Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2 Veda...

@gamzhhh

Merdivenlerden aşağı inerken Suna teyze aşağıda ağlayan annemi sakinleştiriyordu. Suna teyze'nin vedalaşmak için geleceğini tahmin etmemiştim dün geceden sonra belki o da Emir gibi bana kızgındır diye düşünüyordum ama demek ki bana o kadar da kızgın değildi, acaba Emir'de gelir mi? Diye aklımdan bir an geçirdim. Sonra bu düşüncenin çok saçma olduğunu hatırlayıp tamamen sildim aklımdan. Aşağı seslerin geldiği noktaya kalbim ağzımda inerken içimdeki ümit dalgasını susturmak çok zordu. Suna teyze ile annem beni fark edince, annem gözyaşlarını hemen silmeye, toparlanmaya çalıştı.

“Yağmur canım, vedalaşmadan kaçabileceğini mi sandın.” Suna teyze hızla bana doğru yürüyüp sımsıkı sarıldı. İçimde kopan fırtınalara rağmen bende gülümsemeye çalışarak sarıldım , ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Arkadan biri daha sarılınca irkilip, hızla döndüm... Emir ? Belki Emir de gelmiştir diyen iç sesim arkamdaki Masa'ı görünce sanki bana kahkahalarla gülmüştü... Masal, Emir'in kız kardeşi gözleri dolu dolu bana bakıyordu, yanaklarından öpüp sarılırken kalbimin acısını bastırmaya çalışıyordum.

Masal gün geçtikçe aynı Suna teyzeye benziyordu. Onun gibi zarif bir genç kadın olma yolunda ilerliyordu.

Bu sene Lise 2. sınıfa girecekti, ben üniversiteli halini bile kaçırabilirdim bunun üzüntüsü sarmıştı içimi tekrar ona sarılıp saçlarına tatlı bir öpücük kondurdum.

Tüm kaçıracağım şeyleri düşününce burnumun ucu sızlamıştı, yine ağlamamak için kendimi tuttum bu kadar sulu gözlü biri olmak beni şimdiden yordu.

“Gitmek zorunda mısın Yağmur?” Kulağıma fısıldar gibi söylemişti Masal, abisinin görevini yerine getiriyor gibi duruyordu bende daha sıkı sarıldım.

“Evet, gitmeliyim ama bizim için böylesi daha iyi olacak.” Son zamanlarda abisiyle açılan aramız kendisiyle daha çok yakınlaşmamızı sağlamıştı. Bu ailede ne vardı da her biri beni kendine çekiyordu diye merak ettim. Birbirimizden ayrılınca babamla Kemal amcanın yanlarında olmadığını gördüm.

“Babam nerede?”

“Murat abin geldi dışarda en son Kemal amcanla beraber eşyaları yerleştiriyorlardı.” Dedi annem. Saatime baktım artık çıkmam gerekiyordu havaalanına yolum uzundu. Hem ne kadar erken çıkarsam o kadar iyi olurdu yoksa oturup ağlama seansı yapacaktık burada.

Annemleri havaalanına beni bırakmamaları konusunda haftalar öncesinden konuşmaya başlamıştım ve zar zor ikna etmiştim. Çözüm yolum da ailemin uzun zamandır tanıdığı taksici olan Murat abinin beni bırakmasıydı. Burada ayrılmak havaalanında ayrılmaktan çok daha kolay olacaktı. Benim için ne kadar kısa olursa o kadar kolay ve az acılı olacaktı tabii ki.

Anneme sarıldım. “Hadi bizde çıkalım geç kalmayayım” dedim.

“Biz götürsek içime daha çok sinecekti Selin.” Annem kapıdan çıkarken hala şansını deniyordu.

“Yapma anne bunu konuştuk defalarca, hem Murat abi geldi artık ne kadar ayıp olur ona.” Tek elim annemin omzunda kapıdan çıkarken yanağına uzun bir öpücük kondurdum.

