Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1: İLK VE SON

@floweraleyna

 

Bölüm şarkısı- Sezen Aksu: Küçüğüm

 

Gerçekten kimin için yaşıyoruz?

 

...

 

Hayat neydi?

 

Sevinç mi?

 

Üzüntü mü?

 

Aşk mı?

 

Hayat nedir? Bana bunu söyleyin.

 

Yağmur yağdıktan sonra kuşların yavruları için aradıkları ekmek parçaları mı, karıncaların bir kırıntı için çalışmaları mi, anne köpeklerin yavrularını korumaları için gelene geçene saldırması mı, nedir bu hayat?

 

Bakıyorum etrafıma, göğü delen binalar, haşmetli yazılar, bir koşturmaca, bir yarış, bir rehabet ve ölüm....

 

Ölüm...

 

Hepimizin gideceği yer toprağın altı değil mi? Nedir bu yarış, nedir bu hırs? Para hırsı, her şeyin çok olması hırsı, doymayan göz, her şeyin daha fazla olması...

 

Peki sokaktaki çocuklar? Onların bir tane bile ayakkabısı yok. Varsa da yırtık. Üşümüyorlar mi onlar? Kışın ortasında arabaların içindeki kişilere mendil, su satmaktan bıkmadılar mı?

 

Düştüklerinde ağlamak, annelerini istemek istemezler mi? Onlar da can değil mi? Neden kimse onları görmüyor? Neden onlar çalışıyor?

 

Hiçbir günahı olmayan küçücük bebekler. Peki onlar, onların ne suçu var bu hayata gelmek dışında? Gözlerini annesinin güvenli kucağında değil de, bir çöp tenekesinin içinde açıyorlar. Onların suçu ne?

 

Benim suçum günahım neydi?

 

Neden bıraktılar beni? Sevmediniz mi? İstemediniz mi? Küçük bir bebekten mi korktunuz? Üç günlük bir bebekten mi korktunuz, sorarım size. Vicdanınız nasıl rahat etti? Yastığa başınızı nasıl koydunuz?

 

Ey insanoğlu! Ne zaman bu kadar acımasız oldun?

 

Masallar hep mutlu son ile biter. Ama onlar sadece masaldır. Benim masalım başlamadan bitti. Benim hikayem hiç olmadı. İleride çocuklarıma anlatacağım bir hikayem yok benim.

 

Bundan dolayı sorarım size, hayat nedir?

 

...

 

Kaçmak istedim. Bu evden, şehirden, zulümden. Ama başaramadım. Olmadı. Kaçmamın karşılığı ise bana daha ağır geri döndü.

 

Şimdi hatamın bedelini ödeyeceğim. Haklı olarak yaptığım hatanın...

 

Hayat çok acımasız. Ya da sadece bana öyle. Tutunamadım bir limana. Hoş, tutunmayı da istemem. Herkesin çıkarcı olduğunu öğrendim. Bunu çok küçük yaşta öğrenmek zorunda kaldım. Ne acı.

 

Elimde tuşlu telefon ile ablamın numarasını tuşladım. Beni sadece o anlıyordu. Sadece o biliyordu. Benim sadece ablam vardı. Kulağıma dolan ablamın sesi ile hızlıca dolan gözlerime aldırmamaya çalışarak konuştum. "Abla, abla yardım et nolur. Engelle bir şey yap. Ben istemiyorum. Daha çok küçüğüm. Yalvarırım sana bir şey yap."

 

Daha çok küçüğüm...

 

Telefonun karşısında hıçkırarak ağlayan ablamı dinledim. O ağladıkça ben daha fazla ağladım. Kalbim paramparçaydı. Alışıktım. Ama yine de ağrıyordu işte.

" Özür dilerim. Özür dilerim. Ben çok özür dilerim kuzum. Affet beni. Yapamadım. Engel olmak istedim. Ama yapamadım. Affet beni" ablamın sesi kulağımda çınladı.

