Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@floranincikolatasi

 

Bölüm-9

“Hala anlamadın mı?”

“Neyi?”

“Seni sevdiğimi.”

 

 

 

 

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Allah belanı versin şerefsiz herif!” annem kulağındaki telefonu çekip masaya sertçe bıraktı.

“Ne oldu, ne diyor?” diye sordum merakla. Anlaşılan kötü şeyler olmuştu.

“Ne diyecek! O hayırsızı sana aramayalım demiştim.” annem çok öfkeliydi.

“Anlat şunu.”

“Tehdit edip duruyor! Plan mı ne? Öyle bir şeylerden bahsetti.”

“Ne planıymış ya!”

“Bilmiyorum! Hiç bir şey bilmiyorum.”

Daha fazla dayanamayıp odama ilerledim. Bu adam daha ne yapacaktı bize? Daha ne kadar zarar vermeyi düşünüyordu? Kapının kulpuna öyle bir bastırdımki sinirden, elimde kaldı.

“S*ktiğimin kapısı!” dedim öfkeli bir şekilde avucumda duran kulpa bakarak. En ufak şeylere bile sinirlenecek hale gelmiştim.

 

 

Eda Yalçınkaya…

 

Bahçemdeki salıncağımda oturmuş kitap okuyordum. Bir cümle vardı kitapta “Sanki karanlık bir ormanın ortasında yolumu kaybetmiş ve ışıksız kalmıştım. Kendimi yakarak yolumu aydınlatmaya çalışıyordum.” Ben kendimi çok çaresiz hissediyordum. Babamı öldürüp, bize sundukları tehditlere karşı elim kolum bağlı oturduğum için. Kitaptada dediği gibi karanlık ormanın ortasında yolumu kaybetmiş ve ışıksız kalmıştım. Aklıma gelen tek bir şey yoktu. Onları nasıl durdurabileceğim konusunda, ne yapacağımı bilmiyordum.

“İdil! Bak kim geldi.” annemin sesiyle irkildim. Salıncağımdan kalkıp kitabı üstüne koydum.

“Kim gelmiş?”

“Kerem ve…”

Ne, Kerem mi? Hemen saçlarımı düzeltmeye başladım. Sonra üstüme baktım. Beyaz askılı crop, üstünde fermuarı yarıya kadar çekilmiş gri hırka ve hırkayla aynı renkte eşofman. Gayet iyiydi. Normalde evde pijamayla gezerdim fakat Allahtan bugün onları giymemiştim. Hızla sürmeli kapıdan mutfağa girdim. Sonrada mutfaktan çıkıp dış kapının önüne geldim. Kerem bana hayranlıkla bakarken arkasındaki sarı saçlı kadını daha yeni fark etmiştim. Kadın yanıma gelip beni baştan aşağı süzdü. Kollarımı tutup havaya kaldırdı, etrafımda döndürdü… ne yaptığını ve kim olduğunu bilmiyordum. Kadın sonunda beni bırakıp Kerem’e bir şeyler söyledi.

“Naber Eda kızım.” dedi kadın.

“İyiyim sizi sormalı?” dedim kaşlarımı çatarak.

“Kendisi annem olur.” dedi Kerem. Şok olmuştum. Açıkçası hiç beklemiyordum.

“Pera ben.” derken elini uzattı. Bende uzanıp elini sıktım.

“Hoşgeldiniz, ben Eda.” dedim utanarak.

“Hoşbulduk.”

“Sizi şöyle salona alalım.” dedi annem salonu işaret ederek.

“Tabii. Kerem seninde Eda’ya anlatacak…”

“Tamam anne!” dedi Kerem annesinin lafını keserek. Onlar salona ilerlerken ben arkalarından bakakaldım.

“Naber?”

Başımı hızla çevirip yanımda duran Kerem’e baktım.

“İyidir, sen?”

“İyiyim bende.”

“Şey… bahçeye geçelim mi?”

“Olur.”

Beraber bahçeye doğru ilerledik. Ben kitabımı salıncağın üzerinden alıp oturdum. Kerem ise salıncağımın karşısındaki tekli koltuğa oturdu. Bir süre sessiz kaldık. Bu sessizlik canımı fazla sıkmıştı.

“Yanlış anlama meraktan soruyorum. Siz buraya oturmaya mı geldiniz yoksa önmeli bir şey mi oldu?”

“Her ikiside desem ne kadar garip olur sence?”

Anlamamıştım. Boş gözlerle Kerem’e bakıyordum.

“Nasıl yani?”

“Oturmaya geldik ve önemli bir şey var.” dedi.

“Önemli olan şey nedir?”

“Anneme senden bahsettim. Seni görmek için geldi.”

“Annen niye beni görmek istesinki? Ayrıca bu önemli bir şey değil.”

“Annem seni o önemli bir şey için görmek istedi.” dedi. Hala anlamamıştım. Ne gibi bir önemli bir şey olmuş olabilir? Ve ayrıca annesi niye beni görmek ister?

“Artık söyleyecek misin o önemli şeyi.”

“Bunu sana tam emin olmadan söyleyemem. Söz emin olduğumda söyleyeceğim.”

