Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@fullmoon

Bölüm biraz gecikti canlarım kusura bakmayın. Hepiniz nasılsınız yorumlara bekliyorum...

İYİ OKUMALAR CANLARIM...


İlay'ın hastane olayının üzerinden iki gün geçmişti ilk gün karargaha gidip komutanına rapor vermişti ama orada gördüğü adamdan bahsetmemişti komutanına, ilk görevinden hastanelik olmaktan çok sinirliydi ilay ama bombayı o halde bile imha etmesinin onun ne kadar iyi ve güçlü bir asker olduğunu gösterdiğini söylemişti binbaşı zafer. İkinci gün buz ile yalnız kalmak istemişti ilay ama ne zaman gözleri kapanacak olsa gözlerinin önüne o güneş gözlü adam geliyordu. Neden bir askeri esir almamıştı yada herhangi bir şey yapmamıştı, o adam kimdi bunu öğrenmek istiyordu teğmen ilay, neden onu komutanına anlatmadığını da bilmiyordu bazen kendinden şüphe ediyordu, yok muydu öyle birisi, kendisi mi öyle düşünüyordu ama o gözler, kendinin hayal edemeyeceği kadar güzellerdi.

Bu düşüncelerinden dolayı kendinden bazen nefret ediyordu ilay bir terörist için böyle düşünmesi ne demekti o bir askerdi. Ailesinin, oyun arkadaşlarının, şimdiki kardeşlerinin katilleriydi onlar yakışmazdı ilay'a bu düşünceler, sadece bu bilinmezlikti onu düşünmesine neden olan eğer onu bulabilirse bir daha böyle düşüncelere kapılmazdı.

İLAY ADİN

Yaklaşık 3 saattir buz ile beraber koşuyorduk. Gerçi oğlum benimle değil de rüzgar ile koşuyor gibiydi birde o tüyleri esinti eşliğinde savrulmuyor mu işte o zaman daha da yakışıklı oluyordu yaramaz. Ona yetişmek için biraz daha hızımı arttırmıştım ki kolumda ki telefon bandı titremeye başladı. Kulaklıkla aramayı açtığımda umay'ın yeni uyandığı için tarazlı ve endişeli sesi duyuldu kulağım da.

" İLAY NERDESİN SEN "

" Heyy, sakin umay ne oluyor, buz ile koşuya çıktık alt tarafı ."

" Kızım siz manyak mısınız saat daha yedi, kaç saattir dışarıdasınız siz. 'burnundan derin bir nefes aldı genç kadın ardından konuşmasına devam etti' İlay bana yarım saattir dışarıda olduğunu söyle." umay'ın endişeli sesi artık kızgın olamaya başladı.

" Umay duymak istediğini mi söyleyeyim yoksa gerçeği mi."

" Gerçeği söyle ilay sadece gerçeği." son cümlesini bıkkınlık ile söyledi genç kadın

" Dün gece pek uyuyamadım da ben, saat 4'e doğru çıktık evden buz ile"

" Allah sizi ne yapmasın emi , EVE GELİN ÇABUK BU HAVADA 3 SAAT KOŞMAK NEDİR MANYAKLAR SİZİ." Son cümlesini bağırarak söylemişti umay hayır anlamıyorum bu kızın bu anaç tavırlarını alt tarafı mart ayındayız ve en fazla sıcaklık 8° oluyor.

" Umay sorun yok biliyorsun bazen bu havadan daha soğuk havalarda çalışmışlığımız var alışığım ben."

" İlay hemen eve dedim neredesin bilmiyorum ama eve gelmek için sadece 15 dakikan var"

" Umay üst benim sanıyordum."

" Üstümüzde yeşiller varken sen komutansın ama evin komutanı benim kızıl kurt , Kaldı 14 dakikanız bence acele edin ha gelirken boyoz almayı unutma." yüzüme kapanan telefon beni şaşkına uğratırken gülerek benden biraz uzakta duran buza seslendim " Buz hadi oğlum eve dönüyoruz."

Buz ile beraber canavara bindiğimizde her zaman ki gibi ilk işimiz radyoyu açmaktı ikimizde en kısa yolculuğumuz da bile şarkı dinlemeden yapamazdık bazen ben unutsam bile buz bana hatırlatmak için patisini radyoya götürüp gözlerime bakardı ben ona bakana kadar da çekmezdi patisini oradan. Bulunduğumuz ormanlık alandan eve olan mesafe yarım saat kadardı ama biz iki hız tutkunu için bu süre 10 dakika sürdü. Hem boyozları alacağım fırının hem de evimizin bulunduğu sokağa canavarı park edip indik. Buz ile beraber fırından fazlaca simit ve boyoz alıp sonunda evimize geldiğimizde yanımdaki anahtarla kapıyı açıp sessizce içeri girdik.

