Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@floranincikolatasi

 

Bölüm-17

Kereda

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eda Yalçınkaya…

 

 

“Bahçe kapısı açık kalmış bekle kapatayım.” dedim ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı tam çekecektimki, bir ses duydum.

“Miyav!”

Kaldırımın üzerinde küçücük bir kedi vardı. Duvara sinmiş miyavlayıp yardım istiyordu. O kadar masum duruyorduki! Acıkmış olmalıydı. Hemen eğilip kafasını okşadım. Elimle aynı boyuttaydı. Kucağıma alıp tekrar bahçeye girdim.

“Nereden buldun bu tatlı şeyi?”

“Açıkmış. Hadi, gidip bir şeyler alalım.” dedim telaşla.

“Tamam sakin ol. Hadi gidelim.”

Yavru kedi maması alıp evin yolunu tutmuştuk. Bu kedi aşırı tatlıydıki, bembeyaz tüylerini sürekli okşuyor, öpüyordum.

“Kedi kadar değerim yokmuş.”

“Sen beni kediden mi kıskandın?”

“Ne alaka? Ayrıca cinsiyeti ne?”

Çevirip altına baktım. Erkekti.

“Erkek.”

“Bana bak! Sevgilimi elimden mi almaya çalışıyorsun? Öyle miyavlamalar falan ne iş?” dedi kediyi elinin üstüne koyarken. “Utanmıyor musun başkasının sevgilisine yavşamaya?”

Kediyi hızla elinden alıp tip tip baktım Kerem’e.

“Az önce şaka yaptığını sanıyordum ama sen ciddi ciddi beni kediden kıskandın.”

“Erkek kediden kıskandım. Kız olsa bir şey demezdim.”

Kahkahalarla eve geldik. Kerem çok komikti gerçekten. Beni kediden kıskanmıştı.

“Görürsün! Bende kız kedi bulacağım kendime.”

“Sen bilirsin.” dedim gülerken. Sonrada zile bastım.

 

“Doydun mu?” kediye koyduğumuz mama bitmişti. Kerem’in kıskançlığı hala devam ediyordu.

“Şimdi banyo yaptıracağız.” dedim hevesle.

“Kediyle beraber uyuyacağım deme sakın.”

“Tabii ki onunla uyuyacağım.”

“Demek öyle. Bende gece gelip şu kediyi sokağa atacağım.”

“Kerem sakın öyle bir şey yapma! Bozuşuruz.”

“Sen görürsün!” hala gülüyordum. Beraber banyoya girip kediyi yıkadık. Havluya sarıp odama girdik. Artık bu evde kalacaktı. Uygun bir günde veterinere gidip kontrollerini yaptıracaktık. Kerem bu işe oldukça bozulmuştu.

“İyi geceler Kerem.”

“Sanada. Birde kediye fazla sarılma tamam mı?”

“Sımsıkı sarılacağım.”

“Beni kediyle aldatıyorsun.”

“Aynen.”

“Sokağa atacağım sen uyurken.”

“Kerem! Kediyi dışarı atamazsın.”

“Sen sabah kalktığında görürsün güzelim.”

Ona kulak asmadan kapımı kapatıp yatağıma oturdum. Kucağımdaki kediyi yatağa bırakıp havluyu üstünden aldım.

“Hoşgeldin evine Kereda! İsmini beğendin mi?”

Kedime Kerem ve Eda isminin ilk üç harfinin birleşimini koymuştum. Aklıma daha mantıklı isim gelmemişti.

 

Kerem Uysal…

 

Sabah erken kalkmıştım. Eda’nın şu an uyuyor olması gerekti. Yavaşça yerimden kalkıp kapıyı sessizce açtım. Odadan çıkıp Eda’nın odasına girdim. Kediye sarılmış uyuyordu. Yine ufak çaplı kıskançlık krizine girip çıktım. Kediyi yavaşça kollarının arasından alıp odadan çıktım. Merdivenleri yavaşça inip evden dışarı adımımı attım…

 

Eda Yalçınkaya…

 

Gözlerimi sabahın ilk ışıklarına açtım. Kereda yanımda yoktu. Yerimden kalkıp odada dolaşmaya başladım. Etrafta kedime dair hiçbir iz yoktu. Telaşla odadan çıkıp Kerem’in odasına girdim. Balkondaki koltukta oturuyordu. Hızla yanına gittim.

“Günaydın. Kedimi gördün mü?”

“Günaydın. Görmedim.”

“Yalan söyleme! Kendi başına odadan çıkacak hali yok ya.”

“Belki Selena gelip kedini başka yere ışınlamıştır, olamaz mı?” dedi sırıtarak.

“Kerem komik değil. O daha minicikti. Nasıl yaparsın bunu?” dedim ve gözlerim çoktan dolmuştu. “Sana inanamıyorum gerçekten.”

“Neden ki?”

“Nasıl neden ya?”

“Kedine bir oda ayarlamak niye seni bu kadar sinirlendirdi?”

“Ne odası?”

“Sabah erkenden gelip kedini aldım evet. Ama onu sokağa atacak kadar aptal değilim.”

“Nerede peki?”

“Üst katta, odasında.”

Merdivenleri hızla çıkıp tek tek odalara girip çıktım. En sonunda bir odanın içinde gördüm onu. Etraf büyük poşetlerle doluydu.

“Kerem bunlar ne?

“Sen düzenlemek istersin diye dokunmadım.”

Poşetlerin yanına gidip tek tek içindekileri çıkardım. Üç katlı kedi evi, kedi minderi, mama kapları, oyuncaklar, kedi tuvaleti, kedi kumu, tırmalama yeri, kıyafet…

“Bu kadar şeyi nasıl taşıdın?”

