Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Üçüncü Bölüm: Gerçek Tanrı ve Güç

@fundaalinda

İnstagram| Lindabooks

༗ 

Saraya gelenlerin dinlenmek için odalarına çekileceklerini ve aralarına katılmayacağını düşünmekte hata etmişleri. Daha odalarına çekilmeden misafirlerin ve saray halkının toplanıp konuştuğu odaya geçmişlerdi. Önlerinde hizmetlilerin getirdiği sıcak içecekler ve tatlılar bulunuyordu. Doğrusu anne ve kız pek de yorgun gözükmüyordu. Enerjileri yüzlerindeki ifadeden belli oluyordu.

“Düğün için keşke bizi bekleseydiniz. Çok üzüldük.” diyen Bade fincanını eline almıştı. “Kralın böyle bir şey yapması...”

“Kral ne yapacağını size soracak değil ya? Ayrıca bütün saray halkı sizin keyfi çıktığınız tatilden dönmenizi bekleyecek durumda değildi.” diye söze giren Elisa açık bir öfkeyle onlara bakıyordu. Bu iki kadını sevmiyordu. “Lütfen yerinizi bilerek konuşun. Ülke zor durum içerisindeyken yavaş hareket edemeyiz.”

“Annem ne söyledi sanki Elisa?”

“Saygı eklerini kullanmayı unuttun mu üç ayda?”

“Biz kardeşiz. Aramızda böyle konuşamayız mı?” dedikten sonra sessizce oturup onları gözlemleyen kadına dönmüştü Almira. Saçlarındaki beyaz tutamlar diğer siyah tutamlara çok yakışmıştı ve yüzündeki duru güzellik hoşuna gitmeyecek kadar dikkat çekiciydi. Güneş Tanrıçası...Çok güzeldi. “Abimin düğününde olmayı çok isterdim ben de ama böylesi kısmetmiş. Sizinle tanıştığıma memnun oldum Güneş Tanrıçası.”

Saygıyla kafasını hafifçe eğen kıza gülümsedi Şimal. “Saraya hoş geldiniz. Hakkınızda bir şeyler işitmiştim.”

“Aa, burada pek bizden konuşmazlar aslında.” diyen Bade tek kaşını kavislendirmişti. “Kimmiş bizi konuşan?”

“Hizmetliler.”

“Tanrı’m...” Yan tarafta kahkahasını bastırmak için eliyle dudaklarını örten Elisa derin nefesler aldı. Bu kız ya bilerek ya de salağa yatarak oklarını fırlatıyordu. Fakat yüzündeki ifadeye bakılırsa ne söylediğinin farkında değildi.

“Ah, o-onlar mı?” Durumu nasıl kurtaracağını bilemedi Bade.

“Evet, onlar. Kuytu köşelerde sürekli fısıldaşıyorlar.”

“Hizmetlileri gözden geçirmeli belki de kraliçemiz.”

“Kraliçe istediği zaman gözlemini yapar Almira. Asıl sen söyle bakalım? Evlenecek birisini bulabildin mi?”

“Daha çok gencim.”

“Yirmi beş yaşındasın.”

“Ona bakarsan Karanlıklar Tanrısı da epey yaşlı.”

“Bir Tanrı olduğu için olabilir mi?” diyen Elisa yengesine kısa bir bakış atmıştı. “Ayrıca karısıyla iyi anlaşıyorlar.”

“Karanlıklar Tanrısı herkese karşı naziktir.” demeyi es geçmedi Almira. Kaçan tadıyla tatlısını yemeyi bırakmıştı.

“Maalesef. Bazıları bunu kötü anlayabiliyor. Ne yazık...”

İkilinin arasında gözlerini pinpon topu gibi gezdiren Şimal en sonunda yorulduğunda koltuktan kalkmıştı. Çalışması gerekiyordu ve burada oturup sohbet etmek zamanını azaltıyordu. Üstelik bugün onu çalıştıran kadınla başka bir yere gideceklerdi. “İzninizle, yapmama gereken işler var. Sohbetimize sonra devam ederiz.”

“Tabii...Tutmayalım sizi.”

Büyük odadan ona özel hizmet etmeleri için verilen iki genç kızla çıktı. Birisine arabasını hazırlaması için emir götürmesini söyledikten sonra çalışmalarını gerçekleştirdiği mekana gittiler.