“İşte yolcu geliyor. Gerçek bir kaçak bende gezsem seninle keşke! Ama takdir ettim! Helal olsun bu ikisi izin verdi ya hala şaşkınım! Kurtuluyorsun desene.” Kemal amca tüm siteyi ayağa kaldıracak şekilde bağırarak konuşurken ikisi diye kastettiği annem ve Suna teyzeyi parmağıyla işaret etmişti. Yanına yaklaşınca göz kırparak kocaman sarıldı. Kemal amca olan olaylardan o kadar bir haberdi ki hala eskisi gibi Annemle Suna teyzeye takılıp şakalaşabiliyordu. Aslında Kemal amca biraz olsun haklıydı ikisi birlikte bazen gerçek bir felaket olabiliyordu. Annemle Suna teyze, Kemal amcaya öldürücü bir bakış atarken gülümsemeye çalıştım.

“Artık emekli olduğuna göre Avrupa turunu tekrar gözden geçirebilirsin sende !” dedim Kemal amca'ya. O da Kocaman bir kahkaha patlattı.

“Patron ne derse o !” Suna teyzeye arkasını dönerek kaş göz yapıp onu işaret etti. Arkada sessiz ve sulu gözlerle izleyen babama bakış atınca usul usul yanına yaklaşıp ona sıkıca sarıldım o da beni sıkıca sarıyordu tüm bedeniyle, kalbiyle hatta ruhuyla sarmıştı.

“Hadi artık yolcu yolunda gerek.” El valizimi taksiye atarken daha fazla kalırsam ağlayacağımı fark etmiştim ve kaçıyordum. Hepsiyle teker teker tekrar sarılıp hızlıca vedalaştım. Arabaya geçene kadar vadayı kısa tutmak en iyisi, vedayı kısa tutmak en iyisi diye sürekli kendime hatırlatıp durdum.

Arabayı çalıştırıp giderken son kez Emir orada mı diye bakmadan edememiştim zaten kendime ne zaman söz geçirdin ki diye kızdım içimden. Tabi ki yoktu, olmayacağı çok belliydi beni istemediğini söylemişti, beni affetmeyeceğini bağıra çağıra söylemişti. Bende gidiyordum artık hiçbir şeyin önemi kalmamıştı.

El salladım, güzel ailem ve çocukluğumun geçtiği sokaklar…

Bir daha ne zaman döneceğimi ve onları bir daha ne zaman böyle göreceğimi de bilmiyordum. Araba gözden kaybolana kadar gayet sağlam durmuştum aslında ama siteden çıkar çıkmaz göz yaşlarım içimde tutamayacağım kadar hırçın bir şekilde hücum etmişti gözlerime, ağlamaya başladım çünkü onlar yokken ağlamak daha kolaydı, bende rahatça ağladım.

Havaalanına yetişmek üzereyken de yetiştiğimde de Lila’yı aradım telefon uzunca çaldı fakat açmamıştı. Murat abi beni dış hatlarda bırakıp gidince artık yalnızdım, ne yapacağımı bile bilmiyordum. Lila telefonunu açmıyordu ve etraf çok kalabalıktı. Sakin kalmaya çalışıp derin bir nefes alıp telefonu çantama attım, valizlerimi çekiştire çekiştire kontrol noktasına gelmiştim. Sıra bana gelince x-ray de polisler suratıma garip garip bakıp tüm eşyalarımı çıkartıp valizimi açmak isteyince bir bu kalmıştı diye söyledim içimden.

Üstelik tek dersim bu da değildi Lila’yı düşünüyordum, geç mi kaldı, yoksa başına bir iş mi geldi diye aklımda bir sürü kötü senaryolu teori üretmiştim. Ne olursa olsun bana ulaşırdı o beni bırakmaz diyerek rahatlatmaya çalıştım kendimi.

Lila benim çok yakın arkadaşımdı, lisede tanışmıştık. Lise sıralarından üniversiteye oradan bu güne hep beraberdik. Lise sıraları derken ciddiydim, Lila ile lisede sıra arkadaşı olarak tanışmıştık.

Aslında tabi ki sözde en yakın arkadaşım Emir ile yan yana oturuyorduk ama lisede insanlar acımasızdı bizim çok yakın ilişkimiz olduğu için hakkımızda hoş olmayan dedikodular çıkmıştı.

Bu benim canımı sıkıyordu çünkü dedikodular genelde benim hakkımdaydı bu yüzden lise 2’de başka kişilerle oturma kararı almıştık. Emir bunların saçma olduğunu ve ayrılmamızın gereksiz olduğunu söylüyordu ama hemen önümde oturması ve Lila’yı onunda çok sevmesiyle zamanla bu duruma alışmıştı.