“Taksi ile geldim. Poşetleri bahçeye koydum sonra tek tek çıkardım işte.”

Yerden kalkıp boynuna sarıldım.

“Teşekkür ederim. Sen dün öyle deyince şey sandım… özür dilerim.”

“Önemli değil. Ben onu şakasına dedim.”

“Ve gerçekten beni kediyle kıskanmadın değil mi?”

“Birazcık kıskanmış olabilirim.”

“Kesin birazcıktır. Kedimle beraber aynı odada kalmayayım diye sabah erkenden koşa koşa gitmişsin alışverişe.” ikimizde güldük.

Beraber eşyaları odaya yerleştirdik. Sonra aldığı kıyafetleri Kereda’ya denedik.

“Adını ne koyacaksın?”

“Sana söylemeyi unutmuşum. Koydum bile.”

“Ne peki?”

“Kereda.”

“Ne değişik. Pamuk filan koysaydın ya.”

“Kerem ve Eda isminin birleşimi işte.”

“Kereda… mantıklıymış.

“Hadi kahvaltıya inelim. Okula geç kalacağız.”

“Tamam hadi.”

 

Yaklaşık dokuz saat sonra evdeydik. Semih abi bizi eve getirmişti. Öğlen yemeğimiz yeni bitmişti. Ama daha sofradan kalkmamıştık.

“Aynı okulda ve aynı sınıfta olsak daha iyi olurdu. dedi Kerem. Ona katılıyordum.

“O zaman gel.” dedim.

“Ben niye geliyorum? Sen gel.”

“Ben okulumu bırakamam. Hem İdil ne olacak?”

“Bende okulumu bırakamam. Hem Enes ne olacak?”

“O zaman aynı okulda olalım deme!” dedim öfkeyle.

“Sende dedin.”

“Tamam!” dedim sinirle. Cidden çok öfkeliydim.

“Tamam.”

“Ben Kereda’nın yanına gidiyorum.” diyerek sofradan kalkıp merdivenlere yöneldim. Kerem’de peşimden geliyordu. Kedimin odasına girip yanına oturdum. Oyun oynamaya başladım.

“Çok güzel. Senin canın sıkılınca vakit geçireceğin bir arkadaşın var ama benim yok.” dedi Kerem. O sırada kedime değişik bakışlar atıyordu. Bense hala kedimle oyun oynuyordum. Ona cevap vermek istememiştim.

“Yavşak kedi! Senin yüzünden sevgilim benimle ilgilenmiyor.” diye kediye isyan ediyordu. Bu hali beni çok güldürüyordu. Ama gülmemeliydim. Başardım! Gülmedim. O ise beni güldürmek için çabalıyordu sanki.

“Yakında siz evlenirsiniz kesin. Senin yüzünden şapşal sevgilim beni unuttu!”

Bana şapşalmı dedi o? Ama hayır. Sırf benimle konuşmak için yapıyordu. Cevap vermedim.

“Bana bak, kedi demem döverim seni. Uzak dur dedikçe hala yavşıyorsun sevgilime!”

Gülme… gülme… gülme… sakin ol. Kerem kazanamayacak Eda! Gülme.

“Olayı çözdüm ben. Bende senin gibi kendimi acındırırsam belki benide sever?” hala kediyle konuşuyordu. Birden kolumun altına girip başını dizme koydu. Sonra yüzünü bana çevirdi:

“Ben sevgiye çok muhtacım. Lütfen banada yardım eder misiniz sevgili dünya güzeli kız?”

O kadar sevimli bakıyordu ki! Cevap vermeden elimi saçlarının arasında gezdirdim. Hala dizlerimde yatıyordu.

“İşe yaradı. Peki hep ben sana yalvaracak mıyım Eda?”

Cevap vermedim.

“Eda, beni sevmen için hep sana yalvaracak mıyım?”

“Hayır.” dedim kısık sesle.

“Peki, beni öper misin?”

“Hayır.” dedim aynı ses tonuyla.

“Bende öyle tahmin etmiştim. Çünkü hep ben sana söyleyeceğim değil mi? Sen kendiliğinden yapmayacaksın.” deyip dizlerimin üzerinden başını kaldırıp doğruldu. Yanında duran duvara yaslandı.

“Kedini sevsene. Bak senden sevgi bekliyor.” diyerek başıyla kedimi işaret ediyordu.

“Tamam.” deyip yanına oturdum. Başımı onun omzuna yasladım. Beline sarılıp bekledim. Ama beklediğim şeyi yapmadı.

Bana sarılmadı…

Elleri yerdeydi. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Boşluğa bakıyordu. Yüzünde en ufak bir mimik kırıntısı bile yoktu. Ellerimi belinden çekip doğruldum. Hala aynı yere bakıyordu. Bana doğru yürüyen kedimi kucağıma alıp sevmeye başladım. Sonra Kerem’in bakışlarını üstümde hissettim. Bir süre bana baktı, bende kedime baktım.

“Ne düşünüyorsun?” dedim ona bakmadan.

“Seni, beni ve bizi.”

“Anlamadım?”

“Anlama zaten.” Öfkeyle ayağa kalktım.

“Kerem sen iyi misin? Neden böyle davranıyorsun? Ben ne yaptım? Sorun kedimi?”

“Hangisini cevaplayayım?”

“Ne demeye çalışıyorsun?”

“Buna mı cevap vereyim yoksa az önceki sorularına mı?”

“Sırf beni kediden kıskandığın için yapıyorsun değil mi? İlk komikti ama artık saçmalığa dönüşüyor.”

“Sorular artıyor.”

Daha fazla kalamadım, oradan ayrılıp odama indim.

Loading...
0%