Yeni Üyelik
2.
Bölüm

İkinci Bölüm: Güneş Tanrıçası

@fundaalinda

İnstagram|Lindabooks

༗  

Kocaman salonun içindeki heykeller ve tavanına doğru yükselen sarmaşıkların yanında az önce bir erkek hizmetlinin tutuşturduğu şöminede odunların çıtırtısı duyuluyordu. Ondan sonra gelen ikinci bir hizmetli ise masaya sıcak bir çayla turta dolu tabak bırakmıştı. Tüm bunların ne için olduğunu anlayabilecek kadar deneyimlemişti. Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır hesabı. Ne yazık ki Şimal bu taktikleri zaten ailesinin bizzat üstünde denemiş ve her girişiminde başarılı olmuştu. Bu şekilde kandırabileceklerini sanıyorsa yanılıyorlardı.

“Sabahın erken vaktinde olanlar canını sıkmıştır. Karnını doyur lütfen.” deyip turta tabağını iten Karanlıklar Tanrısı buharı tüten çayı fincana doldurmuş ve tam karşısına oturmuştu. “Babamın aksine konuya aniden giremiyorum.”

“Bunları biliyorum.” dedi sıcak çaydan küçük bir yudum alan Şimal. Karnı gerçekten çok açtı ve gücünü toplamak için bir şeyler yemesi gerekiyordu.

“Neleri?”

“Bu taktikleri işte. Bende aileme yapıyorum, kanmam.”

İşittiklerine kısık gülüşüyle karşılık verdi Karanlıklar Tanrısı. Sağ elinin parmaklarını masada tıngırdattı. “Bunları seni ikna etmek için yapmıyorum. İyi bir durumda olmanı istiyorum.”

“Saçma evlilik teklifini kabul etmeyeceğim. Güneşin Tanrıçası mı? Bu güç asla bende olamaz.” deyip ısrarına devam eden Şimal kaşlarını çatmıştı. “Hem madem bir güce sahibim neden çocukken fark edemediler bunu?”

“Sen saklamak için bu kadar çabalarken mi?” diye karşılık veren Karanlıklar Tanrısı gözlerindeki bilmişlikle ona bakıyordu.

“Bunun mümkün olmadığını ikimiz de biliyoruz. Denetimi yapan kişi size ihanet etmiş belli ki.”

“Ya da belli bir rüşvet karşılığında ailen susturmuştur.”

“Sözlerine dikkat et! Ailem asla böyle bir şey yapmaz.”

“Emin misin?” Yüzündeki ifade saniyesinde değişip yerini duygusuzluğa bırakırken kendinden oldukça emindi. “Benimle konuşan ailen hiç de öyle söylemedi. Söyledikleri şeyler hâlâ aklımda.”

“Onlar burada mı? Yalan...” Nafile bir itirazda bulunan Şimal kapana kısıldığını hissediyordu. “Bunların hiçbirine inanmıyorum.”

“Önünde kanıtlar dururken mi? Kanıtın en büyüğü senken üstelik? Saçların beyaza büründü, az önce ışığınla herkesi kör ettin ve ormanda da aynısını gerçekleştirdin. Sence bunlar yeterli değil mi leydim?” Ona kaçacak hiçbir nokta bırakmamıştı genç adam. Bunu en açık şekilde görebiliyordu. Direnmekte ısrar eden bu kadın en sonunda kabullenecekti. O da böyle bir şeyi istemiyordu ancak ülkesinin kaderi buna bağlıyken ne yapabilirdi? Kendinden önce düşünmesi gerekenler vardı. “Bu evliliği bizim için istemiyorum. Güçlerimiz bir olduğunda neler olacağını anlatmamı ister misin? Krakhozia ülkesi karanlığa hapsolmaktan kurtulacak. Ayrıca şu an tehlikeli bir konumdasın. Seni elde etmek isteyen çok krallık var.”

“Karanlığın en büyük düşmanı aydınlık değil midir?”

“Bazen önünü görebilmek için aydınlığa ihtiyaç duyarsın. Ben yönümü çoktan kaybetmeye başladım.”

“Bu evliliği istemiyorum. Ben...Ben başkasını seviyorum.” Bana tuzak kuran birisini. Ah, acısı orada duruyordu.

