Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@floranincikolatasi

Bölüm-20

“Defol git!”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Üçüncü derse giriyorduk. Zil çalmıştı ama sınıfa gelmeyenler vardı hala. İdil’le sıramda oturmuş hocanın gelmesini bekliyorduk. Ders biyolojiydi.

“Arkadaşlar ders boş!” diye bağırdı Berk.

“Niye? Hoca nerede?” diye soru sormaya başladılar.

“Okulda yokmuş. Dersimiz boş!” diye bağırdı Berk’in arkadaşı Mete.

Sınıftanda sevinç çığlıkları yükseliyordu. Bizim sınıfta kimse biyoloji sevmezdi.

“N’aber Eda! Görmeyeli daha çok beynin küçülmüş.”

Sesin geldiği yöne başımı çeşidim. Hazal yine bana laf atmaya çalışıyordu.

“Hazal siktir git, seninle uğraşamam.” diye karşılık verdim.

“Laflarına dikkat etmezsen seni beş parçaya bölerim.” deyince ayağa kalkıp saçından tutup masaya çarpmam bir oldu.

“Ne oluyor?” gibi sesler duyuyordum sınıftan.

“Bırak beni!” diyordu Hazal.

“Ne oldu? Korktun mu? Kızım sen çok yanlış kişiye bulaştın.” diye bağırıyordum saçından çekip yere yatırırken.

“Biri bana yardım etsin!” diye bağırıyordu.

“Olur ben yardım edeyim.” diyerek Hazal’ın suratına tokatı bastı İdil. “Yardımımı beğendin mi? Bulaşma ağlarsın böyle.”

 

Kavgamız müdürün odasında son buldu. Hazal’ın üstü başı dağılmıştı. İdil’le ben gayet memnun bir şekilde duruyorduk.

“Derdiniz ne sizin? Okulda olduğunuz farkında mısınız?”

Kimseden ses yok.

“Burası bir eğitim kurumu, bunun farkında mısınız?”

Yine kimseden ses yok.

“Niye kavga ettiniz? Bunu açıklayın.”

“Hocam, İdil’le ben sıramda oturmuş hocayı bekliyorduk. Sonra Hazal geldi bize laf atmaya başladı. Benimde sinirlerim bozuldu, saçından çekmiş bulundum.” diye açıklama yaptım.

“Bu olayın İdil’le ne alakası var peki?”

“İdil hiç bir şey yapmadı.” dedim.

“Hocam eksik anlatıyorlar. Eda bana küfür etti, İdil tokat attı.”

“Anca bebek gibi şikayet et.” dedim fısıldayarak.

“Hocam, biz sıramızda sessiz sakin oturuyorken neden bize bulaştı peki?” diye sordum.

“Evet Hazal açıklama bekliyoruz.” dedi müdür.

Hazal ise susmayı tercih etti. Az önce eksik anlatıyorlar diye bizi ispiyonluyordu ve şimdide susuyordu!

 

Saatler sonra son dersimize giriyorduk. Müdürün odasından çıktığımızdan beri Hazal tek kelime etmemişti. Gözünden yaşlar akarken sadece duvarı izliyordu. Tam acınacak haldeydi. Bu kız her ne kadar sinirimi bozsa da onun bu haline üzülmedim diyemiyeceğim.

Son ders bittikten sonra eve gitmek üzere merdivenlerden iniyorduk. Semih abi beni her zamanki yerde, Kerem’le bekliyordu. Kerem’in dersi bizden yarım saat önce bitiyordu ve bu yüzden Semih abi ilk onu alıyordu okulundan.

“Selam!”

“Selam!”

“İdil nerede?” diye sordu Semih abi. Niye sormuştu ki? O zaten kendi şoförü ile eve gidiyordu.

“Her zamanki gibi kendi arabalarıyla gidecekti.” dedim. “Niye sordun ki?”

“Okulda bir takım problem yaşamışsınız da.” dedi. “Merak ettim. İyi misiniz?”

“İyiyiz. Hemen sizi mi aradılar?”

“Tamam neyse.” dedi ve kapıyı açıp binmemi bekledi.

Normalde Semih abi okul çıkışına pek gelmezdi. Biz İdil’le kafeye giderdik ama İdil kaçırıldığından beri geliyordu. Annem öyle talimat vermişti. Her okul çıkışı gezmeye gitmek varken eve gelip öyle gidiyorduk. Eve gelmeden bir yere gitmemizi istemiyordu. Yol boyu Kerem’le konuşmadık. Niye bilmiyordum.

 

Günler akıp geçiyordu. Kerem’le salonumda film izliyorduk. Nedense ikimizin ağzından “bir yere gidelim mi?” cümlesi çıkmıyordu. Ben bir kere söylemiştim ama dışarı bir süre çıkmak istemediğini söyledi. Benim bile dışarı çıkmamı istemiyordu. Aramızda sorun yoktu. Sanki bana söylemek istediği bir şey vardı ama söyleyemiyor gibiydi. Bu hali beni hem üzüyor hemde korkutuyordu.

“Söyle.” dedim en sonunda.

“Neyi söyleyeyim?” sesi o kadar halsiz çıkıyordu ki içim ürperdi.

“Benden sakladığın şeyi.”

“Senden bir şey saklamıyorum. Öyle bir halim mi var?”

“Evet, öyle bir halin var ve hala bana yalan söylüyorsun!”

“Eda, yok bir şeyim.”

“Kerem, var bir şeyin!”

