"Yakalandığın en acı hatıranın her bir saniyesinde sıkışıp kalmanın acizliğiyle yaşıyordum .Saat sayamadığım hızda geçip giderken, bana kalan bunu unutmayacak bir cezaydı. Süresizce düşünmeden gerçekleştirdiğim her bir kötülük bana misliyle cevap vermek için sıraya dizildi.
Şimdi sıra O' nundu."
Kaybedene verilecek en büyük ceza onun mükâfatıdır"
Kuru bir ağacın,cansız dallarında sallanan bir sarı yapraktan farksızdı aslında Glorian. Glorian zamanının en yeganesiydi.
Siyahlara bürülü inci gibi...
Kendi çamuruna bulanan beceriksiz bir evrendi... Glorian şanslı olanı şanssızlığına bulandıran tek yerdi.
Talia , zamanın en güzel kadınlarından biriydi. Kızıla çalan saçlarına koyu gölgeler hakimken, gözleri tamamen ona bürülüydü.Kelimenin tam anlamıyla ona ; Zifiriye. Beyaz tenine özenle yerleştirilmiş zarif boynuna belirgin köprücük kemikleri eşlik ediyordu . Gülümsediğinde güneşi açtıran tebessümü onun için paha biçilmez bir lütüftu.Onun zamanındaki kadınlar azıyla yetinmesini bilmişlerse de o hep daha fazlasını isteyen olmuştu . Çünkü ona verilecek en güzel hediyenin sadece bir şey olduğuna inanıyordu.
O da güçtü.
Herkesi yerle yeksan eden, herkesi diriltebilecek tek şeydi onun için. Bunca zaman gördüklerini hafızasında birleştirdiğinde yerine oturan parçalar onu çıkmaz bir yola
sürüklüyordu fakat o bunun farkında bile değildi. Güce hakim olmak isteyen bir insanoğlunun acı içinde karanlığa sürüklenmesini hesaba katamamışken tarih 1000 li yıllardaydı. Glorian kendi harcında tutunan bir ülke görevindeydi. Etliye sütlüye karışmayan ,bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın gayesiyle bunca yıl ayakta kalmıştı. E hâl böyle olunca bir sürü olayda beraberinde gelmişti. İlk zamanlar kendi yağında kavrulan Glorian’ın insanları sonralarında kendilerine daha fazlasını daha iyisini istemeye başladı . Haklılardı .
İnsan neden daha iyisini yapabilecekken sadece iyisine talip olacaktı ki?
Öyle de oldu ; ilk zamanlar kendi aralarında bir takım toplantılar yapan birkaç topluluk en sonunda bunun bu şekilde olmayacağını anlayıp ülkenin başına yani Glorian’ın hükmedicisine gitmeye karar verdiler. Bu karar onlar için ne idiğü belirsiz bir hâldeydi. Çünkü gidecekleri kişinin kendileri için bir taşı bile kıpırdatacağı söylenemezdi. Zavallı Kral, neden böyle bir zamana hükmetmek için seçilmişti ki? Demek ki onun da cezası buydu.
Halihazırda konuları hazır bir şekilde gittikleri sarayda birkaç zırhlı adamın eşliğinde kralın yanına gitmeye hak kazanmışlardı. Onlar için bir başlangıç olacağı düşünülen bu mutluluk verici his Glorian için aslında bir sona hazırlıktı. Vardıkları kapı hem geçmişin hemde geleceğin efendisinindi .
Zamanın efendisi.
İçeriye girenler arasında en önde duran siyah saçları alnına düşmüş yağız bir delikanlıydı. Yirmilerinde, ateş topu gibi her yere savrulmaya hazırdı. Atletik bir vücüdü olmasa da gücü kuvveti yerindeydi,bu duruşundan belliydi.Söze başlayanda o olacaktı.
“Efendim.”
Diyerek hafifçe önüne eğilen adama diğerleride eşlik etti.
Karşılarında altmış yaşından gün almaya yakın, sakalları gür ve beyaz, heybetiyle bir zamanlar dediğini harfiyen yaptıran Glorianın şu an ki Kralı Asarun vardı .
Asarun Glorianın en fazla hükmünde kaldığı tek padişah.
Glorianın koruyucu ve daha nicesi...
