@gamzhhh
|
Sabah gözlerimi mutfaktan gelen tıkırtı sesleri ve Lila’nın kahkahasına açmıştım. Annem tabi ki yanımda yoktu erkenci kuşlar çoktan kalkmıştı. Yataktan zar zor kalkıp içerdeki koyu sohbetin merakıyla kapıya ilerledim. İkisi gizli gizli konuşup gülerken kapıma yaslanmış, açılmış tek gözümle onlara bakıyordum. Lila oturmuş koyu bir sohbetin içindeymiş gibi hayretle annemi dinliyordu, annemde yumurtalı ekmek kızartıyordu. “Günaydın!” Benim sesimi duyunca ikisi de yerinden sıçradı . “Günaydın!” Annem yakalandık der gibi Lila’ya bakıp güldü, Lila da annemin tavrına gülüyordu. “Siz ikiniz ne karıştırıyorsunuz bakalım!” Yanlarına gittiğimde sofra harika gözüküyordu. Annemin kahvaltı sevgisini bildiğim için dolabı o gelmeden doldurmuştum, annemde erkenden kalkıp masayı hazırlamış. “Valla ben tüm dedikoduları aldım gibi.” Dedi Lila çayından yudum alırken “Ne dedikodusuymuş bu?” Salatalıktan bir tane ağzıma atıp Anneme baktım. “Yağmur, gelmeden önce bu Lila’nın eski sevgilisi var ya! Üniversitede başka kıza aşık olup terk etmişti hani! İşte onu gördüm!” Annem verdiği dedikodunun heyecanıyla bağırarak konuşuyordu. “Burak mı?” diye sordum hayretle Lila başıyla onayladı. “Evet, göbekli kel garip bir tip olmuş, bana selam verince şok oldum tanıyamadım göbeğinden.” Annem göbeğinin taklidini yapıyordu. “Memur oldum dedi tam memur göbeği elinde de yüzük vardı.” “Anne gerçekten helal olsun yüzüğüne bakmayı bile akıl etmişsin.” Şaşkınlıkla baktım. “O göbek ve kellikle hak ettiğini bulmuş o Demet teyzem!” dedi Lila kahkaha atarak. “Yağmur, Yağmur asıl ne demeyi unuttum. Hayri amcanın kızı kocaya kaçmış.” Lila çayı püskürtüp kahkaha atmaya başladı. “Anne ne ayıp!” dedim bende gülerken “E ne yapıyım bunu yeni öğrendim, birine anlatmam lazımdı size anlattım işte!” Annem omzunu silkerken elinde yumurtalı ekmek tabağını masaya koyup oturdu. “Ay asıl senin ilkokul arkadaşın Aysel’i anlatıyordu Demet teyze.” Dedi Lila baya eğleniyor gözüküyordu. “Gaza getirme sende!” dedim Lila’ya tabağıma tüm sofrayı doldururken, oturmuş yemeğe çoktan başlamıştım. “3. Çocuğuna hamile Suna dedi eczaneye gelmiş orada karşılaşmışlar ay ne acelesi varsa bu yaşta.” Lila durumdan eğlenirken ağzım dolu olduğu için onaylamaz şekilde başımı salladım. “Anne! Tamam, artık.” Dedim zar zor yutarken lokmamı. “Ay tamam ama son bir şey söyleyeyim öyle! Ya da size fotoğraf göstereyim!” Annem heyecanla tekrar sordu “ Göstereyim mi yılbaşından?” Annem gözlerimin içine suçlu suçlu bakıyordu belli ki fotoğrafta Emir’de vardı. “Tamam, göster.” Dedim usul usul merakıma yenik düşmüştüm. Yüzleşmeye bir yerden başlamak gerekiyordu. Annem ayağa fırlayıp telefonunu getirdi yüzüme tuttu fotoğrafı. "Emir bizim siteden ev almış yılbaşında babanla araştırmadan dönünce onlarda kutladık o zaman söyledi." Annem açıklama