 

Onu bir suçu yoktu ki. Çok kötü ağlıyordu. Burnumu çektim. Odaya giren ve burada çalışan bir diğer kişi ile durdum. "patron seni bekliyor" çok ifadesiz söylemişti. Beni kimse görmüyordu. Her zaman olduğu gibi. Ya da görmek istemiyorlardı. Belki de ben görmelerine izin vermiyorumdur.

 

Ablamdan müsade istedim ve telefonu kapattım. Gözyaşlarımı elim ile sildim. Ama ne çare, durmuyorlardı. Derin bir nefes aldım. Mutfaktan çıktım. Titreyen ellerimi görmezden gelerek patronun odasına ilerledim.

 

Fazla müşteri yoktu. Ondan rahattım. Üst kata çıktıktan sonra derin bir nefes alarak sol tarafa döndüm. Tam karşımda patronun odası vardı. Odasının önüne geldim. Kapıyı çalacağım anda bileğimdeki morluk dikkatimi çekti. Ben bileğimde sadece bir tane bileklik isterken, onlar bana bileğimde birsürü morluk hediye etmişti. Ne mutlu bana (!)

 

Giydiğim ince uzun kollu kazağı morlukları kapatmak için çekiştirdim ve patronun odasının kapısını çaldım. İçeriden ses gelince de kapıyı açıp içeri girdim.

 

Odaya azıcık göz gezdirdim. Üvey abim ve patronum oturuyordu. Başımı eğdim onların dinlemeye başladım.

 

" Gel kızım, otur şöyle." patronun dediği yere oturdum. Ben bir restoranda garsondum. Bir yıldır burada çalışıyordum. Zar zor ikna etmiştim patronu. Beni işe almak istememişti. Yaşım küçüktü çünkü. Ama eve para götürmem gerekiyordu. Abilerim çalışmıyordu. Üstüne üstlük benim kazandığım parayı aliyor, içki için kullanıyorlardı. Ablam ise evlenmişti. Babama para yetmiyordu. Parayı kumar için kullanıyordu. İyi kazanıyordum ama ailem fazlasının istiyordu.

 

Müdürün dediği yere oturdum. Abim bacağını sallıyordu. Bu iyi değildi. Gerildim. Ellerim mümkünmüş gibi daha fazla titremeye başladı. Kazağımın kolunu biraz daha çekiştirdim ve ellerimi birbirine kenetledim. Patronun sesini duydum. "Ayrılmak istiyormuşsun?"

 

Patronun sorduğu soru ile korku ile başımı olumlu yönde salladım. Duyun beni ne olur? Ben ayrılmak istemiyorum. Ben işime devam etmek istiyorum. Ne olursa olsun devam etmek istiyorum. Sessiz çığlıklarımı birisi duysun artık. Kulaklarınızı kapatmayın, sadece yardım edin, gözlerinizi kapatmayın, görün beni.

 

Abime baktım . Müdüre göre sakin ama bana göre tehlikeli bir şekilde bakıyordu Sakince kafamı salladım. Müdür de biraz kipirdandi. O anda abim konuştu. " Müdür bey okula gitmesi gerek. Malum üniversite sınavı var. " ben ilk okuldan beri okula gitmiyorum. Hayallerimi çaldılar benim. Okuma hakkımı elimden aldılar. Onlar katil. Adam öldürmediler ama benim hayallerimi öldürdüler. Beni öldürdüler. Ruhen öldüm ben.

 

"Tabi tabi. Çalış kızım. Başarırsın sen. Zeki kızsın." dedi ve kasadan çıkardığını parayı bana uzattı. Kazandığım miktarın üzerindeydi. Göz ucu ile müdüre baktım.

 

" Test kitapları bu devirde çok pahalı. Ona harca. Allah emeğini karşılıksız bırakmasın " gözlerim doldu. Beni tam anlamıyla tanımayan insan bile beni düşünüyordu. Fakat yedi yıldır beni tanıyan üvey ailem beni düşünmüyordu.

