@gamzhhh
|
"Yusuf!" diye gürledi komutan, Yusuf ufak bir titremeyle hazır ola geçti. Komutan öfkeden bir boğa gibi nefes alıp verirken Selin arabanın tozundan üstünü temizleyip komutana tamam kızdın anladık der gibi bir ifadeyle bakıyordu.
"Anlatabilirim komutanım!" Yusuf'un yatakta sevgilisine basılmışçasına gösterdiği tavıra Selin alaycı bir gülümseme ile karşılık verip güneş gözlüğünü saçlarına yerleştirip ellerini önünde kavuşturup komutana baktı.
"Bu kadar bağırmaya gerek var mı? Gerçekten?" Selin'in sakin tavrı Yusuf'u şoka uğratmıştı, kafasını yaptığı her ne ise durması anlamında hayır şeklinde sallıyordu. Selin çantasını karıştırırken komutana doğru yürüdü, Komutan bu rahat ve ukala kadının tavırlarına daha çok gıcık olarak burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu, Selin belgelerini çıkartıp komutanın tam önünde durdu. Komutan anlamsızca elindeki kağıtlara bakarken kadına ölümcül bakışlar fırlatıyordu hadsiz ve saygısız bulduğu bu kadının karargahından hemen, en acil şekilde gitmesi gerektiği dışında başka hiçbir şey onu ilgilendirmeyecekti.
Selin ısrarla eline kağıtları tutuşturunca İstemsizce kağıtları eline almış okurken Selin komutanı inceleme fırsatı yakalamıştı petrol yeşili ile kahve arasında dönen gözleriyle sayfaları inceliyordu yüzü toz toprak içinde kalmış gibi görünse de yeni tıraş olmuş keskin yüz hatları çok belliydi, kumral saçları özenle taranmış ve yapılı vücudu kendine ne kadar iyi bakmayı sevdiğini gösteriyordu. Selin bitmeyen okumanın sıkıntısıyla ufak bir iç çekti, sağa sola sakin voltalar atmaya başlamıştı dikkati dağılan komutan sinirle kadına baktı ama Selin'in pek umurunda olmamıştı. Komutanla araziden dönen diğer askerlere gülümseyerek selam veren kadın onlarında gayet yapılı ve uzun boylu olduğunu görünce şaşırmıştı. Elinin tersiyle komutana ses gitmemesi için uğraşıyor gibi ağzını kapatarak arkasında duran askerlere döndü.
"Her zaman böyle aksi mi?" diğer eliyle Komutanı işaret eden Selin'in tavrına askerler kıkırdamalarına engel olamadı. Komutan gözlerini devirerek kadına baktı.
"İçeri geçin içerde konuşacağız!" Komutanın Valinin emrine karşı gelemeyeceğini bilen Selin, emirini verip içeri doğru sert tavırlarla yürüyen Komutanın arkasından bilmiyorum der gibi ellerini iki yana açıp askerlere baktı sonra yine aynı umursamaz ve neşeli tavrıyla dönüp arkasından içeri girdi.
"Bu saçma emri yerine getirmeyeceğim." Kapıdan girer girmez büyük bir avluya açılan karargâhtan dümdüz ilerleyip Komutan hızlıca odasına geçmiş kadına bağırıyordu.
"Komutanım daha tanışmadık bile ben Selin" Elini masanın diğer tarafında duran komutana uzatmıştı, Komutanın sakinleşmesini umuyordu adamın kasılmış çenesi ve duruşu Selin'i etkilemişti, küçük kare odada bir masa bir sürü harita ve kitap vardı. Kapının hemen karşısındaki masanın önünde iki eski sandalyenin yanında duruyordu. Selin, eli havada kalınca gülümsedi. Bu adama sözünü dinletemezse otoritesi yıkılacak ve arkada onları izleyen askerler onu kale almayacaktı bu yüzden bir şey yapması gerekiyordu. Kendinden emin ve sakin görünerek söze başladı.
"Pekâlâ şöyle söyleyim vali beyin izni ile buradayım yani ikinci bir emre kadar veya fikir değişikliğine kadar ben buradayım, sizin beni buradan atma gibi bir şansınız yok!" Sakin ve sert cümleleri kurşun gibi fırlatmıştı Selin, kararlı olduğunu açıkça bilmesini istiyordu.
"Hayır burası benim emrimde sizde benim emrime uyup buradan gideceksiniz." Dedi Komutan, kadının pes etmesini ve onun ne kadar ciddi olduğunu anlaması için tane tane ve bastırarak söylemişti. Selin ukalaca bir sırıtış kondurdu yüzüne, adamın onu ciddiye alması için ve kararlı olduğunu bilmesi için onu üstten üste süzdü.
"Vali Beyin emrinin yazılı olduğu kâğıdı tekrar okuyun, derdim sizinle sürtüşmek değil. Bu kadar prosedürü geçmiş ve izinlerimi almışken işimi yapmadan buradan gitmeyeceğim." Selin de komutan gibi tane tane ve bastırarak konuştu. Komutan emirin yazılı olduğu kâğıdı sıkarken sinirden çenesi kasılıyordu.
"Çok inatçısın değil mi? Ama bende inatçıyım! Nerede olduğunun hala farkında olduğunu sanmıyorum. Seni buradan yollamak için elimden geleni yapacağım." Arkada Yusuf, Mehmet ve birkaç asker daha duruyordu sandalyeyi çekip Selin sakince oturdu bacak bacak üstüne atıp tekrar yumuşayarak gülümsedi. Buradan gönderemeyeceğini anlamasını istiyordu.