“Biraz daha geç kalmak istemez miydiniz efendim?” diyen genç kadının iki ay önceki görünüşünden yeller esiyordu. Büyü sayesinde kolayca gençleşip yaşlanabiliyordu.

“Saraya yeni birileri geldi.”

“Metresten mi bahsediyorsun? Pek önemli birisi değil.”

“Çok ayıp.” demekten kendini alamadı Şimal.

“Ayıp dediğin yatakta olur güzel Tanrıça’m.” diyen kadın sonrasında imayla kaşlarını oynatmıştı. “Gerçi siz o aşamaya gelemediniz değil mi? Karanlıklar Tanrısı’na acıyorum.”

“Bunları boş verelim.” Konudan kaçmak isteyen Şimal kadının yanına gidip koluna girdi. “Bugün sizi başka bir yere götüreceğim çalışmamız için Bayan Yasemin.”

“Demek buraya yeterince zarar verdiğini kabul ettin.”

Geniş ve taşların oluşturduğu eski toplanma yerine göz süzdü Şimal. Her an yıkılacak görünmesine rağmen gücünü oldukça iyi karşılamıştı. “Sadece size göstereceğim şeyin burada olması saray halkı için tehlike oluşturur. Daha geniş bir yere gitmemiz gerekiyor.”

“Ne yapacaksın?”

“Güneşi.”

Cevabından sonra şaşıran kadını hazırlanan arabalarına bindirmiş ve en çok karanlık olan bölgeye gitmişlerdi. Bazen yollarını görmekte zorlandıklarında ışığı sayesinde önlerini aydınlatmıştı. İki ayda birçok şey öğrendiği gibi gücünü çağırmayı ve doğru orantıda kullanmayı belli bir seviyeye getirmişti. İlk başlardaki gibi zorlanmıyordu.

En nihayetinde araba bir uçurumun dibinde durduğunda indiler. Toprağın son bulduğu yere yaklaştığında arkasında kalan Yasemin’e omzunun üstünden döndü. “Bana güveniyor musun?”

“İstediğinde her şeyi başarırsın ama...Hiç yanımda denemedin.”

“Sürpriz yapmak istedim. Seni şaşırtmak istiyorum.”

“Eğer güneşi gerçekten de oluşturabilirsen...Seni durdurmak imkansız olacaktır.”

“Biliyorum. Ve bu his çok güzel.” Güçten gelen gücen duygusuyla gülümseyip önüne dönen Şimal ellerini arada mesafe olacak şekilde öne uzattığında gözlerini yumdu ve tüm benliğiyle içindeki güce odaklandı. Karanlıklar Tanrısı’nın söylediği gibi bir kere tattığınızda sizi yutmaya başlıyordu. Henüz tehlikeli bir boyutta değildi ama her sabah uyandığında daha fazlasına aç hissediyordu Şimal. Güç ellerinde belirdiğinde ve şekil aldığında o anki tatmin duygusunu anlatamazdı.

Damarlarında dolanan sıcaklık avuçlarına dolduğunda göz kapaklarına yansıyan ışıkla kirpiklerini birbirinden ayırdı. Teni o kadar çok parlıyordu ki...Hissedebiliyordu. İçindeki tüm güce odaklandığında uçurumun karanlık tarafındaki ışığı gördü. Yer ayaklarının altında sarsılmaya başladığında ellerini daire şeklinde kaldırdı ve güneş tüm parlaklığıyla önünde belirdi. Etrafına yaydığı yoğun sıcaklık diğerlerinin aksine ona o kadar iyi geliyordu ki...Varlığından besleniyordu. Kapkara olan orman güneşin oluşmasıyla aydınlanmıştı.

“Yaptın...Başardın Şimal.”

“Evet...Başardım.” Mutluluğun gözyaşları yanaklarından süzülürken güneş hâlâ kaybolmamıştı. İşte şimdi bir Güneş Tanrıçası gibi hissediyordu.

“Seninle aynı olmadığımızı biliyorsun değil mi? Güneşin sıcaklığı beni kül edecek.”

“Ah, üzgünüm.” Etrafında uçuşan ışık parçacıklarıyla birlikte kendini bırakmasıyla güneş geldiği gibi yok olmuştu. Yasemin’e döndüğünde diğerlerinde buraya şaşkınlıkla baktıklarını gördü. Daha önce kimsenin yanında güçlerini kullanmamıştı ve şimdi güneşi yarattığını görmeleri şaşırmalarını sağlamıştı.