 

" Teşekkür ederim efendim." abimin ayağa kalkması ile ben de ayağa kalktım. Parayı aldım ve cebime koydum. Müdüre veda ettim ve odadan çıktım. Abim de arkamdan geliyordu. Ben mutfağa giderken abim çıkışa gitmişti. Önlüğümü çıkardım. Arkadaşım yoktu zaten.

 

Hayatımda bir kapı kapanıyordu. Yeni bir kapı açılacak mıydı? Açılacaksa nasıl bir kapı olacaktı? Korkuyordum. Şimdiye kadar hep dik başlı oldum. Ne kadar yenilsem de dik başlı oldum. Hiçbir zaman gururumu ayaklarim altına almadım. Alamam da. Ama her zaman gururumu ezmeyi başardılar. Kendime hakaret edemem. Ama bana her gün sayısız hakaret ediyorlar. Benim düşüncelerimin tam tersini düşünen ailem ile aynı fikirde değildik. Onlara göre her şeye boyun eğmeli ve ne derlerse yapmalıydım.

 

Çıkış kapısına geldim. Çalıştığım yere son bir kez baktım. Sonra dışarı çıktım. Kar yağmıştı. Hava çok soğuktu. Ama benim üzerimde de bir o kadar inceydi. İnce bir ceket, ince bir kazak ve yazlık pantolon vardı. Üşüyordum.

 

"Parayı ver lan!" diyen abime iğrenerek baktım. Hemen cebimden parayı çıkartıp verdim. Ses çıkarmadım. Çıkarırsam iyi olmazdı. Bir çok kere denemiştim. Ama içimde tutamadım yine. Konuştum. " Senden, sizden nefret bile etmiyorum. İçimde hiçbir duygu kırıntısı bırakmadınız. Siz insan bile değilsiniz. Hepiniz berbatsınız."

 

Kahkaha attı. Onlara çekinmeden söylerdim kendilerinden nefret ettiğimi. Onlar da dalga geçerdi benimle. Ya da söylediklerimi duymazdan gelirlerdi. Şu an olduğu gibi " Hayırlı olsun. Evleniyorsun. İyi kaptın lan zengin kocayı. İki cilve yap, dünya ayaklarının altında Sayende biz de zengin olduk. Hadi sevin. Ömrün boyunca kazanamayacağın kadar paramız olacak " dedi alaylı bir şekilde.

 

Evet, beni para için sattılar. Sadece para için sattılar. Bu kadar mı değersizdim gözlerinde. İçim acıyordu. Sırtım kadar, karnım, bacaklarım kadar içim de acıyordu. Daha çocuğum ben. Daha küçüğüm. Evlenemem. Yapamam. Benim hayallerim vardı. Okuyacaktım ben. Mesleğim olacaktı. Kendi ayaklarımın üzerinde dik bir şekilde duracaktım. Kimseye muhtaç olmayacaktım. Belki birini severdim. O da beni severdi. Sevmesine gerek yok, saygı duysa yeterdi bana. Veya sadece gülse. Belki annemi ve babamı bulurdum. Kardeşlerim vardır belki. Onlarla beraber yaşarız. İsterler mi beni? Kızım derler mi bana? Ben söyleyeyim, demezler. Hepsi hayal benim için.

 

Okuldan aldılar beni. Bir işe verdiler. Çalış dediler ben de çalıştım. Yetmedi onlara kazancım. Parayı mı saklıyorsun dediler. Acımadılar. Günün sonunda olan bana oldu. Benim hikayem de, ben de yandım. Cayır cayır yandım. Diri diri yaktılar küçücük beni. Bağırma hakkını bile bana tanımadılar.

 

Ev ile iş yeri arası uzun değildi. Sadece fazla tenhaydı. Başıma ne geldiyse bundan geldi zaten.

 

Evin önüne geldik.