Sustu. O sustukça endişem kat be kat artıyordu. Bana söyleyemediği şey kesin beni korkutacak bir şeydi ve o bundan korkuyordu.

Ellerini tutup bakışlarımı bakışlarına çevirdim.

“Söyleyemediğin bir şey var, çok belli. Benim korkmamdan korkuyorsun, buda çok belli. Söyler misin artık? İnan benden sakladığın kadar korkmam anlatacağın şeyden. Dök içini, rahatlarsın.”

Bir süre düşünceli bakışlarından sonra dudakları aralandı.

“Eda ben bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.” dedi. Gözleri dolmaya başlamıştı. “Eda… Mert’in babası babamdan ve senden intikam almak için bizi tehdit ediyor. Mert’i babam öldürdü ve sen onu reddettin. Adamın ismi Selçuk. Birde bir kızı var. İsmi Hazal. Sizin sınıftaki. Abisi öldü ve sizden intikam almak için planlar yapıyorlar….”

Bir süre sessiz kaldım. Ne diyeceğimi bilemiyordum.

“Na- nasıl?” diyebildim titreyen sesimle. “Biz ne zaman rahat bir nefes alacağız?”

“Her şey babamın yüzünden! Bizi o lanet villaya götürmeseydi, bu saçma planları yapmasaydı böyle olmayacaktı. Eda, ben seninle oldukça başın belaya girecek… diyorum ki artık bitsin.”

Duyduğum her kelime kalbime bir ok gibi saplanırken Kerem’in söylediği son kelimeyi idrak etmeye çalışıyordum.

Bitsin, bitsin, bitsin, bitsin, bitsin…

Gözlerimden akan yaşlar süzülüp kucağımda duran ellerimde birikiyordu.

“NE DEMEK BİTSİN? KEREM SEN NE DİYORSUN? BENİ BU DURUMDA YANLIZ MI BIRAKACAKSIN! SEN BENDEN AYRILIRSAN HER ŞEY ÇÖZÜLÜR MÜ SANIYORSUN? SENDE BENDEN GİDERSEN NE OLUR HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ SÖYLE? BERABER BU DURUMU ÇÖZMEK VARKEN KENDİNİ SUÇLAYIP BENİ TERK EDEMZSİN!” diye kükredim adeta. Ağlayarak bağırdım. Camlar kırılacaktı o derece yüksek sesle bağırdım sizin anlayacağınız.

Oda benden gidemezdi. Beni bir başıma acı içinde bırakmazdı. Bunu bana nasıl söylerdi? Ya onlar? Bizden neyin intikamını alacaklardı? Bitmedi mi bu tehditler? Biz ne zaman rahat bir nefes alacağız? Sıkıldım, yoruldum, tükendim…

Ölecek miyim? Sonumuz ne olacak?

“Eda..”

“Sus Kerem! Sus, sus, sus, SUS!” diye bağırdım. Onu dinlemek istemiyordum. Salonumdan kalkıp odama gittim. Yatağıma atlayıp ağlamaya başladım. Saatlerce ağladım. Boğuluyor gibi hissediyordum. Nefes alamıyordum. Bir anda öksürmeye başladım. O kadar güçlü öksürüyordum ki, midem bulanmaya başlamıştı. Lavaboma koşup öğürmeye başladım. Odamın kapısının açıldığını duydum. Bir anda Kerem yanımda belirdi.

“Eda! İyi misin? Ne oldu?”

Öğürmekten cevap bile veremiyordum. Kerem’de saçlarımı tutuyordu. Öğürmem kesildiğinde başımın dönmeye başladığını hissettim. Destek almak için banyonun kapısını tuttum. Gözlerim kararmaya başlıyordu. Kerem beni kucağına alıp yatağıma yatırdı. Ardından oda yanıma oturdu.

“Eda, senden defalarca özür dilerim. Beni affet. Saçma konuştum. Beynimi sikeyim ama daha mantıklı bir çözüm gelmedi o an. Seni asla bırakmayacağım. Söz veriyorum. Affettin mi beni?” bir yandan saçımı okşuyor, bir yandan benimle konuşmaya çalışıyordu. Arkam ona dönüktü. Yönümü değiştirip ona doğru döndüm.

“Kerem.” dedim titreyen sesimle. “Beni rahat bırak.”

Hiç bir şey söylemeden bir süre gözlerime baktı.

“Eda, yapma böyle. Az önceki halini gördüğüm halde seni böyle bırakacağımı mı sanıyorsun?”

“Defol git.” diye çığlık attım.

Hiç bir şey söylemeden odamdan çıkıp gitti. Öylece arkasından bakakaldım.

 

Ne ara uyumuştum bilmiyordum. Gözlerimi açtığımda saat gecenin dördüydü. Kapımın altına zayıf bir ışık vuruyordu. Ayağa kalktım ve kapıyı açıp koridora çıktım. Işık Kerem’in odasından geliyordu. Kapısı aralıktı. Kapıyı itip içeride ne olduğuna baktım. Üç tane valiz, bir çanta ve çantasını kapatmaya çalışan Kerem vardı karşımda.

“Ne yapıyorsun?” dedim. Duyacağım şeyden çok korkuyordum.

“Gidiyorum.” tek bunu söyledi.

“Ne demek gidiyorum?” dedim.

“Defolup gidiyorum işte!”

O an ona “defol git!” diye attığım çığlık yankılandı beynimde. Bunu ciddiye almış olamazdı…

Loading...
0%