Elimdeki poşetleri mutfağa bırakıp, Gri ve beyaz uyumuna sahip olan salonumuza geçtiğim de gri koltuklarımız da yarı uykulu yarı kızgın umay oturuyordu , ortada bulunan beyaz sehpamız, 3 çekmeceli beyaz TV ünitesi, ünitenin bulunduğu açık gri duvarda bir dolunay tablosu, onun hemen yan duvarında ise 2 tane siyah font üstüne beyaz kurt çizimleri vardı ortalarında da göktürkçe

𐱅𐰇𐰼𐰚:
𐰾𐰀𐰋𐰀𐱁𐰾𐰃𐰤:𐰓𐰃𐰘𐰀:𐰏𐰇𐰚𐱅𐰀:𐰘𐰀𐰼𐰀𐱅𐰃𐰠𐰢𐰃𐱁,:𐰘𐰀𐰼𐰀:𐰏𐰇𐰤𐰓𐰀𐰼𐰃𐰠𐰢𐰃𐱁𐱅𐰃𐰼:" yazıyordu anlamı ise " TÜRK , SAVAŞSIN DİYE GÖK'TE YARATILIP, YERE GÖNDERİLMİŞTİR." öyle de değil miydik zaten, şu dünya da hangi millet savaşmaya düğüne gidiyor gibi eğlenerek gider ki, ya da kim ölüme seve seve kucak açar. Cevap basit tabi ki TÜRKLER...

" Umaycım günaydın."

" Günaydın kızıl kurt sonunda evin yolunu bulabildin mi "

" Buldum umay da..." ' Ben kendimi kaybetmek üzereyim be arkadaşım'

"- da ne ilay ne oldu kuzum sana 3 gün önceki neşeli halin nerde şu an ki halin nerde sürekli dalıp gidiyorsun , o hastane de uyandığından beri böyle bu durum neler oldu o gün ilay "

Şimdi anlatsam ayrı anlatmasam ayrı olay ,yargılar mıydı beni ya komutanlarımıza söylerse. Umaya güvenerek canımı ortaya koyuyorsam bu konuda da güvenmeliydim hem belki birisi ile konuşmak bana da iyi gelir ve artık o gözler aklıma gelmez. Ben bu düşünceler içerisinde yanına ilerledim de o ise hala bana endişeli bakıyordu sanırım bu hallerim onu korkutmuştu .

" Umay nasıl başlasam bilmiyorum..."

" İlay her konuda bana güvene bilirsin şuan ne konuşursak konuşalım bizim aramızda kalacak buna güven."

Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım." O gün yani operasyon da aslında birisi daha vardı ya da ben öyle düşünüyorum' ben anlatırken umay kaşlarını çatmış söylediklerimi anlamaya çalışır bir ciddiyetle beni dinliyordu' ben yere düşmedim en azından bu şekil de hatırlıyorum bayılmadan önce karşımda güneş gibi parlayan amber gözler ile karşılaştım üstünde terörist kıyafetleri ile üzerime doğru geldiğinde kalan tüm gücüm ile ona kafa attım sonra da bayılmışım zaten anlamıyorum umay bir askeri niye orada bıraktı hem de savunmasız bir şekilde iken tamam şükürler olsun ben, biz iyiyiz ama neden yani yada ya başka bir ilaç vermiş ve doktorlar fark etmediyse."

Tüm bu konuşma sürecinde eğik olan başımı yavaş yavaş kaldırıp umaya doğru çevirdim o ise bana farklı bakıyordu anlam verememiştim bu bakışına arada konuşacak gibi dudaklarını kıpırdatıyor sonra yine birleştiriyordu.

" İlay ben ne desem bilemiyorum ama bu kadar düşünme bu adamı o bir terörist hem ne demek güneş gibi parlayan göz ."

" Bilmiyorum umay bilmiyorum ama bakışları çok farklıydı daha önce hiçbir teröristte görmemiştim o bakışları hem çok tanıdık geliyorlar hem de bi o kadar yabancı anlam veremiyorum ."

" Sen bunu neden söylemedin peki bizim çocuklara yada zafer binbaşıya söyledin mi ? "

İşte korktuğum an nasıl derdim şimdi söylemedim anlatmadım diye daha neden anlatmadığımı ben bile bilmiyor iken nasıl anlatacağım ki Allah'ım sen bana yardım et bu düşünceler ile ama bir şekilde anlatmalıydım umaya belki bir nebze anlardı beni.