 

"Hadi eve git küçük kardeşim (!) Haftaya düğünün var. Aa hayır hayır düğün üç gün sonra. " şaşkınca abime baktım. Ne diyordu bu? Daha on sekiz yaşına girmedim ben. Ne üç günü? Hem daha tanımıyorum kim olduğunu? Belki psikopatın teki. Haberlerde gördüğüm kadınların arasına girmek istemiyorum. Katledilmek istemiyorum ben. Abime yaklaştım, gözlerinin içine baktım cesurca. Onlara karşı çıkmamdan hoşlanmazlardı. Ben de bunu seve seve yapardım.

 

" Evlenmeyeceğim. Çok meraklıysan sen evlen. " dedim.

 

Eve gideceğim anda saçımdan tuttu ve başımı geriye yatırdı. Saç diplerim acıyordu. Saçım kökten kopacaktı bu sefer. Elimi eline götürdüm. Saçımı kurtarmaya çalıştım. Ama nafile. Yüzümü yüzüne yaklaştırdı.

 

" Bana bak! Benimle düzgün konuş, yoksa akşam bir de babamdan yersin darbeyi. Hoş, zaten yiyeceksin. Aptal! " beni öne savurması ile yere düştüm. Üzerim ıslanmıştı ve buz gibi olmuştum. Benden uzaklaşan ayak sesleri ile gittiğini anladım Benden bağımsız akan göz yaşlarıma lanet ettim. Elimi saçıma götürdüm. Uçlarından tutup hafifçe çektiğimde elime gelen saçlarım ile ağlamam arttı. Saçımı yolmuştu. Hem de çok.

 

Eğer evleneceğim adam iyi birisiyse ondan yardım isteyebilirdim.

 

"Geç kız içeriye! Elalem ile oynaşman bitmedi mi? " üvey annemin sesini duymam ile bakışlarım eve gitti. Bir kere olsun acımadı halime. Oysa engelleyebilirdi. Tuttuğum saç tutamini elimde sıktım. Ayağa kalktım. Eve gitmeye başladım. Ağrıyan tek yerim saç diplerim değildi. Bacaklarım, karnım, sırtım, kolum her yerim ağrıyordu benim.

 

Kapıyı açtım ve içeri girdim. Babamın ayakkabısı yoktu. Ama abimin ayakkabısı vardı.

 

Yavaşça duvarda parmak ucumu gezdirdim. Çığlıklarımı duydum. Küçük kızın çığlıkları. Yalvarışları... yakarışları... Bir yudum suya muhtaç olan küçük kızın sesini duydum. Yerde, ellerinde uzun saçları ile ağlayan kızı gördüm. Ayak bileğinde yakılan sigara ile bağıran kızı duydum. Üzerine bıçak ile yürünen kızı gördüm...

 

İçim acıdı.

 

Kapıda Metin abimi görmem ile iki adım geriledim. Vücudum daldan düşmekte olan yaprak misali titredi. Mete abime karşı çıkardım hatta babama bile karşı çıkardım ama Metin abime karşı çıkamazdım . Hepsinden acımasızdı. Eli hepsinden ağırdı. Babam ya da Mete abim yalvarışlarima tepki verir ve beni bir süre sonra bırakırdı. Ama Metin abim bırakmazdı. Hoşuna giderdi yalvarmam. Daha fazlasını isterdi. Egosunu tatmin ederdi. Metin abimden gördüğüm şiddet ile kendimi bir haftada zor toparlardım. Kemiklerim kırılma derecesine gelirdi. O zaman dua ederdim Allah'a, canımı alsın diye....

 

Kapının kenarındaki küçük siyah poşeti önüme attı. Korkudan tekrar geri gittim.

 

"Git, şu yüzüne bir şeyler yap. Kollarındaki izleri geçir. Bu akşam gelecekler. Gidiyorsun"

Sakindi. Kafamı salladım. Yerdeki poşeti aldım. İçine bakmadan bana ayrılan odaya gittim hızlıca.

