Yeni Üyelik
37.
Bölüm

Bölüm 20

@gamzhhh

Mete komutan ayakları yeri döve döve karargâha girerken karargâhta kalan askerleri korkuyla sıraya dizilmiş çoktan selam durmuştu. Komutanın öfkesini hiç biri üstüne çekmek istemiyor gibi göz teması kurmadan karşıya bakıyorlardı, Mete o kadar mecali yoktu ki umursamayarak ilerledi. 4 gündür operasyonda olmasından kaynaklı kendisini deli gibi yorgun hissediyordu ve şu an tek isteği geçip duş alıp, artık biraz kendi başına kalmaktı. Mete, Berk'in önünde durunca asker selam çakıp konuşmak için yeltenirken Mete onu takip etmesi için çocuğa işaret edip odasına geçti. Askerler adamın odasına girmesiyle nefes alıp biraz gevşemişlerdi, 2 aydır adamın çatık kaşları bir an olsun düzelmemişti herkese kök söktürüyordu. Komutan geri dönecek diye tüm karargâhı sabunlu sularla baştan aşağı yıkamışlardı tek istedikleri komutanın onlara takacak bir sebep bulmamasını sağlamaktı.

 

Berk adamı takip edip odasına geçerken adam eşyalarını köşeye fırlatıp silahını ve üstündeki teçizatlarını ona bakmadan masaya tek tek çıkartıp koyuyordu. Berk adamın yüzüne baktığında kaskatı yüzünden öfke, tahammülsüzlük ve yorgunluk aktığını görüyordu. 3 yıldır bu adamla çalışıyordu her zaman otoriterdi ama tek bir gün bile onu böyle görmemişti, Selin hocanın gidişiyle yaralı bir hayvan gibi saldırgandı üstelik en büyük zararıda çoğunlukla kendisine veriyordu, evet askerler artık ondan daha çok korkup saklanacak delik arıyordu ama kendisine yaptığı işkence hepsinden kötüydü.

 

"Komutanım alnınız kanıyor iyi misiniz?" Diye sordu Berk ama sorar sormaz pişman olmuştu bile, adam ona öldürücü bir bakış atarken elinin tersiyle kaşındaki kanı silmişti.

 

"Karargâha katılan yeni askerler olmuş?" Dedi Mete, çok uzatmadan kendisi yokken olan biteni anlatıp gitmesini istiyordu.

 

"Evet dosyalarını masanıza koydum görevlerini ve işleyişi anlattım şimdilik basit işlerde çalışacaklar herhangi bir sıkıntı yok." Dedi Berk hızlıca.

 

"Peki, yarın sabah beşte içtima ve spor için herkes hazır olsun bir dakika bile geçiken olursa sorumlu seni sayarım!" Mete tıslar gibi konuşurken açık açık tehdit ediyordu. Berk tamam manasında başını sallarken selam durdu, komutanının şakası olmadığını çok iyi biliyordu ve iki aydır git gide daha erkene çekilen sabah içtimasıyla sporun, komutanın göz altında oluşan koyu halkalardan kaynaklı uyuyamamasına veriyordu.

 

"Emredersiniz komutanım!" Sesi çok sert ve yüksek çıkmıştı.

 

"Çıkabilirsin asker." Dedi Mete artık yorgunluğu sesinden bile anlaşılıyordu. Berk ikiletmeden kapıya yönelirken tereddüt edip ona geri döndü, öfkesinin altında acı çeken adamı görebiliyordu, aslında ona bakan herkes bunu rahatlıkla anlayabilirdi ve komutanına Selin hocaya yaptıklarından dolayı ne kadar sinirli olursa olsun içten içe üzülüyordu da hem Yusuf'ta sürekli arayıp onu kolaçan etmesi için, kızsa da hatta bağırıp kovsa da yardım etmesi için söz verdirip duruyordu.

 

"Komutanım yaranız için size bir şeyler getirmemi ister misiniz ?" Berk dayanamayıp sorarken adamın gazabından korkuyordu. Mete kaşları şaşkınlıkla kalkmış bir şekilde Berk'e bakarken başını sadece hayır manasında sallamakla yetindi.

