Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2 : GEÇİŞ

@floweraleyna

 

Bölüm şarkısı: Sezen Aksu- Sen Ağlama

 

Yorum sınırı var. Yorum yapa yapa gelin. Lütfen istediğiniz için yorum yapın 😇💐

 

 

...

 

Küçüğüm,

Daha çok küçüğüm...a

 

Alnımdan yanağıma akan kanı tekrar elimin tersi ile sildim. Yorgun düşen vücudum resmen tüm işlevini yitirmişti. Dayanamıyordum artık. Hava kararmış, gündüz hafif erimiş kar suları tekrar donmaya yüz tutmuştu. Kollarımı kaldırmaya bile mecalim yoktu. Ağlamaktan gözlerim şişmiş, bağırmaktan sesim kısılmıştı. Her adım atmamda vücudum yanıyordu.

 

Nefes almamda bile canım yanıyordu. Sanki göğüs kafesimin içinde bir el vardı ve kalbimi sıkıyordu. Bu öyle bir acıydı ki... Sadece fiziksel değil, bu ayrıca ruhsal bir acıydı. Abimin ' Nefes almak bile haram sana!' dediği kadar vardı.

 

İki adım daha attım ama artık gücüm kalmamıştı. Kendimi yere attım. Canım daha çok yanmıştı. Sanki vücuduma birsürü iğne batırıyorlardı. Soğuk beton bile canımı yakmaktan geri kalmıyordu.

Ellerim ile kollarımı sarmalamak istedim ama başaramadım. Bu sefer hepsinden kötü olmuştu.

Babam olsaydı böyle olmazdı. Kimse bana vuramazdı. Annem olsaydı savunurdu beni. Zor zamanlarımda yanımda olur, bana nasihat verirdi. Kimsesiz olmazdım. Aşağılanmazdım. Babam olsaydı saçımı çekmek yerine tarardı. Ben okuldan gelince günümün nasıl geçtiğini sorardı. Küçük yaşta okuldan almazdı beni. Annem saçımı örerdi. Belki bana yemek yapmasını öğretirdi. Biliyorum yemek yapmasını. Benim için öğrenmesi bile acı oldu. Tuzu fazla olduğunda, az olduğunda deneyimim acı dolu uyarılar oldu. Bazen sadece karanlığa kapatmakta bulurlardı çareyi. Ama bilmiyorlardı ki oğullarının karanlıkta neredeyse aklımı kaçırmama neden olan hamlelerini.

Annem olsaydı beraber kahve içerdik belki. Gece geç saatlere kadar keyfi oturur, sohbet ederdik. Sonra babam da yanımıza gelirdi. Bize katılırdı. Gülerdik. Mutlu bir aile olurduk.

Peki şimdi yanıma gelip onları kabul etmemi isteseler ne yapardım?

Kabul eder miydim?

Sanmıyorum. Ben küçücük yaştan beri o kadar acı çektim. Her gün gelmelerini bekledim. Hayallerim ile süsledim kendimi. Onlar da benim için hayal olarak kalacak.

Savunmasızdım ben. Küçücük bir çocuk nasıl kendini savunsun ki. Dokuz yaşındaydım daha. Ben çok küçüktüm. Sırtıma ilk inen kemer darbesinde de çok küçüktüm. Acımadan vurulan tokat darbelerinde de küçüktüm. Odalara kilitlendiğimde de çok küçüktüm. Çalışmaya başladığımda da çok küçüktüm. Diğer çocuklar sokakta oyun oynarken ben yaralarımın geçmesi için hiç işe yaramayan kremi sürüyordum vücuduma. Karnım, kollarım, sırtım, bacaklarım... Ben o zaman da çok küçüktüm.

Ben bana taciz ettiklerinde de çok küçüktüm. Atlatamadım ki. Bağırdım, çağırdım, engel olmaya çalıştım. Ama başaramadım. Söyleyemedim de kimseye. Korkudan sesimi de çıkaramadım.

 

İçimde tuttuğum o kadar çok şey vardı ki. Çığlıklarım, yalvarışlarim, saçlarım...

