Bu bölümde bazı anlatımlar Yavuz'dan olacak bazı anlatımlar yazardan olacaktır.
Bölüm bitene kadar şarkı eşliğinde okumanızı tavsiye ederim 🤗
İyi okumalar🖤
Yavuz’dan
İzel’imi kaybetmiştim. Canımdan çok sevdiğim karımın hastalığını anlayamamıştım. Hamilelikten sanmıştım.
Annemi koruyamadığım gibi onu da koruyamamıştım. Ellerimden kayıp gitmiş, arkasında enkaz bırakmıştı.
Hakan’ı kardeşim bilip sevmiştim. Öldü sandığım kardeşim çıkmıştı.
Narin’den haberim yokken bir sürü acı çektiğini öğrenmiştim.
Annemi zorla ayyaş bir adamla evlendirmişler, kaçtığına inandırmışlardı.
Dedem bana sahip çıktı sandığımda gerçekleri öğrendim ve ellerimle öldürmüştüm.
Esra, eski sevgilim ile güzel bir ilişkimiz varken en yakın arkadaşımla yatakta basmıştım.
İzel benim bütün hayatımı neredeyse biliyordu anlatmıştım. Aile gerçeklerini öğrendiğimde ise bana hep yardımcı olmuştu.
İzel’i bir başka sevmiştim.
Ne iyi bir evlat oldum, ne iyi bir abi oldum, ne iyi bir eş oldum, ne de iyi bir baba olabildim.
Çok yorulmuştum artık. Elimi uzattığım her şey elimde kalıyordu.
Yazar'dan
İzel’in öldüğü gün
Hakan’ı ve Umut’u mezarlıktan kovduktan sonra 3 gün boyunca İzel’in mezarının üstünde yatmıştı Yavuz.
Ne yemek yiyor ne su içiyordu. Sadece ağlıyordu.
Yeraltı dünyasının korkulu, heybetli Yavuz’u mezara sarılmış hüngür hüngür ağlıyordu.
Cebinden çıkarttığı silahla kendini vurup intihar edecekken en sadık koruması olan Kenan son anda durdurmuştu onu.
‘’Abi yapma gözünü seveyim’’
‘’Bırak Kenan’’ diye kükredi Yavuz.
Fakat Kenan’ın bırakmaya niyeti yoktu. En fazla çeker vururdu Kenan’ı.
‘’Abi yapma senin oğlun var. Yengenin emaneti sana. Sensiz ne yapar’’
‘’Ben İzel’siz ne yaparım?’’ diye ağlamaya başladı ve yere çöktü Yavuz. Yorgundu. Çok yorgundu.
Oğlunu görmeye gittiğinde bile kucağına almaya cesaret edememişti.
Oğlunun kaderinin kendininkine benzemesini istemiyordu. Güzel büyümesini mutlu büyümesini istiyordu.
Narin ona çok iyi bakacaktı bunu da biliyordu.
Ne annesi, ne karısı, ne de çocuğu Yavuz gibi birini hak etmemişti. Keşke hayatlarına girmeseydi de onlar mutlu mutlu yaşasalardı diye düşündü Yavuz.
İzel hastalığını söyleseydi eğer Yavuz tabi ki karısını seçecekti. Çocuk onun için önemli değildi. Olursa olur olmazsa olmazdı. Gerekirse evlatlık alırlardı. Ama İzel bunu yapmamıştı.
İzel, Yavuz’u bırakmayı tercih etmişti.
Yavuz’un düşünceleri ardı arkasınca beynini kurcalarken bir anda bağırdı. Bağırdı. Ve bağırdı. Sesi kısılana kadar bağırdı.
Kenan, Yavuz’u yerden birkaç kişinin yardımıyla kaldırıp eve götürdü.
Yavuz kafayı yiyor gibiydi. Haftalarca yatağının üstünde cenin pozisyonunda yatmış kıpırdamamıştı bile. Ne yemek yiyor ne bir şey içiyordu. İzel ile olan fotoğraflarına sarılmış öylece yatıyordu.
‘’Yavuz’’ diyerek odaya girdi Umut.
Zor günlerden geçtiğinin farkındaydı fakat çocuğunu babasız bırakmaması lazımdı.