 

"Gerek yok ciddi bir şey değil." Aslında ciddi bir şey olsa da Mete'nin umurunda bile değildi. Berk isteksizce başıyla onaylayıp kapıdan çıkınca Mete rahatlamış gibi sandalyesine kendisini bırakıp derin bir nefes aldı, yanan ve sulanan gözlerini ovalayıp toparlanmak için kendisine izin verdi. Cehennemine tekrar geri dönmüştü, her yanı Selin'le çevreli bu cehennem... 4 gündür yoktu ama hala aynı hissetiriyordu... 2 aydır olduğu gibi kalbi sıkışıyordu, nefesi daralıyordu, acı çekiyordu. Mete yalnız olduğu için özgürce acı çekmenin tadını çıkarmaya çalıştı. Yanında askerleri varken gözlerinin dolmadan durabilmek büyük bir savaştı, sürekli kafasını dağıtmaya çalışıyordu ama odasının kapısı, çardak veya şu an oturduğu sandalye bile gözlerini doldurup canını yakmaya yetiyordu.

 

Mete ayağa kalkıp odasına geçti, günlerin pisliğinden kurtulabilmek için duşa girdi hızlıca yıkanıp çıkmıştı sanki yetişmesi gereken bir yer varmış gibi aceleyle üstünü giyindikten sonra kanaması hala durmayan açılmış kaşına yarabandı yapıştırdı. Etrafın sessizleşmesini bekleyemeyecek kadar sabırsız hissediyordu artık, içinde oluşan öfkeyle telefonunu saatte bakmak için açarken Selin'in en sevdiği resmi telefonun ekranında ona gülümsüyordu, Selin'in gözlerine bakarken artık o kadar öfkeli değildi ama hala çok sabırsızdı. Mete saati görünce tüm askerlerinin çoktan yatakhaneye geçtiğini bilerek hızlıca odasından dışarı çıktı. Dünyanın en gizli işini yapıyormuş gibi avluda durup etrafa baktı 2 aydır her yer sessizdi, bomboş, ruhsuz, heyecansız, neşesiz ve acı verici... Mete 4 gündür bu anın arzusuyla yaşıyordu sanki, içinde dolup taşan heyecan kıpırtısı tek bu an için kalbini hızlandırıyordu, artık karargâhın en sevdiği yanı buydu... Etrafta kimse olmayınca kadının odasına doğru yöneldi, boynundaki zinciri çıkartıp ucundaki anahtarla kapıyı açtı ve hızlıca içeri girip kapıyı kapattı. Sanki onu görecekmiş gibi heyecanla bakındı. Büyük ihtimale burada olsaydı 4 günlük ağlamasını ardından şişmiş gözlerle boynuna yüzünü gömmüş kollarının arasında duruyor olurdu... Işığı açarken hayal ettiği an sanki yaşanacak gibi acı bir gülümsemeyle bakarken ışık açılınca bomboş oda duruyordu artık gözlerindeki yaşları tutamıyordu.

 

Odası olduğu gibi duruyordu o çıktığı andan beri kimse girmemişti, Mete yasaklı bölge ilan etmiş, kapının önünde dahi kimsenin durmasına izin vermiyordu. Herşey onun bıraktığı gibiydi işte... masası, sandalyesi, yatağı, yastığı, yastığının altına sokuşturup unutuğu lastik tokası... bir tek o yoktu. Mete usul usul yatağına otururken yastığını eline alıp sıkıca sarıldı, yastığı yüzüne bastırırken yavaş ama derin bir nefes aldı, kokusu hala üstündeydi. Zar zorda olsa kokusunu alabiliyordu, işte bu adamın son zamanlarda kendisini biraz da olsa iyi hissedebildiği tek şeydi. Ne zaman kendisini yorgun, hasta, tükenmiş hissetse burada buluyordu kendini. Onun alanında; onun kokusunu, varlığını ararken buluyordu. Özleminden öldüğü kadın...