“Aşk, geçici bir hevestir. Mühim olan güçlü olup tahta çıkmak.” diyen Korhan sonrasında ayağa kalkmış ve elini uzatmıştı. “Benimle gelir misin? Sana göstermek istediğim bir şey var.”

Her ne kadar içinden gelmese de elini avucuna bıraktı. Küçüklüğünden beri ona öğretilen nezaket kurallarını annesi fazlasıyla önemsiyordu. Merakla nereye gideceklerini düşünürken büyük odanın sağ tarafında olan iki kanatlı siyah kapı Karanlıklar Tanrısı’nın büyüsüyle açılmış ve önlerine kitaplarla dolu bir yer çıkmıştı. Perdelerin uçuştuğu kapısı açık terasa yaklaştıklarında sıcak yaz havası yüzüne vurdu. Fakat ondan önce başka bir şey dikkatini çekmişti. Uyandığında gördüğü aydınlık havanın yerini şimdi karanlık esir almıştı. Elini ondan çekip terasın tırabzanına yasladı. “Bu...Bu nasıl olur? Az önce aydınlıktı.”

“Ülkem benim karanlığıma boğuluyor. Ve tek ihtiyacım olan sensin Şimal. Yakında bunu kontrol edemeyeceğim ve tüm ülkeler karanlığa hapis olacak. Bir savaşa neden olmak istemiyorum.” Sözlerinde oldukça samimi olan Karanlıklar Tanrısı aklında şekillendirdiği geleceğin görüntüsüyle yüzünü buruşturmuştu. İçindeki bu gücü uzun zamandır kontrol ediyordu ama bir süreden sonra bastıramaz olmuştu. Karanlık onu çekiyordu ve o da takılmadan peşinden sürükleniyordu. Daha fazlası varken neden azıyla yetinesiniz ki? İnsanoğlu her zaman böyleydi. Bir şeyin fazlası varken ona ulaşma ihtiyacıyla yanıp tutuşurdu. Karanlıklar Tanrısı bu ihtiyaç ve hırstan korkuyordu. Bu istek ülkesini felakete sürükleyecekti.

Gümüş parlaklığındaki gri irisleri onu izlemekte olan kadını buldu. “İçindeki gücün saf olduğunu mu sanıyorsun? Hayır, bir gün benim gibi olacaksın. Seni yutmaya başlayacak ve kaçamayacaksın. Dengelenmen için bana ihtiyacın var, benim de sana.”

Onu böyle görmek tuhaf geliyordu Şimal’e. Ülkeler üç kıtaya ayrılmıştı. Vampirler, normal insanlar ve Karanlıklar Tanrısı... Şüphesiz kendisi şimdiye kadar güçlerin olmadığı ülke Ferelden’ de yaşamıştı. Fakat Krakhozia ülkesinde güçler birbirinden ayrılmıştı. Krallığın diğer tarafında büyücüler ve diğer güçlere sahip önemli bölümler vardı. O bölümlerde çalışan insanlar ne kadar büyü yapabiliyor olsalar da bilimle uğraşan kişilerde vardı. Bilim güçlerini daha iyi kullanmayı ve geliştirmelerini sağlıyordu. En önemlisi ise Krakhozia ülkesi diğer ülkelere nazaran her zaman daha güçlü ve üstündü. Karanlıklar Tanrısı olan Korhan her yerde çeşitli rivayetlerle anlatılıyordu ve Şimal o anlatılanlara inanmıyor olsa da şimdi inanıyordu.

Henüz gücünü yeni fark ettiğinde on yaşındaydı ve kendini kötü birisi olarak düşlediği için ailesi dahil kimseye bahsetmemişti. Çünkü ona anlatılan efsanelerde sürekli büyünün, sihrin ve diğer şeylerin kötülüğünden bahsedilip durulmuştu. Büyüdüğünde bu fikrinden uzaklaşsa da hala insan ırkından farklı olduğu için bir sır gibi saklamıştı.

“Şimdi çok mu güçsüzsün sanki? Üstelik ben gücümü kullanmayı bile bilmiyorum.” diyen Şimal ses tonunu az önce duyduklarıyla yumuşatmış ve ılımlı bir ifadeyi yüzüne yerleştirmişti. “Ben...Öyle birisi olmak istemiyorum. Güneş Tanrıçası...Nasıl bir ağırlığı olduğu isminden bile anlaşılıyorken bunu kaldıramam.”