Yavuz da babasız büyümüştü, Umut’ta. İkisi de babasızlığı biliyordu.
Babası varken babasız büyümemeliydi Yiğit.
Umut çok güzel bir baba olurdu ama Yiğit’in Yavuz’a ihtiyacı vardı.
‘’Toparlanman lazım artık’’ diyerek omzuna dokundu. Yavuz hiçbir tepki vermiyordu.
Ruh gibiydi sanki.
‘’Yapamam. Yapamam. Yapamam’’ diyerek sayıkladı Yavuz.
‘’Yapamam baba olamam. Onu da kaybederim’’ dedi mümkünmüş gibi daha çok bacaklarını kendine çekerek.
‘’Yaparsın. Bize taşınırsın beraber yaşarız. Yiğit biraz büyüyünce yine ayrı eve çıkarsınız. Hiç yoktan haftada bir görmeye gel’’
‘’Yapamam, yapamam. O da kayıp gider ellerimden. Onunda başına bir şey gelir’’ dedi Yavuz.
Yiğit’i de kaybetmekten korkuyordu. Eğer Yiğit ondan uzak olursa mutlu olurdu ve yaşardı.
Umut korurdu onu. Başına bir şey gelmesine izin vermezdi.
Peki ya kendi neden İzel’i koruyamamıştı? O kadar mı kötü bir eşti. Karısının derdini anlamayacak kadar mı kötü biriydi.
‘’Yavuz’’
‘’Umut siktir git’’ dedi Yavuz bağırarak.
‘’Gitmiyorum. Sende toparlanıyorsun’’ dediğinde Yavuz sinir krizi geçirerek elindeki fotoğraf çerçevesini duvara fırlattı ve ayağa kalktı.
‘’Gelmiyorum hiçbir yere. Defol git karının çocuğunun yanına’’ diyerek bağırdı tekrardan.
‘’Bak sinirlisin anlıyorum seni’’
‘’Sen beni anlayamazsın. Karısı ölen benim senin karın ölmedi’’ dediğinde Umut Yavuz’un yüzüne yumruğu geçirdi.
‘’Bir daha karımın ölmesinden bahsedersen seni buraya gömerim’’ diye kükredi Umut.
Evet Yavuz’un acısı vardı fakat ikidir aynı lafı söylüyordu. Narin de ölümden dönmüştü. Ve Narin onun kardeşiydi.
Yavuz yediği yumrukla sendelerken komodinin üzerinde duran saati fırlattı.
‘’Yalan mı? Sen nerden anlayacaksın. Annem öldü benim babam öldü. Karımı kaybettim’’ dedi Yavuz. Ne dediğinin farkında değildi ama Umut’un damarına basıyordu.
‘’Yavuz saçmalama kes sesini’’ diyerek odadan çıkacakken ‘’Senin de karın ölseydi böyle konuşmazdın’’ dedi Yavuz.
Sabrını yeterince zorlamıştı.
Umut sinirle Yavuz’un üstüne yürüyüp yakasından tuttu ve kafa attı.
Yavuz tekrar sendelediğinde yakasından tutup duvara itti.
‘’Benimde annem öldü. Babam öldü. Kız kardeşimi toprağa verdim. Az kalsın karımı ve çocuğumu kaybediyordum. Karım senin kardeşin. Onun hakkında nasıl böyle konuşabiliyorsun’’ diyerek yumruğunu suratına geçirdi.
Sinirini alamıyordu. Vurdukça vuruyordu.
Yavuz yerde yatarken Umut kendini toparlayarak ayağa kalktı.
‘’Kendini toparlarsan eğer oğlunu görmeye gelebilirsin’’ diyerek odadan çıktı Umut.
Uğraşamayacaktı artık Yavuz’la. Bakması gereken karısı ve 2 çocuğu vardı artık.
Yavuz yediği dayaklardan değil söylediği cümlelerin ağırlığı altında eziliyordu. Ağlıyordu da ağlıyordu. Ağlamak iyi gelmiyordu.
Yerinden yavaşça kalkıp evden çıktı.
Uzun süredir gitmediği bara gidip sayısızca içki içti.
Biri bitmeden diğerini doldurdu bardağına. Daha da hızını alamayarak kafasına dikti şişeyi.
