Yeni Üyelik
4.
Bölüm

🖇|üçüncü bölüm.

@fundaalinda

İnstagram|Lindabooks

︵‿︵‿୨♡୧‿︵‿︵

Şans en azından bu yerde onun yanında gidiyordu. Nelerin çıkacağını kestiremediği üstünde taksiye yetecek parayı bulduğunda içinden sevinç naraları atmıştı. Fakat taksiden inip radyoya giriş yaptığında üstüne dönen meraklı ve yarısı korku dolu bakışları gördüğünde bu düşüncesi anında çürüdü. Hayır, şans hiçbir zaman onun yanında olmazdı. Daha kitabın içine girer girmez kendini Kartal’ın ölüm sahnesinde bulmuş biriyken nasıl şansın ondan yana olduğunu düşünürdü? Saçmalık. Kapının orada dikilmiş beklerken en sonunda ona doğru koşan birisi kolundan tutmuş ve sürüklemeye başlamıştı. Kızıl, kıvırcık saçlarını salık bırakmış, minyon bedenini giydiği topuklular sayesinde omzuna kadar yükselten kızın onu çekiştirmesine sesini çıkarmadı. Şu an birisinin onu yönlendirmesine ihtiyacı vardı. Evinin nerede olduğunu öğrenmeliydi, burada nasıl bir hayatı olduğunu bilmeliydi. Kendini bir kukladan farksız hissetmiyordu. Kim nereye çekiştirirse oraya gidiyordu ve şimdiye kadar kendi isteğiyle yaptığı tek şey o hastaneden kaçmaktı.

“Tülin Hanım resmen delirdi. Ayrıca bu üstünün hâli ne Mehveş.” diyen kadın bindikleri asansörün kapılarını kapatmasıyla bedenini ona çevirip endişeyle süzdü. “Ne oldu sana? Neden tüm gün boyunca ulaşamadık sana? Aklımı kaçıracaktım endişeden.”

“Endişelenecek bir durum yok,” Yüz ifadesini sabit tutmaya çalışan Mehveş gülümsedi. “Evimin oralarda birisi yaralıydı ve yardım etmem gerekiyordu. Her şey çok fazla karıştığı için sizi arayacak vakti bulamadım.”

“Ah, demek o yüzden böylesin. Keşke üstünü değiştirip gelseydin.”

“Tülin Hanım’ın azarından sonra vak-”

Bir çığlık sesi duyulduğunda sözü yarım kalmıştı. Karşılarında eliyle ağzını kapatmıştı çığlığını yarıda kesen kadının Tülin olduğunu o an anlayan Mehveş sadece gülümsedi. Olanların hepsine bu şekilde karşılık veriyordu. Gülümsemek ve susmak.

“Allah aşkına bu halin ne Mehveş? Yine hangi belayı sardın başına kızım sen?”

“Tülin Hanım endişelenecek bir şey yok.” diye söze ilk giren Elif oldu. Asansörden çıkıp kadının yanına gitmişti. “Mehveş’in yardım etmesi gereken birisi olunca bize haber vermeye fırsat bulamamış. Üstündeki kan ona ait değil.”

“Nesin sen? Herkesin kurtarıcı meleği falan mı Mehveş,” Yapılan açıklamayla geri eski hâline dönen Tülin gözlerini devirdi. “Hemen üstündekilerden kurtul ve radyo odasına gel. Yayına başlamamıza son kırk dakika.”

“Ama kıyafetlerim…” dedi karışan aklıyla Mehveş. Burada yedek kıyafetlerini bulunduruyor muydu?

“Çantan odada duruyor. İçinde yedek kıyafetlerin var.”