 

Bir gün tekrar görebilir miyim diye düşündü Mete. Göremeyeceksem yaşamanın ne anlamı var diye kendi kendine sorgularken onu terk ederken mantıklı görünen her şeyin saçma gelmesi adamı kızdırmıştı. Yastığının altında sakladığı, tek saç telinin üstünde kalmış olan tokasına hala dokumaya kıyamıyordu. Tek teli kaybolup gidecek diye aklı çıkıyordu, yerinden kıpırdatmadan öptü. Onu çok özlüyordu, canının yanmasına alışırdı alışmasına ama özlemeye alışamıyordu hala. Yastığını özenlice yerine bırakıp ayağa kalktı onun hastahanedeki halini düşünüp kararının ne kadar doğru olduğuna kendisini ikna etmeye çalışarak ışığı kapatıp çalışma masasına yöneldi. Sandalyesine oturup burada oturup çalıştığı anların hayalini kuruyordu. Gözlerini uzunca süre kapattı sanki hala havada inatçılığının varlığı dolaşıyordu gülümseyip gözlerini aralarken Selin önünde durmuş korku dolu gözlerle ona bakıyordu.

 

"Üç..." Selin fısıldarken gülümsedi, gözlerinde bir damla yaş vardı... Cesur durmaya çalışıyordu ama üzgündü. Mete, Selin'in bu haline gülümsedi aslında hayalindeki Selin gülmesi için gülümsemişti. "İki..." Mete hayalinde sayı saymasına anlam veremeyerek kaşlarını çattı Luna'yı yanından ayırmaması gerektiğini unutmamasını umuyordu, içinde garip bir koruma iç güdüsüyle endişelenmişti. "Bir..." Selin son kez ona bakarken artık gülümsüyordu Mete gülümserken boynundaki kolyesine baktı şans kolyesi ona çok yakışıyordu şansı olsaydı boynundan son kez kokusunu çeke çeke öpmek isterdi...

 

Selin bir anda gözlerinin önünden kaybolmuştu Mete onu tekrar kaybetmiş gibi hissederek tekrar ağlamaya başladı hayalinin çok gerçekçi olmasının verdiği etkiyle çakılıp kalmıştı uzun bir süre daha oturup akacak yaşları kalmayınca ve hayalde olsa tekrar Selin'i görmeyi çok beklese de istese de bir daha görünmeyince zar zor odadan dışarı çıktı.

 

Kapıyı kitleyip odasına doğru yönelirken Luna'nın boş mama kabı gözüne takıldı onu da çok özlemişti ama Selin'le olması en mantıklısıydı hem ondan bir parça yanındaydı hem Selin'e yardım edeceğini bildiği için mutluydu. Odasına geçip kapısını kapattı çalışma masasına otururken üstüne tekrar üşüşen ağlama isteği ve kalbinin sıkışmasını geride tutarak çalışmaya odaklanmaya çalıştı.

...

Mete çalan alarmını kapatırken Selin'in telefonundaki gülümseyen resmine bakıp iç çekti. Saat 4:50 di ve toplam 2 Saat ya uyumuş ya da uyumamıştı Mete yine masa da uyuyakaldığı için sandalyesinden doğrulup boynunu ve belini esnemeye çalıştı. Askerlerin sesi az çok gelirken kalkıp hızlıca üstünü değiştirdi 5 dakika sonra odadan çıktığında herkes hazır bir şekilde onu bekliyordu. Mete sayımla yeni gelen çocukları tanıdıktan sonra sabah sporlarının yaptırdı 2. Saatin sonunda nefesleri kesilen çocukların haline dayanamayıp serbest bırakmıştı. Mete de odasına geçmiş masasına oturmuş, akşamın üstünde bıraktığı etkiyi silebilmek için bilgisayar başında bir kaç evrak işini hallediyordu, işlerini bitirince yorgunluktan geriye yaslanıp çıtırdayan kemiklerini gevşetti, üstüne düşen ağırlık hissi boğazını sıkıyor gibi hissediyordu masasının çekmecesini açıp içinden kolyeyi çıkarttı avucunda duran kolyeyi öperken telefonu çalınca gögüsündeki cebine kolyeyi yerleştirip Yusuf'un aramasını cevapladı.