İşte şimdi tam olmuştu. Masanın üstünde kaç viski şişesi vardı sayamıyordu bile.
Başı fıldır fıldır dönerken yanına biri oturdu.
Yavuz kafasını kaldırıp yanına oturan kadına baktığında hayal görüyorum sandı.
Esra’ydı bu.
‘’Yavuz’’ diyerek kolunu tuttu Esra.
‘’Ne işin var senin burada?’’ dedi Yavuz. Konuşamayacak kadar sarhoştu. Kafasını bile kaldıramıyordu.
‘’Arkadaşımla otururken seni gördüm. İyi görünmüyorsun’’ dedi Esra
‘’İyiyim ben bırak’’ diyerek kolunu çekti ve ayağa kalktı.
Bardan dışarı çıkıp sallana sallana yürürken Esra peşinden gelmişti.
‘’Seni eve bırakayım mı?’’ dedi Esra.
Yavuz cevap vermeden yürümeye devam ederek Esra tekrar seslendi.
‘’Yavuz’’
‘’Esra siktir git’’ dediğinde Esra ne diyeceğini bilmiyordu. Bir zamanlar Yavuz’la çok güzel bir ilişkileri vardı fakat bunu kendi elleriyle yıkmıştı.
‘’Seni bu halde bırakmam’’ dedi Esra inat ederek. Bir şans daha istiyordu Yavuz’dan. Bu sefer her şeyi düzeltecekti.
Yavuz cevap vermeden Esra’yı orada bırakıp yürümeye devam etti ve bir tekele girdi.
2 poşet dolusu aldığı birayla sahilin oradaki çimenlere oturdu.
Sahil İzel gibiydi. Sessiz ve hırçındı. İzel’de böyleydi. Sessizdi fakat hırçındı.
Açtığı birayı kafasına dikerken İzel ile olan anısı aklına geldi.
💫Flashback
Yavuz masasında oturmuş bir şeylerle ilgilenirken kapı çaldı.
‘’Gel’’
İzel odaya girip Yavuz’un masasının önünde durdu.
Yavuz, İzel’e bakarak yanına çağırdığında bir şeyler olduğunu anlamıştı.
‘’Yavrum bir sorun mu var?’’ diyerek İzel’in elini tuttu ve kucağına oturttu.
‘’Yavuz’’ dedi İzel dolu gözleriyle.
‘’Biri canını mı sıktı. Söyle nereye istersen oraya gömeyim’’ dedi İzel’in yanağını okşayarak.
‘’Baba oluyorsun’’ dediğinde Yavuz’un eli donmuştu.
Baba nasıl olunurdu ki.
Yavuz sadece mafya olmayı, insanları korkutmayı, silah kullanmayı ve iyi dövüşmeyi biliyordu. Baba nasıl olunurdu?
‘’Emin misin?’’ dedi inanamayarak.
‘’Hastaneden geliyorum’’ dedi İzel ve çantasındaki ultrason kağıdını çıkarttı.
Yavuz uzanıp İzel’in dudaklarını öptüğünde ‘’Ne yapmak istersin?’’ dedi.
‘’Doğurmak istiyorum’’ dedi Yavuz.
Kendisi baba olmaya hazır değildi ki. Baba olmayı bilmiyordu.
‘’Yavuz iyi misin?’’ dedi İzel korkarak.
‘’İyiyim’’ dedi Yavuz İzel’in boynunu öperek.
‘’Çok sevindim fındığım’’ diyerek tekrar dudaklarını öpmüştü.
Mutlulardı. Bazen tartışsalar da birbirlerini çok seviyorlardı.
Şişesi bitince bir tane daha açtı. Onu da içti. Ve yenisi açıp onu da bitirdi.
En son olduğu yerde sızmıştı.
Sokağın ortasında bira şişeleriyle sızıp kalmıştı.
Sabah ışıklarının yüzüne vurmasıyla gözlerini açtı. Toparlanıp bara tekrar gitti. İçmeye devam etti. Sabah, öğle, akşam her saat her dakika kendini alkole vurmuştu artık.
Hiçbir şey umrunda değildi.
Saatler, günler, haftalar, aylar. İçkiyle geçiyordu. Yavuz toparlanamıyordu.
