Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Mastani

@gamzeispaha

Elleri toprağa gitti Gümüşkartal'ın, hâlâ hayat arkadaşının toprak altında olduğunu bilmek canını acıtıyordu. Aslında en büyük can acısı evladıydı, karısını kaybetmişti ama evlat acısı bambaşka olurdu. Derin bir nefes verdi. Kiraz, güzeller güzeli kızı aklına gelmişti, bu soğuk toprak ona yakışmazdı.


"Napıcaz abi?"


En sadık adamı Ali'nin sesini duyup başını kaldırdığında adam direkt gözlerini yere indirmişti. Gümüşkartal ile göz göze gelmek bile insanı tedirgin ediyordu o yüzden herkes ona derin bir şekilde bakamazdı.


"Tek şansımız var, o kızın yanına gideceğim."


"Abi buyur biz getirelim."


Oturduğu yerden kalkıp derin bakışlarını adama dikmişti Gümüşkartal.


"Senin ya da hiç bir adamım gücü yetmez o kızı buraya getirmeye, bizzat kendim gideceğim!"


Ali direk başını sallayıp


"Emrin başımın üstüne abi." Demişti.


Ali, Gümüşkartal'ın verdiği emirleri yapmak için hızlıca yanından ayrılmıştı. Gümüşkartal da arkasına tekrardan dönüp son kez mezara bakıp arabaya bindiğinde devasa arazisinden eve gitmeye başladı.


"Mastani neredesin?"


Genç kadın derin ormana bağırdığında Mastani yine bir ağacın dalında bacaklarını aşağıdan sallandırıp üstten efsunlanmış gibi manzarayı izliyordu. Her sabah günün ışıklarında buraya gelip güneşin doğuşunu izlerdi. Onun için bu mucizeli bir durum olsa da bir çok kasaba halkı bunu önemsemezdi bile ama Mastani farklıydı, hayata bakış açısı, yaşamı, her şeyi farklı ve bu dünya için fazlaca aykırıydı.


"Mastani in hemen oradan!"


Genç kız tanıdık gelen öfkeli sesi duyduğunda derin bir iç çekip kendi kendine yine başlıyoruz dedi.


"Ah Maria beni biraz rahat bırak, baksana ne kadar güzel."


"Derse geç kalacaksın in artık şu ağacın tepesinden, resmen vahşi gibi davranıyorsun."


Başını yukarıya kaldırıp ellerini beline koyup bana çatık kaşlarla bakan Maria'yı gördüğünde Mastani kendini tutamayıp gülmüştü.


"Öyleyim zaten, ayaklarım çıplak ve üstümde sadece ince, yeşil elbisem var. Belli bir kalıbın içinde değilim, bu hayatta özgürüm."


" Evet evet en özgür sensin anladık ama bir de sorumlulukları olan bir kızsın, hadi Mastani in artık!"


Derin bir nefes çekip dikkatli bir biçimde aşağıya indiğinde Maria, kızı baştan aşağı süzmüştü.


"Git hemen kendine çeki düzen ver, hadi!"


Maria her zaman ki gibi ak düşmüş saçlarını sıkı sıkıya topuz yapmış o siyah elbiselerden birini giyinmişti.


Yıllar geçse de hala yastaydı, eşine olan sadakatı ve aşkı yıllarca Mastani'yi hayran bırakmıştı. Ceo ise genç kıza babalık yapmış biriydi, Mastani küçükken gittiği bir dini törende kaza geçirip ölmüştü. Tüm kasaba onun gidişatına üzülüp yas tutmuştu. Sonra Maria küçük kızına daha çok sıkı sıkıya sarılmıştı, onun yokluğunu Mastani ile birlikte kapatmak istemişti ama olmamıştı. Hala bile fotoğraflarına bakıp ağladığını bazı geceler görüyordu genç kız. Maria, Mastani'nin üzerindeki siyah elbiseye baktığını anladığında gözleri nedense hemen dolmuştu.


"O iyi bir eş, iyi bir baba ve iyi bir dini adamdı. Maria farkındayım hala kalbindeki yasın ama artık onu gömmen lazım yoksa huzur bulamayacak."


"Biliyorum ama onu hiç yaşanmamış olarak bir kenara atamam."


"Ben senden onu kenara atmanı istemiyorum, yaşamanı istiyorum, dünyanın renklerini görmeni istiyorum. Hatırlıyor musun beni sana ilk verdikleri zaman ne haldeydim, şimdi nasılım? Çünkü yaşamın renkleri kaçırmak istemiyorum, bunu bana sen öğrettin."