“Ülken için savaşmayacak mısın?”

“Benim ülkem Ferelden ve orada hiçbir sorun yok.”

“O zaman buraya ikinci ülken diyebiliriz ve şimdi sana ihtiyacı var.” diyen Korhan dikkatini çeken şeyle gözlerini kısmış baş parmağını Şimal’in şakağında olan taze yara izinde gezdirmişti yavaşça. “Ondan da intikam almak istemiyor musun?”

“İntikam alacağım birisi yok.” Alnındaki dokunuştan kafasını başka bir yöne çevirerek kurtuldu. İçini saran hissi birkaç saniye sessiz kalarak yok etmeye çalıştı. İtiraf etmesi gerekiyordu ki dokunuşu yıllardır hissetmediği gücünü gizli yerinde yakalayıp çekiştirmişti. Önlerinde olan karanlık ormana bakarken yaşadıkları bir kez daha aklında canlandı. Vampirin boynuna doğru eğilmesi, korku dolu çığlığı ve sonrasında gelen ikinci bir çığlık...Yanıp kül olmuştu. Açıkçası çok güzel kandırılmıştı. Dokuz aylık ilişkilerinde sevgilisi o kadar doğal davranmıştı ki başka bir türden olduğunu anlamak imkansızdı. Bileğinin iç kısmındaki dövmeyi bir gün gördüğünde ne olduğunu sormasına rağmen cevap alamamıştı. Fakat dün gece ona saldıran kişilerin aynı dövemeye sahip olduğunu fark ettiğinde zihnindeki boşluklar dolmuştu.

“Sen de biliyorsun ki her evlilik aşkla olmuyor. Krallıkların çıkarları ön planda birçok evliliği sayabilirim sana. Bizimki de aynısı olacak. Saygı çerçevesinde güvenli bir evlilik yaşayacaksın.”

“Krallığın devam etmesi için veliahtın bir çocuğu olmak zorunda.” diye bilinen gerçeği ortaya döktü Şimal.

“Bizim için değil. Bir bebek sadece tahta çıkma ihtimalimi güçlendirir tıpkı evlilik gibi.”

Bakışlarını ona çevirdi Şimal. “Ya yapamazsam? Gücü kullanamazsan ne olacak?”

“Ben başarabileceğine inanıyorum. Yeterince inandıktan ve çalıştıktan sonra her şey hallolur.”

“Ne kadar pozitifsin.”

“Öyle olmak zorundayım. Olumsuzluklar önümü görmemi engeller.” deyip küçük bir gülümsemeyle dudaklarını kıpırdatan Korhan merakla izledi onu. “Kararınız nedir leydim?”

“Saygı eklerini dilediğiniz gibi kullanmak hoşunuza mı gidiyor?” Deminden beri farkında olduğu önemsiz konuyu mırıldanan Şimal omuz silkmişti. Ailesinin bu evlilik meselesinden ondan önce haberi olduğundan emindi. Ve bundan ne kadar mutlu olacaklarının da...Kendini sorguladı. Bunu yapabilir miydi? Krakhozia’nın bir süredir güçsüzleştiği halkın ağzında dolaşıyordu ki şimdi Karanlıklar Tanrısı’nın anlattıkları doğruluğunu ispatlıyordu söylenenlerin.

Her zaman aşk evliliği yapmak istemişti. Sevgi ve saygının bir arada olduğu bir yuva. Ne yazık ki hayalleri dün geceyle suya atılmış ve geriye bir kalp acısı kalmıştı. Sevgi olması bile Karanlık Tanrısı ona saygı bahşediyordu. Bundan sonrası için kalbini biriyle paylaşabileceğini düşünmüyordu zaten. Bu evliliği kabul etmese bile annesi zaten onu uygun olan bir adamla evlendirecekti şüphesiz. Fakat bu evlilik en iyisiydi sanırım. Hem iyi bir krallığın veliahtıyla evleniyor hem de ülkeyi kötü talihinden koruyacak gücü taşıyordu. Birilerine yardım etmeyi her zaman sevmişti ve şimdi önünde yardım edeceği milyonlarca kişi vardı.