"Bundan hiç kuşkum yok! Emin ki elinizden gelenin fazlasını yapacaksınız. Hatta şöyle olacak ben odadan çıkar çıkmaz siz vali beyi arayacaksınız ki o da zaten Yusuf'a sizin onu aramanızı rica etmişti, değil mi Yusuf?" Selin arkasında Yusuf'un olduğunu biliyordu, hala komutana bakarak konuşuyordu. Komutan iki elini masaya yerleştirmiş üstüne atlayacak gibi dururken öfkeden gözlerinin kısıldığını rahatlıkla görebiliyordu. Komutan, Selin'in arkasında duran Yusuf'a baktı.
"E-evet komutanım." Dedi Yusuf sesi çok gür çıkarmayarak cevapladı, Selin aldığı cevaptan memnun bir şekilde devam etti.
"Sonra siz aldığınız cevaptan tatmin olmayarak özel görüşme rica edeceksiniz ki bunu hiç tavsiye etmem! Vali bey çok yoğun biri ve bu istek çok yoğun bir adamı sinirlendirebilir. Ayrıca zaten verilmiş bir emri reddetmeniz Valiye karşı çıkmanız anlamına gelir bu Vali beyde verdiği kararın sorgulanması düşüncesini yaratarak kararından dönmemesi için karşı psikoloji yaratacaktır. Yani, emirlerine karşı gelmeniz benim işime yarar. " Kadının haklı olduğunu bildiği için sinirlenen komutan gözlerini kapatıp sakin kalmaya çalışıyordu gözlerini tekrar açtığında keskin bir bakışla konuşmasına devam eden kadına baktı bu Selin'in içini titretmiş olabilirdi ama devam etti.
"İkinci aşama daha sıkıcı çünkü askerlerinize bana karşı mobbing uygulamaları için istekte bulunabilirsiniz. Bunu da tavsiye etmem tabi ama tercih yine sizin! Fakat işimi yapmaya alı koymaktan davalık olmak istemem. Sonuçta bende devletin üniversitesinde hocalık yapan bir memurum. Tabi gelmeden önce tanıştığım asker arkadaşlarım bana mobbing uygulanırken arkadaşlarına katılacağını pek sanmıyorum, Yusuf nazik biri, iyi anlaştığımızı düşünüyorum eminim bu durumda vicdanını dinleyip gizli gizli yanımda olur. Mehmet'le aramızda bir iki ufak pürüz olsa da onunda benden hoşlanmadığını sanmıyorum bana burada kalmam için iki arkadaş yeter." Komutan ellerini önünde birleştirip güldü. Kadının inatçı ve güçlü tavrı garip bir şekilde insanı yıldırıyordu ama onu göndermenin başka bir yolunu bulana kadar kalabilirdi o yolu da en kısa zamanda bulacaktı.
"Pekâlâ madem bu kadar inatçısınız ve istediğinizde kararlısınız ben sizi buradan göndermenin bir yolunu bulana kadar istediğiniz gibi takılın." Komutan kadına karşı tüm otoritesi yıkılmış olsa da hala dik ve otoriter durmaya çalışıyordu. Selin tüm enerjisini ve neşesini geri kazanmış gibi heyecanla ayağa kalkıp tekrar komutana elini uzattı.
"Teşekkür ederim, bu arada tanışalım bence artık." Komutan kadına baktı sonra önünde duran eline baktı en sonda arkada duran askerlerine baktı ve arkasını döndü.
"Konuşma bitmiştir çıkabilirsiniz." Sesi sert ve emir şeklinde çıkmıştı. Selin havada kalan eliyle askerlere dönüp tanımadığı bir iki askere doğru yöneldi.
"Merhaba ben Selin!" Dedi elini en yakın askere uzatarak, komutan kafasını çevirerek kadının bitmeyen enerjiyle milleti selamlayıp el sıkışmasına anlam veremeyerek bakıyordu, askerleri şaşkınlıkla kadının elini sıkıyordu bu adamı nedensizce daha çok sinirlendirmişti tanımadığı 10- 15 adamın elini sıkıp tanışma merasimi yapmasına gıcık olması anlamsızdı.
"Selin Hanım!" diye gürledi komutan Selin elini sıktığı askerin elini bırakıp döndü.
"Unutmadan! burası benim birliğim ve kuralları ben koyarım! İtaat etmek zorundasınız haberiniz olsun, kuralları sonra konuşacağız! Yusuf sen odama gel!" diye emretti. Selin emredersiniz der gibi asker selamı verip gülümseyince komutan alnını buruşturup ters ters bakarken bu kadın gerçekten baş belası diye geçirdi içinden.
Yusuf odaya girerken biraz tereddütle ve endişeyle kadına bakan Komutanına bakıyordu, Komutan kafasını olamaz manasında sallarken keskin gözleri tekrar Yusuf'la buluşunca Komutanın gözleri kurşun veya bir kırbaç gibi Yusuf'u delmişti.
"Kapıyı kapat!" Diye emretti Yusuf'a Komutan, Yusuf aceleyle kapıyı kapatırken anlatmaya başladı.
"Komutanım valla billa Vali Bey çağırdı gittik, kadın size emanet dedi bizde şok olduk ama emirlere karşı bir şey diyemedik ki." Komutan sinirden masada duran bir iki kitabı yere savurdu, bu kadını buradan göndermesi gerekiyordu.