Ayrıca o da Hakanla çok iyi arkadaş olmuştu sonuçta 4 kişilik güzel bir grup olmuştuk, her şeyi birlikte yapıyorduk ve hepimiz bu durumdan mutluyduk. Aslında Lila ile gerçekten kardeş kadar yakın olmamızın iyi anlaşmamızdan başka bir nedeni daha vardı. Bu neden benim Emir’den sakladığım sırrımdı. Emir ile dosttuk evet, fakat bu sırrı ona söyleyemezdim çünkü bu onunla ilgili bir sırdı.

Emir büyürken git gide daha da yakışıklı oluyor, beni yakın arkadaşı gördüğü için özel ilgileniyordu en önemlisi ise o benim kahramanımdı ve ben tüm bu olaylar yüzünden kahramanıma aşık olmuştum. Lila ben söylemeden bu sırrımı anlamıştı ve tüm bu süreçte bana sonsuz destek olmuş ve acılarımızı, sırlarımızı ve dostluğumuzu paylaşarak birbirimize bağlılığımız artmıştı.

Düşüncelerim arkamda söylenen kadının sesiyle bozulmuştu valizimi saçıp çoraplarımla polislerin işini bitirmesini beklerken benimde yapabileceğim bir şey yoktu arkamda korkunç bir sıra oluşmuş oflayan insanlar bana bakıyordu.

Ben şüpheli bulunan takı kutumun alınmasıyla geçmem için onay verilince eşyalarımı toplamaya, ayakkabımı o kalabalık içinde giymeye çalışıyordum. Görevli valizimi açtırmış üstüne benim suçummuş gibi sıkılgan bir ifadeyle bana bakıyordu, mahcup bir şekilde toplanmaya çalışırken içimden lanet ettim.

Telefonumda aynı anda çalmaya başlayınca okkalı bir küfür çıkmıştı ağzımdan. Arkamdaki adam bana ters ters bakarken öfkeyle valizlerimi itekleyip açık valizi attım köşeye. Montumu, kemerimi toplayıp valizin üstüne attım yanlarına da ayakkabılarımı fırlattım. Israrla çalan telefonu bulmak için çantamı karıştırıyordum çoraplarıma bakıp bir kadın güldü ve yürüyüp geçti.

“Yardım için sağ ol ya!” Diye söylenirken en sonunda telefonu buldum. Lila arıyordu! Derin bir oh çekerek açtım telefonu.

“Lila neredesin? Geç kalmadın değil mi? Ben çok fena durumdayım dağıldım resmen.” Nefessiz saydırmıştım. Karşı taraftan kıkırdama sesi duyunca duraksadım.

“Gülüyor musun sen?” Hala yanımdan geçen ve bana bakanlara ters ters bakarken öfkeyle sormuştum çünkü ben ağlamak üzereydim.

“ Evet!” Gülerek haykırdı. “Çorapların o kadar komik ki! Bir sürü küçük kedi poposu mu? Offf! pembe birde!” Ayaklarıma bakınca gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım insanların bakma sebebinin bu olması utanç vericiydi.

“Neredesin sen ben ne haldeyim sen çoraplarıma gülüyorsun.” Çoraplarımı saklamak için hızlı hızlı ayakkabımı giyinmeye çalışırken düşe kalka Lila'yı gözlerim arıyordu. Çoraplarım alırken gayet sevimli gözüküyordu oysa ki. Gözlerim bir anda baştan aşağı simsiyah giyili bir kadını yakalamıştı tam karşımda uzakta duruyordu.

Lila her zaman ki gibi cool havasıyla bana doğru yürümeye başladı, her zaman ağır yürüyüşünün sebebi olarak düşündüğüm siyah postallarıyla nasıl dağılmadan geçtiğini düşündüm. Siyah boğazlı ama kolsuz bluzu, siyah dantelden eldivenleri dirseklerine kadar çekmiş, siyah yırtık pantolonu arasından belli olan file çorabı ile yine baştan aşağı gotik duruyordu. Siyah ruju ve siyah ojelerini unutmamıştı. Kendisini dışardan görenler korkutucu bakışları ve tavırlarına aldansa da dünyanın en yumuşak kalpli insanıydı.