yaparken evlilikleri çok yaklaşmış diye düşündüm, kalbime giren sızıyı sustururken fotoğrafa baktım. Babam ve annem koltukta birbirine sarılmış gülüyorlardı, Kemal amca karşı koltukta gülerek bir şey anlatıyor gibi gözüküyor, Suna teyze tam ortada durmuş bir elinde pasta diğer eliyle Emir’in beline sarılmıştı. Emir’i görünce içimde korkunç bir titreme hissi oluşmuştu. Ne kadar özlemiştim onu! Hızlanan kalp atışımı duymamaya çalışarak fotoğrafı incelemeye devam ettim. Sakallarını uzatmış, saçlarını dağınık bırakmıştı normalde saçları her zaman jöleli olurdu, gözleri şiş ve yorgundu, yüzü ise solgun duruyordu, zayıflamıştı. Belli ki çalıştığı yerde yoruluyordu. Lila kafasını yanımdan uzatmış o da bakıyordu. Aynı şeyi düşündüğümüze yemin edebilirdim. “Masal çekti bizi nasıl ama!” Dedi annem, yüzümüze kocaman gözlerle bakıyordu. Lila da yüzümü inceledi ve tekrar fotoğrafa döndü. Annemler ve Suna teyzeler tamdı, Emir oradaydı. Fotoğrafı Masal çektiyse o zaman… “Cansu nerede?” Diye sordu Lila. Aynı şeyi düşündüğümüzü söylemiştim! Tabi ki Cansu eksikti. Telefonu masaya bıraktım Anneme dikkat kesildim, Lila’nın sorusuna cevap vermesini bekliyordum. Annemin bu kadar dedikoduyu art arda sıralamasının da sebebi belli olmuştu ön hazırlık yapmıştı ortamı ısıtıp asıl bombayı patlatmak için. “Ayrılmışlar!” “Ne! Oh ilahi adalet!” Diye bağırdı Lila. Fotoğraftaki mutsuzluğunun sebebi belli olmuştu. Yorgunluğu, dağılmış hali tabi ki ayrıldıkları için perişandı! Ev almıştı belli ki evlenmek için gün sayarken ayrılmış olmaları onu yıkmıştı. Ben Lila kadar sevindim mi diye düşündüm ama hiçbir şey hissetmiyordum, mutluluk ve ya üzüntü yoktu. Emir ayrılık sonrası yıkıldığı için canım yanmıştı. “Seni çok aramış, yokluğun zor gelmiş Suna öyle söyledi.” Dedi annem. Bu kadarı bana yetmişti daha fazla duymak istemiyordum, nişanlısıyla ayrılmasının tesellisini veremeyecek kadar yorulmuştum. Birden ayağa fırladım. “Ev aldığına göre yakın zamanda barışırlar." Dedim öfkeli miyim emin değilim ama artık çok üzgündüm. "Bilmiyorum, kızın ailesi ben buraya gelirken batıştırmak için buluşma ayarlıyorlardı." Diye açıkladı annem. Kafamı onaylar şekilde sallarken hızlıca sofradan uzaklaştım. "Ben duşa gireyim hazırlanayım, sonra sen hazırlan ve sende hazırlan, çıkıp gezelim!” dedim hızlıca ve odama doğru yöneldim. Kendime düşünmek için fırsat vermemeye çalışıyordum hızlıca duşa attım kendimi. Eğer daha fazlasını konuşmasına izin verseydim canım yanacaktı bu kadar bilgi yeterliydi ayrıca biraz daha kalsam aramam için baskı yapacaklardı ve bende dayanamayacaktım ama yine kaybeden ben olacaktım. En iyi silah inanılmaz neşeli gibi davranıp hiç o konu konuşulmamış gibi davranmaktı. Bende tüm gün boyunca hiç bir şey olmamış gibi yapıp bambaşka konulardan konuştum, Lila da annemde bana ayak uydurdu ve sadece