Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Yedinci Bölüm: Düş Kuyusu

@fundaalinda

İnstagram| lindaabooks

༗ 

Sadece aşk böyle acıtabilirdi. Eğer bunun gerçek bir aşk olduğuna inansaydı. Bu yalnızca ihanete uğramanın verdiği intikam hırsı ve öfkenin oluşturduğu bir acıydı. Kolyeyi avucunun içinde hapsetmiş sıkarken ne kadar süredir öylece durduğunu bilmiyordu. Hareket edemiyordu çünkü onun buraya geleceğini düşünmemişti. Hareket edemiyordu çünkü...İçindeki kırgınlık yeniden gün yüzüne çıkmıştı.

Ağır adımlarla dolabına yürüdü. Kolyeyi sonrasında Karanlıklar Tanrısı’na göstermek üzere takı kutusunun olduğu yere koyduğunda kafasındaki tacını da çıkarmıştı. Yardımcılarını çağırmadan üstündeki ağır elbiseden ve yüzündeki makyajdan kurtuldu. Göğüs kısmının dantelle kaplı olduğu ince askılı beyaz geceliğini giyip uzun eteğini düzeltmek üçün ellerini üstünde gezdirdi. Siyah-beyaz karışımı saçları çıplak sırtından aşağıya dalgalar şeklinde dökülürken ay ışığının altında çok görünüyordu.

Bir bacağını yatağa atmışken odalarının kapısı açılmış ve dışarıdaki ışık içeriyi çok az aydınlatmıştı. Yatağa girip sırtını başlığa yaslarken bakışlarını Karanlıklar Tanrısı’na çevirdi. “Erken değil mi? Biraz daha kalırsın sanıyordum.”

“İstediklerini verdikten sonra gerisinin önemi kalmıyor. Boğucu.” demiş ve takımın pelerinini çıkardıktan sonra ceketini de sandalyenin arka kısmına koymuştu. “Sen nasıl oldun? Yüzün solgun görünüyordu.”

“Aklımı başımdan aldığın için bayılacaktım.” İşi şakaya vuran Şimal onun sıra sıra gömleğinin düğmelerini açmasını çekinmeden izledi. İki aylık evliliklerinde bazı sınırlar tabii ki kalkmıştı. Ayrıca vücudu çok iyi olan kocasını izlemekten ayrı bir keyif alıyordu Güneş Tanrıçası. Kim yakışıklı erkekleri sevmezdi ki zaten? Gömleğinin altında gözüken kaslı göğsü tamamen çıplak kaldığında geniş omuzları her hareketiyle kasılıyor ve sonrasında gevşiyordu.

“Yine bayılacakmışsın gibi duruyorsun.” dedi dudağındaki imalı tebessümle Karanlıklar Tanrısı.

“Ne yapabilirim? Kocamın mükemmel bir vücudu var.”

“Senin gibi bir kadının ağzına bu sözler yakışıyor mu?”

“Evet, haklısın. Ağzım daha iyi şeyleri hak ediyor.” demesiyle yanaklarına ateş basması bir oldu Şimal’in. Ne söylediğini sonradan fark ettiğinde çoktan geç kalmıştı. Kocaman bir sırıtışla ona bakan kocasına kaşlarını çatıp yatağın içine doğru kaydırdı bedenini. “Hepsi senin yüzünden. Pis ahlaksız.”

“Ben ne yaptım şimdi? Sadece kıyafetlerimi değiştiriyorum.”

Sorunda bu ya işte. Aklından geçenlerle gözlerini yuman Şimal çok geçmeden yan tarafı çöktüğünde kirpiklerini birbirinden ayırdı. Geceliğini giymiş olan kocası yanına uzandığında ferah kokusu burnuna ilişti. Az önce olanlar yüzünde silik bir gülümsemeyle duruyordu.

“Korhan...” dedi bakışlarını onunla buluştururken. Yanında oluşu sonsuz bir güven hissini içine aşılıyordu ve bu çok güzel hissettiriyordu. Kolyeyi hatırladığında etrafı kasvetle sarılmıştı. Bu yüzden yatağında yana doğru hareketlendi ve kararsız olmasına rağmen kollarını kocasının belinin etrafına sarıp yüzünün yan tarafını sert göğsüne yasladı. “Bu gece sana sarılarak uyumak istiyorum. Olur mu?”

