Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@floranincikolatasi

 

Bölüm-4

Daha önemli konular

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Hadi Enes gidelim.” diyerek oturduğu koltuktan kalktı Kerem. “Ayrıca şoförünüzün bizi bırakmasına gerek yok Eda.”

“Saçmalama! Bu saatte nereden bulacaksınız taksiyi. Hem kabul etmiştiniz. Semih abi bırakacaktı sizi.”

“İyiyim ben, yürüyede biliriz.”

“Of Kerem! Niye bu kadar abartıyorsun?”

“Çocuklar ne yapıyorsunuz bakalım?” diyerek içeri girdi annem. “Sizin için misafir odalarını hazırlattım. Bunu söylemek için gelmiştim.” Hepimizi anneme şok içinde bakıyorduk.

“Biz burada kalmayacağız. Yinede çok teşekkürler her şey için. Biz gidelim artık.” dedi Kerem.

“Ama o kadar hazırlattım sizin için. Hem Eda’da çok mutlu. Onu uzun zaman sonra bu kadar mutlu gördüm. Bunun için size çok teşekkür ederim. Lütfen kalın.”

Kerem ve Enes birbirlerine bakıp durdular. Annemi çok seviyordum. O kadar nazik bir kadındı ki!

“Neyse ben odama gidiyorum. Size iyi eğlenceler.” diyerek gitti annem. Giderkende bana göz kırptı.

“Evet hadi kalkın, ben size misafir odasını göstereyim.”

Hepimiz salonundan çıkıp bir üst kata çıktık. Koridorun sol tarafınından ilerledik. Bu odada iki tane tek kişilik yatak, iki tane gardırop, iki tane küçük çekmeceli masalar vardı. Duvarda tablo yerde de tabloyla aynı renk halılar vardı. Ve tabii ki balkonda vardı.

“Evet siz ikiniz burada kalacaksınız.” dedim elimle Enes’i ve Kerem’i işaret ederek. “Hemen şurada lavabo var.”

“Tamam. Cidden çok teşekkür ederiz. İyi geceler.” dedi Kerem. Enes’te başını salladı.

“Size de.” diyip alt kata indik İdil’le. Odama girip kapıyı kapattım.

“Erva ablanın elinden öpeceğim.” dedi İdil. Annemin teklif onu mutlu etmişti. İdil annesine ona burada kalacağını söylemek için aramıştı ama annem bizden önce davranıp izin almıştı.

 

İdil’e yatağımdan kalkıp balkonuma çıktık. Benden önce gidip salıncağımı kapmıştı. Bende hasırdan olan koltuk takımlarından birine oturdum.

“İdil sana bir şey diyeceğim ama dürüst olacaksın.”

“Sor tabii de, nerede gördün benim sana yalan söylediğimi?”

“Belki bu konularda söylersin.”

“Ne konusunda?”

“Sen Enes’ten hoşlanıyor musun?”

İdil duraksadı. Öylece durmuş bana bakıyordu. Yüzünde en ufak bir tepki yoktu.

“Nereden çıkardın bunu?”

“Neden bana cevap vermek yerine soru soruyorsun?”

“Ne alaka onu soruyorum.”

“İdil, cevap verir misin? Bak ben senin arkadaşınım. Senin cevabını gidip ona söyleyecek değilim.”

“Tabii ki söylemezsin. Galiba… yani ufak bir hoşlantı denebilir.”

Yüzümüzde kocaman bir tebessüm vardı. Balkondan çıkıp benim dolabımın önünde durduk. İdil’le kıyafet seçiyorduk. Ben kot pantolonumu ve üzerine uzun kollu beyaz bir crop giydim. İdil’de benim siyah pantolonlarımdan birini giyip üzerinede açık mavi uzun kollu crobumu giymişti. Aramızda böyle kıyafet değişimleri olurdu. Bunu sorun etmezdik. Odadan çıkıp aşağıya indik. Tülay ablama arka bahçedeki yemek masasına bizim için kahvaltı hazırlamasını söylemiştim. Tekrar odama çıktık. Masamın üzerinde duran telefonumu elime aldım. Annem mesaj atmıştı.

 

Güzel kızım. Kalktınız mı? Nasıl gidiyor bakalım. Ben eve biraz geç geleceğim. Akşam toplantımız var. Sonrada yemek yiyeceğiz. Haberin olsun. Akşam yemeğe bekleme beni. Görüşürüz tatlım. Seni mutlu görmek çok güzel.

 

Bende anneme cevap yazdıktan sonra telefonu masama geri bıraktım.

   

Kerem Uysal…

 

Uyanmış balkonda oturuyordum. Enes daha uyanmamıştı. Yaklaşık on dakikadır buradaydım. Hemen alt katımdaki balkondan sesler geliyordu. Oturduğum yerden kalkıp aşağıya eğildim. Tam alt katımda İdil ve Eda vardı. Sohbet ediyorlardı. Onları dinlemek gibi bir düşüncem yoktu. Balkondan tam çıkacaktım ki bir cümle duydum. Bu cümle oturup orda onları dinlememe sebep oldu.

“Sen Enes’ten hoşlanıyor musun?” Tam olarak böyle bir cümle duydum Eda’dan. İdil başka şeyler söyledi. Sonra hoşlandığını kabul etti. Şok içinde öylece kalakalmıştım. Çünkü Enes’te İdil’den hoşlanıyordu. Dünde aynı soruyu ben ona sormuştum. Enes’te aynı İdil gibi bir cevap vermişti. İçeri girdim ve yatağa oturdum. Bu beni hem şaşırtmıştı, hemde mutlu etmişti.