Peki o heybetiyle nam salmış bu adam şimdi neden bu kadar acizliğe bürünmüştü? Sorular tüm ülkede aslında dilden dile dolaşmaya başlamıştı ama gel gör ki hiçbir kuş fısıldamamıştı gerçekleri günyüzüne .
O zamandan bu zamana geçen vakitten sonra halkından bir topluluk ilk defa ayağına gidip bir şeyler istemeye gelmişlerdi.Ancak konuşma sessiz sedasız son buldu .
Asarun’un yardımcıları kesin dille reddettikleri söylemlerini gelen kişilere verip kapı dışarı etmişlerdi.
Glorıan’ın insanları sinirliydi. Bir grup topluluğun gece yaptığı gizli bir toplantı neticesinde açığa çıkan gerçek bu sefer şansın onlarda olduğunu gösteriyordu.
“Efendim, bu böyle olmayacak. Bir şeyler yapmalıyız?”
Asarun’un yanındaki yardımcısı uzun boylu ,hafiften cılız olması onu zayıf göstersede idare konusunda oldukça güçlü yapısı dış görünüşüne baktırtmıyordu.Soru sormasındaki kinaye aslında alttan belli olmuyorda değildi.
“Olmaz anlamıyor musun? Anlamadığımı mı sanıyorsun!”
Asarun yerinden kalkıp etrafta gezinmeye başladı . Yere değen kürkün birkaç parça tüyü yere doğru dökülmüştü.
“Eğer onu buraya getirirsem her şey anlaşılır .Bu , bu bizim sonumuz olur. Olmaz,katiyyen!”
“Ve bu bir emirdir !“
Laf yerine ulaşmıştı , yardımcısı yanından naifçe uzaklaşırken aslında ona bir o kadar da yaklaşmıştı .
***
Gece pencereden naifçe kendini doldurmuştu. Talia yemeği hazırlayıp sofraya bıraktığında duyulan ses ile deyim yerindeyse ev dahi titremişti. Gözleri korkudan gecenin karalığına daha da bulanırken , annesi ona sarılmıştı . Sesler bir nevi savaşın habercesi gibiydi. Boru sesinin de tüm Glorianı doldurması ile her şey netlik kazandı .Bu bir savaş ilanıydı. Neler olduğu hakkında bir şeyleri anlamaya koyulmak şöyle dursun aniden kapının kırılmasıyla ikinci bir korku kapladı annesi ve Talia’yı .Gelen kinin yüzünü gecenin karanlığında seçemek için daha da irileşen gözbebekleri gördükleri karşısında şoka uğramışlardı.Gelen kişi babasından başkası değildi. Ama farklıydı . Üzerinde gizlenmek adına geçirdiği siyah uzun eski püskü bir kaftan var gibiydi.
Bu sanki kendini gizlemek adına yaptığı bir girişimdi. “Sen! Sen ne yaptın! “
Annesinin sesi odada yankılanırken babası oralı bile olmuyordu. Bu adam nasıl böyle birine dönüşebilirdi.Göz gözü görmez vaziyete gelmeside an meselesi oldu . Rüzgâr hiddetini arttirip gaz lambalarını şiddetle södürmek için uğraşıyordu . Bugün bütün
olanlar kime karşıydı ,neye karşıydı diye düşünerek geçen kısa bir anda Talia’nın gözlerine dolan bir siület onu kendisine getirdi.
Tek bir kılıç darbesi...
Tam sırtından gövdesine açılan keskin bir kılıç darbesi kendini bir gösterip bir yok oldu.Kırmızı kan duvara doğru sıçrayıp ahşabı doldurmaya başladı.Talia’nın suratına gelen kırmızı kan damlaları annesinin elbisesini boyamıştı.
Babası yere yığılırken , annesini çığlığı Glorian’ın sesine karıştı .Babasının gözlerinde gördüğü o anlamsız bakışta neyin nesiydi? Kılıç darbesinin geldiği yöne doğru döndürdüğü bakışları sadece karanlıkta siületten farksızdı . Ama gözlerinin şahit olduğu o kılıç hafızasında hep yer edinmeye hak kazanmıştı .
Şimdi Talia için bilinmez bir odanın kilidi açılmıştı ? Hemde babasının kanıyla...
“ Yapamadıkların için pişman olmayacaksan , kazandım diye zafer edasına bürünme . Nitekim kazanılana mağlup , kaybedene galip geleceksin ”