, al götür şunu.”

Hasan dediği adam gelip Mert’i sürükleyerek salondan çıkarmıştı.

“Faruk Uysal?” dedi Kerem.

“Hak etti, plan dışı bir harakette bulunmasaydı. O kimdide seni öldürüyordu?”

“Sanki sen bana silah dayamadın, sanki bizi kaçırmadın, sanki bizi tehdit etmedin, sanki sen birini öldür…” diyecek oldu sonra bana bakıp durdu. “daha sayayım mı?”

“Ben ne yaptıysam beni sev diye yaptım!” diye bağırdı Faruk.

“Seni böylemi sevmemi bekliyordun cidden Özgürlüğümüzü kısıtlıyorsun ve seni sevmemi mi bekliyorsun? Cidden pes.”

“Ne yaptıysam olmadı. İşleri hep elime yüzüme bulaştırdım. Benim yapmak istediklerim bu değildi. Seni çağırdığımda bana söylediklerin öfkelenmeme sebep oldu. Hiç aklımdan böyle şeyler geçmemişti. Size kötü günler yaşatmak istemiyordum. Bir gün hepiniz beni sevecektiniz.”

“Nasıl sevebiliriz seni ya? Sen benim babamı öldürdün!” dedim.

“Beni kaçırdın ve ben hastanelik oldum, korktum.” dedi İdil.

“Sizden çok özür dilerim.” dedi ve ağlamaya başladı. “Böyle olsun istemedim. Ben, oğlumun küçüklüğünü göremedim. Hapisten çıktım ve karşımda bu delikanlıyı gördüm. Bir kere bile ziyaretime gelmeli. Pera’ya yalvardım getir oğlumu göreyim diye. Bir kere bile getirmedi. Ondan o kadar nefret ettim ki. Sonra herkesten intikam almak istedim. Ben böyle olsun hiç istemedim. Çok özür dilerim.”

Kerem adama sımsıkı sarıldı. Faruk şimdide mutluluktan ağlıyordu. Birbirlerine sımsıkı sarılıp ağladılar. Bizimde gözlerimiz dolmuştu. İdil bana sarıldı sonra Enes’ede sarıldı.

“Seni çok özledim oğlum.”

“Bende seni baba.”

Loading...
0%