“Güzel kızım...O kadar güzeldin ki...” Şimal söylediği gibi ona şaşırtmış ve büyük bir sevincin içine atmıştı. “Sonunda emeklerinin karşılığını aldın. Karanlıklar Tanrısı bunu gördüğünde...”

“Ona söyleme. Kimseye...” diye anında karşı çıkan Şimal aralarındaki mesafeyi kapattı. “Geldiği zaman ben göstereceğim ama şimdi kimsenin bilmesini istemiyorum.”

“Bir sınırının olmadığının farkında mısın?”

“Tanrıların asla sınırı olmaz.” demişti tıpkı Karanlıklar Tanrısı’nın ona söylediği gibi. Evlendiklerinin ikinci günü onun gücü hakkında konuşurlarken bu sözden bahsetmişti. Aklı türlü fikirlerle doluydu.

Güneşi yaratabiliyorsa belki onun ta kendisi olabilirdi.

༗ 

Krakhozia krallığının biraz olsun gün ışığı aldığı bahçesinde yan yana dolaşırlarken güneş ışığından yoksun oldukları için solmaya başlayan çiçeklere içi giderek bakıyordu. Güneşi artık kontrol edebiliyordu ama bunu şimdi göstermekten sakınıyordu. Karanlıklar şehri olarak adlandırılan bu yerde birden güneşin belirmesi diğer ülkeleri şüphelendirebilirdi. Henüz diğer ülkelere Güneş Tanrıçası’nın bulunduğu söylenmemişti. Karanlıklar Tanrısı geldiğinde onunla hem konuşacak hem de yeni keşfettiği gücünü gösterecekti. Kalbi şimdiden heyecandan deli gibi atıyordu.

“Gülümsüyorsun. Ne oldu?” dedi o sırada Almira merakla.

Dudaklarındaki gülümsemeyi anında silen Şimal tuttuğu çiçeği bıraktı. “Düşünüyordum öyle.”

“Mutlusundur tabii. Saatler içinde kocan geliyor.” Derin bir iç çeken Almira uzaklarındaki bahçeye baktı. “Ben de çok özledim onu. Uzun süredir ayrıyız.”

Bir anlık yanlış gördüğünü düşündü Şimal. Fakat hayır, Almira farklı bir duyguyla söylemişti sözlerini. Yoksa yine aklından mı uyduruyordu? Bir kardeş özleminden çok sevdiğinden uzak kalmış bir kadın gibi davranmıştı. “Ben...Özledim. O yüzden tabii.”

“Bu ülkenin kaderini değiştirebileceğini düşünüyor musun?” diye tamamen başka bir konuya atlayan Almira gizli bir küçümsemeyle bakıyor olsa da sözlerinden belli oluyordu. “Senin gibi birinin nasıl yapacağını bilmiyorum. Yani yanlış anlama...Bildiğim kadarıyla daha güçlerini tam anlamıyla kullanamıyorsun.”

Bu kız kesinlikle kötüydü. Beş gündür ona iyi tarafını gösterdiğinde bir sorun olmadığını söylemişti kendine ama şimdi ne kadar yanıldığını anlıyordu. Keşke ona şu an ne kadar yanıldığını gösterip güneşi oluşturabilseydi. Fakat başka bir şey yapabilirdi. Gücünü çağırdığında ve avucunda topladığında Almira’ya nefes alma fırsatı vermeden sarı ışığın hilal şeklini almasını sağlamış ve hızlı boynuna hareket ettirmişti. Santimler kala durdu. Işığın sıcaklığı gözlerine ve beyaz tenine yansıyordu. “Yanlış biliyormuşsun. Bak birisinin canını kolayca alabilecek şeyler biliyorum.”

“B-Ben sadece insanların konuştuklarını söylüyorum sana.”

“Her söylenene araştırmadan inanıyor musun?” Yeterince korktuğundan emin olduktan sonra hilali yok etmişti. “O halde çok yanlış yapıyorsun. Bir gün canından olursun.”