Maria göz pınarlarında ki yaşları silip beni kendine çekip sıkı sıkıya sarmıştı.


"Seni seviyorum kızım."


"Bende Maria bende."


Kızdan ayrılan Maria yine aksi bir sesle kızı uyardı.


"Hadi artık hazırlan yoksa geç kalacaksın."


Kadını Başıyla onaylayıp yanaklarına sulu sulu öpücükler koyup koşarak eve doğru girdi genç kız , Maria'nın onun arkasından dediklerini duymadan çıplak ayaklarla ahşap merdivenler pata küte yukarı çıkmıştı. Hızlı bir biçimde dolabı açıp sadece sandaletleri ayağına takıp hızla boy aynasından kendine baktı Fazlaca salaş ve dağınık dursa bile herkes bu görüntüsüne alışmıştı. Uzun kıvırcık kızıl saçları, kocaman mavi gözleri ve fındık burnuyla bir çok kişi onu prenses Merida'ya benzetiyordu hatta bir kaç kez Maria'nın zoruyla cadılar bayramında onun kostümünü bile giyinmişti Mastani, onu gören çocuklarda çizgi filmden kaçıp geldiğini zannetmişti. Bu yüzden cadılar bayramı boyunca her çocuk evine gelip onunla fotoğraf çektirip hayran bakışlarına maruz bırakmışlardı. Yüzünü anından buruşturdu, Mastani için cidden kötü bir bayram geçmişti. Kenarda duran patenini alıp sırt çantasına koyduktan sonra hızla aşağıya inmeye başladığında Maria direkt önünü kesmişti genç kızın.


"Bunu al, aç gitme."


Ona uzattığı sıcak sandviçi büyük bir minnetle alıp Maria'nın yanağına öpücük kondurduktan sonra büyük parçalar ısırıp koşmaya devam etti. Cidden geç kalmıştı ve bu kez Mia onun canına okuyacaktı.


"Mastani."


Arkasında ona seslenen tanıdık sesi duyduğunda direkt sesin geldiği yere doğru dönmüştü. Pero, çocukluk aşkı ve aynı zamanda sırdaşı olan dostuydu. Gözleri hem güneşin hem de onun sarı saçlarının parlaklığı ile kamaşmıştı. Sarı altın gibi saçları, bebeksi yüzü, kırmızı dudakları ve mavi gözleriyle bir kızı bile kıskandıracak bir güzelliğe sahipti.


"Pero?"


"Geç kaldın değil mi yine? Böyle koştuğuna göre..."


Mastani Küçük bir çocuk gibi başını salladığında Pero eliyle arabasını işaret ederek


"Hadi gel seni bırakayım." Dedi.


Söylediğini büyük bir memnuniyetle kabul edip arabaya doğru yürüdüğünde öne binmek yerine arkadaki küçük kasaya atlamıştı.


"Ah senin bu özgürlük ruhun var ya..."


Eliyle arabanın üst kısıma vurup Pero'nun sözünü bitirmeden lafı çarpmıştı.


"Hey laf yok, öyle kapalı alanlar bana göre değil hem burada yolculuk edip rüzgarı hissetmek varken neden o arabaya bineyim?"


"Sen delisin Mastani."


"Evet deliyim, adım bile öyle. Hadi çok konuşmada beni artık uçur."


Pero'nun kahkaha sesini duyduğunda en sevdiği müziğin sesi sanki kulaklarına dolmuş gibi olmuştu. Araba çalıştığında ise rüzgarın en güzel haliyle yüzünü ve tenini okşamaya başlamıştı, kollarını açıp anında gözlerini kapatmıştı. İşte hissetmek istediği şey buydu, iliklerine kadar özgür olmak. O buydu ve bundan vazgeçemezdi.


"Abi uçak hazır, biraz sonra kalkacak seni bekliyorlar."


Gümüşkartal elindeki kalemi bırakıp saatlerce eğildiği için iki büklüm olan belini doğrulttu.


"Adamları gönderdin mi ? Önce evin etrafını sarsınlar, bu zamana kadar zaten başına buyruk bırakmamam lazımdı."


"Merak etme abi, her şey hazır."