Ne yapacağını bilmiyordu. Oğlunun yanına gitse kabul ederler miydi?
Görse, kokusunu içine çekse bırakır mıydı tekrar oğlunu.
Eve gidip toparlanmıştı. Hazırlanıp tam evden çıkacakken kapı çalmıştı.
Kapıyı açtığında "Abi Süleyman'lar mekanı basmış" dedi Kenan.
"Umrumda değil" diyerek dışarı çıktı Yavuz.
Arabasına binip Umut'un evinin önüne geldiğinde arabadan inmeye cesaret edemedi.
Telefonu ısrarla çalmaya devam ederken sinirle açıp baktı.
Kenan arıyordu. Israrla arıyordu.
"Ne var Kenan ne var" diye bağırarak telefonu açtı.
"Abi mekanı yaktılar çabuk gelmen lazım" dediğinde sinirden deliye dönmüştü. Hızla arabasını mekanına sürdüğünde cayır cayır yandığını gördü.
İçeride İzel'in fotoğrafı vardı. Yanıyordu.
Arabadan koşarak indiğinde mekana dalmaya çalıştı fakat izin vermediler.
"Belanı s*ktim senin" diyerek Süleyman'ın üstüne silahla yürüdüğünde siren sesleri çalmaya başlamıştı fakat her şey için çok geçti artık.
Art arda tetiğe bastığında adamların hepsini yere sermişti.
Polislerin gözü önünde..
Kenan hemen Yavuz'un elindeki silahı alsa da olan olmuştu. Dönüşü yoktu.
Yavuz'u kelepçeleyip karakola götürdüklerinde parmaklıklar ardına koydular.
Ertesi gün çıktığı mahkemede İzel'i düşündü. İzel avukattı. Yavuz'u her pislikten kurtarmıştı. Yine burda olsa yine kurtarırdı Yavuz'u.
Zaten Yavuz'u koşulsuz şartsız seven bir tek İzel vardı.
O da artık yoktu..
Hakimin tokmak sesiyle karar verilmişti.
"Kasten adam öldürme ve yaralama suçundan 38 yıl hapis cezasına karar verilmiştir"
38 yıl.
Yavuz buradan çıktığında Yiğit 38 yaşında mı olacaktı.
Peki Yavuz kaç yaşında olacaktı? Görebilecek miydi oğlunu.
Yavuz'dan
Girmiştim parmaklıklar ardına. Bu kaçınılmaz bir şeydi. Keşke oğlumu bir kere koklayabilseydim.
Onu sevebildiğimi söyleyebilseydim.
Karımın emanetine bile sahip çıkamamıştım.
Günler geçiyordu, haftalar geçiyordu, aylar geçiyordu.
Geçen zamanda değişmeyen tek şey İzel'in yasıydı.
Bu süre zarfında dışarıdaki kimseyle iletişime geçmemiştim. İlk geldiğim günde benim olduğunu söyledikleri yatakta oturuyordum. Ne bahçeye çıkmıştım ne de bir adım sağa gitmiştim.
Gerekmedikçe tuvalete bile kalmazdım.
Sahi ne kadar zaman geçmişti?
Gardiyanın içeri girip adımı söylemesiyle umursamadan oturmaya devam ettim.
"Yavuz Arslan çıkıyorsun geçmiş olsun"
Ne çıkması. 38 yıl geçmiş olamazdı.
"Hadi kardeş bekletme bizi" diye bağırdığında tanıdığım tek kişi olan Hüseyin yanıma helip "Abi seni çağırıyorlar" dedi
Ayağa kalkıp çantamı alıp gardiyanın yanına gittiğimde herkes "Geçmiş olsun" diyordu.
Hepsine tek tek bakıp "Allah kurtarsın" dedim.
Eski Yavuz'dan eser yoktu. Yavuz yoktu artık. Boş bir enkazdım sadece.
Gardiyan eşliğinde dışarı çıktığımda güneş ışığı gözlerimi almıştı. Güneşe alışmayı beklerken "Abi" diyerek birisi yanıma geldi.
Gözlerim alışmaya başladığında gelen kişiye baktım. Bir yerden tanıdık geliyordu.
"Abi Kenan ben" diyerek sarıldığında tepki vermedim.
"Ne kadar süre oldu?" dedim arabaya ilerlerken.
