32. Bölüm

Kaldırabileceğin Yükler

Gamze Hanım
gamzhhh

İş yerinde stajyerlikten çıkmış normal bir çalışan olarak işe başlamıştık ve artık çalışma temposu yoğunlaşmıştı. Lila ile çalışma yaşamına adapte olmaya başlamıştık ama öğrencilik zamanlarını da özlüyorduk. Cem ve Lila’nın Türkiye’ye dönme işi şimdilik orada açacakları yeni mekanın yerini bulmaya çalışmakla geçiyordu. Lila’ya göre Cem o kadar pimpirikliydi ki seneye kadar zor bulurdu. Ki bende Lila’ya hak vermiyor değildim gerçekten öyleydi.

“Öğle yemeğinde ton balıklı salata yiyeceğim!” Dedi Lila olmayan göbeğine bakarken. Son zamanlardaki can sıkıntısı buydu. Bilgisayar başında müşterinin projesi üstünde çalışıyordum. Lila yan masamda oturmuş yaklaşan öğle arasını nasıl değerlendireceğini düşünüyordu. Kafamı bilgisayardan kaldırıp ona baktım canı ufacık çıkmış göbeğine sıkkındı.

“Göbeğin yok!” dedim gözlerimi devirip.

“Yağmur cidden Cem de öyle söylüyor ama burada işte!” Lila olmayan göbeğinin derisini sıkıştırıp çekiştiriyordu. Haline güldüm.

“Abartıyorsun, takıntılı olma!” Dedim. Lila hayatında her şeyin yolunda gitmesine çok alışık olmadığı için saçma şeylere canını sıkarak yeterli olmasa da aradaki boşluğu kapatmaya çalışıyordu. Telefonum çalarken hala göbeğini parmağı ile bana gösteriyordu.

“Annem! Görüntülü arıyor.” Dedim hayret ederek normalde bu saatte imkânı yoktu aramasının. İşte olduğumu biliyordu. Lila heyecanla sandalyesini yanıma çekti. Telefonu açtığımda annemle babam yan yana, babam hastahane yatağında uzanmış annem yanında oturmuştu, telaşla ayağa fırladım.

“Korkma çok iyiyim.” Dedi babam ama çoktan korkmuştum bile! Ağzım beş karış açılmıştı. Lila da benimle beraber ayaklanmış kocaman açılmış ağzını kapatıyordu hayretle.

“Ne oldu? Neyin var baba?” Dedim telaştan ellerim ayaklarım dolanmıştı.

“Sakin ol!” Dedi Lila nefes nefese o da sakin değildi. Eli kalbinde babamla anneme bakıyordu.

“Korkma canım baban kalp krizi geçirdi ama şu an çok iyi hayati bir tehlikesi yok ameliyat oldu.” Dedi annem, gözlerim dolmuştu. Kendimi hiç bu kadar çaresiz ve yetersiz hissettiğim bir an daha yoktu kalbim çok hızlı çarpıyordu.

Babam az kalsın ölüyordu, ameliyat bile olmuştu ama ben şimdi öğreniyordum yanına gidip sarılamıyordum bile ve onlar git gide yaşlanırken ben onlardan hep uzak kalacaktım hiçbir zor anlarında yanında olamayacaktım, bu farkındalık bana şu an yüklenmişti.

“Nasıl bana söylemezsiniz!” Sitem etmiştim ya babama bir şey olsaydı ve ben onu en son 2 gün önceki görüntülü konuşmamızda görmüş olsaydım. Bu düşünce beni kahretmişti. Onu bir daha gerçekten yan yana görememe ihtimalim beni yıkmıştı! Neredeyse 1 yıla yakındır onu canlı görmemişken ya bir daha ona sarılamasaydım! Ömür boyu hasret olarak kalacaktım ve vicdan azabı çekecektim.

“Ağlama canım kızım gerçekten çok iyiyim.” Dedi babam beni yatıştırmaya çalışarak. Sesi çok ağır ve uykudan yeni uyanmış gibiydi.