Gümüşkartal derin bir nefes verip ellerini kısa saçlarının içine geçirdi. Kesinlikle Mastani'yi buraya getirmek istemiyordu ama artık yolun sonuydu, başka çaresi yoktu, kızı için başka birinin mutsuzluğuna göz yumacaktı. Çalışma odasından çıktığında devasa büyük evde gezdi, burayı kabul etmesi çok zordu, kızın bunca yıldır nasıl hayat sürdüğünü az çok karısından duyup görmüştü. Özgür bir kuş gibiydi, canı ne isterse onu yapardı. Burada ise altın bir kafese kapatılacaktı...


"Babacım."


Kulaklarına çalınan o ses içindeki tüm kara bulutları dağıtmış yerine çicekleri açılmıştı. Başını çevirip ona gelen kızını gördüğünde direk eğilip onu kucağına almıştı.


"Özledin mi babanı bakayım?"


Kocaman yeşil gözleri ile Gümüşkartal'a baktığında hala nasıl bu oyuncak bebek gibi olan kızın kendisi olduğunu şaşırıyordu. Karısı Arzu'da kendi gibi esmerken kızı tam tersi bembeyaz teni, yeşil gözleri ve kızıl kıvırcık saçlarıyla hiçbirine benzemiyordu sonra aklına Mastani geldi, karısı sürekli kardeşinin fotograflarına bakıp ona benzemesi için tanrıya dua etmişti.


"Özlemem mi? Çok özledim çok."


Gümüşkartal'ın yüzüne sayısız öpücükler kondurmaya başladığında adamın dudaklarındaki gülümseme daha çok genişlemişti.


"Abi gitmemiz lazım."


Ali'nin sesiyle kızının gözlerinde ki sevinç bir anda sönmüştü. Kiraz annesi öldükten sonra babasına daha çok düşkün olmuştu, bir gün görmese bile ağlamaya başlayıp ilaçlarını dair içmemek için diretiyordu. Gümüşkartal kızının bu huyunu bildiği için eve hep aynı saatte gelip onu kollarında uyutuyordu.


"Nereye babacım?"


Kızının yanağına bir öpücük kondurup elinden geldikçe onu kırmadan incitmeden söyleyecekti.


"Ben bir süre kadar evde olamayacağım."


Kızın gözlerimden pıtır pıtır yaşlar akmaya başladığında Gümüşkartal kedine küfür etmeye başlamıştı.


"N-nereye, beni bırakıyor musun baba?"


"Hayır öyle bir şey mümkün mü? Sadece birini almam gerekiyor, gidip alıp beraber evimize döneceğiz"


Kızın yaşları anına durduğunda en azından onun dikkatini çekmeyi başarmıştı.


"Kim?"


"Mastani."


Küçük kızın yüzüne anında büyük bir gülüş gelmişti, kızının ona az çok böyle bir tepki vereceğini biliyordu. Mastani'ye karşı hayranlığı büyüktü, tabi bu ölen eşi sayesinde olsa da Arzu onun bir masal ülkesinde yaşadığına inandırmıştı. Aslında bu doğruydu, Mastani masalları bile kıskandıracak bir kasaba da yaşıyordu ama yine de o bir prenses değildi.


"Bize mi getireceksin prenses Merida'yı?"


"Kaç kez diyeceğim Kiraz o prenses değil, normal senin benim gibi bir insan ayrıca senin teyzen oluyor."


Kiraz omuzlarının huysuzca silkip babasına dil çıkarıp kollarını birbirine bağlamıştı, anlaşılan kızı babasına trip atacaktı.


"Hayır prenses Merida baba o hem annemde öyle seslenirdi, tıpa tıp benziyorlar."


Gümüşkartal derin bir nefes aldı, kızı ile bu konuyu tartışmayacaktı. İnatcı bir kızdı, kendi bildikleri dışında kolay kolay kabul etmezdi.


"Tamam kızım Merida olsun ama ona bu şekilde seslenme yine de adını ya da teyze diyebilirsin."


Kiraz huysuzca babasının kucağından inip


"Diyeceklerimi ancak ben bilirim baba, sen bir an önce prensesi ait olduğu saraya getirirsen sevinirim."


Kızının bazen bu kadar bilmiş bir şekilde olmasını nedense Gümüşkartal'ı korkutuyordu. Gözleri yanındaki hemşireye kaydığında.


"Her hangi biri durum olursa beni arayıp ulaşamazsanız, Kadir burada olacak Ayşe." Demişti.


Ayşe utanarak başını salladığında o da Kiraz'ın arkasında gitmişti. Gümüşkartal'ın ise şu an tek hedefi vardı o da Mastani'yi sonsuza kadar bu evde tutmaktı.


Gümüşkartal uçaktan indiğinde hala aklını karıştıran düşüncelerle çarpışıyordu.


"Abi otele mi?"


"Mastani nerede şu anda?"


Ali derin bir nefes aldı, adamların gördüğünü nasıl anlatacağını bilmiyordu.


"Sana bir şey sordum, duyuyor musun koçum beni?"


"Abi..."


"Ne var lan! Söylesene, ne nazlanıyorsun!"


"Tereyağı gibi bir çocuğun arabasına binip gitmiş abi."


Gümüşkartal ne dediğini anlamamış gibi tekrardan adama sordu.


"Ne dedin sen!"


Ali anlamıştı abisinin gerildiğini ama o ne yapsın ki? Adamlar ne dediyse o da onu söylüyordu.


"Arabasına binmiş abi."


Gümüşkartal bir anda köpürdü, nasıl bir adamın arabasına binip gitmişti? Hem de onun olacak kadın, derin derin nefesler aldı, ne olursa olsun şimdilik öfkesini içinde tutacaktı


"Adamlar nerede şu anda?"


"Evin çevresinde."


Başını salladıktan sonra


"Eve sür, bu gece burada daha fazla kalmayacağım, Mastani'yi alıp döneceğiz."


Gümüşkartal'ın kolay olacağı düşündüğü olay aslında Mastani'yi ne kadar tanımadığını gösteriyordu. Mastani kimse için kolay kolay özgürlüğünden vazgeçmezdi. Kanından bile olsa o kişi...


"Mastani yine geç kaldın."


Elindeki pateni hızlı bir şekilde ayağına geçirip buz pistinin üstüne geçmişti, genç kız bir yandan da arkadaşına laf yetiştirmenin peşindeydi.


"Ne yapayım? Sabah gün batımdan ayrılamıyorum."


Mia ters bir bakış atıp buzun üstünde kaymaya başlamıştı.


"Yarışmaya az kaldı biliyorsun." Dedi genç kız.


Mastani ise arkadaşının sürekli bu durumu hatırlatması sebebi ile sıkılmıştı.


"Evet biliyorum ve elimden geleni yapıyorum."


Mia onun gibi dağınık değil daha derli topluydu, sıkı sıkıya bağladığı kahve saçları, ela gözleriyle inanılmaz büyüleyici duruyordu. Buzun üstünde süzülüp sonra o güzel atlayışlarından birini yapmıştı. Kesinlikle bir kuğu gibiydi zarafeti.


"Mastani bana öyle bakacağına çalışmaya başla, ben girmeyeceğim o yarışmaya."


"Ama senin hakkındı hem sen benden daha iyisin."


Mia buzun yanında süzülüp Mastani'nin yanına geldiğinde hala ona bakıyordu.


"Bayan Anne'nin dediklerini unutma, bazı şeyler için ruh gerekir ve buz pateni de öyle Mastani. Sen piste süzüldüğünde bir alev çıkıyor gibi."


"Aman ne alev Mia!"


Gözlerini devirip ondan uzağa doğru piste kaydı. Sürekli ona bunları demelerinden sıkılmıştı.


"Sen kendini bizim gözümüzde görsen biraz önce bana büyüleyeci gibi bakmazsın hatta o fındık burnun kaf dağında olur."


İşte buna gülmüştü.


"Gül sen, yarışmayı kazandığında ben de seninle beraber güleceğim."


"Unutma eğer yanlışlıkla sakatlanırsam benim yerime sen gireceksin yarışmaya."


Bu aslında Mia'ya tehtiti idi, ona göre o kadar kişinin ve büyük jürinin önünde kaymak kabus gibiydi ama bilmiyordu ki eninde sonunda o yarışmaya o da girip o kabusunun üstüne gidecekti.


"Ne düşünüyorsun?"


Mia'nın sesiyle ona doğru baktığında genç kız sadece gülümsemişti. Onun ise gözlerinde bir yaramazlık pırıltıları geçmişti.


"Kesin yine Pero'yu düşünüyorsun."


Mastani'nin bu kez gülen yüzü soldu, kıza ters ters bakmaya başladı.


"Bana hiç öyle bakma Mastani, küçüklüğünden beri seni tanıyorum o da seni tanıyor, eminim duygularından farkındadır."


Kız bıkkınca omuzlarını silkti, bu durum pek onun için ihtimal değildi.


"Zannetmem, baksana gözünün önündekini beni görmüyor ve gidiyor Katie'nin peşinden koşuyor."


Sonra kıza hakkında söylemek istedikleri dilin ucuna geldi .


"O kız yani şey biraz."


"Esmer Mia."


Derin bir nefes aldı Mastani, onu onaylar biçimde başını salladı .


"Pero bana beyaz tenli kadınların hiç ilgisini çekmediğini söyledi, ehh ben de esmer olmadığıma göre lafı banaydı bence."


Mia'nın o güzel gözlerinde anında bir kıvılcım ortaya çıkmıştı.


"Ah o senin pamuk tenine ölsün, baksana tanrı sanki bedenine bir ipek bahşetmiş. Ne giyersen giyin teninle beraber bir hazineye dönüyor."


Mia ne kadar Mastani için öyle düşünse de o da esmer teni seviyordu hatta bunu bir ara takıntı hale getirmiş yazın bir gün boyunca güneşin altında durmuştu. Esmer bir ten hayal ederken tam tersi kızarmış ve yanmış bir teni olmuştu, Maria genç kız yüzünden kaç gece uykusuz kalıp canı yanıyor diye o incilerini dökmüştü.


Sonrada da bu hevesten vazgeçmişti hatta yazın güneşin olduğu zamanlar bile dışarı çıkmamaya dikkat etmişti.


"Hadi artık diğer hareketleri de yapalım sonra benim eve gitmem lazım."


"Noldu?"


"Maria biraz hüzünlü bugün."


"Ceo amca için mi?


"Evet hala gönlündeki yara büyük."


Mia üzgün bir biçimde başını sallayıp


"Hadi sen başla Mastani daha fazla yalnız bırakma." Dedi.


Başını salladığında pistin tam orta yerine geçmişti. Sadece müziği ve tenine değen rüzgarı hissetmeye başladı.


Özgürdü. Özgürlüğünü daha küçükken eline alıp hayatla için için doğmuştu. Attığı her paten darbesi onu var olduğunu inandırıyordu. Ben özgürdüm, özgür kuştum, hiç bir kafes benim özgürlüğüm ile kısıtlanmazdı. Kendini sürekli bunu hatırlattı.


Müziğin sesi bittiğinde son iki atlayışını yaptığında alkış sesleri kulaklarına çalınmıştı.


"İşte buzun ateşi, harikaydın Mastani."


Mia'nın hayran bakışlarını gördüğüde nedense utanmıştı mastani. Pistin çıkışına doğru kaydığında elinden tutup genç kızı dışarı çıkarmıştı, oturduğu yerde patentlerini çıkarıp çantama koyduğunda yine terlikli sandaletlerini ayağına takmıştı.


"Buzun ateşi, yine yaktın ortalığı."


Dudaklarında kısa bir kıkırtı çıkmıştı.


"Alevi ateşi bırak hadi eve gitmem lazım artık."


"Tamam tamam giderken dondurma alalım, uzun zamandır yemiyoruz."


"Sen ısmarlarsan tamamdır."


"Cimri şey hep ben ısmarlıyorum zaten."


Omuzlarını silkip yanda duran çantamı eline aldıktan sonra sallamaya başladı, boşluğundan emin olmak ister gibiydi.


"Para kullanmıyorum biliyorsun, lüks hayat ya da kalın cüzdanlar bana göre değil."


Mia gözlerini devirip üstümdeki kıyafetleri gösterip


"Evet evet biliyorum, kıyafetlerini bile Maria dikiyor ya da bir şeye ihtiyacın olduğunda Maria genelde alıyor."


"Maria'nın diktiği her kıyafeti seviyorum, içinde rahat hissediyorum, üstüne para tutma konusunda o benden daha iyidir."


Mia anında koluna girip


"Tamam tamam hadi gidip dondurma alalım." Demişti.


Kasabanın tek dondurmacısında dondurmalarını alıp büyük keyifle yemeye başlamışlardı.


"Mastani yarışmayı kazandıktan sonra Kanada'ya cidden gitmeyecek misin?"


Başını kararlılıkla salladı genç kız Mia'nın sorusuyla.


"Evet Maria'yı bırakamam, üstüne bu cenneti de bırakmam. Ben burada hayat buldum, burayı nasıl bırakayım?"


"Hayallerin peki?"


"Ne olmuş hayallerime? Patenti bırakmayacağım ki, belki bir pist kurar kasaba çocuklarına ders veririm, boş zamanlarımda seninle dondurma yiyip devasa ağacımda gün doğumunu ve batışını izlerim. Baksana böyle mükemmel bir hayat başka kime nasip olur."