"6 sene oldu abi"
"Neden çıktım?"
"Araya bazı mafyaları soktuk abi. Eli kolu uzun olanları"
"Neden çıktım?" dedim soruya baskılayarak. Nasıl çıktığımı değil neden çıktığımı sormuştum.
"Abi senin orada olmaman lazımdı" dediğinde kafamı cama çevirdim.
"Havaalanına sür" dedim.
Sorgulamadan havaalanına sürdüğünde Amerika'ya bilet almıştım.
Kenan’dan ayrılacağım sırada telefonumu verdi.
Uçuş saatim geldiğinde uçağa bindim.
Saatler sonra burada bulunan evime gelmiştim. Duş alıp kendimi yatağa bıraktım.
Telefon çalıyordu.
Kim diye telefonu elime alıp baktığımda ekranda 'Umut KARA' yazıyordu.
Çaldı. Açmadım. Kapandı.
Bir daha aradı. Açmadım.
Bir daha aradı. Açmadım.
Bir daha aradı. Açmadım.
Açmaya yüzüm var mıydı?
Aramayı bırakıp mesaj atmıştı bu sefer.
Umut KARA: İşim düştü sana ve önemli bir mesele
Israrla aramaya devam ettiğinde telefonu açtım.
‘’Söyle’’
‘’Önemli bir mesele olmasa aramazdım’’ dedi
‘’Anlat’’
‘’Kızım hasta. Lösemi tanısı koydular’’
‘’Devam et’’
‘’Yaklaşık 150-200 kişiye yakın kan tahlili verildi, yurtdışının ilik bankalarına bile başvuru yaptık fakat hiçbirinin kanı uymuyor. Bir şans olarak Narin’in hamile olması ve doğacak bebeğin göbeğinden alınan kök hücresiyle iyileşme ihtimali var. Fakat Nazlı’nın durumu gittikçe kötüleşiyor. Vakit kalmadı’’
‘’Benden ne istiyorsun?’’
‘’Gelip kan vermeni’’
‘’Gelemem’’
‘’Gelirsin. Senden sadece bunu istiyorum. Çaresizim Yavuz, kızım ellerimden kayıp gidiyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Yardımına ihtiyacım var’’
‘’Umut gelemem dedim’’
‘’Eyvallah’’ dedi ve telefonu kapattı.
6 sene sonda karşılarına çıkmaya yüzüm yoktu biliyordum ama bu çok başka bir konuydu. Hastalıktı.
Oğlum nasıldı acaba? Büyümüş müydü? Beni biliyor muydu? Kime benziyordu acaba?
Benim bunları düşünmeye hakkım bile yoktu. Bırakmıştım onu. Nefret ediyordu belki de benden.
Okula başlamış mıdır?
Dolaba gidip içkilerden birini aldım ve içtim.
Yine alkole düşmüştüm.
Evden çıkmadan kaç gün geçirdiğimin farkında bile değildim.
Zaman kavramımı yitirmiştim.
Kapımın çalmasıyla sallanarak kapıyı açtım.
Kenan’dı.
Kapıyı açık bırakıp haftalardır oturduğum koltuğuma tekrar oturdum.
Karşıma geçip önümde dikildiğinde "Abi yeğenin ölüyor" dedi direkt.
Yeğenim. Narin'in kızı.
"Nazlı ölüyor abi senin gitmen gerekiyor"
"Ya tutmazsa?"
"Denemeden bilemeyiz. Ya tutarsa bir çocuk kurtulmuş olacak. Oğlunun kardeşi kurtulmuş olacak" dediğinde kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
Onlar kardeş gibi büyümüşlerdi.
Tıpkı bizim Umut'la ve Hakan'la büyüdüğümüz gibi.
Ama onlar farklıydı. Belki de Umut'a baba diyordu oğlum.
"Çık dışarı" dedim.
"Abi" diyerek bir şey söyleyecekken elimdeki şişeyi fırlattım ve "Siktir git" diyerek bağırdım.
Kenan da gittiğinde yerimden kalktım ve banyoya gittim.
Buz gibi soğuk suyun altında kendime gelmeye çalıştım. Üzerimi giyip evden çıktığımda Kenan kapıda bekliyordu.