"Bu kadın deli mi? Manyak mı Yusuf? Buranın tehlikeli olduğunu bilmiyor mu? Çıldıracağım bu nasıl bir saçmalık! Vali nasıl böyle bir şeyi kabul eder!"
"Yani komutanım kadının pek aptal olduğunu sanmıyorum, fakat normal biri olduğunu da sanmıyorum." Yusuf bunu söylerken milletin aklıyla nasıl dalga geçtiğini hatırlayarak güldü, normal biri olmadığına yüze yüz emindi.
"Neye gülüyorsun Yusuf, baş belası bir kadın var şu an dışarda ve sorumlu olduğum 15 tane ergen erkek! Bir yanımda teröristler aynı zamanda da buranın güvenliği." Şimdiden başına ağrılar giren komutan başını ovalarken kendisini sandalyesine bıraktı.
"Başına bir şey gelirse sorumluluğunun tamamen kendisine ait olduğuna dair kâğıt imzalamış." Yusuf komutanın hissettiği sorumluluğu biraz olsun almak ister gibi ona üzülerek bakıyordu. Komutan ellerinin arasından başını kaldırıp Yusuf'a delirmiş gibi baktı.
"Hadi ya çok rahatladım!" Dalga geçer gibi söylemişti. Ayağa kalkıp tekrar sinirle volta atmaya başlayıp konuşmaya devam etti. "Burada benim birliğimde herkesin sorumluluğu bana ait, burada olan her candan ben sorumluyum bu vicdani yükümlülüğümü bir kâğıt parçası veya imza ile değişmiyor." Dedi öfkeyle. Yusuf başını haklısınız manasında salladı, Komutan derin bir nefes alıp birkaç saniye düşündü. Aniden durup tekrar Yusuf'a döndü. "Haritaların ve eski eşyaların olduğu, Eskiden Kadir astsubayın kaldığı odayı aç havalandır, bırak temizliğini Selin Hanım yapsın, yanına iki asker al boş ve temiz durumdaki bir yatağı oraya taşısınlar işleri bitince Hanımefendiye anahtarı teslim et. Unutma benim gözüm kulağım olacaksın, en kısa sürede onu buradan gönderene kadar kadının her türlü güvenliğini karşılayacaksınız." Komutan emirlerini sıraladıktan sonra tekrar masasına geçti.
"Emredersiniz Komutanım!" Aldığı emirleri onaylar gibi selam verdi Yusuf hala gitmeyip masanın önünde durunca Komutan tekrar ona baktı sinirle başını salladı.
"Ne duruyorsun Yusuf çık dışarı." Yusuf aniden irkilip çıkması gerektiğini hatırlamış gibi hareketlendi kapıyı açıp çıkarken komutan kapı aralığından askerle konuşan kadını görünce sinirle ofladı. Yusuf kapıyı kapatırken Komutan görüş açısından kadının kayboluşunu izledi.
"Yusuf!" Diye gürledi komutan tekrar. Yusuf emir vereceğini düşünerek hemen kapıyı geri açtı tüm sesi avluda yankılanınca avludakiler odasına doğru bakıyordu, kadın masasında oturan komutanı gözlerini kısmış, hafif bir ukala tavırla süzüyor gibi gözüküyordu. Komutan kadına aldırış etmemeye çalışarak odaklanmaya çalıştı.
"Buyurun komutanım." Dedi Yusuf, Komutan gözlerini kadından çekerek Yusuf'a bakışlarını çevirdi.
"Temiz çarçaf yorgan battaniye koymayı unutma." Sesi daha sakin ve kısık çıkmıştı, Yusuf kafası karışmış şekilde bakınca önünde duran dün geceden incelediği dosyaya döndü "Kapıyı da açık bırakıp çıkabilirsin biraz oda havalansın." diye ekledi komutan.
"Peki Komutanım." derken sesindeki şaşkınlık ifadesi belli oluyordu Yusuf'un, yine de emirlerine uyarak kapıyı açık bırakıp tekrar çıktı dışarı. Komutan belgeleri okumaya devam ederken bir yandan da kadını tahlil etmek istercesine çaktırmadan inceliyordu. 10-15 dakika sonra Selin'in bir şeyler mırıldanarak odasına doğru geldiğini görünce yok saymaya çalışarak okuduğunu anlamasa da dosyalarla ilgileniyor gibi davranmaya karar vermişti.
İstem dışı tekrar kadına bakınca bu sefer kadının kadrajından çıktığını ve ortalıkta gözükmediğini fark edip aceleyle ayağa kalktı. Bir an bu fikrin saçma olduğunu düşünüp masanın yanında biraz bekledikten sonra kadının ne yaptığının merakına dayanamayarak çok ağır hareketlerle kapıya doğru yöneldi, bu sırada avluyu gözleriyle tarıyordu kapıya ulaştığında tüm avluda kadını görememişti. Kapının yanına baktığında 2 ay önce terk edilmiş olarak arazide bulduğu küçük köpeği köşeye sinmiş kadınında başında çömelmiş onunla ilgilenirken bulmuştu. Kadın ondan korkmaması için elini koklatmaya çalıştığını görünce bu masum gibi görünen kadını izlememek için kendine engel olamamıştı, komutan bu düşüncesine sinirlenerek silkelenip tekrar kızgın halini takınmaya çalışarak kadını izlemeye devam etti.
