Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@floranincikolatasi

Bölüm-16

“Duygusuz bir canavara dönüştüm.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saatler sonra, Faruk beyin villasındaydık. Bu gece burada kalmamızı söylemişti. Bizde kabul etmiştik. Annelerimize kamp yaptığımızı, ormanda telefon çekmediğini söyledik. Çok korkmuşlardı. Bir an inanmakta zorluk çektiler. Kerem annesine öfkeliydi. Babasına olan öfkesi birazda olsa dinmişti. Benim öfkem hala aynıydı. Sonuçta korkmamızı istemişti. Kerem aslında babasının en çok küçüklüğünü göremediği için affetmiş sayılırdı. Mert’e gelecek olursak o ölmüştü. Kerem, Mert onu öldüreceği için bu konuda bir şey demedi. Zaten nefret ediyordu Mertten. Şimdi ise hepimiz salonda oturuyorduk. Faruk ise tam karşımızda oturuyor, bize tek tek bakıyordu. Bakışlarından midem bulanmıştı. Babamın cesedine baktığı gözlerle bana bakması iğrençti…

“Oğlum, ben senin ne sevip sevmediğini bile bilmiyorum. Bana anlatır mısın?”

“Eda’yı seviyorum.” dedi bana bakarak. Gülmemek için zor tuttum kendimi.

“Onu biliyorum. Yani en sevdiğin yemek, renk… gibi.”

“Bunları sonra konuşuruz.”

“Peki. Bakın size son kez söyleyeceğim. Sizden defalarca özür dilerim. Kafanız çok karışık, içinde olduğumuz durumda karışık… biliyorum çok korktunuz. Hala benden nefret ediyorsunuz. En azından o nefretiniz biraz dinmiş farkındayım. Öfkesi en yüksek Eda. Bunuda biliyorum. Ona zorla şeyler yaptırdım. Ve birde babası… neyse işte. Ama pişmanım. Hemde çok. Gözüm döndü size istemediğiniz şeyler yaşattım. Ben normalde sizi korkutmak için kaçırmamıştım. Ama işte olan oldu. Geçimle gidemiyoruz. Tekrar özür dilerim. Duygusuz bir canavara dönüştüm.”

Ortama bir sessizlik hakim oldu. Kimse bir şey söylemedi. Neyseki bize daha zarar veremeyecekti. Buna emindim. Artık mutlu olabilirdim. Yinede bir yanım eksik kalacaktı. Babam geri gelmemişti.

“Sen babamı öldüren bir pisliksin!” diye bağırdım. “Katilsin sen. Hemde babamın katili! Şimdide geçmişsin karşımıza, özür diliyorsun. Hani nerede babam? Geri geldi mi? Demekki özür dilemek işe yaramıyor!”

Gözleri dolu bir şekilde ayağa kalkıp gitti. Kerem’de mahcup olmuştu. Başını öne eğmiş, yeri izliyordu.

“Seni kırmak istemedim.” dedim üzgün bir sesle. “Sonuçta o senin baban.”

“Değil. O benim babam değil. O senin babanın katili.” ardından salondan çıktı.

 

“Faruğa acıdım biraz. Ama bu şerefsiz bir piç olmadığı anlamına gelmiyor!” dedi İdil yatmaya hazırlanırken.

“Sana katılıyorum.” dedim ve İdil ile benim için hazırlanılan odadaki yatağa girip uzandım.

“Sence artık bize zarar verirler mi?” dedim.

“Sanmam. Sen öyle mi düşünüyorsun?”

“Öyle düşünmüyorumda, sadece sanada fikrini sormak istedim.”

“Tamam her neyse. Sen bugün ilk defamı öptün Kerem’i?”

“Bu sorunun cevabını bu kadar merak ediyor musun?”

“Evet.”

“Evet. Yani daha önce o öpmüştü. Ben ilk kez öptüm bugün. Peki siz?”

“Biz?”

“Siz işte.”

“Evet. İlk o öptü ama.”

“Ne zaman sevgili oldunuz?”

“Ben kaçırıldığımda ona sinirlenmiştim ve ‘keşke seni sevmeseydim’ gibi bir lafı ağzımdan kaçırmıştım.”

“Anladım. İyi geceler. Çok uykum var, sabah konuşuruz.”

“Tamam, sanada.”