"Bilet al" dedim ve arabaya bindim.
Şoför koltuğuna oturarak "Aldım" diyere arabayı çalıştırdı.
Hastaneye kan tahlilini vermeye geldiğimde onları mutlu bir şekilde görmüştüm. Mutlulardı.
Sonunda bensiz mutlu olmuşlardı.
Yiğit'in gözlerinde gördüğüm o duyguda boğulmuştum resmen.
Karşıma geçip benden hesap sorduğunda verecek bir cevabım yoktu.
Haklıydı. Babalar bırakmazdı.
Peki ya bırakmak zorunda kalan babalar çocuklarını sevmemiş mi oluyordu?
Narin'in kızının adı Nazlı'ymış. Narin'e benziyordu tıpkı. Onun gibi narin onun gibi nazlıydı.
Yiğit ise hırçındı. İzel'in de dediği gibi güçlü ve delikanlıydı.
Nazlı'ya verdiğim ilikten sonra hızlıca hastaneden ayrılmıştım.
Yiğit'in karşısına çıkmaya cesaretim kalmamıştı.
Uzaktan onun okula gidip gelmesini izliyordum.
Sünnet oluyordu. Ağlamamıştı bile sünnet olurken. Güçlüydü. Çok güçlüydü.
Kapının önünde koşturmasını izlerken Hakan'a benzeyen bir çocuğu gördüm. Ateş'ti sanırım bu. Ne kadar büyümüştü.
Beni görmemesi için saklandığımda şüphe çekmemek için oradan ayrıldım.
Kendimi sahile vurduğumda ağlamaya başladım.
Ben Yavuz Arslan. Herkesin korkulu rüyası olan Yavuz Arslan. Artık hiçbir önemi yoktu adımın, şanımın. Oğlum bile benden nefret ediyordu.
Telefonumun çalmasıyla cebimden çıkartıp baktım. Umut arıyordu.
Saat 2'ye geliyordu neredeyse neden bu saatte aramıştı ki.
"Söyle?"
"Yavuz neredesin?"
"Orda burda. Nerede olduğumun ne önemi var?"
"Biri seninle konuşmak istiyor"
"Uğraşamam kimseyle. Kapatıyorum" dediğim esnada "Kapatma" diye bir ses geldi arkadan.
Yiğit'in sesiydi bu. Yiğit mi benimle konuşmak istiyordu?
"Sahildeyim" diyerek telefonu kapattım.
Heyecanlanmıştım. Biraz da olsa üstümü toparlamaya çalışıp, saçımı sakalımı düzelttim.
Keşke daha toplu çıksaydım karşısına.
Ne konuşmak istiyordu?
Arabanın durmasıyla ayağa kalktım.
Üzerinde eşofman takımıyla dik duruşuyla yanıma geldi.
Umut'ta arkasından gelip elini uzattı.
Selamlaştığımızda Yiğit'e dönerek "Arabanın içinde seni bekliyor olacağım. Konuşman bitince yanıma gel" diyip başının üstünden öptü ve gitti.
Umut gittikten sonda bankı işaret edip "Gel otur istersen" dedim.
Banka oturduğunda derin bir nefes alıp bende oturdum.
Sessizce sahili izliyorduk. Ne o konuşuyordu ne de ben.
Sessizliği ilk bozan Yiğit oldu.
"İsmim Yiğit"
"Biliyorum. Bende Yavuz" dedim. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Biliyorum. Soyisimlerimiz aynı"
"Evet" diyerek kafamı eğdim. Çünkü sen benim oğlumsun diyerek sarılmak istiyordum fakat bunu yapamazdım. O Umut'un oğluydu.
"Neden beni bıraktın" dedi bana bakarak.
"Bilmiyorum"
"Bilmiyorsun?"
"Bilmiyorum"
"Annem beni bıraktı sen neden bıraktın?" dedi sesi çatallaşarak.
İzel'i anne olarak bilmesine çok sevinmiştim. Anne demişti İzel'e.
"Zor zamanlardan geçiyordum" dedim bacağımı sallamaya başlayarak.
"Yapma hiç sevmem" dedi elini dizime koyarak.
Dizim donduğunda elini çekti. Karşımda 6 yaşındaki çocuktan ziyade 30 yaşında adam varmış gibiydi.