“Eşimin istekleri her zaman önceliğimdir.” deyip göz kırpan Karanlıklar Tanrısı bütün maskelerini onun yanında indirmişti. Odaları onlar için gerçek kimliklerini gösterme yeriydi. Sadece birbirlerine bu kadar açıklardı ve bu özeldi. Göğsündeki yumuşak saçların arasında ellerini geçirirken içinde nükseden korkuyu bastırmaya çalıştı. Karısı için buna katlanabilirdi. Kulağına doğru yaklaştı ve nefesi boynuna değerken usulca fısıldadı. “İsmimi sadece senin söylemeni seviyorum. İyi uykular güzel tanrıçam.”

༗ 

Uyku ve uyanıklık arasında gidip gelen zihni bedenindeki dokunuşlarla uyanır gibi olurken aralık dolgun dudaklarının arasından titrek nefesi havaya karıştı. Boynundaki sıcaklık hissi bacaklarında dolaşan parmakların varlığıyla daha çok arttı. Ne olduğunu bilmiyordu ama içindeki arzu uyanmasına engel oluyordu. Bacaklarını yoğun duyguları yüzünden birbirine bastırırken boynundaki dudakları hissetti Şimal.

“Seni böyle sevmemi mi istiyorsun?”

Boğuk ve şeytanın aklını çeldirebilecek çekicilikte olan sesin sahibini saniyesinde tanımıştı Şimal. Fakat tek söyleyebildiği ismi olmuştu. “Korhan..”

“Söyle güzel tanrıçam.”

Ah, bedeni daha önce tanık olmadığı bir arzuyla yanıyordu.

Dokunuşlar daha hissedilir olduğunda ve Şimal hayalle gerçeği ayırt edemeyecek kadar kendini kaptırdığında sık nefesleriyle gözlerini araladı. Göğsü hızla inip alçalırken az öncekilerin bir rüyadan ibaret olduğu yüzüne soğuk su etkisi bıraktı. Zihnindeki erotik rüyasını tekrara sarıp oynatırken eşinin sıcak nefesini hâlâ boynunda hissediyordu. O kadar gerçekçiydi ki...Geceliğinin düşen askısını düzeltip yatak başlığına yasladı sırtını. Arzu içinde bir yerlerde dolanıyordu.

Karanlıklar Tanrısı’nın burada olmadığına tam sevinip morali düzelecekken açılan odalarının kapısında eşi gözüktü. Üstünde her zamanki siyah takımlarından birisi vardı ancak Şimal ister istemez farklı bir gözle bakıyordu şimdi ona. Belki de gördüğü rüyadan dolayıydı. Kuruyan boğazıyla yutkundu. Yanakları ve boyun çevresi yanmaya başlamıştı. Öncesinde hiç böyle bir rüya görmemişti.

“Seni uyandırdım mı? Kusura bakma.” diye her şeyden habersiz konuşan Karanlıklar Tanrısı çalışma masasına yürümüştü. “Almam gereken bir harita var.”

“Önemli değil.” Sesinin kısık çıkmasıyla yutkundu Şimal. İnce pikeyi kenara itip çıplak ayaklarını zeminle buluşturdu. Dağılmış saçlarını bir omzunda toplarken her zamankinden farklıydı davranışları. “Sen gelmeden uyanmıştım zaten.”

“Yanakların kızarmış. Hastalandın mı?”

“Ah, hayır hayır. İyiyim ben.” dedi avuçlarını yanaklarına yerleştiren Şimal.

Gözlerini onun üzerinden birkaç saniye ayırmayan Karanlıklar Tanrısı karşısında önceki günlerden farklı davranan karısının bakışlarını kaçırmasıyla yanına gitti. “İyi olduğuna emin misin? Bir tuhaf duruyorsun.”

“İyiyim dedim ya. Uykunun sersemliği üstümde.”

“Öyle diyorsan.”

“Çok iyi ve sağlıklıyım.” Üstüne gelmemesi için giysi dolabına yönelen Şimal iki kapağı açtı. Aklı rüyasında elbiselerin askılarında elini gezdirirken geçen her saniye daha zor geliyordu. Tanrım, içindeki şey ne zaman son bulacaktı?