"Ne yani sende mi zorluk çıkartacaksın, bak zaten hiç kolay bir gün olmadı bari azıcık seni seveyim de mutlu olayım yaa. Hem valla zararsızım ben bir şey yapmam sana söz." Selin köpekle konuşurken elleri cebinde kapıda duran komutan 2 aylık hayatında belki hiç sivil görmemiş hatta hiç kadın bile görmemiş köpeğin nasıl duvar kenarına daha çok sindiğini izlerken ona asla yanaşmayacağını bilerek güldü, Selin bir anda köpeği sevmek için elini başına koyunca köpek korkudan altına işemişti kadın büyük bir hayal kırıklığı ile elini geri çekti.
"O kadar mı korkunç gözüküyorum yani aşk olsun, hem ikimizde kadınız nerede kaldı kadın danışması." Komutan kadının sitemini tuhaf bulmuş sabır çekerek dinlerken Selin ve köpeğin durduğu yerin sağından depo alanından Yusuf çıktı, komutan odasının içine doğru bir iki adım geriledi.
"Selin hocam, o köpek herkesle iyi anlaşmaz bir tek Mete Komutanıma sevdirir kendini." Yusuf'un seslendiği yere doğru dönen Selin ayağa kalktı. "Belli oluyor, İkisi de aksi." Dedi Selin gülümseyerek, Komutan masasına tekrar oturmaya giderken kadının söylediğini duyunca dönüp bir çift laf söylemek istedi ama sonra laubali olmak istemediği için vazgeçerek kapısını sertçe kapattı. Selin bir anda sıçrayıp kapıya baktı, Yusuf çoktan yanına gelmişti bile.
"Selin hocam, Komutanım sana depo gibi atıl olan bir odayı ayarlamamızı istedi hem yatakhaneden uzak hem özel bir oda şimdi çocuklar temizliyor pırıl pırıl yapacaklar sonra temiz bir yatak falan ayarlayacağız ama Komutanımıza bizim temizlediğimizi söyleme. Sana hala biraz sinirli." dedi Yusuf.
"Teşekkür ederim Yusuf her zaman olduğu gibi çok incesin." Dedi Selin gülümseyerek. Yusuf'un güvenini kazanmak yaptığı en doğru hamle olduğunu biliyordu.
"Aman hocam ne demek bu arada eylül akşamları biraz serin olur, üstünüze bir şeyler alın isterseniz hava kararmak üzere çardakta oturun biz hazırlayınca odanızı çağırırım sizi." Dedi Yusuf incelikle, telefonu çalınca kocaman nişanlım yazan ekrana bakınca yüzü aydınlandı. Selin, Yusuf'un böyle bir tepki vermesine güldü tatlı heyecanı kızı ne kadar sevdiğini ve bu anı tüm gün beklediğini gösteriyordu.
"Git hadi bekletme kızı, selamımı söyle." Dedi Selin yarı dalga geçerek yarı ciddi, dönüp çardağa doğru yürürken Yusuf Selin'in kırk yıldır tanıyormuş gibi rahat olmasını gülünç buldu, ayrıca nişanlısına bugün olanları ve selamını söylese büyük ihtimal olanlara inanmazdı bile.
Selin geniş dikdörtgen avluda yürürken hapishaneye benzer bu yeri inceliyordu, büyük demir kapıdan girişi olan kapının iki yanında iki ayrı yolu izleyen çok büyük olmayan gözlem kuleleri vardı, geniş tek katlı yapı U biçiminde tüm avluyu dönecek şeklinde sarıyordu. Yapının tam ortasında Mete komutana ait oda vardı odanın yanındaki diğer oda ise konuştuğu askerlerin dediğine göre komutanın yatak odasıydı. Askerler yapının sağında bir yatakhanede kalıyordu, Komutanın odasının solunda ise Yusuf'un kendisi için hazırladığı oda vardı. Odanın Mete'nin odasına yakın olması ona biraz tereddüt ettirmişti ama nedense güvende hissettiriyordu. Çardak tam ortada avlunun sağ köşesinde üstü kapalı ahşaptan yapılmış oturacak yerleri olan bir alandı. Askerlerin sohbetler edip, dinlendikleri bu çardağı çok beğenmişti.
Çardağa yanaşıp oturup etrafı seyretmeye devam etti gökyüzü kırmızı bir gün batımına ilerlerken yemekhanenin kapısı açılmıştı askerler yavaş yavaş ortaya çıkmış sohbet ediyorlardı, Selin'den uzak durmak isteyenler vardı aralarında, ön yargılı davranmalarını anlıyordu onları sıkıştırmak gibi bir niyetinde değildi sadece güvenlerini kazanana kadar gözlemleyecekti.
"Şey merhaba." İnce ve olduğundan kısık çıkan ses yarım saatten fazladır etrafı incelerken daldığı düşüncelerden çıkmasını sağlamıştı, Selin olduğundan sevimli bir tavır takınarak sesin geldiği yöne baktı.
"Merhaba, kusura bakma dalmış etrafı inceliyordum geldiğini duymamışım." Genç çocuğun hafif tebessüm eden, çekingen halini görünce Selin daha içten gülümsedi. Onun bu cesur yaklaşımını taktir ettiğini belli etmeye çalışıyordu ve tabi ki ondan çekinmemesi gerektiğini de. "Otursana neden ayaktasın seninle tanışamamıştık değil mi ben Selin." Diye devam edip elini uzattı Selin. Çocuk elini hemen uzatıp çok naif şekilde sıkmıştı.