Almira’nın konuşmasına fırsat kalmadan bahçenin kapıları açıldığında ve içeriye at arabaları girdiğinde yanından gitmişti. Heyecanını göstermemek için yavaşça yürürken arkasındaki orduyla birlikte tüm herkes koca bahçede toplanmıştı. Arabanın kapısı açıldığında Karanlık Tanrısı ve ardından kral gözüktü. Siyah saçları her zamanki gibi arkaya yatırılmış ve tek bir tutam bile alnına düşmemişti.

“Özlettiniz kendinizi efendim.”

Ondan önce atılan Almira ile kısa bir bocalama yaşayan Şimal dudaklarındaki gülümsemeyi anında sildi. Kral çoktan onu karşılamaya gelen kraliçenin ve ikinci kadınının yanındaydı. Almira’nın da orada olması gerekmez miydi? Düşüncelerinin içinde boğulurken az önce hissettiği duyguları sönmüştü. Karanlıklar Tanrısı ona her zaman tuhaf şeyler yaptırıyordu ve bazı zamanlar hariç hiç hoşuna gitmiyordu.

Önünde hissettiği karartıyla bakışları karşısındaki uzun adamı buldu. Gri gözlerine baktıkça kendini boğuluyormuş gibi hissediyordu. “Saraya hoş geldin.”

“Hoş buldum.” diyen Karanlıklar Tanrısı ne bekliyordu bilmiyordu ama görmek istediği bu değildi. İki aylık evliliklerinde ne olursa olsun aralarındaki mesafeyi azaltamamışlardı. Saygı varda ama sevgi asla yoktu. “Odamıza geçebilir miyiz? Seninle konuşmak istediklerim var.”

Kafasını sallayan Şimal krala saygıyla selamını verdikten sonra ardından gelen eşiyle hızlıca sarayın içine ilerlemişlerdi. O sırada Elisa’nın ona attığı bakışları görmezden gelmişti çünkü ima ettiği şeyin gerçekleşme ihtimali sıfırdan daha düşüktü. Onlar için en büyüğünün seçildiği ve özenle dekorasyonu yapıldığı odaya girdiklerinde artık baş başaydılar.

“Sarayda ben yokken bir sorun olmadı değil mi?” diyen Karanlıklar Tanrısı onu dikkatlice süzmüştü ve herhangi bir yara izi görmediğinde tekrardan yüzüne bakmıştı. “Almira canını sıktı mı? Çenesi bazen düşük olabiliyor.”

“Az önce akıllanmasını sağlayacak şeyler söyledim. Kolay kolay kanmam, biliyorsun.”

“Hem de en yakından.” deyip gülümseyen Karanlıklar Tanrısı sonrasında yatağın boş kalan tarafına oturdu. Eldivenlerini yaz ayına rağmen çıkarmamıştı ve Şimal bazen nedenini sormak istese de vazgeçiyordu. “Deniz’le ilgili haberler aldım. Bütün ülkede seni arıyor ve başına büyük bir ödül koymuş.”

“Seninle evlendiğimi bilmiyor mu?”

“Vampirler pek insan içine çıkmaz. Ne kadar bana ihtiyaç duyuyor olsalar da.” deyip iç geçirdi. “Onunla ne yapmak istediğini bilmiyorum ama artık diğer ülkelere evlendiğim kadının asıl kimliğini açıklamak zorundayım. Böylece krallığıma karşı olan tehditler susmuş olacak.”

“Peki ya sen?” dedi merakla Şimal. “Bana içindeki gücü dengelemen gerektiğini söylemiştin. Başarabildik mi?”

“Şimdilik bunu boş verelim.”

“Ama bunun için evlendik. Bana da aynısının olacağını söylemiştin...”

“Şimal...İlk önceliğim ülkenin geleceği.”

Ne kadar ısrar ederse etsin istemediği müddetçe onun ağzından cevabı alamayacağını anlayan Şimal omuz silkti. “Bu gece sana bir şey göstermek istiyorum. Henüz kimseye söylemedim.”

“Gece mi? Etraf...”

“Yasemin’le her zaman gidiyoruz ve bir sorun olmadı.”

“Ne?” dedi kaşlarını çatan Karanlıkla Tanrısı. Yüzü gerilmişti. “Nasıl bir tehlikenin içinde olduğunu anlayamadın mı?”

“Biliyorum, biliyorum. Ama çalışmalarım için en uygun yer orasıydı.”

