Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@floranincikolatasi

 

Bölüm-5

Bana bacım demişti

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İdil Bozkurt…

 

“Kerem’le Eda nerede?” dedim.

“Bilmem.”

O sırada ikiside görüş alanıma girdi.

“Nereye kayboldunuz?” diye sordum hemen.

“Mutfaktaydık.” dedi Eda.

“Peki.” deyiverdim.

Kısa bir sohbetten sonra Eda “salonum” diye adlandırdığı salonuna gittik. Bu sefer kızma birader oynayacaktık. Renk seçimleri yapıldıktan sonra zar atmaya başladık. En yüksek sayıyı atan, ilk o oyuna başlayacaktı. Enes varken bu “piyonla ilerleme” oyunlarını oynamayı istemiyordum. Her seferinde haksızlık yapıyordu. Oyuna ilk ben başlayacaktım. En büyük sayıyı ben atmıştım.

 

“Enes! Yeter ulan. Sürekli attığın zara göre fazla ilerliyorsun.”

“Sen yanlış görüyorsun demekki.”

“Bence yanlış gören sensin.”

“Kesinlikle ben yanlış görüyorum. Aynen bacım.”

Bacım… bacım… belki on belki de yirmi. Bu kelimeyi içimden ne kadar tekrar ettiğimi hatırlamıyordum. Bana bacım demişti. Sevdiğim erkek tarafından bana “bacım” denilmesi çok ağırıma gitmişti. Nedenini bilmiyorum. Belkide abartıyordum. Kim bilir? Öylece durmuş suratına bakıyordum.

“İdil.” diyordu.

Cevap vermiyordum.

Neden? Diye soruyordum kendi kendime. Neden sana bacım demesi bu kadar ağırına gitti? Diye sordum kendi kendime. Ama cevabım yoktu. Gerçekten neden böyle saçma saçma şeylere tepki gösterdim şimdi?

“Ha? Şey… dalmışım pardon.”

Aynen kesin dalmışsındır.

“Ben sıkıldım. Siz devam edin.” deyip oturduğum masadan kalkıp tekli koltuklarından birine oturdum.

“İdil, neyin var balım?” diye sordu Eda. Tekli koltuğun yan tarafına oturmaya çalışırken.

“Yok bir şey. Ben artık eve gideyim.”

“Var bir şey.”

“Sonra konuşuruz.” dedim ve salondan çıktım.

        

 

Enes Yılmazer…

 

 

“Eda, İdil nereye gidiyor? Neyi var?” diye sordum endişeyle.

“Eve gitmek istediğini söyledi. Normalde ısrar ederdim fakat halsiz gibiydi.”

Hemen yerimden kalkıp salondan çıktım. Hızla aşağıya inip İdil’i aramaya başladım. Kapıdan çıkarken gördüm. Peşinden ilerledim.

“İdil!”

Ses yok.

“İdil beni dinler misin?”

Ben evin kapısından çıkarken oda bahçenin kapısından çıkıyordu. Hızla peşinden ilerledim.

 

                                               

İdil Bozkurt…

 

Enes peşimi bırakmıyordu. Ben hala neden bu kadar tepki göstermiştim anlamamıştım. Sadece bacım demesi beni sevmediği anlamına gelebilirdi. Ben olsam sevdiğim kişiye karşı bu tarz kelimeler kullanmazdım. Demekki bizden olmayacaktı.

“Git.”

“Gitmeyeceğim.” diye bağırdı arkamdan.

Ona cevap verecektim ki ağzım ve burnum beyaz bir bezle kapandı. Ben arkamdaki kişiye tekme atmaya çalışıyordum. Ama başaramıyordum. İyice güçsüzleşiyordum. Sanırım bana eter koklatmışlardı.

 

 

Enes Yılmazer…

 

İdil bahçeden çoktan yola çıkmıştı. Bende bahçeden yola çıktım. İdil’in evine giden tarafa yürüdüm.

İdil?

İdil’i bir adam arabaya götürüyordu. Kendi evinden birileri diye düşündüm ama yüzülerinde maskeler vardı. Biri İdil’i kucağına almış arabaya biniyordu. Diğer ikisi ön koltuklara geçtiler. Daha fazla beklemeden önümden geçen taksiyi durdurup o arabayı takip etmesini istedim.

 

Bir saattir hala yoldaydık. Taksi ne kadar yazacak kim bilir? O değilde İdil’e bir şey olmasın. Bunlar kimdi böyle? İdil’i öyle görünce her yeri yıkmak istedim.

“Araba durdu şu köşede.” dedi taksici.

“Abi sende şurda dur. İnerlerse bende ineceğim.”

“Tamam.”

Taksiciye gösterdiğim yerde durdurup izlemeye başladım. Eski bir gecekonduya girdiler. Kerem’e konumu atacaktım ama telefonumu Eda’nın evinde unutmuştum.

“Abi, ben telefonu evde unutmuşum bir arkadaşa konumu gönderebilir miyim senin telefonundan?”

“Al.”

Telefonu alıp Kerem’in numarasını yazdım, sonrada konumu attım. Altınada “İdil’i kaçırdılar Kerem. Enes ben, takip ettim onları.”

Yazıp gönderdim.

“Abi çok sağol.”

“Ne demek.”

“Ben ineyim. Borcum nedir?” açıkçası bunu sormaya korkuyordum.

Parayı verip indim taksiden. Onların gittiği eve doğru ilerledim. Kapıya geldiğimde içeri nasıl girsem diye çözüm yolu bulmaya çalışıyordum. Kapının önünde sesler duymaya başladım. Hemen yan tarafa doğru koştum. Duvarın arkasına geçip başımı uzattım. Evden üç adam çıkıyordu. Sonrada arabaya binip gittiler. Acaba evde daha birileri var mıydı? Başka çarem yoktu. Gidip kapıyı açmaya çalıştım. Zaten kapı eskiydi. Yerden büyük bir taş alıp kapıya fırlattım. Kapı kırılıp yere düştü. Bende hemen içeri girdim. Ses yoktu. Temkinli ilerliyordum. Burasının içi ev gibi değildi. Ofis gibiydi. Burada toplam sekiz kapı vardı. Hepsini tek tek açmayı denedim ama kapılar kilitliydi. İdil bu kapılardan birinin içindeydi. Kapıları zorladığım için korkmuş olabilirdi.

“İdil, hangi odadasın. Ses ver!” diye bağırdım koridorun tam ortasında.

Loading...
0%