@galaksikadin
|
Aşk, sizi sardığı an her şey onun olur. Aklınız, kalbiniz, gözlünüz, vücudunuzda dolaşan kan her şey onun olmak ister. Midenizdeki kelebekler kozalaklarından çıkar ve dört bir yana uçmak için kanat çırpar. Kelebeğin her kanat çırpışında yeniden aşık olursunuz. Her aşık olduğunuzda kelebekler çoğalır ve daha fazla kanat çırparlar. Aşk, sizi el üstünde tutar. Aşık olunan el üstünde tutulur. Her yeni gününüzde aşkınız yıllanmış şaraba benzer. Size, siz olduğunuz için aşık olan insanlar, her bir enerjisini size daha çok aşık olmak için harcar. Sizi siz olduğunuz için seven ve sizi siz olduğunuz için aşık olan insanlarla karşılaşmanız dileğiyle.. ‘’Bu adamın burada ne işi var dedim babaanne!’’ diye bağırdı Umut Ali. ‘’Oğlum bir içeri geçelim konuşacağız her şeyi. Yardım et’’ dedi Hacer teyze. ‘’Nasıl getirdiysen evine de kendin sok.’’ dedi ve oturma odasına geldi. Ayakta durmuş onu bekliyordum. ‘’Narin hazırlan çıkıyoruz’’ dedi sinirle. ‘’Tamam’’ dedim sorgulamadan. Umut Ali’nin bir bildiği vardır. Oturma odasından çıktığımda, Hacer teyze bir adamın kolundan tutmuş yardım etmeye çalışıyordu. Umut’a bakıp Hacer teyzenin yanına ilerledim. ‘’Narin hazırlan’’ dedi Umut sinirini bastırmaya çalışarak. Neden bu kadar sinirlenmişti bir anda anlamadım. Adamın diğer kolundan tutup destek oldum ve Hacer teyzeyle oturma odasına taşıdık. Dış kapının sertçe örtülmesiyle sıçradım. Çok sinirlenmişti ama sebebi neydi? ‘’Sağol kızım’’ dedi adam tebessüm ederek. Kafamı sallayıp üzerimi değiştirmek için odaya girdim. Pantolon ve kazak giyip montumu da yanıma alarak evden çıktım. Umut Ali arabasını çalıştırmış sigara içiyordu. Montumu arka koltuğa bırakıp arabaya bindim. Siniri boynundaki damardan belli oluyordu. Kemerimi takarken arabayı sürmeye başladı. Direksiyonu öyle bir tutuyordu ki parmak eklemleri beyazlamıştı. Ne düşünüyordu acaba. Yaklaşık yarım saattir arabadaydık ama tek kelime etmemişti nereye gittiğimizi de söylememişti. ‘’Ali?’’ dedim daha fazla dayanamayarak. Dönüp baktı fakat cevap vermedi. Yangına körükle gidiyormuş gibi hissediyordum. ‘’Ali ne oldu?’’ dedim tekrardan. ‘’Narin niye dinlemiyorsun beni?’’ diye bağırdı. ‘’Ben sana çıkıyoruz diyorum sen ona yardım ediyorsun. Ben bilmiyor muyum yardım etmeyi?’’ dedi tekrar bağırarak. O kadar sinirlenecek bir şey yoktu. Alt tarafı yardım etmiştim. ‘’Neden bağırıyorsun odaya girmesine yardım ettim sadece’’ dedim sakince. ‘’Bende ona kızıyorum işte neden yardım ettin?’’ dedi bağırmaya devam ederek. ‘’Umut sakinleş istersen öyle konuşalım’’ dedim ve kafamı cama döndüm. Sessizliğini sürdürüp sigara yaktı ve kendi camını açtı. Sabahki havaya göre çok soğuktu hava. Kollarımı birbirine sarıp kafamı cama yasladım. Banyo da yaptığım için saçlarım ıslaktı hala. Sigarası bitmiş olacak ki camı kapattı. Ellini uzatıp elime dokundu ve kaloriferi biraz daha açtı. Nereye gidiyorduk hiçbir fikrim yoktu. Kendinin bildiğinden de şüpheliydim. Yaklaşık 1 saatin ardından kafenin önüne park etti arabayı ve inip arabanın önünde bekledi. Arabadan inip yanına gittim. Bana göz ucuyla bakıp ‘’Montunu almayacak mısın?’’ dedi ‘’İyi böyle’’ dedim ve kollarımı bağladım. İçeri adım attığında bende peşinden ilerledim. Çok mütevazi sakin bir yerdi. Cam kenarına ilerleyip boş masalardan birisine oturdu. Karşısına geçip bende oturdum. Cebinden sigara paketini, telefonunu ve arabanın anahtarını çıkartıp masaya koydu. Garsona el işareti yapıp çağırdı. Garson menüyü bırakıp tekrar işine döndü. Umut Ali menüyü alıp baktı. Kollarımı bağlayıp arkama yaslanmıştım. ‘’Ne yiyeceksin?’’ dedi menüyü uzatarak. ‘’Aç değilim’’ dedim kısaca. ‘’Narin’’ dedi ve derin nefes aldı. ‘’Sabahtan beri bir şey yemedin besin alman lazım vücuduna’’ ‘’Aç değilim’’ dedim umursamaz tavırla. Garsonu tekrar çağırdı ve sipariş verdi. ‘’Bana bir filtre kahve. Hanımefendiye de portakal suyu ve makarna patates ne varsa getir’’ dedi ve adamı gönderdi. ‘’Ben bir şey yemeyeceğim boşa ziyan etme’’ dedim. Cevap vermeyip camı açtı ve sigara yaktı. İçerinin sıcak havası dışarıdan gelen soğuk havayla yer değiştirdi. Sigarasını bitirip bana baktı. ‘’Nasılsın?’’ dedi ‘’Sağol’’dedim kestirip atarak. ‘’Narin’im. O adamla konuşmanı bile istemiyorum’’ Ellerini masanın üzerinde birleştirdi yine. ‘’Neden?’’ dedim. Doğru düzgün açıklamıyor. Sinirleniyordu. ‘’Babam o’’ dedi dişlerini sıkarak. Ne diyeceğimi bilmiyordum şuan. ‘’Bir şey demene gerek yok. Sadece uzak dur o adamdan. Babaanem neden getirdi şuan bilmiyorum ama umrumda da değil.’’ Kollarımı çözüp masaya yaklaştım. ‘’Bu yüzden o kadar sinirlendin sen’’ ‘’Sinirim babaanneme. O adamla görüşmediğini söylemişti. Köye gidiyorum diyip yanında o adamla gelmişti. Anlamıyorum ne yapıyor’’ dedi ve ellerini yumruk yaptı. ‘’Sana da bağırdım, üzdüm seni özür dilerim. O adamın yanında görünce deli oldum.’’ dedi ve ellerimi tuttu. ‘’Hasta mı?’’ ‘’Bilmiyorum. Neyse kapatalım konuyu’’ dedi ve o esnada garson siparişleri getirdi. Makarnayı benim önüme koyup patatesi ortaya koydu. Teşekkür edip garsonu gönderdik. Umut Ali kahvesini eline alarak arkasına yaslandı. Makarnadan yemeye başladım. Çatala biraz makarna dolayıp Umut’a uzattım. ‘’Kahve içiyorum ben, sen ye’’ dedi ve kahveyi gösterdi. ‘’Kahve içenler makarna yiyemez diye bir kural mı var’’ dedim. Kahveyi masaya bırakıp çataldaki makarnayı yedi. Tebessüm edip tekrar makarnama döndüm. Güzeldi gerçekten. Açlığımı genelde nadir hissederdim. Ne zaman yemek yemeye başlasam acıktığımı anlardım. Sessizlik eşliğinde yemeğimi yerken yanımıza Ebru geldi. ‘’Merhabaa’’ dedi gülümseyerek ve iki elini yanına açtı ‘’Seni burada görmek çok güzel Umutcuğum’’ dedi ve bana dönüp tiksinir gibi baktı. ‘’Hanımefendi kim?’’ dedi gıcık kadın. Tanıdığına o kadar emindim ki. Onun da bana yaptığı gibi yalandan gülümsedim ve arkama yaslanarak izledim. ‘’Naber nasıl gidiyor. Özledin mi beni?’’ dedi ve Umut’un omzuna elini koydu. ‘’Ebru, Narin’i hatırlamadın mı? Şirkete gelmişti.’’ dedi Umut. ‘’Ha yok hatırlayamadım’’ dedi umursamaz bir tavırla. Kollarımı göğsümde bağlayıp tebessüm ettim. ‘’Tanıştırayım o zaman. Kız arkadaşım Narin. Narin, Ebru Hanım insan kaynakları sorumlumuz’’ dedi ve eliyle Ebru’yu gösterdi. Ebru morali bozulmuş bir şekilde yüzüme bakıyordu. Umut’un verdiği cevap hoşuma gittiği için gülümseyerek ‘’Tekrar memnun oldum Ebru Hanım’’ dedim ve elimi uzattım. Elimi sıkarak ‘’Bende’’ dedi ve müsaade isteyip gitti. ‘’Bu kadını sevmiyorum’’ dedim meyve suyumu içerek. Umut gülüp ‘’Doydun mu?’’ dedi evet anlamında kafamı salladım. Garsondan hesap isteyip hesabı ödedi ve dışarı çıktık. Arabaya bindiğimizde arabayı çalıştırdı. ‘’Eve gitmeyecek miyiz?’’ dedim. Çok yorgundum. Uyumak istiyordum. ‘’O eve gitmem’’ dedi kesin bir cevapla. ‘’Nereye gideceğiz?’’ ‘’Otele gidelim mi?’’ ‘’Olur’’ dedim. Artık bir yere gitmeliydik çünkü çok uykum vardı. Yarım saatin ardından otelin otoparkına arabayı park edip arabadan indik. Umut bana dönerek elini uzattı. Hemen yanına gidip elini tuttum ve otele girdik. Resepsiyona geldiğimizde kadın güler yüzle karşıladı. Kimlik bilgilerimizi vererek oda kiraladık ‘’Kaç oda istersiniz?’’ dedi kadın. Umut bana döndüğünde ‘’Tek’’ dedim ‘’Odalarımız çift kişilik bilginiz olsun. 3.katta 210 numaralı oda. İyi geceler.’’ dedi tebessüm ederek. Umut elimi bırakmadan asansöre ilerledi. Asansöre bindiğimizde ‘’Bak bunlar düğme. Asansöre bindiğimizde bunlara basıyoruz ki asansör çalışsın’’ dedi ve güldü. ‘’Uyuz’’ dedim ve gülerek omzuna vurdum. Yanağımdan tutarak başımın üstünü öptü. Asansörden inip odaya girdiğimizde Umut Ali kapıyı kilitledi. ‘’Ben bir duşa gireceğim’’ dedi ve banyoya gitti. Yatağa yatıp yorganı üzerime çektim. Keşke eve dönmeyeceğimizi bilseydim kıyafet alırdım. Ben dolaşır eve gideriz diye düşünmüştüm. Pantolonumla yatağa yatıp kapanmak üzere olan gözlerimi serbest bıraktım. Umut Ali’den Duş alıp odadan dışarı çıktığımda yorgana sarılmış uyuyordu Narin. Bugün çok yorulmuştu. Bende kendimi tutamamış bağırmıştım bir de. O adamı karşımda görünce delirmiştim resmen. Hangi yüzle geliyordu. Babaanneme de ayrıca sinirlenmiştim. Bana yalan söylemişti. Havluyla saçlarımı kurutup yatağa oturdum. Sinirle evden çıktığım için kıyafet alamamıştım. Narin de eve gideceğimizi düşünmüş olacak ki eli boş çıkmıştı evden. Sabah gidip kıyafet almamız gerekiyordu. Ne olursa olsun burdan gidecektik. Ne o Nazım denen şerefsizi ne de babam olacak o herifi görmek istemiyordum. Narin’i bir şekilde ikna etmem gerekiyordu. Sırtımı yatağın başlığına yasladığımda Narin kıpırdandı. Bebek gibi uyuyordu. Şuan onu öpmemek için zor duruyordum. Saçları kalın olduğu için hala nemliydi. Kurumamıştı. Yastığa kafamı koyduğumda sırtını döndü. Uzanıp saçlarından öptüm ve burnumu boynuna gömüp kokusunu içime çektim. Biraz daha bana yaklaşıp sırtını göğsüme yasladı. Nefesimi kesiyordu. Başını kaldırması için kolumu uzattım. Kafasını kaldırdı ve kolumun üstüne koydu. Bir elimi de belinden sıkıca sardım. Kafamı kaldırıp boynunu öptüğümde yüzünü bana döndü ve göğsüme sıkıca sarıldı. Kollarımın arasına aldığımda küçücük kalmıştı yine. Kilo alması gerekiyordu çünkü çok zayıftı. Saçlarına uyandırmamaya çalışarak küçük küçük öpücükler kondurdum. Mırıldanarak mümkünmüş gibi daha çok yapıştı vücuduma. Çok etkiliyordu beni. Farklı şeyler düşünerek kendimi toparladım. Telefonu elime alıp Hakan’ mesaj attım. Siz: Veysel KARA geldi. Hakan hemen çevrimiçi olup mesajı gördü ve aradı. Narin uyanmasın diye sessiz konuşmaya başladım. ‘’Kim geldi dedin sen?’’ dedi şaşırarak. ‘’Duydun işte’’ ‘’Ne işi var lan onun burda?’’ ‘’Bilmiyorum babaannemin işleri’’ ‘’Ne yapacaksın şimdi. Umarım bir şey yapmamışsındır?’’ ‘’Şuan pek müsait değilim ararım seni sonra’’ ‘’Narin nasıl? Neredesiniz?’’ ‘’İyi uyuyor şuan yanımda. Oteldeyiz’’ ‘’Bize neden gelmediniz olum’’ ‘’Misafirlerin var senin’’ ‘’Tamam ararsın üzme kızı sakın. Yeterince yıpranmış senelerdir.’’ ‘’İyi geceler Hakan’’ dedim ve kapatıp telefonu komodinin üzerine koydum. Çok yıpranmıştı ama artık ben vardım. Elimden geldiği kadar onu mutlu etmeye çalışacağım. Narin üzerime iyice yatarak kendine rahat bir pozisyon aldı. Kuş kadar hafifti hiç ağırlığı yoktu. Belime kollarımı dolayarak sarıldım ve uykuya daldım. Narin’den Sabah uyandığımda Umut Ali sırtıma sarılmış uyuyordu. Ona doğru döndüm ve yüzünü incelemeye başladım. Hala kolları arasındaydım. Yapılı bir vücuda sahipti. Keskin yüz hatlarını sakalları süslüyordu. Çok yakışıyordu ona sakal. Elimi yanağına götürüp sakallarıyla oynamaya başladım. Başımı kaldırıp yanağına küçücük buse kondurduğumda gözlerini açtı ve aniden belimden tutup üstüme doğru eğildi. ‘’Günaydın öpücüğü mü aldım az önce ben’’ dedi ve saçımı kulağımın arkasına koydu. Kızarmaya başlamıştım. Kekeleyerek ‘’G-günaydın’’ dedim ‘’Önce öpücük sonra günaydın diyorsun. Olur bu da kabul’’ dedi ve daha çok eğildi. Nefesi yüzüme çarpıyordu. Çok heyecanlanmıştım. Biraz daha eğilip kafasını yan tarafa doğru eğdi ve yanağımdan uzunca öptü. Gözlerimi kapatıp öpücüğünü en derinlerimde hissettim. Midemdeki kelebekler artık bizi sal diye bağırıyorlardı. Umut Ali üzerimden kalktı ve lavaboya gitti. Hala öpüşünün etkisindeydim. Sırıtarak tavana bakarken Umut Ali gelip yatağa oturdu. ‘’Ne oldu neden gülüyorsun?’’ dedi ‘’Yo gülmüyorum?’’ ‘’Gülmüyor musun?’’ dedi alaya alarak ‘’Yoo gülmüyorum’’ Tek kaşını çatarak sempatik bir gülüş attı. ERİYORDUUUMM Bir anda üzerime gelerek gıdıklamaya başladı. Çok huylu bir insandım bu yüzden kahkaha atmaya başladım. Benimle beraber Umut Ali de gülüyordu. Kahkahaların içinden Umut’un telefonu çaldı. Toparlanıp telefona uzandığında bende gözümden akan yaşları siliyordum. Ciddi bir tavırla yataktan kalkıp çalan telefona baktı. Yerimden kalkıp lavaboya girerek rahat bıraktım. Tuvalette işlerimi hallettikten sonra odaya tekrar girdiğimde yatağa oturmuş kollarını dizlerine yaslamış bir şeyler düşünüyordu. Geldiğimi görünce kafasını kaldırdı ve bileğimden nazikçe tutarak dizlerinin arasına çekti. Belimden sarılıp kafasını karnıma yasladı. Şaşırmıştım bu hareketine. Parmaklarımı saçlarına geçirip oynamaya başladım. ‘’Babamı hastaneye kaldırmışlar. Kansermiş’’ dedi boğuk bir sesle. Ne diyeceğimi bilmiyordum yanlış bir şey de söyleyerek onu üzmek istemiyordum. Fakat babasıyla yüzleşmesi gerekiyordu. ‘’Ali’’ dedim saçlarıyla oynamaya devam ederek. ‘Hım’ gibi bir şey dedi homurdanarak. ‘’Yüzleşmen gerekiyor’’ dedim. Cevap vermedi sadece derin nefes aldı. Çenesinden tutup kafasını kaldırdım. Gözlerimin içine baktı. Çok yorgun görünüyordu. Bedensel değil, ruhsal yorgunluğu vardı. Ruhu yorgundu. ‘’Beraber gidelim mi?’’ dedim elimi yanağına koyarak. Elimi tutup dudaklarına götürdü ve gözlerini kapatarak öptü. Sorularıma ne cevap vereceğini bilmiyordu bu yüzden susuyordu. Bir yanı gitmek isterken diğer yanı gitmemesi için engel oluyordu. Kolumdan tutarak dizine oturttu. Yaptığı şeyle kalbim coşmaya başlamıştı. Kolunu belime dolayarak kafasını boynuma gömdü. Bayılacaktım sanırım. Put gibi durmayı bırakıp kollarımı boynuna doladım. Tekrar telefonu çaldı. Sıkıntılı bir nefes vererek kafasını boynumdan kaldırdı ve cevap verdi. ‘’Efendim?’’ .. ‘’Tamam’’ dedi ve kapattı. Arayan kişiye kendisi de bakmadan açmıştı telefonu. ‘’Hakan hastaneye geçiyormuş da onu haber veriyor.’’ ‘’Gideceğiz dimi?’’ dedim ensesindeki saçlarla oynayarak. ‘’Önce bir seni doyuralım miden açım açım diye bağırıyor’’ dedi ve yavaşça ayağa kalktı. Odadan alacak eşyamız yoktu zaten. Otelden çıkıp arabaya bindik. Geçen geldiğimiz AVM’nin otoparkına arabayı park edip arabadan indik. Elini uzattı hemen. Hızlıca yanına ilerleyip elini tuttum. Yürüyen merdivenlere binerek kıyafet mağazasına girdik. ‘’Geçen sefer almıştık evde giyerdik’’ dedim ‘’Sen çok masrafsızsın olmaz ama böyle’’ dedi ve elimi öperek bıraktı. ‘’Ne giymek istiyorsan, neyi beğendiysen al. Bende kendime alacağım bir şeyler’’ dedi ve cevap bekledi. ‘’Tamam’’ diyip üzerime uygun bir şeyler baktım. Kıyafetleri alıp kabinden çıktığımda Umut Ali kapıda bekliyordu. ‘’Aldın mı?’’ dedi ‘’Evet diyerek elimdeki kazağı ve pantolonu gösterdim. Elimden alıp kasaya giderek ödedi ve yanıma gelip tekrar verdi. ‘’Kabinde değiştir istersen üstünü’’ dedi Kabine tekrar girerek üzerimi değiştirdim ve eski kıyafetlerimi de poşete koyarak kabinden çıktım. Umut Ali kapıda telefonla konuşuyordu. Daha doğrusu birine bağırıyordu. Yanına yaklaşınca bir şeyler dedi ve telefonu kapatarak bana döndü. Kapalı avm olduğu için montlarımız arabadaydı. ‘’Çok yakışmış mavi’’ dedi ve güldü. Tebessüm ederek ‘’Umudun rengi’’ dedim. Dediğim şeyin farkına varıp utandım. ‘’Kesinlikle haklısın artık benim rengim’’ dedi ve gamzesini göstererek sırıttı. Umut Ali yine siyah pantolon ve siyah kazak giyip üstüne de ceketini almıştı. Bu sefer ben erken davranıp elini tuttum. Gülümseyip