@gamzhhh
|
2 gündür uykusuz Mete'yi ve diğerlerini bekliyordu Selin, hala net bir haber yoktu yatağa yorgunlukla kendini attı, sürekli ağlamanın verdiği hasta bir hisle kafasını Luna'nın göbeğine yaslamış şişen ve yanan gözlerini ovuşturuyordu. Saat çoktan sabahın 4'ü olmuştu saatlerce odada dönüp durmaktan nefesini düzenlemeye çalışmaktan ve ağlamaktan bitap düşmüştü gözleri kapanırken zorla açık tutmaya çalışışa da pek bir faydası dokunmuyordu. Elinde telefonu haber gelir diye hala sayfalarda gezerken artık içi geçmişti. ... Selin bir papatya tarlasında yüzünü ısıtan bir güneşin hissiyle uzanmıştı, üstünde en sevdiği pembe elbisesi yanında Luna oyun oynuyordu uzandığı yerden doğrulurken papatyaları ellerini gezdirip ne kadar güzel olduklarını düşünmüştü oturduğu yerden havalanan bembeyaz bir kelebek Luna'nın burnuna konunca Selin bir kahkaha attı. Bir erkeğin adını seslenmesiyle yerinden iyice dikelip kim olduğuna bakmaya çalıştı. Mete ona bakarken arkasında Yusuf, Berk, Mehmet ve diğer birkaç asker duruyordu. Selin ona gülümseyerek el salladı adamlar birer birer arkalarını dönüp giderken Selin üzgünce onlara bakıyordu Mete en son arkasını dönünce ona seslendi.
"Mete beni bırakma!" Sesi oldukça yumuşak ve sakin çıkınca Selin şaşırmıştı Mete tekrar ona dönüp gülümseyince Selin endişeyle tekrar seslendi "Mete!" Bu sefer endişeli gelen sesine rağmen Mete arkasını dönmüş ve yürümeye devam etmişti. Selin ona bakarken o hiçlikte kaybolmuştu, ayağa kalkamıyordu nefesi kesilmiş olduğu yere tekrar kendini bırakmış uzanırken Luna ağzında bir şeyle ona gelmişti avcunu açıp ağzına tutunca Luna avcuna dört yapraklı yoncayı bırakmıştı. ... Selin endişeyle rüyadan sıçrarken eli kolyesine gitti kolyesini tutarken her şeyin rüya olmasının verdiği rahatlamayla derin bir nefes verdi. Etrafına bakınca havanın aydınlanmış olduğunu görmüştü. Eline hemen telefonunu alıp saate ve güncel haberlere baktı saat 5 olmuştu bile, yaralı sayısı da 13'e yükselmişti ayrıca operasyonda şimdilik bitmiş gözüküyordu. Neden hala gelmediğini düşündü yaralı olma ihtimali vardı, yolda olma ihtimali de vardı ama en kötüsü olma ihtimali de vardı.
Selin düşüncelerini susturup haberlerden daha çok şey öğrenmeye çalışıyordu her kaynağı, her bilgiyi okuyor ve öğrenmeye çalışıyordu aradan yarım saat geçmiş geçmemişken dışarısı hareketlenince Selin yataktan Luna'yla fırladı. Kapıyı açmadan önce Mete'ye verdiği sözü hatırlayıp pencereden bakmaya karar verdi. Derin bir nefes alıp önüne düşen saçını kulağının arkasına aldı ve perdeyi araladı askerler hararetle sohbet ediyorlardı yüzleri asık üstleri başları perişan haldeydi.
Selin olan biteni anlamaya çalışıyordu bir kısım gelmişse diğerleri ve Mete nerede diye düşündü askerler hiç iyi gözükmüyordu hepsi yorgun ama en kötüsü çökmüş gibiydi bir ikisi hizaya girip durdular Selin'in kör noktasında kalan kısımda biriyle konuşuyorlardı Selin ne kadar istese de kim olduğunu görememişti. Konuşma bitince askerler içeri doğru hareketlendi konuştukları kişi kadrajına girdiğinde Selin onu görünce elleri ayakları boşalmıştı, hayretle ağzı aralanırken endişeden geriye sendeledi üstü tamamen kanla kaplı, ağır aksak yürüyen adam Mete'ydi ve berbat haldeydi ona bir şey olduğu düşüncesiyle zihni tamamen işlevsiz kalmış iç güdüleriyle hareket ediyordu.