Ve karanlığa gömüldük.

 

Sabah olduğunda eve gitmek istediğimizi söyledik. Faruk bey şoförü ile bizi tek tek eve bırakacaktı. Pera hanım çoktan eve gönderilmişti. Ancak Kerem ne annesinde nede babasında kalmak istemediğini dile getirmişti. Bende bizim eve çağırmıştım. Şu an salonda oturmuş karşımızda oturan anneme bakıyorduk.

“Neden geç haber veriniz bana?”

“Anne anlık karar verdik. Dediğim gibi telefon çekmedi.”

“Meraktan öldüm! Polise de gidemedim.”

“Özür dileriz. Artık yukarı çıkabilir miyiz?”

“Çıkın. Kerem, sen iyi misin?”

“İyiyim. Dediğim gibi, annemle kavga ettik, babamda yok biliyorsunuz. Bir kaç gün sonra gideceğim. Size daha fazla rahatsızlık vermek istemem.”

“Saçmalama! İstediğin kadar kalabilirsin oğlum. Sonuçta kızım seni çok seviyor. İstediğin kadar kal. Baban yok, annenle tartışmışsın… nereye gideceksin? Hatta eğer sende istersen artık bu evde kal.”

Kerem, bir anneme bir bana bakıyordu. Kendini çok mahcup hissettiğine emindim.

“Evet, ne olur burada kal. Üniversiteye geçeceğimiz zamanda ayrı bir ev tutarız. Ne dersin?”

“Olmaz.”

“Kerem.”

“Eda, olmaz. Üniversite için ayrı ev tutarız fakat bir buçuk yıl burada kalamam.

“Kalırsın. Hem ne olmuş ki? Neden kalmıyorsun? Bize yük olacağını falan mı sanıyorsun? Kaldır başını etrafa bak istersen. Bize yük olacak halin yok.”

“Ne saçmalıyorsun Eda sen? Benden burada kalmamı isteme.”

“Ama çok güzel olmaz mıydı? Burada beraber kalsak?”

“Oğlum, bak sana oğlum diyorum. Kendini zorlama. Sana ardına kadar açık bir kapımız var. Bu evde kimse burada neden kaldığını sorgulamaz. Bu ev Eda ile benim. Eğer burada kalmak istersen seninde sayılır. Sen artık yabancı değilsin. Annenle barışmak zorunda değilsin. Burada kalırsan bizi çok mutlu edersin. Senin çok zor biliyorum. Mahcup hissedebilirsin. Bunu çok iyi anlıyorum. Ama kötü bir şey değil burada kalman. Sana güzel bir oda seçeriz, eşyaları alırız kalırsın. Yinede tercih senin.”

O sırada Kerem’in telefonu çaldı. Bizden biraz uzaklaşıp telefonu açtı.

 

Kerem Uysal…

 

“Efendim.”

“Oğlum, sana bir otel ayarladım. Üniversite sınavına girip kendi evine yerleşene kadar orada kalacaksın.”

Ardından ona Eda ve annesinin teklifini anlattım.

“Sana bir hesap açacağım ve oraya üniversite için para yükleyeceğim fakat onu üniversite zamanında kullanabileceksin. Senin kartın varsa fotoğrafını çekip at. Düzenli olarak para yollayacağım tamam mı? Senin kararın. Bizimle kal diye zorlayamam. Ama ne zaman istersen gelip bende kalabilirsin. Hatta Eda ile beraberde gelebilirsiniz.”

“Peki. Teşekkür ederim.”

 

“Sen ciddi misin?” diyerek boynuma atladı Eda. Ona burada kalacağımı ve babamın bana para yollayacağından bahsettim. Çok mutluydu.

“Çok mutlu olduk oğlum. Eda’nın yanındaki oda senin odan olsun. Yarın beraber eşya almaya…”

“Hayır annem bana para yollayacak. Ben alırım.” diyerek sözünü kestim. Annem demek zorundaydım çünkü babam yok demiştim.

“Peki. Ben işe geç kaldım. Görüşürüz.”

“Görüşürüz anne.”

“Görüşürüz ve tekrardan çok teşekkürler.”

“Rica ederim.” Erva hanım gittikten bir kaç dakika sonra Eda ayağa kalktı.

“Hadi.”

“Ne oldu?”

“Eşya almaya gideceğiz.”