Ölmeyi düşündüğümde ise kızdım kendime hep. Ben intihar edemezdim ki. Ya kurtulamazsam? Ya başarısız olursam diye intihar bile edemedim. Çünkü o zaman zulmüm kat ve kat artacaktı.

Ben yaralı bir kızdım. Sadece vücudumda değildi yaralım. Bir deniz misali, gökyüzünden bakıldığında harikaydım. Ama suya girdiklerinde atılan çöpleri yani yaralarım vardı.

Ben o aileden korksam da onlara muhtaçtım. Ben bir damla suya da muhtaç oldum. Bir kırıntı ekmeğe de. Ben sadece bir tane kalın kazağa da muhtaç oldum, bir tane ayakkabıya da.

Bana sadece makyaj malzemeleri alırlardı. O da yüzümdeki izleri geçireyim diye...

Beni parçaladılar. Kalbimi acımadan, düşünmeden defalarca kez kırdılar. Yetmedi ayakları ile o kırıkları ezdiler. Duydum ben o sesi. Bir kere bile pişman olmadılar.

Ben yaşayan ölüyüm.

Ben bir yabancının nefes alıp vermesinden bile korkar oldum. Yürümesinden, bana yaklaşmasından, yolda geçen biri ile göz göze gelmekten...

Ben belki de öldüm. Ama yaşıyordum.

Buz gibi bir rüzgar esti. Vücudum buz kesmişti. Üşüyordum, hayır hayır donuyordum.

Derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapattım. Soğuk havayı sanki hava sıcakmış gibi düşündüm. Tıpkı 'Kibritçi Kız' hikayesindeki kız gibi. Havayı sıcacık düşündüm. Güzel bir evdeyim, evin içi de sıcacık. Önümde bir tabak çorba var. Çorba da sıcacık. Masaya oturdum. Kimse karışmadı, kızmadı masaya oturduğum için. Kenarda duran kaşığı aldım. Çorbaya batırdım ve ağzıma götürdüm. Aldığım tat karşısında mest oldum.

Bilincim kapanıyordu. Hissediyorum. Vücudum ağırlaşmaya başlıyor, gözlerimi açacak halim kalmıyor ve sanki küçük bir pet şişenin içindeyim de hava almamı engellemek için o pet şişenin kapağını kapatıyorlardı. İşte tam da böyle hissediyorum.

 

Daha fazla direnemedim...

 

...

 

Benim hayatım buydu. Hayat dediğin şey, buydu. Benim hayatım acı doluydu. Benim hayatım yok oluyordu...

 

Saçımda gezinen el ile hafifçe kıpırdadım. Sırtıma, karnıma, başıma, bacaklarıma giren ağrı ile ağzımdan küçük bir inleme çıktı.

 

Saçımda gezinen el durdu. Şimdiye kadar saçımı çekmesi gerekiyordu. Neden durdu? Gözlerimi açmaya korkuyorum. Ya evdeysem?

 

Ama evde olsaydım, kimse bu kadar sakin olmazdı. Büyük bir bağırış kopar ve benim aleyhime olan bir gün olurdu. Her zaman olduğu gibi.

 

" Vah vah! Kızım kim yaptı bunu sana? Genceciksin daha. " Duyduğum yabancı ses ile gözlerimi açtım. Pencereden içeriye güneş ışığı giriyordu. Eski bir evdi ama güzeldi. Yavaşça kalkmaya çalıştım. Tüm vücudumun isyan edercesine ağrımasını görmezden gelmeye çalıştım. Canım acıyordu. Öyle böyle değildi.

 

Kafamı kaldırdım ve bana merak ile bakan teyzeye baktım. Üzerimde kanlı kıyafetlerim yerine bana ait olmayan temiz kıyafetler vardı. Kıyafetlerin bol olması işime gelmişti. Sırtıma yabancı bir cisim değince canım çok daha fazla yanıyordu.