Kapının kilidini hızla açıp kapıyı açtı Mete yorgun bir halde ona bakıyordu yürüyecek mecali kalmamış olduğu yere bayılmak üzere gibi gözüküyordu Selin ondan uzakta olsa da görebiliyordu ama neresinden yaralandığını kestirmek çok zordu tüm üstü kandı ve Selin'in aklı oldukça karışmıştı...
Selin hayati organlarının olduğu her yerin kan olmasından kaynaklı kitlenmiş kapıda ağlayarak duruyordu Mete de avlunun neredeyse ortasında sayılırdı. Selin düşüncelerini toparlamaya çalışarak yavaş yavaş yanına gelmeye çalışan adama baktı bir iki adım ona doğru atıp bir anda hızlı adımlarla yanına gidip ona sarıldı üzerindeki kandan dolayı ağır demir, patlayan silahlardan kaynaklı barut ve toprak kokuyordu. Mete kadının ona sarılmasının verdiği rahatlamayla derin bir nefes verdi, kadın onu sımsıkı kendine bastırdı yaralı yeri neresiydi? Ne kadar kötü durumdaydı veya nasıl buraya gelebilecek kadar güçlü duruyordu? Bunların hiçbirini bilmiyordu tek istediği iyi olmasıydı.
“Yaralısın Mete yaralısın! Hastaneye gitmemiz gerekiyor neden buraya geldin ki her yerin kan.” Selin titreyen korku dolu sesiyle ve telaşla geri çekilip üstünü başını kontrol ederken Mete sersemce ona bakıyordu kadının yüzüne ve üstüne ona sarılmasından kaynaklı yer yer kurumamış kandan bulaşmıştı. Korkuyla titreyen kadın adamın nereden yaralandığını incelerken gözleri birbirini buldu Mete kadının şişmiş gözlerinin içine bakarken bembeyaz kesilmiş yüzünü avuçlarına aldı kan bulaşmış titreyen çenesine bakınca yaşattıklarının hiç adil olmadığını biliyordu.
“Ben yaralı değilim, bu benim kanım değil.” Dedi Mete, Selin gözyaşları sicim gibi akarken hem rahatlamış hem de daha çok korkmuştu. Mete’nin iyi olmasından kaynaklı derin bir nefes verdi. Mete gözleri dolu, dolu ona bakarken kötü bir şey olduğunu anladı Mete’nin arkasında etrafta duran kanla toprakla bulanmış askerleri yeni fark ediyordu, etrafına baktığında Berk oradaydı ama Mehmet ve Yusuf’u göremiyordu Selin tekrar Mete’ye baktığında hıçkırıklarla ağlamaya başladı Mete kadını kollarına sararken Selin daha çok çırpınıyor gibiydi.
“Hayır kimseye bir şey olmasına izin vermezsin sen!” Dedi Selin nefesi kesilirken adam suçluluk duygusunun pençesine daha çok kapılmıştı. Selin korkuyla saniyelerce kucağında ağladıktan sonra aklına yeni gelmiş gibi dikelmeye çalışıp deli gibi akan yaşlarla Mete’ye baktı. “Öldüler mi?” Diye sorarken deli gibi titreyip tekrar hıçkırıklara boğulmuştu. Yusuf evlenecekti, Mehmet ise daha küçücük bir çocuktu.
“Mehmet hafif yaralı ama Yusuf… Yusuf çok ağır.” Mete boğazında yumru gibi duran sözleri zar zor söylemişti Selin yere çökerken yanına çöküp saçlarından öpüyordu ona bunu yapmaya onu bununla tekrar tekrar sınamaya hakkı olmadığı yüzüne tokat gibi çarpıyordu sanki. Selin ona bakıp tekrar sarıldı hala titreye titreye ağlarken adamın üniformasının kol kısmından sıkıca tutmuş bir kere kaçmamasını, yanından artık ayrılmamasını ister gibi sıkıyordu. Luna yanlarında olan bitenin farkında gibi kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırmış yerde birbirine sarılmış iki ebeveynine inleyerek sırnaştı.
“Yanlarına gitmek istiyorum.” Dedi Selin, Mete tamam manasında başını salladı.
“Üstümü değiştirmek ve sana haber vermek için geldim zaten, üstümü başımı temizleyim çıkalım.” Mete kendi üstüne ve Selin’in üstüne bakıyordu Selin hızlıca ayaklandı göz yaşlarını silse de hala akıyordu.