“Ne saçmalıyorsun? Söyler misin.” çok merak ediyordum. Merak duygusu bende biraz ağır basıyordu. İlla öğrenmem gerekecekti.

“Söyleyemem.”

“Peki, ama başka zaman söyleyeceksin.”

“Tabii ki, söylemezsem olmaz.” dedi ve ekledi. “Senin sevgilin var mıydı?”

“Niye sordun ki?”

“Merak ettim.”

“Eda!”

Arkamdan gelen sese baktım. Buğra gelmişti. Kahverengi saçlarının önlerini sarıya boyatmıştı. Siyah gözleri benim gözlerimle buluştu.

“Buğra.” dedim ve koşarak boynuna atladım. “Naber.”

“İyiyim. Sen nereden çıktın.”

“Hazır İstanbul’a gelmişken seni görmemek ayıp olurdu.”

“Gerçekten gelmeseydin İzmir’e gelir, tekme tokat dalardım sana.” dedim gülerek.

“Senden korkulur.”

O sırada Kerem’in gittiğini gördüm. Mutfağa giriyordu. Ellerimi Buğra’nın boynundan çekip Kerem’in peşinden ilerledim.

“Kerem.”

“Ne var, niye geldin peşimden? Erkek arkadaşınla biraz daha sarılsaydın. Ben bölmeyeyim sizi.”

“Buğra benim erkek arkadaşım değil.”

“Değilse o zaman sevgilindir. Hadi bak git, ayıp olur sevgiline!”

“Sen beni mi kıskanıyorsun?”

Soruma cevap vermedi. Dış kapıya doğru ilerlerken kolunu tuttum.

“Ne yani! Kuzenimle sevgili olduğumumu idda ediyorsun.” durup başını bana çevirdi. Donuk gözlerle bir süre gözlerimi izledi.

“O senin kuzenin mi?” dedi şaşkınlıkla.

“Evet!” dedim sesimi yükselterek. “Ayıp oldu ona da. Orada bırakıp saçma sebepler yüzünden senin peşinden geldim.”

“Tamam sakin ol. Ben yanlış anladım.”

“Sen benimi kıskandın?”

“Evet seni kıskandım oldu mu?”

Durup bir süre gözlerine baktım. Oda benim gözlerime baktı. Sonra yavaş yavaş yüzüme doğru eğildi. Yüzümüz birbirine çok yakındı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Burunlarımızı birbirine değdirdi.

“Ne yapıyorsun?” dedim sessizce. Nefesini üstümde hissediyordum.

“Hala anlamadın mı?”

“Neyi?”

“Seni sevdiğimi.”

Yüzümü ondan uzaklaştırdım. Şok olmuştum.

“Eda, ben seni seviyorum. Peki sen… sen beni seviyor musun?” sesi çok narin çıkıyordu. Onu reddetmemden deli gibi korktuğu belliydi.

“Şey… ben…”

“Eda, bana anlaşılır bir cevap ver tamam mı?”

“Bilmiyorum.”

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hiç bir şey bilmiyordum.

“Eda, biraz düşün. Akşam bana haber ver tamam mı? Numaramı sana vermiş miydim?”

“Sanırım.”

“Tamam peki görüşürüz.”

“Gidiyor musun?”

“Evet.”

“Annenle gitsen olmaz mı?”

“Yok ben şimdi gideyim.”

“Peki gidersen bende cevabımı akşam veririm o zaman.”

“Ne cevabı?”

“Hala anlamadın mı?”

“Neyi?”

“Seni sevdiğimi.”

Onu taklit etmiştim. Bu sefer o şok içinde yüzüme bakakaldı. O kadar güzel bakıyorduki! Tekrar yüzüme doğru eğildi. Burunlarımız birleşecek sanarken dudaklarımız birleşti. Gözlerimiz açıktı. Hiç kapatmamıştık. Öylece birbirimize bakıyorduk. Hala dudakları dudaklarımdaydı. Ve hala gözleri gözlerimdeydi. Sonra yavaş yavaş çekildik. İkimizdede aptalca bir sırıtış vardı.

“Ben inanamıyorum.” dedim. Cidden inanamıyordum. Yada inanamıyorduk.

“İnanmalısın.” dedi. Gözlerimiz hala birbirine bakıyordu.

“Gidecek misin?” diye sordum.

“Biraz daha kalabilirim.”

Beraber bahçeye çıktık. Buğra salıncağımda oturmuş kitabımı okuyordu.

“Ne yapıyorsun?” dedim kafasına hafifçe vurarak.

“Seni beklerken ağaç oldum burada. Meyve salmadan bir şeylerle uğraşmam gerekti. Sonra kitabını gördüm okuyayım dedim. Çok güzelmiş. Ben bu kitabı okuduktan sonra sana getiririm.”

“Hayır olmaz! Ben daha bitirmedim. Veremem.”

“Verirsin kuziko.” bana bu şekilde seslenmesine gıcık oluyordum.

“Deme şunu!”

“Kuziko…” sonra durdu ve yanımda duran Kerem’e baktı. “Bu kim?”

Loading...
0%