Gülerek ayağa kalktım. “Tamam, ilk önce odaya bakmam lazım. Metre var mı? Ölçü alacağız.”

“Evet var.”

Eda ile odaya giriş yaptık. Balkonu ve banyosu odanın içindeydi. Halı ve tekli koltuklar vardı. Birde televizyon.

“Bu odayı ne yapacağımızı bilemedik. Ev üç katlı ve tek boş oda burası.”

“Anladım. Bu eşyalar burada kalabilir isterseniz. Koltukları ve halıyı balkona koyarız. Televizyonun altında masa gibi bir şey koyarım.”

“Evet güzel olur. Bekle metreyi getireyim. Eda metreyi getirip odayı ölçtükten sonra alışverişe gidip eşya baktık. Sonunda bir takımı beğenip satın aldım. Babam bana oldukça yüklü miktarda para göndermişti.

 

Ertesi sabah eşyalar gelmişti, yatağımın yanına çekmeceli masa, çalışma masası, kitaplık, salıncak, renkli ışık, vazo, çerçeve, tablo…

Tülay ablaya, eşyaları silmesi için Eda ile yardım etmiştik. Akşama işimiz anca bitmişti.

“Çok yorucu bir gündü.” dedim belimi tutarak.

“Evet. Şimdide evi sana gezdireceğim.” dedi ve elimi tutup odamdan çıkardı. En alt kata geldik.

“Burayı biliyorsun. Mutfak, salon, lavabo falan var. Birde benim oyuncak odam.”

“Beni oraya götür.”

Beraber odaya doğru ilerledik. Burası Eda’nın çocukluk oyuncaklarıyla doluydu. Bazı oyuncaklarını bana tanıttı.

“Bunu alabilir miyim. Rafıma koyacağım.” dedim elimdeki peluş oyuncağı göstererek.

“Tabii ki.”

Beraber odamdan çıkıp merdivenlere yöneldik. Tam altı kapı vardı.

“Burası benim odam, biliyorsun zaten. Şurası salonum, burası annemin odası, şurada lavabo ve kütüphane var birde senin odan.”

“Kütüphane?”

“Kitap okumayı severim. O odada sadece benim kitaplarım var. Küçük kütüphane işte. Hadi gel göstereyim.”

İçeri girdiğimizde gerçekten burası bir kütüphaneyi anımsatıyordu. Bütün duvarlar kitaplık doluydu ve odanın ortasında da raflar bulunuyordu.

“Bu kadar çok kitap okuduğunu bilmiyordum.”

Burayıda gezdikten sonra son kata çıktık. Burada da altı kapı vardı.

“Misafir odası, babamın çalışma odası, Semih abi ve Tülay ablanın odası, lavabo ve boş bir oda var. Gel hepsini gezelim.”

Hepsini tek tek gezdik. En son babasının çalışma odasına girdik ve Eda’nın gözleri dolmaya başlamıştı. Koltuğuna oturup elini masada gezdirdi.

“Biliyor musun? Ben ödevlerim olduğu zaman hep burada yapmak isterdim. Nedenini bilmiyordum ama hep burada yapmak istiyordum. Bir gün babamın çok büyük bir toplantısı olacaktı. Ben yine burada ödev yapmamak istemiştim. İzin vermedi babam. O toplantıya hazırlanmak için sabaha kadar buradan dışarı çıkmadı. Sürekli çalıştı. Sonra sabah oldu, toplantıya gitmek için evden çıktı ama bir daha gelmedi.”

“Sanırım öldüğü gündü değil mi?” gözleri dolmuştu. Babamın babasını öldürdüğü gün… bu beni kötü hissettirmişti.

“Kusura bakma seni üzmek için söylemedim. Yanlış anlama.” üzüldüğümün farkındaydı.

“Yok yanlış anlamıyorum. Neyse başka gezecek bir yer yoksa dinlenebilir miyiz artık?”

“Dinlenebiliriz.”

Beraber benim odama gidip balkona oturduk.

“Hadi bahçeye çıkalım.”

“Şimdi mi?”

“Evet, ne olduki?”

“Tamam hadi.”

Beraber mutfağa girip sürmeli kapıdan çıktık. Bahçede yürüyüş yapıyorduk. Sanki hiç yorulmamışız gibi.

Loading...
0%