“Hızlıca hazırlanırım.” Dedi Selin, Mete tekrar başını onaylar şeklinde sallayınca Selin odaya doğru hızla ilerledi Luna yanında başını yana eğmiş ona bakarken Selin kapıyı kapattı. ... Hastaneye gittikleri tüm yol boyunca ikisi de sessiz ve endişeli bir şekilde yola bakıyorlardı. Selin tekrar dejavu yaşıyor gibi hissediyordu kardeşinin öldüğü güne gitmişti, sanki tekrar onu görmek için hastaneye yola koyulmuştu ve tüm yol sadece iyi şeyler duymak için dua etmekten başka bir şey yapamıyor gibiydi. Mete sessiz sessiz mırıldanıp durmadan ağlayan kadını izlemekten başka bir şey yapmamıştı.
Hastaneye yetiştiklerinde de aynı sessizlikle ve senkronize hareketlerle kaldıkları yoğun bakım odalarını sorup yanlarına çıktılar ilk başta Mehmet'in odasına girdiklerinde Mehmet odada yatıyordu onları görünce ayaklanmaya çalışsa da Mete çocuğu tekrar yatırdı.
"İyi misin?" Diye sordu Selin, çocuk hırpalanmış gözükse de hayati bir tehlikesi yoktu, Selin onu böyle gördüğü için kendini biraz olsun rahatlamış hissetmişti.
"İyiyim verilmiş sadakamız varmış Selin hocam." Dedi Mehmet boynu ile omzu arasında yarısını kaplayan bandajı göstererek. "Biraz daha yana denk gelse şah damara saplanırmış hiç değilse omuz kemiklerimi kırıp geçmiş." Mehmet her zaman ki gibi neşeli gözükmeye çabalıyor gibiydi, hiç öyle olmadığı her halinden belliydi hala narkozun etkisi üstündeydi sersem ve aksak konuşuyordu.
"Doktor seni yarın Ankara'ya sevk edecekmiş. Orada tedavini ol ailende yanına gelir, biraz dinlenirsin hemen iyileş!" Mete yine emir verir gibi konuşunca Mehmet ilk komut alır gibi suratı ciddileşip sonra güldü sonra bir anda tekrar ciddileşti.
"Herkes iyi değil mi komutanım?" Mehmet bunu sorarken ne kadar korktuğu gözlerinden görülebiliniyordu. Mete kıpkırmızı olmuş gözleriyle Selin'e baktı. Selin Mete'ye bakarken aynı şekilde göz yaşlarını tutuyordu.
"Herkes iyi aslanım! Sen kendine odaklanıp hemen iyileşmeye bak." Mete yalan söylemekte gayet iyi olsa da kızarmış gözleri kendini ele veriyordu. Bakışlarını kaçırarak Mehmet'in sağlam koluna elini koyup güç vermek ister gibi sıktı.
"Mete, biz çıkalım Mehmet dinlensin ağır ilaçlar alıyor belli ki gözleri kapanıyor çocuğun." Dedi Selin, Mete kadının titreyen sesine rağmen ne yaptığını anlayarak başıyla onayladı.
"Teşekkür ederim geldiğiniz için." Dedi Mehmet. Aslında hiç uykusu yoktu ama Selin söyleyince haklı olabileceğini düşündü.
"Teşekkür etmene gerek yok seni merak ettik. Hemen iyileş ve toparlan tamam mı? Gözlerinin haline bak bizi dinlerken uyuyacaksın resmen benim bile uykum geldi." Selin Mehmet'e bakarken esneyince Mehmet'te istemsiz esnedi.
"Hadi, hadi uyu sen ilaçların ağır zaten başını şişirmeyelim. Biz gidiyoruz." Mete konuşurken Mehmet tekrar esnedi. Selin kapıdan çıkarken son kez dönüp bakıp gülümseyerek el salladı. Mehmet ravmatik bir gün geçirip üstüne ameliyat olunca Selin cocuğun asla dinlenemediğini ve uyuyamadığını çok iyi biliyordu. Yorgunluktan feri gitmiş gözleri yorgunluğunu gösterse de Mehmet'in rahatlıkla uyuyamayacağının farkındaydı yaptığı manipülasyon işe yararsa, şansı da varsa kötü rüyalar görmeden 1 saat uyuyabilir diye düşündü. Çocukta ona el sallarken kapıdan çıktılar. Selin'in gülümseyen yüzü bir anda çökmüştü sersemce sendeleyince Mete omzuna elini koyup yürütürken saçlarının arasından alnına öpücük kondurdu. Selin titreyen elleriyle sıkışan kalbini tuttu ama Mete'ye kötü olduğunu belli etmemeye çalışıyordu.