 

Odama girince kendimi güvende hissettim bir an. Poşetin içine baktım. Makyaj malzemeleri vardı. Ben bunları kullanmak istemiyorum. Ben evlenmek istemiyorum. Odamın içine ilerleyince dolabın üstünde asılı olan gelinliği gördüm. Gözlerim doldu.

 

Yapamam. Ben bunu yapmam. Bu normal değil.

 

Aynanın karşısına geçtim. Küçükken hayran olduğum mavi gözlerimin feri gitmişti. Saçlarım çalı süpürgesinden farksızdı. Sarı saçlarım...

 

Yetimhane görevlileri saçlarımın babama benzediğini söylerdi. Birkaç kez babam gelmiş ben küçükken. Bebekken bir kere, üç yaşında iken bir kere gelmiş. Benimle oyun oynamış. Ben de onu sevmişim. Saçımı okşamış. Uzun saçlarım...

 

Dudaklarıma baktım. Önceden hafif pembe olan dudaklarım çatlamış ve yaralarla kaplanmıştı. Dolgundu dudaklarım...

 

Düzgün bir burnum vardı.

 

Dolabın üstünde asılı duran gelinliğe baktım. Askılığından tuttum ve üzerime yaklaştırdım.

 

Beyaz gelinlik...

 

Böyle hayal etmemiştim. Evlenmeyeceğim. Birden vücuduma gelen sinir dalgası ile gelinliği yere attım. Benim gelinlik değil, okul forması giymem gerekti. Yere oturdum ve gelinliği yırtmaya başladım. Ne olursa olsun bunu engelleyeceğim. Gerekirse canıma kıyarım.

 

Evlenmeyeceğim.

 

Gelinliği paramparça edene kadar durmadım. Daha sonra eserime baktım. İçim biraz olsun rahatlamıştı. Ayağa kalktım. Abimin verdiği poşeti aldım. İçinden makyaj malzemelerini çıkardım. Tüm makyaj malzemelerini gelinliğin üzerine döktüm.

 

Sanki tüm sıkıntı gitmişti. Gözlerimi kapattım ve kendimi geriye çekmeye başladım. Duvara yaslandım. Ellerimi başımın üzerine koydum. Bacaklarımı kendime çektim.

 

Sadece oturdum. Öylece kaldım. Buradan gitmem lazımdı. Yoksa beni öldürürlerdi. Ölmek istemiyorum.

 

Birden kapı açıldı. Ardından o ses " LAN SEN NE YAPTIN? "

 

Gözlerimi açtım ve oturduğum yerden kalktım. Mete abim gelmişti. Yüzüne baktım. Sadece baktım. Anlamasını istedim bir kere. Hissetsin istedim duygularımı. Öz kardeş olmayabilirdik, üvey olmamız engel değildi. Bir kere olsun kalkan eli saçımı okşamak için olsun istedim. Bir kere özür dilesin istedim. Beni kuytu köşedeki sokaklardan eve gönderirken korusun istedim. Bir kere arkamda olsun istedim. Anlamasa bile bir kere ' seni anlıyorum ' desin istedim.

 

Fakat hiçbiri olmadı.

 

" Böyle daha güzel oldu bak. Evlenmeyeceğim. Duydun mu beni ev- len- me- ye- ce- ğim. Sen istiyorsan evlenebilirsin ama ben evlenmeyeceğim." işaret parmağımı havaya kaldırdım ve tehdit edercesine konuştum." Ha olur da evlenirsem sizi rahat bırakmayacağım. Evleneceğim kişiye söylerim, herşeyi anlatırım. Cezanızı çekmeniz için gerekirse canımdan olurum. Ama yine de sessiz kalmayacağım. Konuşacağım. Duydun mu beni? Bitireceğim sizi. Sizin sonunuz olacağım. "

 

Meydan okurcasına söylemiştim. Gözlerine korkusuzca baktım. Ama yine alay ile gülümsedi.