 

" Sonunda uyandın yavrum. Ne bu halin? Kim yaptı sana bunu? Benimki de soru, neyse aç mısın? " Buraya nasıl geldiğimi bılmiyordum. Bu teyze kim onu da bılmiyordum. Belki de abilerimin oyunuydu.

 

" Siz kimsiniz? " kekelerek sormuştum çünkü korkuyordum. Bana şefkat ile baktı. Hafifçe gülümsedi. Yüzümü inceledi. Gözleri dolmuştu. O kadar kötü müydü halim?

 

" Akşam çöp atmaya çıktığımda gördüm seni. Yerde baygın bir şekilde yatıyordun. Kar yağmaya başlamıştı. Hava buz gibiydi. Ben de seni evime getirdim. Polise gidelim, kim yaptı sana bunu? "

 

Polis olmazdı. On sekiz yaşını doldurmadığım için beni geri onlara verirlerdi. Ayrıca onların ne polisten ne de hakimden korkuları vardı. Bu evden gitmem lazımdı. Eğer beni bulurlarsa, teyzeyi rahat bırakmazlardı. Yavaşça ayağa kalktım. İçerisi sıcacıktı. Soba yanıyordu, halı ayağıma yumuşacık değiyordu.

 

"Teşekkür ederim teyzecim. Benim buradan gitmem gerek. Eğer beni burada bulurlarsa seni de rahat bırakmazlar. Onların polisten korkuları yok. Allah senden razı olsun. Hakkını helal et "

 

Teyze de ayağa kalktı. Telaşlı sesi ve dolu gözleri eşliğinde konuşmaya başladı. " Çok küçüksün daha. Saklarım seni, gitme. "

 

Ben ise dayanamamış ağlamaya başlamıştım bile. Kimsesizdim ben. Ne annem, ne babam ne de akrabam vardı. Hiçbir şekilde benimle kan bağı olmayan bir ailenin elindeydim. Cani bir ailenin...

 

Teyzenin elini tuttum. " Sen beni düşünme teyzem. Hadi bana müsaade. Eğer kurtulursam söz veriyorum yanına geleceğim. " sadece başını salladı kadıncağız. Kapıya doğru ilerledim. Teyzenin bana seslenmesi ile durdum. Bir odaya girdi ve elinde kalın bir kaban ile geri döndü.

 

" Al kızım. Güneş var ama hava soğuk. Bunu giy, ısınırsın. " gülümsedim ve kabanı yavaşça giydim. Hareketlerim de yavaştı. Her bir uzvumu oynattığımda canımdan can gidiyordu. Yüzümü, vücudumu görmeye cesaretim yoktu. Arkamdan konuşarak gelen teyzeyi dinlemeye başladım.

 

" Sen ağlama kızım. Her zaman dik dur. Dik dur ki, karşındaki kişi korksun senden. Bana haber et yavrum."

 

Ah teyzem ah. Sen bilmiyorsun bu vicdansızları.

 

Dış kapıyı açtım. Yüzüme vuran soğuk havayı görmezden geldim ve teyzeye dönüp gülümsedim. " Hoşçakal teyze. Allah razı olsun. "

 

" Allah yolunu açık etsin kızım. " Gülümsedim ve ayakkabımı giymek için eğildim. Eğildiğim için esneyen derilerim, kabuk tutmuş yaralarımı germişti. Canım acıdı. Çok acıdı ama sustum. Ayakkabımı giydikten sonra arkama bakmadan evden ayrıldım. Boş sokaklarda başıboş bir şekilde dolaşırken ne yapacağımı düşünüyordum. Bu şehirden gitmeliydim.

 

Güçlü bir rüzgar esmesi ile ellerimi hırkanın cebine koydum ama elime gelen kağıt ile kaşlarımı çattım ve yürümeyi durdurup cebime baktım.

 

Para koymuştu. İnanmıyorum. Beni evinde misafir etmesine, bana kıyafet vermesine rağmen bir de para koymuştu. İyi insanların olduğunu bilmek kendimi iyi hissettirdi.