yürümeye başladı. Onunla el ele yürümeyi seviyordum. ‘’Bak buranın güzel kahvaltılıkları var’’ diyerek bir yere girdi. Cam kenarına oturup garsona sipariş verdi. Cebinden sigarasını çıkartıp içinden bir dal aldı. ‘’Şimdi içmesen’’ dedim. Aç karnına içmesi iyi değildi. Sorgulamadan tekrar paketine koydu sigarayı. Garson siparişleri bırakıp gitti. Acıkmıştım gerçekten. Tabağıma birkaç kahvaltılık koyup kahvaltımı yapmaya başladım. Umut Ali doğru düzgün bir şey yemiyordu. Beni izliyordu. Çatalıma patates batırıp uzattım. Patatesi alarak yemeye başladı ve arkasına yaslandı tekrardan. ‘’Neden yemiyorsun?’’ dedim ‘’Doydum ben’’ dedi ve çayından içti. ‘’Yemedin ki hiç dedim’’ Cevap vermeden tabağımı işaret etti. Daha fazla yiyemeyeceğimi anlayıp arkama yaslandım. Görgüsüz gibi bugün de benim iştahım açılmıştı. ‘’Bu kadarcık mı yedin’’ dedi ‘’Ben senden daha çok yedim bugün’’ ‘’Afiyet olsun’’ dedi ve garsondan hesabı istedi. Hesabı ödeyip otoparka indik. Arabaya bindiğimizde Umut Ali gergindi. Arabayı çalıştırmadan önce elini tuttum. Bana dönüp diğer eliyle elimin üzerini kapattı. Avuçları arasına almıştı elimi. Uzanıp yanağından öptüm ‘’Yanında olacağım’’ dedim ve tebessüm ettim. ‘’Gel buraya’’ diyip kollarını açtı. Uzanıp sarıldım. Boynuma gömülüp derin nefes çekti içine ve boynumu öptü. Telefonu yine çaldığında ‘’Hay ben sizin’’ dedi ve ayrıldı. ‘’Ne var Hakan ne var’’ dedi sinirlenerek ve arabayı çalıştırdı. Hakan’ın anlattıklarını dinleyip ‘’Tamam Faruk’a söyle dosyaları mail olarak atsın’’ dedi ve kapattı. Hastaneye gitmemiz 1 saatimizi almıştı. Hastanenin önüne geldiğimizde arabayı park ettik ama hemen inmedik aşağıya. ‘’İyi misin?’’ dedim ‘’Bilmiyorum’’ dedi lafı çevirmeden ‘’Sakin olmaya çalış’’ dedim. Elimi tutup öptü ve sonra da alnımdan öptü. Tam arabadan ineceği esnada ‘’Ali’’ dedim. Dönüp baktı. ‘’Seni seviyorum’’ dedim ve gülümsedim. Gözlerinin parladığını görebiliyordum. Desteğimi göstermek istemiştim. Elini yanağıma koyarak ‘’Bende seni seviyorum güzelim’’ dedi ve tebessüm etti. Avucunun içini öperek ‘’Hadi gidelim’’ dedim ve arabadan indim. Yanına gidip tekrar elini tuttum. Temas bağımlısı olabilirdik. Sevgili olduğumuzda böyleysek ilerisini düşünemiyordum. Aklımdan geçen şeyleri zorla silmeye çalışarak Umut’a odaklandım. Kendinden emin bir şekilde yürüyordu. Resepsiyona geldiğimizde ‘’Veysel Kara hangi odada kalıyor?’’ ‘’416 numaralı oda. İleriden sağa dönün 2.kat’’ dedi kadın Teşekkür edip ikinci kata çıktığımızda odayı bulduk. Diğer elimle de kolunu tuttum ve ‘’Sakin ol lütfen. Konuşacağız ve gideceğiz’’ dedim Zorla tebessüm edip elimi daha sıkı tuttu ve içeriye girdik. ‘’Oğlum hoş geldin’’ dedi Hacer teyze ve ayağa kalkıp yanımıza geldi. Önce elimize bakıp sonra bana baktı. Hiçbir şey demeden Umut’a sarıldı. Umut, Hacer teyzeye de çok kızgındı bu yüzden sarılmasını çevirmedi ama çok da samimi sarılmadı. Umut’tan ayrılıp ‘’Sende hoş geldin’’ dedi bana bakarak. ‘’Hoşbuldum’’ dedim sessizce. ‘’Oğlum’’ dedi Veysel bey. Hacer teyzeye benziyordu. Umut’un göz yapısı benziyordu sadece babasına. ‘’Uzatma. Ne diyeceksen bir an önce söyle’’ dedi Umut gergin bir şekilde. ‘’Otursana’’ dedi Hacer teyze koltuğu göstererek. ‘’Oturmaya gelmedim söyleyin ne söyleyecekseniz’’ dedi sinirlenerek. Sakin olması için elini sıktım. ‘’Oturalım gel’’ dedim ve koltuğa ilerledim. Yan yana oturduğumuzda elimi kucağına aldı ve sıkıca tutmaya devam etti. ‘’Hanım kızımız kim tanıştırmayacak mısın?’’ dedi adam. Umut Ali derin bir nefes alarak ‘’Seni ilgilendirmez’’ dedi. Çok sert davranıyordu. ‘’Umut’’ dedi Hacer teyze uyararak. Umut Ali çok umursamayıp devam etti ‘’Konuşacak mısın yoksa gideyim mi?’’ dedi Adam sedyede doğrulup ‘’Oğlum. Ben yaklaşık 5 yıldır akciğer kanseriyim.’’ diyerek başladı cümlesine. Üzülmüştüm adama. Umut’ta hiçbir tepki yoktu. Aynı yüz ifadesiyle dinliyordu. ‘’Biliyorum bana kızgınsın ama ben sizin iyiliğiniz için çabalıyordum.’’ ‘’Ne iyiliğinden bahsediyorsun lan sen’’ diyerek bağırdı Umut. ‘’Senin para gözlülüğün yüzünden annem öldü lan benim. Kardeşim 1 hafta komada kaldı, açamadı gözlerini. Ben 2 hafta komada kaldım. Ne iyiliğinden bahsediyorsun’’ diye bağırmaya devam etti. ‘’Sizlere miras bırakmak, rahat bir hayat sunabilmek içindi her şey. Böyle olacağını bilsem çıkar mıydım yola’’ dedi adam sakin ve üzgün sesiyle. Gözlerinde pişmanlık vardı. ‘’Bunları konuşmaya mı çağırdın’’ dedi ve ayağa kalktı. Kendiyle beraber beni de kaldırmıştı ayağa. ‘’Ali sakin ol’’ dedim elimi göğsüne koyarak. Derin nefes alarak gözlerime baktı. Aklına o günün geldiğine emindim. ‘’Amcan ölmeden önce onun adına olan arsaları, parasını vererek kendi üzerime aldım. Durumum belli, bunları da senin üzerine bırakmak istiyorum’’ ‘’Sana ait olan hiçbir şeyi istemiyorum’’ dedi ve odadan çıktık. Sinirle merdivenleri inerken beni de peşinden sürüklüyordu. Kapıya çıktığımızda ‘’Ali dur!’’ dedim elini çekerek. ‘’Sakin ol’’ ‘’Şerefsize bak annemle kardeşimin ölümüne sebep oldu bir de karşıma geçip sizin için yaptım diyor’’ dedi bağırarak. Bir sağa bir sola yürümeye başladı. Başım dönmüştü artık. ‘’Ali’m bir sakin ol. Başım döndü’’ dedim. Umut durup şaşkınca bana baktı. ‘’Biliyorum çok zor bir durum bana da bir şey demek düşmez ama bi dinlese miydin? İyi değil baban’’ dedim. ‘’Parası, malı mülkü umrumda değil.’’ ‘’Parası için dinle demedim zaten. Pişman görünüyor.’’ ‘’Pişman olsaydı o olaydan sonra hala para peşine düşmezdi. Baksana amcamın üzerine olanları bile kendi üzerine yapmış.’’ dedi. Şuan çok sinirliydi ve doğru düzgün dinlemiyordu bile. Gök gürleyip yağmur damlaları tek tek düşmeye başladı. ‘’Arabaya binelim hadi’’ dedi ve önümden yürümeye başladı. Arkasından gidip arabaya bindim ve kemerimi taktım. Umut Ali’nin telefonu tekrar çaldı. Telefonunu cebinden çıkartıp ekrana baktı. Hacer teyze arıyordu. Telefonu sessize alıp vitesin oraya koydu. ‘’Açsana belki de bir şey oldu’’ dedim endişeyle ‘’Nereye gittin geri gel diye aramıştır’’ dedi umursamayarak. ‘’Aç bence’’ dedim ve telefonu uzattım. ‘’Efendim?’’ dedi ve Hacer teyzeyi dinleyip kapattı. ‘’Babam fenalaşmış’’ dedi ve arabadan inip hastaneye koştu. Arabadan indim ve yetişmeye çalışarak peşinden koştum. Nefes nefese ikinci kata çıktığımızda Hacer teyze kapının önünde ağlıyordu. Veysel beyi acil müdahaleye almışlardı. Umut Ali Hacer teyzeye sarılmış güçlü durmaya çalışıyordu. Ne kadar kızsa da babası hastaydı ve son günlerini yaşıyordu belki de. Doktorlar odadan çıkınca “Şimdilik durumu iyi ama her an her şey olabilir” dedi ve gitti. Hacer teyze derin bir nefes vererek Umut Ali’ye sarıldı ve odaya girdi. Umut yanıma gelerek bana sarıldı. Kafamı göğsüne koyarak beline sarıldım. Bir süre sarılarak durduk. Ne konuştuk ne de hareket ettik. Gözlerimi kapatmış kalp atışlarını dinliyordum. Kapı açıldığında Umut Ali’den ayrıldım. “Oğlum gelsene” dedi Hacer teyze. Umut belimden tutarak odaya yönlendirdi. “Nasılsınız?” dedim Veysel beye. Yüzü çok halsiz görünüyordu. “İyiyim kızım sağol” dedi ağzındaki havayı çıkartarak. “Umut, oğlum. Avukatla görüştüm ben her şeyi biliyor. Sadece seninde onayın gerekiyor.” dedi ve tekrar havayı taktı. Umut yine sinirlenmişti “Hala para diyorsun” diye söylendi. “Babaannene versem o yine sana devredecek. Al ve kurtar beni bu yükten” “İstanbul’da küçük bir dükkanımız var. İçini yerleştir ve şirket yap. Her şey senin” dedi. Gözünden yaş akmıştı. “Ben hiç bir şey