@flymiamibro2
|
Arita ve Taro, Çiçekli Vadi'nin huzurunu geride bırakarak hızla ilerliyorlardı. Bir süre sonra, büyükannesinin çığlıkları Arita'nın kulağında çınlanmaya başladı. Kalbi sıkışmıştı. Turuncu saçları, yağmur sayesinde su olmuştu. Gözleri derin bir hüzünle dolup taşıyordu,gözyaşları ile karışmış yağmur damlaları yanağından akıyordu. Fırtına çok güçlüydü, onu geriye doğru itiyordu, ama Taro'nun bedenini hızlandırması için yaptığı büyü ona yardım ediyordu. Doğa sanki bir canavara dönüşmüştü, Luminara'yı bu hale getirecek güç kimse de yoktu, Güneş Adam Kenta'da bile. "Çabuk ol, Arita." dedi Taro hırçın bir ses tonuyla. Arita çok korkuyordu, olduğu yerde durdu. Rüzgar, bir çığlık gibi esiyordu ve Arita'nın kulak hizasındaki turuncu saçları uçuşuyordu. Taro, ona baktı. Bakışları, oldukça soğuktu. Arita büyük bir güce sahip olmasına rağmen onu kullanmayı bilmiyordu, bu yüzden Arita'ya karşı bir acıma duygusu hissetmeden edemedi. Kaşlarını sertçe çattı. Tam, konuşmak için söze gireceği an tıpkı onlar gibi koşturan, insanlar, şikayetleniyor ve sığınacak bir yer arıyorlardı. "Halimize bak! Güneş Adam'ın şu an burada bize destek olması, adasını kurtarması gerekirken o Karanlığın Cadısı ile!" "Güneş Adam, bizi terk etti!" Küçük bir erkek çocuğu, annesinin eteğine tutunarak, "Evimiz mahvoldu!" diye bağırdı. Ne kadar üzgün ve çaresiz olduğu ses tonundan anlaşılıyordu. Annesi ise, ne yapacağını bilmiyor korkuyla etrafa Kenta'dan bir iz var mı diye bakınıyordu. "Bir adam, adasını kurtaramıyorsa ne işe yarar?!" diye bağırdı bir adam öfkeyle. İnsanlar, sitem edip yollarda bağırırken Arita öylece donup kalmıştı. Tüm vücudu sırılsıklamdı, Güneş Adam, Luminara'yı terk etmişti. Bunu kendine inandıramıyordu. Gözleri sulu ve iriydi, Taro ise Arita'ya kendini duyurmaya çalışıyordu. En sonunda,"Fırtına büyüyor, hayatta kalmaya çalışmalıyız!" diye haykırdı. Arita'nın dikkatini çekmek için, Arita'nın sevdiği bir Fransız Şiirini, şu an içinde oldukları duruma göre uyarlamıştı. Taro'nun bakışları aniden karardı.Taro'nun bakışları, gökyüzüne çevriliydi. Sanki fırtınanın kaynağını tam olarak görebiliyordu. Arita, konuşmak için ağzını açtığı an Taro onu elini kaldırarak susturdu. "Bu," dedi bir fısıltıyla. "Cerbeus'un öfkesi." Arita'nın zihni karışmıştı. Aklının içindeki tüm düşünceleri toparlaması lazımdı. "Ne?" dedi sadece. "Sen bunu nereden biliyorsun?" Taro, göz devirdi. "Bazen benim sihirli bir kedi olduğumu unutuyorsun." dedi. "Ayrıca, sihirli bir kedi olmasam bile bunu akıl etmek pek zor bir şey değil. Güneş Adam'ın gidişini, ona bir ihanet olarak kabul ediyor. Aklı olan herkes, bunu düşünebilir." Arita, başını eğdi. Yapboz parçaları şimdi oturuyordu. Büyükannesinin çığlığını tekrar duymasıyla, kalbi sıkıştı. "Ah, ne yapacağız?" dedi. Ses tonu hüzün doluydu. Taro, "Yapacağız mı?" dedi yüzünde büyük bir