"Bende zor zamanlardan geçtim. Biliyor musun bebeklerin annesine ve babasına ihtiyaçları var" dedi gözyaşını silerek.
"Biliyorum"
"Bilmiyorsun. Bilseydin eğer bırakmazdın beni. Acaba bir gün gelir misin diye hep bekledim. Annemin gelmeyeceğini biliyordum Narin annem anlattı ama sen gelebilirdin. Geldin de. Benim için gelmedin ama geldin"
Gözyaşlarım firar etmek için birbirleriyle savaşıyorlardı resmen. Kafamı gökyüzüne kaldırıp genzimi temizledim.
"Geldim. Sen bebekken seni almak için geldim. Fakat yapamadım. Olmadı"
"Duyduğuma göre sen her istediğini yapan birisiymişsin. Eğer isteseydin beni de alırdın. Sen istemedin"
"İnsan oğlunu istemez mi? Sen benim canımsın kanımsın" dedim Yiğit'e dönerek.
"İsteseydin bırakmazdın" dedi tekrardan.
Cevaplarım tükenmişti. Lafları altında eziliyordum.
"Neden istemedin?" dedi ağlayarak.
Ağlamasına dayanamayarak saçını okşadım. Hızla elimin altından çıkıp karşıma geçtiğinde arabanın kapısı açılıp kapandı.
"NEDEN İSTMEDİN BENİ" diye bağırdığında Umut yanımıza geldi fakat karışmadı.
"İstedim seni çok istedim"
"Yalan söylüyorsun" diyerek bağırdığında kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Cevabın bile yok" diyip arkasını döndüğünde "Hapisteydim" dedim.
Bir kere bırakmıştım onu bir daha bırakamazdım.
Adımları durduğunda devam ettim.
"Seni almak için kapına kadar geldim. İş yerimin yakıldığını söylediklerinde annenin hatıralarını da yakmışlardı. Sizden kalan anıların hepsini yakmışlardı. O adamları vurdum ve hapse girdim. Gelemedim. Seni almaya gelemedim"
"Çıkmışsın işte neden daha erken gelmedin" dedi ağlayarak.
İçim acıyordu. Yüreğim cayır cayır yanıyordu. Kelimeleri kalbime ok gibi saplanıyordu.
"Korktum. Beni istemezsin diye korktum"
"Babamdın sen. Ben daha çocuğum. Her gün babamın başının etini yedim. Sabırla bana seni anlattı" dedi Umut'u göstererek.
Baba diyordu. Diyecekti tabi. Bana baba diyecek hali yoktu. Belki bencillikti bu yaptığım ama kıskanmıştım. Baba diyişinde gözlerinde gördüğüm o duyguyu kıskanmıştım.
"Neden bir şey demiyorsun" dedi gözyaşlarını silerek.
Ne diyecektim ki. Kelimelerim boğazımda düğümlenmişti.
"Hapise gireceğini bile bile neden vurdun o adamları. Beni almak yerine o ev daha mı önemliydi" dediğinde ayaklarım beni taşımadı artık. Dizlerimin üstüne çöküp ağlamaya başladığımda "Gidelim baba" dedi ve arkasını döndü.
"Gitme nolur gitme. Ben seni bıraktım sen beni bırakma nolur. Affet oğlum pişmanım. Sen acı bana" diyerek ellerimi yüzüme kapattım ve ağlamaya başladım.
"Sen bana acıdın mı?" dedi çatallaşan sesiyle.
"Ben sünnet oldum bugün. Sen yine gelmedin. Doğum günlerim olduğunda mumu üflerken dilek tuttuğum zaman bir kere seni gerçekten görmeyi diledim hep. Sen gelmeyince keşke babam Umut amcam olsa dedim. Benim babam o oldu. Senin için dilediğim dilek tutmadı ama amcam için dilediğim dilek tuttu" diyerek Umut'un elini tuttu.
"Ama sana teşekkür ederim. Kardeşimin hayatını kurtardın. Saçları çıktı. Babamla ördük yine. Biliyor musun Nazlı çok iyi birisi ve çok şanslı. Onun annesi ve babası onu çok seviyor ve hiç bırakmadılar"
"Seni de çok seviyoruz biz" dedi Umut.