“Baba özür dilerim! Yanında olamadım.” Dedim korkunç bir özlemle. Ofisteki herkes bana bakıyordu ne dediğimi anlayanlar ve anlamayanlar fark etmeden bakıyorlardı anlamayanlar diğerlerine soruyorlardı.

“Burada olsaydın da olamazdın çünkü okulda olmuş olay! Dersteyken aniden yığılmış! Allahtan bir öğrencisi kalp masajı biliyormuş o sırada hemen ambulans gelmiş okulun hastahanesine kaldırmışlar bizde ameliyat esnasında yetiştik!” dedi annem o da ağlıyordu. Elim kalbimde olanları kafamda canlandırınca gerçekten çok büyük bir felaketi atlattığımızı anlamıştım. Lila sırtımı sıvazlıyordu bir eliyle de gözyaşlarını siliyordu.

“Çok şükür! Çok şükür oradaymış! Öğrencine teşekkür etmek istiyorum.” dedim

“Merak etme teşekkür için gereken hediyemizi yaptırır öyle ederiz. Baban 3 gün daha hastahane de gözetim altında kalacak çıksın öyle.” Annem konuşurken Lila araya girdi.

“Çok geçmiş olsun Mustafa amca!” Dedi bağırarak, kafasını yandan çıkarmış öpücük atıyordu.

“Lilacım, canım kızım teşekkür ederim! Azrail’e güzel çelme taktım.” Dedi babam güldürdü bizi ama yorgun olduğu her halinden belliydi. Gözyaşlarımı silip, heyecanla konuştum.

“Anne! Ben şimdi eve gideceğim ve valizimi hazırlayacağım.” Dedim sonra bir anda hatırlayarak ekledim. “Hemen bilet bakacağım ilk önce tabi, sonra valizimi hazırlayıp yanınıza geleceğim istediğiniz bir şey var mı?” Dedim ani bir kararla. Babam iyi gözüküyor gibi durabilirdi, hayati bir tehlikesinin olmadığını da söyleyebilirlerdi ama Kötü bir şey varsa ve benden saklıyorlarsa diye içim içimi kemiriyordu. Ayrıca onu canlı görmeden öpüp koklamadan yapamazdım. Bu kadar ayrı kaldığım için artık pişmandım ve acilen onu görmem gerekiyordu.

“Sen korkma bizden duy diye aradık işini bizim için bırakma.” Dedi babam işkolik olduğu için, bu nedenle hep iş yetiştireceğim stresinden kalp krizi geçirdiğine emindim.

“Hiçbir şey sizden değerli değil!” Gerçekten de öyleydi.

“Gel kızım! Gel sen, bizde seni çok özledik, o da seni sayıklayıp duruyor. Bakma babana sen biliyorsun onu.” Dedi annem

“Biletimi alınca haber vereceğim çok öpüyorum ikinizi bir şey olursa hemen arayın!” dedim. Sanki arasalar ne yapabilirdim ki, hiçbir şey yapamazdım. Zar zor birbirimizi kameradan öperek kapattık telefonu. Lila yüzüme bakıyordu gözleri nemli, nemliydi kocaman sarıldı.

“Onu yakından görmeden içim rahat etmeyecek.” Dedim Lila’ya hesap verirken. Lila geri çekilip yüzüme baktı kafasını salladı.

“Benim de!” dedi.

“Gidip izin almam lazım!” dedim.

“Benim de!” dedi. Sanırım yolculuk tek başıma olmayacaktı. Bu beni rahatlatmıştı. “Kusura bakma bensiz hiçbir yere gidemezsin! Mustafa amca bana da babalık yaptı, zor zamanlarımda aylarca sizde kalırken bir an beni bırakmadı. Hem seni orada yalnız bırakamam ne yapacaksak el ele!” Lila’nın sözleri beni etkilemiş ve mutlu etmişti, tekrar sarıldım ona.

“Cem’i aramamız lazım.” Dedi Lila.