“Tamam, istediğiniz her ne ise yapacağım. Fakat bir şartla,” dedikten sonra beklentiyle ona bakan Karanlıklar Tanrısı’na döndü. “Ondan intikamımı kendim almak istiyorum.”

“Siz nasıl isterseniz leydim.”

༗ 

 

Günümüz...

Şimdi odalarının teras kısmında ayaklarının altında kalan bahçeye bakarken konuştukları aklında dolanıyordu. Üstünden geçen sözler yavaştan meyvelerini veriyordu. Henüz küçüklerdi ama yakında olgunlaşacaklarından emindi Şimal. Öyle olmasını istemekten başka bir çaresi yoktu. Bunun için canını dişine takmış ve gece gündüz demeden sürekli çalışıyordu.

Sımsıkı ipleri bağlanmış korsesinin biraz gevşemesi için kenarlarından çekiştirirken bakışları deminden beri izlediği kişiyle denk düştüğünde elini hemen elbisesinden çekmişti. Az önce kral ve Karanlıklar Tanrısı günler önceden gidişlerini planladıkları Xian ülkesine gideceklerini bildirmişti. Onunla her kararını paylaşan adamın birden bunu paylaşmasını ilk başlarda tuhaf karşılamıştı. Böyle şeylerden önceden haberi olurdu her zaman.

Sessiz süren bakışmalarını kesen taraf o oldu. İçindeki garipliğe dayanamayıp geriye gitmiş ve arkasını dönerek odaya geçmişti. Kafasını dağıtabilmek için gücüne odaklanmaya başladı. Onu çalıştıran kadın verdiği tek görev vardı o da her gün bir öncekinden daha güçlü olması. Ellerinin arasındaki boşlukta verilen sarı parlak ışığın süzülüşünü izlerken ortadaki dumana benzer ışık odaklanmasıyla güçlenmiş ve orta büyüklükte bir top oluşmuştu. İki parçaya ayırmaya çalıştığında gayet başarılı olmuştu ama aniden açılan kapıyla kontrolünü kaybetti. Ellerini hızlıca iki yanına indirdiğinde kapı ağzında duran küçük oğlan ona bakıyordu.

“Çağın?” deyip hızlı adımlarla yanına gitti. Daha üç yaşında olan tek başına burada nasıl dolaştığını düşünürken karşıdan gelen dadısını gördü. “Dadından mı kaçıyorsun sen? Yaramaz.”

“Pis dadı.” diye yuvarladığı harflerle karşılık verdi Çağın. Yemyeşil gözleri çoktan odanın her yerinde dolanmaya başlamıştı. Paytak adımlarla içeriye girdiğinde Şimal yanına gelen dadıya dinlenmesini söyleyip göndermişti.

“Çok ayıp Çağın. Cadaloz annene mi çektin sende?” Kafasını masa köşelerine vurmaması için onu yatağına oturtup her odasına gelişinde ardında bıraktığı oyuncakları önüne koydu. Dikkatini çoktan onlara vermeye başlamıştı. “Bugün ne kadar yakışıklı olmuşsun.” Burnunu boynuna yaklaştırıp güzel kokusunu içine çekmişti. Kıvır kıvır olan siyah saç tutamları her eğilişinde gözlerinin önüne geliyordu ve çıkardığı garip homurdanma sesleriyle onları itmeye çalışıyordu. Onun bu hâline kıkırdayan Şimal biraz oyalandıktan sonra masasında duran zarflara yönelmişti. İçlerinde ailesinden gelenleri bir yere koyup görmezden geldi.

Gücünün neden çocukluğunda fark edilmediğini iki ay öncesinde ettikleri tartışmada öğrenmişti. Gelen kadına rüşvet vermişlerdi saklaması için. Eğer zamanında buraya getirilmiş olsaydı gücünü çoktan kontrol edebilen birisi olmuş olurdu. Krakhozia güçsüz değil de daha ileride olabilirdi. Her şey bu kadar karmaşık olmazdı.

Mektupların üstlerinde mühürleri kırıp hepsini teker teker okumaya başladı. Kraliçe yakında tahta çıkmalarının yakın olduğunu söyleyip ona işlere alışması için pratik yaptırıyordu. Neyse ki ailesi onu büyütürken erkek-kız ayrımı yaparak değil de eşitliği sağlayarak gelişmesini sağlamışlardı. Bunun için onlara minnettardı.

“Erkekleri hiç anlamıyorum Çağın. Özellikle dayını.” diye bir yandan yazıp bir yandan da konuşan Şimal yere düşen şeyin çıkardığı sesle endişeye kapılıp yatağa baktığında Çağın’ın sırıttığını gördü. Arabasını yere fırlatmıştı. “Bundan nasıl bir anlam çıkarmalıyım küçük bey?”

“Senin kafanı kırmak istemesini tabii ki.”

Odasına giren Elisa’ya burun kıvırdı Şimal. “Kendi emellerini küçük çocuğa alet etme.”

“Asıl sen abimle ilgili çılgın sorularını oğluma danışma.” deyip çocuğunun yanına giden Elisa tombul yanaklarına birer öpücük kondurmuştu. “Değil mi canım? Yengene akıl verecek yaşta olmadığını nasıl öğreteceğiz?”

“Bizim aramızdaki ilişkiye karışma. Hem niye geldin sen buraya?”

“Pişmanlığını daha iyi görüp keyiflenmek için.”

“Saçma sapan laflar etme.” Yırttığı mektupları masasının alt çekmecesine koydu. “Pişman olacağım bir şey yok benim.”

“Gerçekten mi? Oysaki terasta hülyalı hülyalı kocana bakarken epey pişman gözüküyordun.” diyen Elisa masasının karşısına geçip ona imayla bakmıştı. “Kaç gün yolda olacaklar biliyor musun?”

“Beş gün.”

“Evet, beş gün canım. Yani ben kocamdan bir gün bile ayrı kalmaya dayanamazken senin bu ketumluğunu anlayamıyorum. Saraydaki hizmetliler bile sizin bu soğukluğunuzu konuşuyor. Daha çok seni diyelim.”

“Başka işleri yok mu?” diye homurdanan Şimal kaçan keyfiyle somurtmuştu. “Nasıl bir evlilik içerisinde olduğumuzu hepiniz biliyorsunuz.”

“Birlikte oldunuz mu?”

“Ne?”

“Biliyordum! En ufak bir yakınlaşma bile olmadı aranızda değil mi? Ah, umutsuz vakasınız.”

“Elisa...Lütfen.”

“Onu mu seviyorsun? Unutamadın mı?” deyip ılımlı bir yaklaşım sergileyen Elisa anlayışla bakıyordu ona. “Eğer öyleyse belki de olmamanız en iyisidir. Kalbinde birisi varken başka birisine sevgi besleyemezsin. Ama yine de iki ay da en azından bir şeylerin değişmesini umuyordum.”

Hiçbir şey söylemedi Şimal. Bakışlarını yatakta oyununa devam eden Çağın’a dikti. Bilmediği, korktuğu ve dile getirmek istemediği şeylerden her zaman susarak kurtulmuştu ve şimdi de öyle yapıyordu. Ve buna bir süre daha devam etmek niyetindeydi.

Biraz sonra Elisa’nın dikkatini üstünden çekecek ses dışarıdan gelmişti. Onunla birlikte terasına giden Şimal peş peşe gelen at arabalarıyla kaşlarını çattı. “Birisinin geleceğini bilmiyordum.”

“Sana bahsettiğim üvey kız kardeşim var ya, Almira. O kadınla birlikte uzun bir tatile çıktılar ama şimdi döndüler.” derken yüzü sıkıntılı bir ifadeyle çevrelenmişti. “Keşke hiç gelmeselerdi. Sarayın huzuru kaçacak.”

“En çok da kraliçenin.” demekten geri durmayan Şimal arabasından tüm asilliğiyle inen kızı gördüğünde yutkundu. Daha önce görmemişti ama şimdi güzelliği aralarındaki mesafeye rağmen fark etmişti. Annesiyle birlikte sarayın iç kısmına ilerlerken içinde beliren kötü hissi her zamanki yersiz telaşlarına bağladı.

༗  

Bölüm Sonu.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorummm <3.

Aşkla kalın <3.

Loading...
0%