Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm - Karşılaşma

@galaksikadin

İlk kitabım umarım beğenirsiniz.

İyi okumalar..

Ben Narin Çelik. 20 yaşında lise mezunuyum. Üvey babamla beraber küçük harabeye benzer bir gecekonduda yaşıyoruz. İnsanların deyimiyle zayıf çelimsiz biriyim 49 kiloydum. Sanırım haklılardı da. Siyah gür saçlarım, gür kirpiklerim, ela gözlerim vardı. Fakat bunların yanı sıra berbat bir hayatım vardı.

Kendi babam ben doğduktan 2 sene sonra ölmüş, tanımıyorum onu. Dedem de (babamın babası) annemi 2 yaşındaki kız çocuğuyla napacaksın diyip içki arkadaşlarından birisiyle evlendirmiş. Annemin sahip çıkacak kimsesi yoktu yetimdi. Bu yüzden buna mecbur bırakıldı. Kızı için kabul etti.

Nazım Kalender. Üvey babam. Beni kendi çocuğu olmadığım için sevmiyordu. Hep kendi çocuğu olsun istemişti ama bir türlü olmamıştı. Çocuğu olmadığı için hep annemi suçlar, her gün içki içip annemi döverdi. Kazandığı bütün parayı kumarda harcar kumar batağından kurtulamazdı. Annemde temizliğe gittiği evlerden ne kadar kazanırsa onunla hem evi geçindirir hem beni okutmaya çalışırdı.

Lise son sınıftayken annem aniden beyin kanaması geçirdi ve melek oldu. Üvey babam annemin ölümünden beni suçlu tuttu. Cenazenin olduğu gün ''Annen senin yüzünden öldü, okumayıp çalışsaydın annen şimdi orda olmazdı, uğursuzsun'' diyip beni öldüresiye dövmüştü. İlk ağır dayağımı annemin cenazesinde yüreğim kan ağlarken yemiştim.

Annem öldükten hemen sonra liseyi bitirip işe girdim. Sabah 6'dan akşam 7'ye kadar mahallenin pastanesinde çalışıyor mesaim bittikten hemen sonra da gece 12'ye kadar garsonluk yapmak için lokantaya gidiyordum. 2 senem gece gündüz çalışmakla ve eve geldikten sonra babamın dayaklarıyla, psikolojik şiddetleriyle devam ediyordu.

Mahallemizin üst sokağında yaşlı minnoş bir teyze vardı. Her sabah pastaneye çörek almaya geliyor bu arada da sohbet ediyorduk. Senelerdir yalnız yaşıyormuş. 2 gün önce de İstanbul'dan torunu gelmiş artık onunla yaşayacakmış. Öğle molalarımda bazen evlerine gider Hacer teyze ile yemek yer sohbet ederdik.

Çok zayıf olduğumu sürekli söyler kendime bakmadığım için kızardı. Beni kızı gibi görüp severdi. Babama da, hem anneme hem bana yaptığı şeylerden dolayı çok kızardı. Annem vefat etmeden önce beraber sürekli çay içmeye gelirdik. Bazen annemin çok dayak yediği zamanlar da babamın siniri geçene kadar annem beni buraya yollardı.

Dün gece lokanta çok kalabalık olduğu için eve yarım saat geç göndermişlerdi. Eve girip odama çıkacakken oturma odasından ismimin bağrılmasıyla yavaş adımlarla oturma odasına ilerledim. İşte başlıyorduk..

Yine deli gibi sarhoştu. Oturduğu yerden ayağa kalktı tökezleyerek yanıma geldi ve ''Neredesin kız sen'' diye bağırıp sağ tarafıma tokat atması bir oldu.

''Çok kalabalıktı bugün lokantayı toparlaması biraz uzun sürdü'' diye açıklama yaptım alelacele.

''Bu saate kadar iş mi olur neredeydin doğruyu söyle. Kiminle fingirdeşiyordun.'' diye bağırıp bu sefer de sol yanağıma tokat attı. Elim yanağımı buldu. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.

Çok yorulmuştum artık. Kendimi suçsuz yere savunmaktan, suçsuz yere dayak yemekten, çaresiz kalmaktan çok yorulmuştum.

''Baba ne diyorsun kiminle fingirdeşeceğim çalışıyordum. Ara Ömer abiye sor'' dedim. Sesim olduğundan da kısık çıkmıştı. Zaten pek sesim çıkmaz, doğru düzgün konuşmazdım da.

''Demek Ömer'le fingirdeşiyon sen. Demek bu saate kadar çalışıyorum diyip onun koynunda geziyorsun. Orospu mu oldun kız sen başımıza'' diyip bir tokat daha attı. Dudağım patlamıştı. Dediği kelimeler kanımı dondurmuştu. Oysa Ömer abinin lokantasına kendisi işe sokmuştu beni.

''Ne diyorsun baba sen, ne dediğinin farkında mısın?'' diye bağırmıştım. Gözlerindeki o öfke o nefret her şeyin bittiğini gösteriyordu.