Lila’yı ilk tanıdığımdan beri böyleydi onu bu tarzdan başka bir stille ve ya renkle hiç görmemiştim. Okul formasından tabi ki nefret ederdi ama her şekilde siyah kapüşonlu giyer kendine göre formaya eklemeler yapardı ve yine kendi tarzını yakalardı. Küllü kumral saçları tamamen siyah haline aykırı olarak oradaymış gibi gözükse de onu daha da alımlı yapıyordu. Eyelineri ile zaten çekici bir mavi olan gözleri daha da belli oluyordu.

“ Demet teyzenin seni yalnız gönderdiğine hala inanamıyorum!” Dedi Lila. Valizler için aldığı arabayı yanıma getirmişti, bende telefonu çantaya atıp valizimi toparlamaya çalışıyordum.

“O kadar dil döktüm ki bir süre sonra hayır diyemedi.” Dedim valizlerimi valizlerinin yanına getirdiği arabaya yerleştirirken. “Şimdiden bu kadar zorlanmayı beklemiyordum!” Nefes nefese kalmış valizlere bakıyordum.

“Tek zorluk bu, orada her şey hazır ve bizi bekliyor pes etmek yok tamam mı?” Lila şimdiden çok heyecanlıydı.

Bu gidiş tamamen Lila’nın planıydı. Lila’nın ailesi çok zengindi!

Ama gerçekten zengin!

Babası inşaat mühendisiydi ve büyük, kapsamlı bir şirketinin kurucu ortaklarındandı ayrıca birkaç farklı ülkede şirketinin uzantıları vardı. Kanada’da onlardan biriydi, bu yüzden ev dahil her şey hazırdı. Babası hep yurt dışında okumasını istediği için bu dil kursunu hemen onaylamış ve Lila’ya elinden gelen desteği göstermişti.

Bu destek biraz mizacı dışında bir hareketti bu yüzden Lila evden uzaklaşması için böyle davrandığını düşünüyordu. Normal bir baba kız ilişkileri olmadığı için böyle düşünmesi normaldi. Sanırım onu böyle düşünmeye iten bir diğer etken ise her zaman resimle ilgilenmek istemesine rağmen babasının zoru ve baskısıyla şirkette çalışabilmesi için iç mimarlık okumak zorunda kalması olabilirdi.

Tabi iç mimarlık okuması benim için iyi bir şeydi çünkü bende iç mimarlığı istiyordum ve beraber aynı okulda aynı sınıfta okumak benim için büyük bir şans olmuştu. Lila babasının her zaman çok otoriter ve sert olduğunu söylerdi ama tanıştığım zaman bundan fazlası olduğunu görmüştüm. İnsanın içini buz gibi yapan, korkutan garip tavrıyla yanında huzursuz hissetmene de neden oluyordu.

Lila da 2 kardeşi de her zaman babasıyla resmi konuşması ilk başlarda ilginç gelse de bir süre sonra alışmıştım ama şu kesindi, bildiğimiz aile kavramından çok farklı yapıları vardı. Beni şatoya benzeyen evine ilk kez davet ettiğinde lisedeydik ve oraya gittiğimde ilk izlenimimin bu evin insanı ürperten bir garipliği olduğuydu.

Lila’nın annesini daha önce birçok kez görmüştüm. Uzun boylu ve gerçekten çok güzel bir kadındı. Lila annesine gerçekten çok benziyordu ama annesi daha çok onun mutsuz ve cansız hali gibiydi. Her gördüğümde cildi soluk, dudakları yıllardır su içmiyor gibi mor ve kuruydu, her zaman hasta, yorgun gözüküyor. Az konuşuyor ve göz teması kurmakta zorlanıyordu.

Lila’nın babasıyla ise o gün evlerine gittiğimde tanışmıştım. Sanırım ilk görüşümden son görüşüme kadar bende hep aynı hissiyatı bırakmıştı. Soğuk, kibirli ve ukala bir bakış onu tanımlayabilirdi.

Her zaman şık giyinirdi ilk gördüğüm günde takım elbisesi, cebinde mendiliyle insana bir film karesinden çıkmış izlenimi yaratıyordu ama konuşma tavrı karşısındaki insana bir hiçmiş, onun gözünde değersiz bir varlık gibi hissiyat uyandırıyordu.

