Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@floranincikolatasi

 

Bölüm-7

Onun gözünde babasının

katilinin oğlu olarak kalacaktım

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok merak ediyordum. Acaba bizim peşimizi ne zaman bırakacaklardı? Bizi üzmekten ne anlıyorlardı? Çok mu eğlenerek yapıyorlardı? İnsanları üzmek onların işiydi. İşlerini çok mu seviyorlardı? Bence çok seviyorlardı. İnsanların acı çekmesi, onların mutlu olma sebebiydi. Bu adamın birde oğlu varmış. Babasını seviyor muydu? Ona baba demekten gurur mu duyuyordu, yoksa utanıyor muydu? Onun oğlunu bulmam gerekiyordu. Bulup ona “sen o adama baba demekten utanıyor musun, yoksa gurur mu duyuyorsun?” Demek istiyordum. Onu bulup “sen babanı tüm yaptıklarına rağmen arkasında mısın?” Demek istiyordum. Onu bulup “sen babanla oturup bize yaptıklarını gülerek izliyor musun, yoksa çıkıp odana onun adına bizden özür mü diliyorsun?” Demek istiyordum. Bulmam şarttı. Onun babası gibi mi, yoksa babam gibi biri mi olduğunu merak ediyordum. Gidip onun suratına bakarak babasına küfür etmek istiyordum, bela okumak istiyordum…

 

Takside oturmuş Kerem’i bekliyordum. Kerem, Enes’in attığı konuma geldiğimizde taksiden inip onu aramaya başlamıştı. Benim güvende olmam için taksiden inmememi söylemişti. Taksici bunu kabul etmemişti. Kerem ona ödeyeceği parayı ikiye katlayıp öyle verecekti. Taksicide teklifini kabul etmişti.

Camdan dışarıyı izliyordum. Sonda görüş alanıma Enes ve Kerem girdi. Hızla kapıyı açıp dışarı çıktım.

“Eda, polisi arayamayız.” dedi Kerem.

“Neden?” diye sordum.

“İdil’i bir odaya kilitleyip gitmişler. Notta öyle yazıyor.” elindeki kağıt parçasını alıp okumaya başladım.

 

Merak etmeyin arkadaşınıza zarar vermeyeceğiz. Onu odaya kilitleyip gittik. Ha bu arada polise haber verme gibi bir aptallık yapmazsınız umarım. Akıllı olun. Arkadaşınızı kendi yöntemlerinizle kurtarmaya çalışın. Ne kadar başarılı olursunuz bilmem. Ve peşimizi bırakın.

 

Sinirle kağıdı buruşturup sağ tarafa fırlattım.

“Eda, bu adamlar sizinle niye uğraşıyor?” dedi Kerem.

“En baştan anlatacağım.” dedim.

Kerem taksiciye ödeyeceği tutarın iki katını verdikten sonra yan tarafta duran esnaf lokantasına girdik.

“Bakın, çok uzun bir hikaye anlatacağım.” dedim. “İyi dinleyin.”

Başlarını onaylar gibi salladılar.

Tüm hikayemi baştan sona kadar anlattım. Babamın ortağını, onu öldürdüğünü, bizi nasıl tehdit ettiklerini… her şeyi anlattım.

 

Kerem Uysal…

 

Eda’nın anlattıklarını duyunca başımdan aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissettim. Maalesef…

Yinede bir umut ona bir soru sordum.

“Eda, başın sağ olsun. Babanın adı neydi?”

“Tuncay Yalçınkaya.”

Umudum yok oldu gitti. Bir kere daha başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bu sefer oydu.

Maalesef…

O benim babamdı.

Onlara tüm bu acıyı yaşatan, onları tehdit eden, arkadaşını kaçıran benim babamdı. Onun babasının eski ortağı benim babamdı, onun babasının katili benim babamdı. Ona baba demekten utanıyordum. Nefret ediyordum. O an anladım, Eda bunu öğrenirse bir daha suratıma bakmazdı.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Eda’ya bunu söylersem onu kaybetmekten korkuyordum. Ona karşı anlam veremediğim bir his oluşmuştu. Onun üzülmesine dayanamaz hale gelmiştim. Eğer söylersem daha çok üzülecekti.