ciddililikle. "Yapacağız değil, yapacaksın." Arita, Taro'nun söylediklerine karşılık kaşları yukarı kalkmış, ağzı aralanmıştı. Resmen, ona fırtınayı durdurmasını söylüyordu. Arita, birkaç adım geri çekildi. "Ben.." diye mırıldandı yavaşça. Taro, iyice öfkeleniyordu. Geri adım atan Arita'ya daha da yaklaştı, uzun ve büyük vücuduyla, sanki Arita'nın küçük, hiçte erkeksi olmayan bedenini sıkıştırıyor gibiydi. O anda, fırtına daha da şidddetlendi. Yıldırımlar yere düştü. "Senin bu utangaç, acemi ve beceriksiz tavırlarından bıktım usandım artık!" diye haykırdı Taro. "Senin gücün, bu fırtınayı durdurabilir. Ama sen, içindeki bu gücü görmeyecek kadar körsün." Arita'nın bedeni titredi. Taro, onu öylesine korkutmuştu ki diz çöküp ağlamak istedi. O, gücünü kendi halinde şekillendirmişti ama bir fırtınayı durdurmak.. bu onun hayal edebileceği bir şey değildi bile! Taro, yeniden acımasızca konuşmaya başladı. "Bu bir oyun değil. Eğer şimdi, bu fırtınayı durdurmazsan, Cerbeus'un öfkesi sadece Luminara'yı değil, herkesi yok eder. Büyükannenin çığlıklarını duymuyor musun? Herkes ölecek! Ve hiçbir şey yapmadığın için suçlu sen olacaksın." Taro, bir saniye bile beklemeden, "Eğer korktuğunu sanıyorsan, yanılıyorsun. Daha hiçbir şey görmedin. Cerbeus, kontrolden çıkarsa, Luminara karanlığa gömülecek. O sadece bir çocuk değil, onun içinde babasının gücü var. Fakat, en önemlisine sahip değil. Sen sahipsin, buna karşı gelecek tek kişi sensin! Sen burada korkularınla boğuşurken o her şeyi yıkıma sürüklüyor." Arita, nefes almayı unuttuğunu fark etti. "Bütün hayatın boyunca, korumacı kedin olarak seni korudum. Ama, bu durumda seni koruyamam! Ya Luminara'yı kurtarırsın, ya da ölümüne tanık olursun..." Arita'nın içindeki korkunun yerini, kızgınlık ve kararlılık aldı. Bir anda, Arita'nın gözlerinin içine ışık doldu. Başı dikti, turuncu saçları parlıyordu. Aradan, güneş ışıkları ortaya çıkıyordu. Arita, ellerini iki yana doğru açtı. Gözlerini kapatarak ellerini havaya kaldırdı, fırtınaya doğru uzattı. Fırtına, Arita'yı sabit tuttu. Bedenini ince altın bir ışık halesi çevreledi. Ruhu, doğayla bütünleşmiş bir haldeydi. Karanlık, yavaşça ortadan kalkmıştı. Güneş ışınları, fırtınayı kırarak, bulutları parçalayarak etrafa umut saçmıştı. Fırtına yok olmuştu, fakat bunların heps, 8 saniyede yaşanmıştı. Arita, gözlerini geri açtığında karanlık havanın yok olduğunu, rüzgarın etrafında keyifle dans ettiğini görünce yanakları kızarmıştı. Bunu kendisi yapmış, Luminara'yı kurtarmıştı. Bu, inanılmazdı! Ağaçlar, havaya parlak ışıltılar saçarak düzelmiş, evler de eskisinden çok daha sağlam bir şekilde yerine yerleşmişti. Luminara, yeniden cennet gibi bir yer olmuştu ve bunu yapan, ucube Arita'ydı. Bir anda, insanlar mutluluk çığlıkları atmaya başladılar. Arita'nın domates misali kırmızı olan yüzü, tüm ilginin bir anlığına onda olmasıyla daha da