gezip vakit geçirdik. Lila kurs için yanımızdan ayrılınca bizde annemle Dodo’nun barına gitmeye karar verdik. Mine ve Dodo ile tanışmasını çok istiyordum annemin. Hem ikisini görünce annemin içi biraz olsun rahat edeceğine emindim onları çok seveceğini biliyordum. “Yağmur gelmiş!” diye haykırdı her zaman ki neşesiyle Mine kısaca sarılıp annemle tanıştırdım onu. Bardan çıkan Cem annemle selamlaşıp kulağıma eğildi. “Neyin var?” Sorusuna çok şaşırmıştım bu kadar çok belli olduğunu düşünmüyordum. “Sormadan cevap aldım.” Dedim düz bir ifadeyle. Cem sakince gülümsedi sonra omuzlarımdan tutarak beni mutfağa doğru içeri itekledi. “Biz size mutfakta atıştırmalık bir şeyler hazırlayalım siz sohbet edin.” Dedi Mine'yle anneme onlar zaten çoktan kaynaşmış muhabbete başlamışlardı. “Ne cevabı bu?” Diye sordu mutfak kapısından geçer geçmez. “Ayrılmış nişanlısıyla.” “Ayrılacağı belliydi zaten.” Umursamaz bir tavırla omzunu silkti. “Nasıl belliydi.” Şaşırmamasına şaşırmıştım. “Belliydi işte erkekler anlar, peki senin suratın niye böyle.” Bir yandan kahveyi hazırlamaya başlamıştı. “ Ev almış siteden, annem buraya gelirken barıştırmak için aileler ayarlama yapıyormuş, yakında barışıp evlenirler hemde bizim siteye yerleşirler." Gözlerimi devirirken devam ettim. " Üstelik annem onun beni çok aradığını zorlandığını söyledi, bende duyacaklarımdan kaçtım, bu sözler bana iyi gelmiyor. Pes edip aramayacağım! İsteseydi arardı ama aramadı, yaptığı şey sürekli sızlanıp istediğini almak!” dedim sinirle. Cem çarpık bir gülümseme ile bana bakıyordu. “Ne var !” dedim sinirle. “Hiç!! Bence barışmayacaklar ayrıca tahmin ettiğim şeylerin çıkması hoşuma gitti, ama haklısın seni beklemek yerine şimdiye kadar onun arayıp köpek olması lazımdı, çok inatçı.” Mini kekleri olduğu fırın tepsisini bana uzattı, o tabak çıkartırken bende kekleri çıkartıp dizmeye başladım. “Ama seni kaybetmenin ne demek olduğunu artık çok net biliyor, bu da iyi bir şey.” Dedi kek tabağıyla işim bitince elime tutuşturdu. Hiç bir şey anlamamıştım, eline kahveleri alıp içeri geçti bende peşinden içeri gittim. Mine ve annem kahkahalarla gülüyordu. “Hanımlar, kahveleriniz!” dedi uzatırken Cem. Bende kek tabağını masaya koydum annemin yanına kuruldum. Sohbetlerine dâhil olmuştuk tabi Cem durmadı bir süre sonra konuyu bana ve Emir’e getirmişti. “Emir ile baya yakın arkadaşlarmış. Yağmur biraz bahsetti." Der demez Ayağına masa altından ufak bir tekme attım. Hiç istifini bozmadan anneme bakmaya devam ediyordu. “Yakın arkadaş demek biraz basit kalır. Onlara biz Suna'yla ruh ikizi diyoruz.” Annem ufak bir kahkaha attı. “Küçük yaştan beri arkadaşlar, bazen Suna ve ben bile ne dediklerini anlamazdık bambaşka bir dil var aralarında tek kelimeden anlardı birbirlerini.” “Evet, Yağmur anlattı. Biraz yormuşlar sizi küçükken, okuldan