 

Parayı cebime geri koydum. Yürümeye devam ettim. Aslında yürüyecek halim yoktu. Dayanmak zorundaydım. Dün hiçbir şey yememiştim. Bugün de öyle. Paramı yemek için harcamak istemiyorum. Buradan gitmem gerek.

 

Neresi olduğunu bilmediğim başka bir sokağa daha döndüm. Hava çok soğuktu. İnsanlar işlerine, evine gidiyordu. Kimisi köşedeki simitçiden simit alıyor, kimisi elinde tuttuğu kahve ile koşturuyor, kimisi ise anın tadını çıkarıyordu. Ben de anın tadını çıkarmak istedim.

 

Evden fazla uzaklaşmamıştım. Uzaklaşamamıştım. Çok kötüydüm çünkü.

 

Birinden yardım istemek istedim. Fakat sadece istemek ile kaldım. Yardım isteyemezdim. Onun kim olduğunu bilmiyordum. O da bana zarar verebilirdi. Veya eve geri götürebilirdi.

 

" Beren! " Duyduğum tanıdıkları ses ile gözlerim anında dolarken bacaklarım titremeye başlamıştı. Arkamı dönmeye korkuyordum.

 

Önümden ise üç kişilik bir grup geçiyordu. Abimin bağırması ile onlar da durmuş, bana bakıyordu. Onlara baktım. " Yardım edin " sessizce fısıldamamın ardından biri bana baktı. Ama geri önüne döndü ve gittiler.

 

Her zaman olduğu gibi yine kimse beni görmemişti. Alışmıştım galiba.

 

Kolumdan sertçe tutulması ile sıkıca gözlerimi kapattım.

 

" Canım(!) kardeşim. Neredeydin? Kocan seni bekliyor. " dışarıdan sakin görülen ama aslında içinde fırtınalar kopan abime bakamadım. Yüzüne bakamadım. Korkuyorum. Çok korkuyorum. Kolumdan tuttu ve sıktı. Engel olamadım da. Canımı acıtıyordu. Kolumda da yaralar vardı. Yaralar, morluklar...

 

" Yürü, benim sinirlerimi bozma. " yürüdüm. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Çok hızlı yürüyordu. Gittikçe kolumdaki baskı da artıyordu. Galiba kemiklerimin birleşmesini istiyordu. Biraz daha kolumu sıkmaya devam ederse bunu başaracaktı.

 

" Kaçtın ha! Bu üstündekler kimin lan?! Neredeydin gece boyu?! Kiminleydin lan? " birden beni bir duvara yasladı ve boğazımı sıkmaya başladı. Nefes alamıyordum. Hava gitmeyen ciğerlerimi zorladıkça canım acıyordu. Çırpındıkça sırtım sızlıyordu. Yine benden güçlü olmalarına sitem ettim içimden.

 

Küçük ellerim ile abimin elini boğazımdan çekmeye çalışıyordum ama ben çekmeye çalıştıkça daha fazla boğazıma bastırıyordu.

 

" Yap - ma. " gözlerinden ateş çıkmak üzereydi. Yanıma yaklaştı.

 

" Birazdan bizim yanımızdan gidiyorsun. Kocan olan adama hizmet edeceksin. Bir dediğini iki etmeyeceksin. Sen bir malsın onun için. Seni para ile satın aldı. Verdiği paraya layık olacaksın. Kendini bir şey sanma... "

 

Dediklerini hayal meyal duydum. Bilincim kapanacağı anda elini boğazımdan çekti. Sonbahar ayında kuru bir ağacın, kuru yaprağının yere düşmeden önce son beş saniyesinde gibi hissettim kendimi. Ne acı. Merhamet göstermek, vicdanlı olmak bu kadar zor olmamalı.

 

Her şeyden bizler suçluyuz. Kimi gece vakti otobüse bindiği için, kimi evine girmeye hazırlandığı için, kimi sevdiği için, kimi ayrılmak istediği için...

 

Bunu anlamak zor olmamalı. İstemiyorum işte. Daha adını bile bilmiyorum. Adı, yaşı, nasıl biri olduğu...