Belindeki kemeri çıkarıp üzerime doğru gelmeye başladı ondan kaçmak için salonun hemen karşısındaki mutfağa koştum bir umut kurtulabilirim diye.

''Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun'' diye bağırdı. Mutfak tezgahının oraya sıkıştırdığında biri gelsin istedim biri gelsin ve beni kurtarsın. Biri sesimi duysun istedim, beni sevsin, yaralarımı sarsın istedim. Gelen tek şey babamın kemerinin tenimde bıraktığı acı ve küfürleriydi.

Ne kadar cenin pozisyonunda yattım ne kadar dayak yedim bilmiyorum. Kendime geldiğimde her yerim mosmor ve yara bere içindeydi. Zar zor ayağa kalkıp mutfaktan çıktım. Çekyatın üzerinde uyumuştu. Bir kere daha nefret ettim ondan, bir kere daha nefret ettim kendimden, çaresizliğimden, korkaklığımdan.

Yavaş adımlarla evden dışarıya çıktım. Saat kaçtı bilmiyorum sokakta kimse yoktu. Bir üst sokakta oturan Hacer teyzenin yanına gidiyordum. Neden böyle bir şey yapıyorum bilmiyorum ama evden çıkmak istemiştim gidebileceğim tek yer de burasıydı.

Kapıya geldiğimde saat oldukça geç olduğu için zile basmaktan vazgeçip öylece bahçede oturdum.

Ne kadar orada kaldım saat şuan kaç hiç bir fikrim yok. Ağrılarım ve acılarım kendini daha çok belli etmeye başlamıştı. Başım da epey ağrıyordu. Berbat haldeydim.

Sonbahar ayında olduğumuz için dışarısı serindi ve yağmur yağıyordu. Benim üzerimde de sadece ince siyah badi ve siyah pantolon vardı, üstelik badi sırtımdaki yaradan dolayı üzerime yapışmıştı. Dizlerimi kendime çekip başımı dizime yaslamış öylece düşünüyordum.

Yazar'dan

Saat 4'e geliyordu. Umut Ali akşamları çalıştığı türkü bardan çıkıp babaannesinin evine gidiyordu. Bugün diğer günlere göre daha yoğundu bu yüzden geç çıkmıştı işten. Çok yorulmuştu bir an önce eve gidip uyumak istiyordu.

Ağır adımlarla bahçeden içeri girdiğinde kapının önünde dizlerini kendine çekmiş kollarını kendine dolamış zayıf bir kızın oturduğunu gördü. Bu havada gecenin bir yarısı üstelik üzerinde incecik kıyafetlerle babaannesinin kapısında ne yaptığını merak etti.

Onu ürkütmeden yanına yaklaştı. ''Hanımefendi'' diye seslendi. Ses vermedi. ''Hanımefendi'' diye tekrar seslendi ama genç kız tepki vermedi. Genç kızın omzuna dokunup tekrar seslendiğinde irkilip başını kaldırdı genç kız.

Karşısında gördüğü beyefendinin Hacer teyzenin evinin önünde ne işi vardı ve saat kaçtı, uyuyakalmıştı burada. Hayır hayır işe geç kalmış olamazdı. Ela gözlerini karşısında dikilen uzun boylu beyefendinin gözlerine dikip ''Saat kaç?'' diye sordu panikle.

Umut Ali başını kaldıran genç kızın yüzünü görünce şok oldu. Bu kıza ne olmuştu böyle. Yüzü yara bere içerisindeydi ve morluklar vardı. Dudağının kenarı ve kaşının kenarı patlamış kan orada kurumuştu. Kendisini toparlayıp genç kızın sorusunu cevapladı ''04.15'de sen bu saatte babaannemin bahçesinde ne yapıyorsun?''

Narin saatin daha erken olduğunu öğrenince rahatlamıştı. Ama çok üşüyordu saatlerdir burada oturuyordu üstelik uyuyakalmıştı. Umut Ali sorusuna cevap vermeyen kıza tekrar seslendi ''Adın ne? Burada ne yapıyorsun? Yüzüne ne oldu kim yaptı bunu sana?'' diye art arda sorular sıraladı.

Narin karşısında dikilen beyefendinin sorularına cevap vermeyip tekrar dizlerine sarıldı. Umut Ali sıkıntılı bir nefes çekip sakinleşmeye çalışarak kızın yanına oturdu. Narin tepki vermemeye devam etti yerde duran taşlara odaklanmıştı. Rahatsız etmişti işte, yine birilerine yük olmuştu.

Umut Ali genç kıza dönüp '' Adını söylemeyecek misin?'' diye sordu yumuşacık bir sesle. Bu kıza ne olmuştu böyle, kim bu hale getirmişti, bu saatte burada ne yapıyordu, evden mi kaçmıştı, ailesi neredeydi, ailesi buralardaysa bu kız neden bu halde babaannesinin kapısında oturuyordu aklından bir sürü soru geçiyordu ama kızı korkutmamak için soramıyordu.