Geceliğini çıkarıp iç çamaşırlarıyla kaldığında hızlıca seçtiği bir elbiseyi üstüne geçirdi ve arkasındaki ipleri çekiştirerek korsesini ince belini saracak şekilde sıktı. Parmakları birbirine dolanmasına rağmen düğüm atmaya zorladı kendini.

“Yardıma ihtiyacın var mı?”

“Hayır...” Anında itiraz eden Şimal kafasını onun görmeyeceğini bilmesine rağmen iki yana salladı. “Gerek yok. Sadece şu ipler...”

Sona doğru sesini kısarken yeniden birbirine dolaşan iplerle ofladı. Stresten terlemeye başlamıştı ve gerginlik seviyesi giderek yükseliyordu. Yeniden denemek için kollarını arkasına uzattığında ondan önce davranan bir çift elin varlığını hissetti. “Ben hallederdim. Senin işlerin...”

“Önceliğimin sen olduğunu her zaman söylüyorum.” diyen Karanlıklar Tanrısı ipleri çektikten sonra düğüm atmaya başlamıştı. Eşinin sırt kısmını bir miktar açıkta bırakan elbise sayesinde pürüzsüz tene bakarken boğazını temizledi. “Bu sabah gerçekten de bir garipsin. Bir şey saklamıyorsun değil mi?”

“Sadece uyku sersemliği Korhan.”

“Keşke...” dedi Karanlıklar Tanrısı bilinçsizce. Düğümü bitirmesine rağmen geriye adım atmadı. İşaret parmağını korsenin üstünden çizdiği bir yolla çıplak sırtına ulaştırdı ve hafif bir dokunuşla parmağını gezdirdi. “...Böyle anlarda ismimi söylemesen.”

Hem rüya hem de sırtındaki dokunuşla tüyleri diken diken olan Şimal bir süre hareketsizce bekledi. Aralarındaki bu şey günden güne çekilmez bir durum alıyordu. “Sana Karanlıklar Tanrısı dememi sevmiyorsun.”

“İsmimi dudaklarının arasında duymak hoşuma gidiyor.”

“Bir tek ben söylüyorum zaten.” En sonunda topladığı cesaretiyle bedenini çeviren Şimal göz göze geldiklerinde bir an sırtındaki dokunuş kaybolduğu için sızlanacağını sandı. Aralarındaki mesafe gözle görülür biçimde azdı ve dönmemenin daha iyi olacağını düşünüyordu.

“Buna layık senden başka kimse yok.” derken kendini zor tutuyordu Karanlıklar Tanrısı. Neden kızardığını anlamadığı yanakları ve aralık dudaklarının arasından çıkan sıcak nefesiyle ona eziyet eden eşinin güzelliğine kapılmamak için zincirlerini tüm gücüyle sıkıyordu. Fakat yine de küçük bir istisna yaptı. Eldivenli sol elini havaya kaldırdı, baş ve işaret parmağıyla çenesini tutarak hafif bir açıyla kendine yaklaştırdı. Gözlerine baktıktan sonra dudaklarını eşinin dudağına çok yakın bir yere bastırdı. “Günaydın güzel tanrıçam.”

Henüz aldığı öpücüğü aşamayan Şimal burnuna atılan acısız fiskeyle gözlerini art arda kırpıştırdı. Yanından uzaklaşan kocasına rağmen kalbi göğüs kafesini delecek şiddette atıyordu. Dolap kapağının onun saklayacağını bildiğinden sırtını hemen arkasındaki elbise yığınına yaslamış ve elini sol tarafına bastırmıştı. Bu sabah diğer sabahlardan o kadar farklıydı ki...Önce rüyası ve şimdi de Karanlıklar Tanrısı’nın öpücüğü.

“Ne kadar orada duracaksın daha?”

Elini hemen yanına indiren Şimal bedenini dikleştirdikten sonra homurdandı. “Sen odadan gidene kadar.”

“Nedenmiş o?”

“Yüzünü görüp tırmalamamak için.”

“Ah, yakışıklı yüzümün çiziklerle dolu olmasını istemem.” deyip küçük bir gülüşle dudaklarını kıvıran Karanlıklar Tanrısı aradığı haritayı eline aldı. “Geceye kadar sakinleşeceğini umuyorum. Şimdi gitmeliyim.”