Diğer yoğun bakım ünitesine doğru yürürken Selin kulaklarında annesinin çığlıklarını hala duyabiliyordu kardeşinin uyuyor gibi duran yüzünü hala ilk günkü kadar net hatırlıyordu. Uzun zaman sonra tekrar bu anları yaşamak onu gerçekten sarsmıştı tek isteği Mete'ye yaslanıp bu kötü zamanlardan hızla uzaklaşmak ve yaralı olan askerlerinde de sağ salim hayatlarına geri dönmesiydi. Selin tüm bunları düşünürken yoğun bakımın kapısı açılıp hemşire çıkmıştı Mete hızlıca hemşireye yaklaştı.
"Pardon ben Yusuf'un komutanıyım durumu nasıl şu an?" Diye sordu, Selin adam konuşurken onu inceledi Mete'nin yüzündeki acıyı çok net görebiliyordu artık, son iki günde yaşanılana inanamıyordu.
"Durumu hala ağır, ilk müdahaleler yapıldı ama omuruna çok yakın saplanan bir kurşunu çıkartıp felç kalma ya da ölme riskini alamadı doktorlar. Ambulans helikopter gelmek üzere bir iki dakikaya çıkartılıp Ankara'ya sevk edilecek şu an uyutuluyor." Kadın detaylı ve düzgün bir şekilde açıklarken, Mete ve Selin çaresizce kadını onayladı. Kadın yürüyüp giderken odanın yanındaki sandalyelerden birine Mete cansız bir un çuvalı gibi bıraktı kendisini. Mete vicdan azabı çekiyor ve kendisini suçluyordu onları koruyamamış olmanın verdiği öfkeyle başını ellerinin arasına alıp ofladı sinirini öfkesini kusamıyordu içinde bir volkan taşıyor gibi hissediyordu.
"İyi misin." Selin iki büklüm duran adamın sırtını sıvazlarken yanına oturdu onun bu kadar yorgun bitap halini ilk kez görüyordu. Selin'in yüzüne bile bakmadan acısını kendisinden çıkartır gibi başını ellerinin arasında eziyordu. "Sen elinden geleni yaptın, bu senin suçun değil." Selin yumuşak konuşmaya çalışıyordu ama Mete sözleri duyar duymaz öfkeyle ellerinin arasından başını kaldırıp kadına baktı.
Gözlerinden çıkan öfkenin nedeninin kendisi olmadığını biliyordu ama sevdiği adama yardım edememenin verdiği zorlukla uğraşmakta hiç kolay değildi. Selin nefesini düzenlemeye çalışırken Mete kadına yaşattığı şeyin farkındaydı üstelik içeride ölüm kalım savaşı veren askerine sorumluluğunun acısı ve ailesinin acısının yükü de omuzlarındaydı.
"Ne yapacaksın terapi yapıp beni mi iyileştireceksin! İçeride benim sorumluluğumda iki asker yaralı! Biri ölme ya da felç kalma riski taşırken burada çocukluğumuza mı ineceğiz!" Mete canının acısından kaynaklı hem sert hem yeterince öfkeyle konuşuyordu ayağa kalkıp karşıdaki sandalyeye tekmeyi savurdu. Selin alınmaması gerektiğini kendine hatırlatmaya çalışırken onunla şu an iletişim kurmanın hiç kolay olmayacağını biliyordu ama elinde değildi elinden gelse içindeki öfkeyi, üzüntüyü, korkuları alıp atmak isterdi.
"Terapi yapmıyorum, sadece akıl sağlığını koruman için gerçekleri söylemeye çalışıyorum." Selin çaresizce kendini açıklamaya çalışırken Mete ukalaca küçümser bir gülüş attı ilk zamanlarındaki Mete kadar yalnız hissettiğini Selin o an fark etmişti.