Ona asla uslanmayacağını belirten bakışlarını yollayan Karanlıklar Tanrısı derin bir nefes almıştı. “Geceyi merakla bekliyorum o halde.”

Büyük bir gülümsemeyle karşılık veren Şimal sonrasında saatin akmasını sabırsızlıkla beklemişti. Duygularını farkında olmadan dışarıya yansıtırken Karanlıklar Tanrısı’nın onu izlediğinden habersizdi. Saray yeni kurdukları ittifakın mutluluğunu paylaşmak için akşam vaktine güzel yemekler ve küçük bir kutlama hazırladığında artık yerinde duramaz olmuştu.

Tatlılara geçiş yaptıkları sırada Almira’nın öne atılmasıyla bir anlık şaşkınlığa uğramıştı Şimal. “Ne yapıyorsun-uz?”

Ballı keki tabağına alan Almira hizmetlilerin servis ettiği tabaktan değil de Karanlıklar Tanrısı’nın önünden almıştı. “Abimin ballı keki pek sevdiği söylenmez. Bilmiyor musunuz yoksa?”

“Biliyorum.” Ortadaki tuhaf havayla gözlerini kırpıştırdı Şimal. “Fakat önünde ne olduğunu bilecek yaşta bir abin var. Tabağındakini alman hoş bir davranış değil.”

“Ah, bu kadar kuralcı olma. Kardeşler arasında böyle şeyler olur.”

“O senin kardeşin değil.”

Saniyeler içinde farklı bir ruh hâline bürünen Şimal, kral ve kraliçenin masadan erken ayrılmalarından memnundu. Tabii Bade’nin de. Böyle bir şeye şahit olmalarını istemezdi.

“Bana bir sürprizin yok muydu?” deyip dikkatini kendine çekmek için eşinin elini tuttu Karanlıklar Tanrısı. Kulağına doğru eğilmiş ve fısıldamıştı. “Vakit çok geç olmadan gidelim.”

Bir süre sessiz kalan Güneşin Tanrıçası en sonunda derin bir nefesle birlikte gülümsedi. Yüzüne her zaman bu maskesini takıyordu ve ortamdaki hava birden değişmeye başlıyordu. Yanındaki adama döndü. “Tamam, gidelim.”

Yemek salonundan ayrıldıklarında öncesinde haber verdikleri için hazırda bekleyen arabalarına bindiler. Beş günden fazladır çalışmaları için onu götüren adama yolu tarif etmesine gerek kalmadan yarım saatte varmışlardı. Uçuruma yakın durduklarında Şimal ne zamandır tuttuğunu bilmediği eli bıraktı. “Senin uzak durman gerekiyor.”

Açık bir endişe ve merakla ona baktı Karanlıklar Tanrısı. “Kendine zarar verecek bir şey yapmayacaksın değil mi?”

“Hayır, izlediğinde hayran kalacaksın.” dedikten sonra hızlı adımlarla uçurum kenarına gitmiş ve defalarca tekrarladığı şeyleri yapmıştı. İçindeki gücün çekimine kapıldığında avuç içleri parmaklarını kaybettirecek bir ışıkla parlamıştı. Aklındaki resime odaklandığında ayaklarının altındaki yer sallanmaya başlamıştı.

“Şimal?” dedi olanlara karşılık Karanlıklar Tanrısı. Ne kadar yapacağı şeyin bilinmezliği onu heyecanlandırsa da bir yandan da korkutuyordu.

Ona cevap vermedi Şimal. Tam aksine yarattığı güneşi ortaya çıkardığında bununla yetinmedi. Güneşin ta kendisi olmak istiyordu ve bunu şimdi yapacaktı. Gözlerini araladığında yoğun ısıdan ve ışıktan dolayı kıstı. Tüm bedeninin alev aldığını hissediyordu. Daha fazlası...Gücünün bir sınırı yoktu. Fark edeceği bir şekilde ayak ucundan başlayıp sonrasında tüm vücudunu saran güneşin yakıcılığıyla bedeni yerini bulmuş ve güneşe doğru güçlü bir parlaklık yayarak süzülmüştü.

“Şimal!” Ortadan kaybolan kadınla bağıran Karanlıklar Tanrısı güneşin yaydığı ısıyı umursamadan kendine karanlığından bir tabaka yaratmıştı. Uçuruma doğru koştuğunda gözleri güneşin her yerinde dolanıyordu. “Ne yaptıysan hemen yok et! Şimal?”

Uzun bir sessizlikle karşı karşıya kaldığında tabakanın keskin bir hilale dönüşmesini sağladı. Oldukça büyük olan hilal ellerini titretirken yüzü hissettiği güçle kasılmıştı. Güneşin tam orta noktasına hilali gönderdiğinde yoğun bir karanlık ve sesle güneş iki parçaya ayrılmıştı. Aynı saliselerde bedeni yere düşen Şimal’e yetişmiş ve kucağına düşmesini sağlamıştı. Saçlarının örttüğü yüzünü açığa çıkardığında gözleri kapalı ve burnundan kanların aktığını gördü. Korkuyla kalp atışlarını kontrol ettiğinde yavaşladığını fark etti. “Ne yaptın? Nasıl bu kadar ileriye gidersin?”

Zaman kaybetmeden arabaya bindiklerinde saraya doğru yol almışlardı. Az önce yaşanan güzel anı çoktan unutmuş olan Karanlıklar Tanrısı kucağında baygın yatmaya devam eden kadına bir şey olma korkusuyla yanıp tutuşuyordu. Sarayın ön kapısına vardıklarında kucağındaki Şimal’le hızlıca odalarına yol almış ve karşısına çıkan ilk kişiye şifacıyı çağırmasını emretmişti. Odalarına ulaştıklarında eşini yataklarına uzandırıp saçlarını kenara çekmişti.

Arkasından içeriye dolaşanları gördüğünde Elisa’yın yanına gitti. “Bir bezle su getir. Yüzündeki kanları silmemiz gerekiyor.”

“Ne oldu? Neden bu durumda?”

“Şimdi sırası değil Elisa. Sana söylediklerimi yap.” dedikten sonra odalarının dış kapısında gür sesiyle bağırmıştı. “Nerede kaldı şifacı?!”

“Sakin ol abi.” diye diğer taraftan araya giren Batu her an birilerine saldıracak gibi duran Karanlık Tanrısı’nı eşinin yanına götürmüştü. “Birazdan burada olurlar.”

Yatağın boş kısmında oturan Karanlıklar Tanrısı bakışlarını Şimal’e kilitledi. Kardeşinin söylediği gibi şifacı çok geçmeden geldiğinde Elisa da kanlı bezi alıp geri çekiliyordu. Muayenesini yapan orta yaşlardaki adama merakla baktı. “Neyi var? Kollarındaki izler neyden olmuş?”

Şimal’in süt gibi bembeyaz teninde kırmızı kızarıklar belirmeye başlamış ve elbisesinin açık bıraktığı gerdanında da yer yer gözüküyorlardı.

“Efendim tetkiklerime göre Güneş Tanrıçası’na bir kara büyü yapılmış.”

“Ne? Kara büyü mü?” dedi şaşkınlıkla kraliçe.

“Bir şey yapamaz mıyız? Tedavisi...”

“Tedavisi vardır ancak uzun zaman alıyor tesir etmesi. Bu süreden Güneş Tanrıçası’nda ruhsal olarak değişikler olacaktır.” demişti şifacı bakışları önünde saygıyla.

“Ne gerekiyorsa hemen yap.” diyen Karanlıklar Tanrısı yumruk olan elini daha çok sıktı. Bu büyü yalnızca onun defterlerinde vardı ki o da gücünü keşfedip yeni şeyleri öğrenirken not aldığı yönlerinden bir tanesiydi. Başka kimse bunu yapmanın yolunu bilmezdi ki tek bir şartla öğrenebilirlerdi o da defterini bulmalarıydı. Odalarına kadar gidip notlarını karıştırmaya cesaret eden kimdi?

Oda yavaştan boşaldığında ve şifacı tedavisini bitirdiğinde yataktaki yerini aldı. Tuttuğu eli baş parmağıyla usulca okşarken uyuyan eşinin duru güzelliğine baktı. Büyünün yan etkilerini biliyordu ve bu daha çok öfkelenmesini sağlıyordu. Yapan kişiyi bulduğunda kesinlikle sağ kurtulmasına izin vermeyecekti.

༗ 

Bölüm Sonu.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorummm

Aşkla kalın <3

Loading...
0%