Elif’in her sorununa yardımcı olan sesini duyan Mehveş kafasını salladı. Taksiden indiğinde yeni bir ayrıntıyla karşılaşmıştı. Öteki tarafta olan çalışma yeriyle bu radyo aynıydı. Hatta içindeki dekorasyonlar bile tıpa tıp benziyordu. Odanın yerini sormadan koridorda ilerlerken birkaç dakika sonra tanıdık yere gelmişti. Kapıyı açıp içeriye girdikten sonra orta büyüklükteki dolabı gördü. Yanına gidip kapağını açtıktan sonra gözüne batan büyük çantayı eline alıp fermuarını açtı. İçinde tarzıyla aynı olan kıyafetleri gördüğünde fermuarını geri kapatıp odadan çıktı. Bir sonraki durağı olan kadınlar tuvaletine girdiğinde boş bir kabinde üstünü değiştirdi. Kanlı pantolon ve bluzunu çantanın içine sokup yeni yüksel bel mavi kot pantolonunu bacaklarına geçirdi. Yeşil renkli, omuzlarını açık bırakan yünlü kazağını da giydikten sonra kabinden çıktı. Babetlerindeki kan lekelerini lavaboda bulunan peçeteyi ıslatarak sildikten sonra üstüne işlenmiş kan kokusunu çantasındaki parfümü sıkarak yok etti. Bir duşa ihtiyacı vardı ama şimdilik bunlarla idare etmesi gerekiyordu. Birbirine girmiş saçlarını at kuyruğu bağladıktan sonra kaküllerini alnında aynı hizaya getirdi.

Uzun süre kaldığı lavabodan çıkıp çantayı yerine bıraktıktan sonra bileğindeki ince kayışlı saate göz attı. Yayına son on dakika kalmıştı. Geç kalıp yeniden azar işitmemek için koşar adımlarla radyonun olacağı odaya yetişti. İçeriye giriş yaptığında birçok kişinin çoktan hazırlanmış onu beklediğini gördü. Camlı bölmenin ardında kalan küçük odaya baktığında sunucuyla göz göze geldi. Belki yerler aynıydı ama kişiler kesinlikle farklıydı. Oraya bundan başka kimse gelmemişti. Ona ait boş sandalyeye oturduğunda Tülin’in bahsettiği senaryoyu eline aldı. Geçen seferki öteki tarafta olan yayınının senaryosunu gördüğünde kısa çaplı bir şaşkınlık yüzünü ele geçirmiş olsa da hemen toparlandı. Canlı yayın başladığı sırada elini yukarıdaki sönük on air tabelasını yakmak için uzattığında henüz düğmeye basamadan dikkatini saati çekti. Akrep ve yelkovan takip edemeyeceği bir hızda ilerlemeye başlamıştı. İrileşen gözleriyle elini kendine çekip saatine bakarken neler olduğunu anlamaya çalıştı. Bir tür zaman atlaması falan mı oluyordu?

Sorusunun cevabını az önce onun uzandığı tabelayı kapatmak için düğmeye basan Elif verdi. Yerinde kalakalmış bir şekilde dururken bakışları açık bilgisayar ekranının sağ alt tarafına kaydı. Gördüğü tarihle dudakları aralandı. Tam bir ay ileriye gitmişlerdi. Kendi dünyasında kim bilir ne kadar gün geçmişti? Aklına arkadaşları geldiğinde karamsarlığı gittikçe arttı. Eliyle yüzünü kapatıp geriye yaslanırken Elif’in sesini işitti.

“Seni evine bırakmamı ister misin? Oradan geçeceğim.”

“Olur,” dedi dalgınlıkla Mehveş. Hiçbir şeye itiraz edecek gibi hissetmiyordu kendini. Sandalyeden kalkıp tek eşyası olan telefonunu aldı. Evin anahtarını bile nereye koyduğunu bilmiyordu. “Anahtarı nereye bıraktığımı biliyor musun?”

“Gözünün önünde duran şeyi bile artık göremiyorsun,” deyip masanın köşesinde duran anahtarı eline alıp havada salladı Elif. “Bilmediğim bir sorun mu var?”

Anahtarı ondan alan Mehveş kafasını iki yana salladı. “Akşam pek iyi uyuyamadım.”

“Öyle diyorsan.” Fazla üstelemeden bahanesini kabul eden Elif’le rahat bir nefes alan Mehveş onun hemen arkasından yürüdü. Birlikte iş yerinin çıkışına doğru yürürlerken başını önüne eğmiş hala az önce olan durumu düşünüyordu. Düşündüğü gibi zaman atlaması olmuştu ve bir ay geçmişti. Kafayı yiyecek duruma gelmişti gerçekten. Bu evrenden çıkmanın bir yolu yok muydu? Tüm hayatı boyunca burada mı takılı kalacaktı?

“Hey,” dedi Elif yanında duran arkadaşının kolunu tutup çekiştirirken. “Benim gördüğümü sende görüyor musun? Sana bakan şu adamı tanıyor musun?”