"Akıl sağlığım gideli çok oldu benim, bu gördüklerimi daha önce görmediğimi mi sanıyorsun. Arkadaşlarım, dostlarım, gencecik adamlar, yeni baba olanlar, yeni evlenenler, yeni nişanlananlar hayata dair umutları olan birçok kişi!" Mete ağlamamak için öfkesini sevdiği kadından çıkarttığını biliyordu bu öfkeyi durdurmak her zaman zordu onun için, Selin ayağa kalkıp yüzüne avcunu yerleştirip ona derin derin bakınca Mete dolan gözlerini ondan kaçırdı kadın ona dokununca eskisi kadar öfkeli bile kalamıyordu tek hissettiği üzüntüydü.
"Üzgünüm, çok üzgünüm. Öfkende çok haklısın." Dedi Selin, Mete gözlerinde onu gerçekten anlayan onun içinden kurduğu cümlelerin aynısını kuran kadına gardını indirip sarıldı, akan göz yaşını saklamaya çalışıyordu ama yanında o olduğu için rahatlamıştı. Kadın onu sararken Mete daha çok kendine bastırarak acısını hafifletmek için uğraşıyordu.
Acil sirenleri ve helikopterin sesi duyulunca birbirlerinden ayrıldılar. Hızla açılan yoğun bakım kapısı Yusuf'un yattığı tekerlekli yatağı sürükleyen hemşireler ve doktorların konuşması aynı anda çalan siren sesleri Selin'i korkunç derecede tetiklemişti kardeşinin öldüğü günün anıları aklına tekrar sirayet ederken Yusuf'un uyuyan bedeni karşısında ne yapacağını bilemez halde kalmıştı. Mete arkalarından giderken Selin olduğu yere çakılmıştı. Önünden geçip gidenlerin hepsi Yusuf'u helikoptere teslim etmek üzere koca asansöre doluşup, asansör kapanınca Selin tutuğu nefesini verip olduğu yerde duvar kenarına yığıldı kafasını ellerinin arasına alıp kulaklarını kapatıyordu acil durum kodu veren sirenler durduğunda Selin olduğu yerden kıpırdamadan kulaklarını kapatmaya devam ediyordu. Kardeşini kaybettiği gün kadar zordu her şey... onu yanlarına getirirken sirenlerin çalışı, onu öpmeye kıyamamışken son kez bembeyaz melek gibi yüzüne bakıp kara toprağa verdiği o günün görüntüleri gözlerinden, annesinin çığlıkları kulaklarından gitmiyordu. Mete geri döndüğünde kadını duvarın dibinde korkudan küçücük kalmış bulmuştu.
"Selin..." Mete koşarak yanına gelip yanına çömeldi kadın hala kulaklarını kapatıyordu Mete saçlarını sevince endişeyle yüzüne baktı. "İyi misin?" diye sorabildi sadece, Mete iyi olmadığını görebiliyordu kıpkırmızı gözleri ve şoktan aralanmış ağzı suratına boş boş bakıyordu adam kendine gelmesini beklemekten başka ne yapacağını bilemez halde bakarken kadın bir anda onu kendine çekip sımsıkı sarıldı. Adam o kendine gelene kadar sırtını sıvazlayıp sessizce bekledi bir süre sonra Selin kafasını yasladığı omzundan kaldırıp ona baktı.
"Özür dilerim..." diyebildi adam gözyaşlarını yanaklarından silerken kadının ondan özür dilemesine anlam veremiyordu. "Sana destek olmam lazımdı ama yapamadım." Diye devam edince Mete kadının başını öptü.
"Bunun için benden özür dileme sakın. Gidelim mi hastanede daha fazla kalmanı istemiyorum hem burada yapacak bir şey kalmadı." Mete kadının hastahaneye girdiğinden beri daha kötü olduğunun farkındaydı bu kadar bu işin içine soktuğu için bile vicdan azabı çekerken kadının hala onu düşünmesi daha çok acı çekmesini sağlıyordu.
Kadın başıyla onaylarken adama tutunup ayağa kalktı sessizce hastaneden ayrılıp arabaya geçtiler, yolda da yine aynı sessizlik içindeydiler. Yol boyunca Selin'in aklında kardeşi, Yusuf ve Mehmet vardı ama en çok yanında oturan adamın iyi olduğu için şükrediyordu.