Tanıştığımızda ‘Levent Bey’ yerine ‘Levent amca’ diye hitabet etme gafletinde bulduğum zamanı hiç unutamıyorum. İlk olarak ağır bir tavırla bana dönüp, yukardan bakarak beni uzunca süzmüş daha sonra ukalaca bir sırıtma dudaklarında belirmişti.

“Küçük hanım, aileniz insanlara nasıl hitabet etmeniz karşısında sizi hiç uyarmamış galiba, mahalle jargonunuzu her yerde kullanıyorsunuz.” Derken asla da göz teması kurmamıştı. Tabi ben kekeleyince Lila babasına “efendim” diye başlayarak uzun bir açıklama ile odasına gitmemiz için izin istemişti.

Kendimi korkunç kötü hissetmiştim. O günden sonra ne zaman görsem az konuşup ‘Levent bey’ ve ya ‘efendim’ diyerek hitap etmiştim. Lila bu otoriteden küçümsemeden kardeşinin ve annesinin de yeterince pay aldığını zaten bana anlatmıştı fakat bu kadar şiddetli olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Sonuçta tüm bunlar ve zamanla babasının ailesine yaptığı onca şeyden sonra Lila’nın Kanada’ya kaçış için istekli olması beni hiç şaşırtmıyordu.

Pilot’un karizmatik sesiyle uçuşla ilgili bilgilerini vermesiyle kendime geldim.

Lila çoktan siyah koca kulaklığını takmış yine siyah olan boyun yastığını boynuna yerleştirmişti. Ağzından eksik etmediği lolipopu keyifli keyifli somuruyordu.

Uçaktaydım, artık vazgeçemezdim ve artık o gerçekten gelmeyecekti...

Derin bir iç çektim havalanırken tüm hayal kırıklıklarımı bırakmaya çalıştım, neredeyse 2 gündür uyuyamıyordum, sürekli ağlıyordum ve bu beni çok yormuştu.

“Hey! İyisin değil mi?”

“Yağmur! Hey.” Lila elini önümde sallayınca kendime geldim.

“Hıı? İyiyim canım.” Onu duyup anlamam zaman almıştı.

“Çok dalgınsın 2 saattir dergideki kadına gözünü dikip bakıyorsun.” Endişeli gözüküyordu. Siyah sürmeli mavi gözleri dikkatle yüzümü inceliyordu. Beynimde sürekli anılar uçuşup duruyordu aynı yere baktığımı fark etmemiştim bile.

“Ah, kadını o kadar kötü giydirmişler ki! Şuna bak kırmızı ile mor harika seçim değil mi!” Ön koltuktaki fileden dergiyi çıkartıp onun yüzüne tuttum.

Dikkatini dağıtmaya çalıştığımı fark etmişti dergiyi elimden kapıp gülmeye başladı.

Tüm o asi dış görünüşü ve sert hali gülünce yüzünde oluşan güzel gamzesiyle yok oluyordu, onu masum küçük bir kız çocuğuna çeviriyordu.

“Bu mor değil lacivert 2 saattir ona bakıp rengini bile tutturamadın! Helal olsun.” Hala kıkır kıkır gülerkem elinden dergiyi çektim kadına bakınca üstündekinin gerçekten lacivert olduğunu görünce bende gülmeye başladım ama tezimi savunmaktan da geri durmadım.

“Yine de çok kötü duruyor.”

“Modaya ilgin gözümü yaşartıyor ama düşünmeyi bırak artık ve biraz uyu!” Göz kırptı. Yastığını başının altına yerleştirdi, kulaklığını takıp gözlerini kapattı en iyisi aynısını yapmaktı yolumuz uzundu ve ben gerçekten yorgundum, kitabımı elime alıp kulaklığımı takıp uykusuzluktan bayılana kadar bir şeyler okudum. Ve derin bir uykuya çekilmem çok sürmemişti.

---

Tanıdık koyu kahve saçlar…

Endişeli kahve gözleri, kasılmış çenesi ve gerilmiş yüz hatları.

O güzel dudakları sanki ince bir çizgi haline gelmişti... Gerçekten tüm hatlarıyla buradaydı.

Tanrım geniş omuzlarıyla üstünde harika duran takım elbisesi... Emir tam karşımdaydı!