kaçmalar, gizli gizli kamplara gitmeler.” “Oho neler, neler gerçekten ikisinin kafası aynı çalışır, bir de asla birbirlerini ele vermezler. Emir, Yağmur'a bir şey demeyim diye tüm suçu bile üstlenir. Dediğin gibi gizli gizli kaçmalar hemde ne kaçma, sitenin kapıcısını ayarlayıp öğretmen gibi konuşturmuşlar cezalı olmalarına rağmen üniversite için soru çözme kampı sanıp yolladık meğer bu gezi kampıymış sonra olayı öğrenince bunları kampın ortasından yaka paça alıp ceza verdik.” Hepsi kahkalarla gülmüştü. Ben gülmüyordum çünkü o kampın bende bıraktığı gülemeyeceğim kadar farklı bir anısı vardı. Unutulmaz bir anı... Olay annemin dediği gibi olmuştu kısmen, fikir biraz benim başımın altından çıkmıştı ama annemin dediği gibi ikimiz ceza almıştık. Lila ve Hakan’da iş birlikçimizdi ve hiç birimiz yaptığımızdan hiçbir zaman pişman olmamıştık sanırım. 3 gün 2 gece ormanda hocalarında başımızda olacağı bir kamp olacaktı ama sınavla tek alakası sınav senemizin stresini atıp tamamen sınavın verdiği sıkıntıdan kurtulmaktı Tabi biz Emir’nin önceki hafta başka bir çocuğu dövmesinden kaynaklı cezalıydık. O hikâye bambaşkaydı ama kısaca bahsetmek gerekirse bir çocuk merdiven altından kızlara bakıyormuş. Lila ve ben bizi bekleyen Emir’in yanına inerken çocuk bir anda benim için en güzeli o demiş tamamen sapıkça ve hadsiz cümleyi Emir duyunca kıyamet kopmuştu. İkimizin ceza alması benim onu satmamam ve kavgaya benimde karışmışım gibi düşünülmesinden kaynaklıydı. Bir şekilde biz annemleri kandırıp kamp için yola çıktığımızda yakalanacağımızı hiç düşünmemiştik. Ve bu hikaye başladığı andan son anına kadar Emir’nin benden hoşlandığını düşündüğüm tek gerçek an olabilirdi, ikimizin birbirimize ilk kez bu kadar yakınlaştığı 2 gün... Otobüste Emir ile yan yana oturmuştuk, kulaklığının tekini bana uzatmıştı, tekini kendi koymuştu Demet Evgar’ın ‘Fark etmeden’ şarkısını dinlerken başımı omzuna yaslamıştım, bütün yol öyle gitmiştik. Kamp alanına geldiğimizde hoca herkese 2 kişilik çadırlar vermişti, Lila ve ben bir çadırda Emir ile Hakan aynı çadırda kalacaktı ve herkes kendi çadırını kuruyordu. Lila'yla ben resmen çadırla boğuşuyorduk. Burak diye bir çocuk ve arkadaşı çadırı kurmak için bize yardıma gelmişti. Emir bu durumdan sinir olmuş hemen yanımda bitmişti, genelde de yanıma hiçkimseyi yaklaştırmazdı zaten, çocuğu tersleyip kovmuştu. Çocukta kavga çıkmasın diye ters bir bakış atarak uzaklaşınca Burak’la beraber çadırımızı kurmuşlardı. İlk gün hava kararmaya başlayınca kampta ateş yakılmış etrafında oturuluyordu. Bende Hakan'ın yanına kuruldum diğer yanıma Emir oturmuştu. İlk başta sesi güzel olanlar şarkı söylüyordu bir süre sonra hikayeler anlatılmaya başlamışlardı. Saat iyice ilerleyince hikayeler korku hikayeleri olmaya başlamıştı, korku hikayelerinden pek haz etmediğimi bilen Emir