Mete'nin düşünceleri ise çok daha karanlıktı 6 yıldır bir fiil omuz omuza çatıştığı adamın ölüm haberini almak istemiyordu ama kendini buna hazırlaması gerektiğini bilecek kadar da çok ölüm görmüştü. Mehmet'in iyi olması biraz içini rahatlatsa da çocuğun bir daha hiç kolay uyuyamayacağını ve stres bozukluğu yaşayacağını da biliyordu. Mete Selin'e döndü, kadın yorgun ve dağılmış şekilde pencereden dışarıyı izliyordu ona ne diyeceğini bile bilmiyordu onsuz burada ne yapacağını da bilmiyordu üstüne çöken ağırlığı pencereyi aralayıp nefes almaya çalışarak gidermeye çalıştı. Kadın'ı artık bırakması gerektiğini ve daha fazla bunun yürümeyeceğini çok iyi biliyordu, baştan yapmaması gereken bir hataydı bu kadar kapılmaması gerekiyordu ilk günden inat edip onu buradan göndermeliydi bir şekilde hep galip geldi ama sonunda yenilen ikisi olmuştu. Haklı çıkmayı hiç istememişti ama haklı olduğunu hep biliyordu kendine kızmaktan başka bir şey yapamıyordu, resmen bencillik etmişti sonucu çok ağır olacaktı.
"İyi misin?" Selin Mete'nin vitesi kavrayan elini tutunca düşüncelerinden sıyrılıp irkildi.
"Hıı?" Mete kafasında kurduklarını düşünürken yüzü nasıl bir hal almışsa Selin endişeli ve yüzünden düşüncelerini okumaya çalışıyor gibi kaşlarını çatmış yüzünü inceliyordu.
"İyi misin diye sordum." Diye tekrar etti Selin. Mete, elini elinden çekmiş yüzü kaşınıyor gibi yaparak kendini toparlamaya çalıştı.
"Ne kadar iyi olabilirsem, o kadar iyiyim işte." Mete sıkılgan bir tavırla söyleyince Selin onaylar şekilde başını salladı, onun için hiç kolay olmadığını biliyordu. Sabırlı olması gerektiğini de çok iyi biliyordu ama konu Mete olunca hiçbir şey kolay değildi başkalarına rahatlıkla uyguladığı manipülasyonlar bile hiç kolay değildi.
"Sana bir şey olsaydı... Dayanamazdım, onlar böyleyken bunu düşünmem beni çok mu bencil yapar?" Selin dalgın dalgın adamın yüzüne bakıyordu. Mete ona bakıp hiçbir şey söyleyemeden saçını sevdi başını hayır manasında sallarken kadının ağlamaktan şişmiş yorgunluktan morarmışta olsa hala güzel gözüken gözlerine bakıyordu.
Kadın önüne dönüp bacaklarını karnına çekti pencereden dışarı bakarken ağlamamak için zor duruyordu. Karargâha varana kadar bir daha konuşmadılar. Karargâha vardıklarında askerler arabayı fark etmiş kapıya dizilmişler endişeyle bekliyorlardı. Mete arabayı park edip indiğinde binlerce soru soran gözle ama endişeden hiç konuşmayan askerlerine baktı. Selin bir adım arkasında duruyordu saygıyla başını eğmiş askerleriyle konuşmasını beliyordu en başta Berk durmuş onların yüzlerine bakıyordu.
"Mehmet iyi ameliyattan çıkmış, konuştuk iyi gözüküyordu yarın Ankara'ya sevk edilecek ailesine de haber edildi. Yusuf Ankara'ya ambulans helikopterle alındı ameliyatı orada yapılacak durumu ağır onun için dua edin." Mete kısa, kesin ve sert bir açıklama yapmış içeri dümdüz yürüyüp geçince askerleri de peşinden sessiz sessiz gitmişlerdi. Berk gözlerinin ucunda yaşla Selin'e bakıyordu.
"Başka bir sorun yok değil mi?" Diye sordu Berk. Selin Berk'in koluna elini koyup güç vermeye çalışıyor gibi baktı.
"Hayır her şey Mete'nin dediği gibi. Mehmet çok iyi, tabi psikolojik açıdan ne kadar iyi olabilirse ya da siz ne kadar iyi olabilirseniz o kadar iyi. Yusuf stabil tutulmaya çalışılıyormuş kurşun riskli bir bölgede felç kalma ihtimaline karşı Ankara'ya acil götürdüler umarım ameliyatı iyi geçer ve biraz olsun rahat bir nefes alırız." Selin her şeyi açık açık anlatınca Berk düşünceli bir şekilde çenesini sıvazladı. Yavaş yavaş içeri doğru yürürken avluya yetişmeden Luna'nın havlama sesi gelince Selin kafasını yerden kaldırıp sesin geldiği yere doğru baktı hızla koşan Luna Selin'in üstüne atladı. Luna kadına nerede olduğunun hesabını sorar gibi havlamaya devam ediyordu. Selin onu görünce biraz olsun huzurlu hissetti onu okşarken biraz olsun düşüncelerinin sesini bastırabiliyordu.