 

"Komutanım! Nasılsınız ?" Yusuf telefonu açar açmaz neşeyle konuştu. Mete onun sesini duyunca biraz olsun rahatlamış gülümsemişti. Haftada en az 2 kere konuşuyorlardı onun sağlığı, hayatı ve Selin hakkında konuşuyorlardı, ara ara Selin'le görüştüğünde ona anlatması içini rahatlatıyordu hele de fotoğraf çekilmişlerse tüm gün onu izliyordu.

 

Yusuf onunla ayrıldığını duyduğunda, komutanına ilk kez saygısızlık yapıp kızıp bağırmıştı. Mete ise ilk kez sakince ona her şeyi anlatıp saygı duymasını istedi. O gün bu gündür sadece yoldaşı, dostu değil aynı zamanda bilgi taşıyan ajanıydı da.

 

"Aynı Yusuf, sen nasılsın yürüme çalışmaların nasıl gidiyor ?" İyi olduğu yalanını söyleyemeyecek kadar yorgundu. Hele ona yalan söylemeyi hiç istemiyordu.

 

"Ben iyiyim komutanım, gayet iyi yürüyorum fizyoterapilerim bitmek üzere." Yusuf hızlıca kendi hakkında bilgi verdikten sonra konuya nasıl gireceğini bilememenin sıkıntınısını yaşıyordu.

 

"Bir sorun mu var ?" Dedi Mete oturduğu yerde dikleşerek ses tonunda duyduğu sıkıntılı tını hiç hoşuna gitmememişti. Duymayı korktuğu şeyler o kadar çoktu ki, aklı karışmıştı.

 

"Yalnız mısın şu anda ?" Diye sordu Yusuf yanında biri olmaması iyiydi ama bir yandan da yalnız olduğu için de korkuyordu.

 

"Yusuf!" Diye kükredi Mete hızlıca konuya girmesi için, sonra da nefes alıp sakinleşmeye çalıştı.

 

"Korkma tamam mı herkes şu an iyi, Selin hoca iyi." Yusuf hızlı hızlı ön bilgileri verip onu rahatlatmaya çalışıyordu ama Mete rahatlamak yerine karnına bir tekme yemiş gibi nefesi kesilmişti oturduğu yerden ayağa kalktı. Aklından bin türlü şey geçiyordu.

 

"Ne oldu ? " Mete öfkesi giderek artarken sesinde sadece endişeyle Yusuf'un sözünü kesti.

 

"Salih, Selin hocanın evini bulmuş dün gece kapısında bekleyip bıçakla saldırmış. Ama Selin hoca iyi korkma." Dedi Yusuf. Mete öfkeden deliye dönmüştü o adamı öldürmek istiyordu öldürmek ne kelime ona dokunduğu her parmağını yerinden döküp ona bakan gözlerini oymak istiyordu ama ondan o kadar uzaktı ki hiç bir şey yapamıyordu. Gözleri öfkeden ve acıdan dolarken sessizce Yusuf'u dinlemeye devam etti.

 

" Mehmet bu sabah aradı Allah'tan eve geçerken onu arabaya sokmaya çalıştığını fark edip tekme tokat dalmış bir güzel ağzını yüzünü kırmış sonra polisler gelip pisliği alıp götürmüş." Diye anlattı Yusuf.

 

"O piçi öldüreceğim! " Mete dişlerinin arasından konuşurken Yusuf onun sağlıklı düşünemeyeceğinin farkındaydı. "O piç nefes almaya bile korkacak! Lanet olsun! Lanet herif nasıl, nasıl bulabiliyor evini ? Ben geliyorum." Dedi Mete.

 

"Komutanım sakin olur musunuz biraz. Ben yarın Ezgi'yle Selin hocamın yanına gideceğim okula, bakacağım iyi mi diye, onu yaralamamış bir şey yapmamış dedi Mehmet. Hem şu an nereye geliyorsunuz izin almadan falan." Yusuf onu sakinleştirmeye çalışsa da öfkeyle aldığı nefesin hırıltılarını duyabiliyordu.

 

" Komutanlarla konuşacağım hemen yola çıkacağım Yusuf. Mehmet'i ara söyle yanından bir dakika bile ayrılmasın! Gerekirse gölgesi olsun, bir saniye ayrılırsa onu da öldürürüm" Mete o kadar öfkeli ve korkmuştu ki mantıklı düşünemiyordu.