Allah kahretsin!

Öylece durmuş masmavi gözlerine bakıyordum. Ne yapacaktım şimdi? Ellerim kollarım bağlıydı. Şu an babam yüzünden arkadaşımın sevdiği kız, tam olarak ne hissettiğim belli olmayan kızın da arkadaşı kaçırılmıştı. Bu şekilde onlara zarar vermeye devam edecekti. Annemle babam boşanmışlardı. Ben annemle kalıyordum. Babamı yıllardır görmemiştim. Giderek babama olan öfkem artıyordu. Tiksiniyordum ondan ve yaptıklarından. Keşke bir kere “işte bu benim babam” diyebilseydim ona. Ama o bu lafı hak edecek bir şey yapmamıştı. Daha çok bu lafı hak etmeyecek şeyler yapmıştı.

“Kerem, iyi misin?” dedi Eda.

“İyiyim dalmışım.”

“Ben anlattığıma göre artık İdil’i kurtarabilir miyiz? Çok zaman kaybediyoruz.”

“Tamam. Hadi Enes kalkalım artık.”

Hep beraber lokantadan çıkıp İdil’in olduğu yere doğru ilerlemeye başladık. Babamın böyle bir yer tutacağını tahmin etmemiştim. Tek derdi para ve şöhretti zaten. Karşısındaki kişiyi hiç düşünmezdi. Dergilerde magazinlerde “ünlü iş adamı” olarak gözükmek istiyordu. Bu olanları aklımdan çıkaramıyordum. Sadece ve sadece Eda’ya bu durumu nasıl açıklayacağımı düşünmek istiyordum. Bir çözüm bulmak istiyordum. Söylersem benimle görüşmek istemeyebilirdi. Babasını hatırlatacaktım belki ona. Onun gözünde babasının katilinin oğlu olarak kalacaktım. Peki ya Enes? Onun sevdiği kızı en yakın arkadaşının babası kaçırmıştı. Artık babam yüzünden herkes tarafından katilin oğlu olacaktım. Kimse benle konuşmak istemeyecekti. Benimde onun gibi biri olduğumu düşüneceklerdi. Ondan nefret ediyordum. Daha şimdiden hayatımı mahvetmeye başlamıştı.

 

İdil Bozkurt…

 

Yerin soğukluğunda yatıyordum. Saatlerce açtım. Saatlerce susuzdum. Saatlerce uykusuzdum. Şu minik pencere olmasaydı havanın kararıp kararmayacağını bile bilemezdim. O camdan bağırıp yardım istemek istiyordum fakat Enes bir not bulduğunu söylemişti. Susacaktım. Polise gidip şikayet etmeyecektik. Acaba anneme bu durumu nasıl açıklayacaktık? Bize daha ne kadar zarar vereceklerdi? Bunlar kimdi ve bizden ne istiyorlardı. Aklımdan bir isim geçiyordu. Başka kim yapacaktı ki zaten?

Faruk Uysal.

Piç köpek! Bu ismi ağzıma bile almak midemi bulandırıyordu. Yaptığı her şey midemi bulandırıyordu. Onun benim midemi bulandırması bile midemi bulandırıyordu. Zar zor ayağa kalktım. Pencereye doğru bir adım attığım anda başım dönmeye başlamıştı. Sanırım açlıktan dönüyordu. Gözlerim kararıyordu. Duvardan destek almaya çalıştım. Ama tutunamıyordum. Yere yığıldığımı fark ettim. Sonra başımda bir ıslaklık hissettim. Yavaşça dudağıma doğru akıyordu. Tadı aynı şey gibiydi.

Kan.

Yerde öylece yatıyordum. Haraket edecek halim yoktu.

“Enes!” diye bağırmaya çalıştım güçsüz çıkan sesimle.

Loading...
0%