"Bende Berk, üzgünüm sizi rahatsız ettim." Tam karşısına oturmuştu ince yapılı kumral masmavi gözlü yuvarlak yüzlü bu şirin çocuk Selin'in dikkatini çekmişti hemen, belli ki gerçekten naif bir adamdı çekingen gibi görünse de aslında dışa yönük bir yapısı vardı.
"Tam tersi gelip tanışmana sevindim Berk, pek arkadaşım yok görüyorsun sıkılıyordum." Selin kümelenmiş konuşan birkaç kişiyi gözleriyle işaret edip güldü. Berk umursamaz şekilde o tarafa bakmadı bile.
"Aslında çoğu kişi cesaretine ve tavrına hayran kalmış yatakhanede seni konuşuyorlardı sadece alışmaları biraz zaman alacak. Bende neden geldiğini duyunca gelip tanışmak istedim" Berk, Selin'e cesaret veriyordu ama düşünceleri gerçekti.
"Şimdiden ünlü olmuşum desene!" Selin omuzlarını silkerek çok umursamıyor gibi gözüküyordu. "Bende felsefe mezunuyum, birkaç senedir burada askerlik yapıyorum ne zaman istersen yardım etmek isterim. Herhangi bir sorun ya da başka ne olursa hazırım" Selin genç askerin cömert yardım teklifine minnetle gülümsedi.
"Berk çok naziksin, harika olur yardım teklifin için teşekkür ederim. Seni sık sık rahatsız edip sorular soracağım ama sınırlarımı aşarsam beni uyar olur mu? Çünkü bazen dilimin kemiği olmayabiliyor! Bu yüzden bir klinikte psikoterapi yapmak yerine akademisyenim." Selin'in bu samimi itirafına Berk gülerken Selin çoktan soracaklarının listesini kafasında sıralıyordu.
"Sorun değil ne istersen sorabilirsin." Selin çocuğun açık çek vermesine pişman olacağını bilse de izin verdiği için çok rahatlamıştı. Bir anda tüm askerler toplanıp odasından çıkan Komutana selam durdu, Berk'te ayakta selam duruyordu, Selin rahatından ödün vermeden otururken komutanla göz göze gelince sadece bakmakla yetinmişti Komutan yeri döve döve yemekhaneye doğru giderken Berk Selin'i uyarır gibi dönmüştü. "Yemekhaneye geçmemiz lazım." Selin başıyla Berk'i onaylarken ayağa kalkıp onu takip etmeye başladı.
"Selin hocam!" Selin ona doğru koşan Yusuf'u görünce durup gülümsedi. "Selin hocam odan tamam, yatağın tamam, valizini de koyduk odana artık sen yerleşirsin merak etme tertemiz yaptık biz her yeri eskiden orası başka bir komutanın odası olduğu için içinde banyosu, tuvaleti, bezden küçük bir dolabı yani ihtiyacın olan her şeyi var. Şey bir masayı da, tertemiz yapıp odana koydurdum hani kitabını yazıyorsun ya işine yarar dedik." Yusuf anahtarı uzatıp rahatlamış şekilde güldü.
"Yusuf çok teşekkür ederim benim yüzümden yoruldun umarım bende bir gün iyiliğinin karşılığını verebilirim." Selin tüm enerjisi yerine gelmiş gülerek elinden anahtarı aldı bugün duyduğu en güzel haberlerden biriydi.
"Aman Selin hocam ne demek ayıp ediyorsunuz hadi yemekhaneye geçelim şimdi Mete komutanım daha fazla sinirlenmesin." Berk birkaç adım ötede duruyordu, Yusuf Berk'in omzuna elini atıp sıktı. İçeri beraber geçerken Selin birkaç adım gerilerinde peşlerinden gidiyordu yemekhaneye girdiğinde içeride herkes yemeğini almış 4 kişilik masalarda 3'erli 4'erli oturmuşlardı çok büyük olmayan yemekhanede yine boş kalan masalar vardı Mete komutan yemekhaneden sorumlu askerlerle konuşuyordu Yusuf'u görünce 'ne yaptın' der gibi işaretlerle sordu.
"Her şey tamam komutanım." diye tekmil verir bir edayla izah etti Yusuf durumu, başını onaylar şekilde sallayan Mete tabldot yemeğini alıp en baş masaya geçmişti. Selin kapının ucunda olanları büyük bir merakla ellerini önünde kavuşturmuş etrafı incelerken bir gözüyle Mete komutanı izliyordu, sabah yüzünde ve üstündeki kömür karası izler gidince keskin yüz hatları ve kumral teni ortaya çıkmıştı hoş bir adamdı ama bu kadar kaşlarını çatması ilerde botox'a ihtiyacı olacağı anlamına gelecekti, Selin bunu düşünürken yaptığı espriye gülümsedi. Mete yerine geçince tüm askerler aynı anda ayağa kalkıp hazır ol da durmuşlardı. Yusuf masaların önünde durdu.
"Allah'ımıza hamdolsun!" Yusuf çok güçlü ve tüyleri diken diken eden bir ses tonuyla bağırıyordu tüm askerler dediğini tekrar ettiler.
"Allah'ımıza hamdolsun!"
"Milletimiz var olsun!"
Askerler tekrar etti "Milletimiz var olsun!"
"Dikkat!" Yusuf tek hamleyle Mete'ye dönmüştü tüm askerler aynı anda hazır ol durunca ayak sesleri senkronize şekilde uğulduyordu. "Komutanım!"
