@gamzhhh
|
O gece neredeyse 2-3 saat daha babamın durumu hakkında sohbet ettikten sonra zar zor annemi, Lila ve Cem’i bizim eve yollayıp refakatçi olarak babamla ben kaldım. Hem annemde çok yorgun gözüküyordu hem de duş alıp toparlanması gerekiyordu. Gerçi gitmesi için yalvarmam gerekmişti, uzun yoldan geldiğim için kabul etmek istemiyordu ama ben babamla başbaşa kalma isteğimde ısrar edince sonunda kabul etmişti. Onlar gidince babamla uzun saatler Kanada hakkında, iş hakkında onun emekliliği hakkında sohbet edip fikir alışverişinde bulunduk. Babamın emeklilik planına geçip artık hiçbir şeyi umursamadığını görmek beni rahatlatmıştı. Çoktan emekli olması gerekirken ısrarla işe devam ediyordu. Uzun ve güzel bir sohbetten sonra uyusun diye ışığı kısıp sessizce oturdum. Loş odada babam yanımda uyuyorken süre sessizce şu upuzun 2 günü düşündüm, pencereden şehrin ışıkları tatlı bir ilizyon yaratarak minik yıldızlar gibi gözüküyordu. Şehrin gürültüsü pencerenin ardında kalmış, tüm dünya uyumaya çekilmiş gibiydi huzurlu hissetsemde içimi kemiren diğer düşünceleri susturamadığım açıktı. Şehir yollarından geçen tek tük arabaları izlemeye başladım, Mine ve Dodo aklıma geldi onlarda Türkiye’yi çok özlemişlerdi sürekli sayıklıyorlardı. Nerede olursan ol illa bir tarafın birilerini ve ya bir yerleri özlüyordu bir hasret biterken diğeri başlıyordu. “Nasıl oldun?” diye sordu babam aniden. Şaşırmıştım, gözlerimi kırpıştırıp ona doğru baktım. Yakın gözlüğü burnunun ucunda üstünden bana bakıyordu, uyanmış telefonundan haberleri okurken gözü bana takılmış beni izliyordu. “İyiyim, turp gibiyim.” Pencerenin önünden kalkıp yatağının ucuna oturdum. Hasta gibi durmuyordum neden böyle bir soruyu sorduğunu anlayamadım. “Hayır, canım hayır, onu sormuyorum gitmene neden olan şeyi soruyorum?” Dedi babam. Şaşırmıştım ne diyeceğimi düşünüyordum, kendim bile cevabını bilmediğim bir sorudu. Ben küçük aklımla herkesten sakladığımı sanırken aslında hiçbir şey saklayamamıştım. “Emir sağ olsun iki gündür hastanede başımızdan ayrılmadı.” Babam gözlüğünü çıkartıp sözlerini iyi anlamamı istiyor gibi tane tane konuşuyordu. “Sen gidince biraz dağıldı, biliyorsun sizin aranızda başka bir bağ vardı. Bir ara bizimle bile konuşmuyordu, hatta kapımızın önünden bile geçmiyordu.” Emir’in babamla anneme karşı böyle davranacağını biliyordum. Yalan söyleyemezdim bende olsam bende Suna teyzeye ve Kemal amcaya aynı Emir gibi mesafeli davranırdım. “Bir süre sonra Emir yanıma geldi haftasonu oturduk senden konuştuk artık her haftasonu gelip benimle bir iki saat takılır gider, bize eskisi gibi oldu olmasına ama kendi için eskisi gibi olamadı. Kendini benim gibi işine verdi gece gündüz tek yaptığı çalışmak. O yüzden soruyorum sen nasıl oldun?” Yeterince anlamıştım anlatmaya çalıştığını. Ben unuttum mu düzeldim mi yoksa Emir’den daha kötü bir durumda mıyım onu soruyordu. Belki de Emir’i içimde affetmem için ya da ikimizde iyi olalım aramız düzelsin diye söylüyordu. Ama ben bu görevi artık kabul edemeyecek kadar yorgundum, kaçıp gitmek zor olsa da uzaktan bazı şeylere katlanmak kolaydı ve bunu artık biliyordum. “Ben, bazen iyiyim.” Yutkundum, babama içimi açmak istiyordum. “Bazen en dipteyim, karanlık bir kuyuda ışık