Selin, Berk ve Luna avluya doğru yürümeye devam ederken Mete bir iki askerle sohbet ediyordu. Mete; Berk, Selin ve Luna'nın geldiğini görünce bakışları kadına kitlendi, askerleri soru sormaya devam ederken onlardan izin isteyip yanlarına yürüdü. Berk onları rahat bırakmak için komutanını baş selamıyla selamlayıp hızla devam etti, bu sırada Luna hala heyecandan üstlerine zıplamaya devam ediyordu.
"Geç dinlen biraz, uyumaya çalış çok yoruldun." Dedi Mete.
"Sen?" Mete'nin kendisinden daha yorgun olduğunu bildiği halde kendisini düşünmesine dayanamayarak elini tuttu kendisini izleyenleri umursamıyordu ama Mete nazikçe elini çekti, Selin anlayışla karşılamaktan başka çaresi olmadığını biliyordu.
"Bende şimdi geçeceğim merak etme beni." Mete'nin soğuk tavrına kayıtsız kalmaya çalışıyordu Selin, korkularını biliyordu bu yüzden onun ilk zorlukta vazgeçmesine izin vermemeye niyetliydi.
"Peki ama sende dinlen olur mu?" Dedi Selin, Mete başıyla onaylayınca Luna'yla odasına yol aldı. Odaya girip kapıdan adama tekrar döndü Mete ona bakıyordu. Selin, adamın yorgun halini uzaktan çok daha net görüyordu. Biraz kendi haline bırakıp konuşma kıvamına gelene kadar beklemesi gerekecekti kapıyı kapattıktan sonra masasının üstündeki krakerlerden tıkındı.
Stresliyken ya yemekten tamamen kesiliyordu ya da tamamen iştahı açılıyordu kafasındaki planları ve ona nasıl yaklaşması gerektiğini düşünerek bitirdiği krakerlerine baktı yanağı şişmiş zar zor ağzındakileri çiğnerken banyoya girdi hızlıca soyunup son lokmasını yutunca duşa girdi. Sıcak suyun altında şu geçirdiği deli saçması neredeyse 3 günü düşünmeden edemedi. Yusuf iki gün önce ortalıkta gezerken şimdi hastanede can savaşı veriyordu. İlk geldiği gün onun cana yakın, samimi olduğunu hemen anlamıştı ve ilk geldiği dakikadan beri buraya adapte olmasını sağlamıştı gerçekten harika bir adamdı.
Selin nişanlısını aklından çıkartamıyordu hiç görmediği o kadını deli gibi sarıp sarmalama ihtiyacı hissediyordu, Yusuf'un üzmeye kıyamadığı nişanlısının nasıl üzüldüğünü acı çektiğini aklından geçirdikçe nefes alamıyordu. Bütün kaslarının tutulduğunu sıcak suyun verdiği rahatlamayla anlamıştı yüzünden akan su gözlerini yakıyordu. Ağlamaktan ağırlaşan gözlerini daha da ağırlaştırıyor gibiydi. Sabun ve suyla sanki temizlenmiyordu günün duyguları üzerinden atıyordu, suyla karışan gözyaşları eşliğinde duşunu bitirip dışarı çıktı.
Luna kafası çok karışmış bir şekilde kadına bakarken Selin üzerini giyip Luna'yla masa başına geçti üç gündür dokunmadığı maillerini kontrol edip önemli olanları cevapladı. Haberlere tekrar göz atıp korkarak Yusuf'la ilgili herhangi bir haber var mı diye baktı. Bir haber olmadığını görünce ağrıyan başını şakaklarını ovarak geçiştirmeye çalıştı. Kendini yatağa attığında yorgunluktan bayılmakla uyumak arasında bir sınırda kendini kaybetmişti...