kolunu omzuma atıp kulağıma fısıldamıştı. “Bunlar sadece hikâye korkma.” Beni koruyormuş gibi görünsede halime de sırıtıyordu. “Biliyorum, sadece gerildim korkmadım!” Demiştim etkilenmemiş gibi yaparak. Ona dalga geçme keyfini yaşatmak istemiyordum ama o beni o kadar iyi tanıyordu ki inanmadığı için ufak bir kahkaha atmıştı. Hikâyeyi anlatan çocuk gülmesine durakamış ters ters bakmıştı, Emir pardon manasında elini kaldırınca çocuk devam etti. Hikaye bir süre sonra daha da gerilimli hala gelmiş, herkes pür dikkat dinliyordu. Hikâyenin en can alıcı kısmında aniden çalılıkların arkasından maskeli arkadaşı “Böö!” diyerek fırlayınca. Yerimden sıçradım, Emir bir anlık reflekse başımı tutup göğsüne yaslamıştı, kolunu sıkıca kavramış şaşkınlığımı atmaya çalışıyordum herkes çığlık çığlığa yanındakine sarılmış bazıları ağlamaya başlamıştı bile. Emir beni hala sımsıkı tutarken ben kendime gelmiştim ona küçük bir kedi gibi sokulmuştum geri çekilip yüzüme baktı. “İyi misin?” gözleri endişeyle yüzümü tarıyordu. “İ-iyiyim korktum sadece biraz.” Diyebilmiştim kekeleyerek. Kalbimi tutuyordum düzensiz nefes alıp veriyordum ama bunun korkula kesinlikle bir alakası yoktu. Hocalar olaya dahil olup, eşek şakası yapıp üstüne ağlayanlara katıla katıla gülenlere kızınca. Etrafa odaklanabilmiştim, baktığımda korku filminden çıkmış gibi gotik giyinen Lila’nın Burak’ın kollarında korkusunu atmaya çalışması ilginç gelmişti. Onlara gülünce Emir hızla ayağa kalkmıştı, üstünü silkeleyip elini bana uzatınca bende elini tutup ayağa kalkmıştım. “Hadi uyu biraz saat baya geç oldu yarında erken kalkacağız.” Demişti Emir. Ben onu başımla onaylayınca çadırlarımıza dağılmıştık, hocada zaten herkesi çadırlarına kovalıyordu . İşte o gün içimdeki umut kırıntısı sanki yeniden canlanmıştı. Bana karşı bir şeyler hissediyor olma olasılığı mutluluktan delirtecekti sanki beni. O kampta büyülü bir şey var gibiydi bakışlarımız birbirimize karşı bambaşkaydı, neredeyse tüm hislerimi anlatasım vardı. Bir süre sonra Lila çadıra gelince Burak'la arasında geçenleri konuşmuştuk ve evet annemin anlattığı kel ve göbekli olan, Lila’yı üniversite 2. Sınıfta başka birini seviyorum diyerek terk eden o Burak bu Burak’tı! İlişkinin temelleri o zaman atılmıştı. 2. Günün sabahı saat 6’da hocanın borazan gibi bağırışları ve zilin çınlamasıyla uyanmıştım ama uyanmamakta ısrar ediyordum çünkü erken kalkmayı sevmezdim. “Sabah mı bu gece! Gece!” Kafama uyku tulumumu çekerken, Lila ise hemen gözlerini açmış mutlulukla cıvıldıyordu. “Günaydın! Hadi uyan!” Ben ısrarla uyanmayı reddediyordum, dün gece heyecandan asla uyuyamamıştım ve hala rüya bile görüyordum. “Yağmur kalksana!” Lila uyku tulumumu çekiştirmeye çalışıyordu. Çadırımızın fermuarı açıldı Emir gelmişti, tabi ki kalkmayacağımı bildiği için müdahaleye gelmişti. “Kalkmıyor