@flymiamibro2
|
Sabah uyandığında, Cerbeus'un odası gül kokusu ile dolup taşmıştı. Homurdanarak gözlerini araladı, evin içine gül kokusu sindiğine göre, Kenta yeni büyüler üzerinde uğraşıyordu. Cerbeus, gül kokusundan nefret ederdi. Yani, sadece gül kokusu değil.. Cerbeus, her şeyden nefret ederdi. Kibirli, sadist ve küstah olmasının yanı sıra, memnuniyetsizdi. Yatağından kalktı, beyaz bir gömlek giydi, üstteki iki düğmesini açıkta bıraktı. Siyah pantolonunu giydikten sonra diğer günlük işlerini de halletti. Odasından çıktı, aşağı kata indi. Dün, okuldan gelince askılığa astığı postacı çantasını aldı. Zihni, hala Kedi Adam'ın ona söylediklerindeydi. Dişlerini sıktı, gururu incinmişti ama bunu kabul etmesi mümkün değildi! Ne olursa olsun, Arita'nın ondan güçlü olduğunu kabul edemezdi. Cerbeus'un babası Güneş Adam'dı, en güçlü olmak onun hakkıydı. Arita'nın yeteneklerini daha iyi öğrenip, onu alt etmeliydi. Ama, Taro'nun tehditi de beyninin bir köşesinde yankılanıyordu. Uzun, acımasız bir kahkaha bıraktı. "Yaratık." dedi daha sonra. O sırada, salonda yeni büyüleri denemekle meşgul olan Kenta'nın, oğlundan haberi yoktu. Radyoda, The Beatles'ten "Here Comes the Sun" çalıyordu, Kenta büyülerle uğraşmak ve o koca vücudunu şarkıya göre hareket ettirmekle meşguldü. Cerbeus, sadist bir yüz ifadesi ile evden çıktı. Gümüş Şato'ya doğru yürümeye başladı. Gölün kenarında yükselen devasa bir şato, göz alıcı bir görkemle etrafını sarmalıyordu. Şatonun taşları, güneş ışığı altında parıldayan beyaz ve gümüş tonlarındaydı. Yüksek kuleleri, bulutların arasında kaybolan doruklarıyla göğe doğru uzanıyordu. Kulelerin her birinin üstünde, renkli bayraklar dalgalanıyordu. Cerbeus, oraya varır varmaz, herkesin dikkati Cerbeus'un üzerine oldu. Gümüş Şato, garip bir okuldu. Her türden gücü olan çocuklar vardı, ama ikiye ayrılıyordu. Gösterişliler ve diğerleri. Cerbeus, gösterişlilerin lideriydi. Ona kral denilebilirdi, Şato'daki neredeyse herkes ona tapıyordu resmen, şu ana kadar kimse ona itaatsizlik etmemişti. Cerbeus bundan gayet memnundu, kim memnun olmazdı ki? Diğerlerine geçersek.. onlar, onlar gariplerdi. Gösterişliler, onlar hakkında gerçek olmayan bilgiler yayıp gülerlerdi. Arita, gariplerin başıydı. Arita'nın bundan haberi yoktu ama öyleydi. Onun iki haftada bir banyo yaptığını söylerlerdi, kulak hizasındaki turuncu saçları, sıska vücudu, çökük elma kemikleri, çilli suratı, eğri dişleri.. Bu oğlanın garip görünümü, herkesin onu dışlaması için yeterli bir sebepti. Ama o, aslında iyi bir oğlandı. İnsanlar ve kendisi, onun gücünün farkında olsalar hepsi onunla arkadaş olmak için can atardı. Herkes Arita'nın, güneş ışınlarını kontrol etme gibi nadir bir güce sahip olduğunu biliyorlardı ama şu ana kadar kimse ciddiye almamıştı. Gün boyu sessiz sessiz kaval çalar, siyah bir kediyle oynar ve eve giderdi. Kimseye zararı yoktu, neden insanlar çok kabaydı? Cerbeus, yavaş adımlarla okul bahçesinde yürüyordu. Arkasından gelen, kızlara gitmeleri için sert bir bakış verdi. Artık yanında sadece Runes ve Liam vardı. Bunlar, Cerbeus'un arkadaşlarıydı. 