istemiyorum. Bütün hepsini Narin’in üstüne yap o zaman” dedi. “Ne?” dedim şaşırarak ve Umut Ali’ye döndüm. Bakmıyordu bana şuan. “Umut ne diyorsun sen” dedi Hacer teyze. O da şaşırmıştı. “Duydunuz işte. Madem bu halde bile para düşünüp miras dağıtıyorsun, bütün mal varlığını Narin’e ver” “Yavrum sen ne diyorsun bu nereden çıktı şimdi. Olur mu öyle şey” dedi Hacer teyze itiraz ederek. “Olur neden olmayacakmış” dedi Umut kararlılıkla. “Hacer teyze doğru söylüyor Ali olmaz öyle şey” “Şşş” diyerek susturdu beni. “Beni buraya sadece bunun için mi çağırdın?” dedi Veysel beye dönerek. “Eğer bunun için çağırdıysan çözdük diye umuyorum” dedi ve adama baktı. “Özür dilerim her şey için hakkını helal et oğlum” dedi ve ağlamaya başladı. Umut Ali soğuk durmaya çalışıyordu fakat üzülüyordu da. Yanına ilerleyip omzuna dokundum “Son şansın olabilir belki de” dedim. Kafasını çevirerek baktı. “Anne bize bir müsade eder misiniz?” dedi Veysel bey, Hacer teyzeye dönerek. Umut’un elinden tutup destek olduğumu ve kapıda onu beklediğimi söyledim. İlerleyip odadan çıktım. Kapıda sandalyelerden birisine oturduğum zaman Hacer teyze yanıma geldi ve oturdu “Bak kızım. Umut aklı başında biridir. Sende öylesin ama daha küçüksün. Annen böyle olsun istemezdi. Yapma kızım. İkiniz aynı odada kalıyorsunuz, el ele geziyorsunuz. Yanlış anlaşılıyor. Barış demiyorum babanla gerçekten kötü zamanlar geçirdin ama böyle de olmaz.” dedi gözlerime bakarak Gözlerim dolmuştu. Ağlamak istemiyordum. “Annem yaşıyor olsaydı bunlar olmazdı zaten Hacer teyze. Ben annemin yokluğunda bu hallere düştüm sana sığındım. Ama görüyorum ki sende çok yardımcı olmak istemiyorsun” dedim. Gözümden yaşlar akmaya başlamıştı. Tam cevap verecekti ki ben konuşmaya devam ettim “Başkalarının ne dediği umrumda değil ben torumununuzu seviyorum. Konuştuk bizde bu konuları. Ayrıca merak etmeyin düşündüğünüz gibi bir şey olmadı. Kabuslarımdan dolayı yanımda kalıyordu. Yardımınız için teşekkür ederim. Daha fazla yük olmam sizlere” dedim ve bahçeye indim. Gözümden yaşlar durmaksızın akmaya başlamıştı. Hacer teyzeye sığınmıştım ama o da beni çok yanlış yargılamıştı. Boş bir banka oturup ağlamaya devam ettim. “Narin” diye birisi bağırdığında gözlerimi silip toparlanmaya çalıştım. “Narin’im neredesin sen her yerde seni arıyorum. Korktum bir şey oldu diye” dedi ve yanıma oturarak sarıldı. Umut’un sarılmasıyla tutmaya çalıştığım göz yaşları tekrar akmaya başladı. “Güzelim neyin var?” dedi daha sıkı sarılarak . Cevap veremiyordum ağlamaktan. Anlatmalı mıydım onu da bilmiyordum. Ağlamam durulunca sarılmayı bıraktım ve geri çekildim. Göz yaşlarımı silip yüzümü avuçlarının arasına aldı. “Senin ağlamanı sevmiyorum” dedi “Neden çirkin mi ağlıyorum” dedim dudağımı büzerek. Tek kaşını kaldırıp “Bunu mu anladın gerçekten” dedi ve sırıttı. Gülümseyip elini tuttum. “Nasılsın?” dedim konuşmaya vurgu yaparak. Derin nefes verip “Bilmiyorum” dedi “Ne kadar affettim desem de annemin ve kız kardeşimin ölümüne sebep olduğu için hala çok kızgınım. Doktoruyla konuştum tekrar ve hiç iyi şeyler söylemiyor kanseri çok ilerlemiş” dedi. Yerde bir noktaya odaklanarak ve devam etti “Biz bir karar aldık.” “Ne kararı?” dedim ve elinin üstüne destek olur gibi diğer elimi de koydum. “ O adamın yaptığı bütün mal varlığı benim üzerime kalıyor. Ben istesem de istemesem de bırakacak. Ben ondan gelen hiç bir şeyi istemiyorum. Bu yüzden senin adına yapmaya karar verdik.” “Ali bunu kabul edemem biliyorsun” “Neden kabul edemezmişsin?” “Hiç bir şeyi değilim. Durduk yere benim üzerime bırakması doğru değil. Bunu kabul etmem” “Edersin edersin. Onun bir şeyi olmana gerek yok benim her şeyim oldun” Dediği şeyle zaman durmuş gibiydi. Gerçekten