 

" Enişte bey bunu duysa ne yapar acaba? Hayatına giren üç kadını öldürmüş, adam taramalı tüfek gibi adam öldürüyor. Seni mi öldürmeyecek? Lan ben de seni akıllı sanardım. Gerizekalı, adam sana niye inansın. Onun gözünde on sekizine bile girmemiş, para için evlenen bir kızsın. Düşünsene bir, sana mı, bana mı inanır? "

 

Sinirle soludum.

 

"Öldürsün işte. Biter her şey. Bıktım duyuyor musun? Bıktım! Ölüden ne farkım var? Etim çürüdü, yaşarken çürüdü. Bak bak her yerim morluklar içinde. Sırtım, bacaklarım, karnım, yüzüm. Yardım et bana abi. Yalvarırım sana bana yardım et. Kaçayım gideyim buradan. Bir iş bulurum. Her ay sana para gönderirim. Yalvarırım sana. Daha küçüğüm ben. Evlenmek istemiyorum. "

 

Dedim. Kollarımı göstermiştim. Bittim, tükendim ben. Psikopat mıydı o adam? Sadece yaşlı olmadığını biliyordum. Ama benden büyüktü, bunu biliyordum.

 

O niye karşı çıkmıyordu? Daha on sekizine girmemiş bir kız ile evlenip de ne yapacaktı? O da mı gaddardı? Başka kız mı yoktu sanki?

 

Kapıda gözlerinden ateş çıkan Metin abimi görmem ile Mete abimin arkasına saklandım.

 

" Gel gel. Bu sefer çok acımayacak. " ağlamaya başlamıştım bile. Abim kemerini çıkartırken Mete abimin kazağını sıkıyordum. Metin abimin kemerini çıkarması beni o güne tekrar götürürken sel olmuş gözyaşlarım eşliğinde Mete abimden yardım istedim. Yardım etmeyeceğini bile bile yardım istedim. " Abi yardım et. Nolur yardım et "

Yalvarıyordum artık. Bu seferki bambaşkaydı. Vücudumu aldı bir korku...

 

Önceden sebepsiz yere vururlardı. Ama şimdi Metin abimin büyük bir sebebi vardı. Ve bunu sonuna kadar kullanacağını biliyordum.

" Mete çekil kenara!" abimin bağırması ile yerime sindim iyice.

 

Olan şeye şaşırmadım. Benim kaderim buydu. Belki de şimdi ölecektim. Kurtulacaktım. Dalga misali bir oraya, bir buraya sürükleniyordum. Boğuyordu dalgalar beni. Çırpınıyordum. İşe yaramıyordu. Kaderime boyun eğmem için evren elinden geleni yapıyordu.

 

Önümden çekilen Mete abime baktım. Bir hışımla yanıma gelen Metin abimi görmezden gelmeye çalıştım. Metin abim beni yere atmıştı. İşte şimdi başlıyorduk.

 

Mete abimin gözünün içine baka baka ağladım. Yalvardım. Ben yalvardıkça Metin abim daha sert vuruyordu. Durmadım bağırdım. Belki biri duyar da yardım ederdi.

 

Bazen duruyordu, saçımdan tutup başımı yukarı kaldırıyordu ve bana evleneceğim adamın sözünden çıkmamam hakkında konuşuyordu. Kimseye bir şey anlatmamamı söylüyordu. Eğer anlatırsam oraya da gelirmiş.

 

Gidecektim buralardan. Yapamazdım böyle.

 

Ya ölüme, ya yaşama....

 

Gidecektim...

 

 

 

 

 

 

...

Merhaba. Hepiniz hoşgeldiniz.

 

Çok heyecanlıyım ve gerginim. Umarım beğenirsiniz. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, kurgu böyle devam etmeyecek. Gerçeği ele almak istedim. Ne yazık ki bu durumda olan çok fazla kız çocuğu var.

 

Bölüm nasıldı?

 

Bölümler haftada bir gelecek. Ardından sınır koymayı düşünüyorum.

 

Desteğiniz için şimdiden teşekkür ederim.

 

Hoşçakalın 🦋

 

Loading...
0%