''Narin'' dedi genç kız ''Narin benim adım'' Umut Ali'nin yüzüne bakmadan söylemişti bunu. Karşısında bu şekilde durmaktan utanıyordu. ''Bende Umut Ali. Kapısında oturduğun Hacer teyzenin torunuyum. Neden burada oturuyorsun, sana ne oldu böyle?'' diye sordu dayanamayıp.

Narin sorduğu sorulara cevap vermeden hızla yerinden kalktı fakat başı döndüğü için kalktığı yere Umut Ali'nin yardımıyla tekrar oturmak zorunda kaldı. Umut Ali kızın düşeceğini anladığında ayağa kalkıp bir eliyle kızın elini diğer eliyle de kızın sırtından destek vererek oturtmuştu yerine. Narin'in sırtındaki yaralardan dolayı ağzından acı dolu bir inleme çıktı. Umut Ali kaşlarını çatıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Elini hemen kızın sırtından çekti. ''İyi misin? Canını yakmak istemedim kusura bakma.''

Narin kendini zorlayarak tebessüm etti. ''Hayır sen bir şey yapmadın. Benim şimdi gitmem gerekiyor izninle'' diyerek tekrar ayağa kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Umut Ali'de Narin'in peşinden ayaklandı. Nereye gidecekti bu halde, bu havada, bu saatte. Hayır gönderemezdi.

''Narin'' diye seslendi usulca. ''Nereye gideceksin bu saatte bak yağmur da yağıyor. Bir sorun var belli anlatmakta istemiyorsun eyvallah. Tamam anlatma bende soru sormayacağım. Kapımıza kadar gelmişsin gel içeriye geçelim ısın biraz sabah istediğin yere gidersin. Hem babaannemde evdedir.'' dedi Umut Ali ikna etmeye çalışıyordu.

Narin biraz düşündü. Bir kaç dakikanın ardından Umut Ali evin kapısını açıp ''Hadii inat etme'' diye seslendi tekrar.

Narin'den

Şuan gidecek bir yerim yoktu ve çok da üşümüştüm. Kabul edip içeriye yavaşça girdim. Hacer teyze uyuyordu. Bu saatte ayakta olması tuhaf olurdu zaten. Duvarda asılı duran saate kaydı gözlerim '05.05' 55 dakika sonra işe gidecektim fakat benim çok uykum vardı ve çok canım acıyordu.

Sessiz olmaya dikkat ederek ikili koltuğa oturdum. Odadan Umut Ali bir elinde eşofman ve kazakla, bir elinde de ilk yardım çantasıyla gelip yanıma oturmuştu. Kıyafetleri bana uzatıp ''Sana olacağını pek sanmıyorum ama üzerindekiler ıslak değiştirsen iyi olur'' diye açıklama yaptı.

Tebessüm edip ''Gerek yok iyiyim böyle birazdan işe gideceğim zaten'' diye cevap verdim. Kaşlarını çatmıştı ''Bu halde mi gideceksin gerçekten işe'' diye sordu tok bir sesle. Haklıydı ama mecburdum buna, üvey babam gitmediğimi öğrendiği gibi tekrar döverdi.

Usulca başımı salladım. Daha çok kaşını çattı ''Hayır canım hiç bir yere gitmiyorsun önce iyileşmen lazım'' dedi. Tam cevap verecekken öksürmeye başladım. Hasta oluyordum ve bu hiç iyi değildi. Çatık olan kaşları ben öksürmeye başladığımda sanki daha fazla mümkünmüş gibi daha çok çatmaya çalıştı. Başı ağrımıyor muydu acaba, ben onun kadar kaşlarımı çatsam kesin migrenim tutardı. Şuanda da farksız değildim ölüyordum baş ağrısından ilacımı da evde çantamın içinde bırakmıştım.

''Ben iyiyim merak etmeyin yeterince rahatsızlık verdim zaten bir an da öyle dışarıya çıkınca Hacer teyzenin yanına geldim saatin farkında değildim tekrar kusura bakmayın lütfen'' diyip tekrar ayaklandım. Pastaneye gidebilirdim. Evet evet uyursam uyanamazdım zaten.

Benimle beraber Umut Ali de ayağa kalktı. ''Hayır gitmiyorsun bir yere dedim. Ne işe gidiyorsun ne de bu evden gidiyorsun. Dinlenmen lazım gözlerin uykusuzluktan kıpkırmızı olmuş bu halde nasıl çalışacaksın?'' diye sordu.

Gözlerim sadece uykusuzluktan değil ağlamaktan da ekstra kızarmıştı bunun farkındaydım çünkü çok fazla gözlerim yanıyordu. Midem bulanıyordu, başım dönüyordu, migrenim tutmuştu, vücudum acıyordu, uykum vardı ve ben en son ne zaman yemek yemiştim bilmiyordum.

Kendimde Umut Ali'ye cevap verecek güç bulamamıştım bu yüzden ona cevap vermemiştim. Kapıya doğru tekrar adım attığımda başım dönmüş gözüm kararmıştı. Son hatırladığım ''Narin'' diye birinin seslenişi ve yumuşacık eller..

Yorum ve beğeni yapmayı unutmayın lüftenn

Loading...
0%