 

Eda Yalçınkaya…

 

İdil’le odamdan çıkıp üst kata gittik. Misafir odasının kapısını çaldım. İçerden “gel” yada “gelme” sesini duymayı bekliyorduk ama Kerem kapıyı açmıştı.

“Günaydın. Kahvaltı hazırda onun için gelmiştik.” dedim.

“Günaydın. Geliyoruz birazdan. Nereye gelelim?”

“Arka bahçeye. Mutfakta cam bir sürmeli kapı var. Ordan gelirsiniz.” dedim.

“Tamam.”

İdil’le en aşağıya inip mutfaktan arka bahçeye geçtik. Havuzun hemen yanındaki masaya oturduk ve Keremleri beklemeye başladık. Yaklaşık beş dakika sonra ikiside görüş alanıma girdiler.

“Selam.” dedi Enes. Niye bu kadar mutluydu anlamamıştım.

“Selam.” dedik İdil’le aynı anda.

Sandalyeleri kendilerine çekip oturdular. Sohbet ederek kahvaltılıklardan atıştırıyorduk.

 

Kerem Uysal…

 

Bir bahane bulup şu an Eda ile konuşmam gerekiyordu. Ona bu durumu açıklamam gerekiyordu. Masaya göz attım. Tuzluk yoktu.

“Eda, tuz var mı?” diye sorduğumda masada gözlerini gezdirdi. Ardından dudakları aralandı.

“Yok. Ben hemen getireyim.” diyerek kalktı sofradan. Hemen kolundan tuttum.

“Bende geleceğim.”

Yüzüme hala anlam veremeyen bakışlar atıyordu.

“Sadece tuzluğu getireceğim. Niye benle gelmek istiyorsun ki?”

Cevap vermedim.

“Yani öyle demek istemedim. Gelmek istiyorsan gel tabii ki. Sadece şaşırdım.” dedi.

“Tamam. Benden bu kadar özür dilemene gerek yoktu.”

“Dalga geçme! Senden niye özür dileyecekmişim ki?”

“Tamam, senle gelmeyi kabul ediyorum. Gelmem için bu kadar yalvarmana gerek yoktu.”

“Kes şunu!” dedi gülerek.

“Madem bu kadar ısrar ettin. Eh geleyim bari.”

İkimizde kahkaha atıyorduk. Güle güle mutfağa ulaştık.

“Tuzluk orda.”

“Bırak şimdi tuzluğu!”

“Biz buraya tuzluk almaya gelmedik mi?”

“Gelmedik.”

Suratındaki ifadeyle sabaha kadar dalga geçebilirdim. Ama şu an daha önemli konular vardı. Daha önemli konular.

“Nasıl yani? Anlamdım.”

“Bak beni iyi dinle.” dedim. “Ben sizi balkonda konuşurken duydum. O sırada bende balkondaydım…” daha sözlerim bitmeden başım sağa doğru çevrildi. Yanağımda ise acı vardı. Aynı şekilde enseme de ağrılar girmişti. Doktor başımı çevirmemem için beni uyarmıştı. Onun dışında bir sorun olmadığını söylemişti. Bana haksız yere tokat atılması beni çok üzmüştü. Üstelik o tokat Eda tarafından atılmıştı. Ensemde tahmin edemeyeceğiniz kadar bir ağrı vardı şu an. Hafifçe inledim.

“Özür dilerim. Enseni unutmuşum. Bir an boşluğuma geldi, hatırlasaydım bacağına tekme atardım.”

“Anlamadan dinlemeden niye vuruyorsun be kızım.”

“Çok mu acıyor?”

“Evet çok acıyor! Sende zaten bunu istemiyor muydun?”

“Ne kızıyorsun! Şu an kızma hakkı benim.”

“Konuyu dağıtmayalım. İlk önce beni dinle.”

“Anlat.”

“Ben balkonda oturuyordum. Sonra tam aşağıdan sesleriniz geldi. Sohbet ediyordunuz. Bende balkondan çıkacaktım ki, bir cümle duydum senden. ‘sen Enes’ten mi hoşlanıyorsun’ bunu duyduğun için orada kalmak zorundaydım. Aynısı senin başına gelse sende orda durup dinlerdin.”

Yüzü utançtan kıpkırmızıydı. Bana mahcup bir ifadeyle bakakaldı.

“Özür dilerim.”

“Önemli değil.”

Hiç beklemediğim sırada elini enseme götürdü.

“Cidden çok özür dilerim.” diyerek elini ensemde gezdirdi.

“Cidden çok önemli değil.” onu taklit etmiştim. Yüzünde hafif bir tebessüm olmuştu. Elini ensemden çekti.

“İdil’e bildiğini söyleme. Enes’e hiç söyleme. Dalga falan geçer, dövmek zorunda kalırım.” dedi. Yüzündeki o ciddi ifadeyle içimden dalga geçtim.

“Dalga geçemez.” dedim kendimden emin bir şekilde.

“Geçemez evet. Yoksa döverim.”

“Yok o anlamda değil. Cidden dalga geçemez, aksine mutluluktan ağlar.”

Anlamayarak boş bir ifadeyle öylece bana bakıyordu.

“Anlamadım.”

“Eda, hala anlamadın mı?”

“Ne diyorsun Kerem?”

“Hisleri karşılıklı diyorum Eda!”

Şok içinde suratıma bakakaldı.

 

Loading...
0%