Kardeşiyle, Yusuf ve Mehmet'le en son Mete ile ilgili bir sürü kötü rüya gördükten sonra sıçrayarak uyandığında hava çoktan kararmış yanında uyuyan Luna da onunla sıçramıştı. Telefonuna endişeyle baktığında saat gece yarısını geçmişti, Mete'den 10 dakika önce mesaj gelmişti. Yusuf ameliyattan çıkmıştı ve ameliyat başarılı geçmiş olduğunun haberini vermişti.
Selin derin bir oh çekti üstünden büyük bir yük kalktığını fark etti. Mesajın devamı da dinlendiyse dışarıda beklediğini söylüyordu. Selin kendine gelmek için banyoda elini yüzünü yıkayıp saçını düzeltti üstüne hırkasını alıp hızlıca kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında Mete çardakta karanlıkta tek başına oturmuş düşünceli bir şekilde dalmıştı Luna ona koşunca kadının olduğu tarafa baktı.
"Dinlenebildin mi?" Diye sordu Mete Luna'yı severken.
"Yusuf'un haberine çok sevindim. O kadar rahatladım ki." Selin daha önemli konuya yönelmişti.
"Bende öyle, biraz önce uyandırmışlar felç kalma riski de yokmuş ama hala yoğun bakımda." Mete de son gelişmelerden sonra rahatlamış gözüküyordu. Selin yanına oturdu, bu güzel haber karşısında daha da iyi hissediyordu.
"Çok şükür, hemen toparlanır umarım." Dedi kadın, Mete gülümseyerek onayladı. Kadın hala yorgun olduğu her halinden belli olan adama dikkatlice baktı. "Sen birazcık dinlendin mi bu sıra da?"
"Yani sayılır." Mete dinlenmeyi ne kadar istese de yapamıyordu uzun zamanda pek rahat yatabileceğini düşünmüyordu. Kadın yüzündeki sıkkın ifadeyi görüp gülümsedi.
"Benim birazcık burada mola vermem gerekiyor." Adamın göğsüne elini koyup işaret etti. Mete kadına bakıp gülümsedi dayanamayıp kolunu açtı Selin göğsüne yerleşirken o da saçlarını öpüp kokusunu çekti konuşmak şu an yapmak istediği son şeydi bu mola ona da iyi geliyordu. Luna da Mete'nin kucağına başını yaslayınca Mete rahat bir nefes alabildiğini fark etmişti.
"Bu molaya ikimizin de ihtiyacı varmış." Dedi Mete, Selin'in gülümsediğini göğüsün de hissediyordu. "Az kaldı bir hafta sonra gideceksin, Luna sana çok alıştı seni arayacak sürekli." Mete Luna'nın kafasını severken konuştu.
"Bende ona çok alıştım ikinizden uzak olmak beni çok zorlayacak." Selin adamın koynuna iyice sokulurken Mete onunda saçlarını seviyordu.
"Luna'yı almak istersen alabilirsin." Mete konuşurken dikkatle özenle seçiyordu cümlelerini, kadın kafasını kaldırıp adama şaşkınlıkla baktı.
"Hayırdır, ilk günden beri çok alışma deyip duruyordun." Selin gülümsedi, adam göz temasında bulunmamaya çalışıyordu Luna'yı sevmeye devam etti.
"Evet öyle ama burası tehlikeli bari seninle güvende olur. İstemiyorsan sorun yok zaten burada benimle." Mete kadına bakıp duygularını anlamak istiyor gibi inceledi.
"Çok sevinirim! Ben Luna'ya sarılıp teselli olurum ama ikimizin yokluğuna senin alışman gerekecek." Selin'in bu sözlerine acı bir gülümsemeyle karşılık verdi Mete, Selin başını yana eğip ne olduğunu anlamak ister gibi bu tepkisine baktı. Mete'nin gözleri dolu doluydu ağlamamak için zor tutuyor gibiydi.
"Kolay olmayacağı kesin." Mete cümleleri ağzında gevelerken Selin çenesinden tutup kendine çevirdi yüzünü, Mete ona bakıp gülümsedi. "İkinizi de özleyeceğim ama yanında olması daha iyi." Dedi Mete Selin peki manasında kafasını sallarken Mete tekrar kucağına çekti kadını.
"Mola zamanı..." Kadın gülümserken Mete gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Mola zamanı..." Mete kadını sessizce tekrar etti. Aynı sessizlikte yıldızları izlerken adam bu molanın tadını çıkardı. |
0% |