 

"Komutanım siz gelene kadar o adi herif dışarı çıkar yine musallat olur Selin hocayı bilmiyor musun Mehmet'i 10 kere atlatır o inadıyla. Mehmet bu yüzden aramamı istedi Selin hoca yemin ettirmiş seni aramak isteyince o da bana arattırdı." Yusuf son kısmı biraz içine içine söylemişti. Mete gözlerini kapatıp sabır çekti mantıklı düşünmek için bir iki saniye duraksadı, Yusuf'un çok haklı olduğunu biliyordu Mehmet Selin'le asla baş edemezdi, Mehmet anlayana kadar Selin onu bin kere kandırırdı. Selin'in ne kadar korktuğunu tahmin edebiliyordu... yanında olmayışı, onu koruyamamış oluşu içini yakıyordu en büyük korkusu gerçek olmuş gibiydi.

 

"Tamam ben o piçi halledeceğim." Dedi Mete aklında güzel bir fikir gelince. " Selin Luna'yı neden yanından ayırmış ki neden yanında yokmuş!" Dedi sinirle o piçin Köpeklerden korktuğunu bildiği için Selin'in yanından ayırmamasını istiyordu buradayken de ama Selin, Luna olmadan o şerefsize yakalanmıştı.

 

"Bilmiyorum Mehmet'le ayrıntılı konuşamadık ben yarın yanlarına gidince detaylıca öğrenip sorarım." Dedi Yusuf.

 

"Tamam haber ver bana da, habersiz bırakma beni!" Mete ondan bilgi alamayacağı korkusu içini yiyip bitiriyordu.

 

"Merak etme yanından ayrılır ayrılmaz ilk fırsatta arayacağım." Yusuf ne kadar bu ayrılığı kendisi yarattığı için kızsa da komutanın can çekişmesine gönlü razı gelmiyordu.

 

"Teşekkür ederim Yusuf..." Mete'nin minnettarlığı tüm ses tonundan belli oluyordu. Telefonu kapatır kapatmaz İzmir de tanıdığı komutan arkadaşını aramıştı adamın öfkeden ve endişeden tüm kasları gerilmişti, artık daha fazla ayrı kalmayı kaldırabileceğini düşünmüyordu ama ne yapacağını da bilemiyordu.

 

"Mete, devrem nasılsın?" Telefonun ucundaki neşeli ses harp okulundaki sıra arkadaşının, dostunun, Hakan'ın sesiydi.

 

"Devrem, pek iyi değilim sana işim düştü!" Dedi Mete konuyu dallandırıp budaklandıracak hali ve ya tahammülü kalmamıştı.

 

"Emret sen ne istersen biliyorsun !" Karşıdaki seste ciddileşmişti.

 

"Bir tane hadsiz, şerefsiz benim sevgilime musallat olmuş. Evini bulmuş bıçakla saldırmış, eski bir mazimiz var onunla, hem bana garezi var hem sevdiğim kadını rahatsız ediyor. Hakan, onu çek bir güzel uyarılarını yap ama o kadar güzel uyar ki bir daha değil evini bulmak İzmir'in yerini bulamayacak hale gelsin." Mete konuşurken dişlerini sıkıyordu. Orada olup tüm bunları o yapmak istiyordu ama şu an Selin'in güvenliği önemli olan tek şeydi.

 

" Sen şu herifin adını soyadını ver hele hiç merak etme kendi adını bile şaşırtırım ben, yengemin içi rahat olsun yakınına 3 kilometre bile yaklaşamaz." Dedi adam öfkesi sesinden belli oluyordu.

 

" 3 kilometre yetmez başka ülkeye gitmek için yola koyulsun! Sana mesaj olarak tüm bilgilerini atacağım şu an karakolda olabilir." Mete'nin içi soğumuyordu bir türlü.

 

"Tamamdır fotoğrafları alınca teşekkür edersin. Mesajını bekliyorum." Dedi adam telefonu kapatırken Mete ona yaklaşamayacağını biliyor olmasına rağmen içi huzursuzdu masasına tekrar geçip hızlıca beyaz bir kağıt alıp dilekçe yazmaya başladı...

Loading...
0%