Sesini çıkarmayan Şimal kapanın açılıp ve sonrasında kapandığını duyduğunda hemen saklandığı dolabın arkasından çıkmıştı ancak adımlar gördükleriyle durmuştu. Bir eli kapının kulpunda eğlenen ifadesiyle ona sırıtan kocasıyla göz göze geldiğinde mırıldandı. “Pislik.”

“Seni böyle görmek çok keyifli.”

“İyi eğleniyor musun bari?” deyip kollarını göğsünün altında bağlaştıran Şimal yüzünü buruşturmuştu.

“Seninle olmak şüphesiz günümü güzelleştiriyor.”

“Sen...Gerçekten!”

“Şimdi gerçekten gitmem gerekiyor.”

Bu sefer oyun oynamak yerine odadan çıkan kocasıyla homurdanan Şimal kafasını bıkkınlıkla iki yana salladı. Ona böyle rezil olmak zorunda mıydı? Üstelik araya sıkıştırdığı güzel iltifatlar bir anlığına bocalamasını sağlıyordu. “Laf cambazı.”

Makyaj masasına gidip işlemeli kutunun içinden siyah bir broşu rastgele alıp elbisesinin göğüs kısmına taktıktan sonra yaz ayında onu serin tutacak pelerinin yanına almıştı. Saraydan çıkarken dikkatli olması gerekiyordu. Odasından çıkıp alt kata indiğinde Elisa’yı gördü. Kucağında oğluyla ilgileniyordu ve yanın dura kocası o kadar aşkla bakıyordu ikisine...Sadece bir an kıskandığını hissetti. Aylar öncesinde o da böyle hissediyordu ve şimdi cezasını çekiyordu.

“Bir yere mi gidiyorsun Şimal?” dedi onu fark eden Elisa.

“Dışarıda işim var. Gelirim hemen.” Ona uzanmak isteyen Çağın’ın saçlarını okşadı.

“Dikkatli ol. İnsanların ne yapacağı belli olmaz.”

“Muhafızlar yanımda olacaklar.” Elisa’yı ailesiyle baş başa bırakıp yanından ayrıldı. Hazırlanan beyaz arabasına bindiğinde camlardaki kalın perdeleri çok az aralayıp içeriye havanın girmesinin sağlamıştı. Atların harekete geçmesiyle saraydan yavaştan uzaklaşmaya başlamışlardı. Gidecekleri yer fazla uzak değildi ancak yine de her türlü tedbiri alıyorlardı. Eskisi gibi rahatça dolanmayı bazen özlüyordu.

Sarayın himayesinde çalışan mekanın yakınına geldiklerinde araba durmuştu. Onunla gelmek için hazırlana kızları durduran Şimal sadece bir muhafızla içeriye girmişti. Türlü eşyalarla uğraşan adamların arasından geçip yetkili adamın odasına girdi. Muhafız dışarıda kalmıştı. Pelerinini kafasından aşağıya indirdi.

“Güneş Tanrıçası.” deyip saygıyla selam veren adam hemen sonrasında köşedeki bir kutuyu uzatmıştı. “Tıpkı istediğiniz gibi yaptım.”

Kutunun kapağını açan Şimal can alan kırmızı renkle dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı. Özel yelpazesinin tutma yerine zarif bir uzanıyordu ve ucunda püskülle, özel taşlarda işlenmiş çiçek deseni bulunuyordu. Ona öğretildiği gibi yelpazeyi saliseler içinde açtığında hafif bir meltem saçlarını kıpırdattı. Fakat bundan daha önemli olan şey iki kanadı bulunan yelpazesinin kanatlarının uç kısmında bulunan keskin, parlak bıçaklardı. Biri aşağıda biri yukarıda olmak üzere iki bıçak bulunuyordu ve bunlar o kadar ustaca gizlenmişti ki...Tasarlamak bir ayını almıştı.

“Tam istediğim gibi.” dedi memnun çıkan sesiyle. Yelpazeyi kapattığında inceliği sayesinde elbisesinin kol kısmına ya da göğüs çatalına gizleyebilirdi. Yaz aylarında bir kadının yanında yelpaze taşıması hiçte tuhaf karşılanmazdı fakat kış aylarında durum farklıydı. Geri kutusuna koydu. “Emeğiniz için teşekkür ederim. Mükafatını alacaksınız.”