arıyor gibi. Çıkmaz bir sokakta çıkış arıyor gibi...” Elini tuttum. Gözlerine baktım ve omzumu silktim. “Yakın bir arkadaşım bana korktuklarımla yüzleşmem gerektiğini ve duyduğum, gördüğüm hiçbir şeyin kaldıramayacağımdan daha fazlası olmayacağını söyledi. Şimdi bunu yapacağım yüzleşeceğim sonucu ne olursa o kuyudan bir şekilde çıkacağım, Çıkmaz sokaktan çıkacağım.” Dedim. Babam gururlu bir gülüşle, yüzümü okşayıp onaylar bir tavırla baktı. Gözlüğünü geri takıp haberleri okumaya devam etti. Bir süre sonra uyuya kalan babamı yatağının yanındaki koltukta oturup izledim.Onun gibi birine sahip olduğum için çok şanslıydım. Ne yaparsam destekleyici ve sevgi doluydu iyi ki benim babamdı. Gökyüzü ufaktan aydınlanmaya başlamışken, babamın düzenli nefes alışı ve deliksiz uyumasının verdiği rahatlıkla koltuğa kıvrıldım.Daha kafamı yastığa koyar koymaz gözlerimi kapatıp uyumuştum. ... “Yağmur!” “Yağmur! Yağmur…” Bana seslenildiğini duyuyordum ama hala uykum vardı. İşe gidemeyecek kadar yorgundum. “Yağmur! Hadi kalksana!” Ben işe gitmeyecektim ki! Ben Türkiye’deydim ve şu an hastanedeydim. Babam! Babam için buradaydım. Aniden gözlerimi açıp fırladım. “Sonunda uyandın ya!” Dedi Lila “Kızım hadi eve gidin siz, biz öğlen gibi çıkar geliriz sen biraz uyu.” Dedi Annem Saatime baktım saat 9 olmuştu. Cem, Lila ve annem gelmişlerdi. “Hayır. Olmaz bende kalacağım beraber döneriz.” Dedim inatla. “Yoruldun kızım eve geç sen biz hemen geleceğiz zaten.” Dedi babam. “Olmaz! Doktoru duymadan gitmem!” İnadım tutmuştu bir kere. “O artık diyeceğini dedi kimse döndüremez!” Cem pis pis sırıtıyordu devam etti. “Lila sen ailenin yanına git ben burada kalayım, biz öğlen evlerine geçeriz sende gelirsin konuşuruz.” Dedi Cem. “Sen neden gitmiyorsun ki? Siz ikiniz gidin.” Aptalca bir öneriydi ama uyku sersemiydim. “Annemle, babam Cem’i daha bilmiyorlar ya ilk bir anlatayım ön hazırlık.” Dişlerinin arasından söylemişti Lila. Annemlere çaktırmıyordu sözde. Cem de ellerini göğüsün de kavuşturmuş bana bakıyordu. “Tamam ya yeni uyandım.” Dedim kafamı kaşıyarak. Elimi yüzümü düzeltmem ve üstümü değiştirmem için Lila bana valizimden eşya getirmişti. Onları alıp odanın banyosuna geçip elimi yüzümü yıkayıp tipimi düzeltebildiğim kadar düzelmiş bana getirdiği kot üst ve ceketi üstüme geçirmiştim. Ben çıktığımda Lila gitmiş annem, babam ve Cem sohbet ediyordu. Cem’in oturduğu koltukta yanına kurulup bağdaş kurdum hala iyi uyuyamamanın verdiği sersemlikle onların sohbetlerini dinliyordum. Doktorun gelip babamın son tetkiklerini yapıp bize eve gitmemiz için bir engel kalmadığını söyleyip taburcu etmesini bekliyorduk. "Levent beyin önüne çıkmak için takım elbiseni, cebine mendilini, boynuna fluarını aldın mı evladım." Dedi annem kıkırdarken. "Demet, çocuğu korkutma zaten endişeli. Levent bey biraz standartları olan bir adam o kadar." Dedi babam yumuşatmaya çalışırken. Yüzünde istemsizce oluşan buruşma pek yardımcı olmamıştı. "Selin! Biz seninle alışverişe çıkalım bence...!" Dedi üstündeki kot, üste bakarken dövmelerini inceliyordu. Kafamı gülerek sallarken annemle babam kahkaha atmışlardı. Kapı çalınca doktorun geldiğini zannedip ayağa kalkmak için Cem’in omzuna tutunmuştum. Kapı açılırken bir anda babamın Emir iki