değil mi?” dedi Lila’ya gülerek “Kesinlikle uyandıramıyorum.” Dedi Lila onları uyku ile uyanıklık arasında duymama rağmen ısrarla uyumaya devam etmek istiyordum. Emir çadırımıza daldı ve yanıma uzandı yüzümden uyku tulumumu çekti. “Uyan hadi artık, duyduğunu biliyorum!” Konuşurken o kadar naif ve hoşuna gidiyor gibi bir tavrı vardı ki şimdi düşününce kesinlikle başka bir tavırdı. “Uyanmak istemiyorum, hastayım ben gelmeyeceğim yürüyüşe!” dedim her zaman aynı bahaneyi kullanıyordum. “Bu gün hangi çakma hastalığı uyduracaksın?” diye sordu Emir. “Buram ağrıyor.” Elimi kalbime götürmüştüm bir an uyku sersemliğiyle ve ne yatığımın farkına varıp hemen gözlerimi açtım. “Tamam, uyandım!” dedim dinç bir şekilde. Yüzü yüzüme çok yakındı bir anda şaşırmıştım yan yan sırıtıyordu. “Harika bu gün hastalığımız hızlı iyileşti!” Dedi Emir çadırdan çıkarken. Lila’ya baktım eyvah der gibi dudağını ısırmıştı bir yandan da gülüyordu. O gün geri kalanında uzun bir yürüyüş, yemek yapma macerası ve diğer tüm kamp etkinlikleriyle günü tamamladıktan sonra asıl olayın yaşandığı akşam olmuştu. Ömrüm boyunca unutamayacağım o akşam... Yine ateş yakılmış bu sefer herkes kendi sınıf grubuyla oyunlar oynamaya başlamıştı. Kimi grup gitar çalıp şarkı söylüyordu, kimi tabu oynuyordu, satranç oynayanlar hatta ip atlayanlar bile vardı. Bizim ufak grubumuz ise şişe çevirme oynamaya karar vermişti. Grupta olan bir iki çift bu kararda etkiliydi tabi ki. Biz Emir ile çapraz oturuyorduk aramızda Hakan vardı bu yüzden birbirimize gelme olasılığımız düşüktü rahattım ne derlerse desinler cesaret der konuyu kapatırım diye düşünüyordum. Oyun bir süre masum soru sormalarla ilerlerken bir süre sonra iş kızışmaya başlamıştı. Kimi hoşlandığı kıza itiraf etmek zorunda kalmıştı doğruluktan kimi hocaya gidip bir şeyler söylemişti, kimi dans ediyordu. Bana gelmediği için mutlu olduğum şişe en sonunda döndü, döndü, döndü… Ve Emir’de durdu! Ona Koray soracaktı. Koray ellerini sıvazladı, gülüyordu bir an hatta bir saliseliğine bana baktı hiçbir şey anlamamıştım ama kalbim deli gibi atıyordu. “Doğruluk mu? Cesaret mi?” Diye sordu Koray. “Cesaret!” Emir kendinden çok emin cevaplamıştı. “O zaman Yağmur'u, dudaklarından öpeceksin!” Koray çok zevk alıyor gibi bir hali vardı. Emir de bende şaşırmıştık ellerim ayaklarım titremeye başladı. Nasıl yani Emir beni öpecek miydi? Nefes alamıyordum sanki bütün yüzümden kanım çekilmişti ne yapacağımı bile bilmiyordum. İtiraz etmeli miydim? Tabi ki etmek istemiyordum ama ne yapacağımı bilemiyordum. “Başka bir şey ver!” dedi Emir sesi sert çıkmıştı. Beni öpmek istememesi biraz olsun üzmüştü beni. “Oyun oyundur, kuralda kural! Herkes yaptı!” Koray hala sırıtıyordu bu sefer alenen bana bakıyordu. Emir bir süre duraklayıp düşündü kısa bir an sonra, “Peki!” Dedi sesi bu sefer daha naifti. Peki