"Afiyet olsun asker!" Mete'nin sesi salonda yankılanınca Selin'in tüyleri tekrar dikelmişti.
"Sağ ol! " Askerler hep bir ağızdan yemek dualarını ettikten sonra rahatlamış oturup yemeklerine başlamışlardı Yusuf aceleyle Selin'in yanına kapıya gelince Selin etkisinde kaldığı bu andan çıkarak toparlandı.
"Hadi yemeğini al bir yere otur aç kalma Selin hocam!" Yusuf endişeli biraz da aceleci tavırla yemek yerine geri dönmüştü Selin, Yusuf'un sözünü dinleyerek içeri girip tabldot aldı pek iştahı olmasa da biraz çorba ve biraz bezelyeli pilav alıp şöyle masalara bakarken Berk'in ona el salladığını fark edip güldü.
Mete komutanın hemen yanındaki masaya oturmuş karşısında da Mehmet vardı. Mehmet Selin'i görünce gizlenmeye çalışması kadını daha çok eğlendirmişti, emin adımlarla yürüyerek Berk'in tarafına geçerken Mete komutan sinirle onu izliyordu bunu fark edip baş selamıyla selamladı.
"Afiyet olsun." dedi Selin sesinde biraz iğneleyici bir tavır vardı, çorbasını yudumlayan Komutan başıyla istemsiz ve sessiz bir selam verip yemeğine devam etti Yusuf tedirgin bir şekilde komutanın yanında oturmuştu, Selin Berk'in yanına otururken Mehmet'in onunla göz teması kurmadan Berk'e sitem eden tavırlarına gülümsedi.
"Ee Mehmet mesajlarına geri dönmedi mi hala kız arkadaşın." Selin Mehmet'in onu tanımamazlıktan gelmesinin intikamını alır şekilde ekmeğini çorbasına didiklerken güldü. Mehmet tedirgin bir şekilde komutanına baktı. Mete neredeyse içtiği suyu çıkartıyordu peçete alıp ağzını sildi Selin sinsi sinsi sırıttı. Yusuf, Selin'in bu bilerek yaptığı çok belli olan patavatsız tavrıyla çok eğleniyordu kendini gülmekten alıkoyamamıştı, komutan neden güldün der gibi bakınca hemen sırıtışını eliyle kapatmaya çalışmıştı ama başarılı değildi.
"Mehmet hemen kız arkadaşından mı bahsettin?" Berk biraz gülmeyle karışık Mehmet'in terk edilmesinden bahsetmesinin hiç onun tarzı olmadığı için şaşırmıştı.
"Hmm demek siz yakın arkadaşsınız, ilginç." dedi Selin kaşlarını kaldırarak bu ikilinin arkadaş olmasını garipsemişti, çorbasından bir daha kaşık aldı.
"Ben bahsetmedim o tahmin etti, onunda nişanlı olduğunu bildi, şimdi de yakın arkadaş olduğumuzu bildi" Mehmet ne yapabilirim der gibi elini iki yana açtı. Mete yan masada çocuğa salakça şeyler söylüyor gibi başını sallıyordu, sinirlenip sinirlenmemek arasında gidip geliyor gibiydi. Yusuf'ta onu karıştırdığı için Mehmet'e ters bir bakış atıyordu.
"E parmağında yüzük var onu 3 kilometre öteden bile herkes bilir." Alnına elini koyup gözlerini devirdi Berk. Selin gülerek kaşlarını aklın yolu bir der gibi kaldırdı yemeğini yerken Mehmet ona bakıyordu.
"Ne biliyim o an medyum sandık." Mehmet ağzından dökülen cümlelerden sonra Yusuf ve Berk istemsiz kahkaha atmıştı Mete dinlemiyor gibi gözükmeye çalışsa da şaşkınlıkla dinlediği o kadar belli oluyordu ki bu durum Selin'i daha çok keyiflendiriyordu.
"Çok salaksın!" Dedi Berk yemeğini kaşıklarken hala gülüyordu, Selin hayretlerle bakan Mehmet'e göz kırparak onu cezalandırıyordu.
"Sana tekrar yazması için çok etik olmayan psikolojik bir taktik verebilirim." Selin çorbasını yarılamış çoktan tok hissettiği için tabldotu biraz ittirmişti bardağına suyu koyarken 4 erkekte onu can kulağı ile dinliyordu.
"Neymiş?" diye sordu heyecanla Mehmet, Mete'nin masada duran telefonu aramayla çalınca herkes bir anda odağını telefona vermişti, Selin'in istemsiz bir şekilde bakışları telefona kayınca güzel bir kadının resmi görünmüştü Mete çok hızlı bir şekilde telefonu alıp tabldotu alıp ayağa kalktı. Mutfağa doğru aceleci adımlarla ilerleyip tabldotunu bırakıp, hızla dışarı çıktı. Selin Mete'nin arkasından bakmamaya özen göstererek sudan bir yudum aldı. Nişanlısı, eşi veya sevgilisi olabilir miydi? yüzük takmıyordu ama yüzük takmayı sevmiyor da olabilirdi. Selin bunları düşünürken Mehmet gülerek baktı Berk'e.
"Bu sefer hangisi aradı acaba?" Çapkınlığından dem vurur şekilde söyleyince Selin şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ve dinlemede kalmaya karar verdi. Evli veya nişanlı değildi demek ki ya çapkındı ya da sürekli terk ediliyordu diye düşündü Selin, gerçi bu kadar sinirli bir adamla hangi aklından zoru olan kadın evlenirdi ki diye geçirdi içinden. Berk Mehmet'in sorusuna bilmem der gibi masum bir çocuk edasıyla dudaklarını sarkıtarak cevap verince Mehmet gıcık olmuş bir tavırla baktı.