“Beğenmenize sevindim efendim.”

“Peki ya diğeri?” derken heyecanı yüzüne yansımıştı. Adam yanından gidip başka bir kutuyla döndüğünde bu seferki biraz daha uzundu. Kapağını açtığında gözlerinin içi birer yıldız gibi parlamıştı. Siyah baş kısmında altın işlemeler demir kılıcın aşağısına doğru devam ediyordu fakat çok göze çarpmıyordu. Baş kısmı ve kılıcın başladığı yerde üçgenin içine alınmış siyah bir taş vardı. Taşın etrafında olan altın uzantıların arasında ufak beyaz taşlar bulunuyordu.

Karanlıklar Tanrısı’nın üstünü çıkarırken veya giyerken sürekli bir yanından bu tür şeyler çıkıyordu. Gücünü halk arasına kullanmayı fazla tercih etmediğinden olsa gerek böyle bir şey yapıyordu. Hem ona bir hediye yapmak hem de kendine bir güvence sağlamak istemişti. İkisini de yanına aldıktan sonra adama emeğinin karşılığını verip mekandan ayrılmıştı. At arabasına binmek üzereyken omzuna çarpan adamla neredeyse yere düşecekti. Arkasındaki muhafızlar anında genci tutarken Şimal kutuları açık kapıdan zarar görmemeleri için koltuğun üstüne bırakmıştı.

“Özür dilerim efendim. Lütfen bağışlayın.”

“Çocuğu korkutuyorsunuz. Bırakın.” Ufak bir çarpışma olmasına rağmen oldukça düşmanca yaklaşan muhafızlar geriye çekildiğinde bakışlarını yüzü kir pas içinde olan gence çevirdi. Lüle şeklindeki sarı saçları dar alnına dökülüyordu ve ince dudakları birbirine bastırmaktan beyazlamıştı. “Sorun değil. Sadece daha dikkatli ol.”

“Özür dilerim efendim....”

Yoluna devam eden gençle birlikte arabasına binen Şimal açık pencereden izlemeye devam etti. İçini saran tuhaf duyguyu bastırmaya çalıştı. Sarayın yoluna ilerledikçe yollar ıssızlaşırken karanlık ormanı saran şimşek ve kara dumanlar uzaktan gözükmeye başlamıştı. Oraya Karanlıklar Tanrısı’ndan başka kimsenin girebileceğini sanmıyordu. Tabii ışığını saymazsa...

“Saraya geldik Tanrıça’m.” deyip kapılarını açan muhafızla bakışlarını ormandan çekti. İki kutuyu kucağına alıp pelerinin altında tutarken güneşin üstüne parıl parıl parladığı bahçeden geçtiler. Amacı kimseye gözükmeden odasına ulaşmaktı ama Elisa yarı yolda onu yakalayıp peşinden gelmişti.

“Nereye gittin ya? Meraktan çatladım.”

“Ne yapacaksın nereye gittiğimi sen?”

“O kutular ne? Ay, güzel bir şeye benziyorlar.” deyip kutunun etrafını inceleyen Elisa tanıdık harfi görmesiyle gözlerini kırpıştırdı. “Senin Vanka’da ne işin var? Orası bıçak ve kılıçların yapıldığı yer.”

“Onun için gittim zaten.” deyip ona ait kutuyu alan Şimal yelpazesini açtığında şaşkınlıktan konuşamayan Elisa’ya güldü. “Kendimi koruma altına almalıydım. Gücümü rastgele kullanamam.”

“Tabii, sadece şaşırdım. Çok güzel gözüküyor. Kimse bıçak olduğunu anlamaz.”

“Abin de taşıyor. Oradan aklıma geldi...” İkinci kutuyu açıp kılıcı gösterdi. “Beğenir mi sence? Yüzüğe karşılık küçük bir hediye.”

“İkinizin bu ince yönünü çok seviyorum.” derken gülümsüyordu Elisa. İçindeki ses ona çok iyi şeyler söylüyordu. “Birbirinizi sevmediğinizden emin misiniz?”

“Of, sürekli şu konuyu açıp durma lütfen.” deyip hediyesini yerine koyan Şimal şimdilik onu saklamak için giysi dolabının çekmecesine yerleştirdi. Eşinin iç çamaşırlarını karıştıracağını düşünmüyordu. Ayrıca bu gece verecekti ona. “Korhan nerede?”