" Sen söylemedin ' Umay hızla ayağa kalkmıştı ' of ilay of kuzum bu herhangi bir durum değil farkındasın değil mi sen askersin en kısa zamanda bunu bildirmen gerekiyor. Seni orada bırakmasına gelirsek de zaten yetimhanenin etrafı tamamen sarılmış seni oradan tek başına çıkartamayacağını fark etmiştir ondan bırakmıştır ayrıca senden o kadar kan aldılar herhangi bir durum olsa doktorun bize veya sana söylerdi içini ferah tut, hem belki tekrar karşılaşırız bu kez de sen bırakmazsın bir şey yapmadan gerçi ,sen bu sefer de boş göndermemişsin ama"

Haklıydı Umay bu kadar çok düşünmemeliydim artık bu adamı bir gün elbette karşılaşacaktık o zaman sadece kafa atmak ile kalmayacağım tabi ki.

" Sağ ol umay seninle konuşmak çok iyi geldi geldi emin ol en kısa sürede bu durumu binbaşı ile konuşacağım." Sanki bir şey eni aklına gelmiş gibi biraz daha bana yaklaşıp konuştu " Sen düşmediysen bu kaşında ki yara kafa attığın sırada olmuş olmalı" sağ elimin işaret ve orta parmakları sağ kaşımın altında hafif kabuk bağlamış yarada iken konuşma sırası bendeydi

" Sanırım kontrolsüz bir şekilde kafa attığım için olmuş olmalı "

Biz böyle konuşurken buz da yanımıza gelip patisi ile sürekli bacaklarıma vuruyordu bu demek oluyor ki buz bey acıkmış, umayda bunu gördüğünde bize gülerken tekrar konuşmaya başladı.

" Hadi bakalım iki kurt ben kahvaltıyı hazırlıyorum sizde temizlenip gelin mutfağa bu arada boyozlarımı aldın mı ilaycım."

Son kelimelerinde az da olsa olan tehdit kendini belli etmişti.

" Mutfakta tezgâhın üstüne bıraktım boyoz canavarı."

Umay mutluluk ile mutfağa doğru yol alırken bizde odamıza geçtik. " İlay fırını mı aldınız kızım bu ne, diğerlerini de kahvaltıya çağırsak sorun olur mu senin için yoksa bunlar bitmez."

Odamdan mutfağa bağırarak haberleşmemiz ona 'sorun olmaz' demem ile son bulmuştu eminim sadece boyozlar kalmasın diye çağırıyordu yedizle bir alakası asla yoktu . Üstümde ki gri kapüşonlu sweatshirt'ü çıkarıp yatağın üstüne attığımda çift kişilik yatağımda olan kağıt dikkatimi çekti elime aldığım da bu dün akşam sadece düşüncelerimi dağıtmak için karaladığım kağıttı ama nedense o kağıtın üzerinde şuan bir çift amber göz vardı.

" Elbet bir gün tekrar karşılaşacağız ama o zaman her şey çok farklı olacak."

 

Aynı zamanlarda darlıca mevkileri

Genç adam kamptan biraz uzaklaşarak dağın karlarla kaplı zirvesine doğru ilerliyordu ama ne bunun farkındaydı ne de şuan bulunduğu yerin soğukluğundan zira üzerinde sadece ince, kirlendiği için yeşil olan renginden çok kahverengi gibi duran bir uzun kollu vardı aklında ise sadece, o gün gördüğü güzel gözlü asker vardı. Gördüğü an anlamıştı onun iyi olmadığını ve onu tutmak için yanına gittiğin de ömür boyunca kalacak bir hatıra bırakmıştı sol kaşının altına.

Son 3 gündür olduğu gibi eli yine ondan istemsizce sol kaşının altına gitmişti oraya dokunurken sanki o güzel gözlü askerin yanaklarına dokunur gibi yumuşak ve nazikti silah tutmaktan nasırlaşan elleri o an dudaklarından istemsizce çıkan cümlenin farkına sonradan varmıştı güneş gözlü adam.

" O turan gözlerin de benim gibi birisine yer var mı acaba süverce"

Sizce neler olacak , Bizim kızıl kurt'un gözlerinde yeri var mı bu güneş gözlü adamın...İlay hatamı yapıyor onu gördüğünü söylemeyerek. İkisi de birbirlerini düşünüyorlar aynı anda ama birisi o gözlerde hep var olmak için diğeri de o gözleri daima kapatmak için. Bakalım ilerleyen zamanlarda neler olacak...<3

 

Loading...
0%