"Biliyorum. Ne kadar kötü olsam da siz beni çok seviyorsunuz hep sevdiniz. Bende sizi çok seviyorum. Beni buraya getirdiğin için sana çok teşekkür ederim" dedi Umut’a ve bana döndü tekrardan.
"Ben 7 yaşındayım artık" dedi ve işaret parmağını bana uzatarak "ve sen o doğum günüme de gelmedin. Artık pastamı üflerken senin gelmeni dilemiyorum" dedi.
"Oğlum" dedim. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki.
"Oğlum dememelisin bana babam üzülebilir" dediğinde Umut uyarırcasına elini Yiğit'in omzuna koydu.
Yiğit anlık Umut'a bakıp tekrar bana döndü.
"Ben gidiyorum. Seninle konuşmak istemiştim konuşmam bitti" dedi omuzlarını dikleştirerek.
"Affettin mi beni?" dedim elini tutarak.
"Ben çocuğum çocuklar affetmek ne demek bilmezler"
"Sen çocuk değilsin. Sen benden bile büyüksün" dedim elini öperek.
Yazar'dan
Umut, Yiğit'e eğilerek "Bence affetmelisin. Ne konuşmuştuk herkes bir şansı hak eder" dedi.
Umut Ali kendini Yavuz'un yerine koymuştu. Yiğit gitmeyi istese bile bırakmaya niyeti yoktu ama konuşmalarını istiyordu. Onun amacı oğlunu babasından ayırmak değildi asla.
Yiğit büyüdüğü zaman neden konuşmamıza izin vermedin demesin diye her fırsatta konuşmalarını sağlamıştı.
Çünkü Umut Ali'nin amacı Yiğit'i saklamak değildi, onun her düşüncesine saygı duymak ve onu desteklemekti.
Umut Ali, Nazlı'yı da Yiğit'i de böyle büyütmüştü. Onlarında bir birey olduklarını bilerek. Yanlış yaptıklarında hep uyardı, doğrularında sonuna kadar destekledi.
Umut Ali babasından böyle görmemişti ama çocuklarına çok güzel baba olmuştu.
Yiğit gözlerinde tutmaya çalıştığı gözyaşlarını bırakarak kekeleyerek "A-affettim" dedi.
Umut Ali "Sarılmak ister misin?" dediğinde tedirginlikle Umut'a döndü.
Umut sorun olmayacağını belirtmek için kafasını olumlu anlamda salladığında Yiğit Yavuz'a sarıldı.
Yavuz sarılmayla şaşkına uğrasa da oğlunu kolları arasına aldı. Sıkıca sarıldı. Bir daha bırakmamak uğruna sıkıca sarıldı.
Yiğit'in her yerine uzun uzun öpücükler kondurup kokusunu içine çekti.
Ağladı. Yiğit ağladı. Yiğit ağladıkça Yavuz ağladı. Yiğit ağladıkça Umut Ali ağladı.
Bir çocuk için iki baba ağladı.
Bir çocuk iki babası için ağladı.
Baba demek kolaydı. Önemli olan baba olabilmekteydi.
Herkes çocuk sahibi olabilirdi fakat herkes anne baba olamazdı.
Yavuz o gün oğluna kavuşmuştu.
Yiğit o gün diğer babasına kavuşmuştu.
Ama Yiğit'in tercihi hep Umut Ali'den yana olacaktı. Çünkü Yiğit, Umut Ali'yi babası bilmişti.
Yiğit gizli gizli ağladığında Umut başını okşamıştı. Onunla maç yapmıştı. Onunla basketbol oynamıştı.
Yiğit, Umut Ali'yi örnek almıştı. İdolüydu onun. Babasıydı.
------- 🦋 ------- 🦋 ---------
Ben bölümü yazarken çok duygulandım umarım sizde beğenmişsinizdir🥺🤗
Özel bölüm olarak yazmamı istediğiniz konu varsa eğer yorumlarda yazabilirsiniz. Ben 1-2 bölüm daha paylaşmayı düşünüyorum.
Yorum yapmayı, oy vermeyi ve takip edip destek olmayı unutmayın lütfen🩷
Kendinize iyi bakın. Hoşçakalın 💙
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
54.15k Okunma |
3.66k Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |