@gamzhhh
|
Annemi uğurlayalı 3 haftadan fazla olmuştu, Mine, ben ve Lila bir hafta fazladan kalması için annemi ikna etmiştik. Annem de Mine ve Jim'in nikahı hatrına kalmıştı. 10-15 kişilik tatlı bir nikah ve sonrasında barda hoş bir kutlama yapmıştık. Nikahtan hemen sonra bir sonraki sefer babamla bir daha gelmesi konusunda anlaşarak göndermiştim annemi. Nikahtan bu yana Cem ve Lila da bir flörtleşme durumuna geçmişti ama hala sadece mesajlaşıyorlardı. Annemin gittiği hafta kursu bitirip dil sınavımızı vermiştik. Türkiye’ye dönmeye bende Lila da hala hazır olmadığı için Levent beyin bize ayarladığı şirkette ki işe başlamıştık, tam olarak iş değilde stajdı. Staj sonu performansımıza göre işte kalıp kalmayacağımız belli olacaktı. Bizim gibi yeni mezun olmuş olanlar için baya iyi bir deneyimdi önemli bilgiler öğrenip sahada oluyorduk aynı zamanda rahatlıkla stajyer olduğumuz için istediğimiz saatte çıkabiliyor hafta sonları dinlenebiliyorduk. Geri kalan boş zamanımızda Lila resim kursunun yapacağı büyük sergiye iki eser çıkartmak için gece gündüz çalışıyordu iş dışında neredeyse zar zor görüşüyorduk. Ben ise dil kursundan arkadaşlarımla takılıyordum, işi daha iyi kavrayabilmek için fazladan mesailere kalıyordum ama genel olarak Dodo’nun barında oluyordum ve çoğu zaman içki servislerinde yardım ediyordum. Lila’nın aylardır harıl, harıl çalıştığı büyük sergisi bu gündü ve neyse ki sergiye iki resmini de yetiştirmişti. Küçük bir çocuk gibi heyecanlı benim resimlerine vereceğim tepkiyi merak ediyordu ama ben zaten harika olduklarına emindim. Ayrıca bu sefer kutlama için bara gidecektik hafta içi olduğu için kalabalık olmayacağını umarak, Cem ve Lila ile rahatlıkla sohbet edebilecek ilişkilerini bir sonra ki seviyeye taşıyacaklarını düşünüyorum. Aynada makyajıma ve elbiseme bakıyordum biraz abartılı olup olmadığımı düşündüm, Lila ile seçtiğimiz elbisede kesinlikle sorun yoktu çok güzeldi, fakat bana göre biraz abartılıydı. Lila ise ısrarla serginin çok şık bir mekânda olacağını ve insanların aylar öncesinden kıyafetlerini hazırladığını söylüyordu bu yüzden elbisemi özellikle iki gün önceden alışverişe çıkıp kendi elleriyle seçmişti. Siyah mini üstüme yapışan ve derin sırt dekoltesi olan bir elbiseydi, saçlarımı dalgalandırıp sıkıca yarım atkuyruğu toplamıştım, bu kadar abartıya hafif bir makyaj yaparak sadeleştirmeye çalışmıştım. Hazırım diye düşünüp daha fazla geç kalmamak için siyah kaşe uzun montumu koluma atıp, çantamı alıp Lila’ya bakmak için odamdan çıktım. Lila kapısının önünde çantasına bir şeyler sıkıştırıyordu, Çok güzel gözüküyordu kalp yaka siyah elbisesi belden korse gibi sımsıkı sarıyordu, belden sonra volanlı eteğe dönüşüyordu siyah file çorabı ve bota benzeyen topuklu ayakkabısı gotik halini tamamlıyordu.Beni fark edince çantasını bırakıp uzun bir ıslık çaldı. “Tanrı kadını yarattı diye bilir miyiz?” Yanıma yaklaşıp elimden tuttu ve etrafımda bir tur döndürdü. “Abart daha abart!” Açık kalan ağzını kapattım. “Sende çok güzel gözüküyorsun bu arada, benimde dibim düştü!” dedim. Kocaman bir kahkaha attı. “Hadi çıkalım mı? Heyecandan delireceğim yoksa!” dedi Lila. Küçük çantasından koca telefonu sarkıyordu güldüm onu düzeltip çantaya sığdırdım. “Hadi gidelim!” dedim bende heyecanla. Taksi ile mekanın önünde durduğumuzda Lila’nın seçtiği bu elbisenin tam olarak doğru olduğunu anlamıştım. Gerçekten çok şık bir mekân seçilmişti ayrıca özenle hazırlanmış bir organizasyondu, serginin zengin insanlara hitap ettiği belliydi. Kadınların ve erkeklerin hepsi inanılmaz şıktı. İlk başta güzel bir kokteyl ve servis yapılmış daha sonra serginin yapıldığı mekana girmiştik. Lila’yı bir yaşlı çift ele geçirmiş uzun uzun sohbet edince sergide tek başıma dolanmaya başladım, hepsi birbirinden ilgi çekici olan resimleri tek tek inceledim. Lila’nın yaptığı çalışmayı görünce daha ismine bakmadan onun resmi olduğunu anlamıştım. Çalışma tekniği daha profesyonel olsa da bunların taslak hallerini ve tekniklerini liseden beri her yerde görüyordum. Çalışmasının buralara gelmesi beni çok mutlu ediyordu Küçük çocuğunun başarıyla yaptığı işi seyreden anneler gibiydim gözlerim dolu, dolu ve boğazım düğümlüydü. Yaşlı çifte iki kişi daha katıp her yerden onu kuşatmış sorular sorarken tablolarının önünde uzaktan ona baktım, beni inceliyordu düşüncemi merak ettiği belliydi, kocaman bir öpücük atıp gözyaşımı sildim. Yüzü kocaman bir gülümseme ile aydınlanmıştı. O sırada tam ikimizin arasından şerefsiz Kevin, Lila’ya bakarak bir kadınla geçti ve Lila'mın aydınlanan yüzü düştü. İntikam almadan bu partiden ayrılamazdım! Kendimce yaptığımı düşündüğüm son intikamımdan sonra aslında aklıllanmam gerekiyordu ama ben asla uslanmazdım! Önümden içki tepsisiyle geçen garsonu durdurup kırmızı bir şarap aldım, Kevin kendi resminin önünde duruyordu sakin ve temkinli bir şekilde ona doğru ilerledim o sırada Lila ile göz göze geldik. Bana yapma der gibi işaret yapmıştı ama ok yaydan çoktan çıkmıştı! Sinsice sırıttım, el işaretlerimle izle dedim ve devam ettim. Kevin'a doğru yürürken onun çaprazında duran yaşlı zenginlerden biri arkası dönük yerinde sallanarak konuşuyordu. “Kevin!” Dedim sesim gayet neşeli çıkartmaya özen göstererek. Çok yüksek sesle seslenince adam bana sallanarak aniden döndü, ayağım yaşlı adamın dönmesiyle ona takılmış ve beni düşürmüş gibi sendelerken ona doğru uçuyordum... Kevin beni havada tuttumuştu ama ne gariptir ki(!) Kırmızı şarap üstüne ve resmine çoktan gelmişti bile! Adam defalarca benden özür dilerken biraz şaşırmış biraz korkmuş gibi yaparak oradan uzaklaştım. Kevin ufak sinir krizi geçirirken o da sergiden zar zor çıkartılmıştı. Lila ağzı kocaman açık eliyle kapatmış beni izliyordu. Parmağımı iş tamam manasında kaldırıp lavaboya gittim. Birini üzmek öyle olmaz böyle olurdu! Sonuçta kimse hak ettiğini yaşamazsa bu hayatın tadı nasıl çıkardı? İşte bu uzun ve inanılmaz güzel gecede Lila ile mekândan ayrılırken iki tablosunun da satıldığını da öğrenmiştik. Yani bizim için tam bir kazanç günüydü artık kutlamaya değer iki geçerli sebebimiz vardı. Bara geldiğimizde üstümüzdeki kıyafetler artık gerçekten abartılıydı. Bara geçer geçmez içeride oturan 3 kişi dikkatle bize dönmüştü neyse ki hepsi Dodo’nun arkadaşlarıydı. Islıklar çalıp tezahüratlar atmalarına, reverans yaparak teşekkür etmiştim. “Kesin şunu! kızlarımı rahatsız etmeyin!” diye bağırdı Dodo. Korumacı tavrına gülümserken yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. “Lila’nın sergide çıkan iki tablosunun güzel ilgi görmesi şerefine kutlamaya geldik.” Dedim Dodo Lila’ya sarılırken. “Bu gün içkileriniz benden o zaman!” dedi Cem barın arkasından yanına gidip bir beşlik çaktım. “Güzel! Tebrik ederim canım!” dedi Dodo. Lila tebrikleri kabul ederken Cem’le el sıkışmak için elini uzattı Cem hoş bir jest yaparak elini öptü. Arkada sinsi bir işbirlikçi olarak mutluluktan gözlerim parlıyordu. “İkinizde çok güzel gözüküyorsunuz! Peşinize birilerini takıp getirmemenize şaşırdım.” Dedi Cem. “Valla ben tüm gece tablo satışı için uğraşıyordum ama Yağmur'un peşinde tatlı bir beyefendi vardı.” Dedi Lila, Cem kıs kıs gülüyordu. “Yapma Allah aşkına, adam sohbet bile edemiyordu ne dersem onaylıyordu!” Lila beni dinlemeyince Cem’e döndüm. “Adam o kadar gıcıktı ki! Ne yanımdan gidiyordu ne de konuşabiliyordu. Ressam olduğunu söyleyince sohbet olsun bari diye ‘Leonardo Da Vinci kulağını kesmişti değil mi?’ dedim ve beni bozmadan tatlı tatlı gülerek evet dedi Van Gogh olduğunu hatırlamam benim bile iki saniyemi aldı!” dedim sinirle ikisi ise kahkahalarla gülüyordu. “Adam senden gerçekten hoşlanmış işte! Böyle bir hataya rağmen seni bozmamış.” Hala kıkır kıkır gülerken konuşuyordu Cem, ters bir bakışla içkimden yudum aldım. “Laf anlatamazsın o hep böyle, lisede de üniversitede de böyleydi! Ya hemen kanka olur ya da adamlardan kaçar. Kaç kişi heder oldu peşinde” Lila beni gülerek şikâyet ediyordu Cem’e, Cem’de başını sallayarak onayladı. “Çok komiksin hep suç bende !” dedim. “Yok, hakkını inkâr edemem Emir’de senin yanından ne kadar erkek varsa uzaklaştırmayı iyi beceriyordu.” Cem’e dönüp şikâyetine devam etti. “Lisede bir çocuk vardı kaç zaman peşinden koştu çocuk zar zor buluşmayı kaptı. İkinci gün çocuk Yağmur'u gördüğü yerde kaçıyordu, Emir nasıl bir ayar verdiyse.” Lila kahkaha patlattı. “Tabi bu bir iddia!” Dedim Cem’e. “Nasıl yani öyle mi değil mi?” dedi Cem. “Öyle oldu sen ona bakma, ben gördüm, konuştuklarını duyamıyordum ama çocuğun yakasına yapışmış tehdit ettiği anlaşılıyordu. Bir süre selam verdiği her erkek kaçıyordu çok komikti!” dedi Lila.İki elimi yana açtım ‘bilemiyorum’ manasında. Lila devam etti. “Hatta Üniversitede Emir basket takımındaydı takımdan kimse ona yazmasın diye kendisi Yağmurdan uzak duruyordu! Ki bu imkansız bir şey!” Lila bu sefer gıcık olmuş şekilde söylemişti. “Kesin artık ben böyle mutluyum biri ile iyi anlaşırsam ve aşık olursam ancak beraber olabilirim!” dedim “Bu da az değil ki kaç kişi ile görüşme ayarladım, ya kaçtı ya da kaçırdı milleti.” Dedi Cem. “Evet katılıyorum! Bende!” dedi Lila kahkaha atarak. “Yeter, ay yeter valla! ben Müzik kutusuna gidiyorum şarkı seçeceğim sizde konuşacak ve dalga geçecek başka konu bulun.” İçkimi alıp çantamdan bozukluklarımı çıkardım ve yanlarından uzaklaştım. Müzik kutusunun dibindeki masaya oturdum bozukluğu atıp seçeneklerden The Eagles - Hotel California şarkısını seçtim içkimi yudumlarken onların güzel sohbet etmelerini ve tatlı tatlı gülüşmesini izledim. Gerçekten sorunlu biri miyim? Diye düşündüm ayarladıkları hiçbir adamla gerçekten düzgün bir görüşme gerçekleştirememiştim. Bu bir tek benim sorunum değildi onlarında hatası vardı bence! Ben Lila ile Cem’in birbirlerine uyacaklarını düşünürken ikisi ile sohbet edip aralarındaki benzerlikleri ve zevklerini bilerek söylemiştim onlar ise tanışacak biri olsun zaman geçsin diye söylüyordu. İkisine tekrar baktım, Lila kahkaha atarken Cem’in tezgâhtaki koluna dokunuyordu Cem ise ona daha yakınlaşmış gülerken yüzünü inceliyordu. Birbirlerinden hoşlanmış gibilerdi bu tatlı halleri beni keyiflendirmişti çünkü ben haklıydım! Ve onlar haksızdı çünkü şu an tek başıma oturuyordum. Kendi haklılığıma ve kendimi onaylamama güldüm. Cem’in en son beni tanıştırdığı çocuk aklıma geldi, yüzümü buruşturdum ve en kötüsünden en iyisine bir sıralama yaptım. En kötüsü net olarak Lila’nın tanıştırıp ısrarla yemeğe gönderdiği bir deliydi. Siyah giyinmiş ve her yeri piercing’le kaplıydı, dilini de ameliyatla ikiye böldürmüştü manyak! Kesinlikle piercing’e karşı değildim fakat bu biraz fazlaydı. Bunu kabul edip sohbet ederken bir süre sonra konu kurban adaklarının bizde çok olduğuna gelmişti, geleneklerimizle ilgileniyor diye tatlı tatlı anlatmıştım bayramlarımızı adamda ilgili dinliyordu. Sonra kendisi de her ay düzenli kan akıtılan bir ayine katıldığından bahsedince beni dehşete düşürmüştü. Çünkü buradaki ayinlerin pekte dini değerlerden kaynaklanmadığını ve şeytana tapınma olduğunu az çok anlamıştım. Tipi de bana güven vermediğinden aceleyle işimin çıktığını söyleyerek hesabımı ödeyip kaçmıştım. İkinci sırada Cem’in arkadaşı vardı, sanırım arkadaşı değil de danışmanlarından birini ayarlamış olabilirdi. Bunun etik olup olmadığını düşündüm ama aktif olarak psikolojik danışmanlık yapmadığı için sorun olmaz diye kendimi sakinleştirdim. Adam Türktü ve takıntıları vardı masaya oturmadan önce sandalye ye 3 kere oturup kalkınca işin nereye gideceğini anlamıştım ama tamamen rahatsızlığını anlayışla karşılayıp olumlu olmak için elimden geleni yaptım. Adam da gayet yakışıklı biriydi. Fakat konuşma bir süre sonra her şeye 3 kere dokunma kelimelerin bazılarını 3 kere tekrar etme noktasına varacak kadar garip bir hal aldı. En son kulağımı kaşımak için dokundum ve 3 kere daha dokunmam gerektiği, yapmazsam her şeyin kötü olacağı konusunda ısrarlı ve korkutucu bir tarafa varmasıyla ayrıca takıntılı durumu stresi artınca orantılı olarak artmasıyla görüşmemizi sonlandırıp bir daha aramamıştım. Üçüncü sıraya iki kişiyi birden alıyorum onların ikisini de Lila ayarlamıştı biri tüm gün ressamlardan bahsetmişti diğeri ise siyaset hakkında konuşuyordu ve susmak ne bilmiyorlardı. Son olarak Cem’in ayarladığı ve gerçekten haksızlık yaptığımı düşündüğüm tek kişi ise Jake’di. Adam çok naif ve sohbeti çok tatlıydı tipi baya düzgün hatta olgun bir tavrı vardı. İlgi alanlarımız benziyordu ve birbirimizi tanımamız gerçekten güzel gidiyordu, her şey iyi giderken bir anda oturduğumuz kafenin önünden neredeyse Emir olduğuna yemin bile edeceğim biri geçmişti. Bir anda beynim saf dışı kalıp biri vücudumu ele geçirmiş gibiydi konuşmanın ortasında izin isteyip aptalca bir şey yaptım. Adamın peşinden gittim! Adamı bir süre takip ettim! Hatta ‘Emir’ diye birkaç kere seslendim bile ama o kadar seslenmeme rağmen dönmemişti, çok acınası bir durumdu biliyordum. Yine de kalabalık içinde onu kaybedene kadar peşinden gitmeye devam etmiştim. Masaya geri döndüğümde adam neye uğradığını şaşırmıştı, aklında biri varken başka biriyle takılmaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu bilirim demiş giderken de bana bira yollamıştı. Hayatımda bu kadar utandığım daha kötü bir anım olmamıştı galiba. Şu an oturup düşününce sanırım Jake ile aramızda bir şeylerin olabileceği düşüncesi beni korkutmuştu ve ne yazık ki Jake sözlerinde çok haklıydı. Emir ne yaptı acaba diye geçirdim içimden, ben 7 ayda birçok randevuya çıkmıştım acaba o Cansu'yla barışmış mıydı yoksa yeni birileri mi vardı hayatında gerçekten merak ediyordum ama soramadım... Emir için böyle düşünmemin sebebi vardı tabi ki! Üniversite de ilk iki sene her şey o kadar normaldi ki hep öyle kalacak sanıyordum ama öyle olmamıştı, üçüncü senemizde Emir okulda benden uzaklaşmaya başlamıştı, yeni basketbol grubuyla partiliyor ve her dakikalarını beraber geçiriyorlardı. Bu yeni arkadaş grubu ona yeni alışkanlıklar kazandırmıştı, yanında her hafta yeni bir kız oluyordu. Sanırım Emir yüzünden canımın en çok acıdığı dönemler tam olarak bu zamanlarda başlamıştı. Beni görmek için evime geliyordu ama okulda karşılaşırsak tanımamazlıktan geliyordu. İlk zamanlar hemen gönlümü alıyordu, görmediğini iddia ediyordu. Bir süre sonra işler iyice farklılaşmaya başlamıştı. Emir iyice dağıtıyordu sabaha karşı eve geliyordu ve bazen gizli gizli eve kız soktuğunu görüyordum. Ondan umudumu kesmiştim kesmesine ama insan kalbine laf geçiremiyordu işte gelip şirinlik yapıp özürler dileyip 2 saat eskisi gibi olunca, insan tekrar eskiye döner, benim tanıdığım Emir olur diye düşünüyordu. Olmuyordu! Görmezden geldikçe daha da kötü hal almaya başlıyordu, en sonunda üniversite 4. Sınıfa giriş yazında bir gün sabaha karşı saat 4 gibi telefonum çaldı arayan Emir’di ben ona bir şey oldu korkusuyla telefonu açmıştım ama gerçek çok farklıydı. “Yağmur! Ben kapının önündeyim anahtarımı unutmuşum!” demişti sarhoş olduğu çok belli bir şekilde, peltek peltek konuşuyordu ve arkadan kız sesi geliyordu. Hızla aşağı inip kapıyı açtığımda korktuğum başıma gelmişti. Yanında kumral ve çok sarhoş bir kız vardı ve kız o kadar güzeldi ki! Manken gibi fiziği, harika saçları ve sarhoş olmasına rağmen hala şık gözükmesi... benim için kötü bir tecrübeydi, karşısında pijama ile dururken onur kırıcıydı. Tabi ki o kıza bakacaktı, bana bakacak hali yoktu... Emir'in içkiden yanakları kızarmış, dağılmış dalgalı saçları alnına düşmüş, sersemce gülerken düzgün dişleri ortaya çıkıyor ve aşık olduğum gamzesi kalbime eziyet ediyordu. Geniş omuzlarında harika duran beyaz tişörtü alkol ve parfüm kokusuyla karışmıştı... “Ne yapıyorsun sen? Niye buradasın?” dedim sinirle Emir’e. Emir ayakta bile duramıyordu bana doğru sendeleyip güldü, onu düşmeden yakalarken yapılı vücudu altında kalıyordum zar zor toparladım. Ona dokunmak acı vericiydi hele kızda ona sırnaşırken hiç kolay değildi. “Sinirlenecek demiştim!” Dedi kıza dönüp, yarım bir gülüş atıyordu sadece boş boş yüzüne bakıyordum. Kız kapının önünde yere çökmüştü kapıya kafasını yaslamış, bana bakıp güldü. “Emir anahtarını unutmuş sana geldik o beni hep kurtarır dedi.” Alay eder gibi bir tavırla söylemişti ama doğruydu. “Size yardım falan etmiyorum gidin sokakta yatın.” Dedim ama onu bırakmayacaktım sadece Emir'e çok sinirliydim. “Olmaz, beni bırakamazsın! Kapıda bağırırım!” Emir konuşurken bana sarılmaya çalışıyordu, kollarıyla beni tutmuş gögüsüne bastırırken ağlamak için çıkmak isteyen göz yaşlarımla direniyordum, Emir'in kollarını ittirdim. “Yanında bir kadın olmasaydı ve onun başına bir iş gelmeyecek diye korkmasaydım bak bakalım yapıyor muydum!” Kızı zar zor kaldırırken haklı çıkmasına hazmedemeyerek söylenmiştim. Onları gerçekten içeri almayı istemiyordum! Kim isterdi ki, hele evdeki tek odada baş başa bırakmayı hiç istemiyordum! Bunu sadece düşüncesi bile benim kalbimi kırıyordu canımı yakıyordu, Emir bana bakmış hala aval aval gülümserken başka bir kadınla sadece sarılsa bile, ona dokunup yattığı düşüncesi beni mahvetmişti. Ama içeri aldım, çünkü onun arkadaşıydım... misafir odasına sessizce götürmeyi başarınca, oda da onlar birbirlerine sus işareti yapıp gülüşüyorlardı. Neyse ki kız çoktan uyukluyordu. “Burada kal sana şu kıyafetlerinin üstüne giyeceğin bir şey getireyim.” Dedim kıza. Kızı yatağın üstüne oturtmuştum. Ben odadan çıkarken Emir peşimden odama gelmişti. “Yağmur sen bir tanesin sağ ol!” Biraz daha ayılmış gibi bir hali vardı ama hala leş gibiydi. “Senin için yapmadım kızın başına bir şey gelmesin diye yaptım.” Dedim hızla sabahlığımı aldım ve odadan çıktım Emir kuyruk gibi geziyordu peşimde. “Bir şey yapmadan sabahın köründen evimden ikinizde defolup gideceksiniz!” dedim Sabahlığı kızın üstüne geçirip kızın bir yeri görünmesin diye önünü iyice düğümledim kız çoktan bayılmıştı. “Anladın mı Emir.” Dedim sinirle. “Anladım tamam!” Deyince odadan çıktım. Hızla odama gitmiştim kapıyı kapatıp yere yığılmıştım ağzımı sıkıca kapayıp hıçkıra hıçkıra ağladım, bir iki dakika yerde sadece ağlamıştım... Ayağa kalkıp kendimi yatağıma attığımda, örtümü kafama kadar çektim sessizce gözyaşlarımı bıraktım, canım acıyordu nefesim bile kalbime batıyordu. Beni sevmiyorsa bari aşkından azad etmeliydi, bu kadarı bana haksızlıktı... Kapımın açılma