Çok yakışıklıydı hatta haddinden fazla yakışıklıydı ve bu kalbimi daha çok acıtıyordu.

Ellerini bana uzattı, sıkıca tutup kollarına atılmak istedim, ellerimi ona uzatınca parlak alyansı gözüme çarpmıştı.

Büyük ellerinde küçücük duruyordu aynı o geceye gibi, işte alyans oradaydı! Görüyordum.

Bu tekrar olmamalıydı! Geriye sendeledim, sonra birden tanıdık sesi kulaklarımda çınladı.

“Yağmur! Neden! Neden yaptın!” Bu beni ürküttü ve sıçrayarak uyandım.

Nefesim kesilmişti, kalbim hızlıca çarpıyordu ve elim bacağımı sıkmış tırnaklarımı derime bastırarak gördüğüm rüyanın etkisini azaltmaya çalışıyordum. Sıçramam Lila’yı uyandırmıştı bir an ne olduğunu anlayamamış yüzüme dikkatlice bakıyordu.

Hiçbir şey söylememe gerek kalmadan hemen ne olduğunu anlamıştı onun güçlü sezileri beni anlamaya yeterdi. Tırnaklarımı bacağıma geçirdiğim elimi Lila’nın eli kavradı.

“Sakin ol canım, sadece kâbus gördün.”

Lila'ya döndüm dudaklarım titriyor gözlerime dolup görüşümü bulanıklaştıran yaşlarımı öfkeyle tuttum. Önümdeki kadın bana tuhaf, tuhaf bakıyordu yandaki adam ise endişeli bir şekilde iyi olup olmadığımı sordu.

“İyi sadece kâbus gördü.” Diye açıkladı Lila. Ben ise hala nefesimi düzenleyip rüyamın etkisinden çıkmaya çalışıyordum, bir süre derin nefes alıp kendime gelince Lila’yı daha fazla endişelendirmemek için hemen toparlandım.

“İyi misin” Lila sorarken ona dönüp Lila’ya gülümsedim, o da gülümsemekle yetindi elimi hala sıkı sıkı tutuyordu.

“Sorun yok canım sadece kabus, yol uzun sen uyumaya devam et ben iyiyim uykun bölünmesin.” Dedim onun yolculuğunu da mahvetmek istemiyordum.

“Hayır, konuşabiliriz anlat ne gördün?” İkna olmamıştı hala endişeyle bana bakıyordu ama tekrar gülümsedim normal davranmaya çalışıyordum ki uzun zamandır hiç normal değildim.

“Sadece saçma sapan bir rüya lütfen, şu gözlerinin haline bak uykun kaçmasın yarın detaylarıyla konuşuruz.” Yeterince ikna edici bir ses tonuyla konuşunca Lila yüzüme dikkatlice baktı.

“Söz mü?”

“Söz veriyorum!” Lila ikna olunca çantasını karıştırıp en sevdiği lolipoptan çıkartıp bir tane avucumun içine sıkıştırdı. İkna olmuş gibi yastığını başının altına sıkıştırıp gözlerini kapadı.

Elimdeki lolipopa bakıp gülümsedim koltuğuma yaslandım hala Lila’ya bakıyordum onun gibi bir arkadaşım olması benim için büyük bir şanstı.

“O lolipop şimdi bitecek küçük hanım.” Gözlerini açmadan parmağını suratıma doğru salladı. Otoriter tavrına ve babasını taklit etmesine güldüm hala gözleri kapalıydı ama o da güldü.

Lolipopu açıp ağzıma attım, kulaklığımı taktım kitabıma devam ettim bir süre sonra Teoman'ın ‘sahilde bir sarhoş’ şarkısı çalıyordu, uyku beni kendine hemen çekiverdi, gözlerimi kapattım.

Yeni bir rüya görüyordum ama bu sefer her şey daha güzeldi.

Upuzun lolipop sahilinde pamuk şeker rengi sahilden, turkuaz denize doğru yürüyordum. Elimde şarap şişesi, ağzımda lolipopum vardı. Pembe mayomu giymiş, beyaz güneş gözlüklerimi takmıştım, tüm sahilde duyulan Teoman’ın tatlı sesi ile kendimi bu güzel bir rüyaya bıraktım.

 

Loading...
0%