gündür bizi bırakmadı sözü gelince, karnıma yumruk yemiş gibi olmuştum. Çünkü kapı açılmıştı ve Emir tam karşımdaydı. Korkunç bir özlemle burnumun ucu sızlarken kalbim çok hızlanıyordu, bacaklarım tutmadığı için hala elim Cem'in omzunda, Cem'den destek alıyordum. Nefesim kesilmişti gözlerime dolan yaşları tutmaya çalışıyorum. Hiç değişmemişti ne kendisi ne de ona olan hislerim. Yüzümde karıncalanma hissi ile ellerimin buz kesmesi bir olmuştu. Gözleri hemen beni bulmuştu, yorgunluktan gözleri şişmiş ve hafif bıraktığı kirli sakalı uzamıştı. Nefesimin düzensizleşmesini sağlayan açık kahve gözleri ve keskin çene hattı… Tüm bunlar saniyeler içinde zihnimden akıyordu. “Yağmur hoş geldin kızım!” dedi coşkuyla Suna teyze. Emir’e bakmaktan onu görmemiştim. Emir’den rahatsız edici bakışlarımı çekip Suna teyzeye yöneldim. Suna teyze hızla yanıma gelip bana sarılırken bende ona sarıldım kendime gelmeye çalışıyordum o kadar uzun zaman olmuştu ki ama bir o kadar da dün gibiydi her şey. “Nasılsın? Çok zayıflamışsın! İyisin değil mi?” Suna teyze ardı ardına sorular soruyordu. Cem’in bacağı ile çaktırmadan beni dürtmesiyle kendime geldim. “İyiyim, iyiyim teşekkür ederim Suna teyze, sen nasılsın?” Diyebildim güçlükle. Emir’in hala bana olan öfkesinin devam edip etmediğini düşünüyordum. Acaba beni görmemezliğe mi gelecekti? O zaman gözleri niye hala üstümdeydi. Belki de sadece eski bir tanıdığa selam verip umursamadan geçecekti ve ya hiçbir şey yapmadan şimdi çıkar giderdi. Sonuçta beni bir daha görmek bile istemiyordu. Peki, o zaman neden hala orada dikiliyordu? “Bende iyiyim ama seni gördüğümüze çok sevindik. Değil mi Emir?” dedi Suna teyze. Herkes film izler gibi dikkatle bizi izliyordu. Ayakta öylece dikilmiş bende merakla bekliyordum. “E-evet hoş geldin.” Dedi Emir tavrında biraz şok biraz çekingenlik vardı. “Teşekkür ederim.” Dedim sesim çok çıkmayarak. Emir benden bakışlarını çekmiş Cem’e bakıyordu, artık tüm ilgisi onda gibiydi bakışları ikimiz arasında gidip geldi. “B-ben gidip size çay falan getireyim.” Dedi Emir aniden. Alakasız bir şekilde bunu söylemesine şaşırdım Yaptığı şey kaçmak mıydı? Yoksa sadece çay içip sohbet mi edecekti? Kendini benden uzağa atmak istemesine şaşırmıyordum aslında ne de olsa beni bir daha görmek istemediğini biliyordum. Yaşadığım hayal kırıklığının hala bende bu kadar sert ve yıkıcı olmasına şaşıyordum. “Harika fikir, Yağmur sende yardım et Emir’e” dedi Suna teyze. Şaşkınlıkla Emir’e sonra Suna teyzeye baktım. Gerçekten Suna teyzede bir değişiklik vardı. Belli ki işleri eline alıp konuşmamız için arayı yapmaya çalışıyordu ama Emir’in öyle düşündüğünü sanmıyordum. Kesinlikle reddedecekti! o reddetmeden ben tam başımı hayır şeklinde sallayıp bahane üretecekken. “Evet, iyi olur.” Dedi Emir, kaşlarını çatıp ciddi görünmeye çalışıyordu ama bu tavrının tamamen zorlama olduğunu görebiliyordum. İşte bu benim için gerçekten beklenmedikti. Şoktaydım konuşmak mı istiyordu? ben şokla bakarken Emir arkasını döndü, Cem gitmem için arkamdan itekledi. Emir yanıtımı beklemeden yürümeye başlamıştı, bende peşinden gittim odadan çıkarken aramızda beş adımdan fazla mesafe vardı. Odanın kapısını kapatıp döndüğümde Emir dibimdeydi. Ve aniden bana sarıldı... |
0% |