"Kadınlar mı onu terk ediyor yoksa o mu kadınları umursamıyor? Ne bir tatil ne bir izin kullanıyor uzaktan ilişki kim ister" Mehmet biraz Selin'e biraz Berk'e açıklama yapıyor gibiydi.
"Mehmet önüne bak." Yusuf sinirlenmiş korumacı bir tavırla komutanının arkasını kolluyordu Selin Yusuf'un bu tavrını sevmişti.
"Tamam, Tamam sustum." Mehmet yediği vetoyla yemeğine devam edince Selin derin bir iç çekişle ortamın sessizliğini bozdu.
"Gençler sohbetinize doyum olmaz ama benim odama gidip biraz dinlenmem lazım. Size afiyet olsun." Selin tabldotunu alıp kalkarken Mehmet şaşkınlıkla ayağa kalktı.
"Hani taktik verecektin ne oldu şimdi."
"Dedim ya etik olmaz diye hem çok yorgunum benim için uzun bir gündü. Belki başka zamana" Selin göz kırpıp Berk ve Yusuf'a kafasıyla selam verip hızla mutfağa ilerleyip tabldotu mutfağa bırakmıştı. Selin mutfaktakilere teşekkür edip hızlıca çıkarken odasına doğru yöneldi Komutanın odasının ışığını görünce odasının kapısına ilerledi.
Yusuf'un ona verdiği anahtarla kapıyı açtığında nihayet biraz yalnız kalabildiği için seviniyordu, el yordamıyla ışığın düğmesini arayarak kapının hemen yanında bulup açtı. Bir tarafta raflarda harita, kitap ve çok az dosyalar duran basit bir dolap ilk dikkatini çeken olmuştu, çok büyük olmayan odanın kapısının tam karşısında ahşap büyük olmayan bir masa duruyordu. Kapının hemen yanında pencere, koyu perdeyle kapatılmıştı. Tamamen çamaşır suyu kokan oda gerçekten temiz duruyordu, masanın hemen yanında duran yatak çok rahat görünmese de hiç değilse bir yatak orada olduğu için şanslı hissediyordu kendini Selin.
Çarçaflar yorgan ve battaniye özenle katlanmış yatağın bir ucuna iliştirilmişti. Hemen yanında duvara dayalı valizini açıp içinden terliklerini şampuanlarını çıkartmıştı. Kadının güzel bir ılık duş almaya ihtiyacı var gibi hissediyordu. Bez dolap hemen valizinin yanında yarı açık duruyordu içindeki askılardan alıp kıyafetlerinin bir çoğunu asıp kalanını valizinin içinde düzenlenmişti. Eşyalarını banyoya yerleştirip üstünü çıkartıp duşa girince ılık su ile gerçekten nerede olduğunu bugün neler yaşadığını daha iyi kavrıyordu, her yeri dolduran tanıdık şampuanının ve duş jelinin kokusu onu biraz olsun rahatlamış hissettirmişti. Gözlerini her kapattığında agresif komutanın yüzü, konuşması ve tavırlarının aklına gelmesi sinirlerini daha çok bozmuş olsa da garip bir korunuyor hisside veriyordu. Küçük banyonun perdeli duşa kabininden elini uzatıp bornozunu ve saç havlusunu kapıp üstüne geçirmişti hafif bir üşüme havanın gerçekten soğuduğunu anlamasına yetmişti.
Soğuk ve odanın huzursuzluğu ile karışık titreme atakları geçirirken Selin güzelce kendini kuruttuktan sonra üstüne rahat ama dışarı çıkabileceği kadar normal bir penye alt üstüne bir tişört geçirip hırkasını üstüne almıştı. Saçlarını kurularken dışardan inlemeyle karışık bir ses gelince dikkat kesildi yaralanan ya da kavga eden birileri olabilir mi diye düşünmeden edememişti bu merakı yüzünden başına hep dert açtığını bile bile pencereden perdeyi aralayarak dışarıya baktı akşam üstü sevdiği yavru köpek kapısının biraz ilerisinde durmuş açlıktan inliyordu, etrafta kimseler var mı diye göz gezdirmişti telefonundan saatine baktığında saat çoktan 22:30 olmuştu herkes uyumaya geçmiş gözüküyordu. Selin dayanamayıp kapısının kilidini yavaşça açıp dışarıya tekrar göz gezdirdi kimseyi göremeyince inlemesi artan köpeğin yanına ilerledi.
"Ayy küçük köpekçik, dışarısı çok soğuk ne yapıyorsun sen burada, aç mı kaldın sen? Ama yiyecek hiçbir şeyim yok ki ne versek sana." Köpeğin yanına çömelen Selin etrafına bakınarak yiyecek bir şeyler düşünürken sabah korkudan altına yapan köpek açlıktan ve soğuktan bu sefer Selin'e yanaşmaya çalışıyordu. Selin tıkırtı duyunca geriye sendeleyip ayağa kalktı. Komutan çok sakin bir şekilde odasından çıkarken ona bakmadan elinde mama kabıyla yanlarına doğru ilerledi.