"Peki Pero bu rüyanın neresinde?"


"Hiç bir yerinde, o büyük ihtimalle esmer bir kız bulup evlenip çocuk yapar ben de onun çocuklarını arada sırada severim."


"Bu senin için acı olmaz mı?"


"Olabilir ama ben kendimi hiç evli, çocuklu biri olarak hayal edemiyorum ki ben daha çocuğum, nasıl başka bir çocuğun sorumluluklarını alayım?"


Mia dondurmasından kocaman bir ısırık aldı.


"Bence evlenip sayısız çocuk yapacaksın, sevgili kocanın kollarından kopamayacaksın."


Mia'nın edepsiz laflarına karşı yanakları hafifce kızardı Mastani'nin, bu kız ne edepsizdi? Her şeyi ulu orta konuşuyordu...


"Sende iyice edep diye bir şey kalmadı."


"Nasıl kalsın ki ? Hem ben biriyle öpüşmeyi çok merak ediyorum yani o duygunun nasıl bir şey olduğunu."


Yüzünü hafifce buruşturdu Mastani.


"İnan hiç etmiyorum, başka bir adamın tükürükleri senin ağzında olması hiç hoş değil."


"Sen ne anlarsın? Bu gidişle kuruyup gideceksin, yaşlı Matro Dayı bile seni almayacak."


Hırsla Mia'ya doğru dönüp elindeki külah dondurmayı yüzünün orta yerine yapıştırmasıyla Mia derinden bir çığlık atmıştı.


"Sen şimdi bittin Mastani!"


Mastaniye doğru atıldığında bu kez onu dudaklarından bir çığlık çıkıp ondan geriye attıldı.


"Yakalarsan bitirirsin."


Hızla ondan kaçıp eve doğru koşmaya başladı.


"Buraya gel Mastani!"


"Gelmem, elindeki dondurmayı yüzüme atacaksın değil mi?"


"Hayır yüzüne değil o kızıl saçlarına atacağım. "


Uzun çiftliğin içine girdiğinde elinden geldikçe hızlı koşup evin kapısına tüm gücüyle vurmaya başladı.


"Maria aç şu kapıyı!"


Arkasında ona doğru gelen Mia'yı gördüğünde kapıya daha şiddetli vurmaya başlamıştı.


"Maria aç artık şu kapıyı!"


Kapının açılmasıyla büyük panikle içeriye kendimni attığında Mia da arkadan gelip saçını tam ortasına dondurmayı yapıştırmasıyla dudaklarından keskin bir çığlık çıkmıştı.


"Sana inanmıyorum Mia!"


"Önce sen başlattın."


Ona doğru atıldığın Mastani bu kez iki genç kızın arsında marşa girmişti.


"Yeter bu nasıl bir rezillik? Yakışıyor mu size!"


Maria'nın yüzü resmen kıpkırmızıydı, sesi de ilk kez bu kadar keskin çıkıyordu.


"Baksana saçlarıma Maria, bunlar zaten açılmıyor şimdi hiç açılmaz!"


"Asıl sen benim yüzüme bak, ne halde!"


İşaret parmağını kaldırıp Mastani küçük bir kız çocuğu gibi en yakın arkadaşını şikayet etmeye başladı.


"Bana Matro Dayı ile sonunda evleneceğimi söyledi, düşünebiliyor musun? Maria o kıllı Dayı ile..."


"Çünkü kimse ile evlenmeyip tüm hayatı boyunca bu kasabada kalacaksın, sonunda o olacak!"


"YETER BU TERBİYESİZLİĞİ BİTİRİN!"


Maria'nın yüksek çıkan sesiyle ikisi de başını yere eğdiğinde suçlarını anlamışlardı.


"Misafirlerimizin karşısında yaptığınız bu terbiyesizlikle özür dileyin!"


Ne misafir mi? Mastani panikle başını kaldırdığında, zifiri iki çift gözle göz göze gelmişti. Sanki içime işler gibi, Mastani'nin içine işler gibi bakıyordu.


"B-beyefendi kim?"


"Bende seni bekliyordum Mastani."


Karşında bir anda ayağa kalkan adama baktığında resmen boyu onun iki katıydı.


"Kimsininiz, beni nereden tanıyorsunuz?"


"Alkan Hamza Gümüşkartal."


Dudaklarından dökülen isimle Mastani'nin kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu.


Loading...
0%