“Kim,” Sorusuyla birlikte başını kaldırıp onun gösterdiği yere bakan Mehveş harelerinin çakıştığı bedenle bocaladı. Avucundaki anahtarı farkında olmadan sıkarken buraya doğru gelen adamla yutkundu. Onu nasıl bulmuştu ve buraya gelmişti? “Hayır, tanımıyorum. Hadi eve gidelim.”

“Emin misin? Hah, geldi bile.”

“Merhaba Mehveş,” dedi ikilinin yanına yaklaşan Kartal. Bakışlarını kadının üstünde ayırmadan değişen yüz ifadesini saniye saniye izliyordu. “Görüşmeyeli nasılsın? Bir ay oldu resmen.”

Bir ay mı? Bir ay…Onun için bir dakika gibi geçmişti. Düşüncelerini dışarıya vurmamak için dilini ısırdı. Hala hareketsiz bir şekilde dururken Elif tarafından itilen bedeni yana doğru yalpaladı. Dengesini sağlamaya çalışırken Kartal’ın omzunu tutmasıyla rezil olmaktan kurtuldu. Yan bir bakış atarak onu azarladıktan sonra yeniden önüne döndü. “Öyle mi olmuş? Nasıl geçti hiç anlamadım bile.”

“Benim için baya zorluydu. Hastaneden kaçtıktan sonra seni aradım,” diyen Kartal hatırladığı detayla kaşlarını çattı. “Epey bir araştırma yaptım ama sana dair bir iz yoktu. Hiç var olmamış gibiydin.”

“Yokum çünkü,” Kendine engel olamayarak mırıldanan Mehveş ikisinin de garipseyen bakışlarını üstünde hissettiğinde gülümsedi. “Yani bir insanı o kadar kolay bulamazsın demek istedim. Gerçi şimdi buradasın ama.”

“Radyodayken sizin kanalınıza denk geldim. İsmin geçtiğinde hemen geldim.”

“Mehveş yoksa o gece yardım ettiğin adam mı,” dedi sonunda bir şeyleri kavramaya başlayan Elif. Gözleriyle Kartal’ın iri bedenini süzdü. “Neden hastaneden kaçtın ki?”

“Mehveş’le yalnız konuşabilir miyim,” Araya giren Kartal sorarcasına hem Mehveş’e hem de yanındaki arkadaşına baktı. “Konuşmak istediğim konular var.”

“Aslında benim acil bir iş-”

“İşin falan yok ki senin. İşin yok,” diyerek arkadaşının lafını kesti Elif. Belli ki ortada halledilmesi gereken bir mesele vardı ve Mehveş bundan kaçıyordu. “O yüzden biz burada ayrılalım ve siz konuşun. Sonra beni ararsın.”

“Nereye,” dedi onu satan arkadaşının arkasından bağıran Mehveş. Bir ayağını zemine sertçe vururken dişlerinin arasından tısladı. “Hain. İnsan arkadaşını satar mı hemen!”

“Hadi gidelim. Çok güzel yemekleri olan bir restoran biliyorum.”

“Aç değilim,” dedi öyle olmasına rağmen. Şimdiye kadar sadece kahvaltıyla duruyordu ama Kartal’dan hemen kurtulmak istiyorsa olabildiğince az vakit geçirmeliydi. “Sorularına sor ve beni aramayı bırak lütfen. Hiçbir şey bilmiyorum ben.”

“Bunları burada konuşmayalım. Madem aç değilsin evime gidelim o zaman.”

Yolcu tarafının kapısını açan Kartal’a bezgin bir bakış atıp arabaya bindi. Kapıyı kapatır kapatmaz kendi tarafına geçip arabayı sürmeye başlayan adamla gözlerini önüne dikti. Altlarında kayıp giden yolla geçtikleri yeri izlerken ortamdaki sessizlik geçen her dakikada daha çok gerilmesine neden oluyordu. O geceki tanıdık yollar yarım saat sonra görüş açısına girdiğinde eve yaklaştıklarını anladı. Nitekim araba lüks bir evin önünde durduğunda inmişlerdi. Bahçeye bakmamaya dikkat ederek eve ilerleyen Mehveş içeriye girdiğinde bakışlarını etrafta gezdirdi. Bire bir kitapta anlatılanlarla örtüşen evin her karesine bakarken büyük salona ulaştılar. Önünde ilerleyen Kartal tekli koltuğa oturduğunda hemen karşısına geçti.

“Neden seninle ilgili bir şey bulamadım,” diyerek söze girdi Kartal. Elinin uzandığı her yere bakmıştı ancak ona dair iz bulamamıştı. “İsmin konusunda yalan söylediğini düşündüm ama radyodan sonra olmadığını anladım.”

“Şu an önemli olanın ben olduğumu sanmıyorum.”

“Tabii ki de önemlisin Mehveş,” dedi onun olumsuz düşüncelerini çürütmek isteyen Kartal. Bedenini hafif öne doğru eğip ellerini dizlerine yerleştirirken sürekli ondan bakışlarını kaçıran kadınla göz göze gelmeye çalıştı. “Hayatımı kurtardın ve sana can borçluyum. Teşekkür etmeme fırsat bile vermeden hastaneden kaçtın ki neden öyle yaptığını anlayabilmiş değilim.”

“Bak ben o gece tesadüfen oradaydım tamam mı? Ne bahsettiğin katili ne de başka bir şey gördüm. O yüzden rahat bırak artık beni.”

“Mehveş…”

“Görmedim bir şey işte! Yardım ettim sadece,” dedikten sonra sıkıştırılmanın verdiği hisle ayağa kalktı.

Arkasını dönüp evden gitmek için yürüyecekti ki tutulan koluyla durduruldu. Dönmesi için güç uygulandığında topuklarının üstünde Kartal’a döndü ancak eli havaya kalkmış çok geçmeden avuç içi yanağıyla buluşmuştu. O an aklına birden idrak eden gerçeklikle hareketini beklemeden yapmıştı. Esila bir keresinde ona bölümlerdeki sonların okuyucular üstünde merak duygusunu daha çok kabarttığını söylemiş ve bunun için serilerinde hep insanların ya da karakterlerin şaşıracağı olaylar yazmıştı. Böylece merak edip bir sonraki bölüm için sabırsızlanacaklardı.

Alacağı tepkiden korktuğu için yumduğu gözlerini araladığında bakışları etrafta gezindi ama gitmesi için herhangi bir şey göremedi. Yana eğilmiş yüzünü düzelten Kartal’a döndüğünde hissettiği utançla parmaklarıyla dudaklarını kapadı. “Şaşırmadın mı? Sana tokat attım.”

“Şaşırdım ama o kadar çok büyük değil,” diyen Kartal eliyle yanağını okşadı. Utançla ona bakan Mehveş’e bir adım yaklaştı. “Neden vurdun şimdi? Sana karşı yanlış bir hareketim mi oldu?”

“Hayır…Hayır,” Kısık bir serzenişte bulunup gözlerini yumdu. “Benim gitmem gerekiyor. Tokat attığım için özür dilerim.”

Hızlı ve kısa konuşan Mehveş yeniden arkasını dönmüştü ki ikinci defa kolu tutulmuş ve gitmesine izin verilmemişti. Oluşan bu döngüye içinden saydırırken Kartal’a artık gittikçe yakınlaşan bedenleriyle aklına yeni bir düşünce girdi. Gitmek için belki de buna ihtiyacı vardı.

“Gitme-”

“Özür dilerim.”

Kısık mırıltısından sonra parmak uçlarından yükselip aralarındaki ufak boy farkını kapattıktan sonra dudaklarını birleştirdi. Kolunu tutan parmakların gevşemesiyle onun bu sefer gerçekten şaşırdığını anlayan Mehveş utançtan yumduğu gözlerini korkuyla araladığında Kartal’ın arkasında beliren yazıyı gördü.

Devam edecek.

Topuklarını zeminle buluşturduktan sonra birkaç adım geriye çekildi. Şaşkınlıktan hiçbir tepki vermeyen Kartal’a kısa bir göz atıp koşar adımlarla salondan ayrıldı. Bu sefer bilgisayarın aksine karşısında cam şeffaflığında kare bir duvar oluştuğunda tereddüt etmeden adımını attı. En sonunda bedeni tamamen duvardan geçtiğinde çizgi roman dünyasına veda etmiş oldu.

Arkasında yok olan duvarla birlikte geldiği yere bakan Mehveş tanıdık gelen eşyaları gördüğünde rahat bir nefes aldı. Esila’nın evindeydi ancak gökyüzü o gün ki gibi karanlık değil aydınlıktı. Hiçbir şeyi düşünmeden hemen bilgisayara ilerledi. Düğmesine basıp açtıktan sonra hikayenin yayımlandığı siteye girdi ve son bölüme baktı. Fareyi oynatan eli hareketini keserken bedenini külçe misali sandalyeye bıraktı. Şaşkınlığın getirisiyle avuç içini dudaklarına yaslarken gözlerine yansıyanları teker teker okudu. O gece orada bulunduğu an dahil tüm hepsi eksiksiz çizilmiş neler konuşulduğuna kadar yazılmıştı. Ekrana korkarak parmaklarını değdirirken hiçbir geçiş oluşmadı. Demek ki ilk ve son defa oraya gitmişti. Ya da öyle düşünmek daha kolaydı.

“Hayır…Bakın biliyorum kitabın bir hafta önceden elinizde olm-” Kulağına yasladığı telefonda karşıdaki kişiyle hararetli bir konuşma yapan Esila içeriye girdiğinde gördüğü arkadaşıyla çığlık attı. “Mehveş! Allah’ım gerçekten buradasın.”

“Sen burada mıydın,” diye mantıksız sorusunu soran Mehveş yanına koşup sarılan arkadaşına karşılık veremedi. Onun bilgisayara kayan bakışlarını ve sonrasında değişen yüz ifadesini gördüğünde kaşları çatıldı. “Esila sana neler olduğunu anlattığımda inanamayacaksın. Haberin olmadan yayımlanan bu bölüm aslında...”

“Biliyorum,” dedi tek nefeste Esila. Kapattığı telefonunu masaya bırakıp bilgisayardaki sahnelere baktı. “Başına neler geldiğini tahmin edebiliyorum. Bir hafta burada değildin.”

“Ne…Nasıl? Sen biliyor muydun? O-Oraya gittiğimi…?”

“Bu yüzden Kartal’ı öldürmek istedim!” Tüm siniriyle bağıran Esila burnundan sert bir nefes verdi. “Oraya gittiğimde her şeyin artık tehlikeli bir boyuta ulaştığını biliyordum ve kitabı bitirmek istedim. Eğer katilini öldürmezsen o seni öldürür.”

“Ama bunun benimle ne ilgisi var? Kitabın yazarı sensin.”

“Çünkü ölmek istemedi ve sen tek umuduydun,” dedi yeterince açık olduğunu düşündüğü açıklamasını yapan Esila. “İnanması zor biliyorum ama başka bir evren var ve orayı yok edemiyorum Mehveş. Kartal ölmek istemiyor.”

Aralarında kısa bir sessizlik yaşandığında Mehveş aklına gelen ihtimalle gözlerini kıstı. “Hikayende hepsinin bir amacı var. Belki de Kartal’ın amacı katili bulmak olduğu için ölmek istemiyordur. Nedensiz yere kardeşi ve annesi öldürüldü.”

“Ama ölmesi gerekiyor. Eğer daha ileriye giderse iki evren karışabilir ki bu felakete sebep olur. Ayrıca ortada bir katil yok.”

İkinci bir darbeyi alan Mehveş irileşen gözleriyle arkadaşına baktı. “Ne demek katil yok?”

“Yok işte. Kartal’ın var olması için bir nedene ihtiyacım vardı ve bu katildi. Zaten farkındaysan kitap boyunca katil sadece gerekli anlarda bulunuyor ve sonra yok oluyor. Hiç var olmamış gibi.”

“Şimdi ne olacak peki? Amacını tamamlamadan öldüremeyecek gibisin.”

“Hayır,” deyip kafasını iki yana salladı Esila. “Amacı katili bulmak ama eğer katil onu öldürürse yeniden dirilemez.”

“Ama geçen seferde de katil onu öldürmemiş miydi? Çizgi romanın içine girip onu kurtardım.”

“Fakat bu sefer kurtaracak kimse yok. Kimsenin olmadığı bir yerde ikisini karşılaştırıp Kartal’ı öldürebilirim.”

“Bunu yapamazsın,” Ayağa kalkan Mehveş onun karşısına geçti. “Çizgi roman evreninin içindeler ama oradaki kişilerinde bir canı, ruhu var. Farklı bir evren olmaları onları cansız yapmıyor.”

“O dünyayı yaratan benim!”

“Ama kendilerine hayat veren onlar Esila! Oraya gitmesen yaşadıklarından haberin bile olmayacaktı.” diye gerçeği dile getiren Mehveş son cümlesini sakince söyledi. “Orada da yaşayan insanlar var tıpkı bizim gibi. Birisini kolayca öldüremezsin!”

Onun keskin sözlerine karşılık dudaklarını birbirine bastıran Esila yutkundu. Aslında şöyle bir bakıldığında o evreni yaratmıştı ama canlanmalarına kendisi sebep olmamıştı. Oraya gidişi bile planlı değildi. İlk fark edişi kötü sonla bitirdiği sahnenin ertesi gün son yazısının devam edecek olarak değişmesiydi. Bunu o yapmamış bilgisayar yapmıştı. Hayır, onu Kartal yapmıştı. Yaşamak istemişti ve sonunu kendisi değiştirmişti. Mehveş’in onu kurtarmasını istemişti ve başarmıştı. Ne kadar inkar ederse etsin ortada bir can vardı ancak sadece onların bildiği bir dünya. “Kartal ölse ikimizden başka kimse bilmeyecek.”

“Hayır ,kitapta katil dışında kimse ölmeyecek Esila.”

“Seni bilmesem bir şey oldu diyeceğim ama zaten olursa bölüme yansırdı.” diye homurdanan Esila sonradan aklına dank eden gerçekle kaba bir şaşkınlık nidasını koyuverdi. “Dur! Sen onu öpmüştün. Karakterimi öpen birisi…”

“Buraya gelemem için gerekliydi.”

“Bir dahaki sefere sana onu şaşırtacak bilgiler vereyim ki böyle durumlar olmasın,” diyen Esila ters bakışlarını atan arkadaşına güldü. “Pekâlâ onu öldürmeyeceğim ama sende böyle olmayacağını biliyorsun. Yeniden oraya gidebilir ve bir daha hiç dönemeyebilirsin. Aklına yapabileceğin bir şey geliyor mu?”

Omuz silken Mehveş kafasını ki yana salladı. “Senin kitabın senin karakterin.”

“Aman bilsen şaşardım zaten,” dedikten sonra elini havada salladı Esila. “Olanlar bünyeni allak bullak etmiştir. Evine git dinlen.”

Onun sözleriyle burada kalan eşyalarını alan Mehveş evden ayrıldı. Kafasındaki sesleri susturmak için yolu yürüyerek gitti. Esila’nın evinden iki saatlik uzaklıkta olan evine adım attığında direkt odasına gitmişti. Üstündeki fazlalıklardan kurtulup banyoya geçtiğinde sıcak suyu ayarladı. Bedenindeki kötü kokudan dakikalar içinde sıyrıldığında uzun bir süre suyun altında oyalandı. Parmak uçları buruşmaya başladığında ve düşüncelerinin onu yiyip bitirdiği noktaya geldiğinde duştan çıkmıştı. Dolaptan pijamalarını alıp giydikten sonra saçlarını kurutup tepeden topuz yaptı.

Dinlenmek için yatağına girip gözlerini yumduğunda aklına çizgi roman dünyasında yaşananlar geliyordu. Kartal’ın o andan sonra ne yaptığını merak ediyordu. Gitmesine gerçekten şaşırıp yine aramaya kalkış mıydı acaba? Belki de onun gibi birisinden fayda gelmeyeceğini anlayıp vazgeçmişti. Gerçi ilk ve son girişiydi o dünyaya. Muhtemelen bundan sonrası Esila’nın çizecekleriyle yön bulacaktı. Yardımcı bir karakter gibi aniden girmiş ve çıkmıştı kitaptan. İnsanların çok fazla takılacağını sanmıyordu.

Düşüncelerinin gittikçe tuhaf yerlere doğru uzandığını fark ettiğinde ağzının içinde homurdanıp gözlerini sımsıkı yumdu. Orada yaşananları unutacak ve hiç olmamış gibi davranacaktı. Onun hayatı buradaydı.

︵‿︵‿୨♡୧‿︵‿︵

Bölüm Sonu.

Loading...
0%