 

Belki de abilerimden daha vicdansız birisi olacak. Giden geleni aratır derler. Öyle mi olacak?

 

Ellerimi hemen boğazıma giderken boğulmanın verdiği duygu ile kendimi yere attım. Hala tam anlamıyla nefes alamıyordum. Aldığım nefes bana işkence misali ciğerlerime ulaşırken bir kere daha ölmeyi diledim.

 

Sokaklardan geçen bir iki kişi sadece izlemek ile yetinmişti. Doğru ya, eğer birisi ile öpüşsem, anında müdahale ederlerdi. Fakat az kalsın ölecektim. Neden kimse bir şey yapmıyordu? Ben sesimi çıkaramıyorum. Neden başkaları benim sesim olmuyordu? Sadece bir kişi, bir kişi yardım istese, belki kurtulurdum.

 

Öksürüklerim dindiğinde ise bir kere daha nefes aldım. Abimin yüzüne baktım. Bana bakıyordu. Duygu yoktu gözünde. Boş boş bakıyordu.

 

" Şu haline bak! Yüzün gözün kan içinde. Uslu bir kız olsaydın her şey daha iyi olurdu. Çok da güzelsin. Evlenirdik belki. Ama şunu unutma. Eğer o evden de kaçarsan ya da şikayet gelirse olacak şey bu. Ensendeyim. Attığın her adımdan haberim var. "

 

Kolumdan tuttu ve beni sertçe ayağa kaldırdı. Ben hiç yaramazlık yapmamıştım ki. Gidiyorduk bilmediğim sokakların arasında. Gidiyorduk belki mezarım olacak eve. Gidiyorduk. Beni ölüme götürüyordu. Belki azrailim olacaktı o adam.

 

Önümüzde bir araba durdu. Abim kapıyı açtı ve beni arabaya attı. Kendisi de yanıma oturdu. Elini cebine attı ve birsürü para çıkardı. Parayı yüzüme doğru tuttu.

 

" Bak, senin sayende bu." paraya baktım. Heyecanlı sesi ile konuşmaya devam etti. "Malsın artık. Tam bir mal. Satın aldı seni. Bak bak şunlara bak. Satın aldı. "

 

Bu hayatta, insanın arkasında bir dağ, sığınacak bir limanı olması lazımmış. Bunu bir kere daha çok acı bir şekilde anladım. Eğer yanımda birisi olsaydı, bana destek olsaydı, bana bir adım gelseydi ben ona on adım gider desteğini karşılıksız bırakmazdım. Ama benim kimsem yok. Beni bir kere bile anlamayan insanların arasında büyüdüm. Beni niye aldılar yetimhaneden? Neden bana bunca yıl eziyet çektirdiler? Defalarca kez sordum. Ama cevap yine acıydı.

 

Tanımadığım, ıssız, sessiz bir yerde durdu araba. Abi demeye bile tiksindiğim adam indi arabadan. Ben de indim arabadan. İki katlı, dışı gri, büyük pencereli bir ev vardı. Ev korkunç gözüküyordu. Evin bahçesinde ise kocaman, korkunç köpekler duruyordu. Her an saldıracak gibiydiler. Evin içi biraz gözüküyordu sanki. . İçi de dışı gibi karanlıktı. Bahçesi de öyleydi. Kurumuştu tüm ağaçlar. Beni temsil ediyordu doğa. Bitmiş, tükenmiş...

 

" Artık evin orası. Sana bir daha vuramayacak olmam beni üzüyor. Ha unutmadan Cihan beye selam söyle "

 

Dedi ve arabaya bindi. Hızlıca uzaklaştı. Köpeklerden birinin havlaması ile korkuyla geri gittim. Yanıma birisi geldi. Bu bizi buraya getiren adamdı. Bana bir adım gelmesi ile iki adım geri gittim. Korkuyordum. Başımı önüme eğdim.

 

" Buyrun, bu taraftan. " dedi adam eli ile kapıyı göstererek. Başımı salladım ve eve doğru yürümeye başladım.