“Hemen ara!” dedim. Lila Cem’i arayıp olanları anlatırken ben uçak biletlerine bakmaya başlamıştım en erken tarih yarın sabah 5.30’da olduğunu gördüm küçük bir hesaplama ile bir aksilik olmadığı sürece yarın saat 11 civarı yanlarında olabilecektim. Tüm hesaplamaları ve bilet alma çalışmalarımı yaparken Lila telefonu kulağıma tutunca irkildim.

“Efendim.”

“Yağmur! Lila anlattı çok geçmiş olsun canım.” Cem’in de sesi endişeli geliyordu.

“Cem, teşekkür ederim! Bende uçak bileti almaya çalışıyorum şimdi yarın sabah 5.30’da bilet buldum.” Dedim kısaca

“Beni de ekle ikinizi yalnız bırakmıyorum! Bensiz macera yaşayamazsınız artık. Ben sana bilet ücretini yolluyorum.” Dedi Cem.Tatlı tatlı gülümsedim şu an ordum daha güçlüydü, kendimi onlarla eskisi kadar yalnız hissetmiyordum. İyi dostlar biriktirmiştim benim gerçek şansım buydu.

“Gelmene çok sevinirim.” Gözlerim tekrar dolmuştu yutkundum. “Bar psikoloğum olmadan çok zor olurdu.” Dedim.

Cem tatlı bir kahkaha attı. “Bayan aşk acısı, şüphen mi vardı.” Sesindeki samimiyet her zaman iyiydi bu yüzden hemen yakın arkadaşım olmuştu.

“Biletleri al, bara gelin yemek yiyelim sonra evlere dağılır valizlerimizi toplarız!” dedi Cem.

“Emredersin!” dedim gülerek telefonu Lila alıp onunla vedalaşırken ben uçak biletlerini 3 kişi yapmıştım bile. Lila Cem'le telefonu kapatınca, istediğimiz kadar izin alabilelim diye asıl patron olan babasını arayıp durumu izah etmişti. Lila ile ortak fikrimiz olan, Lila’nın uzakta olmasından kaynaklı her istediğine evet diyen bir adam haline dönüşen Levent bey bize rahatlıkla izin vermişti.

Biz müdürün odasına geçerken Levent beyle konuştuğunu düşündüğüm telefonunu yeni kapatıyordu. Talimatı aldığı çok belliydi adam bizi gördüğüne hiç şaşırmamıştı.

‘Üzüntüyle haberi aldığını, geçmiş olsun dileklerini aileme iletmemi istediğini söylemişti ayrıca iş için endişelenmemi, ne zaman dönmek istersek gelebileceğimizi ailemizle iyi vakit geçirmemizi’ söyleyerek bize izinlerimizi vermişti. Levent beye tekrar tekrar borçlanmıştım. Adam tüm soğukluğu ve resmiyetine rağmen her türlü desteğini göstermişti.

Lila ile ofisten eşyalarımızı toplayıp çıktık, Cem’in dediği gibi bara geçip bir şeyler yiyecek sonra valizlerimizi toplayacaktık. Hem Mine ve Dodo’yu da görmüş öyle gitmiş olacaktım. Bara geçtiğimde Mine beni görür görmez elinde ki bira dolu tepsiyi ayakta duran bir adamın eline tutuşturmuştu adam şokla ne olduğunu anlamaya çalışırken Mine bana doğru elleri havada hızlı adımlarla gelmeye başlamıştı bile.

“Yağmur! Ah Yağmur! Canım!” Bana ulaştığında kollarını bana dolayıp sımsıkı sarmıştı. “Çok çok üzüldüm canım! Çok geçmiş olsun.” Mine o kadar yüksek sesle bağırıyordu ki Dodo mutfaktan kafasını çıkardı beni görünce o da koşarak bana doğru gelmeye başladı. Mine’nin varlığına aldırmadan koca vücuduyla ikimize sarılıyordu.

“Çok üzüldük canım! Çok geçmiş olsun! Nasılsın? İyi misin?” Dedi Dodo. Sevgi seline maruz kaldığım için asla rahatsız değildim o kadar tatlılardı ki. Bende onları kucaklamaya çalışıyordum.