demişti... Nasıl yani peki mi demişti? Gerçekten beni öpecekti! Emir dizlerinin üstünde tam karşıma geldi gözlerimin içine bakıyordu ifadesiz bir tavrı vardı. Benim yüzüm kızarmış nefes bile alamıyordum ne yapmalıydım öylece durmalı mıydım? Yoksa karşılık mı verecektim! Ben hayatımda hiç öpüşmemiştim ki! “Düzgün öpeceksin, öyle dokundurup çekmek yok!” dedi Koray. Emir ona sinirli bir bakış attı bana döndüğünde yüzü tekrar eski ifadesizliğine döndü beni inceliyordu ben ise sanırım daha çok çizgi filmlerde nefesiz kalmış karakterlere benziyordum. Emir bana yaklaştı... Yaklaştı! iyice yaklaştı! Elini yüzüme nazikçe koyup başparmağı ile belli belirsiz yüzümü okşadı sonra bir anda sanki dudaklarımda bir kıvılcım çakmıştı. Yumuşacık ve sıcacık dudakları, dudaklarımı kavradı. Kalbimin tam ortasından biri beni çekiyor gibiydi nefes almayı o an akıl ettim parfüm kokusu burnuma geldi. Emir beni öpüyordu! Saniyeler ya da dakikalar mı geçiyordu! Zaman kavramım gitmişti. Daha güçlü! Daha güçlü şekilde beni öpüyordu! İstemsiz gözlerimi kapatmıştım kendimi tamamen ona bırakmıştım ve beni bırakmasını istemiyordum. Yavaşça dudaklarımdan dudakları çekilmeye başladığında, gözlerimi araladım sarhoş gibiydim başım dönüyordu! Burnu hala burnumun üzerinde dudakları dudaklarıma değiyordu nefes nefese kalmış nefesi dudaklarımı ve yüzümü yalayıp geçiyordu, gözleri kapalıydı. Tekrar onu öpmek istiyordum! Tekrar ve tekrar öpmek! Yüzü yüzüme hala bu kadar yakınken onu bırakmak istemiyordum, kolunu sıkıca kavramıştım onun beni tutan eline aldırmadan dizlerimin üstünde olmama rağmen tüm vücudumla ona yaslanmıştım dudaklarına tekrar yaklaşırken. Emir aniden olanların farkına varmış ve yaptığı şeyin ne kadar saçma olduğunu anlar gibi gözlerini açtı ve kendini geri çekti, kolunu tutan elim havada kalmıştı hemen indirdim bende olanların farkına yeni varıyor gibiydim. Bizimkiler biz öpüşürken çığlık kıyamet ıslıklarla tezahürat yaptığı için hoca bize bağırarak geldi. Pişman mıydı? Öpüşmemi beğenmemiş miydi? O da bu aramızdaki enerjiyi hissetmemiş miydi ? Olayın sarhoşluğundan kafam öne eğikti ona bakamıyordum, başımı yerden kaldırıp hala önümde duran Emir’e baktığımda Emir ne düşündüğümü tahmin etmeye çalışıyor gibi yüzümü inceliyordu ona bakınca hemen yüzünü çevirip ayağa kalktı. Hoca ıslık çalanlara kızıp çadırlara girmemiz için uyarırken Emir çoktan çadırına yola koyulmuştu. Aklımda tek bir soru vardı, şimdi ne olacaktı? Lila kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı gözlerimden yaşlar süzülüyordu çadıra gidip sabaha kadar ağlamıştım, onu kaybettim diye düşünüyordum. Sabah annemin anlattığı gibi bizi yaka paça kamp alanından almışlardı. Tek kelime dahi edemeden birbirimizi tam olarak görmeden almışlardı. Onu sadece hızlıca eşyalarıyla arabaya binerken görmüştüm. Beni