"İsmi Luna. Köpekçik değil tasmasında yazıyor." Dedi Komutan sesi çok sert olmasa da hala otoritesini hissettiriyordu. Yarım kollu yeşil askeri tişörtünün altından yapılı vücudu ve kaslı kolları daha çok belli oluyordu Selin dikkatini tekrar köpeğe vermeye çalıştı.
"Özür dilerim Luna, sabah tanışmamızda bana pek hoş davranmadığın için ismini bilemedim ve sana isminle hitap edemedim. Umarım bana bu yüzden kızmamışsındır." Luna Mete'nin eline odaklanmış zıplıyordu. Mete ukalaca dalga geçer bir gülüş atıp elindeki mama kabını Selin'e uzattı.
"Al mamasını sen ver, böyle daha rahat alışacaktır." Selin tereddütle bakıp Mete'nin nasıl bir anda böyle uyumlu olmaya başladığını sorgular şekilde mamayı aldı.
"İlk başta oturmasını söyle." Mete keskin gözleriyle düm düz Selin'e bakıyordu pencereden yayılan zar zor ışıkla bu sefer gözlerinin yeşil değilde ela olduğunu fark etmişti , Selin tekrar mama kabına bakıp köpeğe baktı umutsuz bir şekilde dediğini yaptı.
"Otur!" sesi çok emredici çıkmasına Selin de şaşırmıştı Luna komutu hemen algılayıp oturunca Selin hayretle istem dışı güldü, hemen mama kabını yere koydu ama Luna hala komut bekliyordu.
"Gerçekten ona da mı askerlik eğitimi verdin? Şınav çekip, nöbete de kalıyor mu?" Selin gülümserken aniden yaptığı esprinin karşılık bulamamasıyla susmuştu densizlik etmek istemiyordu aralarının düzelmesi lazımdı.
"Yiyebilirsin komutunu bekliyor." Mete, Selin'in dediklerine hiç umursamadan devam etmişti ama Luna Mete'nin yiyebilirsin komutunu verdiğini düşünüp yemeye gömülmüştü bile, Mete ve Selin aynı anda köpeğin yemeği yiyişine bakıyorlardı. Mete ellerini beline yerleştirmiş başını hafif yana yatırarak hayal kırıklığıyla köpeğe bakıyordu Selin ise ufak bir kahkaha atınca Mete kaşları çatılmış şekilde ona dönmüştü. Gözleri bir anda onu bulunca Selin gülmesini durdurup otoriter bir tavırla Mete'ye baktı. Mete'nin gözleri Selin'in ıslak saçlarına kaymıştı havayı koklar gibi yapıp kadının çok az aralıklı odasının kapısına bakışlarını çevirmişti. Selin fazla vanilyalı keskin parfüm kokusuna içinden ufak bir lanet etmişti çok rahatsız edici gelip gelmediğini merak ediyordu.
"İşin olmadıkça ortalıklarda fazla gözükme, geceleri dışarı çıkma, askerlerimi rahatsız etme ve odaklarını dağıtma, dediklerimden dışarı çıkma, Luna ile istediğin kadar ilgilenebilirsin hatta yanında dursun yanına birilerini yaklaştırmaz." Kelimelerini nefes almadan sıralarken gözlerini Selin'in gözlerinden çekmeden söylemişti. Mete, köpeğini onunla paylaşmaktan kesinlikle hoşlanmıyordu ama Luna'nın onu benimsemesi lazımdı ve bu da onun Luna'yı Selinle bir süre paylaşması gerektiği anlamına geliyordu. Konuşması bitince Mete arkasını dönüp odasına doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başlamıştı ki aklına bir şey gelmiş gibi parmağını bir öğretmenden izin ister gibi kaldırıp geri dönmüştü.
"Unutmadan söyleyim, seni buradan en kısa zamanda göndermenin bir yolunu bulacağım bilgin olsun!" Sesi sert ama bir o kadar dalga geçer gibiydi Selin tavırlarının etkisinden çıkarak omuzlarını silkti.
"Sen bilirsin, denemede başarılar." Selin de aynı dalga geçer tonla söylemişti, Mete burnundan soluyarak tekrar dönüp odasına doğru hareketlenince Selin devam etti. "Luna'yı odama..." Mete odasına çoktan girmiş kapısını kapatırken Selin'in sözünü bitirmesine izin vermeden cevapladı.
"İstediğini yap. Nasıl olsa yakın bir zamanda gideceksin." Kapıyı sözü biter bitmez gürültüyle kapatmıştı. Selin arkasından taklidini yaparak ayaklarının dibinde uzanan Luna'yı kucakladı. Luna o kadar hızlı alışmıştı ki elini yalayarak Selin'in kucağında odasına girdiler. Selin tek ayağı ile kapıyı kapatıp hemen kilitledi dışarısı o kadar soğumuştu ki ıslak saçları buz kesmişti, Luna'nın sıcak kücücük bedenine sarılıp yatağın içine girdi. Selin bir yandan ısınmaya çalışırken bir yandan bu adamı çözmeye çalışıyordu ama bu garip adamın tavırlarını yakınlığını, uzaklığını nasıl yaklaşması gerektiğini kestiremiyordu. "Sahibin çok otoriter, inatçı ve zor bir adam senin gibi tatlı bir şeye sevgi göstermesi beni şaşırttı Lunacım." Selin Luna'nın tasmasını incelerken yüzünü yalayan Luna kısa bir süre sonra uykuya dalmıştı. Luna'nın yumuşacık kafasını severken Selin de günün yorgunluğunu tatlı bir uykuya bırakmıştı.
|
0% |