 

Küçüktüm ben daha. Beni yetimhaneye verirlerken bile küçüktüm. Üç günlüktüm. Anne sevgisine muhtaçtım. Güvene muhtaçtım. Okula ilk başladığımda yanımda annem yokken de küçüktüm. Ağlamıştım. Bize yemek yapmak ile sorumlu abla götürmüştü. Herkese o benim annem diye tanıtmıştım. Ben annesiz bir çocukluk geçirdim. Ne anne ne de baba. Ben bu kavramların ne demek olduğunu bilmiyordum. Hala da bılmiyorum.

 

Evlat edinmeye geldiklerinde de küçüktüm. Küçüktüm ama mutluydum. Çünkü annem ve babam olacaktı. Beni seveceklerdi. Sevgiydi istediğim tek şey. Sevgi...

 

Okuldan alındığımda da küçüktüm ben. İlk okulu bitirmiştim sadece. Çok küçüktüm yine. Okulda birinciydim. Hep karşı çıktım. Hep isyan ettim. Bana gelen cevap sadece şiddetti.

 

Bana çalış dediklerinde de küçüktüm. Küçücük yaşta kar - kış demeden, sıcak - soğuk demeden çalıştım ben. Parayı mı alıyorsun dediler, daha çok vurdular.

 

Şimdi de küçüğüm. Ben büyük değilim ki. Evlenmeye hazır değilim. İşkencelerine katlanamadım, defalarcaa kaçtım. Bu bana kaçmamın cezasıydı.

 

Ve bu ceza hepsinden ağırdı.

 

Yanımdaki adam kapıyı açtı. İçerisi de dışarısı kadar soğuktu. Ayrıca kasvetliydi. Adam bana doğru bir adım attı. Korkuyla geriye gittim. Adam elini bana doğru uzattı. Ne yapacağımı bilemedim. Hemen yanımdaki düğmeye basınca evin ışıkları açıldı. Ben rahatla nefes verirken adam konuşmaya başlamıştı.

 

" Cihan bey birazdan gelirler. Üst kat, sağdaki ikinci oda size ait. " yüzüme bakmadan konuşması, beni bir nebze olsun rahatlamıştı. Adam dışarı çıktı ve kapıyı kapattı. Kapının kilit sesi gelmediğinde kendimi biraz iyi hissettim.

 

İleride küçük bir ayna gördüm. Oraya gittim ve kendime baktım. Gerçekten acınası haldeydim. Ben ne zaman kendimi bırakmıştım. Yüzüme baktım. Morarmış gözüm, kanamış kaşımın kenarı, morarmış elmacık kemiği, çenemi hafifçe sola çevirdim. Çenem kıpkırmızıydı. Damarlarım gözüküyordu. Dudaklarım tamamen patlaktı. Boğazım... Boğazıma baktım. Morarmıştı boğazımın kenarları.

 

Anne, baba, size hakkımı helal etmiyorum. Beni bıraktığınız. Ben sizin yüzünüzden bu haldeyim. Vücudumdaki her bir yaranın sebebi sizsiniz.

 

O an bıraksalar bile neden hala gelmediler? Küçük değil miyim ben? Ben küçük ve tükenmiş bir kızım.

 

Ben küçük ve kaybetmiş bir kızım. Hayatın bana oynadığı acımasız oyunları kaybettim. Ya da daha oyunun başındayım. Sarı saçlarım, mavi gözlerim, dudaklarım, tenim, duruşum, fiziğim, kişiliğim, bakışım, dişlerim, hareketlerim...

 

Ben kaybettim. Ya da öyle sanıyorum.

 

 

 

 

 .. 

Hoşgeldiniz 💐

 

Biraz geçiş bölümü oldu. Gelecek bölümde daha ayrıntıya gireceğiz. Artık kurgumuzun asıl devam edeceği yere gideceğiz.

 

Bölüm nasıldı? Lütfen bölüm hakkında beğendiğiniz, beğenmediğiniz kısımları söylemekten çekinmeyin.

 

Hoşçakalın, kendinize iyi bakın 🦋

 

Loading...
0%