“Teşekkür ederim, sizi görmek çok iyi geldi!” Dedim. Üçümüz birbirimizden ayrıldığımızda, Cem, Lila’nın omzuna kolunu atmış sarmaş dolaş yüzlerinde Munzur bir gülümseme ile bizi izliyorlardı.

“Siz niye gülüyorsunuz! Gel bakıyım!” Mine Lila’ya gidip ona da sarılmıştı. Mine’nin içindeki sevgi dolu sıcacık bir kız çocuğu vardı ve bu hali ona çok yakışıyordu. Cem, Mine ve Dodo’nun Lila’ya Hoş geldin sarılmasından yararlanıp yanıma geldi kolunu boynuma dolayıp sarılırken, şakağıma öpücük kondurdu.

“İyi misin?” diye sordu bende ona sarıldım.

“İyi olacağım.” Dedim.

“Oturun, oturun hadi olayı tam anlat bakayım! Nasıl olmuş olay?” Dodo hem hepimizi masaya oturtmuş hem de Mine’nin aceleyle adamın eline tutuşturduğu tepsiyi alıp önümüze koymuştu. Birer birer bize biraları dağıtırken bende olayı kısaca anlatmıştım.

“Çok şükür verilmiş sadakası varmış! Kurtulmuş güzelim, üzme kendini. Hem onu göreceksin, özlem gidereceksin.” Mine yanımda oturmuş saçlarımı seviyor bana destek olmaya çalışıyordu.

“Tamam, artık yeter kızımı daha fazla üzmeyin! Kimler pizza yiyor?” Dodo soruyu sorarken çoktan telefonunu çıkartıp numarayı tuşlamıştı, hepimiz elimizi havaya kaldırdık.

“Harika!” Dedi Dodo. Yemekler gelince yemeklerimizi yiyip biraz daha sohbet ettik. Evlere dağılıp valizlerimizi hazırlamak için kalkarken tekrar Dodo’ya ve Mine’ye uzun uzun sarıldım.

“Sana dua edeceğim, Göreceğin ve duyacağın her şey sana güç versin. Unutma hayatında yaşadığın hiçbir şey kaldıracağından daha fazlası değil.” Mine ona sarılırken kulağıma fısıldamıştı. Sözleri çok anlamlı ve özeldi. Geri çekildim yüzüne baktığımda gözleri kızarmış ve dolu doluydu. Yanağına uzun bir öpücük kondurup tekrar sarıldım. Bardan ayrıldıktan sonra Cem bizi arabayla eve bıraktı ve saat kaçta gelip alacağını söylemişti. Eve geçip valizimi hazırlamaya başlayana kadar hala dönecekmişim gibi gelmiyordu ama oluyordu işte dönüyordum. İçimde tarifsiz bir kıpırtı, aileme kavuşup doya doya öpüp koklayacağım için heyecan ve ölesiye bir korku vardı.

Emir’in yüzüme bakmama ihtimalinden tut diğer her türlü karşılaşmaya hazırlıklı olmak zorundaydım. Mine’nin son söyledikleri aklıma gelince kendimi olaya bırakıp ne oluyorsa görmeye karar verdim. Sonuçta ne kadar hazır olursak olalım duygularımızı yine de istediğimiz gibi yönetemiyorduk düşünmek yerine bu sefer her şeyi anlık yaşamaya karar verdim. Bir kaç haftalık kalacak şekilde hazırladığım valizimin fermuarını da kapattım artık gitmek için tamamen hazırdım. Valizimi ve el çantamı odamın kapısının yanına yerleştirip yatağıma oturdum. Sanırım bu hep bu anı beklemiştim. Bu duygudan hep kaçmaya çalışsam da hep oradaydı ve sonunda olmuştu sükûnetle yatağıma uzanırken uçağa gitme zamanımı beklerken sonsuz düşüncelerime dalmıştım bile...

Bölüm : 02.11.2024 15:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...