her şeyi olmuş muydum? Onun için bu kadar değerli miydim? “Narin’im. Bir gün bana bir şey olursa en azından kendini kurtarabileceğin bir güvencen olur.” Bunu kabul edemezdim. Doğru olmazdı. Şuan zaten Umut Ali’nin aklını çeldiğim düşünülüyordu böyle bir durumda da para göz yaparlardı. “Ali bu dediğin doğru olmaz” dedim ciddiyetle. Ciddiyetim karşısında kaşlarını çatarak o da ciddi oldu. “Sebep?” dedi “Sebebi yok işte önce seni kandırdığım düşünüldü. Şimdi de para mal mülk için senin aklını çeldiğimi düşünürler” “Sen mi beni kandırdın?” dedi kaşlarını daha fazla çatarak. “Öyle diyorlar. Sen ne de olsa aklı başında birisin. Ben daha çocuğum” “Keşke bütün herkes senin gibi olsa. Ayrıca aklı başında bir insansam beni nasıl kandırabilecekmişsin.” dedi ve elimi şefkatle tuttu. “İnsanların ne dediği kimin ne düşündüğü umrumda dahi değil. Benim seni güvenceye almam lazım. Gidip o Nazım denen adamı gözümü kırpmadan alnının çatısından vururum ama bu sefer sen tek kalırsın. Bir gün olurda tek kalmak zorunda kalırsan, ben olurum veya olmam hiç fark etmez. Maddi anlamda bir adım önde olursun” dedi. Cevap verememiştim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. “Hacer teyze ne der bu duruma?” dedim mahçup bir şekilde. “Onun oturduğu ev ve şuan kirada olan bir ev onun üzerine. Hem kirası hem tabusu ona gidiyor. Yaşlı zaten o” dedi ve elimi öptü. “Anlaştık dimi?” “Hayır ben öyle bir şey demedim” dedim itiraz ederek. “Anlaştık anlaştık” dedi. Arkasına yaslanarak göğsüne çekti beni ve sarıldı. Huzur bulduğum yerdeydim şuan. Buralardan gitmek istesem Umut beni bırakmazdı. Bende tek başıma nereye gidecektim bilmiyordum. “Ali” “Narin’im” aynı anda ismimizi söylemiştik. Göğsünden kalkıp ona döndüm. “Sen söyle önce” “Söz hakkı önce her zaman kadınlarındır” dedi ve burnuma vurdu. “Hacer teyze bizim durumumuzu pek beğenmiyor” dedim uzatmayarak. “Ee?” dedi. “Ee’si yok işte beğenmiyor” “Ne yapmamız lazım şimdi?” dedi umursamayarak. Omzuna vurup “Ya Umut dalga geçme” “Umut mu?” dedi ve gözlerini kısarak baktı. “Evet Umut.” dedim meydan okur gibi. “Umut’um” dedim sonra gülerek. Çapkınca sırıtarak “Heh şöylee” dedi ve tekrar göğsüne çekti. “İstanbul’a taşınalım mı?” dedi. Tekrar kalkıp yüzüne baktım. “Sen sarılarak konuşamıyor musun niye kalkıp duruyorsun” diyerek kızmış gibi yaptı. “İstanbul mu?” dedim “Evet” “Yani bilmiyorum ki? Senin işin burada” “İstanbul’da ki şirkette açık var. Oraya transfer yaparlar. Sen işi düşünme ben açıkta kalmam. Sen gitmek istiyor musun onu söyle” “Hayır dersem” “Burada başka ev tutucaz” “Bırakmayacaksın dimi beni?” Kaşlarını çatarak “O nasıl soru öyle?” dedi ciddi bir tonda. “Narin ilişkimiz var bizim farkında mısın?” dedi tekrardan. Kafamı yavaşça sallayıp onayladım. “Ve bu ciddi bir ilişki” Gözlerimi gözlerine çevirdiğimde toparlandı ve ellerimi tuttu. “Ben seni seviyorum dedim. İzin verdiğin müddetçe daha yakından seveceğim. Eğer istemezsen de senin iyiliğinden emin olup senden uzaklaşırım. Uzaktan severim” dedi. Birisi göz yaşlarımı alabilir mi artık. Her şeye doluyorlar. “Bende seni seviyorum” dedim ve boynuna sarıldım. “İzin veriyorum ve hep vericem” dedim. Boynuma burnunu gömerek öptü. “Gidiyor muyuz?” dedi geri çekilerek. “Gidelim” dedim tebessüm ederek. “Avukatları arayacakmış beni beraber gideriz işlemleri hallederiz. Sonra da yola çıkarız” dedi ve ayağa kalktı. “Hakan’lar dışarıdaymış bizi çağırdılar gidelim mi?” dedi elini uzatarak. Yerimden kalkıp elini tuttum ve kafamı salladım. -------- 🦋 ---------- 🦋 --------- Bölümlerimin taslakları yok bu yüzden bölümleri anlık yazıp öyle atıyorum. Bölümler üzerinde çok fazla düşünemiyorum bir eksiğim olursa kusura bakmayın. İyi okumalar🦋🫶🏻 |
0% |