kızarmıştı. Taro, biraz uzaktan sırıtarak izliyordu. Tanımadığı insanlar tarafından ilgi odağı olmak, Arita gibi için bir kabus gibiydi. Ona sorulan soruları o garip ses tonuyla cevaplıyordu. Bir adam, küçük çantasında, kocaman kamera çıkarıp Arita'yı videoya almaya başladığında tek yapabildiği, şapşalca gülümsemek olmuştu. Sanırım, ünlü olmuştu.. Arita, ona uzaktan sırıtarak bakan Taro'yu fark edince, yüzündeki şapşal gülümseme koca bir gülücüğe dönüşmüştü. Kalabalıktan çıkmak istedi, etrafındaki insanları narin elleri ile biraz itekleyeyim derken- aniden göğsünde hafif bir sıcaklık hissetti. Durakladı. Nefesi hızlandı, sıcaklık, bir acıya dönmeye başladı. Ama, sanki onu öldürecekmiş gibi bir acı. İçindeki enerji, adeta bedenini yırtmaya çalışıyordu. Bir çığlık attı, yavaşça dizinin üzerine çöktü ve elini göğsünün üzerinde birleşti. Üzerindeki kıyafetin kumaşı parçalandı. Dikiş yerleri birer birer açılırken, iplikler koparak açıldı ve sonunda gürültüyle koparak havada süzüldü. Taro, hemen yetişti. Fakat, biraz yaklaşmaya çalışsa- bir güç onu itiyordu. Arita'ya hiçbir şekilde yaklaşamaması, onu biraz korkutmuştu. "Arita!" Arita daha fazla dayanamıyordu, elini göğsünde gezdirirken, bir yara oluştuğunu fark etti. Fakat bu yara değil, güç sembolüydü. Sağ göğsünün tam üstünde, güneş şeklinde bir yara izi almıştı. O an ki ıstırap, yeni kimliğinin habercisiydi. Halk, aniden zafer ve neşe çığlıkları atmaya başladı. Arita'nın acısının farkında değillerdi bile. "O Güneş Çocuk!" diye bağırıyorlardı, "Luminara'nın Güneş Çocuğu!" Arita, halkın sevinç dolu çığlıkları arasında diz çökmüş halde nefes nefese kalmıştı. Etrafa bakınıyordu, ağzı ufak bir yay gibi açılmıştı. Yanakları kıpkırmızıydı. Yavaşça gözlerini kapadı, bir an her şeyin durduğunu hissetti. Etrafındaki kaos, şikayetler, korkular artık onun sorumluluğuydu ve kalbinin içinde bambaşka bir sorumluluk, derin bir aidiyet duygusu belirmişti. Taro, ona yaklaşamasa da endişeli gözlerle beklemekteydi. "Arita!" diye seslendi bir kez daha, sesi hafif bir yalvarış tonuna bürünmüştü. Arita, gözlerini yavaşça açtığında Taro'yu gördü; o an onun kendisine duyduğu güveni ve sevgiyi daha önce hiç hissetmediği kadar güçlü bir şekilde hissetti. Taro’nun tüm sertliğine ve keskin tavırlarına rağmen, onun yanında her daim destek olan, tehlike anlarında bile yanından ayrılmayan bir dostu olduğunu anlamıştı. Taro'nun uzattığı eli tuttu. Taro, Arita'nın elini ellerinde hissettiğinde, büyük bir sıcaklık hissetti. Taro, Arita'ya baktı ve fısıldadı. "Sen Güneş Çocuk'sun, bu senin kaderin." bunu söylerken, dudağının kenarında bir gülücük vardı. "Gökyüzünde hâlâ açılan bulutlardan süzülen güneş ışığı, senin yolunu aydınlatatacak." Arita, hafifçe gülümsedi. Kalbindeki o sıcaklık, göğsündeki güneş sembolünün hafif acısıyla birleşerek ona, bu yolda yalnız olmadığını hatırlattı... |
0% |