'Arkadaş' denilmezdi, Liam ve Rune çalışan gibilerdi. Sanki onların görevi, Cerbeus'u mutlu etmekti.. Bu ne kadar aptalca olsa da, Rune ve Liam'ın yerinde olmak isteyen milyonlarca insan vardı. Cerbeus, Arita'yı gördü. Bir ağacın altında,bağdaş kurmuş oturuyordu. Elinde kavalı vardı, çok sessiz bir şekilde çalıyordu.. "Hey, çilli surat." diye seslendi Cerbeus. Yüzünde koca bir sırıtma vardı. Arita müziği kesti, yüzünde hafif bir şaşkınlık ve korku vardı. Cerbeus'un hep onu hedef almasına alışkındı, ama yine de ister istemez irkiliyordu. "Efendim?" dedi, ses tonu tizdi. Tıpkı bir kız çocuğu gibiydi. Arita'nın feminen ses tonuna karşılık, Cerbeus soğuk bir kahkaha attı. Onunla birlikte Liam ve Rune'da güldüler. Onların gülmelerine karşılık, Arita'nın yanakları hafifçe kızardı. Yamuk dişlerini göstererek hafifçe gülümsemeye çalıştı. Cerbeus, tekrardan Arita'yı süzdü. Kısa bir sessizlik oluştu. Dikkatini Arita'ya verdi, işte, planı tam burada başlıyordu. "Bak, Arita" dedi sahte bir nezaketle. "Babam yaşlanıyor, güçlerini yavaş yavaş kaybediyor." diye yalan attı. "Onun için en önemli güç, güneş ışınlarını kontrol edebilmesiydi.. bu güç, sadece sen de ve onda var." Arita'nın turuncu dağınık ve önüne düşmütüş; bir kısmı gözlerinin üzerine gelmişti. Gözleri, hayal kırıklığı ve endişe içinde parlıyor, sanki bir sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Saftı, çok saftı. Cerbeus, sahte bir üzgünlük ve nezaket ile konuşmaya devam etti. "Bu gücünü.. biraz babamla paylaşmanı istiyorum." dedi Cerbeus. "Ama önce, bana bu gücünü göstermelisin, yeterli olup olmadığına karar vereceğim. Bunu, bunu benim için yapabilir misin?" Arita, Cerbeus'un yalanına karşılık, üzündeki hayal kırıklığıyla birlikte, bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyordu. Başını hafifçe eğdi, hayranı olduğu Güneş Adam güçlerini kaybediyordu ve, ve Arita güçlerini onunla paylaşmalıydı. Daha sonra yüzüne hafif bir rüzgar esti. Bu,, Arita'nın kendine gelmesine sebep oldu. Sessiz kaldı. Cerbeus, küçümser tavrı ile ona bakmaya devam etti. "Bana cevap ver." dedi Cerbeus. Arita, kavalını daha sıkı tuttu. Başını hayır anlamında salladı, "Şey.. sana inanmak biraz..zor.." ilk defa Cerbeus'a karşı gelen biri olmuştu. "Gücünü babamla paylaşmak istemiyor musun yani?" dedi Cerbeus. "Ne kadar cömertsin, çilli surat." dedi alayla. Ucube Arita, şimdi de ona karşı mı geliyordu!? "Sanırım biraz daha zorlayıcı olmam gerekiyor." diye ekledi, sesi tehditkardı. Arita'nın gözleri korkuyla büyüdü. "Hayır." dedi. Cerbeus'un gözlerinde öfke parladı ve aniden Arita'nın üzerine atladı. Kavalını almak için uzandı ama Arita hızlı bir hareketle Cerbeus'u engelledi. Bu hareket, Cerbeus'u daha da sinirlendirdi. Arkadaşlarına başıyla işaret verdi. Liam ve Rune, Arita'nın kollarını ve bacaklarını tutarak onu etkisiz hale getirdi. Cerbeus, bunu fırsat bilip kavalı kaptı. Arita yere yığıldı, acı içinde Cerbeus'a baktı. "İşte bu kadar." dedi Cerbeus. Arita, gözünde yaşlarla bağırmaya başladı, "Onu bana geri ver!" Gümüş Şato, böyle olaylara bayılırdı ve şimdi herkes büyük bir dehşetle izliyordu. Cerbeus, Arita'nın acısını önemsemeyerek kavalı inceledi. "Bu mu tüm gücünün kaynağı, ne zavallı." Derin bir nefes alarak kavalı üflemeye başladı, ama bir şey olmadı. Sinirlenerek tekrar denedi, ama hiçbir şey olmadı. "Onu kullanamazsın.." dedi Arita. Arita'yı duyan Cerbeus, ayağı ile Arita'yı tekmeleyerek sertçe yeniden üfledi. Ama bu sefer, kaval Cerbeus'un elinde kocaman bir patlama sesiyle parçalandı. Gözleri önünde parçalanan kavalın şokuyla geri çekildi. Ellerini acıyla ovuşturdu. Etraf bir anda sessizliğe büründü. Ama Cerbeus'un bilmediği bir şey vardı, Arita'nın kaybettiği kaval sadece gücünü gösteriyordu. Kaval sadece bir araçtı. Asıl güç, Arita'nın içinde saklıydı. Arita ayağa kalktı, öfkeli gözleri arasından akan öfkeli göz yaşları ile çantasını aldı ve koşmaya başladı, Gümüş Şato'dan çıkmıştı. Cerbeus, arkasından bağırdı. "Bu iş burada bitmedi, Arita Sato! O çirkin suratını bir daha asla görmeyeceğim!" Arita, çoktan gözden kaybolmuştu.. |
0% |