“Kralın yanında olmalı. Bir şey konuşacaklardı.”

Aklına kırmızı taşı getiren Şimal bir an önce bu sorumluluktan kurtulmak istiyordu. “Yanına birazdan gelirim.”

“Tabii tabii. Eşini özlemişsindir.”

“Hiç akıllanmayacaksın Elisa.”

“Siz sevgiyle bağlanana kadar evet.” diye arkasından cevap verdi Elisa.

İnatlaşmanın onu daha çok konuşturacağını bilen Şimal sarayın üçüncü katına çıktı. Kral ve Karanlıklar Tanrısı’nın çalışma odaları bu katta bulunduğu gibi kraliçenin yatak odası da bu kattaydı. Sarayın toplantıları için ayarlanan yere geldiğinde çift kanatlı kapının iki yanında duran muhafızlar ona baktı.

“Karanlıklar Tanrısı ve kral içeride mi?”

“Biraz önce çıktılar efendim. Eşiniz çalışma odasına olacağını belirtti.”

Birkaç adım uzakta olan odaya giden Şimal kapıyı açtığında derin bir sessizlikle karşılaştı. Kaşları çatılırken kitaplar ve haritalarla dağınık olan masaya kısa bir bakış attı. Duvarları kaplayan büyük raf ve kitaplara bakınırken zaman kaybetmemek için dağılan dikkatini hemen topladı. Arkasından kapıyı kapatıp karga işlemeli tokmaktan ellerini çekti.

Merdivenlerin başına gidip aşağıda aramaya devam etmek isterken kulağına ilişen ince sesle adımları durdu. İlk başta yanlış duyduğunu sandı ama ikinci kere duyduğunda omzunun üstünden arkasına baktı. Muhafızlar ondan uzaktaydılar ve muhtemelen sesi duymamışlardı. En köşede kalan odaya yaklaştığında ses giderek netleşmişti ancak kötü bir duygu da kalbinin ortasına yerleşmişti. Hafif aralık olan kapıyı yavaşça ittirdiğinde gözleri asla görmek istemeyeceği bir manzarayla karşılaştı. Eşini gördüğü için yüzüne yansıyan sevinci fark ettiği şeyle parçalara ayrılmıştı. Askıları omuzlarına düşmüş göğüsleri açıkta kalan genç kızın elbisesi kucağında toplanmıştı. Sarı saçları her kıpırdayışında sırtında sallanıyordu ve inleme sesleri yükseliyordu. Tam önünde duran ve onunla sevişen ise Karanlıklar Tanrısı’ydı. Arkası dönük olmasına rağmen çok iyi tanımıştı Şimal. Kızın belini saran elleri masadan düşmemesi için sımsıkı tutmuştu. Takımının ceketi üstünde yoktu ve gömleği üstünden her an düşecek şekilde bollaşmıştı. Kocasının boynuna yüzünü gömmüş kızla göz göze geldiklerinde beyninden vurulmuşa döndü Şimal.

Baş hizmetçisi Nida...

Durmak yerine Karanlıklar Tanrısı’nı teşvik eden kızla gözyaşlarıyla dolan gözlerini ikisinden hızlıca çekti. Alışık olmadığı bir acı içinde oluşup onu alevler içinde yakarken arkasını döndü. Sesleri daha fazla duymamak için merdivenlerden inerken görüntüyü zihninden silmeye çalışıyordu.

İkinci defa...İkinci defa ihanete uğramıştı.

Allak bullak hâliyle odasına girdiğinde kapıyı kilitledi. Kendini tutamayıp gözyaşlarının yanaklarından süzülmesine izin verirken dudaklarının arasından kaçan hıçkırık sessiz odada yankı buldu. Yatağına bedenini bırakırken acı şiddetini giderek arttırmıştı. İçinde kaybolduğu düş kuyusundan sert bir şekilde çıkarılmıştı. Asla beklemediği bir kişiden en ağır darbeyi almıştı.

Kimsenin sesini duymaması için avuç içiyle dudaklarını örterken yalnız başına ağlamaya devam etti.

Bölüm Sonu.

Yorum ve oy yapmadan geçmeyinizz

Aşkla kalın. <3

Loading...
0%