merak bile etmemişti bende eşyalarımı toplayıp ailemle dönmüştüm.Tabi bir süre bize görüşmeme cezası, odadan çıkmama ve çalışma cezası vermişlerdi. Sınav yılımız olduğu için 2 ay okula gitmeyecektik zaten ve biz belirsizlik içinde kalmıştık. Sınava 1 ay kala Suna teyze Emir’i alıp bize gelmişti. Suna teyze ve annem bize nutuk çekerken Emir suratıma bile bakmamıştı. Oysa o beni görmeden yapamazdı bile, yazın tatilde bir iki haftalık ayrılığımızda her gün konuşur gelince ilk o beni karşılardı. Kalbim bu duruma çok kırılmıştı ve onu haftalar sonra görmenin heyecanına karşılık Emir’nin ifadesiz bir tavrı vardı. Öpüşmemizden pişmanlık duyması beni kahretmişti. Suna teyze ile annemin yargılayıcı bakışlarıyla azar yedikten sonra odama gönderilmiştik. Odaya girdiğimizde Emir düşünceli gözüküyordu ben ise sessizdim. Bir süre hiç konuşmadan durmuştuk ondan bir adım bekliyordum ve bu garip sessizliği Emir bozdu. “Bak kampta yaşananlar bir oyundu ve ben seninle aramın bozulmasını ve seni kaybetmeyi istemiyorum!” dedi. Bu sefer o bana bakıyordu ben ise pencereden dışarı. Çünkü bir an... bir an olsun onunla olabileceğim düşüncesiyle ve onunda beni sevdiği düşüncesiyle ümitlenmiştim. Çok aptaldım yine yanılmıştım! bu yüzden yüzüne bakamıyordum, tekrar dudaklarına yapışma isteğimden utanıyordum. “Aramız bozulmadı, benim açımdan yani, ama sen yüzüme bile bakmadan gittin.” Dedim açıkça. “Ben sadece, o gün yaşadığımız durum yüzünden, seninle arama tuhaf bir sorun sokmak istemedim, sen yüzüme bakmıyordun bende görmek istemediğini düşündüm.” Öpüştüğümüzü bile daha söyleyemiyordu, onun için bu tuhaf bir durumdu. “Tuhaf bir durum yok dediğin gibi bir oyundu.” Demiştim zar zor. Onun bana aşık olması imkansızdı bunu anladığım ilk olay buydu fakat arkadaşım olarak kaybetmeye de hazır değildim. “Her şey eskisi gibi olacak.” Dedi Emir. Bende onu başımla onayladım. Bu konuşmadan sonra bir süre daha aramızda tuhaf bir uzaklık olmuştu ama ne yaparsak yapalım garip bir şekilde ne ben ondan ne o benden kopamıyordu. Cem ayağı ile masa altından dürtünce o anın içinden çıkabilmiştim. “Yemek için Mine evine çağırıyor annen ne dersin diyordu?” Cem beni kurtarmaya çalışıyordu. “Olur, tabi istersen sende gidelim.” Dedim anneme dönüp. "Lila'yı da çağırsana." Dedi Cem mahcup mahcup ben onu cesaretlendirici bir gülüş atmıştım. "Tabi hemen ararım!" Cem'e göz kırptım. “Harika! Hadi biz erkenden gidelim Cem burayı kapatır gelir.” Dedi Mine. Bardan çıkmak için ayaklandığımızda Cem kulağıma eğildi. “Çok belli ediyorsun kendine gel!” Beni uyarırken üzgün bir tavrı vardı. “Tamam!” dedim yılgın bir şekilde. Cem omzuma ufak bir yumruk atıp gülümsedi bende ona gülümsedim ve bu uyarıyı gecenin ilerleyen zamanları için kulağıma küpe ettim. Geçmişin anılarında kaybolmak yerine anın tadını çıkarmaya çalıştım. |
0% |