sesini duyunca gözlerimi sildim neyse ki odam zifiri karanlıktı. Annem sesime uyandı sanıp beni kontrol etmeye geldiğini düşünmüştüm, ama gelen Emir’di. “Ne yapıyorsun burada.” Dedim şaşkınlıkla. “Burada yatacağım.” Umursamaz bir tavırla yastığını yere koydu, yere uzandı. “Saçmalama kız arkadaşının yanına git.” Dedim ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. “Hayır, burada yatmak istiyorum.” O kadar sarhoştu ki cümleleri peltekti ve daha sonunu tam getirmeden sızmıştı bile. Halımın üstünde dibimde uyuyordu. İçerde sevgilisi vardı, yanına sıvışıp kucağına sokulmamak için direnirken göz yaşlarımı silmiş hıçkırıklarımı yutmuştum. Ona çok kızgındım aşkımı göremeyip bana çektirdiği eziyetlere kızıyordum ama yine de ona kıyamamıştım, dolabımdan battaniye çıkartıp üstünü örtüm onu izlerken uyuya kalmıştım. Sabah uyandığımda Emir dolabıma battaniyeyi koyuyordu. Uyandığımı görünce irkildi. “Özür dilerim gece sana sorun olduk ama kimse görmeden gideceğiz, şimdi onu uyandıracağım!” dedi. Yataktan doğrulmuş öylece ifadesiz bir tavırla onu izliyordum. “İyi olur ses yapmayın!” Fısıltıyla konuşuyordum çünkü sesimin çıkacak hali bile kalmamıştı, Emir başıyla onaylamış ve çıkıp gitmişti. Uzun bir süre onu gördüğümde bu sefer ben görmemezlikten gelmeye başlamıştım en mantıklısı buydu, bana zarar veren kangren olmuş bir parçamı atmak gibi düşünüyordum artık ama öyle olmamıştı. Emir kendini affettirmek için binlerce şey yapmıştı. Soğuk davranıyordum, ilgilenmiyordum, sürekli peşimde sevdiğim çikolatamla, yalvarmayla geçer sanıyordu. 4. Sınıf başlamıştı o sıra hala onunla ilgilenmesem bile eskisi kadar kızgın değildim bize gelmişti ama bu sefer evde proje yapmak için gelen erkek arkadaşımı sevgilim sanmış çıldırmış gibi sorguya çekip çocuğu deli etmişti, evde baş başa kalıp romantik bir şekilde takılıyoruz sanması ve sinirden deliye dönmesi keyif vermişti çünkü ne hissettiğimi azıcıkta olsun anlasın istemiştim. Arkadaşı olarak görüyordu evet ama beni biri ile paylaşmak zorunda olmaya tahammülü yoktu, bunun acısını görmesini sevmiştim. Lila’nın dediği konu tam olarak o zaman ortaya çıkmıştı işte Emir ile kavga ederken ağzından kaçırmıştı. “Gruptaki çocuklar iyi hoş ama onların yanında seni yanıma yaklaştıramam! Çünkü kötü düşünüyorlar senin hakkında bana bir şey söyleseler onları öldürürüm! Bu yüzden onlarla seni tanıştırmıyorum ve bu yüzden seni tanımıyor gibi yapıyorum, senden kaçıyorum. Bana seni onlara ayarlamamı söylüyorlar seni bundan uzak tutmamın tek yolu buydu!” demişti. Bunu itiraf etmesi uzun sürmüştü ama baştan bana böyle gelseydi ben zaten kabul ederdim. Bizim sorunumuz Cem’in dediği gibiydi; Aklımızda bir düzenimiz, doğrularımız ve yanlışlarımız vardı. Sadece onlara uyup birbirimize hiçbir zaman dürüstçe sormamıştık. Ya kaçıyorduk ya da metaforlarla döşediğimiz kelimelerin arkasına sığınıp birbirimizden bir şeyler beklemiştik. Ama hiçbir zaman birbirimize dürüst olamayacak kadar korkaktık. Müzik kutusuna bir bozukluk daha atıp 6. Kez aynı şarkıyı açtım. |
0% |